Arama

Lübnan ve Lübnan Tarihi

Güncelleme: 21 Kasım 2016 Gösterim: 22.527 Cevap: 6
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
5 Ekim 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı

Lübnan

Ad:  Lübnan ve Lübnan Tarihi1.jpg
Gösterim: 1657
Boyut:  63.3 KB

resmi adı LÜBNAN CUMHURİYETE Arapça FL-CUMHURİYETÜL-LÜBNANİYE.
Sponsorlu Bağlantılar
Doğu Akdeniz’de küçük kıyı ülkesi.

Kuzeyde ve doğuda Suriye, güneyde İsrail ile çevrilidir. Son derece güzel manzaraların süslediği, 10.230 km2 îik dağlık bir alanı kaplar. Kuzey-güney doğrultusunda yaklaşık 215 km boyunca anır; doğudan batıya genişliği 32-88 km arasında değişir. Arap dünyasının bir parçası olmasına karşın, karmaşık dinsel ve siyasal yapısıyla ayrı bir özellik gösterir. Ortadoğu’daki yoğun çekişmelerin yörüngesine girmesi, hassas dengelere, çoğulculuğa ve gelişmiş bir ekonomiye dayanan istikrarının bozulmasına ve 1975’ten sonra yıkı bir iç savaş ortamına sürüklenmesine yol açmıştır. Başkenti Beyrut, 1992 tahmini nüfusu 2.803.000’dir.

DOĞAL YAPI.


Lübnan toprakları fiziksel coğrafya bakımmdan dört bölgeye ayrılır: Akdeniz boyunca uzanan dar ve düz kıyı şeridi, Lübnan Dağları, Bikaa Vadisi, Cebelü’ş-Şarki (Anti-Lübnan Dağları) ve Hermoi Dağı (Cebelü’ş-Şeyh) sırtları.

Irmakların taşıdığı alüvyonlar ve deniz çökelieriyle kaplı olan kıyı düzlükleri yer yer kayalık kumsallar ve kumlu koylarla kesintiye uğrar. Kuzeyde genişleyerek Akkar Ovasın oluşturan verimli kıyı şeridinin hemen gerisinde Lübnan Dağları yükselir. Dar ve derin boğazların vardığı kireçtaşı ve kumtaşı oluşumlu bir sıra biçiminde kuzeyden güneye uzanan dağların yüksekliği 2.000-3.000 m arasında değişir. Kuzey kesimdeki Kurnatü’s-Sevda (3.090 m) aynı zamanda ülkenin en yüksek noktasıdır. Hafif bir eğimle alçalarak Beyrut’un kuzeydoğusundaki Sannın Dağında (2.628 m) yeniden yükselen sıra, daha aşağıda yerini Celile’nin alçak tapelerine bırakır.

Lübnan Dağları ve Cebelü’ş-Şarki arasında uzanan geniş Bikaa Vadisi verimli topraklarla kaplıdır. Güneyde giderek engebeli bir yapı kazanır ve Hermon Dağının etekleriyle birleşerek Yukarı Şeria Vadisini oluşturur. Lübnan Dağlarına koşut olan Cebelü’ş-Şarki’nin ortalama yüksekliği 2.0 m’yi bulur. Güneye doğru alçalan bu sıradan bir sırtla ayrılan Hermon Dağı (2.814 m) bazen sistemin güney ucu olarak kabul edilir.

Lübnan’ın yıl boyunca akan tek ırmağı olan Litani ünlü Baalbek yıkıntılarının yakınlarında doğduktan sonra, Bikaa Vadisi boyunca ilerleyerek tarihsel Sur kentinin biraz yukarısında Akdeniz’e dökülür. Bir bölümü Lübnan toprakları içinde kalan Asi (eskiden Orontes) ve Kebir ırmakları öteki iki önemli akarsuyu oluşturur. Öte yandan kış aylarında Lübnan Dağlarının 1.200- 1.500 m arasındaki kesiminden doğan yüksek debîli sel akıntıları önemli bir su kaynağı oluşturur. Geniş biçimde sulanan bu yamaçlar, komşu Suriye ve İsrail’deki dağlık alanlara göre ekime daha elverişlidir. Bu bölgede sık sık deprem meydana gelir.
Ülke genelinde sıcak, kuru yazlar ve ılıman, nemli kışlarla belirlenen astropik bir iklimin hüküm sürmesine karşın, değişken yüzey şekilleri ve ana sıradağların batıdan esen rüzgârları kesmesi nedeniyle yerel düzeyde belirli farklılıklar görülür.

Temmuz ayı ortalama sıcaklığı kıyı şeridinde 16°C- 32°C, Bikaa Vadisinde 10°C-32°C arasında değişir. Her iki bölgede ocak ayı ortalama sıcaklığı sırasıyla 10°C ve 2°C’dir. 1.500 m’den yüksek kesimlerde yazlar daha serin, kışlar daha soğuk geçer. Yağışların büyük bölümü kışın düşer. Kıyı şeridinde 900 mm olan yıllık yağış miktarı bazı yerlerde 1.500 mm’ye kadar çıkar. Daha kurak olan Bikaa Vadisinde bu miktar 380-625 mm arasında değişir. Kış aylarında Lübnan Dağlarına yağan kar yaz başına değin yerde kalır. Karla kaplı doruklar için kullanılan ve “beyaz” anlamına gelen Aramca kökenli laban sözcüğü ülkeye de adını vermiştir.

Geçmişte çok geniş bir alana yayılan doğal ormanlar günümüzde ülke topraklarının ancak yüzde 8’ini kaplamaktadır. Dağ yamaçlarındaki sedir örtüsü yüzyıllar boyunca süren kesim sonucunda büyük ölçüde seyrelmiş, geriye kalan küçük korulaj yasayla koruma altına alınmıştır. Öteki yabanıl ağaç türleri arasında meşe, çam, servi, göknar, ardıç ve keçiboynuzu sayılabilir. Başlıca memeli hayvanlar geyik, yaban kedisi, kirpi, sincap, sansar, kakırca ve tavşandır. Dağlarda yer yer ayılara rastlanır. Bataklık alanlarda flamingo, kutan, karabatak ve yaban ördeği gibi kuşlar göç sırasında konaklar ya da kışlarken, dağlarda kartal, şahin ve doğan gibi yırtıcı kuşlar yaşar.

NÜFUS.


Lübnan’ın birçok etnik ve dinsel topluluğu barındıran heterojen bir toplum yapısı vardır. Bu durumun temelinde 7' yüzyıldan beri bölgede baskıya uğrayan çeşitli topluluklar için elverişli bir sığmak işlevi görmüş olması yatar. I. Dünya Savaşı’nın ardından komşu ülkelerden Lübnan’a yönelen yoğun göçmen akını içinde mülteciler büyük bir oran oluşturuyordu. Ekonomik olanaklarıyla öteki Arap ülkelerindeki işsizler için de çekici bir merkez durumuna gelen Lübnan, 1948’den sonra İsrail, Ürdün ve Suriye’den kaçan Filistinlilerin bir dizi göç dalgasına sahne oldu.

Nüfusun beşte dördünden fazlasını oluşturan Lübnanlı Araplar, tarih içinde başka etnik öğelerle de karışmıştır. Öteki topluluklar arasında Filistinliler, Ermeniler, Süryaniler ve Kürtler sayılabilir. Dinsel grupların dağılımı daha karmaşık bir yapı gösterir. Hıristiyanların az bir farkla çoğunluğu oluşturduğu 1932 sayımından sonrasına ilişkin resmi verilerin bulunmamasına karşın, Müslümanların az bir farkla çoğunluğu oluşturdukları söylenebilir. Başlıca dinsel topluluklar (1984 tarihli gayri resmi tahminlere dayalı oranlarla) Şii Müslümanlar (yüzde 32), Maruni Hıristiyanlar (yüzde 24,5), Sünni Müslümanlar (yüzde 21), Dürziler (yüzde 7), Rum Ortodokslar (yüzde 6,5), Rum Katolikler (yüzde 4), Ermeni Hıristiyanlar (yüzde 4) biçiminde sıralanabilir. Nüfusun yüzde 95’e yakını resmî dil olan Arapçayı konuşur. İngilizce ve Fransızca da yaygındır; her üç dili bilenler önemli bir oranı bulur.
Ad:  lübnan1.JPG
Gösterim: 1088
Boyut:  67.5 KB

Nüfusun büyük çoğunluğu kıyı düzlüklerinde yaşar. Kırsal yerleşmeler su kaynaklarının ve ekime elverişli alanların çevresinde toplanmıştır. Modern tarım tekniklerinin bir ölçüde uygulandığı kuzeydeki köyler göreli olarak daha zengindir. Güneydeki geri ve yoksul köyler 1975’ten sonra İsrail’in saldırılarıyla yıkıma uğrayarak yer yer boşalmıştır. İç savaş öncesinde birçok köyde ve kentte bir arada yaşayan değişik dinsel topluluklar günümüzde belirli sınırlarla ayrılmış bölgelerde toplanmış durumdadır. Hıristiyanlar genellikle Beyrut’un kuzeyindeki kıyı kesiminde, Müslümanlar ise Beyrut’un doğusunda ve güneyine düşen bölgelerde yaşamaktadır. Beyrut’un kendisi de Batı Beyrut ve Doğu Beyrut olarak ikiye ayrılmıştır.

Nüfus yoğunluğu (1992) kilometrekare başına 274 kişi gibi oldukça yüksek bir düzeydedir. Filistinli mültecilerin birbirini izleyen göç dalgaları ve iç savaşla birlikte Hıristiyan ve Müslüman toplulukların sürekli yer değiştirmek zorunda kalması aşırı kalabalıklığı ve nüfus hareketliliğini daha da artırmıştır. Kentleşme oranı öteki Ortadoğu ülkelerine göre çok yüksektir; kentlerde oturanların toplam nüfusa oranı (1990) yüzde 83,7’dir. Ülkenin can damarı sayılan Beyrut toplam nüfusun yaklaşık yüzde 60’ını barındırır. Bununla birlikte iç savaş ortamı son yıllarda kırsal kesime dönme eğilimini güçlendirmiştir. Öte yandan işsizlikten kaynaklanan ve özellikle Basra Körfezi ülkelerine yönelen dış göçlerde de önemli bir artış gözlenmektedir.

İç savaşın yol açtığı karışıklıklar nedeniyle nüfus profiline ilişkin kesin rakamlar bulunmamaktadır. Doğum ve ölüm oranları sırasıyla binde 26,4 ve binde 7,7’dir. Dış göçlerin ve iç savaş koşullarının bir sonucu olarak 25-50 yaş grubu içinde kadınların oranı daha yüksektir.

EKONOMİ.


Lübnan’da büyük ölçüde uluslararası ticaret, bankacılık, turizm, transit ticaret ve hizmet sektörüne dayanan bir piyasa ekonomisi yürürlüktedir. Ortadoğu’nun geleneksel ticari ve mali merkezi olan Lübnan, sürekli iç karışıklıklar ve yabancı birliklerin müdahaleleri nedeniyle bu konumunu giderek yitirmeye başlamıştır. 1985 verilerine göre ülkenin gayri safi milli hasılası (GSMH) 1,8 milyar ABD Doları, kişi başına düşen milli gelir ise 680 ABD Doları’dır.

Gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı (1987) yüzde 8,7 olan tarım sektöründe toplam işgücünün yaklaşık yüzde 19’u çalışır. Tarıma elverişli alanların büyük bölümü Akdeniz kıyısındadır; araziler son derece parçalanmış olduğundan küçük çiftçilik yaygındır. 1977-83 arasında üretim düzeyi yarı yarıya düşen buğday en önemli tahıl ürünüdür. Kıyı kesiminde yetiştirilen başlıca ticari ürünler çeşitli sebzeler, turunçgiller ve muzdur. Dağ eteklerinde zeytin, üzüm, tütün, incir ve badem yetiştirilir. Daha yüksek kesimlerde başta şeftali, kayısı, elma ve armut olmak üzere meyve üretimi öne çıkar. Bikaa Vadisinde şeker pancarı, tahıl ve sebze üretimiyle uğraşılır; esrar yapımında kullanılan kenevirin üretimi son yıllarda hızla yaygınlaşmıştır. Esrar yasadışı yollardan ihraç edilir. Hayvancılık içinde en önemli yeri keçi yetiştiriciliği tutar. Lübnan tarımsal açıdan kendine yeterli olmaktan uzaktır; gıda ürünleri ve et gereksiniminin önemli bir bölümü öteden beri ithalatla karşılanmaktadır.

Litani Irmağından elektrik üretiminde ve sulamada geniş biçimde yararlanılır. Lübnan’ın maden kaynakları küçük demir cevheri ve linyit yataklarıyla sınırlıdır. Kuzeyde Trablusşam çevresinde çimento üretiminde kullanılmaya elverişli bazı kireçtaşı yatakları vardır. GSYİH’ye katkısı yüzde 14,7 olan ve toplam işgücünün yaklaşık yüzde 18’inin çalıştığı imalat sektörü tesis ve üretim kapasitesi bakımından iç savaştan büyük zarar görmüştür. Sanayi küçük ölçekli olmakla birlikte çoğu Ortadoğu ülkesine göre daha ileri düzeydedir. En gelişmiş sanayi dalları olan dokumacılığın ve gıda işlemeciliğinin toplam sanayi üretimi içindeki payı öteden beri hep yarıya yakın olmuştur. Öteki önemli sanayi ürünleri arasında çimento, işlenmiş petrol ve kâğıt sayılabilir. Son yıllarda dışarıya göçün artmasıyla kalifiye işgücü açığı ortaya çıkmıştır.

İç savaş öncesinde doğal ve tarihsel zenginlikleri, otelleri, eğlence yerleri, kıyı ve dağ sayfiyeleri, spor tesisleri ve uluslararası kültür şenlikleriyle önemli bir turizm merkezi olan Lübnan, bu alanda da durgunluk içine girmiştir. Buna karşılık döviz serbestliği, uygun faiz oranları ve İsviçre örneğine dayalı bankacılık sistemi gibi etkenlerden dolayı finansman sektörü eski canlılığını sürdürmektedir. İç savaş koşullarına karşın Lübnan’ın parasal rezervlerinin yükselmeye devam etmesi bunun çarpıcı bir göstergesidir. Geçmişte hep fazla veren dış ödemeler dengesi, yaygın kaçakçılığa bağlı kalemlerin görünmemesi nedeniyle günümüzde tersine bir eğilim göstermektedir. Sebze, dokuma ve kuyumculuk işlerine dayanan ihracat genelde Ortadoğu ülkelerine yöneliktir. Başlıca ithalat ürünleri olan tüketim malları, makine, ulaşım donanımı ve petrol daha çok Batı Avrupa ülkelerinden sağlanır.

Vergi kaçakçılığı çok yaygın olduğundan devlet gelirleri düşüktür; bütçe açığı bir ölçüde dış kredilerle kapatılmaktadır. Kamu harcamaları içinde başlıca kalemleri savunma, eğitim ve bayındırlık işleri oluşturur. Devletin ekonomiye müdahalesi yok denecek düzeydedir. Eskiden çok güçlü olan sendikacılık hareketi dinsel bölünmelerin etkisiyle parçalanarak zayıflamıştır.
Avrupa’nın Ortadoğu’ya açılan bir kapısını oluşturan Lübnan’da gelişmiş bir kara ve demir yolu ağı vardır. Beyrut dışındaki en önemli limanlar el-Mina, Cuniye ve Sayda yakınlarındaki ez-Zehrani’dir. Beyrut Uluslararası Havalimanı birçok ülkeyle hava ulaşımını sağlar.

YÖNETSEL VE TOPLUMSAL KOŞULLAR.


Lübnan’da iç savaş nedeniyle büyük ölçüde işlerliğini yitirmiş olan yönetim biçimi parlamenter demokrasiye dayanır. Fransız manda yönetimi altında 1926’da yürürlüğe giren anayasa uyarınca yasama yetkisi, üyeleri dört yılda bir seçilen 128 üyeli Ulusal Meclis’in elindedir. Ulusal Meclis karışıklıklar nedeniyle 1972’den Ağustos 1992’ deki genel seçimlere değin 20 yıl boyunca yenilenememiş ve 1974’ten 1992’ye değin ancak zaman zaman toplanabilmiştir. 1992’deki seçimlerin ardından oluşturulan yeni Ulusal Meclis üyelerinin yarısı Hıristiyan, öteki yarısı Dürzidir. Ulusal Meclis’in üçte iki çoğunluğu tarafından altı yıllık bir dönem için seçilen cumhurbaşkanı, ikinci kez ancak bir dönem arayla seçilebilir. Yürütme gücünün başı olarak cumhurbaşkanının atadığı başbakan dinsel toplulukların temsil edildiği bir hükümet kurar. Ulusal Meclis güvenoyu ve başka araçlara dayalı denetim yetkisini pek uygulayamadığından, hükümetler genellikle iç bölünmelerin ortaya çıkması ya da cumhurbaşkanının desteğini çekmesi durumunda düşer.

Resmi anayasal sistemi uzunca bir dönem ayakta tutan asıl öğe geçmişi 1943’e değin giden ve yazılı olmayan bir anlaşmadır. Buna göre cumhurbaşkanının Maruniler, başbakanın Sünni Müslümanlar, meclis başkanının da Şii Müslümanlar arasından seçilmesi gerekir. Aynı dengenin öteki kurulularda ve bütün yönetim kademelerinde de gözetilmesi öngörülmüştür. İç savaşla birlikte bütün dinsel topluluklar egemen oldukları bölgelerde kendi milis kuvvetlerine ve sivil yöneticilerine dayalı bir örgütlenmeye gittiğinden, denge mekanizmalarının yerini kamplaşma eğilimine bıraktığı söylenebilir. Bu durum merkezî yönetim sisteminin büyük ölçüde çökmesi ve ülkede iki ayrı yönetimin ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. Yargı sisteminde Fransız sistemini örnek alan bir kurumlaşma vardır. İç savaşın yörüngesine girerek parçalanan silahlı kuvvetleri yeniden düzenleme girişimleri pek başarılı olamamıştır.

Lübnan’ın bir özelliği de siyasal yaşama damgasını vuran çoğulculuktur. Müslümanlar arasında etkinlik gösteren partiler Arap dünyasındaki eğilimlerin hemen hepsini yansıtır. Önemli bir ağırlığı olan Filistinliler de değişik örgütlerin çatısı altında toplanmıştır. Hıristiyanlar arasında ise cemaatlere dayalı bölünmeler vardır. Siyasal yapının karmaşıklığı iç savaş sürecinde sürekli değişen ve birçok boyut taşıyan saflaşmalar doğurmuştur.

Lübnan’ı komşu Arap ülkelerinden ayırt eden yüksek refah düzeyi, bu alandaki kuramların işlerliğini yitirmesiyle büyük ölçüde bozulmuştur. Geçmişte özellikle kentlerde ileri bir düzeyde bulunan sağlık hizmetleri, günüînüzde giderek artan sorunlar karşısında yetersiz kalmaktadır. Resmî olmayan birlik ve demeklerin toplumsal amaçlı çalışmalarda önemli bir yeri vardır. İç savaşın toplumsal yaşamı altüst ettiği yerlerin başında Beyrut, Güney Lübnan ve Filistin mülteci kampları gelmektedir. Yerleşik nüfusun sürekli yerinden olması ve milis kuvvetleriyle yabancı askeri birliklerin ev ve köyleri işgal etmesi mülkiyet haklarında tam bir karışıklık yaratmıştır. 1978’de hükümetçe oluşturulan Konut Bankası evlerin onarılması ve yeniden inşa edilmesi amacıyla düşük faizli kredi vermektedir.

Lübnan’da öteki Ortadoğu ülkelerinin çoğunda yaygın olan hastalıkların önü alınmıştır. Ortalama ömür (1990) kadınlarda 69 yıl, erkeklerde 61,5 yıldır. Bebek ölüm oranı (1986) binde 49,2 düzeyindedir.

Geçmişte eğitimin yalnızca dinsel toplulukların ve yabancı kuruluşlann sorumluluğunda olmasına karşın, günümüzde resmî okulların ağırlığı toplam öğrenci sayısının beşte ikisini kapsayan bir düzeye ulaşmıştır. Yüzde 80 olan okuryazarlık oranı (1990) Arap dünyasındaki en yüksek oranı oluşturur. Zorunlu olan beş yıllık ilköğrenimden sonra öğrenciler yedi yıllık ortaöğrenime ya da dört yıllık meslek okullarına devam edebilir. Yükseköğretim kurumlarmın çoğu özeldir. Başlıca üniversiteler Beyrut Amerikan, Saint Joseph, Lübnan ve Beyrut Arap üniversiteleridir.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 21 Kasım 2016 20:06
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi

KÜLTÜREL YAŞAM.


Lübnan’ın çağdaş kültüründe görülen çeşitlilik, çok farklı öğeler içeren zengin bir mirasın varlığını yansıtır. Lübnan komşu Arap ülkeleriyle aynı dili ve kültürü paylaşmaktan kaynaklanan birçok ortak yanlar taşımakla birlikte Fransız kültürü aracılığıyla Batı etkisine daha açık bir kimlik kazanmıştır. Öte yandan 19. yüzyıldaki Arap edebiyatı rönesansmda Lübnanlı dilbilimciler öncü bir rol oynamıştır. Uluslararası düzeyde adını duyurmuş çağdaş Lübnanlı yazarlar arasında Halil Cibran ve Leyla Be’lebekki sayılabilir. Tiyatro etkinlikleri geleneksel gösteri biçimlerinden çağdaş okullara kadar çok değişik türleri kapsar. Dünya çapında ilgi gören Uluslararası Baalbek Festivali ve öteki müzik festivalleri iç savaşla birlikte askıya alınmıştır. Sinema gözde bir eğlence biçimi olarak Lübnan toplumunda önemli bir yer tutar. Radyo ve televizyon yayınları çeşitli dillerde yapılır; komşu istasyonlar da yaygın olarak izlenir. Basın dünyası da oldukça canlıdır.
Sponsorlu Bağlantılar

Yakın dönemde ulusal kültüre karşı ilginin artması folklorik öğelerin yeniden canlanmasını sağlamıştır. Genellikle yerel üslup ve örgeler taşıyan geleneksel el sanatlarını özgün biçimiyle yaşatmaya yönelik çalışmalar da önem kazanmıştır. Lübnan halk müziğinde rebab gibi geleneksel Arap çalgıları kullanılır. Zefel denen halk şiiri ve debke dansı folklorun önemli öğelerini oluşturur. Ülkenin en önemli kültür merkezi olan Beyrut, bazı müze ve kütüphanelerin yanı sıra akademik dernekleri ve araştırma kuramlarını da barındırır.
Ad:  lübnan2.JPG
Gösterim: 952
Boyut:  30.1 KB

TARİH


ilkçağlar.


Bugünkü Lübnan topraklarının büyük bölümü tarihsel Fenike’ye denk düşer. Bölgeye İÖ 3000 dolaylarında geldikleri sanılan Fenikelilerin İÖ 2613’te Mısır’la kurdukları ticari ve dinsel ilişkiler, Mısır’daki Eski Krallık’ın yıkılmasına ve Amorilerin bölgeyi istila etmesine (İÖ.y. 2200) değin sürdü. Amori yönetimine İO 18. yüzyılda son veren Hyksosların döneminde Fenike’nin Suriye’yle bağları güçlendi. İÖ 16. yüzyılda Hyksosların Mısır’dan sürülmesiyle kurulan Yeni Krallık, Asya’ya yayılarak Fenike’yi de denetim altına aldı. Hititlerin İÖ 14. yüzyıldaki istilasıyla Mısır’ın elinden çıkan Fenike’nin büyük bölümü, Firavun I.Seti döneminde (İÖ 1318-04) yeniden ele geçirildi. Ama III. Ramses’in (hd İÖ 1198-66) yönetimi sırasında Avrupa’dan ve Anadolu’dan gelen yeni istilacılar Mısır’ın bölgedeki konumunu sarstı.

Mısır egemenliğinin yıkılmasını izleyen dönemde Fenike kent devletlerinden Tyros (bugün Sur) öteki devletler üzerinde hegemonya kurarak Fenikeli tüccarlann IÖ 2000’lerde başlayan Akdeniz’deki yayılmasını daha da ileriye götürdü. Kara ve deniz ticaret yollarının kavşağında bulunan Fenike bölgenin en canlı ticaret merkezi durumuna geldi. Fenikeli tüccarlar üstün deniz güçlerine de dayanarak Akdeniz kıyılarında çok sayıda koloni oluşturdu. İÖ 9. yüzyılda yükselen Asur tehdidi Fenike’nin bağımsızlığını tehlikeye düşürdü. Bölgeye sık sık saldırılar düzenleyen Asur kralları zaman zaman kent devletlerini bağımlılığa zorladılar. Asurluların çökmesinden (İÖ 612) sonra Babil’in bölgede kurduğu egemenlik kısa sürdü.

Babil topraklarını ele geçiren İran’ın Ahameniş hükümdarı II. Kyros (Büyük) İÖ 538’de Fenike’yi de egemenlik altına aldı. Böylece Fenike, Suriye, Filistin ve Kıbrıs geniş Pers İmparatorluğumun beşinci sat- raplığına dönüştü. Doğu ticaretinin yeniden açılmasıyla Tyros’un hemen kuzeyindeki Si- don (Sayda) imparatorluğun önde gelen kıyı kentlerinden biri durumuna geldi. Si- don’un gemileri Kserkses’in kurduğu donanmanın en güçlü dayanağı oldu. Fenike kentleri Pers yönetimi altında ticari konumlarım büyük ölçüde korudu.

İskender’in (Büyük) ordusuna sekiz ay direnen Tyros İÖ 332’de teslim olmak zorunda kaldı. Kent halkının çoğu köle olarak satıldı. Bu olaydan sonra gerileyen Tyros Akdeniz’deki ticari üstünlüğünü yeni kurulan İskenderiye’ye kaptırdı. Uzun yıllar Makedonya hanedanlarının çekişmelerine sahne olan Fenike İÖ 64’te Roma egemenliğine girerek Suriye eyaletine bağlandı. Sıdon ve Tyros özerk bir konum elde ederken, Beerot (bugün Beyrut) ve Heliopolis (bugün Baalbek) kentleri de önem kazandı. Fenike dili zamanla yerini Aramcaya bıraktı. Geç Roma ve Bizans dönemlerinde (İS y. 300-634) Hıristiyan imparatorlar bölgeye büyük önem verdi. Bu arada 6. yüzyılda Suriye’deki baskılardan kaçarak Lübnan’ın kuzeyine yerleşen Hıristiyan bir topluluk, yerli halkla kaynaşarak Maruni Kilisesi’nin çevresinde toplandı. 7. yüzyıl başlarındaki Sasani saldırılarını püskürten BizanslIlar, Müslümanların yayılmasını durduramayarak 634’te Lübnan’dan çekildi.

Ortaçağ.


Müslümanların fethinden sonra birçok Arap kabilesi Lübnan’ın güneyine yerleşti. Bu toplulukların önemli bir bölümü Dürziliği benimsedi. Kıyı kentlerinde ise daha çok Sünnilik yayıldı. Bu arada bazı dağlık yörelerde ve Bikaa Vadisinde Şii topluluklan güçlendi. Değişik mezheplerden Hıristiyanlar da varlıklarını korumayı başardı. Bu süreç içinde Arapça bütün kesimlerin ortak dili durumuna geldi.

Emeviler döneminde Beyrut’un çevresi ve Lübnan Dağları bölgesi Şam eyaletinin bir parçası olarak yönetildi. Marunilerin bazı ayaklanmalarına karşın, BizanslIlarla yapılan savaşlarda Lübnan’ın deniz gücünden önemli ölçüde yararlanıldı. 9-11. yüzyıllar arasında Lübnan’ın kıyı kesimi genellikle Mısır’daki bağımsız Müslüman hanedanların denetiminde kaldı.

11. yüzyılın sonundaki Haçlı seferleriyle Lübnan’ın kuzeyi Trablusşam Haçlı Kontluğu’na, güneyi ise Kudüs Krallığı’na bağlandı. Güçlü Haçlı kaleleri 12. yüzyılda Müslüman saldırılarına karşı koyamayarak birbiri ardı sıra düştü. 1290’larda Lübnan’a egemen olan Memlûkler, yerel yöneticilere sınırlı bir özerklik tanıyarak ticaretin gelişmesine destek oldu. Kıyı kentleri, özellikle de Trablusşam önemli bir gelişme gösterdi.

Osmanlı yönetimi.


I. Selim’in (Yavuz) Memlûkleri yenilgiye uğratmasından (1516) sonra Osmanlı topraklarına katılan Lübnan, kendine özgü bir toplumsal ve siyasal biçimlenme sürecine girdi. Merkezî yönetimin etkili olduğu kıyı kesimi dışındaki bölgelerde feodal ilişkilere dayanan Maruni ve Dürzi soylulara belirli bir özerklik verildi. Dürzi Maanoğullannın Lübnan’ın büyük bölümünde sağladığı üstünlük 1697’ye değin sürdü. Ardından Sünni olmakla birlikte Dürzilerden destek gören Şihâboğulları öne çıktı. Bu arada güneye doğru yayılmaya başlayan Maruni Hıristiyanlar önemli bir güç durumuna geldi. Aynı dönemde, kıyı kentleriyle ticari ilişkilerini geliştiren Batılı devletler, özellikle de Fransa Hıristiyanların koruyuculuğunu üstlenmeye başladı. Maruniler 1736’da Katolik Kilisesi’yle resmen birleşti.

18. yüzyıl sonlarında Şihâboğullarının bir bölümü Hıristiyanlığı benimsedi. Dürzilerle mücadeleye giren II. Beşir Şihâb (hd 1788- 1840) Kavalalı Mehmed Ali Paşa’yla ittifak kurma yoluna gitti. OsmanlIlar 1842’de Şihâboğullarının egemenliğine son verdikten sonra Dürzilere dayanarak düzeni sağlamaya çalıştı. Bu politika Dürziler ve Maruniler arasında çatışmalara yol açtı. Fransız müdahalesinin ardından Batılı devletlerin baskısıyla 1861’de Marunilere özerklik verildi. Kıyı kesiminde ve Bikaa Vadisinde etkili bir yönetim kurmayı başaran OsmanlIlar, I. Dünya Savaşı öncesinde Lübnan Dağlarındaki Hıristiyanlan da denetim altına aldı.

19. yüzyıldaki önemli bir gelişme de yabancı misyonerlerin Lübnan’da Hıristiyanlar için çok sayıda okul açmasıydı. Kıyı kentlerinde de giderek çoğunluğu oluşturan Hıristiyanlar önemli ticaret ve meslek dallarını ele geçirmeye başladı. Beyrut uluslararası limanıyla Akdeniz’in önemli bir ticaret merkezi durumuna geldi.

Fransız manda yönetimi.


I. Dünya Şavaşı sonunda Lübnan Fransız askeri yönetimi altına girdi. Lübnan Dağlarındaki özerk bölge 1920’de Beyrut ve öteki kıyı kentleriyle Bikaa Vadisini de içine alacak biçimde genişletildi. Milletler Cemiyeti Büyük Lübnan olarak adlandırılan bu toprakları 1923’te Fransız mandasına bıraktı. Yeni düzenlemeyle Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki nüfus dengesi hemen hemen eşit bir düzeye geldi. Bununla birlikte yönetimde Marunilere tanınan ağırlık özellikle Dürzilerin ayaklanmalarına yol açtı. Dürzileri sert biçimde bastıran Fransızlar 1926’dan sonra daha dengeli bir politika izleyerek etkili bir denetim kurdu.

Fransız yönetimi altında kentlerin hızla büyümesi güçlü bir orta sınıf yarattı. Buna bağlı olarak gelişen milliyetçi akımın baskısıyla 1936’da Lübnan’a bağımsızlık verilmesini öngören bir antlaşma imzalandı. Ama Fransız hükümeti antlaşmayı onaylamadı. II. Dünya Savaşı’nm başlarında Vichy Hükümeti’ne bağlı yöneticilerin denetiminde kalan Lübnan, 1941’de İngiliz ve Özgür Fransız Kuvvetleri’nce işgal edildi. 22 kasım 1943’te bağımsızlığa geçiş için yapılan seçimlerin ardından Bişara Huri cumhurbaşkanlığına getirildi. Fransızların bağımsızlığı önleme girişimi İngilizlerin müdahalesiyle boşa çıktı. 1946'nın sonlarında Lübnan'ın bağımsızlığı resmen tanındı.

Bağımsızlık sonrası.


1948'de anayasada değişiklik yaparak ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmeyi başaran Huri, yolsuzluklardan dolayı yaygın bir muhalefetle karşılaştığından Eylül 1952'de çekilmek zorunda kaldı. Yerine geçen Kamil Şamun. Batılı ülkelere yakın bir politika izlediğinden Mısır ve Suriye'nin sert eleştirilerine hedef oldu. 1957'deki güdümlü seçimlerin yarattığı gerginliğin de etkisiyle
Müslümanlar arasında başlayan silahlı hareketler, ordunun müdahaleden kaçınması nedeniyle Şamun’u zor durumda bıraktı. 1958’de Şamun’un çağrısı üzerine ABD Deniz Piyadeleri Beyrut'a çıkarma yaptı. Bu sırada ayaklanma yatışırken, parlamento da General Fuad Şehab'ı cumhurbaşkanlığına seçti. Müslümanların direnişinde önemli rol oynayan Raşid Kerami de başbakan oldu.

Bunalımın atlatılmasını sağlayan uzlaşma, Müslümanlarla daha yakın bir işbirliği politikası izleyen Şehab'ın yönetimi altında daha da gelişerek sürdü. Şamun döneminde başlamış olan ekonomik büyüme siyasal bir istikrarın sağlanmasına olanak verdi. Bu arada Lübnan'ın komşu Arap ülkeleriyle ilişkileri de düzeldi. 1964'te Şehab’ın yerini alan Charles Helou, işbirliği politikasına bağlı kalmakla birlikte yeni sorunların üstesinden gelemedi.

1960’lardaki hızlı kentleşme sürecinde dinsel topluluklar arasındaki toplumsal ve ekonomik çekişmeler giderek çatışma düzeyine çıktı. Aynı dönemde çok sayıda Filistinli mülteci Lübnan'a sığınmaya başladı. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan'da üslenme girişimleri ve Filistin mülteci kamplarındaki kötü yaşam koşulları önemli bir gerginlik yarattı. Bu arada Lübnan’ın Arap- Israil çatışmasındaki tutumu, Suriye’nin siyasal baskılarına yol açtı.

FKÖ’nün Kasım 1969’da mülteci kamplarında silahlı birlikler kurma iznini almasından sonra, İsrail Lübnan içlerine sık sık baskınlar düzenlemeye başladı. Ağustos 1970’te cumhurbaşkanlığına seçilen Süleyman Franjiye, sağcı partilerin ve İsrail’in baskısı altında Filistinlileri sindirme politikasına yöneldi. Filistinlilerle ordu birlikleri arasında çatışmalar sürerken, hükümet düzeyinde siyasal bir bunalım baş gösterdi. Falanjist Parti’nin Filistinlilere yönelik saldırılara katılması üzerine, Kemal Canbulat önderliğindeki Dürzilerin yanı sıra başta Şiiler olmak üzere çeşitli solcu Müslüman gruplar da Filistinlilerin yanında yer aldı.
Ad:  lübnan3.JPG
Gösterim: 1003
Boyut:  56.3 KB

Tırmanan olaylar Nisan 1975’te iç savaşa dönüştü. Suriye’den yardım gören Müslümanlar ve Filistinliler, 1976 başlarında kesin bir üstünlük elde etti. İsrail’in gelişmelere müdahale etme olasılığının belirmesi üzerine, Suriye birdenbire tutum değiştirerek Hıristiyanlan desteklemeye başladı. Ardından İsrail ve Suriye birlikleri Lübnan’a girdi. 1976 yazında iç savaşın seyri bütünüyle değişti; inisiyatifi ele geçiren Hıristiyan kuvvetler Filistin mülteci kamplarında kıyıma girişti. Beyrut'un merkezinden geçerek Şam yoluna kadar uzanan Yeşil Hat’la Lübnan ikiye ayrıldı. Kuzeyde Hıristiyanlar, güneyde de Müslümanlar denetim kurdu.
Mayıs 1976'da Suriye'nin desteklediği Elias Sarkis’in cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, çarpışmalara son verme girişimleri arttı. Sonbaharda çoğunluğunu Suriyeli askerlerin oluşturduğu Arap Birliği ne bağlı barış gücü Yeşil Hat'a yerleştirildi. Ama büyük bir güç kazanan Falanjist Parti'nin saldırıları yoğunlaşırken, İsrail birlikleri de 1978'de Güney Lübnan'ı işgale girişti. Küçük bir Birleşmiş Milletler kuvvetinin İsrail birliklerinin yerini almasına karşın, İsrail'in Hıristiyanlara verdiği etkin destek sürdü. Falanjist Parti Maruni kuvvetlerini tek bir komuta altında birleştirdi. Bu arada Suriye yeniden tutum değiştirerek Filistinlilere ve Müslümanlara yardım etmeye başladı.

Barış kuvvetlerinin varlığı ve çeşitli ateşkes uygulamaları sonraki yıllarda da çatışmaları durduramadı. İsrail'in Haziranı 1982'de Filistinlileri Güney Lübnan'dan çıkarmak için başlattığı harekât, bunalımı doruğuna çıkardı. Hızla ilerleyen İsrail birliklerinin Batı Beyrut'u kuşatmasından sonra güneydeki Filistinli gerillalar uluslararası bir gücün gözetiminde Lübnan'ı terk etti. Bu durumdan yararlanmak isteyen Suriye 1983 sonlarında Bikaa Vadisindeki Filistin kamplarında kendi yandaşı örgütlerin üstünlüğü ele geçirmesini sağladı.

İsrail'in desteğiyle Ağustos 1982’de cumhurbaşkanlığına seçilen Falanjist Parti başkanı Beşir Cemayel, göreve başlamasından 10 gün sonra bombalı bir saldırıda öldürüldü. Yerini alan kardeşi Emin Cemayel, İsrail ile bir barış antlaşması imzalamayı kabul etti. Ama İsrail birliklerinin Eylül 1983’te çekilmeye başlamasından sonra, Suriye’nin ve Müslümanların baskısıyla antlaşmadan vazgeçti. Ekim 1983’te Beyrut’taki ABD Deniz Piyadeleri karargâhı ve Fransız kışlası bombalı saldırıya uğradı. 1984’te Uluslararası Barış Gücü Lübnan’ dan çekildi. Buna karşılık Suriye’nin yanı sıra 1985'te geri çekilme harekâtını tamamladığını açıklayan İsrail de Lübnan’da kuvvet bulundurmaya devam etti. 1986’dan sonra Suriye birlikleri, Şii Emel milisleri İve Filistinliler arasında yeni çatışmalar Içıktı.

1989’da Emin Cemayel’in görev sü- jresi sona erdiğinde Ulusal Meclis yeni bir cumhurbaşkanı seçemedi. Cemayel bunun üzerine Michel Aoun başkanlığında geçici bir askeri hükümet atadı. Aoun, Kasım 1989’da cumhurbaşkanlığına seçilen Rene Moavvad’ı Suriye’nin kuklası olduğu gerekçesiyle tanımadı. Moawad cumhurbaşkanlığına seçildikten 17 gün sonra bir suikast sonucu öldü ve yerine Elias Hravi seçildi. İktidarı bırakmaya yanaşmayarak cumhurbaşkanlığı sarayını işgal eden Aoun’uh direnişinin Ekim 1990’da kırılması ulusal birliğe giden yolda bir dönüm noktası oldu. Başbakan Selim el-Hoss bir ulusal birlik hükümetinin kurulmasına olanak sağlamak için Aralık 1990’da istifa etti. Ömer Kerami başkanlığındaki yeni hükümette yedi ayrı milis örgütünün liderine yer verildi; bunlar arasında Dürzi lider Velid Canbulat ile Şii Emel örgütünün lideri Nebih Berri de bulunuyordu.

Aynı yıl çeşitli örgütlerin kaçırdığı Batılı rehineler serbest bırakılmaya başladı. 1991’de Lübnan ordusu ülkenin büyük bölümünde denetimi ele geçirdi ve çatışan grupların çoğu silahsızlandırıldı. Ömer Kerami’nin Mayıs 1992’de istifası üzerine Raşid es-Sulh başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu. Ağustos 1992’de 20 yıllık bir aradan sonra ilk genel seçimler yapıldı. Seçimlerin Suriye birliklerinin ülkeden tümüyle çekilmesine değin ertelenmesini isteyen Hıristiyanların çoğu seçimleri boykot ettiler. İç savaşın başlamasına değin ülkenin siyasal yaşamına yön vermiş olan Maruniler ise yeni parlamentonun ülkeyi Suriye’nin uydusu durumuna getireceğini ileri sürdüler. Daha çok Suriye yanlısı üyelerden oluşan yeni parlamentoda Hizbullah örgütünün üyeleri de yer alıyordu. Ekimde Refik el-Heriri başkanlığında yeni hükümet kuruldu. İsrail kuvvetlerinin Temmuz 1993’te Güney Lübnan’a yönelttiği büyük saldırıya karşın, Lübnan’ın ekonomik toparlanması 1993’te de sürdü.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 21 Kasım 2016 20:00
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
28 Ekim 2006       Mesaj #3
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Lübnan

Coğrafi Verileri

Ad:  Lübnan ve Lübnan Tarihi2.jpg
Gösterim: 1193
Boyut:  48.6 KB

Konum: Orta Doğu, Akdeniz kıyısında, İsrail ile Suriye arasında yer almaktadır.
Coğrafi konumu: 33 50 Kuzey enlemi, 35 50 Doğu boylamı
Haritadaki konumu: Orta Doğu
Yüzölçümü: 10,400 km²
Sınırları: toplam: 454 km
sınır komşuları: İsrail 79 km, Suriye 375 km
Sahil şeridi: 225 km
İklimi: Akdeniz, serin, yağışlı kışlar, sıcak, kuru yazlar, Lübnan dağlarında kışlar sert geçer.
Arazi yapısı: Dar kıyı ovaları vardır; Al Biqa' (Bekaa Vadisi) Lübnan Dağlarını ikiye böler.
Deniz seviyesinden yüksekliği: en alçak noktası: Akdeniz 0 m
en yüksek noktası: Qurnat as Sawda' 3,088 m
Doğal kaynakları: Kireçtaşı, demir, tuz, işlenebilir topraklar
Arazi kullanımı:
  • tarıma uygun topraklar: %18
  • daimi ekinler: %9
  • otlaklar: %1
  • ormanlık arazi: %8
  • diğer: %64 (1993 verileri)
Sulanan arazi: 860 km² (1993 verileri)
Doğal afetler: Kum fırtınaları

Nüfus Bilgileri


Nüfus: 3,627,774 (Temmuz 2001 verileri)
Nüfus artış oranı: %1.38 (2001 verileri)
Mülteci oranı: 0 mülteci/1,000 nüfus (2001 tahmini)
Bebek ölüm oranı: 28.35 ölüm/1,000 doğan bebek (2001 tahmini)
Ortalama hayat süresi:
  • Toplam nüfus: 71.52 yıl
  • erkeklerde: 69.13 yıl
  • kadınlarda: 74.03 yıl (2001 verileri)
Ortalama çocuk sayısı: 2.05 çocuk/1 kadın (2001 tahmini)
HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %0.09 (1999 tahmini)
Ulus: Lübnanlı
Nüfusun etnik dağılımı: Arap %95, Ermeni %4, diğer %1
Din: Müslüman %70, Hıristiyan, Museviler
Diller: Arapça(resmi), Fransızca, İngilizce, Ermenice
Okur yazar oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler
  • toplam nüfusta: %86.4
  • erkekler: %90.8
  • kadınlar: %82.2 (1995 verileri)

Yönetimi


Ülke adı:
  • Resmi tam adı: Lübnan Cumhuriyeti
  • kısa şekli : Lübnan
Yerel tam adı: Al Jumhuriyah al Lubnaniyah
yerel kısa şekli: Lubnan
Yönetim biçimi: Başkanlık Tipi Cumhuriyet
Başkent: Beyrut
İdari bölümler: 5 vilayet; Beyrut, Ech Chimal, Ej Jnoub, El Bekaa, Jabal Loubnane
Bağımsızlık günü: 22 Kasım 1943
Milli bayram: Bağımsızlık günü, 22 Kasım (1943)
Anayasa: 23 Mayıs 1926
Üye olduğu uluslararası örgüt ve kuruluşlar: ABEDA, ACCT, AFESD (Arap Ülkeleri Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Fonu), AL, AMF (Arap Ülkeleri Para Fonu), CCC (Gümrük İşbirliği Konseyi), ESCWA (Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu), FAO (Tarım ve Gıda Örgütü), G-24, G-77, IAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı), IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICC (Milletlerarası Ticaret Odası), ICFTU (Uluslararası Serbest Ticaret Birlikleri Konfederastonu), ICRM (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi), IDA (Uluslararası Kalkınma Birliği), IDB (İslam Kalkınma Bankası), IFAD (Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu), IFC (Uluslararası Finansman Kurumu), IFRCS (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Toplulukları Federasyonu), ILO (Uluslarası Çalışma Örgütü), IMF (Uluslararası Para Fonu), IMO (Uluslararası Denizcilik Örgütü), Inmarsat (Uluslararası Denizcilik Uydu Teşkilatı), Intelsat (Uluslararası Telekomünikasyon ve Uydu Örgütü), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), ISO (Uluslararası Standartlar Örgütü), ITU (Uluslararası Haberleşme Birliği), NAM, OAS (Amerika Devletleri Teşkilatı), OIC (İslam Konferansı Örgütü), PCA (Daimi Hakemlik Mahkemesi), UN (Birleşmiş Milletler), UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı), UNESCO (Eğitim-Bilim ve Kültür Örgütü), UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği), UNIDO (Endüstriyel Kalkınma Örgütü), UNRWA (BM Filistin Mültecileri Yardım Komisyonu), UPU (Dünya Posta Birliği), WFTU (Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu), WHO (Dünya Sağlık Örgütü), WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı), WMO (Dünya Meteoroloji Örgütü), WToO (Dünya Turizm Örgütü), WTrO (Dünya Ticaret Örgütü)

Ekonomik Göstergeler


GSYİH: Satınalma Gücü paritesi - 18.2 milyar $ (2000 verileri)
GSYİH - reel büyüme: %1 (2000 verileri)
GSYİH - sektörel bileşim:
  • tarım: %12
  • endüstri: %27
  • hizmet: %61 (1999 verileri)
Enflasyon oranı (tüketici fiyatlarında): %0 (2000 verileri)
İş gücü: 1.3 milyon (1999 verileri)
İşsizlik oranı: %18 (1997 verileri)
Endüstri: Bankacılık, gıda maddeleri, kuyumculuk, çimento, tekstil, mineral ve kimyasal ürünler, ağaç ve mobilya, petrol arıtımı, metal sanayii
Elektrik üretimi: 7.748 milyar kWh (1999)
Elektrik tüketimi: 7.86 milyar kWh (1999)
Elektrik ihracatı: 0 kWh (1999)
Elektrik ithalatı: 654 milyon kWh (1999)
Tarım ürünleri: Narenciye, üzüm, domates, elma, sebzeler, patates, zeytin, tütün, koyun, keçi
İhracat: 700 milyon $ (2000 verileri)
İhracat ürünleri: Gıda ve tütün, tekstil, kimyasallar, metal ve metal ürünleri, elektrik araç gereçleri, kuyumculuk, kağıt ve kağıt ürünleri
İhracat ortakları: Birleşik Arap Emirlikleri %9, Suudi Arabistan %8, Suriye %6, ABD %6, Kuveyt %6, Fransa %5, Belçika %5, Ürdün %4 (1999)
İthalat: 6.2 milyar $ ( 2000 verileri)
İthalat ürünleri: Gıda maddeleri, makine ve parçalar, tüketim malları, kimyasallar, tekstil, metaller, yakıt, tarım ürünleri
İthalat ortakları: İtalya %13, Fransa %11, Almanya %8, ABD %7, İsviçre %6, Japonya, İngiltere, Suriye (1999)
Dış borç tutarı: 9.6 milyar $ (2000 verileri)
Para birimi: Lübnan Poundu (LBP)
Para birimi kodu: LBP
Mali yıl: Takvim yılı

İletişim Bilgileri


Kullanılan telefon hatları: 700,000 (1999)
Telefon kodu: 961
Radyo yayın istasyonları: AM 20, FM 22, kısa dalga 4 (1998)
Radyolar: 2.85 milyon (1997)
Televizyon yayını yapan istasyonlar: 15 (1995)
Televizyonlar: 1.18 milyon (1997)
Internet kısaltması: .lb
Internet servis sağlayıcıları: 22 (2000)
Internet kullanıcıları: 227,500 (2000)

Ulaşım ve Taşımacılık


Demiryolları: 399 km (1999)
Karayolları: 7,300 km (1999 verileri)
Su yolları: yok
Boru hatları: Ham petrol 72 km
Limanları: Antilyas, Batroun, Beirut, Chekka, El Mina, Ez Zahrani, Jbail, Jounie, Naqoura, Sidon, Tripoli, Tyre
Hava alanları: 8 (2000 verileri)
Son düzenleyen Safi; 21 Kasım 2016 20:01
Rower - avatarı
Rower
VIP MazessezaM
16 Eylül 2008       Mesaj #4
Rower - avatarı
VIP MazessezaM

Lübnan ve Lübnan Tarihi

Ad:  Lübnan ve Lübnan Tarihi3.jpg
Gösterim: 868
Boyut:  40.6 KB

(Fr.: Liban, İng.: Lebanon), Doğu Akdeniz kıyısında devlet.

Güneyde İsrail ile 60 km.lik sınırı hariç tutulursa, doğu ve kuzeyden Suriye topraklarıyla çevrilir ve batıda Akdeniz'e açılır.

Alanı 10.400 km2, nüfusu 2.965.000 (1993), başkenti Beyrut; başlıca kentleri: Sayda, Sur, el Mina, Batrun, Akkar, Zahle, Baalbek. Resmî dili Arapçadır. Din, mezhep ve etnik bakımlardan karışık bir ülkedir. Nüfus, hemen hemen eşit olarak, Müslüman ve Hristiyanlardan oluşur ve her biri ayrıca değişik mezheplere bölünür. Orta Doğu devletleri içinde arazi bakımından en küçüğü, ortalama nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık olanıdır. Ayrıca Orta Doğu'nun en yağışlı, yeraltı suları bakımından en zengin ülkesidir. Bunun doğal bir sonucu olarak, Orta Doğu'da göçebe hayatı bulunmayan tek ülkedir.

Nüfusuna oranla dış ülkelere en çok göçmen gönderen de Lübnan'dır. Bugün, yabancı ülkelerde yerleşmiş bulunan Lübnan kökenli nüfus 1.500.000'e yaklaşır. Bunların büyük bölümü, ABD ve Brezilya'da yerleşmiştir. Dış ülkelerde yerleşmiş Lübnanlıların anavatanlarına aktardıkları döviz, Lübnan'ın başlıca gelir kaynaklarından biridir.

Lübnan; Irak, Ürdün; hatta Suriye'nin transit iskelesi rolünü oynar. Bu transit ticaretin de gelir kaynaklarında payı büyüktür. İlk çağların denizci ve tüccar ulusu Fenikelilerin vatanı olan bu kıyılar, ticaretteki rollerini bugün de sürdürmektedir. Lübnan, petrol kaynaklarına sahip bir ülke olmadığı hâlde, ekonomik bakımdan oldukça ileri bir ülkedir. Ancak, kuruluşundan beri, küçük aralıklarla durmadan süregelen ve zaman zaman iç savaşlara dönüşen karışıklıklar, ekonomisini olumsuz yönde etkiledi. Dağlık bir ülkedir. Kıyıda, yer yer genişleyerek, kuzeyden güneye bir şerit gibi uzanan kıyı ovaları dışında ülke, birbirine paralel iki sıra hâlinde uzanan Lübnan ve Antilübnan dağlarıyla kaplıdır. Kuzeyden güneye uzanan bu dağlar arasında, ortalama yüksekliği 900 m. olan Bekaa Çukurluğu yer alır. Bu çukurluk kuraktır, bozkır koşulları egemendir ve ülkenin tarla tarımı alanıdır. Kaynaklarını iki yanındaki dağlardan alan Asi ve Litani, bu ovada akarlar.

Lübnan Dağları'nın denize bakan batı yamaçları, sel yarıntıları ve boğazlarla derin şekilde parçalanmıştır. Yeraltı suları bakımından zengin, iklim koşulları ile elverişli olan bu yamaçların her yanı, ilk çağlarda sedir ormanlarıyla kaplıydı. Bu ormanların yerinde şimdi turunçgiller, muz ve sebze bahçeleri vardır. Uzun süre Osmanlı İmparatorluğu'nun bir vilâyeti olan Lübnan, I. Dünya Savaşı'ndan sonra imparatorluktan koptu, 1926'da Fransız manda yönetimine girdi. Lübnan ile Fransa arasında bağımsızlık antlaşması, 1936'da karar altına alındıysa da, bunun kesinleşmesi 1943'e dek uzadı. Bu son tarihten günümüze kadar geçen dönem içinde, Orta Doğu'nun siyasal ve toplumsal bakımdan en çalkantılı köşelerinden biri olma durumunu korudu. 1948'de İsrail'in kurulması, bu tarihten beri birkaçkez yinelenen İsrail-Arap savaşları, Filistin mültecileri ve Filistin Kurtuluş Hareketi'nin yol açtığı olaylar, Irak ve öteki komşu ülkelerdeki siyasal olayların etkisi ve son olarak Lübnan'ın kendi toplumsal, siyasî ve dinî yapısının yarattığı sorunlar, bu çalkantı ve bunalımların başlıca nedenleridir.

Bunların en yıkıcısı, 1982'de gerçekleşti. Ülke, İsrail ordusunun Hristiyan Falanjist Lübnanlılar ile birlikte, Lübnan halkı, Filistin Kurtuluş Örgütü ve Suriye kuvvetlerine karşı giriştiği yok etme hareketlerine sahne oldu. Özellikle Beyrut, büyük çapta zarar gördü ve hemen tümü işgal edildi. İsrail kuvvetleri ve Falanjist işbirliğiyle gerçekleştirilen Sabra ve Şatila'daki; çoluk çocuk yüzlerce insanın topluca öldürülmesi olayı, dünya kamuoyunda büyük yankılar yarattı. 1982'de Falanjistlerin lideri Beşir Cemayel cumhurbaşkanı oldu, ancak kısa bir süre sonra bir suikast sonucu öldürüldü. Yerine kardeşi Emin Cemayel geçti. 80'li yılların sonuna kadar Lübnan'daki çatışmalar bitmedi ve ülkedeki karışıklığa bir çözüm bulunamadı.

Emin Cemayel'den sonra cumhurbaşkanı seçilen (5 Kasım 1989) Moawad René Anis 17 gün sonra bombalı suikast sonucu öldürülünce 24 Kasım'da Elias Hravi cumhurbaşkanlığına getirildi. Lübnan'la Suriye arasında Mayıs 1991'de imzalanan bir "kardeşlik, işbirliği ve eşgüdüm" antlaşması, Suriye'nin Lübnan üzerindeki vesayetini resmîleştirdi; antlaşma, Hıristiyan tarafta önemli çekinceler yarattı. Temmuz 1993 ve Nisan 1996'da İsrail birliklerininGüney Lübnan köylerindeki gerilla üslerine düzenlediği saldırılarda, yedi yüz bine yakın sivil, toprağını ve evini terk etti. Mayıs 1997'de Papa II. Jean Paul Lübnan'a gitti.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 21 Kasım 2016 20:02
Gölgen misali yanındayım!Msn Thunder
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
18 Nisan 2010       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  Lübnan ve Lübnan Tarihi4.jpg
Gösterim: 1082
Boyut:  58.6 KB

Lübnan kültürü


Lübnan kültürü, Lübnan'daki çeşitli etnik gruplar ve ülke dışına göç edenler arasında etkin olan kültürdür.

Dil


Resmi dili Arapça'dır. Diğer konuşulan diller ise Fransızca, Ermenice ve Ingilizcedir.

Müzik


Lübnan'ın dünya çapında en çok dinlenen sanatçısı Fairuz'dur. Ortadoğu'nun ünlü sanatçılarının önemli bir kısmı Lübnanlıdır. Najwa Karam ve Assi Hellani daha çok yöresel müzik yaparlar. Buna Jabali (dağlardan gelme) denir. Lübnanlı diğer ünlü sanatçılar: Najwa Karam, Nancy Ajram, Elissa Khoury, Myriam Fares, Haifa Wehbe, Ragheb Alame, Wael Kfoury, Nawal Al Zoghbi, Carole Samaha, Julia Boutros, Marwan Khouri, Waleed Tawfeek, Amal Hijazi ve Majida El Roumi.

Lübnan diasporası


Yıllardır süren yoğun göçler sonunda Lübnan'ın ülke nüfusundan çok daha fazla Lübnanlı ülke dışında yaşamaktadır. Bu durum Lübnan kültürünün dünya üzerinde tanınmışlığını arttırmaktadır.

Mutfak


Yoğurdun çok kullanıldığı, ilginç ürünleri olan Lübnan mutfağının tanınan ana yemekleri arasında Lebeniye (nohutlu yoğurt çorbası), kibbe lebeniye (içli köfteli biçimi), falafel (kızarmış soğanlı nohut ezmesi), maluf (fasulye ezmesi), ekşili yaprak sarma, baharatlı balık sayılabilir.
Daha da ünlü başlıca mezeleri humus, nar ekşili zahter salatası, semsek (labneli börek), tabuli (ince bulgurlu maydanoz salatası), hurma dolması, çiğ köfte (bulgurlu veya bulgursuz), zeytinli börek, pideli salata, Lübnan usulü cacık olarak sıralanabilir.
Önemli tatlıları mamul ve pita arası künefedir.

Dini ve etnik yapı


Farklı din, mezhep ve etnik grupların varlığı, iki komşu ülke ile ilişkilerinin de katkısıyla uzun süren çekişmelere yol açmıştır. Sünni, Şii, Maruni Hıristiyan, Ortodoks Yunan, Katolik Yunan, Dürzi'lerin yanında daha küçük oranlarda Musevi, Bahai, Mormon, Budist ve Hindular da vardır.
Son düzenleyen Safi; 21 Kasım 2016 20:03
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Nisan 2011       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Anti-Lübnan Dağları

Ad:  470px-Satellite_image_of_Lebanon_in_March_2002.jpg
Gösterim: 923
Boyut:  50.3 KB
Anti-Lübnan Dağları ya da Doğu Lübnan Sıradağları
(Arapça: Cebelü'ş-Şarki ya da Lübnanü'ş-Şarki)

Ortadoğu'da, Suriye-Lübnan arasında, kuzey-güney doğrultuda uzanan ve Lübnan Dağları'ndan Bekaa Vadisi ile ayrılan dağ sırası. En yüksek doruğu olan Hermon Dağı 2.815 m.'dir.

Koşut olduğu Lübnan Dağlarından, Bikaa Vadisiyle ayrılır. Sıradağların yaklaşık 150 km uzunluğundadır. Denizden ortalama yüksekliği 2,000 metre olmasına karşın, 2400 metreyi aşan pek çok doruğu vardır. Kuzeyde, Suriye'deki ovalardan başlayarak yükselir, güneyde Zabadani Sırtıyla Hermon Dağından ayrılır. 2,815 m yüksekliğindeki Hermon Dağı, bazen Cebelü'ş-Şarki'nin güney uzantısı kabul edilir. Dağ sırasının, yılın büyük zamanı karla kaplı olan zirve noktaları aynı zamanda Suriye ile Lübnan arasındaki sınırı oluşturur, doğusundaki platoda Suriye'nin başkenti Şam şehri vardır. Verimsiz topraklar, kireçtaşı havzaları, dik yamaçlar ve kuraklık nedeniyle nüfusun çok seyrek olduğu bölge, ekonomik açıdan ancak hayvancılığa dayanan göçebe yaşamına elverişlidir.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 21 Kasım 2016 18:10
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
21 Kasım 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
LÜBNAN
Ad:  Lübnan ve Lübnan Tarihi6.jpg
Gösterim: 935
Boyut:  34.7 KB

ar. el-Cumhurlyye el-Lübnanlyye, Batı Asya'da devlet; 10 400 km2; 3 000 000 nüf. (1991). Başkenti Beyrut. Resmi dili arapça.

COĞRAFYA


Topraklann büyük bölümünü iki kireçtaşlı kütle kaplar: Lübnan dağı ve Anti Lübnan. Bütünü bakımından ele alındığında düz çizgi biçiminde olan kıyıda, daha Fenikeliler döneminden başlayarak liman tesisleri için elverişli sayılmış birkaç yüksek burun vardır. Dar ve kesintili kıyı ovasının iklimi, kışın yumuşak ve yağışlı, yazın sıcak ve nemlidir. Yüksek yerlerde giderek kara dönüşen yağışlar yalnızca denize bakan yamaçlarda gerçekten boldur. Yüksek iç ova Beka'da, daha karasal ve çöle özgü bir iklim egemendir. Ülkenin her yerinde kurak mevsim (yaz) 4 aydan çok sürerse de karstlı kaynaklar çoktur. Kırsal nüfus çok azalmıştır ve topografyanın sınırladığı ekilebilir alanlar, daha çok yüzlerce yıldır tanm yapılan taraçalardan oluşur.

Yapılan ekimler yükseltiye bağlı olarak değişir: turunçgiller, muz ve yerfıstığı, zeytin ve tahıl, tütün, elma, kiraz ve bağ. Yaklaşık 70 000 ha sulanmaktadır (topraklann % 20'sinden biraz fazlası ekilir). Tavukçuluk (dışsatım yapılmaktadır) dışında hayvancılık, gereksinimleri karşılamamaktadır.

1972'de, birinci kesim çalışan nüfusun ancak % 19'unu istihdam ediyor ve gayri- safi hâsılanın % 9’unu sağlıyordu. Daha sonra, 1969-1974 arasında birinci kesimin gayrisafi hâsıladaki payı % 70'e yükseldi. Ekonominin hızlı büyümesi, hizmetler kesiminden çok tam bir serbest değişim kurallanna göre düzenlenmiş sanayi kesimi sayesinde gerçekleşti. 70’i aşkın bankada toplanan bol sermaye, yükseköğrenim düzeyi (5 üniversite) ve çok sayıda göçmen işçi, sanayileşmeyi destekledi (çalışan nüfusun dörtte biri sanayi kesiminde toplanır): özellikle de yapı ve tüketim ürünleri sanayileri. Büyük bölümü arap ülkelerine satılmakla birlikte, sanayi ürünleri iç gereksinimin üçte ikisini karşılamaktadır. Enerji kaynaklarının ve hammaddelerin bulunmaması nedeniyle sanayideki bu gelişme dışalımları kamçılamaktadır. Kırsal göç kentlerin büyümesine katkıda bulunmaktadır: örneğin 1970'te, ülke nüfusunun % 40'ından çoğu (1959'da % 28'di) Beyrut yerleşmesinde yaşıyordu (bunların yaklaşık 300 000'i fılistinli mülteciydi).

Gecekondu semtleri göçmenleri (Filistinliler, Ermeniler, Kürtler, vb) ve çevre bölgelerden gelen dışarlıklılan barındırıyordu ve bunlar gecekondu semtlerinde sert bir eğitimden geçiyorlardı. Üçüncü kesim en etkin kesimdir: ticaret, birçok hizmet, bankalar, vb Lübnanlılar'ın becerikliliklerine ilişkin ünleri hiç de haksız değildir. Denize dağa, arkeoloji şiflerine dayanan ve eşsiz bir otel ağıyla desteklenen Suriye Irak ve Ürdün'ün kapısı olan Beyrut mal indirip yükleme limanının sağladığı gelirler, Sayda ve Trablusşam petrol terminalleri (Irak ve Suudi Arabistan petrol boruları burada deniz kıyısına ulaşır), uluslararası Beyrut havalimanıyla, havayolları şirketi (MEA) ve Lübnan bandıralı gemiler, bütün dünyaya dağılmış Lübnanlı göçmenlerin gönderdiği dövizlerle birlikte dış ödemeler dengesini sağlar. (Oysa dış ticaret büyük açıklar vermelidedir.) Büyümenin sağladığı yararlar halk arasında eşitsiz bjçimde dağılmaktadır.

Eskiden göç veren bir ülke olan Lübnan, yakın dönemde birçok göçmen çekti (yarısı Suriyeli olmak üzere 1974'te 560 000 göçmen); ne var ki Filistinliler ve gerçekleştirdikleri etkinlikler ve 1975 yılında başlayan iç savaş, bir düzine ka dar cemaat (maruniler, Ortodoks ve katolik Rumlar, sünniler ve şiiler, Ermeniler ve dürziler, vb.) arasında sorumlulukları- paylaşılmasına dayanarak kurulmuş güçsüz bir devletin dengesini tamamen altüst etti: uzun süre çoğunlukta olan Uyanlar (% 46,2) bugün Lübnan'da müs lümanlara (% 53,8) göre azınlıktadır. Maruniler nüfusun % 22,8'ini, ortodok: Rumlar % 10,94'ünü, katolik Rumları 5,32'sini, Ermeniler % 4,53'ünü, diğer hı ristiyanlar % 2,61'ini oluşturur. Müslü manlarda şiiler çoğunluktadır (% 25,8) sonra sünniler (% 22,8) gelir. Diğer müs lümanların oranı % 5,2'dir.

TARİH


Fenikelilerdin mirasçısı ve Mezopotam ya, mısır ve yunan uygarlıklarının kavşal noktası olan Lübnan, hellen Selefkiler krallığı'nın bir bölümüydü ve daha sonra Ro ma egemenliğine girdi. I. yy.'dan başla ***** hıristiyanlaştırılan ülke, Roma impa ratorluğu'nun paylaşılmasından (395 sonra VII. yy.'da müslümanlar tarafındar ele geçirilinceye kadar bizans yönetimim bağlıydı. Ülke, çok geçmeden, hıristiyar ve müslüman topluluklardan oluşan gerçek bir mozaik durumuna girdi. Haçlılar döneminde, iki yüzyıldan daha uzun bir süre, burada, bir hıristiyan krallığı hüküm sürdü. Mısır Memluktan ise, XIII. yy.’ın sonunda, ülkede, İslam otoritesini geçerli kıldılar. XVI. yy.’ın başlangıcında, Lübnan bölgesi, OsmanlI imparatorluğu'nun bir parçasıydı. 1585-1635 yıllarında dürzilerin başında bulunan Fahrettin, Osmanlılar'a karşı mücadele etmek ve birleşmiş bir devlet kurmak için çeşitli toplulukları federasyon halinde toplamaya girişti. Yarım yüzyıldan fazla (1788-1840) Lübnan'a egemen olan Şihab Beşir II de aynı doğrultuda çaba gösterdi.

1832'den 1840'a değin Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın işgalinde kalan Lübnan, bunu izleyen 20 yıllık dönemde doğrudan OsmanlI devleti tarafından yönetildi. Bu arada dürziler ve, maruniler arasında başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerinin kışkırttıkları çatışmalar meydana geldi. BabIâli'nin 1842 ve 1845’te yaptığı düzenlemelerle Lübnan biri dürzi öteki maruni iki kaymakamın yönetiminde iki kazaya aynldı. Bu sistem Lübnan'da 1860'a değin görece bir barış durumu sağladı. Fransa’nın ve Katolik kilisesi'nin hıristiyanlan desteklemesi ve onlara sağladığı olanaklar yüzünden 1860'ta dürzilerle hıristiyanlar arasında çıkan çatışmalarda çok sayıda hıristiyan öldürüldü. Yabancı müdahalesini önlemek için Babıâli, Hariciye nazırı Fuat Paşa'yı olağanüstü memuriyetle Lübnan'a gönderdi. Fuat Paşa'rıın Lübnan'da ve hemen arkasından Şam’da meydana gelen olayları sert önlemlerle yatıştırmasına karşın 6 000 kişilik bir transız seferi kuvveti, Beau- fort d'Hautpoul'un komutasında Lübnan'a çıktı.

Ancak bu kuvvet, olaylar osmanlı hükümetinin aldığı önlemler sonucu yatışmış olduğundan yapacak fazla bir iş bulamadı. Osmanlı devleti, Fransa, İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya arasında imzalanan Beyoğlu protokolü (9 haziran 1861) ile Lübnan imtiyazlı bir bağımsız sancak durumuna getirildi. Bu protokole göre Lübnan sancağı, BabIâli tarafından atanan hıristiyan bir mutasarrıf tarafından yönetilecek ve çeşitli cemaatlerin temsil edildiği on kişilik bir meclisi bulunacaktı. Asayişinin kendi jandarması tarafından sağlanacağı ve özel bir vergi sisteminin uygulanacağı sancak, Beyrut, Sayda ve Trablusşam'ı kapsamıyordu. Lübnan sancağının 1864’te küçük değişikliklere uğrayan bu statüsü Birinci Dünya savaşı’na kadar sürdü. Birinci Dünya savaşı'nda müslüman bir mutasarnfın yönetimine verilen Lübnan, ekim 1918’de Ingiliz kuvvetlerince işgal edildi.

Birinci Dünya savaşı'ndan sonra Fransızlar, Suriye'nin ve başkenti Beyrut'ta Fransız Cumhuriyeti yüksek komiserinin görev yaptığı Lübnan’ın mandasını elde etti (1920). 24 temmuz 1922 karanyla Milletler cemiyeti, Fransa'nın mandasını yürütmesini onayladı. 1926 Anayasası'yla Lübnan, Devlet başkanına geniş yetkiler veren bir parlamenter cumhuriyet haline geldi. Ülkenin bağımsızlığı 1936’da tanındı, ama bu bağımsızlığı garanti eden Fransız-Lübnan paktı, Fransız Parlamentosu tarafından onaylanmadı ve Anayasa, 1939'a kadar askıya alındı. General de Gaulle'ün temsilcisi general Catroux, 1941'de, Suriye’nin ve Lübnan'ın bağımsızlığını ilan etti. Ama karann uygulanması, savaştan sonraya bırakıldı. Aralık 1943'te general Catroux, Lübnan hükümeti temsilcileriyle mandanın 1 ocak 1944’te kalkmasını öngören bir anlaşma yaptı. Bu tarihten sonra ülkede fransız ve İngiliz birliklerinin kalması, kaynaşmalara yol açtı. Yeni fransız birliklerinin gelmesi ise, kanlı çatışmalara yol açtı (mayıs-haziran 1945). Fransızlar’ın protestolarına rağmen, olaylar sırasında İngiliz birlikleri de müdahalelerde bulundular. 2 eylül 1945 fransız-ingiliz anlaşmalarıyla, fransız ve İngiliz birliklerinin Levant ülkelerini boşaltmaları karar altına alındı.

Daha sonra, Fransa ile ilişkiler düzeldi; Fransa, Lübnan ordusu için gerekli araç ve gereçleri verdi (1947) ve Lübnan'ın para siyasetini destekledi (1948). Bu anlaşmaya karşı çıkan Suriye, Suriye-Lübnan ekonomi ve gümrük birliğini bozdu ve iki ülke arasındaki ilişkiler, 1950'de koptu.

Mayıs 1958’de, cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşması, Raşit Kerami ve Birleşik Arap Cumhuriyeti taraftarları ile Başkan Şamun (1952'de seçildi) taraftarian ve Cemayel’in yönetimindeki falanj arasında iç savaşın patlak vermesine yol açtı. Lübnan hükümetinin çağnsı üzerine amerikan birlikleri temmuz 1958’de Lübnan'a çıktı. Bunalım, eylül 1958’de general Şihab'ın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi sonucunu doğurdu.

Raşit Kerami'nin başkanlığında bir hükümet kuruldu. Bu "dörtler kabinesi'nde, maruniler ve birisi Kerami olan iki Sünni yer alıyordu. 1958 bunalımı sırasında su yüzüne çıkmış olan iki temel siyasal eğilim böylece temsil edilmiş oluyordu. Yeni hükümet, iç barışı sağladı, ulusal birliği' pekiştirdi ve hem yönetimi yeniden örgütlemeye hem de ekonomik ve toplumsal gelişmeyi gerçekleştirmeye çalıştı.

Eylül 1964'te, general Şihab’ın ardından Cumhurbaşkanlığına getirildi. Raşit Kerami, pariamentodışı bir hükümet kurdu (temmuz 1966) ve sert eleştirilerle karşılaşarak, Konsey başkanlığını Dr. Yafi'ye bırakmak zorunda kaldı (nisan 1966). Ama Kerami, aralık 1966'da yeniden onun yerine geçti. 1968 meclis seçimleri sonunda, önceki dönemin çoğunluğu önemli kayıplara uğradı.

Lübnan, ülkeye sığınmış çok sayıda filistinlinin yarattığı sorunla karşı karşıyaydı. Filistinli savaşçılar (fedayin), özellikle, ülkenin güneyine yerleşmişlerdi. 28 aralık 1968'de, İsrailliler, Beyrut havalanında on üç lübnan uçağını tahrip ettiler. Böylece, (iliştin direniş hareketini tutanlarla tutmayanlann arası iyice açıldı.
Raşit Kerami, 15 ocak 1969'da, ılımlı hıristiyanlar dışında bütün partilerin temsilcilerinin yer aldığı bir hükümetin başına geçti. 1970'te yeniden görevden çekildi ve yerine Saib Selam geçti.

17 ağustos 1970'te Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Franjiye batı ile doğu ülkelerinin etkisini dengelemeye çalışırken, Lübnan Suriye ile ilişkilerini düzeltti. Bununla birlikte ülkede kanşıklıklar baş gösterdi, mart 1972’de sol partiler gösteriler düzenlediler ve milletvekili seçimlerinde oylarını arttırdılar.

9 ve 10 nisan 1973'te bir İsrail komando kuvveti Beyrut'a çıktı ve filistinli şeflerden birçoğunu öldürdü. Bunun üzerine, birçok kentte, orduya ve hükümet başka- nına karşı gösteriler yapıldı. Başbakan Selam görevden çekildi ve fedayin'i destekleyen Emin el-Hafız Başbakan oldu (25 nisan). Ama 2 mayısta, ordu ile Filistinliler arasında çatışmalar çıktı. Hükümet, Filistinlilerle bir anlaşma yaptı (17 mayıs 1973 anlaşmaları). Bunun üzerine Irak ve Suriye. Lübnan'la ilişkilerini kestiler (Suriye sınırlarını ağustosta yeniden açtı). Emin el -Hafız görevinden çekildi ve yerine Takiyettin es-Sulh geçti (21 haziran).

Dördüncü İsrail-Arap savaşı sırasında Lübnan, Mısır'ı ve Suriye’yi destekledi Mart 1974'te bir grevin ardından, ayaklanmaya varan bir gösteri yapıldı. Nisan ve mayıs 1974'te Filistinlilerin KıriatŞemona ve Malut suikastlarından sonra İsrail Hava kuvvetleri Lübnan’a yeniden saldırdı.

25 eylül 1974'te Takiyettin es-Sulh görevden çekildi ve yerini Reşit es-Sulh aldı (ekim 1974). Ocak 1975'te İsrail ordusu, Güney Lübnan'ı defalarca bombaladı Bunun üzerine falanjlar (ya da Kataib). "Filistinlilerin yarattığı durumun yol açtığı egemenlik bölümünü" eleştirdi. Nisan 1975'te, Kataib milislerinin Beyrut'ta Filistinlileri tuzağa düşürmeleri, bütün ülkeye hızla yayılan ve bir yanda, Filistinlileri ve onları destekleyen lübnan solunu, öte yanda, çeşitli hıristiyan örgütlerinden yardım gören falanjistleri karşı karşıya getiren bir savaşın başlamasına neden oldu. Çatışmalar devam edince, hiçbir şey yapamaz duruma gelen Sulh hükümeti görevden çekildi. 28 mayısta, Trablusşam Sünni lideri Raşit Kerami yem bir kabine kurmakla görevlendirildi. Daha sonraki aylarda, çatışmalar gittikçe şiddetlendi ve çoğunlukla dinsel bir nitelik kazandı.

Temmuz 1975'te yeniden kurulan Kerami hükümeti, düzeni sağlayamadı. Çarpışan iki tarafın tutumu daha da sertleşti. Kemal Canbulat'ın ilerici sosyalist partisi, çevresinde on beş kadar sol örgütü bir araya getiren Lübnan Ulusal hareketi, ağustos 1975'te, 1943 Ulusal paktı'nın (hükümet görevlerini çeşitli lübnan dinsel toplulukları arasında bölüştüren sözlü anlaşma) yürürlükten kaldırılmasını, görevlerin dinlere göre bölüşülmesine son verilmesini, yürütme ve yasama güçleri arasında yeni bir denge kurulmasını ve ordunun yeniden düzenlenmesini öngören "Lübnan sisteminin demokratik reform ulusal programı”nı yayımladı. Kataib çevresindeki güçler de kendi koalisyonlarını, yani Özgürlük ve insan cephesi'ni kurdular (ocak 1976).

Beyrut “Kara cumartesisinde (6 aralık 1975), falanjistler, yüz elli müslüman öldürdüler. Ocak 1976'da Dbaye filistin mülteci kampını ve yerle bir ettikleri Quarantaine gecekondu mahallesini (Beyrut) ele geçirdiler. Buna karşılık, düşmanları da, hıristiyanların oturduğu Damur'a saldırdılar. Ulusal hareket, 1976 mart ayı sonunda, büyük bir saldırıya girişti. Mayıs ayında Elias Sarkis, Devlet başkanı seçildi. Falanjistleri ve müttefiklerini desteklemek için doğrudan müdahalede bulunduktan sonra Suriye, Lübnan'a binlerce asker gönderdi (31 mayıs - 1 haziran 1976). Filistinlilere ve Ulusal hareket’e karşı olan bu davranış, ABD, İsrail ve Ürdün tarafından onaylandı, ama Sovyetler Birliği, Mısır, Irak ve öteki arap ülkeleri tarafından eleştirildi. Kataib ve müttefikleri, Suriye'nin harekâtını desteklediler ve aynı zamanda büyük bir saldırıya geçerek filistin Tellüzzater kampını ele geçirdiler (ağustos).

Ekim ayına kadar surıye ordusu, Ulusal hareket kuvvetlerine ve Filistinlilere karşı savaşı sürdürdü. Bunun üzerine ılımlı arap devletleri, çarpışmaları durdurmasını ve çatışmanın çözümünü "araplaştırmasını” Suriye'den kesinlikle istediler. Riyad'da toplanan ve altı devletin (Suudi Arabistan, Mısır, Kuveyt, Lübnan, FKÖ ve Suriye) katıldığı konferans, bir çözüm planı hazırladı (16 ekim) ve bu plan, Kahire'de toplanan daha geniş bir arap konferansı tarafından onaylandı (25 ekim 1976). Anlaşmanın ana maddeleri şunlardı: Lübnan'da ateşkesin hemen sağlanması, düzenin sağlanmasıyla görevli bit Arap caydırma gücü'nün kurulması, 1969 Lübnan-Filistin anlaşması'nın yeniden geçerli olması, Lübnan'ın ulusal birliğinin vd hükümranlığının tanınması ve FKO'nün filistin halkının biricik yasal temsilcisi olduğunun yeniden ilanı. Bu sırada, hıristiyan milislerin 1976 ekim ayı ortasında, İsraillilerin yardımıyla Filistinliler’e karşı sert çatışmalara giriştikleri Güney kesimi dışında, Lübnan'da görece bir sessizlik vardı. Bunun üzerine çoğunluğu Suriyeli askerlerin oluşturduğu Arap caydırma gücü Beyrut'a ve ülkenin bir bölümüne yerleşti. İsrail ise, Suriye'yi, kuvvetlerini, Litani ırmağının güneyine geçirmemesi konusunda uyardı.

Aralık 1976’da Selim el-Huss başkanlığında bir “teknik” ve "siyaset-dışı” hükümet kuruldu ve FKÖ ile Suriye uzlaştı. Bu olay, Lübnan bunalımında yeni bir dönem başlatıyordu. Gerçekten de, Lübnan cephesi'nin girişimleri (İsrail'le ilişkilerin pekiştirilmesi, Huss hükümetiyle "işbirliği -yapmama” siyaseti ve ülkenin "bölüşülmesi" tehdidi), Lübnan cephesi ile Suriye arasında ilişkilerin kopmasına yol açmıştı. 16 mart 1977’de Ülusal hareket lideri K. Canbulat öldürüldü. Kasım 1977’ de, Sedat'ın Kudüs'e gidişi, Suriye, FKÖ ve lübnan solu arasındaki ittifakın pekişmeşine yol açtı. Şubat 1978'dle, Güney Lübnan'daki İsrail müdahalesi ş.iddetlenir- kon, Arap caydırma gücü’nüın Suriyeli kuvvetleri ile Lübnan cephesi mı ilişleri arasında sert çarpışmalar oluyordu. İsrail ordusu, Güney Lübnan'ı işgal edince (mart 1978), bunalım daha da şiddetlendi. Güvenlik konseyi, İsrail kuvvetlerinin çekilmesini (Leytani ırmağına kadar ilerlemişlerdi) istedi, Lübnan’da bir Birleşmiş milletler görevli kuvveti kurulmasını kararlaştırdı ve "Lübnan'ın, uluslararası anlaşmalarla kabul edilmiş sınırlannın içinde toprak birliği, hükümranlığı ve bağımsızlığı olduğunu" ileri sürdü (425. karar).

İsrail, Lübnan topraklannın büyük bölümünden çekilmeyi kabul etti (nisan-haziran 1978), ama bazı yerlerden çekilmedi ve özellikle, İsrail'e bitişik on kilometre kadar genişliğinde bir toprak şeridinin denetimini Sa'd Haddad’ın hıristiyan milislerinin denetimine verdi. Bunun üzerine Suriye, Kalaib ve müttefikleri olan Liberal ulusal parti’nin denetimindeki bölgelere karşı genel bir saldınya girişti. Temmuz ve ekim 1978'de, Doğu Beyrut ve "CebeT'in bir bölümü, yoğun biçimde bombalandı. Birleşmiş milletler güvenlik konseyi, ateş kesilmesini ve çeşitli lübnan grupları arasında görüşmelere başlanmasını istedi. Beytüddin arap konferansı (15-17 ekim 1978), Lübnan’ın birliğini korumanın ve "ulusal anlaşma"ya hemen varmanın gerekli olduğunu ilan etti. Bununla birlikte herhangi bir ulusal anlaşma formülü ortaya konmadı Temmuz 1980'de, falanjistler, kendi gözetimleri altında, bütün hıristiyan güçlerin birleştiğini ilan ettiler. Şefik Vezzan ekim 1980’de Başbakanlığa atandı.
Ad:  Lübnan ve Lübnan Tarihi5.jpg
Gösterim: 954
Boyut:  63.9 KB

Nisan 1981'de Suriye, Kataib ve müttefiklerinin Zahle ve Sannin bölgesinde ellerinde bulunan yerlere saldırdı. Ayrıca, Beka'ya SAM füzesi rampaları yerleştirdi. Bu girişim, İsrail tarafından statü quo'nun çiğnenmesi olarak görüldü. Temmuz sonunda Zahle bunalımına çözüm bulunduysa da, bu sefer, İsrail ordusu ile Filistinliler arasında Güney Lübnan'da yeni çarpışmalar başladı (10 temmuz). 16 ve 17 temmuzda, İsrail uçakları Beyrut'u ve Güney Lübnan'daki çeşitli hedefleri bombaladılar. Birleşmiş milletler güvenlik konseyi, 21 temmuzda, Filistinliler ile İsrailliler arasında dolaylı olarak görüşülecek bir ateşkes yapılmasını istedi. Ama, ortalık yine de yatışmamıştı.

İsrailliler, 6 haziran 1982'de, "Celile' de barış” denilen harekâta başladılar ve Lübnan'ı işgal ettiler. Ülkenin güneyinde bulunan Birleşmiş milletler görevli kuvve- tl'ne aldırışetmeksizin, Suriye ordusuyla şiddetli çarpışmalardan sonra 10 haziranda Beyrut’un dış mahallelerine ulaştılar ve ayın 11'inde Suriye'nin kabul ettiği bir ateşkes önerdiler. Birleşmiş milletler'in, gözetimi altında, İsrailliler ile Filistinliler arasında da birçok başka ateşkes gerçekleştirildi. Ağustosun başına kadar İsrailliler, işgal ettikleri topraklarda durumlarını pekiştirdiler. 13 haziranda abluka altına alınan Beyrut'un tam anlamıyla kuşatılması, 3 temmuzda tamamlandı. Kent birçok kez bombalandı. Arap başkentlerinde olduğu gibi Pans'te ve Birleşmiş milletlerde de harcanan birçok diplomatik çaba, amerikanın özel temsilcisi Philip Habib’in önerdiği plan üzerinde, Amerikalılarla Lübnanlılar'ın ve İsraillilerin 7 ağustosta, bir anlaşmaya varmalar sonucunu verdi. Bu anlaşma, Amerikalılardan, Fransızlar'dan ve italyanlar' dan oluşan bir “çokuluslu kuvvet'ln denetimi altında, Beyrut'un, filistin-suriye kuvvetleri tarafından boşaltılmasını öngörüyordu.

Lübnan'ın üçte ikisini denetimleri altında tutan İsrailliler, bu planı, ayın 19’unda kabul ettiler. 21 ağustostan 1 eylüle kadar, FKÖ'ye bağlı Filistinliler, Suriye denetimi altındaki özgürlük ordusu kuvvetleri ve Arap caydırma gücü'ne bağlı Suriyeliler, Beyrut'u boşalttılar. Çokuluslu kuvvete bağlı son birlikler de, yerlerini lübnan nizami ordusu aldıktan sonra Beyrut'tan 13 eylülde ayrıldılar. Ama 23 ağustos’ta Lübnan Cumhuriyeti başkanı seçilmiş olan hıristiyan milisleri şefi Beşir Cemayel'in öldürülmesinden (14 eylül) sonra, İsrailliler, Doğu Beyrut'u işgal ettiler. 16 ve 17 eylülde, birçok sivil (çeşitli değerlendirmelere göre sayıları birkaç yüz ile 3 000 arasında değişmektedir), Filistinlilerin Batı Beyrut'taki Sabra ve Şatila kamplarında, İsrail ordusunun kamplara girmesine izin verdiği askerler tarafından öldürüldü. (Bu soykırımı, İsrail araştırma komisyonu Kehane'niin şubat 1983'te açıklanan raporunda, Falanjlar partisi milislerine yüklendi.) Soykırımının ortaya çıkması, amerikalı, transız ve italyanlar'dan oluşan yeni bir uluslararası kuvvetin müdahalesine ve İsraillilerin Batı Beyrut'tan çekilmesine yol açtı. 21 eylülde, Emin Cemayel, Cumhurbaşkanı seçildi.

Beyrut, hıristiyan falanjlan ile Dürziler'in çarpıştıkları Şuf'a kadar ilerleyen lübnan ordusu tarafından yavaş yavaş yeniden işgal edildi. Suriyeliler ve İsrailliler, özellikle Beka'da kuvvetlerini artırdılar. İsrailliler'e karşı girişilen suikastların sayısı çoğalırken, Kuzey Lübnan'da, Trablusşam’da, düşman müslüman milisler (Suriye taraftarı aleviler ve filistin taraftarı sünmiler), arasındaki çatışmalar şiddetlendi. Ama, 28 aralıkta, bir amerikan delegasyonunun da katıldığı israil-lübnan görüşmeleri başladı. Bu görüşmeler, 17 mayıs 1983'te bir israil-lübnan anlaşmasının imzalanması sonucunu verdi. Anlaşma İsrail'in Lübnan'dan çekilmesinin koşullarını saptıyor ve iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesine zemin hazırlıyordu. Suriye, bu anlaşmayı reddetti. Eylül 1983’te, Suriye'nin desteklediği dürziler ile falanjistler arasında Şuf'ta patlak veren çatışmalar, bir savaş halini aldı ve Başkan Cemayelln otoritesini tehlikeye düşürdü. Aynı aryın 25'inde, bir ateşkes anlaşması yapıldı. Ateşkes anlaşmasına uyulmadı. Suriye'den destek alan şii Emel örgütü ve dürzi milisleri, Lübnan ordusu ve ona yardım eden falanjistleri şubat 1984’te Batı Beyrut'tan kovdular.

Başbakan Vezzan istifa etti. Cumhurbaşkanı Cemayel'in çeşitli grupların önderleriyle İsviçre'de düzenlediği konferanslar (Cenevre ekim 1983; Lozan, mart 1984) barışı sağlayamadı. Ceinayel’e karşı çıkan dürzilerin ilerici sosyalist partisi önderi Velid Canbulat ve Emel önderi Nebih Berri, Suriye'nin baskısıyla, onun Cumhurbaşkanlığında kalmasına razı oldular. Yine Suriye'nin baskısıyla İsrail'le yapılan asker çekme anlaşması feshedildi (şubat 1984). Martta Beyrut'ta bulunan çokuluslu kuvvete bağlı ABD, İtalyan ve fransız birlikleri çekildiler. Nisanda Raşit Kerami başkanlığında bir "Milli birlik hükümeti kuruldu ve Sünni, şii, maruni, dürzi, katolik, ortodoks cemaatlerinin önderleri kabinede yer aldı. Hükümet bir güvenlik planı kabul etti. Bu plana göre, Lübnan ordusunun düzeni değiştirilecek, Beyrut limanı ve havaalanı yeniden açılacaktı. Bu hükümet de çatışmaları önleyemedi. Trablusşam'da şeriat düzeni uygulamak isteyen sünni Tevhit milisleri, alevi milislerle çatışmaya başladılar Suriye’nin girişimiyle yapılan barış, eylül 1985'te yeniden bozuldu; taraflar üç hafta süreyle çarpıştılar. Kentin üçte ikisi boşaldı. Ekim 1985’te kente giren suriye birlikleri, çatışmaları durdurdular. Bu arada İsrail, Güney Lübnan'daki birliklerinin büyük kısmını geri çekti (ocak-temmuz 1985). Kalan birlikler, israilliler'ce eğitilen ve desteklenen, Lübnan hükümetinin tanımadığı yasadışı Güney Lübnan ordusuyla birlikte müslüman örgütlerle çatışmalan sürdürdüler.

Zaman zaman FINUL birliklerine de saldırdılar Beyrut’ta kentin denetimini ele geçirmek isteyen milis grupları arasında çatışmalar kesilmedi. (BEYRUT.) Şii Emel milisleri, FKÖ’yü ezmek için mayıs 1984'te Batı Beyrut'taki filistinli mültecilerin kamplarına saldırdılar. Kamplar savaşının bu bölümü, haziranda Emel yetkililerinin Suriye'de barışa yanaşmalarıyla son buldu. Bu çatışmaları Emeldüra çatışması izledi. Sünni murabitun ve FKÖ milislerinden destek alan dürziler, üstünlüğü ele geçirdiler. Temmuz 1985’te, bu kez dürzilerle hıristiyanlar arasında savaş başladı. Barışın sağlanması için Şam'da, Suriye Cumhurbaşkanı Esat, R. Kerami, N. Berri, V. Canbulat, sünni önder Şeyh Haşan Halit'in katılmasıyla "Büyük İslam konferansı” toplandı. Konferansta Lübnan ordusu dışında tüm silahlı grup- lann dağıtılması kabul edildi. Hıristiyanlarla müslümanlar (ağustos), dürzi ve murabitun örgütüyle Emel (eylül, kasım) arasındaki çatışmalar yinelendi. Aralık 1985'te Canbulat, Berri ve hıristiyan Lübnan Güçleri milisi komutanı Hobeyka bir barış anlaşması imzaladılar. Bu kez anlaşmaya karşı çıkan falanjistlerle anlaşmaya imza koyan Lübnan güçleri çatışmaya girişti (ocak 1986).

Lübnan'da bulunan Batılılar'ın örgütlerce kaçırılması da çatışmalara yeni sorunlar ekledi. İslami cihat örgütü gibi kimi örgütler, kaçırdıkları Batılılar'ı rehine tutarak hükümetlerden ödün istediler. Rehineler için örgütlerle sürdürülen pazarlıklar, iç savaşın başka bir yönünü oluşturdu. Ingiliz rehinelerin kurtarılması için Canterbury başpiskoposu tarafından gönderilen arabulucu Terry Waite de kaçırıldı. Şii örgütler elinde rehine tutulan ABD vatandaşlarının kurtarılması için, ABD'nin İran'a silah sattığı ortaya çıktı. (İRANGATE OLAVI)

Ocak-mart 1986'da Emel ile FKÖ, Sayda'da savaşa giriştiler. Beyrut'ta da Emel yeniden filistin kamplarına saldırdı (mayıs-haziran). Taraflar Şam'da bir anlaşma yapınca Beyrut'a giren suriye birlikleri çatışmaları durdurdu. G. Lübnan'da şii Hizbullah örgütüyle Güney Lübnan ordusu milisleri arasındaki çatışmaların yanı sıra, bölgedeki FİNUL birlikleri de zaman zaman İsrail birliklerinin ya da yandaşı Güney Lübnan ordusu'nun saldırılarıyla karşılaştı. Ağustos 1986'da Emel gerillalanyla Sayda ve Sur'da çarpışan FKO gerillaları, İsrail uçakları tarafından bombalandı.

Emel, Beyrut'ta üstün duruma geçince dengenin bozulduğunu gören dürziler FKÖ’yü desteklemeye başladılar (kasım 1986). Emel güneyde yenilince, Beyrut' tâki Şatila ve Burç el-Baracne FKÖ kamplarını kuşattı. Emel güçlerince ilerici sosyalıst parti (dürziler), solcu Suriye Ulusal sosyalist partisi, Lübnan Komünist partisi ve Sünni murabitun milisleri Emel örgütü'ne saldırdılar. Zor durumda kalan Emel, Suriye'den yardım istedi. İki suriye tugayı (7 000 kişi, 60 tank) Beyrut'a geldi. Beyrut'taki milis büroları kapatıldı; silah taşınması yasaklandı. İran, Hizbullah örgütü' nün silahlarının alınmaması için Şam'da girişimlerde bulundu. Suriye'nin müdahalesi kamplar savaşını durdurdu (5 nisan 1987).

Beyrut’ta barışın sağlanması üzerine, yedi aydır toplanamayan hükümet bir araya geldi. Canbulat ve falanjistlerce eleştirilen Raşit Kerami, olayların Lübnan çıkarlarına ters biçimde geliştiğini ileri sürerek istifa etti (mayıs 1987); istifası konusunda görüşmeler sürerken bindiği helikopterdeki bombanın patlaması üzerine öldü. Yerine, vekâleten Eğitim ve çalışma bakanı Selim el-Huss atandı. Ekim 1987’ de hükümetin yayımladığı bir raporda, 12 yıldır süren iç savaşta 130 000 kişinin öldüğü, 14 000 kişinin kaçırıldığı açıklandı. Enflasyon, 1987 ortasında yıllık % 200’ü buldu. 1975'te bir dolar 2,50 lübnan lirasına eşitken, 1987’de 550 lübnan lirasına yükseldi. Asgari ücret, aynı dönemde 120 dolardan 15 dolara düştü.

1988'de, İran'ın desteklediği Hizbullah örgütü’yle Suriye'nin desteklediği Emel arasında çatışmalar başladı. İsrail desteğindeki Güney Lübnan ordusu milisleri Hizbullah gerillalarının üslendiği köylere saldırdılar. Başbakan Selim el-Huss Şam'a giderek, suriye ordusunun duruma yeniden müdahale etmesini istedi. Aynı yıl cumhurbaşkanı Emin Cemayel'in görev süresi dolduğu halde yerine yeni cumhurbaşkanı seçilemedi. Bu sırada iş başında iki hükümet bulunuyordu: biri Batı Beyrut'ta, Selim el-Huss'un başkanlığındaki sivil müslüman hükümet; diğeri Doğu Beyrut'ta, general Michel Aoun başkanlığındaki askeri hıristiyan hükümet. Bu İkincisi Suriye'nin Lübnan'daki varlığına itiraz ediyordu.
Ad:  Lübnan ve Lübnan Tarihi7.jpg
Gösterim: 1011
Boyut:  63.5 KB

Mayıs 1989’da cumhurbaşkanı seçilen Renö Mohavvad kasım ayında bir suikast sonucu öldürüldü, yerine Elias Hravi seçildi. Ağustos 1990'da kabul edilen yeni anayasada, 1989'da Taif'te taraflar arasında imzalanan ve iktidarın müslümanlar lehine dengelemesini öngören anlaşmalar benimsendi. Suriye'nin yardım ettiği Lübnan ordusu general Aoun’un direnişine son verdi. Yıl sonunda Ömer Kerami başkanlığında bir hükümet kuruldu. 1991'de milisler silahsızlandırıldı ve Lübnan ordusu hem bütün Beyrut'u hem de ülkenin güneyini denetim altına alarak, Lübnan'da devlet otoritesini yeniden kurmaya girişti. Lübnan ile Suriye arasında bir “kardeşlik antlaşması” imzalandı. 22 ekim 1992'de Sünni müslüman Refik Hariri yönetiminde yeni bir hükümet kuruldu. Lübnan'ın en zengin adamı olan R. Hariri, devletle vatandaş ve müslümanlarla hıristiyanlar arasında bir güven ortamı yaratmaya çalışacağını açıkladı.

EDEBİYAT


fransızca edebiyat


Lübnan uzun zamandan beri fransız kültürüne iyice açık bir ülkeydi. XVIII. yy. dan başlayarak fransız misyonlar, birçok eğitim kurumu kurdu; bunları 1839'da ciz- vitler ve 1909'da fransız laik misyon izledi. Birçok yazar, Lübnan Cumhuriyeti'nin resmi dili arapça olmakla birlikte, yapıtlarında fransızca kullanmayı yeğledi. 1910’dan başlayarak, Chekri Ganem'in (1861-1929) şiirleri ve romantik dramlarıyla, ulusal efsanelerden beslenen bir edebiyat ortaya çıktı.

Birinci Dünya savaşı'ndan sonra şair Charles Corm (1894-1963), la Revuo phnicierre adlı dergiyi kurdu (1920), la Mon- tagne Inspiree (Esinlenmiş dağ) [1934] adlı yapıtıyla lübnan yurtseverliğini yüceltti ve ülkesinin tüm sanat ve edebiyat hareketine öncülük etti. Onun yanında Jaoques Tabet (doğm. 1885), Elie Tyane (dcığm. 1885), Hector Klat (doğm. 1888) ve Michel Chiha (1891-1954), fransız şiir geleneklerine yeni bir renk katarak, Doğu ve Fransa hıristiyanları arasındaki kardeşliği diıle getirdiler. 1945'ten sonra Georges Schöhadö (doğm. 1910) ün kazandı.

Şiirlerinde arap ve fransız ustaların mirasını bağdaştıran Schâhadâ, tiyatro yapıtlarıyla halkın ilgisini çekti, ilkin nükteye yönelen tiyatro yapıtları (Monsieur Bobb'le, 1951) verdi, sonra daha derin kaygılara.yöneldi; l'Histoire de Vasco (Vasco'nun öyküsü) [1956] adlı oyununda savaşın ve militarizmin parodisini, les Vlolettes (Menekşeler) [1960] adlı oyunundaysa atom çağının boğuntusunu sergiledi. Çağdaş romanın başlıca temsilcisi olan Fercullah Ha'ik (doğm. 1909), yazdığı Entants de la terre Oferyüzünün çocukları) [1948-1951] üçlemesinde, lübnanlı dağlıların yaşamından esinlendi. Bu üçlemenin ardından, bir dizi şiddet hikâyesi yazdı. Bu tür hikâyelere, Vahâ Katcha da (doğm. 1928) el attı. Geleneksel şiire bağlı kalan şairler, örneğin usta şair Fuat Cibriyyil Neffah gibi (la Description de l'homme. du cadre ot de la lyre, 1963), onu genellikle çok başarılı bir biçimde kullandılar. Lübnan şiirine büyük bir canlılık kazandıran şairlerse şunlardır: Victor Hakim (doğm. 1907), Fuat Ebuzeyf (doğm. 1915), Camille Aboussouan (doğm. 1920), Etel Adnan (1926 -1978), haftalık Orient littdraire dergisini yöneten ve birçok eleştiri denemesi yayımlayan Salah Stâtiö (doğm. 1929) ve Venüs Hury-Gata (doğm. 1938).

arapça edebiyat


Arap kültür ve edebiyat rönesansı nabza, kaynağını Mısır’dan ya da müslüman çevrelerden değil, Suriye ve Lübnan hıristiyanlarından alır. Yeni arap edebiyatının temel özelliği, yazarların, hem İslam geçmişin zenginliğine hem de batılı yaşam biçimleriyle düşünce kategorilerinin benimsenmesine duydukları düşkünlüğün çelişkili yanında dile gelir.

XIX. yy. şairleri, eski klasik şiiri taklit etmeye çalıştılar. Dönemin şiir üretiminin önemli bölümünü, üç aile sağladı: Yazıcılar, Bustaniler ve Ma'luflar.
Romantik okulun başı olan ve XX. yy.'ın tüm şiir akımı üzerinde kesin bir etkide bulunan Halil Mutran (1872-1949), şiirin, bütün biçimlerden yararlanmasını ve insan duyarlığının bütün temalarını ele almasını sağladı. Belirleyici etki, Mısır, Brezilya ve ABD’deki lübnanlı göçmenlerin (mehcer) etkisiydi. Cebran Halil Cebran (1883-1931), Emin er-Reyhani (1876-1940), Minail Nüeyma (doğm. 1889), İngilizce ve arapça yazıyor, dergiler çıkarıyor, tarihsel incelemeler, yolculuk notları ve hikâyeler yayımlıyorlardı. Bunun üzerine müslümanlar, reform akımına kesin olarak katıldılar. Gene Cebran'ın çevresinde toplanan şairle»; romantik ve nostaljik özellikler taşıyan acılı bir şiirle, arap dilinin sadeleştirilmesine girişerek batı şiirine açıldılar. Eyüp, Ma'luf ve Nüeyma, farkında olmadan simgeciliğin gelişini hazırladılar.

Simgecilikle birlikte dil, canlılık ve duruluk kazandı. Şiir estetikçisi Sait Akl (doğm. 1912) çevresinde toplanan şairler arasında, anlaşılması güç şiirler yazan Yusuf Gusut) (1893-1972), destansı şiirler yazan Selâme, baudelaireci şiirler yazan Ebu Şebeke (1903-1947) gibi şairlerin, ayrıca Lebeki (1906-1955), el-Esir (1917-1971), Mazhar (1898-1928), el-Hûri (1894 -1961), Nahla (1873-1939) ve Nüceym (1926) gibi şairlerin de adları anılabilir.

1957'de kurulan eş-Şİ'r dergisinin şairleri, dünya sorunlarına kişisel, boğuntulu ve yalnızlık içinde bir yaklaşım sayesinde, kesin olarak geleceğe yöneldiler. El-Hal, Havi, el-Hacc, Fahuri, Ebu Şakra ve başka birçok ozan, şiiri canlı ve bölünmez, organik bir bütünlük durumuna getirdiler. 1953'te kurulan ve Süheyl idris (doğm. 1922) tarafından yönetilen el-Edeb adlı edebiyat dergisi, çağdaş büyük arap şair ve yazarların ilk metinlerini yayımlayarak, belli bir yazış biçiminin öncülüğünü yapan kimseleri bir araya getirdi.

1975 iç savaşıyla sarsılan yeni kuşak, yadsımaya ve anlamsıza yatkın bir kuşaktı. Aynı zamanda çocukluğun özlemli bir anımsanmasına ve aşkla başkaldırının umutsuz bir bağdaştırılmasına da yatkındı. Bu kuşak özellikle Cemalettin, Lahhud, Şemsettin, Ferhat, Fahrettin ve el-Abdullah tarafından temsil edilmektedir.
Lehçeyle yazılan halk şiiri, büyük bir duyarlık ve şaşırtıcı bir canlılık göstermektedir. El-Yazıcı, Mahla (1873-1939) ve Rükûz gibi öncülerden sonra, bu alanda Cabi Hattat, Emile Mubarak (1901-1979), Es'at Saba (1913-1975), Es’at es-Sebali (doğm. 1910), Zeyn Şuayb, Es'at Sait, Joseph el-Haşim, Ali el-Hacc ve Michel Trad gibi şairlerin adları anılabilir.
Zeydan, el-Aşkar ve Keremle birlikte roman, uzun süre tarihsel roman olarak kaldı. Evvâd, Freyhe ve Süleyman gibi romancılarla, iki dünya savaşı arasında uz- laşımcı olmayan bir gelişme görüldü, idris, Cebr ve Berekât, toplumsal kuralların ve değerlerin geniş ölçüde reddine yol açarlarken, Ömer Fahuri, Ömer Farruh ve Raif Huri, ideolojik bağlanımı gündeme getirdiler.
Meyy Ziyade, Afife Haşim ve Verde'l -Yazıcı'nın çekinerek başlattıkları feminist hareket, Emilie Nasrullah, Baalbekki Leyla, Laure Curayyib, Edvvige Şeybub, insâf ül-A'ver ve Huda Na'mani gibi feministlerle gelişmesini sürdürdü.
Lübnan edebiyatında deneme, çok önemli bir yer tutar. Nüeyma, Sarkis, el-Curr ve Kerem felsefi denemeler; Esmer, Ma’luf, Takiyettin ve el-Müneccit toplumsal denemeler, el-Ala'ili ve Na'man dilbilimsel denemeler yazdılar. Edebiyat eleştirisine katkıda bulunanların başında, Abbüd (1886-1962) ve Butrus el-Bustani (1895-1969) gelir. Folklorsa, Hatir (1881 -1974), Freyha (doğm. 1901), Nima ve er-Râsi tarafından titizlikle derlenmiştir.

Lübnan, arap tiyatrosunun beşiğidir. 1848'de Beyrut'ta, Moliöre’in C/mri'sinin bir uyarlaması, arap dilinde ilk tiyatro oyunu olarak oynandı. Tiyatro etkinliği uzun zaman, önce fransız, ardından İngiliz başyapıtların, ishak ve Hattat tarafından yapılan çevirilerine dayandıktan sonra, özgün yapıtlar ortaya kondu. Radyo, televizyon ve sinema da, ülkenin Multeka, Şudravi ve Nebi Ebülhüsn tarafından yönetilen tiyatro yaşamına yeni bir soluk kazandırmaya katkıda bulundu.
Lübnan Barış gücü (Birleşmiş milletler), mart 1978'de Filistinliler ile İsrail arasında tampon işlevi görmek üzere Güney Lübnan'a uluslu 8 taburdan oluşan ve Birleşmiş milletler tarafından atanan bir generalin emrine verilen Lübnan Barış gücü Leytani ırmağının güneyine yerleştirilmiştir

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 21 Kasım 2016 20:05
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

29 Eylül 2014 / Misafir Soru-Cevap
6 Ekim 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
10 Ağustos 2017 / ThinkerBeLL Ekonomi
16 Şubat 2010 / _KleopatrA_ Taslak Konular
7 Mayıs 2014 / _EKSELANS_ Mimarlık