Beyrut Lübnan’ın başkenti ve başlıca limanı.
Akdeniz kıyısında, Lübnan Dağlarının eteğinde 67 km2’lik bir metropoliten alanı kaplar. Denize kaba bir üçgen biçiminde sokulan el-Eşrefiye (Doğu Beyrut) ve el-Museytibe (Batı Beyrut) tepelerinin oluşturduğu bir yarımada üzerinde yer alır. Bu yarımadanın hemen gerisindeki iç bölgede, kuzeyde Nehrü’l-Kelb’in (Köpek Irmağı) ağzından güneyde Nehrü’d-Damur’un (Damur Irmağı) ağzına uzanan dar bir kıyı ovası bulunur. Kentte yazlan sıcak ve nemli; kışları kısa ve yağışlı tipik bir Akdeniz iklimi görülür. Uzun yıllar Ortadoğu’nun ekonomik, toplumsal, düşünsel ve kültürel merkezi olan Beyrut, 1970’lerden sonra başlayan toplumsal ve siyasal karışıklıklar sonucu bu özelliğini yitirmiştir.
Kentin yapısı.
Osmanlı döneminde ve Fransız manda yönetiminde planlı bir gelişme gösteren Beyrut, 1943’te Lübnan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra gelişigüzel ve hızlı bir büyüme sürecine girmiştir. Kent nüfusu 1930-70 arasında 10 kat artarken, kent alanı da 1900’e göre üç kat genişlemiştir. 1950’lere doğru eski Beyrut kentinden geriye pek az iz kalmış, bunların da çoğu 1970’lerin ortalarında başlayan iç savaş sırasında yıkılmıştır. Kent ve banliyölerdeki cadde planları ile yerleşim düzenlemesi birbiriyle uyum içinde değildir. Birçok semtte modern yüksek apartmanlar, modern villalar, kiremit çatılı ve iki katlı eski evler ve gecekondular yan yana bulunmaktadır. 1974’ten sonra başta Batı Beyrut’ta olmak üzere çok sayıda ev ve apartman, özellikle Güney Lübnan’daki Şii bölgelerinden ve kırsal yörelerden gelen göçmenlerce işgal edilmiştir. İç savaş sırasında yıkıntıya dönüşen Beyrut’un merkezi (eski kent), Doğu Beyrut ile Batı Beyrut arasında, rakip grupların çatışmalarına sahne olan tampon bir bölge haline gelmiştir. Bunun sonucu olarak işyerleri başka yerlere taşınmıştır.
Beyrut, kıyı şeridinin kuzey ve güneyinde başlayan iki otoyolla doğudaki Bekaa Vadisi üzerinden Şam’a bağlanır. Güneydeki Halde banliyösündeki Beyrut uluslararası havalimanı yolcu ve yük trafiğinde önemli yer tutar.
Beyrut nüfusu içinde Hıristiyan ve Müslümanların oranı aşağı yukarı eşit bir ağırlıktadır. Her iki dinden halkın büyük çoğunluğunu oluşturan Araplar, Filistinli mültecileri, Suriyelileri ve başka göçmen toplulukları da içine alır. En kalabalık etnik azınlık Hıristiyan Ermenilerdir. Müslümanlar arasında Kürt etnik azınlığı da vardır. Doğu Beyrut hemen tümüyle Hıristiyandır. Batı Beyrut’un da büyük çoğunluğu Müslümandır; buna karşılık Res Beyrut gibi bazı mahalleler kozmopolit bir yapıdadır. Musevi topluluğu Vadi Ebu Cemil mahallesinde yoğunlaşmıştır. En büyük Hıristiyan topluluklar Maruniler ve Rum Ortodokslardır. Ermeniler dışındaki Hıristiyan azınlıklar arasında Rum Katolikleri, Protestanlar ve Katolikler sayılabilir. Önceleri Müslüman topluluğun çoğunluğunu Sünniler oluştururken, 1960’lardan sonra göçler sonucu Şiilerin sayısı giderek artmıştır. Batı Beyrut’un bazı bölümlerinde küçük Dürzi toplulukları da yaşar.
Beyrut 1952-75 arasında canlı bir ekonomik, toplumsal, düşünsel ve kültürel merkez olarak, otoriter ve militarist yönetimlerin egemen olduğu bölgede liberalizmin sığınağı durumundaydı. Lübnan’ın serbest ekonomi ve döviz sistemi, altın esasına bağlı istikrarlı parası, banka hesaplarının gizliliğini koruyan yasaları ve çekici faiz oranlan, deniz ve hava yoluyla dünyaya açılan Beyrut’u Arap zenginlerinin bankacılık merkezi haline getirdi, inşaat, ticaret ve sanayi (gıda işleme, dokuma ve ayakkabı, yayımcılık) alanındaki yatırımlar sonucu ekonomi hızla gelişti. Öte yandan yabancı bankalar ve firmalar için de Ortadoğu’daki Arap dünyasına girmek açısından ideal bir üs olan Beyrut, “serbest liman bölgesi”yle Ortadoğu’nun en büyük antreposu oldu. Bu dönemde turizm yönünden de gelişen kent, genellikle sansürsüz olarak yayımlanan sayısız gazete ve dergileriyle Arap dünyasına dünyadaki gelişmeleri yansıtan bir düşünce merkezi olma özelliğini kazandı. Kentteki okullar, yüksekokullar ve üniversiteler (Beyrut Amerikan Üniversitesi, Saint Joseph Üniversitesi, Lübnan Üniversitesi ve Beyrut Arap Üniversitesi) Arap ülkelerinden pek çok öğrenciyi Beyrut’a çekmeye başladı. Bütün bunlara karşılık kentte uyumsuzluk, düzensizlik ve siyasal huzursuzluğun varlığı da gözden hiç kaçmıyordu.
1967’deki Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra Beyrut, Filistin direniş örgütlerinin önemli bir merkezi oldu. 1970’te Ürdün’den sürülen Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) karargahını buraya taşıdı. Lübnan hükümetinin Beyrut’ta ve Lübnan’ın öbür bölgelerinde üslenen Filistin direniş hareketini denetim altına almaya yönelik girişimleri sonuçsuz kaldı. Arap milliyetçi ve solcu siyasal partileri, büyük ölçüde Filistin direniş hareketiyle işbirliği yaparak kendi askeri milislerini oluşturdular. Hıristiyan milliyetçi partiler de aynı yolu tutarak askeri milis örgütleri kurdular. Patlak veren çatışmalar nedeniyle Beyrut’ta devlet otoritesi ve düzeni ortadan kalktı. 1991’de Lübnan ordusu kentte yeniden denetimi ele geçirdi ve çatışmalar hemen tümüyle sona erdi.
Beyrut günümüzde Ortadoğu Arap dünyasının merkezi olmaktan çoktan çıkmakla birlikte, canlılığını bir ölçüde korumaktadır. Öteki Arap kentlerinin Beyrut’un yerini doldurma çabaları pek başarılı olamamıştır.
Tarih.
Beyrut, Kenan dilinde “Kuyular” anlamına gelen ve yeraltı su tabakasından dolayı verilen Beerot adından anlaşılacağı gibi, eski bir yerleşimdir. İÖ 2000’lerdeki Mısır belgelerinde adı geçmekle birlikte, İÖ 14’te Julia Augusta Felix Berytus adıyla bir Roma kolonisi statüsü aldıktan sonra önem kazanmıştır.
Romalılar, el-Eşrefiye ve el-Museytibe tepeleri arasındaki vadide kurulu olan kentin dışında da yerleşim alanları oluşturarak bir sukemeri yaptılar. İS 3 ve 6. yüzyıllar arasında hukuk okuluyla ün kazanan kent, bir dizi depremin ardından İS 551’deki deprem ve gelgit dalgası sonucunda bütünüyle yıkıldı. 635’te Müslümanlar kenti ele geçirdiğinde Beyrut hâlâ yıkık durumdaydı.
Müslümanlar, kenti bir ölçüde onardıktan sonra, Şam iline (cünd) bağlı olarak Baal- bek’ten yönettiler. 10. yüzyılda, Akdeniz’de deniz ticaretinin yeniden canlanması ve özellikle Suriye’nin 977’de Mısır’daki Fatımi halifeliğinin egemenliğine girmesiyle, kentin önemi arttı. 1110’da İlk Haçlılarca ele geçirilen Beyrut kıyıdaki banliyöleriyle birlikte Kudüs Latin Krallığı’nın bir fief i olarak düzenlendi. Bir Haçlı ileri karakolu olan kent, Cenova ve başka İtalyan kentleriyle canlı bir ticaret ilişkisine girdi. 1187’de Selahaddin Eyyubi Beyrut’u Haçlılardan geri aldı, ama 1197’de Haçlılar kenti yeniden ele geçirdi. 1291’de Memlûkler, Haçlıları kentten sürdü. Beyrut, Venedikli baharat tüccarlarının Suriye’deki başlıca uğrak limanı haline geldi.
Portekizlilerin Doğu baharat yolunu Suriye ve Mısır’dan ayırmak amacıyla Afrika kıtasını dolanmalarından (1498) kısa bir süre sonra, Beyrut OsmanlIların egemenliğine girdi (1516) ve ticari önemi azaldı. 17. yüzyıla doğru başta İtalya ve Fransa olmak üzere Avrupa’ya Lübnan ipeği ihraç edilen bir liman haline geldi. Beyrut, resmî olarak Osmanlı eyaleti Şam’a, 1660’tan sonra da Sayda’ya bağlıydı. 1598-1633 ve 1749-74 arasında iç kesimdeki Dürzi ve Maruni bölgesinde yaşayan Ma’n ve Şihab emirlerinin yönetimi altında kaldı. Osmanlı-Rus Savaşı (1768-74) sırasında Ruslarca yoğun top atışına tutuldu. Daha sonra yeniden OsmanlIların eline geçen kent kısa sürede 6 bin nüfuslu bir köye dönüştü.
Modern Beyrut’un gelişmesi Avrupa’daki Sanayi Devrimi’nin bir sonucudur. Batı dünyasının sanayi ürünlerinin Osmanlı egemenliğindeki Suriye pazarlarını istila etmesiyle, Beyrut bu ticaretin başlıca odağı oldu. Suriye’nin Kavalalı Mehmed Ali Paşa yönetimindeki Mısırlılarca ele geçirilmesi (1832- 40), kentin ticari büyüme aşamasına girmesi için gerekli itici gücü sağladı. 1848’e doğru surların dışına taşmaya başladı ve nüfusu 15 bini buldu. 1886’da Filistin de dahil olmak üzere tüm Suriye kıyı bölgesini kapsayan ayrı bir vilayetin’merkezi oldu. 19. yüzyılın sonunda nüfusu 120 bine ulaştı.
Bu arada İngiltere, ABD ile Almanya’dan gelen Protestan misyonerler ve daha çok Fransa’dan gelen Katolik misyonerler Beyrut’ta özellikle eğitim alanında etkinlik göstermeye başladılar. 1863’te Amerikan Protestan misyonerleri, daha sonra Beyrut Amerikan Üniversitesi adını alan Suriye Protestan Yüksekokulu’nu kurdu. Okul 1866’da eğitime başladı. 1881’de Fransız Cizvit misyonerleri tarafından Saint Joseph Üniversitesi kuruldu. 1900’lere doğru ilk Arap gazetelerinin çıktığı Beyrut, Arap kültürünü özümlemiş aydınlarıyla yeni Arap milliyetçiliğinin önde gelen merkezi oldu.
I. Dünya Savaşı sonunda Beyrut, İtilaf Devletlerinin işgali altına girdi. 1920’de Fransız manda yönetimince Büyük Lübnan Devleti’nin başkenti yapıldı. Büyük Lübnan Devleti 1926’da Lübnan Cumhuriyeti’ne dönüştü. Fransız manda yönetimi altında (1920-43) ve sonrasında Beyrut’un hızlanan ekonomik gelişmesi kent nüfusunun çok hızlı artmasına ve toplumsal gerilimlerin şiddetlenmesine yol açtı. Bu gerilim, 1948’den sonra binlerce Filistinli göçmenin de kente akmasıyla arttı. Beyrut’ta ve Lübnan’ın her yerinde görülen siyasal ve toplumsal gerilimler Müslüman-Hıristiyan gerginliğiyle atbaşı gitmeye başladı ve 1958’de açık bir düşmanlık biçimine büründü.
1982’de, İsrail’in Beyrut’taki FKÖ karargâhına yönelttiği topyekûn saldırı sırasında Batı Beyrut büyük ölçüde yıkıldı. İsrail kuvvetleri FKÖ gerilla üslerinin bulunduğu bu bölgeyi kuşattıysa da, bir dizi görüşme sonunda FKÖ gerillaları ve önderleri Beyrut’u terk ettiler. Ama Beyrut, özellikle Şii Emel milisler, Filistinli gerillalar ve 1986 sonlarında Lübnan’a müdahalede bulunan Suriye birlikleri arasındaki çatışmalara sahne olmayı sürdürdü. On altı yıl süren iç savaştan sonra 1991’de Lübnan ordusu Beyrut’u büyük ölçüde denetimi altına alarak düzeni yeniden sağladı. 1985-89 arasında nüfusu 1,5 milyondan 200 bine düşen kentin yeniden imarı konusunda çalışmalar da başlatıldı. Nüfus (1989) 200.000.
Beyrut Amerikan Üniversitesi,
Lübnan’ ın başkenti Beyrut’ta karma eğitim veren uluslararası özel üniversite. Herhangi bir mezhebe bağlı değildir; hiçbir dinsel kurumla resmî ilişkisi yoktur. Öğretim programı çeşitli kültürleri kapsar. 1863’te New York Eyalet Üniversitesi’nden alınan bir beratla Suriye Protestan Yüksekokulu olarak kuruldu. 1866’da eğitime başladı. Lübnan’daki Amerikan Protestan misyonerlerince kurulmuş olmasına karşın, özerk bir yapı kazandı. Bugünkü adını 1920’de aldı. Okulun eğitim yaklaşımı Amerikan üniversitelerinin yaklaşımına benzer, ama öğretim programı Ortadoğu’nun gereksinmelerine göre düzenlenmiştir. Öğrencilerinin yaklaşık yüzde 80’i Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Arap ülkelerinden gelir. Üniversite bünyesinde 1867’de bir tıp fakültesi, 1871’de de eczacılık fakültesi kuruldu. 1905’te bir hemşirelik okulu ile hastane açıldı. Bütün birimleri ülke için büyük önem taşır. 1974’te başlayan Lübnan iç savaşının ilk yıllarında üniversite hastanesi Beyrut’un başlıca sağlık merkezi olarak işlev görmüştür. Üniversite iç savaş sırasında açık kaldıysa da, Arap olmayan öğretim üyelerinin çoğu 1980’lerin ikinci yarısında ülkelerine döndüler.
kaynak: Ana Britannica