Arama

Anevrizma

Güncelleme: 8 Mayıs 2011 Gösterim: 57.927 Cevap: 10
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır. Yazılanlar, doktor uyarısı ya da uzman önerisi değildir.

Sponsorlu Bağlantılar
Halk arasında baloncuk olarak bilinen anevrizma denince; genel olarak temiz kan taşıyan damarlara (arter) ait genişlemeler anlaşılır. Anevrizmalar aort damarı gibi çok geniş damarlarda oluşabildiği gibi, küçük ve orta boy damarlarda da teşekkül ederler. Bu bölümde konu edilen, bazen hiç bir belirti vermeden ani kanamalarla bazen çok dramatik sonuçlara yol açan beyin anevrizmalarıdır.
Anevrizmalar yapı itibarı ile damar duvarının doğuştan zayıf olduğu noktalarda, genellikle de damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşur. Damar duvarının zayıf olduğu noktada damar içi basınç (tansiyon) nedeniyle her kalp atımında damar duvarı zayıf noktadan dışarı doğru bombeleşerek baloncuk oluşur. Baloncuk duvarı, basınca dayanamadığı anda da patlar, patlama ya kendiliğinden olur ya da eforla oluşur. Örn. öksürme, ıkınma, cinsel temas gibi basınç artmasına neden olan aksiyonlar...

* Anevrizma kimlerde oluşur, risk faktörleri nelerdir... Damar duvarındaki yetersizlikler (Doğumsal)
* Damar duvarındaki Arteriosklerotik veya hipertansif değişiklikler.
* Travmatik (darp veya kaza sonucu kafa yaralanmaları)
* Enfeksiyona bağlı

* Risk Faktörleri: Hipertansiyon
* Sigara kullanımı
* Oral Kontraseptifler (Doğum kontrol ilaçları)
* Alkol (Şüpheli)
* Kokain

Anevrizmanın beyinde oluştuğu yerler:
Beyini besleyen damarlar, beyin tabanında birleşerek Willis Poligonu adı verilen damar ağını meydana getirirler. Anevrizmalar genellikle bu willis poligonunda oluşur.
Anevrizması olan insanların büyük bir bölümünün hiçbir şikayeti yoktur. Ancak bazen migren tarzında ya da spesifik olmayan baş ağrıları olabilir. Ayrıca anevrizmanın büyük olduğu durumlarda kitle etkisi nedeniyle beyinde komşuluk yaptığı sinirlerle ilgili belirtiler görülebilir. Koku ve görme duyularındaki bozulmalar gibi...

Anevrizma nasıl ortaya çıkar?

* Genel amaçlı yapılan tomografi veya MR tetkikinde tesadüfen
* Kafa sinirlerine ait belirti vererek. Örneğin görme sinirine ait felçler.
* Kanama sonucu: Kanama da sızıntı şeklinde beyin zarları arasına (subaraknoid kanama) veya beyin dokusu içerisine olmak üzere iki türlü olabilir.

Yukarıdaki nedenlerden en önemlisi kanamadır. Aniden, çok şiddetli baş ağrısı, arkasından menenjit belirtisi olan ense sertliği, kusma, kanamanın cinsi ve ağırlığına göre bilinçte bozulma ve bazen bel ağrısı ile ortaya çıkabilir. Teşhis için yapılacak ilk iş bir nörolog ya da beyin cerrahisine müracaat etmektir. Anevrizmalarda ilaçsız olarak çekilen ilk beyin tomografisi kanama olup olmadığı konusunda yeterli bilgiyi verir. İkinci aşamada MR veya kateter anjiografi mutlaka yapılmalıdır. Anevrizmaların rastlanma oranı Amerika'daki istatistiki verilere göre yüzbinde 6-10 arasında bulunmuştur. Anevrizmaların tedavisi cerrahidir. Ancak buradaki önemli olan nokta anevrizmaya kanama olmadan müdahele etmek, ya da hiç değilse birinci kanamdan sonra hastanın genel durumu uygunsa ameliyatını yapmak şarttır. Ameliyat, mikroşirürji uygulanarak yapılmaktadır. Son yıllarda endovasküler girişim de başarıyla uygulanmaktadır.

Son düzenleyen Daisy-BT; 11 Ekim 2009 02:46
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anevrizma - Beyin Kanamaları (AVM)
Beyin kanamaları , damar sertliğine bağlı doku içi kanamaları olabileceği gibi beyin damarı baloncukları (anevrizma) veya doğumsal anomalilerinden (arteriovenöz malfarmasyon) de olabilmektedir. Tedavide ise asıl önemli olan kanamanın ortadan kaldırılması ve nedenlerin tedavi edilmesidir.
Sponsorlu Bağlantılar

Anevrizma Cerrahisi
Tüm inmelerin %9’unu beyin kanaması tiplerinden biri olan subaraknoid kanama (SAK) oluşturmaktadır. Her yıl 100.000 kişide 10 yeni SAK görüldüğü istatistiklerde yer almaktadır. Erkek ve kadın cinsiyeti eşit oranda etkileyen SAK vakasına 40 ila 60 yaş arasında daha çok rastlanılmaktadır.
kullanılmakta , bazı vakalarda belden alınan beyin omurilik sıvısının incelenmesi gerekmektedir. Bir hastada henüz yırtılmamış bir anevrizma saptanmış ise hiç ameliyat edilmeden direkt girişimsel SAK’ın %75 nedeni damardaki genişlemeye bağlı oluşan baloncuğun (anevrizma) yırtılmasına bağlı olarak değişmektedir. Anevrizmaların çoğu tektir ; ancak hastaların %25’inde birden fazla anevrizma bulunduğu bilinmektedir. Genellikle uyanık iken aktif konumda ve çoğunlukla bir iş ile uğraşırken kanama görülür. En önemli belirtiler arasında ani başlayan , şiddetli başağrısı , kusma , bilinç bulanıklığı bulunmaktadır. Tanıda hastalık öyküsü ve muayeneyi doğrulamak amacı ile tomografi ve MRGradyolog tarafından kasık bölgesindeki bir damardan yetiştirilen katater yardımı ile beyindeki anevrizma yardımcı aletler kullanılarak tedavi edilebilmektedir. Eğer yırtılmış bir anevrizma var ise kesin tedavisi cerrahidir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anevrizma nedir?
Lokal bir genişlemeden veya bir çıkıntı yüzünden bir arter çeperinde meydana gelen bir zafiyettir. Bir otomobil lâstiğinde meydana gelebilecek bir kabarcığa benzemektedir.

Anevrizmanın bazı nedenleri hangileridir?
a. Damarın adale çeperinde doğuştan gelen bir zafiyet.
b. Bir kan damarının zedelenmesi.
c. Arteriyoskleroz, frengi veya başka bir enfeksiyondan bir kan damarının hastalanması.

Anevrizma genellikle vücudun hangi kısımlarında bulunur?
Vücudun herhangi bir tarafında bulunabilmekle beraber; aort, kasık, dizin arkasında veya beynin arkasındaki daha büyük damarlarda daha fazla bulunma eğilimini göstermektedir.

Anevrizma nasıl tedavi edilir?
Tek tesirli tedavi şekli ameliyattır. Bu ameliyatta anevrizma alınmakta ve arterin hasta olan kısmının yerine Dacron veya Teflon’dan yapılma bir arter eklenmektedir.

Anevrizma için yapılan ameliyatlar başarılı olmakta mıdır?
Evet, son yıllarda kan damarları ameliyatlarında kaydedilen ilerlemelerle anevrizma vakalarının büyük çoğunluğu ameliyat yoluyla tedavi edilebilmektedir. Göğüste veya karın bölgesinde yer alan aorttaki anevrizmalar bugünkü ameliyat metotlarıyla başarı ile alınabilmekte ve alman damar parçalarının yerine yine başarı ile plâstik damar parçaları eklenebilmektedir.

Anevrizmanın getirebileceği tehlikeler nelerdir?
Anevrizmanın bulunduğu alandaki damar çeperi incelir, zayıflar ve kopmaya meyleder. Eğer ameliyat yoluyla tedaviye gidilmediği taktirde bu kopma çoğunlukla meydana gelir. Damar kopması ise çok kez neden olacağı anî kanamadan ölümle sonuçlanacaktır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Haziran 2007       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anevrizma bir atardamarın duvarındaki anormal balonlaşmadır. Atardamarlar oksijenli kanı kalpten vücudun diğer kısımlarına taşıyan damarlardır. Yeteri kadar genişleyen bir anevrizma vücutta genellikle ölümcül olan kanamalara neden olacak şekilde patlayabilir.





Çoğu anevrizmalar aort damarında oluşurlar. Aort kanı kalpten vücudun geri kalanına taşıyan ana damardır. Aort kalbin sol ventrikülünden gelir ve göğüs ve karın boşluğu boyunca ilerler. Aortun göğüs boşluğu kısmındaki bölümünde oluşan anevrizmalar torasik anevrizmalar olarak adlandırılırlar. Aortun karın boşluğu kısmındaki bölümünde oluşanlar ise abdominal anevrizmalar olarak adlandırılırlar.


Anevrizmalar aynı zamanda beyin, kalp, boyun , dalak, diz arkası, ve vücudun diğer taraflarındaki damarlarda da oluşabilirler. Eğer beyindeki bir anevrizma patlarsa inmeye neden olabilir.


Her yıl yaklaşık 15.000 insan rüptüre (patlamış) anevrizma nedeni ile ölür. Rüptüre anevrizmalar 50 yaşın üzerindeki erkeklerde 10. sıklıkta ölüm nedenidir.


Rüptüre anevrizmaların çoğu erken tanı ve medikal tedavi ile önlenebilir. Çünkü anevrizmalar herhangi bir bulgu vermeden önce gelişip büyüyebilirler. Bu yüzden yüksek riskli kişilerde anevrizma taraması yapmak önemlidir.


Tanı konulduğu anda anevrizmalar genellikle ilaç veya cerrahi ile başarılı olarak tedavi edilebilirler. Aort anevrizması tanısı konduğunda doktorlar kalp hızını ve kan basıncını azaltacak ilaçlar verirler, bu da patlama riskini azaltır.


Geniş aort anevrizması tanısı konduğunda genellikle aortanın hastalıklı kısmının replase edilmesi şeklindeki cerrahi ile tedavi edilebilir. Sonuçlar iyidir.



ANEVRİZMA TİPLERİ


Anevrizma Tipleri; aort anevrizması, serebral anevrizmalar ve periferik anevrizmalardır.


AORT ANEVRİZMALARI Çoğu anevrizmalar aortada oluşur. Aorta, kanı kalpten vücudun geri kalan kısmına taşıyan damardır. Aorta kalbin sol ventrikülünden gelir ve göğüs ve karın boşluğu boyunca ilerler. Aortik anevrizmaların 2 tipi; torasik aortik anevrizmalar (TAA) ve abdominal aortik anevrizmalardır (AAA)



TORASİK AORT ANEVRİZMALARI




Aortanın göğüs boşluğundaki kısmında oluşan anevrizmalar torasik aort anevrizmalarıdır. Aourt anevrizmalarının dörtte biri PAA'dır.


Çoğu TAA'lar çok büyüseler dahi şikayete neden olmazlar. TAA'lı hastaların sadece yarısında şikayet ortaya çıkar. Günümüzde TAA'lar eskiye göre daha sık bulunurlar çünkü göğüs bilgisayarlı tomografileri daha sıklıkla yapılmaktadır. TAA'ların yaygın bir tipinde aortun duvarları incelir ve kalbe en yakın kısım genişler. Böylece kalp ve aort arasındaki kapakçık düzgün olarak kapanamaz ve kan kalbe geri kaçar. Daha az yaygın olarak TAA kalpten uzakta, üzt sırtta oluşabilir. Bu yerleşimdeki TAA otomobil kazası gibi göğüs yaralanmalarından sonra oluşabilir.




ABDOMİNAL AORT ANEVRİZMASI







Aortanın karın içerisindeki bölümünde oluşan anevrizmalar abdominal aort anevrizması olarak adlandırılır. Aortik anevrizmaların dörtte üçü AAA'dır.


Bir AAA herhangi bir şikayete yol açmadan çok büyüyebilir. Yaklaşık 5 AAA'dan biri yırtılır.



PERİFERİK ANEVRİZMALAR


Aortanın dışındaki atardamarlarda oluşan anevrizmalara periferik anevrizmalar denir. Periferik anevrizmaların yaygın yerleşim yerleri dizin arkasında ilerleyen atardamar (popliteal arter), kasıktaki ana atardamar (femoral arter) ve boyundaki ana atardamardır (karotid arter).


Periferik anevrizmalar, aort anevrizmaları kadar sık yırtılmazlar fakat periferik anevrizmaların içinde kan pıhtısı oluşabilir. Eğer anevrizmadan bir pıhtı koparsa atardamar boyunca kan akımını durdurabilir. Eğer periferik anevrizma geniş ise yakındaki sinire veya toplardamara basabilir ve böylece ağrı, uyuşukluk ve şişkinliğe neden olur.



ANEVRİZMANIN NEDENİ NEDİR?


Anevrizma ateroskleroz (atardamarların içindeki kalınlaşma ve daralma) nedeniyle oluşabilir. Ateroskleroz geliştikçe atardamar duvarları kalınlaşır, hasarlanır ve normal iç yüzeylerini kaybeder. Atardamarın bu hasarlanmış kısmı içindeki kanın basıncıyla gerilebilir veya balonlaşabilir. Böylece anevrizma oluşur.


Anevrizma aynı zamanda atardamarın içindeki sürekli yüksek kan basıncı dolayısıyla da oluşabilir.


TAA göğüste oluşan bir travma ile (örneğin araba kazası sonucu oluşan travma) oluşabilir. Marfan sendromu gibi bazı tıbbi durumlar da anevrizmaya neden olabilir.


Nadir durumlarda tedaviş edilmemiş sifilis (cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon) gibi enfeksiyonlar da aort anevrizmasına neden olabilir.



ANEVRİZMA İÇİN RİSK ALTINDA OLAN GRUPLAR


Erkekler, kadınlara oranla AAA (En sık anevrizma tipi) için 5-10 kat daha yüksek riske sahiptirler.


AAA riski yaşlandıkça artar ve en sıklıkla 60-80 yaşları arasındaki kişilerde oluşur. Periferik anevrizmalar da 60-80 yaş arasındaki kişilerde sık görülür.


RİSK FAKTÖRLERİ


1. Ateroskleroz: Atardamarlarda yağ depolanması


2. Sigara Kullanımı: Sigara içenler 8 kat daha fazla riske sahiptirler.


3. Aşırı kilo veya aşırı zayıflık


4. Aort anevrizması, kalp hastalığı veya atardamarların diğer hastalıkları için aile hikayesi.


5. Aort duvarını zayıflatan bazı hastalıklar


(Marfan sendromu, tedavi edilmemiş sifilis, tüberkküloz)


6. Araba kazası sırasında göğüs darbesi gibi travmalar.


7. 35-60 yaşları arasında ciddi ve kalıcı yüksek kan basıncı.


8. Kokain gibi uyarıcı ilaçların kullanımı.



ANEVRİZMALARIN BULGU VE İŞARETLERİ


Anevrizmaların bulgu ve işaretleri tipine, yerleşimine ve patlayıp patlamadığına veya vücuttaki diğer yapılarla ilişkisine bağlıdır. Anevrizmalar yıllar boyunca herhangi bir şikayete yol açmaksızın oluşup büyüyebilir.



ABDOMİNAL AORT ANEVRİZMALARI


Çoğu AAA'lar yıllar boyunca yavaşça büyürler ve patlayana kadar herhangi bir şikayete yol açmazlar. Bazen doktorlar muayene sırasında hastanın karnında nabız veren bir kitle farkedebilirler. Eğer şikayete yol açarlarsa, bu şikayetler sırtta veya karnın kenarlarında derin batıcı tarzda ağrı, karında saatler veya günler boyunca süren sabit yanıcı ağrı, ayaklarda soğuma veya uyuşma şeklindedir.


Eğer AAA patlarsa şikayetler karnın alt kısmında veya sırtta ani ve şiddetli ağrı, bulantı ve kusma, ciltte terleme, baş dönmesi ve ayağa kalkınca artmış kalp hızı şeklinde olur. patlamış bir AAA nedeniyle oluşan iç kanama hastada şoka yol açabilir.



TORASİK AORT ANEVRİZMALARI


Torasik aort anevrizmaları büyüyene veya patlayana kadar şikayete yol açmayabilirler. Ortaya çıkan şikayetler çenede, boyunda, sırtta veya göğüste ağrı veya öksürük, ses kısıklığı veya nefes almada zorluk şeklindedir.



PERİFERİK ANEVRİZMALAR


Periferik anevrizmalarda ortaya çıkan şikayetler, boyunda, kolda veya bacakta hissedilen nabız veren kitle, kol veya bacak ağrısı, egzersiz krampı şeklindedir.



ANEVRİZMALARA NASIL TANI KONUR?



Anevrizmalar rutin fizik muayene sırasında şans eseri bulunabilirler. Sıklıkla anevrizmalar göğüs veya karın ağrısı gibi başka nedenlerle yapılan ultrason, röntgen veya bilgisayarlı tomografi sırasında şans eseri bulunurlar. Anevrizma tanısı koymak için röntgen, ultrason, bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans görüntüleme, anjiografi gibi yöntemler kullanılır.



ANEVRİZMALARIN TEDAVİSİ



TEDAVİ AMAÇLARI


Özellikle küçük olan ve ağrıya neden olmayan anevrizmalar dikkatli gözlem ile tedavi eilebilirler. Diğerleri büyümeyi engellemek ve komplikasyonları engellemek için tedavi edilmelidirler. Tedavi amaçları anevrizmanın büyümesini, diğer vücut yapılarına zarar vermesini, patlamasını engellemek ve hastanın normal günlük aktivitelerine devam etmesini sağlamaktır.



TEDAVİ SEÇENEKLERİ


İlaçla tedavi ve cerrahi, anevrizmaların iki tedavi şeklidir. İlaçlar cerrahiden önce veya cerrahinin yerine kullanılabilir. İlaçlar kan basıncını azaltmak, kan damarlarını rahatlatmak ve patlama riskini azaltmak için kullanılırlar. Eğer anevrizma büyükse ve patlama riski varsa cerrahi önerilir. Eğer anevrizmalarda diseksiyon gibi bir konplikasyon gelişmişse acil cerrahi gerekir.



ANEVRİZMA TİPLERİNE GÖRE TEDAVİ



AORT ANEVRİZMALARI


Uzmanlar sigara içmiş ve 65-75 yaşları arasındaki erkeklerin abdominal aort anevrizması açısından ultrason ile incelenmelerini önerirler.


Aort anevrizmaları için tedavi önerileri, anevrizmanın boyutuna göre belirlenir. Erken tanı konulan küçük anevrizmalar yakın yakip ile tadvi edilebilirler.


Eğer aort çapı küçük ise (3cm'den az) ve herhangi bir şikayeti yoksa yakın takiple 5-10 yılda bir muayene gereklidir. Eğer aort çapı 3-4 cm arasındaysa hasta yılda bir kez ultrason yapılması için doktore gelmelidir. Eğer aort çapı 4-4,5 cm arasındaysa her 6 ayda bir test yapılmalıdır. Eğer aort çapı 5 cm'den büyükse veya yılda 1 cm'den fazla büyüme varsa en kısa zamanda cerrahi yapılmalıdır.



PERİFERİK ANEVRİZMALAR


Çoğu periferik anevrizmalar şikayete neden olmazlar. Çok nadiren patlarlar.


Periferik anevrizmaların tedavileri şikayet olup olmamasına, anevrizmanın yerleşim yerine ve atardamardan kan akımının engellenmediğine bağlıdır.


Dizin arkasındaki 2,5 cm'den büyük bir anevrizmada genellikle cerrahi gerekir.


ANEVRİZMALARIN DİSEKSİYONU




Akut aort diseksiyonu en sık acil cerrahi gerektiren aort hastalığıdır. Aort diseksiyonu aort duvarının katları arasında yırtık olması ve kanın duvarın katları arasında oluşan yalancı lümene girmesidir. Bu durum genellikle Tip A (asendan torasik aortu içeren yırtılma), ve Tip B (desendan torasik aortu içeren yırtık) şeklinde sınıflandırılır. Tip A diseksiyonları cerrahi yapılmayan her saat için %1 gibi yüksek bir ölüm riski taşırlar. Tip B diseksiyonlu hastalarda yırtılma veya organlarda dolaşım bozukluğu olmadıkça cerrahi gerekmez. Diseksiyon cerrahisinde Standard tüp greft yerleştirlmesi uygulanır.




Aortanın dışındaki atardamarlarda oluşan anevrizmalara periferik anevrizmalar denir. Periferik anevrizmaların yaygın yerleşim yerleri dizin arkasında ilerleyen atardamar (popliteal arter), kasıktaki ana atardamar (femoral arter) ve boyundaki ana atardamardır (karotid arter).


Periferik anevrizmalar, aort anevrizmaları kadar sık yırtılmazlar fakat periferik anevrizmaların içinde kan pıhtısı oluşabilir. Eğer anevrizmadan bir pıhtı koparsa atardamar boyunca kan akımını durdurabilir. Eğer periferik anevrizma geniş ise yakındaki sinire veya toplardamara basabilir ve böylece ağrı, uyuşukluk ve şişkinliğe neden olur.



ANEVRİZMANIN NEDENİ NEDİR?



Anevrizma ateroskleroz (atardamarların içindeki kalınlaşma ve daralma) nedeniyle oluşabilir. Ateroskleroz geliştikçe atardamar duvarları kalınlaşır, hasarlanır ve normal iç yüzeylerini kaybeder. Atardamarın bu hasarlanmış kısmı içindeki kanın basıncıyla gerilebilir veya balonlaşabilir. Böylece anevrizma oluşur.


Anevrizma aynı zamanda atardamarın içindeki sürekli yüksek kan basıncı dolayısıyla da oluşabilir.


TAA göğüste oluşan bir travma ile (örneğin araba kazası sonucu oluşan travma) oluşabilir. Marfan sendromu gibi bazı tıbbi durumlar da anevrizmaya neden olabilir.


Nadir durumlarda tedaviş edilmemiş sifilis (cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon) gibi enfeksiyonlar da aort anevrizmasına neden olabilir.



ANEVRİZMA İÇİN RİSK ALTINDA OLAN GRUPLAR


Erkekler, kadınlara oranla AAA (En sık anevrizma tipi) için 5-10 kat daha yüksek riske sahiptirler.


AAA riski yaşlandıkça artar ve en sıklıkla 60-80 yaşları arasındaki kişilerde oluşur. Periferik anevrizmalar da 60-80 yaş arasındaki kişilerde sık görülür.



RİSK FAKTÖRLERİ


1. Ateroskleroz: Atardamarlarda yağ depolanması


2. Sigara Kullanımı: Sigara içenler 8 kat daha fazla riske sahiptirler.


3. Aşırı kilo veya aşırı zayıflık


4. Aort anevrizması, kalp hastalığı veya atardamarların diğer hastalıkları için aile hikayesi.


5. Aort duvarını zayıflatan bazı hastalıklar


(Marfan sendromu, tedavi edilmemiş sifilis, tüberkküloz)


6. Araba kazası sırasında göğüs darbesi gibi travmalar.


7. 35-60 yaşları arasında ciddi ve kalıcı yüksek kan basıncı.


8. Kokain gibi uyarıcı ilaçların kullanımı.



ANEVRİZMALARIN BULGU VE İŞARETLERİ


Anevrizmaların bulgu ve işaretleri tipine, yerleşimine ve patlayıp patlamadığına veya vücuttaki diğer yapılarla ilişkisine bağlıdır. Anevrizmalar yıllar boyunca herhangi bir şikayete yol açmaksızın oluşup büyüyebilir.



ABDOMİNAL AORT ANEVRİZMALARI


Çoğu AAA'lar yıllar boyunca yavaşça büyürler ve patlayana kadar herhangi bir şikayete yol açmazlar. Bazen doktorlar muayene sırasında hastanın karnında nabız veren bir kitle farkedebilirler. Eğer şikayete yol açarlarsa, bu şikayetler sırtta veya karnın kenarlarında derin batıcı tarzda ağrı, karında saatler veya günler boyunca süren sabit yanıcı ağrı, ayaklarda soğuma veya uyuşma şeklindedir.


Eğer AAA patlarsa şikayetler karnın alt kısmında veya sırtta ani ve şiddetli ağrı, bulantı ve kusma, ciltte terleme, baş dönmesi ve ayağa kalkınca artmış kalp hızı şeklinde olur. patlamış bir AAA nedeniyle oluşan iç kanama hastada şoka yol açabilir.



TORASİK AORT ANEVRİZMALARI


Torasik aort anevrizmaları büyüyene veya patlayana kadar şikayete yol açmayabilirler. Ortaya çıkan şikayetler çenede, boyunda, sırtta veya göğüste ağrı veya öksürük, ses kısıklığı veya nefes almada zorluk şeklindedir.



PERİFERİK ANEVRİZMALAR


Periferik anevrizmalarda ortaya çıkan şikayetler, boyunda, kolda veya bacakta hissedilen nabız veren kitle, kol veya bacak ağrısı, egzersiz krampı şeklindedir.



ANEVRİZMALARA NASIL TANI KONUR?


Anevrizmalar rutin fizik muayene sırasında şans eseri bulunabilirler. Sıklıkla anevrizmalar göğüs veya karın ağrısı gibi başka nedenlerle yapılan ultrason, röntgen veya bilgisayarlı tomografi sırasında şans eseri bulunurlar. Anevrizma tanısı koymak için röntgen, ultrason, bilgisayarlı tomografi, magnetik rezonans görüntüleme, anjiografi gibi yöntemler kullanılır.



ANEVRİZMALARIN TEDAVİSİ



TEDAVİ AMAÇLARI


Özellikle küçük olan ve ağrıya neden olmayan anevrizmalar dikkatli gözlem ile tedavi eilebilirler. Diğerleri büyümeyi engellemek ve komplikasyonları engellemek için tedavi edilmelidirler. Tedavi amaçları anevrizmanın büyümesini, diğer vücut yapılarına zarar vermesini, patlamasını engellemek ve hastanın normal günlük aktivitelerine devam etmesini sağlamaktır.


TEDAVİ SEÇENEKLERİ


İlaçla tedavi ve cerrahi, anevrizmaların iki tedavi şeklidir. İlaçlar cerrahiden önce veya cerrahinin yerine kullanılabilir. İlaçlar kan basıncını azaltmak, kan damarlarını rahatlatmak ve patlama riskini azaltmak için kullanılırlar. Eğer anevrizma büyükse ve patlama riski varsa cerrahi önerilir. Eğer anevrizmalarda diseksiyon gibi bir konplikasyon gelişmişse acil cerrahi gerekir.



ANEVRİZMA TİPLERİNE GÖRE TEDAVİ



AORT ANEVRİZMALARI


Uzmanlar sigara içmiş ve 65-75 yaşları arasındaki erkeklerin abdominal aort anevrizması açısından ultrason ile incelenmelerini önerirler.


Aort anevrizmaları için tedavi önerileri, anevrizmanın boyutuna göre belirlenir. Erken tanı konulan küçük anevrizmalar yakın yakip ile tadvi edilebilirler.


Eğer aort çapı küçük ise (3cm'den az) ve herhangi bir şikayeti yoksa yakın takiple 5-10 yılda bir muayene gereklidir. Eğer aort çapı 3-4 cm arasındaysa hasta yılda bir kez ultrason yapılması için doktore gelmelidir. Eğer aort çapı 4-4,5 cm arasındaysa her 6 ayda bir test yapılmalıdır. Eğer aort çapı 5 cm'den büyükse veya yılda 1 cm'den fazla büyüme varsa en kısa zamanda cerrahi yapılmalıdır.



PERİFERİK ANEVRİZMALAR


Çoğu periferik anevrizmalar şikayete neden olmazlar. Çok nadiren patlarlar.


Periferik anevrizmaların tedavileri şikayet olup olmamasına, anevrizmanın yerleşim yerine ve atardamardan kan akımının engellenmediğine bağlıdır.


Dizin arkasındaki 2,5 cm'den büyük bir anevrizmada genellikle cerrahi gerekir.


ANEVRİZMALARIN DİSEKSİYONU





Akut aort diseksiyonu en sık acil cerrahi gerektiren aort hastalığıdır. Aort diseksiyonu aort duvarının katları arasında yırtık olması ve kanın duvarın katları arasında oluşan yalancı lümene girmesidir. Bu durum genellikle Tip A (asendan torasik aortu içeren yırtılma), ve Tip B (desendan torasik aortu içeren yırtık) şeklinde sınıflandırılır. Tip A diseksiyonları cerrahi yapılmayan her saat için %1 gibi yüksek bir ölüm riski taşırlar. Tip B diseksiyonlu hastalarda yırtılma veya organlarda dolaşım bozukluğu olmadıkça cerrahi gerekmez. Diseksiyon cerrahisinde Standard tüp greft yerleştirlmesi uygulanır.


Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 25 Aralık 2008 19:53
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2007       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anevrizma Rus ruletine benzer

* Anevrizma tam olarak ne anlama geliyor?
Beyin damarındaki zayıf noktanın balonlaşmasıdır. Bunun nedeni doğuştan o bölgedeki duvar zayıflığı olabildiği gibi, yüksek tansiyon ve damar sertliği gibi nedenlerle damar elastikiyetinin kaybolması da olabilir. Anevrizma tedavisinde iki yöntem vardır. Birincisi; ameliyatla beynin içindeki bu anevrizmaya ulaşılıp buraya bir klips konmasıdır. Diğer yöntem ise, kafatasını hiç açmadan anjiyografi yöntemi ile bunun gerçekleştirilmesidir. Bu yöntemde genellikle kasık damarından girilerek, damar içinden beyindeki anevrizmaya ulaşılır ve bu anevrizmanın içi doldurulur.

* Anevrizmada hep beyin kanamasını bekleyip, öyle mi tedavi olmalı?
Anevrizma görüldüğünde doktorlar bunun kesin tedavisini ister. Kişide anevrizma olması Rus ruleti oynamaya benzer. Beyin kanaması geçiren hastaların beşte birinin hastaneye dahi ulaşamadan öldüğü göz önünde bulundurulmalı. Ayrıca, beyin kanamasına yol açan anevrizmaların genel olarak üçte biri ölüm ve üçte biri de sakatlıkla sonuçlandığından, tedavi edilmeleri şarttır.

* Anevrizma genetik midir?
Her anevrizma genetik değildir. Ailesinde anevrizma öyküsü olan kişilerde risk biraz daha fazladır. Bir hastada iki ya da daha fazla sayıda anevrizma varsa, birinci derecede kan bağı olan yakınlarının da mutlaka incelenmesi gerekir. Damar sağlığına dikkat ederek, bunlardan korunabiliriz.

* Riskli yaş grubu var mı?
20 yaşın altında anevrizmaya bağlı beyin kanamasını çok az görüyoruz. 50'li yaşlar ise anevrizmaya bağlı beyin kanamalarının en sık görüldüğü yaş grubunu oluşturuyor. Kadınlarla erkekler arasında anevrizma görülme sıklığı açısından çok büyük bir fark yoktur.

1 pix trans
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2007       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İNTRAKRANİAL ANEVRİZMA CERRAHİSİNDE ANESTEZİ

EPİDEMİYOLOJİ

Serebral anevrizmalar, serebral arterlerde lokalize dilatasyonlarla seyreder. Anevrizmalar;
  • Berry veya sakküler,
  • Mikotik,
  • Travmatik,
  • Fusiform,
  • Neoplastik
  • Aterosklerotik, gibi sınıflara ayrılır.
İntrakranial anevrizmalar, sıklıkla major intrakranial damarların bifürkasyon noktasında görülen sakküler dilatasyonlardır. Konjenital olabileceği gibi, degeneratif değişikliklere ve sıklıkla hipertansiyona sekonder olarak gelişebilir. SAK, sıklıkla 40-60 yaşlarında görülür ve K/E oranı 1.6/1'dir.
Kuzey Amerika'da insidansı 100.000'de 2000'dir. Rüptüre olup, subaraknoid kanama (SAK) gelişmesi oranı ise 12/100.000'dir. İngiltere ve Kanada'da her yıl yaklaşık 28.0000 anevrizma rüptürü saptanmaktadır. Hastaların yaklaşık 1/3'i hemen ölmekte, 1/3'ü başlangıçtaki kanamayla eş zamanlı olarak sakat kalmakta veya tedavi sırasında ölmekte, 1/3 hasta ise fonksiyonel olarak yaşamaktadır. Operatif mortalite, deneyimli ellerde % 10'dan daha azdır.
Klinik

İntrakranial anevrizma rüptürü, subaraknoid mesafeye olan kan kaybına bağlı belirtiler verir. Hastalarda ani başlayan ciddi başağrısı ve şuur kaybı gözlenir. Bu sistemik kan basıncının yükselmesi ile beraber, İCP'ın artışını gösterebilir. Başlangıçtaki kanama arteriyel vazokonstrüksiyon ile kendi kendini sınırlar. Eğer hastanın İCP'ı perfüzyon basıncını aşıp, ölmez ve hastaneye yetiştirlirse aşağıda sıralanan diğer belirtiler gözlenir:
-SAK ile menengial irritasyon bulguları,
-Başağrısı ve hidrosefali,
-İntrakranial hematom/nörolojik hasarlanma, fokal nörolojik belirtiler, şuur kaybı, bulantı ve kusma, epilepsi, artmış sempatik aktivite, hipertansiyon vs.

Teşhis

Klinik öykü, fizik muayene, BOS incelemesi, CT ve anjiografik çalışmalar ile konulur.
CT ile SAK ve 1 cm'den büyük anevrizmalar tespit edilebilir. SAK ve anevrizmanın lokalizasyonu saptanmışşsa, 4 damarlı serebral anjio çekilmelidir. Tüm damarlar kontrol edilmelidir, çünkü anevrizma multipl olabilir.
Botterall 1956'da SAK'ları klinik olarak derecelendirmiştir. 1968'de Hunt ve Hess bu sınıflamayı modifiye temişlerdir.
SAK'ın Modifiye Hunt ve Hess Sınıflaması
Grade Kriter Periop. Mortalite Oranı
0 Rüptüre olmayan anevrizma % 0-5
1 Asemptomatik veya minimal başağrısı % 0-5
ve boyun rijiditesi
II Orta derecede başağrısı, ense sertliği % 2-10
mevcut, nörolojik hasar yok.
III Uykuya meyil, konfüzyon, orta derecede % 10-15
nörolojik defisit
IV Stupor, orta derece veya ciddi hemiparezi, % 60-70
erken deserebrasyon, vejetatif bozukluk.
V Derin koma, deserebrasyon. % 70-100

PERİOPERATİF KOMPLİKASYONLAR

Hasta hastaneye yetiştirilir ise, karşılaşabileciği major problemler şunlardır;
  • Rebleeding ( Yeniden kanama),
  • Hidrosefali,
  • Vazospazm,
  • Medikal komplikasyonlar.
YENİDEN KANAMA
Yüksek mortalite ve morbidite oranına sahiptir. Cerrahi girişim yapılmaksızın 2 hafta içerisinde yeniden kanama oranı % 35-50'dir ve mortalite oranı % 50'yi aşmaktadır. Başlangıçtaki kanama ile kan, subaraknoid mesafeye ilerler. Sonra kan pıhtılaşır, adezyonlar yayılmasını önler, bu nedenle sıklıkla intraserebral hematom gözlenir. Risk en fazla 24-48 saatlerdedir. Klipe olan anevrizmalarda %1'in altında yeniden kanama gözlenir. Bundan dolayı tüm hastaların başlangıç SAK'dan sonra sıkı kontrolü gerekmektedir. Yeniden kanama genellikle spontan olarak oluşur, fakat endotrakeal entübasyon veya anevrizmanın embolizasyonu sırasında görülebilir.
Erken cerrahi için major neden yeniden kanamadır. Buna ilave olarak erken cerrahi ile vazospazm önlenebilir, vazospazm için daha agresif tedavi uygulanmasına yardımcı olabilir, medikal komplikasyonların gelişmesini önleyebilir, hastanede kalma süresini ve hastane masrafını minimale indirebilir. 0-3. günde yapılan operasyonlar, İnternational Cooperative Study on Timing of Anevrism Surgery tarafından bildirilmiştir ve erken cerrahinin nimodipin verilmeyen ve şimdilerde uygulanmaya başlanan hipervolemik-hipertansif hemodilüsyon uygulanmayanlarda, vazospazmı önlediği ve tedavi ettiği bildirilmiştir. Erken cerrahide gergin ve şiş beyin insidansı tam bilinmemesine rağmen, gerçekte yüksek orana sahiptir. Epsilonaminokaproik asit ve trenaksemik asit gibi, antifibrinolitik ajanlar kullanılabilir.
Grade III ve IV SAK veya anevrizması bulunan hastalar cerrahi klips için uygun değillerdir. Endovasküler yerleştirilen intraanevrizmal elektrotrombozis platinum bobini kullanılabilir. Bu yeni bir tekniktir, ancak henüz geniş oranda değerlendirilememiştir.

VAZOSPAZM

Vazospazm diğer bir major mortalite ve morbidite nedenidir. Hastaların %60'ında anjiografik olarak vazospazm mevcuttur, fakat klinik olarak hastaların yarısında belirgin hale gelir. Klinik olarak öncelikle global serebral hipoperfüzyona bağlı şuur kaybı, ardından fokal nörolojik belirtiler gözlenir. Nörolojik bozukluklar, serebral perfüzyonun bozulması, sekonder beyin enfarktı SAK sonrası 4-9. günlerde pik yapar, 2-3 haftada düzelir. Vazospazm, kanın volümüne, SAK'nın lokalizasyonuna ve hastanın klinik grade'ine bağlıdır.
Etioloji belirli değildir. Damarlara direkt travma ve mekanik distorsiyonun yanısıra, oksihemoglobin ve onun yıkım ürünlerinin ana nedenler olduğu bildirilmektedir. Gerçi süperoksit serbest radikalleri, lipid peroksitler, prostaglandinler ve EDRF'nin inhibisyonu da rol oynamaktadır.Vazospazmda diğer şuur kaybına yol açan nedenler ekarte edilmelidir. CT skan hemoraji ve hidrosefaliyi ayırır, anjiografi vazospazmı tespit eder. Transkranial Doppler (TCD) yatak başında faydalı olabilir. TCD, serebral damarlardaki sıklıkla MCA (Middle serebral arter)' deki kan akımı hızını gösterir. Vazospazmın başlangıcında serebral kan akımı 120 cm-sn `nin üzerine çıkar, sonra azalır. Kan hızının artışında vazospazm ekarte edilmelidir.

Vazospazmın tedavisi;
  • Serebral perfüzyon basıncının sürdürülmesi,
  • Kan basıncı ve kardiyak output'un düzenlenmesi,
  • İnotropik ajanlar (dopamin, dobutamin),
  • Nimodipin,
  • İntravasküler volüm ekspansiyonu,
  • Relatif hemodilüsyon (Hematokrit %32),
  • Hiponatreminin düzeltilmesi,
  • Transluminal anjioplasti.
Vazospazmın ana tedavisinde nimodipin ve hipervolemik-hipertansif hemodilüsyon uygulaması önde gelmektedir. Nimodipin bir kalsiyum kanal blokeridir. Vazospazma sekonder iskemik değişiklikleri geciktirir, serebral enfarktı azaltır ve SAK sonrası iyileşmeyi artırır. Nimodipinin anjiografik olarak vazospazmı ortadan kaldırdığına dair bir kanıt yoktur ve mekanizma da tam olarak açık değildir. Bununla birlikte kollateral sirkülasyon ile, iskemik sahadaki kan akımını düzeltiyor olabilir. Nimodipin aynı zamanda direkt olarak serebral protektif etki gösterir. Kanada'da vazospazma bağlı nörolojik bozukluklarda nimodipinle % 10 oranında azalma saptanmıştır. İngiltere'de 594 hasta içeren bir seride ölümlerde % 40, enfarklarda % 34 oranında azalma gözlenmiştir. Ancak tüm nimodipin çalışmalarında insidans ve anjiografik olarak vazopazmın saptanmasında, plasebo grubuyla nimodipin uygulananlarda anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Bununla birlikte, nimodipin vazospazma bağlı nörolojik defisitlerin ciddiyetini azaltmaktadır.
Diğer kalsiyum antagonistlerinden nikardipin (bir dihidropiridin kalsiyum blokeridir) ve AT877 halen çalışılmaktadır. AT877 relatif olarak serebral damarlara selektif etki gösterir. Anjiografik olarak vazospazmın görülmesini azaltır, intrasellüler serbest kalsiyum iyonları, protein kinazlar ve miyozin hafif zincir kinazı inhibe ederek, sonuçta düz kas kontraksiyonlarını önler. Semptomatik vazospazmı % 30 oranında düzelttiği gösterilmiştir.
Diğer bir tedavi şekli, hipervolemik-hipertansif hemodilüsyondur (Tripl-H tedavisi). Bu tedavinin amacı CO'u düzeltmek, kanın reolojik özelliklerini geliştirmek ve CPP'ını artırmaktır. Hasta daha iyi olana ve radyolojik kanıtlar ortadan kalkana kadar tedaviye devam ettirilmelidir. Özellikle kardiyovasküler kökenli hastalık durumlarında tedavide dikkatli olunmalıdır. Risk varsa, genç hastalarda bile kardiyak dolma basıncı monitorize edilmelidir ve 15-18 mmHg'da tutulmaya çalışılmalıdır. Komplikasyonlar primer olarak kardiyovasküler kökenlidir. Pulmoner ödem, miyokardiyal enfarktüs % 7-17 oranında gözlenir. İntrakranial komplikasyonlar da eş zamanlı görülebilir. Bu komplikasyonlar, intraserebral ödem, İCP artışı ve enfarkt bölgesine hemoraji olarak sayılabilir.
Diğer tedavi yöntemleri, anjioplasti ve subaraknoid mesafeye intratekal doku plazminojen aktivatörü uygulanmasını içerir. Doku plazminojen aktivatörü ile, primatlarda ve insanlarda vazospazmın önlendiği veya arteriyel spazmın ciddiyetinin azaldığı gösterilmiştir. Transluminal anjioplasti damarlar mekanik olarak distansiyonu sağlanmaktadır. Bu yöntem ile, hastaların şuur durumunda ve fokal nörolojik bulgularında gerileme saptanmıştır. Erken dönemde damarların dilatasyonu daha kolay olur, çünkü fibrozis ve kollajen toplanması zamanla artar. Anjioplastinin etkisi kalıcı olabilir, komplikasyon oranı ise düşüktür.

HİDROSEFALİ

Hidrosefali % 20 hastada gelişir. Subaraknoid mesafedeki kan pıhtısı direkt olarak CSF akımını engelleyebilir veya araknoid villilerden drenajını obsrükte edebilir. Hidrosefali erken veya geç nörolojik defisite neden olur. Erken cerrahi yöntemle veya subaraknoid mesafedeki kanın boşaltılması ile insidans azaltılabilir

CERRAHİNİN ZAMANI

Erken cerrahi (SAK'dan 24-48 saat sonra) ile;
  • Yeniden kanama önlenir,
  • Volüm ekspansiyonu ve kontrollü hipotansiyon ile, anevrizmanın emniyetli klipajı sağlanır,
  • Medikal komplikasyonların görülme olasılığı minimale indirilir ( pnömoni, derin ven trombozu, pulmoner emboli, elektrolit imbalansı, gastrik ülser vs),
  • Anksiyete azatılır,
  • Hastanede kalma süresi ve hastane masrafları azalır.

PREOPERATİF DEĞERLENDİRME

İntrakranial basıncı artmış hastalarda anestetik yöntemler perioperatif bakım hastanın prognozu açısından oldukça önem taşımaktadır. Mekanik travmalar ve farmakolojik ajanların İCP ile ilişkisi ve İC fizyopatolojiye etkisi bilinmelidir. SAK, hastada şuur kaybının olması ve hastalığın proçesi açısından hastanede kalmayı gerektirir.

Serebral fizyoloji

Kranium rijit bir yapıdan oluşmaktadır.Kemik striktür, beyin ve su (%80), kan (%12) ve serebrospinal sıvı (CSF) (% 8)'dan oluşur. Serebral kan akımı (CBF),karotid ve baziller arter sisteminden internal olarak sağlanır ve normal değeri 50 ml/100 gr/dk'dır. Regional kan akımı ise, 20-80 ml/100 gr/dk olarak değişir.
Serebral arterioler tonüs ve dolayısıyla CBF, metabolik, nörojenik ve miyojenik faktörlerle kontrol edilir. Normal serebral oksijen tüketimi 3- 3.5 ml/100 gr/dk'dır. Artan metabolizma ve oksijen temininin azalması sonucu, laktat ve piruvatın artması ile birlikte hidrojen iyon konsantrasyonunun artması damarları dilate eder ve CBF'u artırır. Arteriyel karbondioksit basıncının artması da benzer etkiye neden olur.
Serebral perfüzyon basıncı ( CPP) ortalama arter basıncı (MAP) ve İCP arasındaki farka eşittir.Vasküler dilatasyon ve konstrüksiyon ile otoregülasyon sağlanır ve CPP 50-150 mmHg arasındaki değerlerde CBF'un sabit kalması sağlanır.
Travma veya operasyon sonrası beyinde hasarlanma meydana gelebilir. Primer hasarlanma, travma veya cerrahi manüplasyonun biyomekanik etkisi sonucu gelişir. Sekonder hasarlanma ise sıklıkla, önlenebilir ve tedavi edilebilir nedenlerden kaynaklanır. İC hipertansiyon, enfeksiyon, hipoksi, hiperkarbi, sistemik hipotansiyon gibi nedenler hasarlanmayı artırabilir veya başlangıçtaki hasarlanma ile kombine olabilir.

İntrakranial hipertansiyon

İntrakranial hipertansiyon travma ve cerrahi sonrası, tümör, ödem, hidrosefali, dev anevrizma, SAK gibi intraserebral patolojilerde görülür. İskemi ve nörolojik defisit intrakranial alanda direkt basınca veya invazyona bağlı olabilir. Normal hastalarda cevap azdır, akut olarak İC volümdeki artış hızla ektrakranial olarak kanın veya CBF'un translokasyonu ile normale döndürülür. Diğer bir neden CBF'un azalması ile oluşan kompansasyondur. İC volüm hızla artarsa, kompansatuar mekanizmalar normal intrakranial basıncın sürdürülmesi ve restorasyonuna izin vermez. İC volüm artışı İCP artışı ile sonuçlanır.
İntrakranial basınç artışı beyinin supratentoriyal bölgeden, infratentoriyal bölgeye herniasyonuna neden olur ( uncal herniasyon), orta hattan karşı tarafa geçebilir veya foramen magnumdan herniye olabilir ( tonsiller herniasyon). İCP artışı aynı zamanda kan akımını da etkiler, çünkü CPP, MAP ile İCP arasındaki farka eşitttir. MAP`daki ani artış, otoregülasyonun bozulması ile beyin volümünde ani ekspansiyona neden olabilir. Fokal bölgelerdeki CBF'un artması kan beyin bariyerinin bozulmasına , plazma ve proteinin transüdasyonuna ve beyin ödemine neden olur. Otoregülasyon, serebral iskemi, travma, enfeksiyon, hipoksi, tümör ve serebral ödemde bozulur.

Kardiyovasküler Değerlendirme

SAK, kanama ile beraber masif sempatik deşarja neden olur. Bu duruma sekonder olarak, hipertansiyon, miyokardiyal disfonksiyon, ST segment değişiklikleri, ritm bozuklukları ve nörolojik pulmoner ödem görülebilir. Hastanın kardiak riskinin belirlenmesinde ve EKG değişikliklerinin yorumlanmasında anesteziste oldukça önemli görev düşer. EKG anormallikleri sıklıkla 24-48 saat içerisinde gözlenir ve % 50'nin üzerinde hastalarda iskemiyi destekler. Ritm bozuklukları % 90'nın üzerinde görülebilir. Kardiyak enzimlerin yüksek olması miyokardiyal disfonksiyona işaret eder. EKG değişiklikleri sıklıkla nörolojik grade ile korelasyon gösterir.
Genel yaklaşım olarak;
a- Hipoksi, hiperkarbi, elektrolit anormalliklerinin düzeltilmesi,
b-Hastanın klinik durumu ve öyküsüne göre, intraoperatif monitörizasyon derecesinin saptanması gerekmektedir.
Hipertansiyon sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Birçok hastada daha önce tanımlanan antihipertansif medikasyon devam ettirilmelidir.

İntravasküler sıvı volümü

SAK olan hastalarda sıklıkla volüm açığı vardır.Ödemden kaçınmak için uygulanan yöntemlerle ( azalmış sıvı alımı, kontras maddde verilmesi) hastalar genellikle kurudur. Serebral Salt Wasting Sendrom bu hastalarda görülebilir. Bu sendromda hiponatremi, hipovolemi, yüksek üriner sodyum konsantrasyonu bulunmaktadır. Etiolojisi bilinmemektedir, ancak ANP (atrial natriüretik peptid)'in bazı olgularda yükseldiği saptanmıştır.
İntravasküler sıvı açığı bulunan hastalar anestezi indüksiyonu sırasında ilaçları ve pozisyonu tolore edemeyebilirler, indüksiyon sırasında hipotansiyon meydana gelebilir. CPF'un azalması özellikle pozitif basınçlı ventilasyon ve hipokside, barbitürat verilmesinde karşımıza çıkar. İntravasküler sıvı replasmanında amaç, yeterli serebral perfüzyonu sağlamanın yanısıra, serebral ve pulmoner ödemden kaçınmaktır. Bu en iyi normovolemi, hatta biraz hipervolemi ve izoosmol ile sağlanır.

Nörolojik Durum

Hastanın nörolojik durumu ve SAK'nın derecesi anestezist için oldukça önem taşımaktadır. Premedike ajanlar hastanın nörolojik semptomlarını gizleyebilir veya değiştirebilir. Bununla birlikte aşırı sedasyon İCP'ı artırarak, sekonder respiratuar depresyona neden olabilir. Genellikle premedike ajanlar kullanılmamaması, eğer hasta operasyon odasına geldiğinde anksiyete mevcut ise, düşük doz midazolam veya narkotik önerilmektedir. Narkotiklerin hipoventilasyon ve CO2 retansiyonuna neden olabileceği unutulmamalıdır.
SAK'ın klinik derecesinin iyi olması İCP ve serebrovasküler reaktivite ile ilişkilidir. Grade I ve II SAK'da İCP normaldir, serebral otoregülasyon intakttır ve hiperventilasyona normal yanıt vardır. Grade III ve IV'de İCP artmıştır, otoregülasyon bozulacaktır ve PaCO2'e karşı reaktivite azalacaktır. Bu olgular dura açılmadan önce, İCP'ın düzenlenmesine ihtiyaç duyarlar. Eğer intraoperatif hipotansiyon gelişmişse, postoperatif belirgin iskemi görülebilir.

ANESTEZİK YAKLAŞIM

Monitörizasyon
Anestezi indüksiyonu intrakranial anevrizması kontrol altına alınmamış hastalarda oldukça zordur. Aşırı kan kaybı, kardiyak aritmiler, kan basıncı dalgalanmaları, venöz hava embolisi ve idrar akımı gibi hastayı yeterince değerlendirmek için iyi bir monitorizasyon gerekir.
  • Direkt arteriyel basınç,
  • Kardiyak atım ve ritm için 5 kanallı EKG,
  • CVP kateteri ( Yeri x-Ray ile doğrulanmalı),
  • Periferik sinir stimülatörü,
  • SaO2, PETCO2, aralıklı kan gazı takibi,
  • Beyin ısısı (Timpanik veya nazofaringeal termistor kullanarak),
  • İdrar akımı,
  • Hematokrit,
  • Serum elektrolitleri ve osmolarite,
  • Prekordial ultrasonik Doppler ( venöz hava embolisi; end-tidal nitrojenin artması ve end-tidal karbondioksitin azalmasıyla tespit edilebilir),
  • EEG ( Anevrizma klipajı sırasında pratik bir metod değildir. Bazı nöroanestezistler, EEG'i geçici oklüzyon öncesi, tiyopentalin serebral koruyucu etkisini değerlendirmek için kullanırlar. Brain- stem evok potansiyelleri hipotansiyon ve posterior fossa anevrizma klipajında geçici oklüzyonu değerlendirmek için faydalı olabilir)
Anestezi İndüksiyonu
Anestezik düzenlemede amaç:
  • Anevrizmanın transmural basınç gradientinin kontrolu,
  • Serebral perfüzyon basıncının ve oksijen sunumunun düzenlenmesi,
  • İntrakranial basınç değişikliklerinden kaçınma,
Yüksek grade'li hastalarda İCP artmış olabilir. Buna ilave olarak, hematom, hidrosefali, dev anevrizma İCP artışına neden olabilir. İCP'da akut olarak azalma meydana gelirse, anevrizmanın transmural basınç gradienti artacaktır.
Anestezi indüksiyonunu güzelleştirmek için neler yapılabilir?
  1. Laringoskopi ve entübasyona bağlı sempatik cevabın zayıflatılması,
  2. Endotrakeal tüpün yerleştirilmesi sırasında, zorlamadan, öksürükten, ıkındırmaktan kaçınmak.
İndüksiyonda, propofol ve tiopental kullanılabilir. Bu ajanların her ikisi de ;
  • Hızlı şuur kaybına neden olur,
  • İCP, CBF ve serebral metabolik oksijen ihtiyacını azaltırlar,
  • Serebral otoregülasyonun devamını sağlarlar,
  • PaCO2' e karşı serebrovasküler cevabı idame ettirirler.
  • Serebral korumada rol oynarlar,
  • Uyanma propofolde daha hızlıdır,
5-10 mikrogr/kg fentanil veya 1-2 mikrogr/kg sufentanil ve 1.5 mg/kg intravenöz lidokain özellikle laringoskopi sırasındaki sempatik stimülasyonu önler. Eğer hastanın intrakranial kompliansı az değilse, izofluran laringoskopi öncesinde anesteziyi derinleştirebilir. PaCO2 35-40 mmHg arasında tutularak, % 100 oksijenle uygulanan kontrollü ventilasyon intrakranial kompliansın normal seyretmesine neden olur. PaCO2 25-30 mmHg olduğunda intrakranial komplians bozulur.
Kas gevşetici olarak, kardiyovasküler stabilite sağlaması ve İCP'ı etkilememeleri açısından vekuronyum ve atrakuryum seçilmelidir. Pipekuronyum ve doksakuryum, kardiyovasküler stabilite sağlamalarının yanısıra oldukça uzun etkili kas gevşeticilerdir. Acil cerrahi girişimlerde laringoskopi ve entübasyon öncesi süksinilkolin kullanılabilir. Süksinilkolin serum potasyumunun yükselmesine neden olur. Serum potasyumunun yükselmesi komada olan, fakat nonparalitik kafa travmalı hastalarda letal aritmilere neden olabilir. Alternatif uygulama olarak, düşük doz nondepolarizan 0.1 mg/kg atrakuryum veya 0.05 mg/kg vekuronyum preoksijenizasyon öncesi verilebilir (prekürarizasyon). Tiopental veya propofol uygulamasının ardından, 0.7 mg/kg atrakuryum veya 0.1 mg/kg vekuronyum verilerek entübasyon şartlarına 60-90 saniyede ulaşılır.
Anestezi idamesi hava-02 veya N20-02 , fentanil veya sufentanil (infüzyon veya aralıklı enjeksiyon), izofluran ve kas gevşetici ile idame ettirilir. İndüksiyonda tiopental ve ilave olarak fentanil, entübasyon için vekuronyum ve idamede izofluran-N20-opioid uygulaması, son yıllarda Nörocerrahi anestezisi ve Critical Care topluluğu tarafndan önerilmektedir.
Beyin hacminin azaltılması cerrahi uygulamayı kolaylaştırır, anevrizma klipajı kolaylaşır. 0.5 -1 gr/kg iv mannitol veya 10-20 mg furaemid ve gerektiğinde CSF'in lumbal drenajı uygulanabilir. Mannitol İCP değişikliklerini önler, dura açılmadan 45 dakika önce uygulanmalıdır.
Operasyon sonunda, şartlar uygunsa hastalar ekstübe edilir. Ancak ıkınma, zorlama, hiperkarbi ve hipertansiyona dikkat edilmelidir. Propofol , lidokain veya düşük doz alfentanil ekstübasyona sekonder hemodinamik cevapları azaltır. Endotrakeal tüp riskli hastalarda tutulmaya devam edilmelidir, postoperatif mekanik ventilasyon gerekebilir. Narkotiklerin rezidüel etkileri 0.5 mikrogr/kg naloksan ile ortadan kaldırılabilir. Ancak yüksek doz naloksan ani uyanma ve sistemik kan basıncının ani yükselmesine neden olabileceği için tehlikeli olabilir.

İdeal bir cerrahi için aşağıdaki işlemler yapılabilir;
  • Optimal baş pozisyonu,
  • Derin anestezi seviyesi
    • Sufentanil 0.5-1 mikrogr/kg
    • Tiopental 3-5 mg/kg
    • Propofol 1-2 mg/kg
    • Vekuronyum 0.1 mg/kg
    • Düşük doz izofluran
  • Kontrollü ventilasyon (% 100 02, normal PaCO2 35-40 mmHg)
  • Laringoskopi öncesi
    • Lidokain 1.5 mg/kg
    • Tiopental 2-3 mg/kg
    • Propofol 0.5 mg/kg
  • Kontrollü hipotansiyon
Anevrizma arterinin dolma basıncının azalması ile anevrizma duvar stresi azalır ve cerrahi klemp kolay yerleştirilir. İntrakranial anevrizmalı olgularda intraoperatif kan basıncının kontrolü ile, yeniden kanama kontrol altına alınabilir, klips ligasyonu kolaylaşabilir, vazospazm önlenebilir. Bu amaçla izofluran ve sodyum nitroprussid (SNP) ve esmolol kullanılabilir. Anjiografik olarak vazospazm kesin ise, bazı nörocerrahlar hipotansiyondan kaçınırlar. Çünkü serebral otoregülasyonu bozulmuş hastalarda hipotansiyon durumunda iskemi, enfark ve postoperatif nörolojik defisit insidansı yüksektir.

Geçici oklüzyon

Günümüzde bazı nörocerrahlar rutin uygulama olarak, ana damarda proksimal geçici oklüzyonu anevrizma boynunun klipajında kontrollü hipotansiyona tercih etmektedirler. Geçici oklüzyon sırasında kan basıncı yüksek/normal tutulmalıdır. Anestezistler bu periyodda orta dereceli bir hipertansiyon oluşturup, kollateral kan akımını maksimal hale getirmek isterler. Tiopental, mannitol ve orta dereceli hipotermi (33-35 derece) ile, geçici oklüzyon sırasında serebral koruma sağlanabilir.

Anevrizmal manüplasyon
  1. Sistemik hipotansiyon
    1. İzofluran
    2. SNP
    3. Esmolol
  2. Lokal hipotansiyon
    1. Geçici klips
    2. Karotid kompresyonu
  3. Diğerleri
    1. Klonidin
    2. Kaptopril
    3. Saralazin
Anevrizmal rüptür
Anevrizmanın rüptürü korkutucudur. Anestezi indüksiyonu sonrasında ve kan basıncının arttığı durumlarda anevrizma rüptüre olabeler. 100-200 mg tiopental veya 0.5- 1 mikrogr/kg SNP anevrizmanın transmural basıncını azaltabilir. İntraoperatif anevrizma rüptürü 40-50 mmHg MAP gerektirir. Bu ortalama arter basıncı damar veya anevrizmanın boynundaki cerrahi kontrolü kolaylaştırır. Alternatif olarak bir veya her iki karotid arter 3 dakika kadar komprese edilebilir. Kan kaybı, kan, kan ürünleri veya kolloidlerle yerine konulmalıdır.
Eğer anevrizma rüptüre olursa;
  • Kafatası açılmadan önce;
    • Kan basıncı yükselmişse,
    • Beraberinde İCP yükselmişse, tiopental uygula ve kan basıncını kontrol ediniz,
  • Diseksiyon sırasında rüptüre olmuş ise;
    • Hipotansiyon
    • Karotid kompresyon
    • İntrakranial oklüzyon
    • Barbitüratlar
    • Kan ürünleri replasmanı uygulayınız.
Derlenme ve Postoperatif Bakım
Derlenme döneminde hipertansiyon oldukça önemli bir problemdir.Yeterli volüm ekspansiyonu ve orta dereceli bir hipertansiyon (normalden % 20 fazlası) CPP açısından faydalıdır ve MAP'ın 80-120 mmHg olması vazospazmı önleyebilir. Şuur seviyesinin değişmesi ve nörolojik defisit gelişmesi gibi bulgular vazospazmın erken belirtileridir. Postoperatif hemorajiye neden olabileceği için, labetolol, esmolol ve hidralazin ile aşırı kan basıncı yükselmeleri önlenmelidir.
Hastalar uyanık olmalı veya erken dönemde nörolojik fonksiyonlar açısından değerlendirme yapılabilmelidir. İntraoperatif komplikasyon gelişen vakalar veya grade III ve IV'deki hastalar İCU'e entübe olarak çıkarılmalı ve gerektiğinde mekanik ventilasyon uygulanmalıdır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2007       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gençlerde başağrısı "Anevrizma" olabilir
Genç ve orta yaşta görülen beyin kanamasının en sık nedeni anevrizmadır. Nörolog Doç. Dr. Serdar Dağ, Mynet okurları için yazdı.

Basit bir anlatımla Anevrizma; beynin kanlanmasını sağlayan damarlarda oluşan genişlemedir. Anevrizma özellikle 25-50 yaş arasında görülen beyin kanamalarının en sık nedenidir. Kanamaya yol açan anevrizmaların büyük çoğunluğu ana beyni besleyen damarlara bir boyunla bağlanmış olan kese biçimindeki anevrizmalardır(damar genişlemeleridir.)

Tam kanıtlanmasa da anevrizma oluşmasının nedeni, damar yapısındaki bozukluklar olduğu yönündedir. Bir görüş ise anevrizmanın doğumsal olduğu yönündedir. Fakat bu amaçla yeni doğanlar üzerinde yapılan otopsi incelemeleri sonucunda hiç anevrizmaya rastlanmamıştır.

Ayrıca; otopside anevrizma bulunan çocuk olgularının hemen hepsinde, travma, enfeksiyon ve başka hastalıklar gibi değişik kuşku yaratacak nedenler tespit edilir.

Peki anevrizmanın yırtılıp beyinde kanama oluşmasında ne denli belirtiler olur?
1)Akılda tutulması gereken kural bu tür kanamalarda;

Kanama öncesi genel durum iyidir. Kanamada görülen ağrı akut başlar ve hastanın tanıdığı diğer ağrıları benzemez.

2)Öte yandan bazı hastalarda asıl kanamanın öncesinde; gelip geçici şiddetli baş ağrısı olur. Bu bazen anevrizmanın habercisidir ve sızma şeklinde kanamayla oluşur.

3)Bu kanama beyinde sulanarak naid bölge denen beyin ve omirlik sıvısının dolaştığı boşluğa açıldığı için, ense sertliği ve kusma gibi belirtiler görülür.

4)Yine kanamanın şiddetine göre; bilinç kaybı olur ve bazen de kanama şiddetli olursa hasta komaya girer ve birkaç saat içinde kayıp edilebilir.

5)Kanamayı tetikleyen faktörlerin başında fiziki aktivite gelir (aşırı spor,sex vs.)

Anevrizmal kanamada ölüm oranı çok yüksektir. Bu tür hastaların yaklaşık üçte biri, kanamanın; ilk 24 saatinde kayıp edilir. Hızla bilinç kapanan hasta kısa zaman içinde hastaneye yetiştirilse bile ölümün bir süre geciktirilmesi dışında sonuç değişmez. Hastanın hayati fonksiyonu en çok etkileyen en önemli faktör; hastanın bilinç durumu ve beyin omirlik sıvısının beyinde dolaştığı subaraknvid denen aralıktaki kan miktarıdır.

Anevrizmaya bağlı beyin kanaması süphesi ile hastaneye başvuran hastaya; beyin mR ve mR anjio yapılmalı ve hemen müdahale edilmelidir. Hataya girişimsel anjio yapılıp operasyona karar vermek gerekir.

Kanamayı iyi durumda atlatan vakalarda bile tekrar kanama riski olduğu için,anevrizma tespit edilip mutlaka klipe edilmelidir. Girişimsel radyolojik tekniklerinin ilerlemesi ile bu işlemlerin yapıldığı merkezlerde; anevrizmalar kateterizasyon yöntemi ile tıkanmaktadır. Bu yöntemin başatıya ulaşması operasyon seçeneğini azaltsa da bazı vakalarda operasyon kaçınılmaz olmaktadır.

Erken teşhis için ne yapılabilir?
Her hastalıkta olduğu gibi erken teşhis erken tedavi hayati risk taşıyan bu kanamayı önleyebilir. Devamlı baş ağrısı olan ve ailesinde anevrizmaya bağlı kanaması olan veya kanama olmasa da anevrizma saptanan aile bireyleri mutlaka bir hekime başvurmalı ve mR ve mR anjio ile beyin taraması yaptırmalıdır. Eğer anevrizma tespit edilirse, bu anevrizma girişimsel radyolojik tetkikleri ile tıkanıp, zararsız hale getirilir ve kişi genelde ölüm ve sakatlıkla sonuçlanan bu kanama riskinden kurtulur.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ekim 2007       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BEYİN ANEVRİZMALARI


tedavianevrizma

Halk arasında baloncuk olarak bilinen anevrizma denince; genel olarak temiz kan taşıyan damarlara (arter) ait genişlemeler anlaşılır. Anevrizmalar aort damarı gibi çok geniş damarlarda oluşabildiği gibi, küçük ve orta boy damarlarda da teşekkül ederler. Bu bölümde konu edilen, bazen hiç bir belirti vermeden ani kanamalarla bazen çok dramatik sonuçlara yol açan beyin anevrizmalarıdır.
Anevrizmalar yapı itibarı ile damar duvarının doğuştan zayıf olduğu noktalarda, genellikle de damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşur. Damar duvarının zayıf olduğu noktada damar içi basınç (tansiyon) nedeniyle her kalp atımında damar duvarı zayıf noktadan dışarı doğru bombeleşerek baloncuk oluşur. Baloncuk duvarı, basınca dayanamadığı anda da patlar, patlama ya kendiliğinden olur ya da eforla oluşur. Örn. öksürme, ıkınma, cinsel temas gibi basınç artmasına neden olan aksiyonlar...
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
22 Aralık 2007       Mesaj #9
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Damar Hastalıkları

Torasik (Göğüs) Aorta Anevrizmaları

Aorta vücudun en büyük atar damarı olup, kalpten bütün dokulara kanı taşır. Aortanın göğüs kafesinin içinde yer alan bölümü torasik aorta, karında yer alan bölümü ise abdominal aorta olarak isimlendirilir. Aortanın duvarının zayıflaması ile anevrizma olarak isimlendirilen bir genişleme yada balonlaşma oluşur. Tanım olarak anevrizma damarın normal çapından %50 den fazla genişlemesidir.
Örneğin normalde yaklaşık 2 cm çapta olan aorta, 3 cm çapı aştığında anevrizma olduğu kabul edilir. Aorta anevrizmalarının yaklaşık %25 i göğüs kafesi içinde yer alırken, kalanı karında yer alır. Torasik aorta anevrizmalarının özel bir tipi ise aorta diseksiyonundan kaynaklanır.
Burada yüksek kan basıncının etkisi ile kan aortayı oluşturan yapraklar arasında ilerleyerek aortanın duvarının zayıflamasına ve anevrizma gelişimine yol açar. Aorta yapraklarının arasında yeni bir yolun oluştuğu bu durumda aorta yırtılabileceği gibi, aortadan ayrılan yan dallara örneğin kafa, kol, iç organlar, omurilik ve bacaklara giden dalların tıkanmasına neden olabilir. Zamanla zayıflamış aorta duvarında anevrizmada gelişebilir.
Anevrizma Anevrizma

Torasik aorta anevrizmaları şekil ve yaygınlık açısından çok değişik tiplerde olabilir. Aortada en geniş bölümü tutan anevrizma tip II anevrizmadır. Bu anevrzima aortanın başlangıcından sonuna kadar uzanabilir. Tedavisi en zor ve tehlikeli olan anevrizma şeklidir.

Torasik aorta anevrizmaları yırtılması, patlaması yada tıptaki adı ile rüptüre olması nedeni ile ciddi risk taşırlar. Rüptür durumunda aortanın içindeki kan yırtılan duvardan iç boşluklara kanayarak, çoğu kez şok ve ölüme neden olurlar. Rüptür durumunda hastaneye ulaşabilen hastaların ancak %20-30 u sağ kalabilir. Bu nedenle büyük ve rüptür riski bulunduran torasik aorta anevrizmalarının belirlenmesi ve tedavi edilmesi büyük önem taşımaktadır.
3ldot 3bdot Ateroskleroz(Damar Sertliği) Bacakların Atardamar Hastalığı Buerger Hastalığı Diyabetik Damar Hastalığı Kol Damarlarının Hastalıkları El Parmaklarının Damar Hastalıkları Abdominal Aorta Anevrizmaları Torasik Aorta Anevrizmaları *Yeni Periferik Anevrizmalar*Yeni Karotis (Şahdamar) Hastalığı Ani Atardamar Tıkanıklığı Böbrek Damarlarının Hastalığı (Renovasküler) Barsak Damarlarının Tıkanıklığı *Yeni Varis Kronik Venöz Yetmezlik Derin Ven Trombozu TromboflebitLenfödem *Yeni dot 3fdot 3gdot Anjioplasti ve stentleme Bypass Yürümekle Gelen Ağrı (Kladikasyo) Tedavisi*Yeni Amputasyon *Yeni Endovasküler anevrizma onarımı Karotis Stentleme Karotis Endarterektomi Ameliyatı Trombolitik Tedavi (Pıhtının eritilmesi)*Yeni Diyaliz Fistül Ameliyatı Varis Ameliyatı Variste Lazer Tedavisi Variste Radyofrekans (RF) Yöntemi *Yeni Skleroterapi (Varislere iğne tedavisi) Vena Kava Filtreleri dot 3hdot 3cdot
Belirtileri:
Torasik aorta anevrizması olan bireylerin ancak yarısında şikayet bulunur. Bunun dışında hastaların çoğu her hangi bir şikayetten yakınmazlar.

Anevrizma
Şikayet yada hastalığın belirtileri anevrizmanın yerine, nedenine ve büyüklüğüne göre değişebilir. En sık karşılaşılan şikayetler boyuna, sırta vuran ağrı, göğüs ağrısı, öksürük, ses kısıklığı ve nefes almakta güçlük olabilir. Eğer anevrizma çok büyük ise kalbi etkileyerek kalp yetmezliğine neden olabilir. Aorta diseksiyonu ise ani başlayan keskin, bazen yırtılma tazında olabilien şiddetli göğüs veya sırt ağrısı ile kendini belli edebilir.
Yukarda tarif edilen şikayetlerin varlığında hemen bir doktora başvurulması çok büyük bir önem taşır. Zamanında tedavi edilmediğinde torasik aorta anevrizma ve diseksiyonları ölümle sonuçlanabilir.
Torasik aorta anevrizmalarının sebepleri:
Her nekadar anevrizmaların gerçek sebebi ateroskleroz olmamakla beraber, yaşlanma ile giderek artan ateroskleroz zamanla damar duvarının zayıflamasına ve anevrizma oluşumuna katkıda bulunur. Bu açıdan ateroskleroz gelişiminde rol alan sigara, yüksek kan basıncı, kolesterol yüksekliği ve şişmanlıkta anevrizma için bir risk faktörüdür. Bunun yanında aile yada akrabalarında anevrizma olan bireylerde anevrizma gelişme olasılığı fazladır. Öte yandan bazı hastalıkların seyrinde damar yapısınında bozulma olduğu için anevrizma daha sık gelişebilir.

Bu hastalıklardan başlıcaları Marfan sendromu, bağ dokusu hastalıkları, sifiliz ve tüberkülozdur. Yüksekten düşme gibi travmalarda nadiren torasik aortada anevrizma, diseksiyon ve yırtıklara neden olabilir. Torasik anevrizmaların karşılaşılma sıklığı yaş ilerledikçe artar. Erkeklerde kadınlara göre daha sık ratlanılır. Anevrizma genişledikçe patlama ( rüptür) olasılığı artar.
Anevrizma
Hangi test yada tetkikler yapılmalıdır?
Anevrizmanın tanı ve tedavisinin planlanmasında aşağıdaki test yada incelemlerden biri yada birkaçı gerekli olabilir.
Akciğer röntgeni
Ekokardiyografi (Kalp ultrasonu)
Manyetik rezonans (MR)
Bilgisayarlı tomografi
Anjiografi
Aorta anevrizması olan çoğu hastada eşlik eden kalp hastalığı bulunur. Anevrizma tedavisi için cerrahi yapılmadan önce kalbin durumunu değerlendirmek için elektorkardiyografi (EKG), eforlu EKG, ekokardiyografi, sintigrafi, bilgisayarlı tomografik kalp anjiografisi veya anjiografi gerekebilir.


Torasik anevrizmaların tedavisi
"Takip"
Eğer anevrizma küçük ve herhangi bir şikayete neden olmuyor ise hasta ameliyat edilmeden izlenir. Burada yapılan hastanın her altı ayda bir tercihan bilgisayarlı tomografi ile anevrizmasının çapının ve şeklinin ve beraberinde hastanın şikayetlerinin olup olmadığının izlemidir. Bilgisayarlı tomografi yada manyetik rezonans anevrizmadan kesitsel görüntüler aldığı için anevrizmanın çapı her altı ayda bir ölçülerek bir önceki ölçümle karşılaştırılır . Bu şekilde anevrizmanın patlama riskinin yüksek olduğu 5.5-6 cm çapa ulaşılıncaya kadar izlem devam eder. Bunun yanında anevrizmanın genişlemesini hızlandıran yüksek kan basıncı (hipertansiyon) tedavi edilir, sigara bıraktırılır.
Ancak anevrizma büyük ve şikayetlere neden oluyor ise anevrizmanın patlamasını engellemek için bir an önce tedavi edilmesi gereklidir. Bunun yanında bazı hastalıkların örneğin Marfan sendromu yada Behçet hastalığı varlığında anevrizma çok daha küçükken bile tedavi edilmelidir.
Anevrizma
'Açık cerrahi onarım'
Torasik aortanın hastalıklarının cerrahi tedavisinde cerrah göğüs kafesinin sol tarafına bir kesi yapar. Eğer anevrizma aortanın karın içindeki bölümünüde içeriyor ise aynı kesi karına uzatılarak karında açılır. Ameliyat sırasında aortadan çıkan ve hayati organları besleyen damarların kanlanmasını sağlamak için şant yada pompa kullanılır. Genelde pompa kalbin sol bölümünden aldığı kanı organların dolaşımını sağlayacak basınçta organ yada dokulara iletir. Bu sayede aortadaki kan akımı durdurulduğunda omurilik, karaciğer, barsaklar, böbrekler ve bacaklara yönelik kan akımı kısmende olsa devam ettirilir (Resim 1) Anevrizma haline gelmiş olan hastalıklı aortanın yerine teflon yada polyesterden yapılmış yapay damar grefti kullanılır. Daha sonra yapay damar grefti aortanın yukarı bölümüne dikilerek tutturulur (Resim2). Yapay damarda açılan küçük pencerelere ise organlara giden damarlar tutturulur. Bu aşamada omuriliğe giden ve aortadan çifter şeklinde ayrılan damarların en önemli birkaç çifti greftte açılan pencereye dikilir(Resim 3). Bu aşamadan sonra karaciğere, barsaklara ve böbreklere giden damarların aortadan çıkış noktaları dikkatli bir şekilde yapay damar greftine dikilir (Resim 4). Daha sonra yapay damar grefti aortanın normal olan alt bölümüne dikilerek tutturulduktan sonra bütün klempler, şant ve pompa kanülleri çıkarılır (Resim 5). Bu şekilde aortadaki kan akımı durudurulduktan sonra aortanın hastalıklı bölümüne yapay bir damar yerleştirilir
Bu ameliyat cerrahinin en büyük ameliyatlarından birisidir ve bir çok sorunla karşılaşılabilir. Hastaların büyük bölümünde eşlik eden kalp, akciğer ve böbrek hastalıkları bulunur ve bu sorunlar ameliyat sonrası artarak daha da tehlikeli düzeye ulaşabilir. Ameliyat sonrası erken dönemde kanama veya organ damarlarındaki tıkanıklıklar nedeni ile yeniden ameliyat gerekebilir. Organların kanlanması ile ilgili sorunlar nedeni ile organ yetmezlikleri, örneğin kalp, akciğer, böbrek ve karaciğer yetmezliği gelişebilir. Bir diğer önemli sorun ise omuriliğin ameliyat esnasında veya sonrasındaki dolaşım yetersizliğine bağlı olarak bacaklarda felç gelişmesidir. Bu durum geçici yada çoğı kez kalıcıdır. Tedavisinde ve engellenmesinde omurilik sıvısını (bel suyu) çekmek için belden bir kateter yerleştirilir.
Ameliyat sonrası hastalar 7-10 hastanede kalırlar. Eğer anevrizma çok büyük ve organlara giden damarlara da ulaşıyor ise hastaların tam olarak iyileşmeleri bir kaç ay sürebilir.


'Endovasküler stent greft ile anevrizma onarımı'
Bir çok sorunlarla birlikte olan açık cerrahi teknik yerine uygun anevrizmalarda göğüs yada karına kesi yapmadan kasıktan teller ve kateterler kullanılarak anevrizmanın tedavi edilmesi olan endovasküler onarım yapılabilmektedir. Burada uygulanan yöntem bir kateter (ince plastik boru) üzerine yerleştirilmiş olan yapay damarın kasıktan atardamar içine oradanda göğüs yada karındaki aortanın hastalıklı bölümüne ilerletip, yapay damarın o bölüme yerleştirimesidir. Bu sayede anevrizma kasıktaki kesiden başka bir kesi yamadan içerden tedavi edilebilmektedir. İçerisinde kanı taşıyan yapay damarın olduğu anverizma zamanla sönmekte ve tedavi edilmiş olmaktadır. Bu yöntem röntgen altında özel ortamlarda yapılmaktadır. Ameliyat ve hastanede yatış süresi açık cerrahi onarıma göre çok daha kısadır. Ancak hastaların belirli aralıklarla takibi gereklidir. Yapay damarın çevresindeki anevrizma boşluğu yıllar sonra bile tekrar kanlanmaya başlayabilir. Endoleak adı verilen bu sorunu tedavi etkek için tekrar endovasküler girişim veya ameliyat gerekli olabilir.
Anevrizma
Endovasküler onarım son 5-10 yıldır kullanımdadır ve halen rutine geçmesi için belirli bir süreye ihtiyacı vardır. Her anevrizma endovasküler yöntemlerle tedavi edilemez. Bazı anevrizmalarda halen en güvenilir yöntem açık cerrahi onarımdır
ziyarteçi233 - avatarı
ziyarteçi233
Ziyaretçi
27 Temmuz 2009       Mesaj #10
ziyarteçi233 - avatarı
Ziyaretçi
ATARDAMARLARIN BALONLAŞMASI (ANEVRİZMA)
Tanımlama
Normal bir damar çapının 2 katına ulaşması olarak tanımlanır. İki önemli soruna yol açar: -damarın yırtılması ve iç kanama ile hastanın kaybedilmesi -balonlaşma içinde oluşan pıhtının daha altta yer alan damarları tıkaması
Atardamar balonlaşması en sık kalpten çıkan en büyük damar olan aort damarını etkilemektedir. Bu damar kalpten çıktıktan sonra göğüs kafesi içinde seyretmekte, karına ulaşmakta, ve burada bacaklara kan götüren 2 damara ayrılmaktadır. Balonlaşma aort damarının göğüs kafesinin ve karnın içinde seyreden her kesiminde görülebilir.
Tanı
Hastaların çoğunda yakınma yoktur ve rastlantı sonucu çekilen bir akciğer grafisi veya karın muayenesinde saptanırlar. Bazı hastalar karınlarında kalp atımı ile şişen bir kitle olduğunu fark edebilirler. Hastaların önemli bir kısmı balonlaşmanın patlaması ile bulgu verirler. Hastada şiddetli bir ağrı oluşur ve kan kaybına bağlı olarak tansiyon düşüklüğü, soğuk terleme ve çarpıntı oluşur. Tanıda bilgisayarlı tomografi en sık kullanılan araçtır.
Tedavi
Balonlaşma patlamadan yakalanan olgularda eğer damarın çapı 5-6 cm düzeyine ulaşmış ise tedavi gereklidir. Operasyonda bu alana bir suni greft yerleştirilmektedir. Son yıllarda stent-greft denen bir girişimi girişimsel radyologlar ile birlikte uygulayarak bu anevrizmaları tedavi etmekteyiz.
Balonlaşma yırtılması ile gelen olgularda durum ciddidir. Bu olgular acilen ameliyat edilmelidirler. Bu acil operasyonun riski %50 düzeylerine ulaşmaktadır.



Kaynak
atardamar-damar-tıkaniklık-damar tıkanıklığı

Benzer Konular

14 Ocak 2009 / Ziyaretçi Soru-Cevap
14 Eylül 2009 / Misafir Soru-Cevap