Arama

İslâm Hukuk Kaideleri Değişmezlik ve Değişebilirlik

Güncelleme: 18 Kasım 2007 Gösterim: 1.449 Cevap: 0
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
18 Kasım 2007       Mesaj #1
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
İslâm Hukuk Kaideleri Değişmezlik ve Değişebilirlik

Sponsorlu Bağlantılar

Değişmezlik ve değişebilirlik, ilgili hükümlerin muhteva ve yapılarına göre ortaya konan bir olgudur. İslâm hukuku haricindeki sistemler için, bu olgunun izafî olduğu rahatlıkla söylenebilir. Gerçi bazı yasalarda " değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeler, esaslar, değerler" belirtilse de, farklı zihniyete sahip " irade" ler devreye girdiğinde, bunlar değiştirilebilmektedir. "
Aslında " değişmezlik" günümüz gerçekleri açısından, aleyhte bir durum gibi gözükmektedir. Zira dünya çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Teknik ve teknolojinin insanoğluna sunmuş olduğu imkânlar, bu değişmenin motor gücüdür. Dünyamızın bugün iletişim ve ulaşım vasıtaları sebebiyle global bir köy haline geldiğini kimse inkâr edemez. Yine bu vesile ile millî sınırların ortadan kalktığı, millî kültürlerin inkiraza doğru gittiği de bir gerçektir. Bütün bunlar hayatı kolaylaştıran ya da zorlaştıran unsurlardır; bunun tartışmasına girmeyeceğiz, fakat bunların insan zihniyetini, dünya görüşünü değiştirdiği muhakkaktır. Bu açıdan bir sistemin değişmez kaidelere sahip olması, bu değişmelere ayak uyduramaması anlamına gelir. Bu da sistemin çağ dışı haline gelmesidir". Bu varsayımlar bir açıdan doğru olmakla beraber, bir sistemin genel geçer esaslarının olmaması onun adına daha büyük bir tehlikedir. Ortaya atılan her düşünce ürününe " evet" deme ve o doğrultuda sistemi temelden revizyona tâbi tutmanın doğru olmadığı da ortadadır. Zaten bu özelliğe sahip sisteme " sistem" demek doğru değildir.
İslâm'a gelince; makalemizin başında da belirttiğimiz gibi İslâm hukuku gerek kaynak gerekse hedef ve maksat açısından ilâhîdir. Bu kaynakların belirlemiş olduğu esaslar, değişmezlik özelliğine sahiptir. Bunlar nerede, ne zaman, hangi şartlar altında bulunulursa bulunulsun, hiç kimse tarafından değiştirilemez. Buna göre insanlar, belirtilen bu esaslara göre hayatlarını düzenlemek mecburiyetindedir. Bu bir anlamda ilgili esasları fail/özne, buna uyan insanları da mef'ul/nesne makamına oturtur ki, İslâm hukuku adına bu doğru bir değerlendirmedir.
Kaldı ki, ilgili esaslar için, değiştirme çabası içine girmeye gerek de yoktur. Zira bunlar Müslüman olsun olmasın herkesin candan kabulleneceği insanî-boyutlu evrensel değerlerdir. Allah'a şirk koşmama, başkalarına iyilik etme, adaleti gözetme, herkesi kanun karşısında eşit sayma vb. kaidelere kim itiraz edebilir? Bir diğer ifadesiyle bu esaslar Kur'ân ve sahih Sünnette yerini bulan şeylerdir.
İslâm fukahası ilgili ayet ve hadislerde ortaya konan esasları, fer'î hükümlere esas teşkil edecek şekilde kaideleştirmişlerdir. Mecelle'nin başında yer alan 100 küllî kaide bu düşüncenin ürünüdür. O maddelerin her biri için birçok ayet ve hadis göstermek mümkündür. Ali Haydar Efendi "Dürerü'l Hükkam Şerhü Mecelletü'l Ahkam" adlı kitabında bunları geniş bir şekilde izah etmiştir.
Meseleyi müşahhas hale getirmek için, bu yüz küllî kaideden birkaçını yorumsuz olarak kaydedelim;
1) Şek ile yakîn zail olmaz. (Madde: 4)
2) Berâet-i zimmet, asıldır. (Madde: 8)
3) Zarar ve mukabele-i bizzarar yoktur. (Madde: 19)
4) Mâni zail oldukça, memnu avdet eder. (Madde: 24)
5) Defi mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır. (Madde: 30)
6) Adet muhakkemdir. (Madde: 36)
7) Örf ile tayin, nass ile tayin gibidir. (Madde: 45)
8) Bir kelamın i'mali mümkün olmaz ise, ihmal olunur. (Madde: 62)
9) Tevehhüme itibar yoktur. (Madde: 74)
10) Mazarrat menfaat mukabelesindedir. (Madde: 87)
11) Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek bâtıldır. (Madde: 95)

İslâm hukukunun " değişebilir"özelliği ise, kaynak ve maksatta değil, o maksada götüren fer'î hükümler ve çözüm yollarındadır. İçtihat usulü ve içtihat bu meseleyi ifade eden kavramlardır. Burada daha önce belirttiğimiz gibi nassların yapısı yani sahih olup olmaması, nassın hüküm aradığımız meseleye delâletinin kat'î veya zannî oluşu, ümmet-i Muhammed'in maslahatı, dinin ruhuna uygunluk, örf ve âdet önemli derecede rol oynar. Zaten fer'î bir meselede birden çok hükmün bulunma sebeplerinden birisi budur.
İslâm hukuku gerek insanî ve evrensel olan değişmez kaideleri, gerekse bu doğrultuda sürdürülecek bilimsel çabalarla elde edilen üretilmiş bilgileri ile, hayata tam anlamıyla uyum sağlamaktadır. Müntesiplerinin hiçbir problemini cevapsız bırakmamakta, onları başka sistem arayışları içine salmamakta ve boşlukta bırakmamaktadır. Günümüz gerçekleri sebebiyle açığa çıkan bankadan, sigortaya, kan vermeden, uluslararası ticarî, askerî ve kültürel ilişkilere kadar birçok probleme cevabın bulunması İslâm hukukunun bu yapısı münasebetiyledir.
Burada yeri gelmişken bir hususa işaret edelim; nasslar haricindeki hukukî bilgilere kudsîlik izafesi katiyen doğru değildir. Onlar meşiet-î ilâhî istikametinde de olsa netice itibarıyla beşerî bilgilerdir. O bilgilerin elde edilmesinde nassların yanı sıra beşerî ilim ve tecrübelerin rolü büyüktür. Beşerî bilgi ve tecrübeler ise katiyet ve kesinlik ifade etmezler. Dolayısıyla yanılma, daima mevzubahistir. Kaldı ki böyle bir kudsîlik izafesi, İslâm hukukunda zemin kaymasına yol açar. Bunun için beşerî bilgilere hukukun bütünlüğü içinde ne kadar yer ve değer verileceğinin belirlenmesi şarttır. Tâ ki bahsini ettiğimiz zemin kayması olmasın.
Bugün İslâm âlemi olarak, içine düştüğümüz fikrî ve amelî durumda, bu düşüncenin yani beşerî bilgilere kudsîlik izafesinin çok büyük rolü -tabiî ki menfî anlamda- olmuştur. Hatta denilebilir ki, bu rol, dış güçlerin içimizde yaptığı tahribata eşdeğerdir. Bundan kurtulabilmenin yolu ise, gerçeklerin öncelikle fikrî ve zihnî planda, bütün Müslümanlara anlatılması ve kabulünün sağlanmasıdır.

Benzer Konular

8 Aralık 2006 / kompetankedi Hukuk
5 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
11 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
17 Ocak 2008 / Misafir Müslümanlık/İslamiyet
21 Mart 2010 / _KleopatrA_ Hukuk