Arama

Türkiye Süper Güç Olacak mı?

Güncelleme: 4 Nisan 2007 Gösterim: 40.127 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Eylül 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye, Asya ve Avrupa kültürlerinin etkisiyle hiçbir ülkeye benzemeyen kendi kültürünü yaratmıştır.
Ülkemiz gelişmekte olan ülkeler arasındadır.Ekonomik yönden bazı ülkelere aşırı derecede bağımlıdır. Az gelişmiş olduğunu da söyleyemeyiz.Türkiye’nin en güçlü Müslüman ülke olduğu bir gerçektir.
Sponsorlu Bağlantılar
Ülkemiz süper güç olma potansiyeline sahiptir.Ne yazık ki bu potansiyel kullanılmamış, başka ülkeler taklit edilmek istenmiştir.
Türkiye’nin avantajlarını şöyle sıralayabiliriz:
1.Nüfusunun ideal seviyede olması
2.Stratejik konum, denizlere kıyısının olması, boğazlar
3.Zengin bitki örtüsü, çok sayıda nehrin ve gölün olması
4.Yüzölçümünün yeterli olması
5.Tarihinin başarılarla dolu olması
6.Halkın savaşçı olması ve bütün komşularından güçlü olması
Görüldüğü gibi kağıt üzerinde süper güç olmak için büyük avantajlara sahibiz.Peki neden süper güç olamıyoruz?
Bunu dış ve iç etkenler olmak üzere iki başlık altında inceleyelim:

DIŞ ETKENLER
Türkiye’nin güçlü bir ülke olması diğer ülkelerin işine gelmez. Ülkeyi karıştırmak için fırsat ararlar.
En büyük süper güç ABD ülkemizin ekonomisini kontrol altında tutar.Birkaç gün içinde ekonomiyi çökertebilir.Medyadan ve bürokrasiden bazı önemli kişileri satın alır.CIA’in ajanı olduğu bilinen çok sayıda gazeteci var.
Başbakan olmak için bile ABD’nin desteği gerekiyor.
Turgut Özal’ın,Süleyman Demirel’in, Tansu Çiller’in ABD’yle iyi ilişkiler içinde olduğunu biliyoruz.
AKP’nin yükselişi de Amerika’nın desteğiyle oldu.Yıllardır DP,AP,DYP, ANAP gibi sağcı partileri destekleyen Amerika; ülkeyi muhafazakar milliyetçilerin iktidarı altında daha kolay idare edebileceğinin farkına vardı.
Artık halk iki şekilde sömürülecekti:
Din ve milliyetçilik.
Ne din doğru düzgün uygulanacaktı, ne de milliyetçilik hakkıyla savunulacaktı.Dinle milliyetçiliğin işbirliği sonucu halkın %40’nın desteğini almak mümkündü.Din milliyetçiliği, ülke milliyetçiliğinden daha fazla prim yapıyordu.
Dış güçler terörizmi de destekler(kendilerine dokunmadığı sürece).PKK’nın, Hizbullah’ın arkasında Yunanistan, Suriye,İran gibi ülkeler vardı.Terörizm bu ülkeden çok şey ***ürdü.Eğer terörizm olmasaydı, ülkemiz bugünkünün iki katı güce sahip olacaktı.

İÇ ETKENLER
Her partinin arkasında farklı sermaye grupları vardır. Sermaye 1980’e kadar milliyetçi partileri destekledi.Daha sonra ANAP, DYP gibi merkez sağ partilerini finanse etti.Bugünlerde de AKP ve CHP’yi desteklediğini görüyoruz.
Sermayenin vatanı, milleti, partisi yoktur.Çıkarı neredeyde oraya yamulur.Gerekirse ırkçılığa bile prim verir(1930’ların Almanyası’nda olduğu gibi).
Ülkemizin güçlü olabilmesi için yolsuzlukların engellenmesi gerekir.Yolsuzluk yapanlar Türkiye’nin güçlenmesini ve şeffaflaşmasını istemez. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler sömürmek için çok uygundur.

SONUÇ
Her ülke kendine özgüdür.Başka ülkelerin reçeteleriyle düzlüğe çıkamayız.Kendi politikamızı, kendimiz belirlemeliyiz.
Eğer iyi bir planlama yaparsak beş yıl içinde Türkiye’de işsiz kalmaz.15 yıl içinde en güçlü beş altı ülke arasına girebiliriz.Bu politikayı uygulayabilecek bir ekibin iktidara gelmesi en azından on beş yıl alır.
Süper güç olacak mıyız?
Evet olacağız.En az otuz yıl alacak bir süreç gerekecek.Birkaç terslik yüzünden bu süreç 40 yıla dahi uzayabilir.
İç etkenler, dış etkenlerden daha tehlikelidir.İç sorunlarımızı çözersek, dış etkenlerin kolaylıkla üstesinden gelebiliriz.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Eylül 2005       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye AB’yi süper güç yapabilir’

Sponsorlu Bağlantılar
İtalya’da yayımlanan Corriere Della Sera gazetesinin başyazısında, Türkiye’nin tam üyeliğinin AB’yi süper güç yapabileceği yorumunda bulundu.


NTV
Güncelleme: 11:16 27 Eylül 2005 Salı

ROMA - İtalyan Corriere Della Sera gazetesi, Türkiye’nin tam üyeliğinin Avrupa Birliği’ni bir süper güç haline getirebileceğini yazdı.

Gazete başyazısında Avrupa’nın Türkiye’yle siyasi, ekonomik ve ahlaki bir süper güç haline gelebileceğini savundu. “Türkiye’yle süper Avrupa” başlığını taşıyan yazıda, Ankara’nın 3 Ekim tarihinde Avrupa’nın kapısını son kez çalacağı vurgulandı.

Birliğe üye ülkelerin kendi iç sorunlarıyla boğuşarak Ankara ile müzakereleri savsaklamalarının büyük bir hata olacağını ifade eden gazete, Türkiye’nin üyelik sürecinde attığı olumlu adımlara da dikkat çekti. Makalede, yazar Orhan Pamuk’a açılan davanın Almanya ve Fransa’daki Türkiye karşıtlarının ekmeğine yağ sürdüğü de savunuldu.

Gazete, uygarlık çatışmasından korkanlara karşı, laikleşmiş Müslüman bir üyeye sahip Avrupa’nın hem Batı hem Doğu’da hayranlık yaratacak bir model sunabileceğini kaydetti.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mart 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dünyanın önde gelen savunma ve teknoloji şirketi Lockheed Martin’in liderliğinde Türkiye’nin de dahil olduğu 200 milyar dolarlık F-35 Müşterek Taarruz Uçağı(JSF) programının ilk uçağının üretiminde sona yaklaşılıyor. Geleceğin uçağı F-35’in ilk uçuşu bu sonbaharda gerçekleşecek...


f35 a002



Devrim niteliğindeki teknoloji ve sistemleri bir araya getiren 5. jenerasyon taarruz uçağı F-35’in ana parçalarının montajı tamamlandı. Dünyanın en büyük askeri projesi olan F-35 müşterek taarruz uçağı bu yılın başlarında motorunun takılmasıyla ilk uçuşuna hazır olacak.


jsf F35

Lockheed Martin Başkan Yardımcısı ve JSF Programı Genel Müdürü Dan Crowley; “F-35 Müşterek Taarruz Uçağı Programı, üretimdeki hız ve titizliğiyle bugüne kadar yürütülen tüm askeri programları geride bırakırken, en deneyimli havacılık uzmanlarını bile etkilemeye devam ediyor ” dedi.

JSF 5 5 03 web

Türk şirketleri aktif rol alıyor



Dünyanın en büyük askeri projesi olan F-35 Müşterek Taarruz Uçağı programında Türkiye’nin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, İtalya, Hollanda, Kanada, Avustralya, Danimarka ve Norveç de yer alıyor.



F-35 Müşterek Taarruz Uçağı programında Aselsan, Havelsan, Kalekalıp, Mikes, TAI, Alp Havacılık, Aydın Yazılım ve Elektronik Sanayi A.Ş. (AYESAŞ), Gate Elektronik gibi başlıca Türk savunma sanayii firmaları bulunuyor.



F-35 üretim öyküsü:



Mayıs 2005 :BAE Systems ve Lockheed Martin’in ürettiği gövde parçalarının birleştirilmesinin ardından Northrop Grumman’ın ürettiği uçak gövdesinin orta kısmı, Lockheed Martin’in ürettiği kanatlara monte edildi.


Eylül 2005 :Teknisyenler ilk defa elektrik kaynağını uçağa bağladı.


Kasım 2005 :İngiltere’de Samlesbury’de BAE Systems tarafından tasarlanarak üretilen dikey kuyruklar takıldı.

Aralık 2005 :Yatay kuyruklar takıldı.



F-35 motoru için üretilen ve birbiriyle değiştirilebilir Pratt&Whitney’in F135 turbofanı ve General Electric Rolls-Royce Fighter Engine Ekibinin F136 turbofanı halen geliştirme aşamasında.



F-35 Müşterek Taarruz Uçağı hakkında:


Lockheed Martin, F-35’i, başlıca endüstri ortakları Northrop Grumman ve BAE Systems ile birlikte üretiyor. Görünmezlik özelliği olan ve sesten hızlı uçan F-35’ler çok fonksiyonlu ve 5. jenerasyon bir uçak. Ortak bir tasarımı ve üç farklı modeli olan F-35; AV-8B Harrier, A-10, F-16, F/A-18 Hornet ve İngiliz Harrier GR.7 ve Sea Harrier’ın yerini alacak şekilde tasarlandı.



Tek motorlu F-35 Müşterek Taarruz Uçağı, Hava Kuvvetleri için imal edilen konvansiyonel kalkış-iniş (CTOL) gerçekleştiren versiyonu, Deniz Kuvvetleri için üretilen uçak nakliye (CV) versiyonu, Deniz Piyadeleri için üretilen kısa kalkış-dikey iniş (STOVL) yapabilen versiyonu olmak üzere üç farklı versiyonda imal edilecek.

F 35


JSF Programı (Müşterek Taarruz Uçağı Programı) kapsamında 4 bin 500’ü aşkın F-35’in üretilmesi planlanıyor.

konuralp1980 - avatarı
konuralp1980
Ziyaretçi
20 Mart 2006       Mesaj #4
konuralp1980 - avatarı
Ziyaretçi
Tarih sürecinde Siyasi düzeni, Askeri düzenle birlikte doğup, gelişen Türklerin tarihi dörtbin yıl öncesine dayanır. Orta Asya’da başlayan uzun öykü, büyük göçlerin neden olduğu hareketlilikle tüm ana karalara yayılmıştı. Doğuda, Hun, Göktürk ve Uygur ulusları, Batıda ise 1040 yılında Oğuz kökenli Türklerin kurduğu ilk Türk devleti Selçuklu İmparatorluğu, Türkleri dünyaya tanıtmış oldu.
1071 yılında Malazgirt zaferiyle kapıları açılan Anadolu topraklarına giren Türkler, bir çok beylik, Anadolu Selçuklu Devleti ve Türklüğün en önemli devletlerinden biri olan Osmanlı İmparatorluğunu kurdular. Bu Türk topluluklarında değişmeyen unsurlar; dil, din, töre ve geleneklerdi. Yüzyıllar boyunca Türk Bayrağı bir uçtan bir uca dalgalanmış, atlarını Tunada sulayan Türkler, Viyana kapılarına dayanıp, Akdeniz’de kesin egemenlik kurarak Arap yarımadasını, Kuzey Afrika’yı ellerine geçirmişlerdi.
Kişi olarak askerliğe gönül veren Türkler tüm dünyaya ordu-millet olduklarını kanıtlamışlardı. Orta Asya’daki Türk uluslarından başlayarak, her Türk savaşçı durumunda olduğundan askerliğe özel meslek gözü ile bakılmamıştır.
Göktürk kitabelerinde belirtilen tanrı vergisi askerlik misyonu, Türklerin bütün zamanlarda ülküsü kabul edildi.
Jeopolitik ve jeostratejik koşullar sonunda zayıflayan Osmanlı İmparatorluğu, en zayıf döneminde I. Dünya Savaşına katılmış, Türk askeri tarihinde yeni ve destansı sayfalar açılmıştı. Dünya coğrafyası ve siyasal düzeni üzerinde yaşamsal rol oynayan Çanakkale Savaşları Türk ordusunun zaferiyle son bularak savaşın uzamasına neden olmuştu.

Birlikte yola çıktıkları müttefiklerinin yenilgisi, Osmanlı İmparatorluğunun da sonu olmuş, ülke toprakları işgal edilerek ordu dağıtılmıştı. Tarihe karışan bu köklü imparatorluğun topraklarında doğan yeni bir güneş, sonsuza dek sürecek Türk Cumhuriyeti’nin temellerini attı. Karanlık bulutları yırtan bu güneş, 20. yüzyılın büyük asker ve devlet adamı olan Mustafa Kemal Atatürk’tü. Asker kökenli bir reformist olan Atatürk dehasını, kurduğu devleti ileri götürerek, tüm uluslara kanıtladı. Sınırları kanla çizilen Türkiye toprakları üzerinde artık yepyeni bir Cumhuriyet vardı.
Büyük Atatürk Ulus ve silahlı kuvvetlere yol gösterip, onları güçlendirdi.
II. Dünya Savaşının alevleri sınırları yalarken Türk ordusu görevi başındaydı. Savaş sonrası Dünya üzerindeki gelişmeleri izleyen Türk Silahlı Kuvvetleri, insanlık idealleri uğruna 1950 yılındaki Kore Savaşlarına katılarak tüm dikkatleri üzerinde topladı. Kore’ye gönderilen takviyeli piyade tugayı girdiği savaşlarda, azmiyle, kahramanlığıyla, ruhuyla, bir çok ülke ordularına örnek gösterildi. Türk Silahlı Kuvvetleri KORE’de 731 şehit verdi.
18 Şubat 1952’de NATO’ya katılan Türkiye Cumhuriyeti, Silahlı Kuvvetlerinde modernizasyon çalışmalarını başlattı. Caydırıcılık gücü sürekli artan Türk ordusu 1974 Kıbrıs Barış Harekatında güç ve yeteneğini bir kez daha kanıtladı. Türk Silahlı Kuvvetleri, 1980'li yılların sonunda yeniden yapılanma sürecine girdi.
Günümüzde birbirlerinden farklı siyasi rejimlerin, dinlerin, ekonomik sistemlerin ve askeri güçlerin karşı karşıya geldiği bir bölgede yer alan Türkiye, Karadeniz’e, Ege’ye, Akdeniz’e, Balkanlar’a ve Ortadoğu’ya hakim olan konumu ile, üç kıta arasında kara ve deniz ulaşım yollarının kesiştiği Cebelitarık Boğazı’ndan başlayıp, Orta Doğu ve Orta Asya’ya uzanan stratejik halkalar zincirinin odak noktasını oluşturur. Türk Boğazlarına sahip olan Türkiye, Süveyş’i ve dolayısı ile bölgedeki deniz ulaştırmasını kontrol edebilecek bir mevkiidedir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu’daki enerji kaynaklarına kara ve havadan ulaşılabilen en kısa yol olmaktadır. Stratejik önemli bu denli büyük olan Türkiye’nin bulunduğu bölgede köklü değişiklikler oluşmakta, büyük değişikliklerin yaşandığı bu süreç beraberinde bir çok sarsıntılar getirmektedir. Değişimin kapsam ve süresi belirsizliğini sürdürmekte, Türkiye bölgede istikrar unsuru olarak dimdik ayakta durmaktadır.
Bu belirsizlik ortamında, Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehlikeler, eskiden olduğu gibi yalnızca bölgedeki Askeri güçleri değil, bu ülkelerdeki politik, ekonomik ve sosyal dengesizlikler, sınır anlaşmazlıkları, iktidar ve güç mücadeleleri ile terörizmi de kapsamaktadır. Türkiye’nin yeraldığı bölgedeki bu ortam, belirgin bir tehlike arzetmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgesindeki krizlerin yanısıra, politik kararlara bağlı olarak dünya barışını tehdit eden krizlere de müdahaleye hazır olmak zorundadır.
Büyük Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” ilkesine bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri; saldırgan emeller gütmez, ancak bağımsızlığı, ülkesi, milleti ve onuru tehdit ve tehlikeye maruz kaldığında ya da bağlı bulunulan uluslararası kuruluşların müşterek idealler doğrultusunda birlikte alınan kararlar ile kullanılır.
Türkiye Cumhuriyeti, NATO Savunma Paktına dahil bulunmakla savunma güvencesini arttırmış, aynı zamanda global dengenin korunmasına katkıda bulunmuştur. Değişen dengeler sonucu tek süper güç olarak kalan ABD ile savunma ve ekonomik işbirliği içerisinde olan Türkiye, Silahsızlanma ve Silahların kontrolü girişimlerini desteklemekte, silahsızlanmanın hiç bir ülkenin güvenliğini olumsuz yönde etkilemeyecek bir biçimde ve etkin denetim altında gerçekleşmesi gereğini savunmaktadır.
y9x331439hx
Yerleşmiş coğrafi koşulların ve sıcak çatışmaların yoğun olduğu bir bölgede, NATO Savunma zincirinin son halkası olmanın yarattığı önemle Türkiye Cumhuriyeti, barış zamanında itibaren milli savunma olanaklarını güçlü bulundurmak ve silahlı kuvvetlerini olası tehditlere karşı hazır ve güçlü bir yapıda bulundurmak zorundadır.
Türkiye’nin savunma politikasının unsurları; Milli savunma için kararlılık ve irade, NATO dayanışması ve Türk Silahlı Kuvvetleri’dir.
Jeopolitik ve jeostratejik önemi bu denli büyük olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığına bağlı olan Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri’nden oluşmaktadır. Barış zamanında iç güvenlik kuvvetlerinin bir parçası olarak görev yapan, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları, savaş zamanında Kara ve Deniz Kuvvetleri komutası altına girmektedir.
Genelkurmay Başkanı; Silahlı Kuvvetlerin komutanıdır. Savaşta Başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanı adına yerine getirir. Silahlı Kuvvetlere komuta etmek, savaşa hazırlanmasında personel, istihbarat, harekat, teşkilat, eğitim-öğretim ve lojistik hizmet ilkeleri ve programları Genelkurmay Başkanlığının sorumluluklarıdır.
Genelkurmay Başkanlığı ayrıca NATO ve diğer ülkeler ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askeri ilişkilerini yönlendirir.
47e345057dp
genel kurmay başkanlığı resmi web sitesinden alıntıdır.

geçmişten bugüne genel kurmay başkanları
res1 M. İsmet İNÖNÜ
Orgeneral
3 Mayıs 1920 - 10 Kasım 1921
res2 Fevzi ÇAKMAK
Mareşal
12 Temmuz 1922 - 3 Mart 1924 (Orgeneral)
3 Mart 1924 - 12 Ocak 1944 (Mareşal)
res3 M.Kazım ORBAY
Orgeneral
12 Ocak 1944 - 30 Temmuz 1946
res4 Salih OMURTAK
Orgeneral
1 Ağustos 1946 - 8 Haziran 1949
res5 A. Nafiz GÜRMAN
Orgeneral
10 Haziran 1949 - 6 Haziran 1950
res6 M. Nuri YAMUT
Orgeneral
5 Haziran 1950 - 10 Nisan 1954
res7 A. Nurettin BARANSEL
Orgeneral
28 Mayıs 1954 - 25 Ağustos 1955
res8 İ. Hakkı TUNABOYLU
Orgeneral
25 Ağustos 1955 - 10 Ekim 1957
res9 İ. Feyzi MENGÜÇ
Orgeneral
11 Ekim 1957 - 22 Ağustos 1958
res10 M. Rüştü ERDELHUN
Orgeneral
23 Ağustos 1958 - 27 Mayıs 1960
res11 Ragıp GÜMÜŞPALA
Orgeneral
3 Haziran 1960 - 4 Ağustos 1960
res12 Cevdet SUNAY
Orgeneral
4 Ağustos 1960 - 16 Mart 1966
res13 A. Cemal TURAL
Orgeneral
16 Mart 1966 - 16 Mart 1969
res14 Memduh TAĞMAÇ
Orgeneral
16 Mart 1969 - 29 Ağustos 1972
res15 Ö. Faruk GÜRLER
Orgeneral
29 Ağustos 1972 - 6 Mart 1973
res16 Semih SANCAR
Orgeneral
6 Mart 1973 - 7 Mart 1978
res17 A. Kenan EVREN
Orgeneral
7 Mart 1978 - 1 Temmuz 1983
res18 Nurettin ERSİN
Orgeneral
1 Temmuz 1983 - 6 Aralık 1983
bres19M.Necdet ÜRUĞ
Orgeneral
6 Aralık 1983 - 2 Temmuz1987
bres20 Necip TORUMTAY
Orgeneral
24 Temmuz 1987 - 3 Aralık 1990
bres21 Doğan GÜREŞ
Orgeneral
6 Aralık 1990 - 30 Ağustos 1994
bres22 İ.Hakkı KARADAYI
Orgeneral
30 Ağustos 1994 - 30 Ağustos 1998
bres23Hüseyin KIVRIKOĞLU
Orgeneral
30 Ağustos 1998 - 28 Ağustos 2002
hilmiozkok
Hilmi ÖZKÖK
Orgeneral
28 Ağustos 2002
Son düzenleyen konuralp1980; 20 Mart 2006 22:41 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
konuralp1980 - avatarı
konuralp1980
Ziyaretçi
20 Mart 2006       Mesaj #5
konuralp1980 - avatarı
Ziyaretçi
Tsk nın görevleri
TSK'nın vazifesi Anayasa ve yasalarla belirlenmiş olup, 2000'li yıllarda Türk Silahlı Kuvvetleri, yeni güvenlik sorunlarına ve krizlere uygun şekilde reaksiyon göstermek, belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için;
· Caydırıcılık,
· Güvenlik / Harekat Ortamının Şekillendirilmesi,
· Savaş Dışı Harekat (Barışı Destekleme Harekatı, Doğal Afet Yardım Harekatı ve İç Güvenlik Harekatı),
· Kriz Yönetimi,
· Sınırlı Güç Kullanımı,
· Konvansiyonel Harp,
gibi faaliyetleri icra etmektir.

Bu bağlamda, değişik görevleri ifa edebilecek, çok rollü elastiki birliklerin teşkil edilmesine, sayısal fazlalık yerine gelişmiş teknoloji ürünü silah ve sistemlere sahip olunmasına, bu silah ve sistemlerin etkinliğini artıracak komuta-kontrol, erken ihbar ikaz, elektronik harp, gelişmiş mühimmat, her hava şartlarında harekat imkan ve kabiliyeti gibi kuvvet çarpanlarına sahip olunmasına önem ve öncelik verilmektedir.
Global ve bölgesel dengelerin henüz tam olarak oluşmadığı içinde bulunduğumuz politik ve askeri ortamda, bölgemizde ve dünyada barış ve istikrara katkıda bulunmanın yanı sıra, iç ve dış tehditlere karşı ülke savunmasını sağlayacak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, yeniden yapılanmasında aşağıdaki kabiliyetlerin idame edilmesi ve geliştirilmesi hedeflenmektedir.
· Caydırıcı askeri gücün idamesi,
· Komuta, Kontrol, Muhabere, Bilgisayar, İstihbarat, Keşif ve Gözetleme sistemleri,
· Üstün hareket kabiliyeti ve ateş gücü,
· Silahlı Kuvvetlerin nicelikten çok niteliği esas alan, ileri teknoloji ürünü silah ve sistemler ile teçhiz edilmesi,
· Her hava ve her ortamda gece ve gündüz şartlarında harekat icra etme kabiliyeti,
· Kitle imha silahlarına karşı hava/füze savunma ve NBC korunma kabiliyeti,
· Stratejik intikal,
· Müşterek ve Birleşik Harekat icra etme kabiliyeti,
· Klasik savaşın yanında, barışı destekleme, terörle mücadele, doğal afetlerde yardım, kriz yönetiminin desteklenmesi, sınırlı güç kullanımı, abluka, ambargo, insani yardım, göçü önleme gibi değişik harekat türlerini ifa etme kabiliyeti.
TSK yeniden yapılanma faaliyetlerini, soğuk savaş sonrası oluşan yeni politik-askeri stratejik ortam, Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehdit, Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde sürdürmektedir.

Türkiye’nin savunma politikası
İki kutuplu dünya düzeninin yıkılmasından sonra Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinde ortaya çıkan güç boşluğu, küresel belirsizliği artırmış ve bu bölgelerde jeopolitik boşluk alanlarının oluşmasına neden olmuştur.
Bu jeopolitik boşluk alanlarında yaşanan çatışma ve krizler ile 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan terör eylemlerinin ardından, asimetrik tehditler dünya gündemine taşınmıştır. Kuzey Osetya’da yaşanan okul baskını, asimetrik tehdidin en belirgin şekli olan “terorizm”in boyutlarının nerelere varabileceğini dünya kamuoyuna göstermiştir.
Bu kapsamda, Türkiye’nin güvenlik kaygıları temel olarak;
- Terorizm,
- Uzun Menzilli Füzeler ve Kitle İmha Silahlarının yayılması,
- İrticai Faaliyetler ve
- Bölgesel Çatışmalardan kaynaklanmaktadır.
Jeostratejik konumu itibariyle Dünyanın en istikrarsız bölgeleri olan Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu’nun ortasında yer alan Türkiye’nin Savunma Politikası; ülkenin ulusal bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve hayati çıkarlarını korumak ve muhafaza etmek esaslarına dayanmaktadır.
Bu bağlamda, Türkiye; Savunma Politikasında;
- Bölgesinde bir güç ve denge unsuru olmayı,
- Çevresinde bir “Barış ve Güvenlik Kuşağı” oluşturmayı,
- Bölgesinin barış ve güvenliğine katkıda bulunmayı ve bunu geniş bölgelere yaymayı,
- Bulunduğu bölgeye ve ötesine yönelik strateji ve güvenlik üreten bir ülke olmayı,
- Ülkelerle iş birliği, yakınlaşma ve olumlu ilişkiler geliştirmek için girişimlerde bulunmayı hedef olarak seçmiştir.
1923 yılında kuruluşundan bugüne kadar, savunma politikasını Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi çerçevesinde şekillendiren Türkiye, küresel ve bölgesel istikrarın korunmasına yönelik girişimlere aktif bir şekilde katılım yönünde gayret göstermektedir.
Türkiye, sorunlara barışçı yollardan çözüm bulunmasını, çözüm bulunamaması halinde, çatışmaların kısa sürede durdurularak kalıcı ve adil barışın tesis edilmesini esas alan bir politika izlemekte ve bu politikanın gereği olarak da, barışı destekleyen tüm faaliyetlere katkıda bulunmaktadır.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Nisan 2006       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye ve ABD arasında imzalanan kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesine ilişkin anlaşma çerçevesinde ABD'nin gümrüklere panel x-Ray cihazı yerleştireceği belirtiliyor. Dışişleri Komisyonu'nda tartışmalara yol açan anlaşmanın, ABD'ye gümrükleri tek yanlı kontrol imkanı tanıdığı ifade ediliyor..

33130F814B49BE4F995CD67Fb

Dışişleri Komisyonu'nda dün Türkiye ile ABD arasında imzalanan kitle imha silahları ile füze fırlatma sistemlerinin yayılmasının, kötü niyetli kişilerin eline geçmesinin önlenmesine ilişkin anlaşma ele alındı.

CHP'liler, anlaşmanın 'hem kimyasal amaçlı hem de kitle imha silahı yapımında kullanılan malzemelerin denetiminin' tek yanlı olarak ABD'ye bırakılması anlamına geldiğini öne sürdü.

"TÜRKİYE BU CİHAZLARI ALAMAYACAK KADAR ACİZ Mİ?"

Amerika'nın bu malzemenin denetimi için gümrüklere panel X-ray cihazı yerleştirmesini öngörüldüğü anlaşmanın "onur kırıcı" olduğunu belirten CHP'liler, Dışişleri Bakanlığı yetkililerine "Bu cihazların maliyeti nedir, Türkiye bunu alamayacak kadar aciz mi" sorusunu yönelttiler.

"BEDELİNİ BİLMEDEN NASIL ANLAŞMA YAPIYORSUNUZ?"

Dışişleri temsilcisi ise "bilmiyoruz" karşılığını verince CHP'li vekiller, "Bedelini bilmeden nasıl anlaşma yapıyorsunuz" diye tepki gösterdi.

CHPli Onur Öymen, Ufuk Özkan ve Halil Akyuz, bu anlaşmanın hiçbir NATO ülkesiyle yapılmadığına dikkat çekerek, "Bu düzenlemeyle ABD'ye tek yanlı gümrükleri kontrol imkanı tanıyorsunuz. Ayrıca bu anlaşmayla, Türkiye'nin kitle imha silahlarının geçiş merkezi olduğunu kabullenmiş oluyorsunuz" görüşünü de dile getirdiler.

DIŞİŞLERİ: BİZİM ÇALIŞMAMIZ SONUCU ANLAŞMA YUMUŞATILDI

Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ise, "Biz bu anlaşma üzerinde 1.5 yıldır çalışıyoruz. Daha sert hükümler vardı, bizim çalışmamız sonucu yumuşatıldı" diye kendilerini savundu.

Biz Bu Durumda Süper Güç Olmayı Ancak Hayal Edebiliriz.... Msn Mad
ferruhyb - avatarı
ferruhyb
Ziyaretçi
4 Nisan 2007       Mesaj #7
ferruhyb - avatarı
Ziyaretçi
türkiye aslında süper ğüç olmaya müsait bir coğrafyada.petrol desen var.ama çıkaramıyoruz.sadece bor bile bize fazlasıyla yeter.elimizdeki olanakları kullanmasını becerebilsek süper ğüç oluruz.

Benzer Konular

12 Ağustos 2013 / Kral_Aslan Spor
27 Aralık 2012 / iceslush Soru-Cevap