Arama

Dahiliye - İç hastalıkları - Sayfa 2

Güncelleme: 25 Aralık 2008 Gösterim: 65.790 Cevap: 23
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
19 Temmuz 2006       Mesaj #11
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Apandist
Kör bağırsak silindire benzer kalın bağırsakta, karnın sağ alt bölümünde oluşur. Bunun vücuda ne gibi bir yarar sağladığı anlaşılmamıştır ama antikor ürettiği ve lenf dokusu içerdiği bilinmektedir. Bilinen bir şeyde vücudun yaşayabilmesi için kör bağırsak gerekli değildir. Kör bağırsağın akut iltihabına apandist adı verilir. Kör bağırsağın bu şekilde iltihap salgılaması oldukça zararlıdır. Böylece karın zarı iltihaplanır. Kör bağırsağın patlama olasılığı da vardır. Bu gibi durumlar ölüme neden olabilir. Bu durum bir çok insanda görülebilirken, henüz bebeklik çağında olan çocuklarda görülmemektedir.
Sponsorlu Bağlantılar

Apandistin tehlikeli olup olmadığını anlamak için:

• Ağrının merkez noktası karnın sağ alt tarafıdır
ama ağrı ilk olarak göbek çevresinden başlar ve
daha sonra yayılma gösterir. Bazen sırtta da
ağrı gözlenebilir.
• Ağrılarla birlikte mide bulantısı ve
kusma, görülür.
• Tuvalet ihtiyacını karşılarken ağrı hissedilir.
• Ateş bazı kişilerde az olmakla birlikte bir takım
hastalarda da şiddetli olduğu görülmüştür.
• İshal ya da kabızlık görülür.
• Ağrı ve ateş şiddetlendiğinde apandist deliğinin
büyüdüğü görülür.

Apandist patlamasıyla oluşan iltihap salgısı, enfeksiyona neden olarak buranın şişmesi ve bu şekilde de apandist ağzının tıkanmasıyla oluşur. Mukozodaki ödem, dışkı parçaları ve buna benzer cisimler apandistin tıkanmasına yol açabilir.

Vücutta apandist olduğunu anlamak pek kolay değildir, karında oluşan bir çok hastalıkla apandisit karıştırılabilmektedir. Bu tanı koyulmadan önce yeterli araştırma yapılmalıdır. Bu sorun ameliyatla giderilmektedir. Ameliyat sonrası bu bölge oldukça temiz tutulmalıdır.

Tanı koyulmadan önce şunlara dikkat etmek gerekir:

• Tomografi ya da ultrason kullanılması kesin sonuç
almak için yararlı olacaktır.
• Doktor parmakla anüs muayenesi yapabilir.
• Apendistin iltihaplı olduğunu sağ alt karın
bölgesinin sertleşmiş olmasından anlayabiliriiz.
• Lökosit sayısının kanda artış göstermesi de bir
belirtidir.

Apandisit oluşumundan şüphelendiğinizde yapmamanız gerekenler:

•Ağrı kesici almak
•Karına sıcak havlu ya da su koymak
•Katı ya da sıvı besin almak
•İshal ya da kabız olduğunuz için ilaç almak

Bu belirtiler apandistin alınmış olmasına rağmen görülüyorsa başka bir rahatsızlık olabileceğinden doktorunuzla görüşmelisiniz.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
19 Temmuz 2006       Mesaj #12
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Atipik Pnömaniler
Havaların ani soğumaları ve hava değişikliklerinin dalgalanmalar göstermesiyle viral mykoplazma, legionella, chlamydia gibi atipik pnömoniler yaygın ve ciddi sorunlarla karşımıza çıkıyor.
Sponsorlu Bağlantılar
Pnömoni genelde; ateş, öksürük, balgam (pembe, yeşil, sarı, gri renkli veya kanlı) çıkarmak, öksürük veya derin nefes almakla artan göğüs ağrısı, halsizlik, hızlı ve zor nefes alma, çarpıntı şikayetleriyle karşımıza çıkan, solunum sisteminin bir hastalığı olarak nitelendiriliyor.
Atipik pnömonilerde belirgin olmadan kuru öksürük ve çarpıntı yerine kalp atışlarının azalması saptanabiliyor.
Bu tip pnömoniler akciğer dışı belirtilerle daha çok görülüyor. Örneğin; baş ve karın ağrısı, bulantı, ishal, ciltte döküntüler, bilinç bulanıklığı en çok görülen belirtilerini oluşturuyor.

Atipik pnömonilerde solunum sistemi muayenesinde hastalık bulgusu bulunamayabiliyor. Bu nedenle ateşle başlayan her hastada pnömoni araştırılmalı, teşhis için akciğer filmi çekilmeli, balgam kültürü ve kan testleri yapılmalıdır. Zeminde başka bir hastalık olma olasılığının da araştırılması gerekiyor. Atipik pnömonilerde hastanın genel durumu çok iyi olsa da, akciğer filminde pnömoni bulguları çok yaygın görülüyor.

Hastane tedavisi gerektirebiliyor
Genel durumu bozuk, solunum sayısı 30/dakika üzeri, tansiyonu düşük, dudaklarda morarma, şeker ve kalp hastalığı olanlarda, çok yaşlı hastalarla lökosit miktarı 30.000 üzeri, üre ve bilirübin değerleri yüksek olan hastaların hastaneye yatırılarak tedavi edilmeleri gerekiyor. Solunum sıkıntısı içinde olan ve burundan verilen oksijenle durumu düzelmeyen hastalar doğrudan yoğun bakım birimine alınmalı ve mekanik ventilasyon uygulanmalı. Ayrıca yeterli sıvı damar yolundan verilmeli. Balgam çıkaran hastalara kesinlikle öksürük kesici ilaç verilmemeli. Ancak kuru ve inatçı öksürüğü olanlara verilebilir.
Şiddetli göğüs ağrısı olanlara ağrı kesici antienflamatuar tipi ilaçlar yarar sağlar.
Pnömoninin cinsine göre uygun antibiyotik ağız yolu veya enjeksiyon şeklinde yeterli süre ve dozda uygulanmalı
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #13
arwen - avatarı
Ziyaretçi

AIDS'e yol açan virüs olan HIV'in topIam insidansının yakın zamanlarda azalmış olmasına karşın, bu enfeksiyonun ergenlik çağındakiler üzerindeki etkisi gittikçe büyümektedir. Yakın zamanlarda yapılan tahminler, yaklaşık olarak her 4 yeni HIV enfeksiyonunun 1'inin, 13-21 yaşları arasındaki kişilerde görüldüğünü ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra, bütün yeni enfeksiyon vakalarının yaklaşık yarısı, 25 yaşından genç insanlar arasında görülmektedir. Elde edilen bulgular, HIV enfeksiyonu riski taşıyan gençleri hedef alan sürekli koruyucu önlemlerin gerekli olduğuna işaret etmektedir.
Ancak JAMA'nın 20 Mayıs 1998 sayısında yer alan bir makaleye göre, korunma sağlanması için hâlâ umut var. Afrika kökenli Amerikalı ortaokul öğrencileri üzerinde çalışma yapan araştırmacılar, bu konuyla ilgili eğitim programlarının, HIV bulaşmasına yol açabilen, risk taşıyan cinsel davranışları engellemede etkili olabileceğini göstermişlerdir.
Araştırmacılar. Philadelphia'nın düşük gelirli kişilerin yaşadığı semtlerindeki okullardan, ergenlik çağındaki 659 öğrenciyi çalışmaya alarak, 3 gruba ayırdılar: cinsellikten uzak durma programının uygulandığı grup; ilişki sırasında lateks *********** kullanımının vurgulandığı, daha güvenli cinselliğe yönelik bir programın uygulandığı grup; ve cinsel davranışla ilgili olmayan, sağlığa ilişkin konularda eğitim verilen bir kontrol grubu. Elde edilen bulgular, gerek cinsellikten uzak durma gerekse güvenli cinsellik programlarının, ergenlik çağındaki gençleri HIV riskine maruz bırakan cinsel davranışları azaltabildiğini göstermiştir; ancak güvenli cinsellik programları, özellikle cinsel deneyimi olan gençlerde daha etkili ve etkileri daha kalıcı olabilir.
Araştırmada elde edilen diğer bulgular şunlardır:
· Programdan sonra, cinsellikten uzak durma programına katılan gençler, diğer gruplara kıyasla, cinsellikten uzak durmanın gebeliği ve AIDS'i önleyeceğine daha fazla inanmakta, cinselliğe karşı daha az olumlu bir tutum ifade etmekte ve 3 ay içinde cinsel ilişki yaşama eğimlerinin daha az olduğunu belirtmekteydiler. · Programdan sonra, güvenli cinsellik programındaki gençler, *********** kullanımıyla ilgili bilgiler konusunda, cinsellikten uzak durma programındakilere kıyasla anlamlı derecede daha yüksek skor elde ettiler ve ***********in, gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve HIV enfeksiyonunu engelleyebileceğine daha fazla inanmaktaydılar.· Hem cinsellikten uzak durma hem de güvenli cinsellik programındaki gençlerin, HIV riskini azaltma konusundaki bilgilere ilişkin skorları, kontrol grubundakilere göre anlamlı derecede daha yüksekti.
Ek Kaynaklar: National Center for HIV, STD & TB Prevention (CDC). AMA's Encyclopedia of Medicine
HIV NASIL BULAŞIR:
HIV (insan bağışıklık eksikliği virüsü: human immunodeficiency virus), kan, meni ve vajen salgıları gibi vücut sıvılarında bulunur ve enfekte biriyle korunmasız cinsel ilişki, enjeksiyonla madde kullananlarda iğne paylaşma ve çok daha ender olarak enfekte kanın nakledilmesiyle bulaşır. HIV ile enfekte annelerin doğurduğu bebeklere doğumdan önce ya da doğum sırasında ya da anne sütünden enfeksiyon geçebilmektedir. HIV, evde ya da işyerindeki olağan temaslarla bulaşmaz
HIV ENFEKSİYONU NASIL ÖNLENEBİLİR?
  • Cinsel ilişkide bulunmamak
  • Cinsel etkinliği olanların, her tür cinsel temas sırasında lateks *********** kullanması
  • İğne paylaşmamak
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #14
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
kanser
Kanser ,anormal hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması ve yayılmasıdır.Sebep kimyasal maddeler,radyasyon,virüsler gibi çevresel faktörler olabileceği gibi hormonal,bağışıklık sistemi bozuklukları veya kalıtım olabilir.

path
Kanserden nasıl korunabilirsiniz?
Sigara içmeyerek, beslenme alışkanlıklarına ve yaşam tarzına dikkat ederek, güneş ışınlarından korunarak kanserden korunmak mümkündür. Sigara ve tütün kullanımından kaçınmak: Sigara ve tütün ürünlerinin akciğer kanseri, ağız, yutak(farinks), soluk borusu (larinks), yemek borusu, pankreas, rahim ağzı (serviks), böbrek ve idrar torbası (mesane) kanserlerine yol açtığı kesin olarak bilinmektedir. Bu kötü alışkanlıktan korunmak ile bu kanserlerden korunulabilir. Sadece sigara içenler değil, pasif sigara içicileri de bu hastalıklara karşı risk altındadır.
Beslenme ve diyet:
Bitkisel kaynaklı besinlerin fazla tüketilmesi, özellikle hayvansal kaynaklı yüksek yağlı gıdaların sınırlandırılması, bitkisel yağların tercih edilmesi, fiziksel olarak aktif olup, egzersiz yapılması ve ideal ağırlığın korunması, alkol tüketiminin sınırlandırılması kanserden korunmada yararlıdır.
Güneş ışınlarından korunma:
Bazal ve skuamöz hücreli deri kanserleri güneş ışınlarına maruz kalma sonucunda ortaya çıkarlar. Güneş ışınından korunulması ile bu kanserlerin gelişimi engellenir.
Erken tanı işe yarar mı?
Kişilerin kendi kendini muayenesi, kontrol muayeneleri ve taramalar ile erken tanı mümkündür, böylece hastalıklar daha erken yakalandığından tedavi şansı da çok artmaktadır. Bu nedenle hiç şikayeti olmayanlar bile düzenli doktor kontrolleri yaptırmalıdırlar
Kanserin başlıca belirti ve bulguları nelerdir?
Kanserin belirti ve bulguları köken aldığı doku ve organlara göre değişir. Hatta bazen hiç belirti ve bulgu vermeden kontrol muayenelerinde kanser tanısı konulabilir.
Şu belirtilere dikkat edilmelidir:
  • Dışkılama ve idrar alışkanlıklarında değişiklikler
  • Uzun süren, iyileşmeyen yaralar
  • Beklenmeyen kanama ve akıntılar
  • Meme veya başka organlarda elle hissedilen şişlikler
  • Yutma güçlüğü veya hazımsızlık
  • Siğil ve benlerde belirgin değişiklik
  • Uzun süren ses kısıklığı ve öksürük
Bu bulgular her zaman kanser demek değildir. Ancak nedenlerinin belirlenmesi için mutlaka bir doktora başvurmayı gerektirirler. Kanser bulaşıcı bir hastalık olmayıp, erken tanısı ve tedavisi mümkün bir hastalık grubudur.
Tarama testleri karmaşıklık ve içerik açısından değişiklikler gösterir. En yaygın bir şekilde kullanılan testlerin çoğu yüksek risk altındaki kişilerde sık görülen kanser biçimlerini bulacak şekilde tasarlanmıştır. Kanser tarama testleri pratik olmalıdır. Yapılan test, kanseri, tamamen iyileşme şansının hâlâ yüksek olacağı şekilde erken belirlemelidir. Kanser için periyodik tarama testleri tüm kanser vakalarında ve çeşitlerinde aynı önleyici değere sahip değildir, örneğin akciğer kanserinde, özellikle eğer sigara içiyorsanız, ara sıra göğüs röntgeninin çekilmesi veya balgam tahlili, yaşamınızı sürdürme şansını belirgin bir şekilde artırmayacaktır.
Erken dönemde test etme hâlâ önemli olmasına rağmen, akciğer kanserinde yaşama oranı hâlâ yüzde 15 in altındadır. Sonuç olarak, eğer sigara içiyorsanız veya evinizde veya işyerinizde kimyasal maddelere maruz kalıyorsanız, akciğer kanserinin taranması konusunda öğütlerini almak için doktorunuza başvurunuz. Ancak hastalığın belirtilerini gözlemekten daha önemli olan bir şey, potansiyel karsinojenlere (kansere neden olan maddelere) maruz kalmanızı azaltacak her şeyi denemektir. Sigarayı bırakmak böylesi stratejilerden biridir.
Diğer kanserler yaşama oranı belirgin bir şekilde artacak kadar erken teşhis edilebilir. Aşağıda belirtilen kanser tarama testleri, Amerikan Kanser Derneği tarafından önerilen kanser önleme programının bir parçasıdır.
Meme Kanseri Uyarıcı Belirtiler:
Memede herhangi bir sertlik veya kitle, veya meme uçlarından gelen akıntı veya kan.
Kanser Riski Faktörleri:
Meme kanseri genellikle elli yaşın üzerinde olan kadınlarda; hiç çocuğu olmamış kadınlarda, ilk çocuklarını otuz yaşından sonra doğuran kadınlarda, hiç emzirmemiş olan kadınlarda, ideal ağırlıklarının yüzde 40 üzerinde olan kadınlar ile cinsel olgunluğa gecikmiş olarak gelen veya gecikmiş menapozu olan kadınlarda ve ailesinde (anne veya kızkardeşlerde) menapoz öncesi meme kanseri olayı olan kadınlarda ortaya çıkar.
Check-up Kuralları:
Her kadın ayda bir defa göğüslerini dikkatlice muayene etmelidir. Buna ek olarak yirmi ile kırk yaş arasında olan kadınların her üç yılda bir göğüslerini bir hekime muayene ettirmesi gerekir. Kırk yaşın üzerinde olan kadınların bu muayeneyi her yıl yaptırması gerekir.
Eğer kırk yaşın altındaysanız, ailenin geçmişinde göğüs kanseri yoksa yüksek risk gruplarından birine girmiyorsunuz demektir ve mamografinin alınmasına gerek duyulmayabilir. Eğer kırk ile kırkdokuz yaşlan arasında iseniz, herhangi bir belirti veya kitle yoksa ve ailenizde göğüs kanseri geçiren biri yoksa yalnızca basit bir mammogram yaptırın. Elli yaşından sonra mammogramı her yıl yaptırın. Eğer ailenizde göğüs kanseri varsa, yaşınıza aldırmaksızın her yıl bir mammogram yaptırın. .
Kolorektal (Kalın Bağırsak ve Rektum) Kanser
Uyarıcı Belirtilen Herhangi bir rektal (makattan gelen) kanama veya dışkılama alışkanlıklarında uzun dönemli değişiklik. Kanser Riski Faktörleri: Aile üyelerinden birinde geçmişte kolorektal polip (iyi huylu tü-moral oluşum) veya kolorektal kanser veya kronik ülserleşmiş kolit olması.
Check-up Kuralları:
Kırk yaşın üzerinde olan kadın ve erkeklerin her yıl dijital (parmakla) rektal muayeneden geçmesi gerekir. Bundan öte elli yaşın üzerinde olan erkek ve kadınların en azından iki yılda bir sigmoidoskopik muayeneden geçmesi (sigmoidoskop ile kolon içinin muayenesi) ve her yıl kan bulunup, bulunmadığının kontrolü için feces (dışkı) testini yaptırması gerekir.
Akciğer Kanseri
Uyarıcı işaretlen Rahatsız eden bir öksürük, öksürürken kan gelmesi ve akciğer iltihabı veya bronşit nöbetleri; göğüste ağrı.
Kanser Riski Faktörleri: Çok sigara içmek ve özellikle astbest olmak üzere çevre kirletici maddelere maruz kalmak. Check-up Kuralları: Kırk yaşın üzerinde olan herkesin bir göğüs röntgeni çektirmesi gerekir. Bunu takip eden göğüs röntgenleri doktorunuzun kişisel kararına göre yapılacaktır.
Servikal (Rahim Boynu) Kanser
Uyarıcı Belirtiler: Anormal vajinal kanama. Kanser Riski Faktörleri: Genital (Cinsel) bölgelerde kabarcıklar oluşturan deri iltihaplan veya genital siğil enfeksiyonları-, ergenlik çağına geldikten kısa bir süre sonra cinsel ilişkiye girme veya çok fazla cinsel ilişki partnerinin olması.
Check-up Kuralları:
Onsekiz yaşına gelen kadınların veya seksüel olarak aktif olanların her yıl Pap testi yaptırması ve pelvik muayeneden geçmesi gerekir. Birbirini takip eden üç veya daha fazla normal sonuç veren yıllık muayenenin ardından doktorunuz Pap testinin daha az aralıklarla yapılmasına karar verebilir.
Kanser Riski faktörleri: Elli yaşın üzerinde olan erkeklerde-, çok fazla sigara içenlerde, geçmişte kronik idrar yolu enfeksiyonlarından rahatsız olanlarda daha fazla görülür.
Check-up Kuralları: Komple fiziki muayeneniz sırasında yapılan rutin idrar tahlilleri idrarınızda kan olup olmadığını (hemıtüri) gösterecektir. Eğer hematüri bulunursa, doktorunuz anormal bir doku da bulursa, biyopsi de dahil olmak üzere sistoskopik bir muayene yapabilir. Doktorunuz bir böbrek filmi de isteyebilir. .
Check-up Kuralları: Eğer iyileşmeyen bir yara varsa doktorunuza veya diş hekiminize başvurun.
Prostat Kanseri
Uyarıcı Belirtilen idrara çıkmada zorluk; sırtın alt kısmında sürekli bir ağrı, pelvis veya kasıkların üst kısmında sürekli ağri; idrarda kan. Kanser Riski Faktörleri-. Yetmiş yaşın üzerinde olan erkeklerde daha fazla görülür.
Check-up Kuralları: Eğer kırk yaşın üzerinde iseniz, periyodik tıbbi muayeneniz sırasında bir dijital (parmakla) rektal muayeneden de geçmeniz gerekir. . KAYNAK: Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu..
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
24 Temmuz 2006       Mesaj #15
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Hipertansiyon
Hipertansiyon sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) 140 mm Hg, dastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 90 mm Hg'nin üzerinde olmasıdır. Hipertansiyon çeşitli sebeplere bağlı olabilir. Ancak hastaların yüzde 90'ında belirli bir sebep bulunamaz. Nedeni belli olmayan hipertansiyon tipine primer veya esansiyel hipertansiyon, nedeni belli olan hipertansiyon tipine ise sekonder hipertansiyon denir.

Hipertansiyon nedenleri arasında böbrek hastalıkları (böbrek damarlarında daralma, nefrit gibi), endokrin hastalıklar (guatr, hormon salgılayan tümörler gibi), iç salgı bezlerinin hastalıkları, bazı doğumsal kalp hastalıkları sayılabilir. Vakaların yüzde 90'ını oluşturan esansiyel hipertansiyonda kalıtımın (soya çekim) büyük etkisi vardır. Çevresel etkenler, besinlerle alınan tuz, şişmanlık, stress sadece genetik duyarlılığı olan bireylerde etkili görünür.

Hipertansiyon tanısı koymak için üç ayrı günde en az iki kan basıncı ölçümü yapılmalıdır. Hipertansiyon tedavi edilmezse zamanla böbrek, kalp, göz, beyin ve küçük damarlarda kireçlenmenin artışına, gözde, beyinde kanamalara kalp ve böbrek yetersizliğine ve enfarktüse yol açar. Hipertansiyon inme dediğimiz hemipleji eğilimini artıran en önemlisi enfarktüse neden olan koroner ateroskleroza eğilimi artıran 3 önemli risk faktöründen biridir. Diğer risk faktörleri sigara içimi ve hiperkolesterolemidir.

Hipertansiyon komplikasyonları gelişinceye kadar belirti vermez. Baş dönmesi, yüz kızarması, baş ağrısı, yorgunluk, burun kanaması sinirlilik gibi belirtiler komplike olmayan hipertansiyon hastalarında görülmez.
Hipertansiyonun ilaçla kontrol edilmesi durumunda komplikasyonların büyük çoğunluğu önlenir veya gelişim süreçleri yavaşlatılır.

Şeker hastalığı şişmanlık lipid anormallikleri olan hastalara diyet kısıtlamaları uygulanmalıdır. Hafif hipertansiyonda ideal ağırlığı kadar zayıflama, orta derecedeki tuz kısıtlaması (2 gr / gün) günlük alkol alımının kısıtlanması (30 ml'den az) hipertansiyonun kontrolünü sağlayabilir. Akılcı bir şekilde yapılan egzersiz özendirilmeli, sigara yasaklanmalıdır.

Hipertansiyon tedavisi cinsiyete yaşa, kişide mevcut diğer hastalıklara bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bu nedenle tavsiye üzerine ilaç kullanılması son derece sakıncalıdır.
Gelecekte gen mühendisliği ile genetik yapıyı değiştirinceye kadar hipertansiyonun oluşmasını önlemek elimizde değil ama, iyi bir kontrol ile hayati önem taşıyan komplikasyonlarını önlemek elimizde.



Hipertansiyonun Nedenleri ve Görülme Sıklığı Nedir?
Hipertansiyon tüm dünyada en sık görülen ilk 3 hastalıktan birisidir. Daha çok orta ve ileri yaşların hastalığıdır. Erkeklerde daha sık ortaya çıkmaktadır. Her 10 hastanın 9’unda kan basıncının yükselmesine neden olan başka bir hastalık yoktur. Ancak bu hastaların ebeveynlerinde ve diğer aile üyelerinde de hipertansiyon sıktır.
10 hastanın birinde ise kan basıncı yüksekliği başka organların hastalıklarına bağlıdır. Bu hastalıklar kan basıncının düzenlenmesinde rol oynayan böbrekler ve iç salgı bezlerinin hastalıklarıdır. Bazı ipuçları hipertansiyonu olan bir hastada böyle bir nedenin varlığını düşündürebilir. Bu ipuçları şöyle özetlenebilir:
· Aniden ortaya çıkan ve çok yüksek değerlere ulaşan kan basıncı yükseklikleri
· Kıllanma, aşırı kilo alma gibi yakınmalarla birlikte ortaya çıkan kan basıncı yükseklikleri
· Uzun yıllar tedaviye iyi cevap verdiği halde birden kontrolden çıkan ve çok sayıda ilaca rağmen kontrol edilemeyen kan basıncı yükseklikleri
· Gençlerde saptanan kan basıncı yükseklikleri


Hipertansiyonun Tedavisi Var mıdır ve Nasıl Uygulanır?
Kan basıncının neden yükseldiğinin anlaşılmasından sonra çok etkili ve çok değişik ilaçlar geliştirilmiştir. Bugün ülkemizde bu ilaçların hepsi vardır. Öte yandan hem kan basıncı yüksekliklerinin zamanında tespit edilememesi, hem de tedavideki aksaklıklar nedeniyle hipertansiyon dünyada ölüme ve kalıcı rahatsızlıklara neden olan hastalıklar arasında yer almaktadır. Hipertansiyonu olan hastaların tedavisi konusundaki bazı önemli noktalar liste halinde verilmiştir:
· Hipertansiyonu olan hastalar bu ilaçları hekim kontrolünde kullanmalıdır.
· Hipertansiyonun tedavisi müsekkinlerle veya sarımsak gibi bazı doğal maddelerle yapılmamalıdır.
· Uygun ilaçlarla birlikteaz tuzlu yemeye alışmalıdır. Tereyağlı yemeklerle ve et ağırlıklı gıdalarla beslenmenin zararlı olduğu bilinmeli, bunun yerine meyve ve sebze ağırlıklı beslenme tercih edilmelidir.
· Fazla kiloları vermenin, sigarayı bırakmanın ve her gün yürüyüş yapmanın da hipertansiyon tedavisine önemli yararı vardır.
· Hipertansiyon tedavisi bademcik iltihabı gibi kısa süreli bir tedavi değildir. Amaç kan basıncının kontrolde tutularak yukarıda sayılan önemli hastalıkların önlenmesidir. Bu nedenle tedavi uzun süreli, belki de hayat boyu sürecek bir tedavidir.
· Hipertansiyonu olan hastalarda eğer eşlik eden bir organ hastalığı, örneğin böbrek yetmezliği varsa tedaviye çok daha titizlikle uymalı ve daha sık hekim kontrolünden geçmelidir.
· Hipertansiyon zamanında teşhis edilip uygun ilaçlar ile tedavi edilirse, bütün bu hastalıkların ve onlara bağlı ölümlerin önlenmesi mümkün olabilir.





GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
24 Temmuz 2006       Mesaj #16
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Hipertansiyon Ne Gibi Belirtilere ve Yan Etkilere Yol Açabilir?
Atardamar sistemi içinde kan basıncının yükselmesi sinsi seyredebilir ve hasta kan basıncı yüksekliğini tesadüfen fark eder. Öte yandan, hipertansiyon bazı hastalarda yakınmalara yol açar. Bunlardan en sık karşılaşılanı özellikle sabahları olan ve enseden öne doğru gelen baş ağrısıdır. Bunun dışında, yüzde hissedilen sıcaklık basmaları ve kızarmalar, eskiye oranla yol yürürken, merdiven çıkarken zorlanma ve nefes darlığı, bazen çok sık idrara çıkma ve gece uykudan kalkıp idrara gitme, bacaklarda şişlik bu belirtilerden bazılarıdır.
Kan basıncının aşırı yükseldiği durumlarda hasta çift görme, dilde pelekleşme, yüzde veya vücutta karıncalanma ve kuvvetsizlik, nefes darlığı ve göğüs ağrısı hissedebilir. Kan basıncı yüksek seyrederse zamanla damar sistemine hasar verir. Hasar gören damarların beslediği organlarda da önemli problemler ortaya çıkar. Hipertansiyonun etkilediği organlar ve neden oldukları hastalıkların önemlileri şunlardır:
· Kalp ve dolaşım sistenini etkileyerek kalp krizi ve kalp yetmezliğine neden olur.
· Beyin damarlarını etkileyerek kanama, tıkanıklık ve dolayısıyla felçlere neden olur.
· Böbrekleri etkileyerek böbrek yetersizliğine neden olur ve böbrekleri hasta olanlarda yetersizliğin gelişimini hızlandırır.
· Göz damarlarını etkileyerek körlüğe neden olur.
· Görüldüğü gibi bu yan etkiler ölüme veya kalıcı organ bozukluklarına yol açabilir.





Kan Basıncını Kimler, Nasıl ve Ne Zaman Ölçtürmelidir?
Kan basıncı yüksekliklerinin erken tanısı ve zamanında tedavisi için sağlıklı insanlar yılda en az bir kez tansiyonlarını ölçtürmelidir. Ölçüm, ayarı yapılmış bir tansiyon aleti ile ve ölçme tekniğini bilen bir kişi tarafından yapılmalıdır. Hekimlerin ofisine veya sağlık kurumlarına gittikleri zaman hissettikleri gerginlik nedeniyle hastaların kan basınçları normalden fazla yükselmekte ve buna “beyaz gömlek hipertansiyonu” adı verilmektedir. Bu nedenle bir tansiyon hastası, eğer yapabiliyorsa, kendi kan basıncını ev ortamında ölçmeyi ve kaydetmeyi öğrenmelidir.
Hipertansiyon tanısı ile tedavi görmekte olan hastalar, tansiyonlarını tercihen sabah yataktan kalktıktan sonra ölçmeli veya ölçtürmeli ve bunları daha sonra kendilerini tedavi eden hekimlere göstermek için kaydetmelidirler.
Atardamar sistemi içindeki kanın akışını hızlandırmak ve organlara ulaşan kan miktarını arttırmak için vücudumuz bazı durumlarda kan basıncını yükseltir. Gün içinde birçok kez vücudumuzda bu tür “doğal” kan basıncı yükseklikleri olur. Ölçümler bu dönemlere denk gelirse, kişilere yanlışlıkla “hipertansiyon” tanısı konabilir ve gereksiz yere ilaç tedavisine başlanabilir. Bu nedenle aşağıdaki durumlarda kan basıncını ölçtürmekten kaçınmak gerekir.
1) Belirli bir iş yapmak için çaba harcadıktan sonra (tercihen 20 dakikalık bir istirahatten sonra kan basıncı ölçülmelidir)
2) Yemekten sonra
3) Sigara içtikten sonra
4) Alkol aldıktan sonra
5) İnsanın aşırı heyecanlı, üzgün veya sinirli olduğu anlarda
6) Nezle ve grip ilaçlarını kullanırken






Yüksek Tansiyondan Korunma Yolları
Sabah kalktığınızda ense kökünüzde ağrı, baş dönmesi, çarpıntı ve çabuk yorulma hissediyorsanız, zaman geçirmeden bir hekime başvurun. Fazla kilolarınızdan kurtulup, tuzu azaltın, sigarayı bırakın.
Kanın damarlarda yaptığı basıncın artmasıyla ortaya çıkan yüksek tansiyon en ciddi halk sağlığı sorunlarından biri olarak nitelendiriliyor.
Birçok kişinin yüksek tansiyon hastası olduklarını bilmediği belirten uzmanlar, bu durumu hastalığın sinsi bir seyir izlemesinden kaynaklandığını belirtiyorlar. İstatistiklere göre dünyada 750 milyonu aşkın insan yüksek tansiyon hastası. Türkiye’de de her 5 kişiden birisinin yüksek tansiyonla ilgili sorunu bulunuyor.
50 yaşına kadar erkeklerde daha fazla görülen yüksek tansiyon 50 yaşından sonra kadınlarda daha fazla görülmeye başlanıyor. Bu menopoza bağlı olarak östrojen hormonunun azalmasına bağlanıyor.

Acıbadem Hastanesi Nefroloji ve Hipertansiyon Uzmanı Dr. Davit Çukran, küçük tansiyonun (diastolik basıncın) 90 mililitre civanın, büyük tansiyonun ise (sistolik basıncın) 140 mililitre civanın üzerinde olmasını yüksek tansiyon olarak değerlendirdiklerini söylüyor. Hastaların önemli bir bölümünün hiçbir yakınması olmadığına dikkat çeken Dr. Davit Çukran, şöyle konuşuyor:
“Yakınması olmayan hastaların tanısı ancak yapılan muayene ile konulabiliyor. Bunların dışında baş ağrısı hipertansiyonun en önde gelen belirtilerinden biridir. Hipertansiyona bağlı baş ağrısı ense bölgesinde özellikle sabah uyanıldığında hissedilir. Baş dönmesi, çarpıntı ve çabuk yorulma da diğer önemli belirtilerdir.”

Kimler Risk Grubundadır?
Yüksek tansiyon hastalığındaki en önemli etkenlerin başında kalıtım geliyor. Dr. Davit Çukran, yüksek tansiyonu olan hastalar üzerinde yapılan araştırmalarda yüzde 60’ının ailesindeki bireylerde de tansiyon problemiolduğunun saptandığını belirtiyor. Kalıtımın yanı sıra yaşın ilerlemesi ve şişmanlık da önemli risk faktörleri arasında yer alıyor. Şişman kişilerin yüzde 40’ında yüksek tansiyon görülüyor. Dr. Davit Çukran şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Vücut yağının fazla olması çocukluk yaşından itibaren kan basıncının düzeyinin yükselmesine neden olur. Bu arada stres faktörünü de unutmamamız gerekiyor. Aşırı sıkıntılı bir yaşam biçimi yüksek tansiyonun ortaya çıkışını kolaylaştırıyor. Sigara alışkanlığı ise yüksek tansiyonun damarlara vereceği zararı artırıyor. Hareketsiz bir yaşam biçimi de yüksek tansiyonun ortaya çıkışını tetikleyen faktörler arasında.”

Fazla tuz alımıyla yüksek tansiyon arasındaki ilişki Fazla tuz tüketilmesi beslenme alışkanlıkları arasında en hatalılarından biri. Kan basıncı yüksek olan kişiler çok tuzlu yemek yediklerinde tansiyonları daha da yükselebiliyor. Yapılan bütün çalışmalar besinlerle alınan fazla tuzun kan basıncını artırdığını gösteriyor. Dr. Davit Çukran, bu konuyu örneklerle açıklıyor:
“Yüksek tansiyon oluşumunda etkin olan çevresel faktörler arasında aşırı tuz alımı büyük önem taşır. Yapılan çalışmalarda başlangıçta günlük 10 gram civarında olan tuz tüketiminin yarı yarıya azaltılmasıyla kan basıncının ortalama 6-8 mililitre civa azaldığını gösteriyor. Günlük tuz tüketiminin yüksek tansiyon söz konusuysa 2 gramı aşmaması gerekiyor”

Tansiyonun kontrol altında tutulması için yiyeceklere ilave tuz konulmaması, işlem görmüş konserve, cips, kuruyemiş gibi gıdalardan kaçınılması öneriliyor.
Böbreklerin Fonksiyonları Tansiyonu Nasıl Etkiliyor?
Böbrekler vücudun tuz atılımında en önemli görevi sürdürdüklerinden tansiyonun kontrolünde ciddi rol oynuyorlar. Yüksek tansiyonun yüzde 90’ı yapısal olarak kabul ediliyor. Kalan yüzde 10’u ise sekonder veya sebebi bir hastalığa bağlı tansiyon hastalıklarını tanımlıyor. Bu gruptaki yüksek tansiyon çoğunlukla böbreklerdeki ya da böbrek damarlarındaki bir probleme bağlı oluyor. Nedeni bulunduğunda yapılan etkin tedaviyle bu grubtaki hastaların başarıyla tedavi edildiğini belirten Dr. Davit Çukran şöyle devam ediyor:
“Bu durumda özel tedavi uyguluyoruz. Amacımız böbreklerde kalıcı bir bozukluk oluşmasını engellemek. Bu grubun tedavisini nefroloji uzmanları yapıyor. Başta idrar söktürücüler olmak üzere değişik ilaçlar kullanılıyor. Tedavinin ömür boyu olduğunu unutmamak gerekiyor. Tansiyonun damarlar üzerinde yaratacağı olumsuz etkiyi en aza indirmeyi hedefliyoruz. Kontrol altında tutulmazsa, damarlardaki aşınmaya bağlı olarak beyinde kanama, kalp kası hastalıkları, kalp krizi, dolaşım bozuklukluğu ve böbrek yetmezliği görülebiliyor.”

Koruyucu Önlemler Nelerdir?
·
Tuz tüketimini kısıtlayın.
· Muz, kayısı patates gibi potasyum içeren gıdaların tüketilmesi tansiyonun kontrol altında tutulmasını kolaylaştırıyor.
· Sigara içiyorsanız muhakkak bırakın.
· Hekim kontrolünde hafif egzersizler tansiyonun düşürülmesine yardımcı oluyor.
· Fazla kilolarınızı bir uzman kontrolünde verin.
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
3 Ekim 2006       Mesaj #17
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye
ADDİSON HASTALIĞI:BÖBREKÜSTÜ BEZİ YETERSİZLİĞİ


TEMEL BİLGİLER

TANIMLAMA

Böbreküstü bezinin primer hastalığına bağlı yetersiz çalışması surumudur.Böbrek üstü bezinin tamamının veya bir kısmının hasarı nedeniyle oluşur. % 80 vakada bağışıklık sisteminde bozukluk ana sebeptir. Tüberküloz ikinci sıradadır. AİDS, son yıllarda artan nedenlerdendir
• Sürrenal krizi- Böbrek üstü bezini yetmezliğinin ani ve şiddetle gelişmesi sonucu oluşan ciddi bir taplodur.
• Genetik: Genetik geçiş ispatlanmıştır.
• Yaş: Her yaşta görülebilir
• Cinsiyet: Kadınlarda daha fazladır

BELİRTİ VE BULGULAR


• Kuvvetsizlik
• Yorgunluk
• Kilo kaybı
• Tansiyon düşmesi
• Deride koyulaşma
• Zayıflama
• Kusma
• İshal
• Soğuğa toleransın azalması

NEDENLERİ


•Bağışıklık sisteminde bozumaya bağlı böbrek üstü yetmezliği
•Sebebi bilinmeyen böbrek üstü bezi yetersiz büyümesi
• Mantar hastalığı (histoplazmoz. blastomikozis)
• Sarkoidoz hastalığıının böbrek üstü bezine sirayet etmesi
• Böbrek üstü bezi içine kanama
• Hemokromatozis hastalığı
• Ameliyatla her iki böbrek üstü bezinin alınması.
• Böbrek üstü bezi tümörleri
• Bazı hastalıklara(Tüberküloz Sarkoidoz vs) bağlı böbrek üstü bezinine protein tabiatında madde birikmesi (Amiloidoz)
•AİDS

RİSK FAKTÖRLERİ

• Bağısıklık sisteminde bozukluğa bağlı Böbrek üstü yetmezliğinde aile hikayesi vardır
• Uzun süre steroid kullanımı, ciddi infeksiyon, travma veya cerrahi işlemler sonrası

TANI

LABORATUAR
• Düşük serum sodyumu (130 mEq/ L'den az)
• Yüksek serum potasyumu (5 mEq/l_'den fazla)
• BUN yükselir
• Kortizol düşer, renin yükselir
• ACTH seviyesi yükselir
• Orta derecede nötropeni

ÖZEL TESTLER
• Cosyntropin adlı madde 0,25 mg damardan injekte edilir.Enjeksiyondan önce ve sonra kortizol seviyesi ölçülür. Addison hastalığında düşük veya normal bulunur.

GÖRÜNTÜLEME
• Batın bilgisayarlı tomografisimde böbrek üstü bezlerinde anormal büyüklük veya küçüklük.
• Batın grafisinde böbrek üstü bezinin olduğu bölgede kireçlenme odakları.
• Göğüs grafisi: kalp konturlarının küçülmesi


TEDAVİ
• Ayaktan tedavi hafi veya orta vakalrda yapılır
• Adrenal krizde hastaneye yatırmak şarttır.

GENEL ÖNLEMLER
. Adrenal yetmezliği, glukokortikoid ve mineralokortikoid ile tedavi edilir

AKTİVİTE
Tolore edebildiği kadar

DİYET
Sodyumve Potasyum dengesi sağlayacak diyet önerilir.

TERCİH EDİLEN İLAÇLAR

• Hidrokortizon Fludrokortizon Prednisone gibi kortizon preparatları kullanılır.
• Karaciğer hastalığı olanlarda doz azaltılır.
• Kullanılan doz yavaş yavaş azaltılır

ÖNLEM / KAÇINMA
• Addison hastalığının önlemi bilinmemektedir.

BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ

• Uygun tedavide sonuçlar iyidir
• Aktuf tüberküloz ve mantar infeksiyonlarında ilaç tedavisi gerekir



KAYNAKLAR

Felig, P., Baxter, J.D, Broadus, A.E., et al, (eds): Endoçrinology and metabolism. 2 nd Ed. New York, McGraw-HİII, I987
• Hershman, J.M.: Endocrine Pathophysiology: A Patient- Oriented Approach, 3 rd Ed Philadelphia, Lea Febiger, I988
Yazarı Dr. E. Lightner
F_U_N_D_A - avatarı
F_U_N_D_A
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #18
F_U_N_D_A - avatarı
Ziyaretçi
Emeğine sağlık bilgilerin için çok teşekkür ederiz Msn Happy
**LP** - avatarı
**LP**
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #19
**LP** - avatarı
Ziyaretçi
hepatit b2
Bulaşıcı sarılık nedir ?
Bulaşıcı sarılık veya tıp dilinde viral hepatit, ışık mikroskopu ile görülemeyecek kadar küçük, virus denen mikroorganizmaların oluşturduğu, karaciğerin yaygın iltihabi hastalığına verilen isimdir. Bu hastalığın, A, B, C, D, E ve G harfleri ile isimlendirilen en az 6 farklı virusla oluştuğunu biliyoruz.

Hastalığın Belirtileri Nelerdir ?
Bulaşıcı sarılık, A virusu için 15-45 gün, E virusu için 30-60 gün, B virusu için 30-180 günlük bir kuluçka süresini takiben, halsizlik, iştahsızlık, mide bulantısı, karnın sağ üst kadranında ağrı, derinin ve gözakının sararması ve idrarın koyulaşması ile başlar. Kısa süren ateş olabilir. Ancak, çocukların büyük çoğunluğunda ve yetişkinlerin de bir kısmında sarılığın ortaya çıkmaması veya silik kalması mümkündür. Bu nedenle, özellikle küçük yaş gurubundaki çocuklarda hastalık teşhis edilmeden geçip gidebilir, Üstelik çocuklarda belirtiler daha hafif ve kısa sürelidir. Bulaşıcı sarılık genellikle 4-6 haftalık bir hastalıktır, A ve E virusu ile olanlar sonunda şifa ile ile biterler ve kronikleşme (süregenlik) göstermezler. B, C ve D virusları ile oluşan bulaşıcı sarılıklar kronikleşebilir. Bu oran, B virusu için %5 -10, C virusu için %80 kadardır. D virusu hepatitinde de kronikleşme oranı yüksektir. Bunun sonucu olarak, Türkıye'de nüfusun %5-7 kadarı (4 milyona yakın insan) B virusunu , farkında olmaksızın taşımaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------------
UNUTMAYINIZ
Bulaşıcı sarılık (viral hepatit), hastada sarılık yapmadan da seyredebilir.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hastalık nasıl bulaşır?
A ve E virusları dışkı ile atılırlar. A virusu ile oluşan bulaşıcı sarılıkta hastanın dışkısı, sarılığın ortaya çıkışından 2 hafta öncesi ile 1 hafta sonrası çok bulaşıcıdır. Bu viruslar ile oluşan hepatitler esas itibariyle, virus taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin (sebze ve meyvalar) ağızdan alınması sureti ile bulaşırlar. Virusla kirlenmiş yüzeylere temas etmiş ellerin ağıza değdirilmesi de kişisel bulaşmada ve virusun yayılmasında çok önemlidir. B ve C virusları ise, başlıca, kan yoluyla (kan ve kan ürünlerinin alınması, mikroplu enjektör ve iğnelerinin kullanılması, ortak jilet veya diş fırçası kullanımı, akupunktur, diş tedavisi---) ve cinsel ilişki suretiyle bulaşırlar. Hastalığın, bu virusları taşıyan anneden bebeğe geçişi de mümkündür. Ancak, B virusu hepatitine yakalanmış hastaların üçte birinde geçiş yolu belirlenemiyor.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------
UNUTMAYINIZ
Hepatit A virusu ellerde saatlerce canlı kalabilir. Bulaşmada ellerin rolü büyüktür. Okullardaki sıra ve kapı kollarının, tuvaletlerdeki muslukların virus taşıyan dışkı ile kirlenebileceğini, buralarda eller aracılığı ile ağızdan bulaşmanın kolay ve yaygın olduğunu unutmayınız.
ÇOCUKLARINIZIN SAĞLIĞI İÇİN SIVI SABUN KULLANARAK EL YIKAMAYI ONLARDA ALIŞKANLIK HALİNE GETİRMELİYİZ.
-------------------------------------------------------------------------

Bulaşıcı sarılık yaygın bir hastalık mı ?
A ve B virusları ile oluşan bulaşıcı sarılıklar ülkemizde çok yaygındır. Türkiye 'de, üniversite çağına gelmiş gençlerin %90'ı, A virusu hepatitini farkında olmasalar bile, çocukluk çağında geçirmiş bulunurlar, A virusu hepatitinin çoğunlukla çocukluk çağında geçirilmesine karşılık, Bvirusu hepatitine yakalanma şansı genç yetişkin ve orta yaş gurubunda en yüksektir. Türkiye'de her yıl 200 bin kişinin bulaşıcı sarılığa yakalandığı hesaplanmıştır. Bu olguların yarısına yakın bölümü B virusu ile oluşmaktadır.
--------------------------------------------------------------------------
UNUTMAYINIZ
Hepatit B geçirmekte olan veya bu virusu hastalık belirtisi göstermeksizin kanında taşıyan annelerden doğan bebeklerde, hastalık %95 sıklıkla kronik gidiş göstererek yaşamın daha ileri döneminde karaciğer sirozu veya karaciğer kanserine neden olabilir. Bu bebekleri nasıl koruyacağımızı biliyor musunuz? Lütfen dikkatle okuyunuz.

--------------------------------------------------------------------------

B virusu ile oluşan bulaşıcı sarılık neden daha tehlikeli ?
Çünkü B virusunun yaptığı hepatit hem çok sık ve yaygındır, hem de hastaların %5-10 kadarında, hastalığın alevli (akut) dönemi geçtikten sonra tam şifa olmaksızın hastalık sinsi ve kronik (süregen) biçimde devam eder, gider. Bu hastaların bir kısmında zamanla siroz ve karaciğer kanseri gelişebilir. Bir kısmında ise virus uzunca bir süre karaciğerda fazla hasar yapmadan kalsa bile, zaman içerisinde bu kronik taşıyıcılarda da denge kişi aleyhine bozularak kronik aktif karaciğer hastalığı gelişebilir. Virusu taşıyan annelerden doğan bebeklerde hastalık, %95 oranında alevli (akut)bir tablo oluşturmaksızın sinsi kronik gidiş gösterir.

C virüsü ile oluşan bulaşıcı sarılık tehlikeli değil mi ?
C virusu ile oluşan hepatitlerin büyük çoğunluğu kronikleşerek siroza ve karaciğer kanserine gidiş göstermekle beraber, toplumumuzdaki yaygınlığı çok düşüktür. bu nedenle C virusu hepatiti bireysel açıdan tehlikeli bir hastalık olmakla beraber toplumsal açıdan fazla tehlike arzetmiyor. C virusu hepatiti özellikle hemodiyaliz hastaları ve sık sık kan nakli yapılan hastalar için ciddi bir tehlike oluşturabilir

Bulaşıcı sarılık gebelerde daha tehlikeli mi ?
Bulaşıcı sarılık, eğer E virusu ile oluşmuşsa gebelerde tehlikelidir. Diğer viruslarla oluşan bulaşıcı sarılıkların gebelerde, gebe olmayanlara göre daha ciddi seyrettiği gösterilmemiştir.

B ve C virusu taşıyıcılarının mutlaka hasta olmaları gerekir mi ?
Gerekmez. Bu taşıyıcıların büyük çoğunluğu belirti vermez, fakat virusu çevrelerine yayabilirler. Bazılarında, virus karaciğeri sessizce hasara uğratır ve siroza giden yolu açar.
--------------------------------------------------------------------------
UNUTMAYINIZ
Hepatit B virusu siroz ve karaciğer kanserinin en önemli nedenidir.
--------------------------------------------------------------------------

B ve C virusunu taşıyıp taşımadığımı nasıl bilebilirim?
Bunu bilmenin tek yolu kan testi yaptırmaktır. Testte, HBsAg pozitif ise kişi B virusu ile karşılaşmıştır ve halen bu virusu taşımaktadır. B virusu ile oluşan bulaşıcı sarılıktan şifa ile iyileşmenin kriteri, HBsAg'nin negatif, anti-HBs'nin pozitif bulunmasıdır. Anti-HBs pozitifliği kişide oluşan bağışıklığın simgesidir. C virusu taşıyıcılarında anti-HVC pozitiftir.
--------------------------------------------------------------------------
DİKKAT
Hepatit B virusu, hastanın veya sağlam taşıyıcının kan ve diğer vücut sıvılarında (tükürük, ter, süt, sperm sıvısı, vajen sıvısı) bulunabilir. Nasıl korunacağınızı biliyormusunuz ? Lütfen dikkatle okuyunuz.
--------------------------------------------------------------------------

Taşıyıcı ne yapmalı?
B virusu taşıyıcısı, hasta olmasa bile, kanı ve diğer vücüt sıvıları ile hastalığı başkalarına bulaştırabileceğini bilmelidir. Kan vermemeli ve korunmasız (kondom…) olarak, bağışık olmayan veya aşılanmamış kişilerle cinsel ilişkiye girmemelidir. Panik göstermemeli, fakat doktoru ile düzenli ilişki kurmalıdır. Her 6-12 ayda bir karaciğer fonksiyon testlerini yaptırmalıdır. Alkol almaktan kaçınmalı, herhangi bir nedenle ilaç almak zorunda kalırsa bunu doktoruna danışmalıdır.

Kimlerde B virusunu alma riski daha fazla?
Bu risk, sağlık personelinde, virusu taşıyan kişilerle birlikte yaşayanlarda, kan transfüzyonu yapılan kişilerde, damar yolundan ilaç bağımlılarında, diş tedavisi görenlerde, hemodiyaliz hastalarında, hayat kadınlarında daha fazladır.

Belli bir virusla oluşan hepatiti yeniden geçirebilir miyim ?
A ve B virusu hepatitlerinde, tam şifa sonucu kişide hemen hemen yaşam boyu süren koruyucu bir bağışıklık oluşur ve bu viruslarla oluşan hepatitler tekrarlanmaz. E virusu hepatitinde bağışıklık daha kısa sürelidir ve yıllar sonra hastalık tekrarlayabilir. C virusu hepatitinde kaliteli ve tam koruyucu bir bağışıklık oluşmaz.

Bulaşıcı sarılık yapan viruslar birbirlerine karşı (çapraz) bağışıklık oluştururlar mı ?
Hayır, oluşturmazlar. Bu nedenle, farklı etkenlere bağlı olarak bulaşıcı sarılığın bir defadan fazla görülmesi olasıdır ( Örneğin, çocukluk çağında A virusu hepatiti, daha ileri yaşta B virusu hepatiti geçirilmesi). Bununla beraber, D virusu, B virusunun yardımı olmadıkça hepatit oluşturamaz. Dolayısıyla, B virusu hepatitine bağışık olanlar D virusu hepatitine de bağışık sayılırlar.

Bu viruslar birlikte hastalık yapabilirler mi ?
Bazen ( sık kan nakli yapılanlarda, damar yoluyla uyuşturucu bağımlılarında) C virusu ile B virusu aynı hastada birlikte hepatit yapabilirler. D virusu hepatit yapabilmek için B virusu ile birlikte olmak zorunludur.Bunları Biliyor musunuz ?Dünyada 400 milyon insan Hepatit B virusunu (HBV) kronik olarak taşıyor, ülkemizde bu sayı 4 milyon civarında. Dünyada HBV ile karşılaşmış insan sayısı 2 milyar , ülkemizde bu sayı 30 milyon kadar. HBV taşıyanlarda karaciğer kanserine yakalanma riski, bu virusu taşımayanlara göre 100 kat fazla. Dünyada 1 günde HBV 'nun neden olduğu ölüm sayısı, AIDS virusunun neden olduğu ölüm sayısından fazla. HBV, AIDS virusundan 100 kat daha bulaşıcı. Çünkü 1 damla kandaki HBV sayısı AIDS virusu sayısının 100 katından fazla.

Bulaşıcı sarılıkta tedavi var mı ?
Akut hastalıkta özel bir tedavi yoktur. Hastaya sindirimi kolay yiyecekler verilir. Yağı az yiyecekler önerilir. Üzüm, bal gibi glikozdan zengin besinlerin mönüde yer alması uygundur. Hasta istirahat ettirilir. Akut hastalık genel olarak 4-6 haftada kendiliğinden iyileşip şifa ile biter. B virusu hepatitinde, hasta görünürde iyileşmiş olsa bile, virus, 6 aydan sonra hala kanda bulunmakta devam ediyorsa, hastalık kronik döneme geçmiş demektir. Bu kişiler için düzenli doktor kontrolu esastır. Bulaşıcı sarılık tedavisi için, halk arasında yapılan yatıra bez bağlama, keserek kan çıkarma, keçi ödü içirme ve benzeri girişimlerin hiçbir değeri olmadığını çevremize anlatmalıyız.

Kronik hepatit tedavi edilebilir mi ?
B ve C virusu ile oluşan kronik karaciğer hastalığında interferon-alfa tedavisi hastaların üçte birinde uzun süreli iyileşme sağlayabilir. Ancak, bu tedavinin çok pahalı olduğu bilinmelidir. Bu tedaviye cevap vermeyenlerde uygulanabilecek alternatif tedavi yöntemleri vardır.

B virusu bulaşımına maruz kalırsam ne yapmalıyım ?
Bu durumda, temastan sonra birkaç gün içinde, ama mümkün olduğu kadar erken olarak, 0.06 mI /kg hesabı ile HB immunglobulini kas içine yapılmalıdır. Ayrıca, kişinin aşı programına da alınması uygun olur.

B virusuna karşı genelde nasıl korunabilirim ?
Test edilmemiş kan kullanılmamalıdır. Ancak, test sonuçlarının temiz çıkmasına rağmen, çok az da olsa, yine bulaşma riski bulunduğunu bilmeliyiz. Enjektör ve dış etkenlere oldukça dirençli olduğunu ve vücut dışında, kuru yüzeylerde en az 10 gün canlı kalabileceğini bilmeliyiz. B virusu taşıyıcılarının kullandıkları aletler, yarım saat, binde 5'lik çamaşır suyunda bırakılırsa veya 100oC de 10 dakika kaynatılırsa veya sodyumloril sülfatlı deterjanla muamele edilirse virusun yok edilmesi mümkündür . Taşıyıcının kanı veya diğer vücut sıvıları bulaşmış yüzeyler %10 çamaşır suyu ile bolca ısıtılarak silinmelidir. Bir hastalığa karşı en akıllıca korunma, kuşkusuz, onun etkeni ile karşılaşmadan önce bağışıklık kazanmış olmakla sağlanır. Bunun yolu aşılanmaktadır.

Aşı hakkında neler bilmeliyiz ?
B virusu hepatitine karşı, aşı ( ve / veya gerektiğinde HB immunglobulin ) ile, etkin biçimde korunmak mümkündür. Aşı yüksek oranda (%95 )bağışıklık sağlar. Bu bağışıklık en az 5 yıl devam eder. HB aşısı çok güvenilir bir aşıdır. Piyasada bulunan aşılar hakkında pratik olarak önemli fark yoktur. Tümü güvenle kullanılabilir. Yüksek bulaşma riski taşıyanlara (sağlık personeli, virus taşıyıcısı ile aynı evi paylaşan bağışıksız eş ve çocuklar,taşıyıcı anneden doğan bebekler, sık sık kan almak zorunda olanlar, hemodiyaliz hastaları, hayat kadınları ----) aşı yapılmalıdır. Aşılama ideal olarak, 1'er ay ara ile 2 doz ve ilk aşıdan 6 ay sonra 3. doz yapılarak uygulanır. Bu sürelerde belli bir esneklik olabilir; 1 ve 2. Doz arası 2 hafta ile 4 ay, 2 ve 3. Doz arasındaki süre 2 ay ile 18 ay arasında yapılırsa 3 dozluk şema tamamlanmış sayılır. Her dozda, yetişkinler için 20 mikrogram, küçük çocuklar için 10 mikrogram aşı proteini (HBsAg) vardır. Küçük çocuklar ve bebeklere yetişkin dozunun yarısı yeterlidir. Aşı, 2 yaşından büyük çocuklar ve erişkinlerde deltoid kas içine, 2 yaşından küçük bebeklerle yeni doğanlarda uyluğun önyan yüzünden kas içine yapılarak uygulanır. İstenirse 5-7 yıllık aralıklarla bir doz rapel yapılarak bağışıklık sürdürülür. Hepatit B aşısı, BCG, tetanoz, boğmaca, çocuk felci, kızamık gibi diğer aşılarla birlikte yapılabilir. Yüksek bulaşma riski söz konusu ise,aşı gebelere de yapılabilir. Aşı yapılan yerde, 2 gün içinde geçen hafif ağrı ve kızarıklık olabilir. Aşı, yapılıncaya kadar +2oC ile +8oC arasında (buzdolabı kapağında) saklanmalı ve kesinlikle dondurulmamalıdır. Aşı, kullanılmadan önce çalkalanmalıdır.

Hepatit B (HB ) immunglobulini hakkında neler bilmeliyim ?
Aşı ile kişinin kendi bağışıklığını oluşturması, zaman isteyen bir olaydır. Eğer, ciddi bir bulaşma riski ve dolayısıyla Bvirusu hepatitine yüksek yakalanma olasılığı varsa, o takdirde, HB immunglobulini olarak önceden hazır bağışıklayıcı maddelerin kişiye aktarılması gerekebilir. Bu amaçla, temastan sonraki birkaç gün içinde ve mümkün olduğu kadar erken, 0.06 mI/kg (pratik olarak yenidoğanlara 0.5 mI, yetişkinlere 5 mI )Hb immunglobulin kas içine yapılabilir.

B virusu taşıyıcısı olan anneden doğan bebeğe ne yapılmalı ?
Gebeler, doğum öncesi veya doğumdan hemen sonra test yaptırarak taşıyıcı olup olmadıklarını öğrenmelidirler. Çünkü, B virusu taşıyan anneden plasenta yoluyla veya doğum sırasında annenin kanına temasla bebeğe virusun bulaşma riski vardır. ( C ve D virusları da plasenta yoluyla bebeğe geçebilirler. A ve E viruslarında bu yoldan bulaşma gösterilmemiştir. ) B virusu taşıyan anneden doğan bebeğe, doğumda, 0.5 mI HB immunglobulini uyluğun ön-yan yüzünden kas içine yapılır ve bebek aşı programına alınır.

Diğer hepatit viruslarına karşı aşı var mı ?
Hepatit C ve hepatit E viruslarına karşı henüz aşı yoktur. Hepatit D virusuna karşı da özel bir aşı yoktur. Ancak hepatit B ye karşı aşılama, kişiyi D virusu hepatitine karşı da korumaktadır. Hepatit A virusuna karşı, ülkemizde de bulunabilen bir aşı vardır. Aşı, 2 yaşın üzerindeki çocuklara 1 ay ara ile 2 doz ve 6-12 ay sonra rapel doz yapılırsa,20 yıl kadar sürebilen bir bağışıklık sağlanır. Aşı ile önceden bağışıklama için yeterli zaman bulunmayan durumlarda (yakın çevrede hepatit A salgını veya ev içinde bu hastalığı geçirmekte olan varsa) hastalanmamış bağışıksız çocuklar 0.02- 0.06 mI/kg hesabı ile normal immunglobulin (Kızılay'ın hazırladığı preparatlar tercih edilmeli) kas içine yapılarak korunabilirler.
--------------------------------------------------------------------------
UNUTMAYINIZ
Türkiye nüfusunu her yıl 1.5 milyon yenidoğan katılmaktadır. Her yıl bunlardan 92.000 bebek aslında aşıyla önlenebilen bir hastalık olan hepatit B enfeksiyonuna yakalanıp, sonrasında kronikleşmekte ve başkalarına da hepatit B bulaşmaktırabilmektedir. 23.000 bebek siroz veya karaciğer kanserinden kaybedilmektedir. halbuki bu bebekler yaşamlarının ilk aylarında diğer aşılarıyla birlikte B hepatitine karşı aşılansalar, her yıl 92.000 kişi kronik hepatit B olmayacak, 23.000 kişi siroz/ karaciğer kanserinden ölmeyecek, interferon tedavisi gibi çok pahalı tedavilere harcanan para daha yararlı alanlara kaydırılabilecek.
--------------------------------------------------------------------------

Karaciğerinizi Tanıyor musunuz ?
Karaciğer, vücudumuzun en büyük organı. Onun, yaşamsal önemde o kadar çok işlevi var ki. O, yiyeceklerimiz içindeki besin maddelerini kaslara, enerjiye,hormonlara,kanın pıhtılaşma faktörlerine ve bağışıklık faktörlerine dönüştürüyor. Bazı vitaminleri,mineralleri ve şekerleri depoluyor, yağ depolarını düzenliyor ve kolesterol yapımını ve salınmasını kontrol ediyor. Dahası var: Yenen yiyecekleri sindirmemize ve önemli besin maddelerinin barsaktan emilmesine katkıda bulunan safra karaciğerde yapılıyor. Zehirli maddeleri karaciğerimiz ortadan kaldırıyor, alkolu nötralize ediyor. O, aynı zamanda henüz doğmamış bebekte bir süre için kan hücrelerimizin de yapıldığı bir organ. Karaciğer, içimizdeki, yorulmayan, şikayet etmeyen kimyasal güç kaynağımız bizim. Onu, toksinler, mikroplar, ve alkol gibi zarar verebilen herşeyden korumalıyız.
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
14 Ekim 2006       Mesaj #20
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye
AKCİĞER ABSESİ



TEMEL BİLGİLER

TANIMLAMA: Çevre dokudaki enfeksiyona bağlı akciğer erimesi ile gelişen içi cerahat
ile dolu akciğer kaviteleri. Genel gidiş ani başlayıcı ve ilerleyicidir.
Genetik :
•Bilinen genetik geçiş yok
Görülme sıklığı:
• Bilinmiyor, oldukçanadir
Yaş:
• Genç erişkinler (16- 40 yaş); orta yaş(40- 75 yaş) da sık görülür
Cinsiyet:
• Erkek= Kadın

BELİRTİ VE BULGULAR

• Öksürük
• Ağız kokusu
• Balgam
• İltihaplı, kötü- kokulu balgam
• Ateş
• Göğüs ağrısı
• Nefes darlığı
• Üşüme, titreme
• Halsizlik
• Kırıklık
• Zayıflama
• Kilo kaybı
• Gece terlemesi
• Kanlı balgam
• Solunum seslerinde azalma
• Hırılıtılı solunum
• Sık solunum
• Çarpıntı
• Terleme
• Asimetrik göğüs hareketleri
• Parmak çomaklaşması

NEDENLERİ
• Yabancı cisimlerin akciğere kaçması sonucu oluşan zatürreler.
• Akciğer dokusunu eriten tipde zatürreler
• Vucudun başka yerinde oluşan iltihabın kan yoluyla Akciğerlere ulaşması ve burda zatürre yapması (septik emboli)
• Bakterilerin kana karışması
• Bronşial tıkanması veya darlığı
• Tümörler

RİSK FAKTÖRLERİ


• Kötü ağız ve diş bakımı,diş eti iltihapları.
• Alkolizm
• İlaç bağımlılığı
• Epilepsi (Sara Hastalığı)
• Şuur kaybı
• Akciğer kanseri
• Bağışıklık sistemi baskılanması
• Diabetes mellitus (Şeker hastalığı)
• Yabancı cisim
• Mide muhtevasının yemek borusuna kaçması (Gastroözafagial reflü)
• Sinüzit

TANI

LABARATUAR
• Beyaz küre yükselmesi
• kansızlık
• Serum Protein azalması
• Balgam kültürü ve antibiogramında iltihaba yol açan mikrobun üretilmesi.

GÖRÜNTÜLEME
• Akciğer grafisi- abse ve çevresinde iltihap alanı net olarak görülür
• Hava- sıvı seviyesi
• Akciğer zarında sıvı toplanması
• Bilgisayarlı tomografi: Absenin lokalizasyon ve yayılımı belirler.

TANI İŞLEMLERİ

• Bronş tıkanması veya darlığı şüphesi varsa bronkoskopi yapılır.(Ucunda minik kamera olan fiberoptik fleksibl bir boru ile bronşların içi incelenir)
• Göğüs yüzüeyinden iğneyle girerek abseden numune almak (Transtorasik akciğer biopsisi) mümkündür.

TEDAVi
• Ciddi ise veya Cerrahi uygulanacaksa yatırılarak tedavi edilmelidir.

GENEL ÖNLEMLER

• Özel pozisyonlar ve masajlarla akciğerdeki abse balgam yoluyla atılmaya çalışılır(Postural drenaj)
• Akciğer fizyoterapisi
• Nedene yönelik tedavi (örneğin., antibiütikler)
• Komplikasyonlar için cerrahi metodlar gerekebilir.

DİYET
• Kısıtlama yok

HASTANIN EĞİTİLMESİ
• Solunum fizyoterapi teknikleri

İLAÇLAR
•Kültür ve hassasiyet sonuçlarına göre antibiolikler kullanılır .

HASTANIN İZLENMESİ
•Akciğer grafilerindeki kistik boşluk (Kavite) kaybolana veya düzelene kadar (birkaç hafta veya ay) tedaviye devam edilir.

BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
Genellikle yüz güldürücü. % 25 oranında sekel kalır. Birlikte başka hastalık varsa sekel artar.

KAYNAKLAR

• Bartlett, J.G.: Anaerobic bacterial infections of the lung and pleural space. Clinical ınfectious diseases. 16 ; Suppl 4: s248-255, 1993
• Murray, J.F. Nadel, J.A. (eds): Textbook of Respiratory Medicine. 2nd Ed. Philadelphia, W.B. Saunders Co., 1994
Yazarı Dr.J. Cunningtom



Akciğer Absesi (2)


Tanım: Akciğer parankimi içinde yer alan , harabiyet ve bir ya da birçok hava-sıvı seviyesiyle karekterize kavite oluşumuyla seyreden süpüratif infeksiyondur. İki cm’den küçük multipl kavitelerle seyreden formuna nekrotizan pnömoni ismi de verilmektedir.

Klinik Bulgular: Sürekli ateş, titreme, öksürük, lezyonun plevraya yakın oldugu durumlarda yan agrısı görülür.Genel durum hızla bozulur. Apse bronşa açılırsa irinli , kötü kokulu bazen kanlı balgam görülebilir.Kilo kaybı, ilerleyen sürelerde çomak parmak gelişimi görülebilir.Fizik muayenede yüksek ateş,taşıkardi, dispne, siyanoz, apse tarafında solunum seslerinde azalma, tüber üfürüm, apse bronşa açılmışssa kavern üfürümü duyulabilir. Bazen kronikleşebilir. Bu durumda halsizlik, öksürük, intermittan ateş, kötü kokulu balgam, zayıflama, çomak parmak görülür.

Etyoloji: En önemli predispozan faktörler; aspirasyon , periodontal hastalıklar ve jinjivittir. Ayrıca bronşektazi, bronş karsinomları, infarkt, septik emboliler, bakteremi, intraabdominal infeksiyonlar, , bronşta obstruksiyon, diabetes mellitus, malignansi, AIDS, ve immünsupresyon da predispozan faktörler arasındadır. Etken mikroorganizmalar hastanın orofaringeal kolonizasyonu ve bagışıklık durumuna göre degişir. En sık etkenler; orofarinkten aspire edilen anaeroplardır, çogunlukla da polimikrobiyal infeksiyonlar gelişir. Hastane ortamında , orofarinkste gram negatif mikroorganizmaların kolonizasyonuna baglı olarak, gram negatiflerin yol açtıgı apseler gelişebilir. Staphylococcus aureus, Streptococcus pneumoniae ve Pseudomonas aeruginosa nekrotizan pnömoni yapabilir. Hematojen infeksiyonlar daha çok stafilokoklarla oluşur. Bagışık yetmezlik sorunu olanlarda Nocardia spp ve birçok farklı etken olabilir.

Tanı: Yüksek ateş, toksik tablo ve kötü kokulu balgamı olan bir hastada klinik olarak düşünmelidir. Hava-sıvı seviyesi olan bir kaviter görünüm ya da multipl küçük ekskavasyonlarla seyirli bir pnömoni ile tanı konulur. Gerekirse kompüterize tomografi çekilir. Kan kültürü, balgam inceleme ve aerop kültürü, mümkünse diger örneklerden kültür yapılmalıdır.

Ayırıcı Tanı: En çok akciger kanseri ile karışır. Tüberküloz, kist ve büllörle de karışabilir. Bu hastalıklarda sistemik semptomların olmaması, pnömoni bulgularının olmayışı ayırıcı tanıda önem kazanır

Tedavi: Antimikrobiyal ajanlar verilir. 2-4 ay gibi uzun süreli tedavi gerekir. Klinik ve radyolojik özelliklerle izlenir.Çogunlukla anaeroblarla ve polimikrobiyal oldugu için tedavi seçimi buna göre yapılır. Penicillin G + clindamycin veya metronidazol, betalaktam/betalaktamaz inhibitörleri, karbapenemler, immünsupresyonu olanlardabetalaktam ajan + aminoglikozid, gram negatif infeksiyonlardaüçüncüjenerasyon sefalosporin+metronidazol kombinasyonu kullanılabilir. Stafilokokal infeksiyonlarda penisilinaza dirençli penisilinler, sefazolin, metisilin dirençli stafilokoklarda ve glikopeptitler kullanılır. Trimethoprim/sulfamethoxazole ve yeni kinolonlar da kombinasyon tedavisinde yer alabilir. Postural drenaj destekleyici tedavide önem kazanır, gerekirse tanı, drenaj amaçlı ve yabancı cisim çıkarma için bronkoskopi uygulanır.

Korunma: Aspirasyonun engellenmesi önemlidir. Bilinç bozuklugu ve yutma güçlügü olan hastalarda dikkatli besleme yapılmalıdır. Aspirasyon durumunda hemen posdural drenaj uygulanmalıdır.


Kaynak :

(TİNWEB)

Benzer Konular

8 Ocak 2010 / Misafir Tıp Bilimleri
30 Eylül 2010 / _Yağmur_ Tıp Bilimleri
16 Ocak 2016 / BrookLyn Tıp Bilimleri
22 Aralık 2006 / kompetankedi Tıp Bilimleri