Arama

Yaşlılık Nedir? Yaşlılığa Nasıl Hazırlanmalıyız?

Güncelleme: 23 Ocak 2013 Gösterim: 7.369 Cevap: 1
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
21 Kasım 2007       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Yaşlılık
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Avusturya’da bir kilise kayıtlarına göre, 1680 yılında doğan her 19 kişiden sadece 2’si 65 yaşına geliyorken, tam 300 yıl sonra 1980’de doğan her 19 kişiden 15’i 65 yaşına gelmektedir. Bu demektir ki “Ebedi gençlik çeşmesi” bulunamadı ama hayatta kalma süresi uzadı.
Yaşlı nüfus böyle çoğalınca yaşlanma ile ilgili sorunlar da önümüze yığıldı. Konunun hastalık boyutunu bir kenara bırakıp yaşlanmanın psikolojisini ve bu sevgiye muhtaç insanlara nasıl yardım edebileceğimizi düşünelim.

Yaşlanma psikolojisi
Yaşlılık psikolojisi yerine yaşlanma psikolojisi ifadesi kullanılmalıdır. Çünkü insan doğar doğmaz yaşlanmaya başlar, beyin hücreleri eskimeye başlar. İyi bir yaşlılığın temelleri de hayatın ilk yıllarında atılır.
Yaşlanma, eskime, canlı-cansız bütün varlıkların kaderidir. Yaşlanan insanın saçları beyazlar, cildi kırışır ve beli bükülürken psikolojik yapısında da değişiklikler olur.

Azalan psikolojik yetiler
Zeka parlaklığı azalır, yeni şeyler öğrenmek zorlaşır, hafıza zayıflar, girişim ruhu ve ataklığı geriler.

Artan psikolojik yetiler
Bilgelik ve ağırbaşlılık belirginleşir, mantıklı ve doğru düşünme daha sağlıklıdır; muhakeme güçlüdür; yerinde yargılara daha kolay varılır. Bilgi birikimi ve tecrübe, olgun kişilikle birleşirse mutlu ihtiyarlar ortaya çıkar. Daha tutarlı, hoşgörülü ve sabırlı olurlar.

Yaşlı-Genç farkı
Bir ordu düşününüz; eğitimsiz ama kalabalık. Diğer bir ordu düşününüz; eğitimli fakat sayısı çok az. İkinci ordu birinci orduyu her zaman mağlup eder.
Büyük işler bedensel güçten ziyade, yerinde, doğru düşünme ve hedefleri geçerli hale getirme ile başarılır. Yani kılıç keskinliği değil, akıl keskinliği esastır.
Demek ki yaşla kaybolan yetiler yerine, önemli kazanımlar varsa, kişi keyifli bir yaşlılık geçirebilir.

“Eski”ye aşırı bağlılık ve “Yeni”den korkma
Böyle yaşlılar sürekli eski hatıralarını anlatırlar, savaş, askerlik hatıraları bitmez. Dün evine gelen misafiri unutur ama, 50 yıl önceyi bütün ayrıntılarıyla anlatır. Aile artık bunları ezberlemiştir.
Böyle yaşlılar eski alışkanlıklarını değiştirmekten çok rahatsız olurlar. Evin odası, duvarda tablo, radyonun yeri değişse huzursuz ve hırçın olurlar. Hatta sigara izmaritlerini biriktirmeye varan “biriktirme hastalığına” tutulabilirler.
Yeni şeylere karşı tepki bazen “fobi” derecesine çıkar, yeni ayakkabı, yeni elbise bile istemezler. Yeni ne varsa çirkindir, kötüdür.


Egoizmin belirginleşmesi
Bazı yaşlılar sürekli gençleri eleştirirler, kendi gençliklerini överler. “Küçüğün büyüğe saygısı yok, kimse haddini bilmiyor” diye tenkit ederler. Hatta haklarının yendiğini, aslında memleketin onlardan çok hizmet beklediğini, memleketi kendilerinden mahrum bırakmanın çok büyük hata olduğunu tekrarlayıp dururlar.

Sağlığa aşırı düşkünlük
Yaşama ateşi beklenenin tersine yaşlandıkça daha çok artmaktadır. Bir çok gencin farkına varmadığı bir şey, yaşlıların hayatı daha çok sevdiğidir. Bu nedenle yaşlı bir insan sağlığının ihmal edildiği, kendisine iyi bakılmadığı duygusunu taşır.

Artan tutkular
“Hırs-ı piri” sözü bazı yaşlıları çok güzel tarif eder. Annesinin memesini bırakamayan bebek gibi bazı yaşlılarda mal-mülk ve şöhret tutkusu çok alevlenir.

Kişilik özelliklerinin aşırılaşması
Cami yıkılsa da mihrabı kaldığı gibi, ne kadar yaşlansalar da bazı yaşlılar daha çok cimrileşir, daha çok kavgacı-geçimsiz olurlar. Dayanılmaz ihtiyarlığın temeli, çocukluk dönemlerinde atılmaktadır.

Yalnızlık duygusu
Yaşlı bir insanın en önemli psikososyal sorunudur. Yaşlı bir insan çok lüks bir huzurevine veya hastaneye bırakıldığında eğer yalnızlık duygusuna kapılmış ise ani bir çöküş ve ölüm yaşayabilir. Çocuklarını ve torunlarını göremeyen anne ve babanın duyguları hayat yükünü zor taşır.

Ölüm korkusu
İnsanların evrensel korkusu, ama kaçınamadığı bir gerçektir “ölüm”. Yaşlılarda saçın ağarması ile beraber ruhun ağarması da vardır. Ölüm ruhu ağartan en önemli sebeptir. Ölüme yaklaşmanın bilincinde olan bir ihtiyarı rahatlatan, ancak ve ancak “iyi bir hayat felsefesi”dir. Ölümü terhis teskeresi gören, Allah’a kavuşmak, sevdiğine kavuşmak “Şeb-i Arus” gören ihtiyar ne mutludur. Yoksa her sabah uyandığında idam sehpasına bir adım daha yaklaşan insan duygusu kadar bireye acı veren bir duygu olamazdı.

Çaresizlik duygusu
Eski fizik gücünde olmayan, bazı rahatsızlıkların etkisi ile rahat olmayan, zevk ve keyif verici bazı yaşantılarını kaybeden, verimli ve üretken bir işten mahrum olan, her an ölüme yaklaştığının farkında olan bir yaşlı, kendisini çok aciz, zayıf hisseder. Bu duygular içindeki insana en önemli yardım, aile ve çevrenin desteği ve iyi bir hayat felsefesidir.


BAZI YANLIŞ YARGILAR

Yaşlılık şifası olmayan bir hastalıktır

Yaşlılıkta sadece dermansızlığın çaresi yoktur, ama kişi iyi bir hayat felsefesi ile keyifli bir yaşlılık geçirebilir. “Ben yaşlandım, ölsem daha iyi” düşüncesi yaşlılardaki depresif düşüncelerden birisidir. Yaşadığı günün değerini bilen insan böyle bir yanlış yargıya önem vermeyecektir.

Yardıma muhtaç, acınacak durumda olma duygusu
Yaşlıların kazanımları daha çoktur. Çevresi ondan “öğretmesini isteyen” gençlerle dolu bir yaşlılıktan daha hoş ne olabilir.

Yaşama sevinci yaşlılık döneminde kaybolur, gençlik yaşamın mutlu dönemi, yaşlılık hayatın mutsuz dönemi düşüncesi
Yaşlılık sorunların olduğu bir dönemdir. Fakat karamsar gözlükle bakan bir kişiyi cennete koysanız da rahatını bozacak şeyler bulabilir.
Gerçekçi hayat felsefesine sahip olan insan en ufak şeylerden mutlu olabilir. Uçan bir kuş, kedinin çevresinde dolaşması ona zevk verebilir. Beklenti düzeyini yüksek tutan, ihtiraslı yaşlılar hep daha fazlasını istediklerinden, mutlu olamazlar.
Hayattan çok şey istemeyeceğiz, bize verdiklerinin kıymetini bileceğiz. Böylece kendimizi çok daha iyi hissedebiliriz.
Gençlikte kaybettiklerinin veya kazanamadıklarının yasını tutmak yerine yaşlılığın tadını çıkarmak daha akıllıca olmaz mı?


Emekliliğin kötü bir şey olduğu düşüncesi
Emekli olduktan sonra üretken olmayı beceren insanlar daha genç yaşlanmaktadırlar. Emekliliği felaket olarak değerlendiren insanların sağlıkları, emeklilik sonrasında süratle bozulmaktadır. İsmet İnönü, Faruk Gürler, İran Şahı Rıza Pehlevi emekliliklerini felaket olarak değerlendirdikleri için olsa gerek altı ay içinde kanser veya ağır hastalıktan vefat ettiler.
İnsanoğlu eli tutup, şuuru yerinde olup ayakta durduğu sürece çalışmalıdır. Tembellik, yaşlanma sürecini hızlandırmaktadır.


YAŞLILIĞA UYUM
Sağlıklı bir yaşlılık için olumsuz etkenler, olumlu hale çevrilmelidir.

1 - Beyin tıpkı makine gibi bir alettir. İyi bakılırsa ömrü uzun olur ve erken yıpranmaz.
Son yapılan araştırmalar beynin sürekli olarak yeni şeyler öğrenmesinin, uyaran etkisi yaptığı ve hücre yaşlanmasını yavaşlattığını göstermektedir.
Yaşlanmaktan korkan insan “Çalışan demir ışıldar” sözüne uygun olarak beynini iyi şekilde çalıştırması çok önemlidir. Beyin tıpkı bir kuyu gibidir. Suyu alındıkça açılır, bollaşır.

2 - İyi beslenme, özellikle E ve C vitaminleri açısından zengin bir beslenme beyin hücrelerini genç tutar. Özellikle E vitamini, doğal olarak zeytinde bol bulunan bir vitamindir. E vitamini, beyin hücrelerinin öksitlenmesini önlemekte yani serbest radikalleri gidermektedir.

3 - Gençlik ve erişkin yaşam biçimi yaşlılığa en iyi hazırlanmadır. Yaşlılığın bilgece ve rahat karşılanması için kişide koruyucu hayat felsefesi olması, yanlış yargıların düzeltilmesi gerekir.

4 - Kendisini yalnız hissetmeyen, ailesinin, çocuklarının, yakınlarının yanında olacağını düşünen yaşlı birey kendisini daha güçlü hissedecektir. Çocuğunun bir”Alo” demesi, birkaç güzel sözle gönlünü alması ileri yaştaki insana en büyük hediyedir.

5 - Dindarlaşma süreci: Yaşlandığını hisseden,çok sevdiği, çok güvendiği gençlik ve dünya zevklerinin ona “Elveda” demeye hazırlandığını düşünen bir yaşlı için ümit ve teselli gerekmektedir. Bir taraftan yaşlılığın getirdiği sorunlar, hastalıklar, yalnızlık duygusu, yetersizlik-güçsüzlük hisleri, diğer taraftan gençliğin ve güzel günlerin özlemi ile ölüme yaklaşmanın bilincinde olma ikilemi ileri yaştaki insanı kaosa sokar. Böyle zihinsel ve duygusal karmaşa içindeki bireyin ümit ve tesellisi inançları olmaktadır.
Gençliğini, kaybettiği zevk ve güzellikleri düşünüp hasret ve hüzünle elem çekerken ilahi mesajlar ona güç ve huzur verebilecektir. “Ahiret var ve bakidir, dünyadan daha güzeldir, dünya bütün şaşası ile beraber ahiretin yanında zindan hükmündedir, Ölüm Allah’a kavuşmaktır” gibi semavi mesajlar inançlı bireyi daha dindarlaştıracaktır. Böylece maddeci keskinliklerden uzak dünyada varolmanın anlamını ve derin ışığını bulan insan geleceğini daha aydınlık görecek ve belirsizlikten kurtulacaktır. Dindar yaşlılardaki huzur, esenlik ve kendisi ile barışık olmanın sırrı bu olsa gerektir.

Sonuç olarak yaşlılığı sadece güçlük ve zorlukların olduğu bir dönem değil, hoş yanlarının da olduğu bir hayat kesiti olduğunu düşünmek yaşlıyı mutlu edecektir, ruhundaki fırtınaları dindirecektir.



Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Gerçekçi ol imkansızı iste...
Starz - avatarı
Starz
Ziyaretçi
23 Ocak 2013       Mesaj #2
Starz - avatarı
Ziyaretçi
SOSYAL VE PSİKOLOJİK YÖNLERİYLE YAŞLILIK

Sponsorlu Bağlantılar
Hayat bir parça nakış işlemesine benzetilebilir. Hayatın ilk yarısındaki herkes işlemenin ön tarafını görür. İkinci yarısında ise tersini. İkincisi o kadar güzel değildir, ama daha öğreticidir. Çünkü iplerin birbirine nasıl bağlandığını görmemizi sağlar.

Gençliğin bakış açısından bakıldığında hayat sonsuz derecede uzun bir yolculuktur. Yaşlılıktan bakınca çok kısa bir geçmişe benzer. Gemiyle uzaklaştığımızda kıyıdaki nesneler daha küçük, tanınması ve ayırt edilmesi daha zor hale gelir. Aynı şekilde olaylar ve etkinliklerle dolu geçmiş yıllarınızı da tanıyamazsınız.

Hayatının son dönemindeki hiçbir insan, samimiyse ve bütün melekeleri yerindeyse, her şeyi yeniden yaşamak istemez. Bunu yapmaktansa tamamen yok olmayı tercih eder.

Dünyada birçok ülkede yaşlı nüfusun çoğalması giderek hızlanmıştır. İki bin yılında 60 yaşın üstündeki insan sayısı altı yüz milyona ulaşmıştır. Türkiye genç bir nüfusa sahip olmasına rağmen yaşlı nüfusu da hızla artmaktadır. Türkiye´de toplam 3,5 milyon yaşlı insan vardır. Çalışmalar, 2025 yılında ülke nüfusunun %9.7´sinin 65 yaş ve yukarısında olacağını göstermektedir. Yaşlı sayısının hızla artmasına rağmen Türkiye´de hali hazırda 127 huzurevinde 11258 yatak kapasitesi bulunmaktadır. Yani huzurevleri artan ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu nedenle yakınlarıyla oturamayan yaşlılar kendi evlerinde, yalnız yaşamlarını sürdürmek durumundadırlar.

Dünya Sağlık Teşkilatı´nın 1963 yılında yaşlıların sağlık sorunları konusunda düzenlediği seminerde yaşlanma kronolojik olarak üçe ayrılmıştır (Hobson, 1970):

Orta yaşlılar (45-59 yaş)
Yaşlılar (60-74 yaş)
Kocamışlar (75 + yaş)
Yaşlılık dönemi 65 yaş ve üzeri olarak kabul edilir.

Yaşlılık Göstergeleri
Yaşlılık kaçınılmaz ve geri dönülmez bir süreçtir. Tüm canlılar ; yaşamlarının sonuna doğru kocarlar ve ömürlerini tamamlarlar. Yaşlanma sadece insanoğluna özgü bir olay değildir. Çağımızda yaşam sürecinin bir parçası olarak görülen yaşlanma insan türünde zamana bağlı değişimleri içine alır. İnsan organizmasının yaşam döngüsünün herhangi bir organizma gibi doğumla başlayıp ölümle son bulması doğanın evrensel bir olgusudur.

Algılamada yaşlanmayla birlikte bir azalma, yaratıcı yeteneklerde bir azalma, dikkatsizlik, daha yavaş düşünme hızı görülebilir. Buna karşın yaşam deneyimleri ile birey zenginleşmiş olduğundan, iyi bir değerlendirme ve zengin konuşma dili ise kazançlarıdır. Öğrenme yeteneğindeki azalmaya, hareketlerindeki yavaşlama da eşlik edebilir. Yaşlılarda daha önce edinilen bilgiler sağlam kalır ve yeni öğrenilen bilgiler çabuk unutulur.

Zihinsel değişikliklere paralel olarak, kişilikte de değişiklikler oluşabilir. Yeni durumlara uyum sağlayabilme, yeni düşünceleri kabul etmede güçlük yaşayabilir. Çevreye karşı daha az ilgili, kendi bedenine ve kendine karşı daha ilgili olup, ilişkilerde daha derin ve seçici olabilirler. Yeniliklerden ürkebilirler ve eski yaşamlarını özleyerek genç nesille aralarındaki uzaklık artamaya başlayabilir.

Yaşlılıkla birlikte bedende fiziksel yakınmalar da artar. Sağlıklarına aşırı önem verme, her gün bir hastalıktan söz edip, sık sık doktora başvurmalar artabilir. Ayrıca aşırı tutumluluk, kişisel eşyalarına karşı bağımlılık geliştirebilirler.

Yaşlıların yağ dokusu azalmış, cildi buruşmuş, terlemesi azalmıştır. Vücut kılları az ve beyazdır.

Yaşlılık bireyin geçmişini de daha sıklıkla sorguladığı bir dönemdir. Kişi geçmişinde kendisine doyum veren bir hayat yaşamışsa, hedeflerine, isteklerine, ideallerine yaklaşabilmişse, yaşlılığı daha kolay kabullenir. Üretkenlik döneminde yapamadığı etkinliklere katılabilir. Seyahat etmek, okumak, artık daha genişlemiş olan ailesine ve arkadaşlarına zaman ayırmak gibi, yaşamını zenginleştiren şeyler yapabilir.

Yaşlılığı kabullenme her bireyin dinamiklerine göre değişir. Maddi olarak güvencesi olması ya da maddi gücün az olması, ailesi ve dostları içinde sevdiği kişileri kaybetmiş olması, kendini fazlalık olarak hissetmesi, yakınlarına yük olduğunu varsayması yaşlı kişileri etkileyebilir. Huzursuz bir dönem başlayabilir ve yaşlı kişi depresyona girebilir.

Türkiye´nin nüfus ve toplumsal yapı özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle yaşlılık henüz ülkemizde yaygın toplumsal sorun düzeyine çıkamamıştır. Bununla birlikte,özellikle büyük kentlerimizde yaşlıya yönelen hizmetlere ihtiyaç duyulması sorun olma yolunda bir eğilimi göstermektedir. Türkiye ´de yaşlı hizmetleri içinde ilk sırayı sosyal güvenlik programları ve sosyal hizmet programları çerçevesinde kurum bakımı (huzurevleri) almaktadır.

Eski Çin kültlerinin devamı olan Taoist felsefede ölümsüzlük, uzun yaşam sanılmaktadır.

Doğu; edebiyatında rubai türünün kurucusu sayıları Ömer Hayyam yaşlılığa bakışının ana dokusu olan duygulan öne çıkarıyor.

“Gençlik dediğin kitap okunmuş artık
Eyyâmı bahar uzaklaşmış kış artık
Bir neşeli kuştu gençlik fakat heyhat
Gelmiş, konmuş, ötüp de uçmuş artık.”
Çok değerli ozanımız Behçet Necatigil daha otuz yaşındayken yazmış olduğu “Nineler” adlı şiirinde yaşlının dramını sergilemektedir.

“Küçüldünüz temelli
Çocuklar kadarsınız
Halinizden belli
Hatıralarla yaşarsınız
Nineler, gece gündüz aklınız
Dünyasını sürmemiş
Oğlunuza gider
Muradına ermemiş
Yavrunuza gider
Mesut yuvanız vardı
Yiğit kocanız vardı
Şunun bunun elinde
Hor tutulursunuz
Ağrınıza gider
Ya çoğunuz inmeli
Ya gözünüz perdeli
Ağır işitir kulağınız

Nineler yazık oldu size
Oğlunuzun, kızınızın
Arkasına kaldınız.
Yaşlılarda beslenme:
Yaşlılar az az ve sık sık beslenir. Günde dengeli olarak beş öğün beslenmeleri gerekir. Yemekleri günlük olarak taze hazırlanır. Çok sıcak yemek servisi yapılmamalıdır. Çiğneme ve sindirme sorunları olabileceğinden kişinin zevki ve isteği de dikkate alınarak iyi pişmiş yemek hazırlanır. Çocuklarda olduğu gibi sebzeler ve meyvelerin vitamin değerleri yüksek olsun diye günlük taze sebze ve meyve sunulmalıdır. Meyve yemede sorun olursa taze sıkılmış suyu bekletilmeden içirilmelidir. Tat alma duyusundaki azalma tuz ve şeker konusunda ısrarlı olmalarına neden olabilir. Bu konuda açıklayıcı ve nazik olunmalıdır.

Yaşlılarda tuvalet:
Yaşlı kişilerin sistemlerinin iyi çalışması için beslenmeye dikkat edildiğinde tuvalet ihtiyacında sorun yaşanmaz. Ancak sık sık idrara çıkma idrar yaparken zorlanma veya idrar kaçırma görülebilir. İdrarın kanlı olup olmadığı kontrol edilmelidir. Her gün idrar ve dışkının yapılıp yapılmadığı bilinmeli ve takip edilmelidir.

Yaşlılarda giyinme:
Yaşlılarda dolaşım hızının düşmesi ve yağ dokunun azalması ile birlikte daha çok üşüme olur. Bu nedenle yaşlılar ince ama birkaç kat giydirilir. Giysilerin temiz ve deriyi tahriş etmemesi için yumuşak olmasına dikkat edilir. Pamuklu ve ince yünlü giysiler tercih edilir.

Yaşlılarda banyo:
Sürekli evde olsalar bile insanlar normal vücut faaliyetlerinden dolayı kirlenirler. Bu nedenle haftada en az iki kez yıkanılmalıdır. Yaşlı kişinin banyosu düşüp kaymasını engelleyecek biçimde düzenlenmelidir. Duvarlarda ve küvette tutunma yerleri bulunmalıdır. Suyun ısısı önceden hazırlanmalı kaynar sudan yanmaya karşı önlem alınmalıdır. Küvet içinde oturma yeri hazırlanmışsa kaygan olmadığı kontrol edilir. Temizlik maddeleri deriyi kurutan cinsten olmamalı veya sonra nemlendiriciler kullanılmalıdır. Saçlar kurutulmadan örtü altına alınmamalıdır. Yardımsız yıkanabilen yaşlılar için her an ihtiyacının olabileceği düşünülerek banyonun dışında ve hazır beklenir.

Yaşlılarda diğer destek işler:
Yaş ilerledikçe yakını görememe başlar. Gözlük kullanan yaşlıların gözlüklerinin boyundan geçecek şekilde tutturulması gerekir. Gözlüklerinin kirlendiğini fark etmeyebilirler. Yaşanan ortamın aydınlatması iyi olmalıdır.

İşitme kaybı oluşmuş ise konuşmalar göz göze gelecek şekilde yavaş ve anlaşılır şekilde yapılmalıdır. Eğer işitme cihazı kullanıyorsa gece çıkarması sağlanmalıdır.

Diş protezi gibi eşyalarının temizliğine dikkat ve özen gösterilmelidir. Diş fırçalamada yardım gereksiniyorsa mutlaka verilmelidir.

Dokunma duyularında azalma olduğundan donma, yanma ve morarmayı fark edemeyebilirler. Bu konulara dikkat etmelidir.

Ayaklarda sürtünmeye bağlı veya tırnak batmasına bağlı yaralar oluşabilir. Kontrolü ve bakımı yapılmalıdır.

İlaç alım saatlerini unutup karıştırabileceklerinden sürekli kullandıkları ilaç bile olsa takibi ve kontrolü yapılmalıdır.

Namaz kılan kişiler saatleri konusunda uyarılmalıdır. Aynı vakit namazı tekrar edebileceklerini dikkate alarak duvara asılabilecek bir işaret kağıdı ile hatırlatma sağlanabilir.

Sürekli kullanılan eşyaları kolay ulaşılabilecek yerde olmalıdır. Telefon ulaşabileceği bir yerde ve önemli numaralar görebileceği büyüklükte yazılı olmalıdır.

Yaşlılar iyi yaptıkları işlerde desteklenmelidir. Sağlığı elverdiği ölçüde her gün dışarı çıkabilmeli yürüyüş için motive edilmelidir. Dışarıda sohbet edeceği arkadaş bulabileceği ortamlar hazırlanabilir. Dışarı çıkarken mutlaka kimliği adresi, gerekli numaralar yanında olmalıdır. Kayıp halinde hemen polise başvurulmalıdır.

Yaşlılarla tartışmaya girilmemelidir.

Ölüm

İnsanların çoğu hayatlarının sonunda geriye dönüp baktıklarında molalarda yaşadıklarını görürler. Takdir etmeden ve zevk almadan yanlarından geçip giden şeyin hayatları olduğunu gördüklerinde şaşırırlar. Ve böylece umutlarla kandırılan insan ölümün kollarına koşar.

Ölümün olduğu yerde ben yokum benim olduğum yerde ölüm yok. o halde neden korkayım.
Sürekli iç içe, karşı karşıya olmamıza rağmen; üzerinde zorunlu kalmadıkça konuşmadığımız bir konudur ölüm. Bu tutumumuzun, mantıklı sayılabilecek açıklamaları vardır. Konu, pek hoşa gitmez ve çoğumuz için iticidir. Öte yandan, sağlıkla iç içe olunca “ölüm” konusuna uzak durmamız söz konusu değildir. Yaşamın kalitesini artırmaya ve süresini uzatmaya yönelik çabalarımızın; ölümü tanımadan, ölümü yok sayarak anlam kazanması ve başarılı olması mümkün değildir.

Ölüm ile yaşam arasındaki bağlantı bu iki kavramın tanımlarında kendini çok iyi sergilemekte; yaşamı tanımlamadan ölüm tanımlanamamaktadır... Ölümü genel anlamıyla “yaşamın olmaması” biçiminde tanımlamak çok pratik bir çözüm gibi görünmesine rağmen, bu tanım yanıltıcı olabilir. Uzayda yaşam olmaması ile uzayın ölü olması aynı değildir. Ölüm, yalnızca yaşamış veya yaşamakta olan varlıklar için söz konusu olabileceğinden, uzayın ölü olduğunu söylemek onun yaşamış olduğunu söylemek olur. Ölümü daima yaşama başvurarak tanımlamak zorunda olmamız, bizi yaşamın tutarlı bir tanımının gerekli olduğu yargısına götürür. Ancak, yaşamın her koşulda doğru ve anlamlı olan bir tanımı yapılamamış ve sınırları belirlenememiştir. Bu nedenle ölümün de ideal bir tanımı yapılamaz. Doğa, yaşam ile ölümü birbirinden ayırma konusunda bizim kadar ısrarcı değildir!

Yaşamı, canlılığı belirleyen öğeler olarak şunlar gösterilebilir:

organizasyon,
uyarılabilirlik,
hareket,
büyüme,
üreme
uyum sağlama.
Ölüme yaklaşan kişi kendisiyle ilgilenilmesini, desteklenilmesini ve yardım edilmesini ister. Ölüm süreci birkaç gün sürebilir. Bu süreçte duygusal ihtiyaçlar belirir. Ölümden korkulabilir. Kişi ailesinin ihtiyaçları ve geleceği ile ilgili kaygı yaşayabilir. Yaşamın bittiğini görünce başarısızlık duygusu yaşanabilir. Kişinin ne hissettiği ile ilgili kendisi ile konuşulursa daha iyi hisseder. Öleceğini anlayan kimse bunu önce kabul etmeyebilir. Bir yanlışlık olduğunu umar. Daha sonra öfkelenir. Yapması gereken bir çok şey varken ölmenin haksızlık olduğunu düşünür. Ölmemek için yollar arar. Bu da bir sonuç vermeyince bunalım yaşayabilir, depresyona girebilir. Daha sonra pazarlık süreci başlar “torunumun ilk yaşını göreyim”, “oğlumun/kızımın hayırlısıyla mürüvvetini göreyim” gibi. En son ise durumunu kabullenir, ölümün çok yakınında olduğunu bilir ve artık onunla yüzleşmeye hazırdır. Bu dönemde kişi son derece yorgun ve bitkin görünebilir, uyumak isteyebilir. Çünkü uykuda yaşanan ölümler daha sessiz ve acısız olmaktadır. Benzer aşamaları hasta kişinin yakınları da yaşayabilir. Şaşkınlık geçirip tepkisiz kalabilirler. Durumu anladıklarında bazen mide bulantısı geçirebilirler. Öfke ve umutsuzluk yaşayabilirler. Uzun süre yatağa bağlı hastaların yakınları ölümü daha doğal karşılayabilir. Cenaze işlemleri gibi dini törenler kişileri rahatlatabilir. Sonra ölenin eksikliğine alışılmaya başlanır.

Ölümü yaklaşan kimsenin iştahı olmaz. Damardan beslense bile ağızdan yudum yudum su verildiğinde kendini iyi hisseder. Yutmada güçlük çekiyorsa beze sarılı bir buz parçasını emebilir. Ağızda balgam birikebilir. Ağız silinir ve gerekirse yan döndürülüp yatırılır. Göz ve burun da temiz tutulmalıdır. Cilt soğuk olduğu halde kişi sıcaktan yakınabilir. Terleyebilir. Hastayı yatakta silmek ve çarşaflarını değiştirmek iyi gelir. İdrarını tutamayanlar için yatak temiz ve kuru tutulmalıdır. Yatış pozisyonu sık sık değiştirilip rahat ettirilmeye çalışılır. Dil gırtlağı tıkamasın diye baş dik ve yan durumda yatırılır. Ölümü yaklaşan kişi huzursuzluk çekebilir. Bu durumda yatak kenarları güvenliğe alınır. Odanın ışıklandırması normal olmalıdır. Yanında normal sesle konuşulur. Duyması istenmeyen bir şey dışarıda konuşulur. Kişi bilinçsiz olsa bile yanında istemeyeceği şeyler konuşulmamalıdır. Hoşa gidecek şeylerden konuşmak hastayı rahatlatır. Ölmekte olan ve çevresindekiler, kalan yaşam süresi konusunda bir diğerinin ne bildiğini tahmin etmeye çalışırlar. Ölmekte olanın ailesi de hastayı incitme korkusuyla suskun kalır veya ne söyleyeceklerini bilemediklerinden ondan kaçar.

Ölümün yaklaştığını gösteren belirtiler:
Hareket gücü yavaş kaybolur. Ayak ve bacaklardan başlar. Mide ve barsağın normal işlevi kaybolur. Hastanın ateşi yüksektir. Kol ve bacakları üşümeye başlar ve buraları nemli hisseder. Cilt morarır. Nabız düzensiz zayıf ve hızlıdır. Hastanın ağrısı azalır. Zihin bulanıklığı görünür. Bilincini kaybedebilir. Çene ve yüz kasları gevşer gözler kısmen açık olabilir. Solunum ve kalp atışları duran kimse normal olarak ölüdür. Hemen bütün ölümlerde görülen tipik bulgular;

vücut sıcaklığının düşmesi
ölü morluğu ve
ölü sertliği dir.
Yasalarda tanımlanan ölüm, solunum ve dolaşımın durmasıdır. Yasal ölüm (vücut ölümü) her zaman biyolojik ölüm ile örtüşmez. Solunum ve dolaşımın yalnızca dışarıdan destekle sürdürülebildiği durumlarda kişi yasal olarak ölüdür. Ölüme karar vermede en güvenilir yöntem , kalbin stetoskopla 4-5 dakika süreyle dinlenmesidir. Bu süre içinde hiçbir kalp sesi duyulmamışsa kişinin ölmüş olduğu kabul edilebilir. Göz ve solunum refleksleri kaybolmuştur. Göz bebekleri önce genişler, sonra -ölü katılığının başlamasıyla- daralır.

Ölümden sonra vücut sıcaklığı ilk on iki saatte saat başına 1 santigrat kadar düşer. Normal koşullarda ceset 18-24 saat içinde bulunduğu ortamın sıcaklığına gelir.

Profesyonel olmayanların henüz ölmemiş bir insanı ölü olarak değerlendirmeleri, sık görülen bir durumdur. Ancak, hekimler de bu konuda yanılabilirler. Buna özellikle suda boğulma, elektrik çarpması, zehirlenmeler ve yenidoğanda oksijensizlik durumlarında rastlanmaktadır. Savaş, salgın hastalık ve kitlesel ölümlere yol açan doğal afet durumlarında da yanlışlıkla ölüm tanısı konulması olasılığı artar. “Yalancı ölüm” olarak adlandırılan böyle durumlar korku öykülerine konu olmuştur. Kısa aralıklarla yinelenen muayeneler bu tür durumlarda doğru tanı konulmasını sağlar. Kişinin canlı olabileceği konusunda en ufak bir olasılık bile varsa, canlandırma çabaları sürdürülmelidir.

Bakıcının ölmekte olanlara yönelik görevi, onların birer nesne olarak değil, düşünen, anlayan, sosyal konumu ve anıları olan “bireyler” olarak ölebilmelerini sağlamaktır. Bu, insanı yaşatmaya çalışmaktan daha az kutsal değildir.

Çoğu insan, düşünmektense ölmeyi yeğler.
Bertrand Russell
Ölmekten korkuyor değilim;
ölürken orada olmak istemiyorum, o kadar... Woody Allen
Dizleri üstünde yaşamaktansa,
ayakları üstünde ölmek yeğdir.
Emiliano Zapata
Hiçbir şey için ölmeyecek biri,
yaşamayı hak etmemiştir.
Martin Luther King, Jr.
Yaşam güzeldir. Ölüm huzur doludur.
Zor olan, birinden ötekine geçmek...
Isaac Asimov
Otuzunda ölüp altmışında gömülmek…
Bilinmiyor
Müslümanlarda ölümü karşılama ve yapılacaklar
Hasta can çekişirken ona yardımcı olmak yakınları için bir görev ve sevap bir ameldir. Bu yüzden onun yanında kelime-i şehadet getirmek ve söylemesine yardımcı olmak sünnettir. Çünkü Allah elçisi şöyle buyurmuştur: “Ölülerinize; ‘Lâ ilahe illallah’ı telkin ediniz. Çünkü ölüm halinde onu söyleyen bir mümini bu kelime Cehennem´den kurtarır”.

“Son sözü La ilahe illallah olan kimse Cennet´e girer” (Müslim, Cenâiz, 1, 2; Ebû Davud, Cenaiz, 16).

Hastanın yanında şehadet getirilir ki, o da hatırlayıp şehadet getirsin. Yoksa ısrarla, sen de yap denilmez. Zira o anda zor bir durumdadır. Ona yeni bir zorluk çıkarmamalıdır. Bir defa da söylese yeterli olur. Bu telkini hastanın sevdiği birisi yapmalıdır. Amaç, hastada isteksizlik uyandırmamaktır.

Kişi vefat edince ağzı kapatılır, bir bez ile çenesi başından bağlanır. Gözleri yumulur. Eller yanlarına getirilir. Bunu yaparken de şu dua okunabilir:

“Bismillahi ve ala milleti rasülih. Allahümme yessir aleyhi emrahu ve sehhil aleyhi ma ba´dehü ve es´idhu bi likaike vec´al ma harace ileyhi hayran mimma harace anhu”. Anlamı: “Allah´ın ismiyle ve Resulullah´ın milleti (dini) üzerinde olsun. Allah´ım, onun işini kolaylaştır, bundan sonrasını ona kolay eyle, onu seni görmekle mutlu eyle. Dünyadan kendisi için çıkanı, kendisinin çıktığı şeylerden hayırlı eyle”.

Sonra ölünün üstüne bir örtü çekilir. Öldükten sonra yıkanıncaya kadar yanında Kur´an okumak mekruhtur. Öldüğü iyice anlaşılınca hemen yıkanır.

---------- Mesaj tarihi 14:39 ---------- Önceki mesaj tarihi 14:36 ----------

Ayrıca hepsini yazmanıza gerek yok kısaca da yazabilirsiniz kendinize göre gerekli yerleri yazarsınız artık Msn Happy

Umarım bir yardımcım olmuştur...İyi Günler....Msn Happy

Benzer Konular

26 Haziran 2011 / Misafir Taslak Konular
2 Mart 2010 / ThinkerBeLL Tıp Bilimleri
20 Mart 2016 / ThinkerBeLL X-Sözlük
3 Nisan 2009 / HipHopRocK Taslak Konular