Arama

Kültürel Değerlerimiz

Güncelleme: 10 Kasım 2007 Gösterim: 44.538 Cevap: 6
Aynacan - avatarı
Aynacan
VIP Gecenin Aydınlığı!
14 Eylül 2007       Mesaj #1
Aynacan - avatarı
VIP Gecenin Aydınlığı!
Yemekler,Giyim ve Kuşam,Köy Evleri,Düğünler,Sosyal Eğlenceler,Köydeki Yer İsimleri,Dış Bayramı,Kırklama,Söylenceler ve Hikayeler,Batıl İnançlar Ve Hurafeler,Köyce Sözlük,Atasözleri,Deyimler,Özgün Sözler,Dualar ve Beddualar

Sponsorlu Bağlantılar
Yemekler

Türkiye'nin diğer yörelerinde bilinen türk mutfağındaki yaygın yemeklerin yanısıra köyümüzde yüzyıllardır yapılagelen yöreye özgü birçok orjinal yemek çeşidi bulunmaktadır.

Köyümüzde etli yemekler fazlaca rağbet görmemektedir. Daha çok sebze ağırlıklı yemekler yaygındır. Özellikle yörede yetişen akpiyer fasülyesi (ağpiyer löblezi) çok lezzetli bir fasülye türü olup birçok yemekte kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra yöreye özgü bir başka yemek çeşidi ise tarhanalı yemeklerdir. Bu yörede tarhananın farklı şekilde yapılması tarhana içerikli yemeklerin tadınıda farklılaştırmaktadır.

Aşağıda köyümüzede ve civardaki yerleşim yerlerinde yaygın olan bazı yemek çeşitleri ve tarifleri yer almaktadır.

Kışlık ve Törensel Yiyecekler

Tarhana ve Tarhana Çorbası

Bastığ (Pestil)

Sucuk

Sirke

Keşkek

Hedik

Diğer Yöresel Yemekler

Maşaşı

Bulamaç

Yarpuz Çorbası

Adışaşı

Ot Kavurması

Çelemli Pilav

Sakız Piri

Ufak Köfte (Ğhıllik Aşı)

Livinç Yemeği

Siyenk Ot Kavurması

Pişolo

Kulaklı Pilav

Süründür

Setirgen

Yağlı Su

Teeyek Yemeği

Not: Bilgilendirme amaçlıdır.
Aynacan - avatarı
Aynacan
VIP Gecenin Aydınlığı!
14 Eylül 2007       Mesaj #2
Aynacan - avatarı
VIP Gecenin Aydınlığı!
Tarhana

Sponsorlu Bağlantılar
Köyümüzün diğer çevre köylerden farklı bir geleneği kış için hazırlanan tarhanasıdır. Baharın gelmesiyle birlikte köyün dağlarında otlayan hayvanlardan elde edilen sütten yoğurt yapılır. Yoğurt günlük olarak yayıkta yayılır, yağı alınır ve topraktan yapılmış küplerin içinde toplanır. Bu işlem üç ay boyunca devam eder. Biriktirilen bu ayrana köy dilinde dutma denir. Ağustos ayı gelince, ailenin ihtiyacına göre yaklaşık 25-50 kilo döğme hazırlanır (döğme buğdayın çekilmiş haline denir). Toplanan ayran büyük kazanlara boşaltılır ve kazan altı odun ateşiyle yakılır. Kazan içindeki dutma kaynayana kadar karıştırılır ve sonra üzerine döğme dökülür. Pişinceye kadar karıştırılan döğme evlerin damına koyulan sepetlerde bir gün süreyle bekletilir. İkinci gün, köyün yüksek dağlarından akan derelerin kenarlarından toplanan anuğ (dağ kekiği) damın üzerine serilir ve üzerine bir gün bekletilen tarhana elde küçük şekiller verilerek dizilir. Bu şekillendirilmiş tarhanaya tarhana çobanı denir. İki gün sonra kuruması için bu tarhana çobanlarının altı üstüne çevrilir. Bu çevirme işlemine tarhana döndermesi denir. Bu işlem yapıldıktan sonra tarhana bir hafta süreyle kurumas1 için güneşte bekletilir.

Kışlık yiyecek olarak hazırlanan bu tarhana hem çorba olarak pişirilir hem de uzun kış gecelerinde çerez olarak yenir.

tarhana çorbası tarifi:

Tarhana Çorbası
Malzemeler:
Tarhana
Kuru nane
Tereyağı

Kaynamış suya birkaç parça ufaltılmış tarhana koyulur ve kaynatılır. İyice kaynadıktan sonra (tarhana çözülünceye kadar) yağda kızartılmış nane üzerine dökülür. Tuz ve istenirse karabiber eklendikten sonra servis yapılır (afiyet olsun).

kulturyemeklertq6

tarhanaid3

Pişirildikten sonra bir gün bekletilen tarhana elde şekiller verilerek (tarhana çobanı) evlerin damları üzerinde kuruması için bekletilir. Resimde tarhana çobanı yapan köylüler gözükmektedir.


Bastığ (Pestil)

Bağbozumu ile birlikte bağlardan derilen üzümler küfelerle evlere getirilir. Üzüm teknelerine boşaltılan üzümler bu teknelerde çıplak ayaklarla sıkılarak suyu çıkarılır. Şivinden (posa) ayıklanan üzüm suyu (şire) büyük kazanlara konularak odun ateşinde kaynatılır. Kaynayan şireye bir sitil (kova) ayran eklenir ve kaynatma işlemi sürdürülür. Daha sonra aktoprak (veya şire toprağı) eklenir (bu işleme "toprak verme") ve sürekli olarak karıştırılmaya devam edilir. Bu aşamada kazan altındaki ateş çekilir ve kazandaki şirenin yarısı başka bir kovanın içine boşaltılır ve kovadaki şireye katı kıvama gelmesi için un eklenir. Daha sonra bu un eklenmiş şire tekrardan ocaktaki kazana boşaltılır ve kazanın ateşi tekrardan yakılarak kaynatma işlemine devam edilir. Kazandaki şire katılaşıp bulamaç kıvamına gelene kadar kaynatma işlemi sürdürülür. İstenilen kıvama gelen bastığ şiresi damlara serilen savanların üzerine dökülerek yayılır. Yayılır yayılmaz üstüne çeviz kıynağı, küncü ve çedene serpilerek güneşte kurumaya bırakılır. İki-üç gün sonunda kuruyan bastığ savanların üzerinden toplanır ve kalıplaştırılarak saklanmak üzere teştlere konulur.


Bastığ, kışın çerez olarak tüketilmek üzere hazırlanır ve uzun kış gecelerinde özelliklede ceviz ile birlikte köylülerin ağzını tatlandıran besleyici bir gıdadır.


Sucuk

Bastığ yapımı için hazırlanan bastığ şiresi aynı zamanda sucuk yapmak içinde kullanılır. Bunun için iplere ceviz içi dizilir ve bu dizili ceviz hazırlanmış bastığ şiresine daldırılarak çevizlerin etrafının iyiçe bastığ şiresi ile kaplanması sağlanır. Daha sonra da kuruması için tavandan asılır. Ceviz içi yerine kuru incir dizilerek de sucuk yapılır. Bu tercih ailelerin ellerindeki ceviz veya incir miktarına bağlıdır.

Sucuk da Bastığ gibi kışlık çerez olarak tüketilmek üzere hazırlanır ve kış gecelerinde, bastığ, ve tarhana ile birlikte vazgeçilemeyen bir çerezidir.



Sirke

Sirke, Türkiye'nin diğer bölgelerindeki tüketilişlerinden farklı olarak köyümüzde kışın tüketilmek üzere hazırlanan ve yemeklerle birlikte yenilen turşu gibi bir tür meze dir.

Pestil yapımı sırasında arta kalan üzüm şivi (posası) sirke yapımında kullanılarak değerlendirilir. Üzüm şivi palazların içinde yaklaşık on gün boyunca ekşiyene kadar üstü kapalı olarak bekletilir. Şiv ekşidikten sonra suyun içine konur ve bir hafta suda bekletildikten sonra şivinden arındırılır. Daha sonra pancar baldırı ve sarımsak ilave edilerek kışın tüketilmek üzere küplere doldurulur.



Keşkek

Keşkek yemeği, özellikle de eski zamanlarda, Türkiye'nin diğer bölgelerinde geleneksel olduğu gibi köy düğünlerinde hoşaf ile birlikte düğün yemeği olarak sunulan en yaygın yemek türüdür. Günümüzde keşkek yemeğinin yerini diğer yemek çeşitleri almıştır ama seyrekde olsa hala köy düğünlerinde düğün yemeği olarak hoşaf ile birlikte sunulmaktadır. Köyümüzde keşkek yemeğinin yapılışı aşağıdaki şekildedir.



Keşkek Tarifi:



Malzemeler

Beyaz Nohut

Dövme

Kemikli et

Tereyağı



Kemikli et ve istenirse nohut suda iyice kaynatılır. Bir kaynardan sonra döğme (dövme) eklenir. Suyu çekilene ve katı kıvama gelene kadar düşük ateşte karıştırılır. Ayrı bir kapta katı yağ kızartılır ve kaynayan keşkek üzerine eklenir ve bir kaynar daha gelmesi beklenir. Servise hazırdır.



Hedik

Diş bayramı kutlamalarının geleneksel yemeği olan hedik, yörede Çüngüş ilçesi başta olmak üzere birçok köyde bilinir ve diş bayramlarının istisnasız törensel yemeğidir.



Hedik Tarifi:



Malzemeler:

Beyaz Nohut

Dövme

Kekik

Tereyağı



Buğday ve beyaz nohut suda yumuşayana kadar haşlanır. Daha sonra ayrı bir kapta tereyağı eritilir ve kekik eklenir. Tereyağlı kekik kaynayan nohutun üstüne dökülür ve tuzu eklenirek servise hazır hale getirilir.





Diğer Yöresel Yemekler



Maşaşı

Yöreye ve köyümüze özgü bir diğer lezzetli yemek de maşaşı'dır. Yeşilimsi görünüşte ve mercimek büyüklüğündeki bu yuvarlağımsı tahıl cinsinin en yaygın tüketiliş şekli çorbasının yapılmasıdır. Yöredeki diğer köylerde de yaygın olarak tüketilen bu besinin köyümüzdeki çorba yapılış tarifi şöyledir.



Maş çorbası Tarifi:



Malzemeler:

Maş

Pirinç

Tereyağı

Baharat



Maş pişene kadar suda kaynatılır. Daha sonra içine bir miktar (beş kişilik servis için bir su bardağı) pirinç eklenir. Ayrı bir kapta yağ kızartılır ve kırmızı(veya pul) biberi ve tuzu konur ve kaynayan maşaşına eklenir.



Bulamaç

Çorbasının yanı sıra tarhananın çok yaygın olmasada yapılan bir başka yemek çeşidi de bulamaç yemeğidir.



Bulamaç Tarifi:



Malzemeler:

Tarhana

Un

Tereyağı



Tarhana yumuşayıp dağılana kadar suda kaynatılır. Daha sonra bu karışıma un çalınır. Ayrı bir kapta tereyağı kızartılır ve bulamacın içine dökülür. Bir kaynardan sonra servis yapmaya hazır hale gelir.





Yarpuz Çorbası

Yarpuz, ilkbaharda dere kenarlarında, çayırlarda veya sulak yerlerde kendiliğinden yetişen otsu bir bitkidir. En çok çorbası yapılır.



Yarpuz Çorbası Tarifi:



Malzemeler:

Yarpuz otu

Dövme

Nohut

Sumak

Tereyağı



Önce döğme (dövme), fasulye ve nohut pişinceye kadar beraberce kaynatılır. Daha sonra dere ve çay kenarlarından taze toplanmış olan yarpuz bitkisi suyla yıkanır. Yarpuz doğrandıktan sonra yumuşamış döğme ve nohutun içine katılır. Ayrı bir tavada tereyağı kızartılarak salça ve pul biber yağla birlikte kavrulur. Daha sonra sumak ayrı bir kapta kaynatılarak suyu süzülür ve kızartılmış yağ ile birlikte yemeğe beraberce katılır. Bir kaynara kadar beklenir ve servis yapmak için ocaktan indirilir.



Adışaşı

Yöreye özgü bir diğer çorba çeşidi de, adını Adış Köyü'nden alan adışaşı'dır. Malzemeleri çok bildik olan bu çorba oldukça lezzetli ve besleyicidir.



Adışaşı Tarifi:



Malzemeler:

Patlıcan

Yeşil fasülye

Dövme

Nohut

Sumak

Domates



Dövme, nohut ve fasülye yumuşayıncaya kadar suda kaynatılır. Bir baş patlıcan küçük küçük doğranır. Daha sonra ayrı bir kapta domates ve sivri biber yağda pişirilir ve kaynamakta olan yemeğin üzerine eklenir. Bir kaynardan sonra servise hazır hale gelir.



Ot Kavurması

Köyümüze özgü bir başka yemek türü de ot kavurması'dır. Bu yemek oldukça orjinal olup çok da lezzetlidir. Yöreye özgü birçok yemekte kullanıldığı gibi bu yemekte de Akpiyer fasülyesi kullanılır.



Ot Kavurması Tarifi:



Malzemeler:

Kuru soğan

Ağpiyer löblezi

Bulgur

Çelem Piri



İki baş kuru soğan su içine doğranır. Ak piyer fasülyesi üzerine eklenir ve beraberce suda kaynatılır. Daha sonra bulgur eklenir. Ayrı bir kapta tereyağı eritilir ve yağ üzerine pul biber dökülerek karıştırılır, kaynamakta olan yemeğin üzerine dökülür. Ayrı bir tencerede de çelem piri kaynatılarak haşlanır, süzgeçten geçirilir ve kaynamakta olan pilavın üstüne eklenir ve iyice karıştırılarak servis yapmak için hazır hale getirilir.



Çelemli Pilav


Köyümüze özgü bir başka yemek türü de çelemli pilavı'dır. Bu pilav çeşidinde normal bulğur pilavına ek olarak içine çelem ve akpiyer fasülyesi de konur.



Çelemli Pilav Tarifi:



Malzemeler:

Çelem

Ağpiyer löblezi

Bulgur

Sarımsak



Çelem küçük küçük doğranır ve ağpiyer fasülyesi ile suda kaynatılır. Kaynayınca bulgur eklenir. Pilav pişince sarımsak ezilir ve içine katılır. ayrı bir kapta tereyağı kızartılır ve pul biber eklenerek pişmiş pilavın üstüne eklenir.



Sakız Piri

Menegüç (Çedene) ağacının ilkbaharda açan sarımsı renkli ilk yapraklarına köy dilinde sakız piri denir. Bu yapraklar hem bulgur pilavına katılır (sakız piri yemeği adını alır) hemde sarımsaklı yoğurt ile boranısı yapılır.



Sakız Piri Pilavı Tarifi:



Malzemeler:

Sakız piri

Kuru soğan

Ağpiyer löblezi

Bulgur



Sakız piri önce suda haşlanır. Daha sonra suyu süzülerek küçük küçük doğranır. Ot kavurması tarifine uygun şekilde pişirilir.



Ufak Köfte

Ağpiyer fasülyesi ile yapılan bir diğer yemek de çok lezzetli olan ufak köftedir.



Ufak KöfteTarifi:



Malzemeler:

Ağpiyer löblezi

Dövme

Bulgur

Sumak



Ağpiyer fasülyesi ve dövme suda beraberce kaynayıncaya kadar kaynatılır. Pişme kıvamına gelince bir avuç köftelik bulgur su ile yoğrularak küçük fındık büyüklüğünde yuvarlak top şekli verilir. Kaynayan dövmeye bu köfteler eklenir. Ayrı bir kapta sumak kaynatılarak suyu süzülür ve bir başka tavada yağ kızartılarak kaynayan çorbaya eklenir.



Livinç Yemeği

İlkbaharda yüksek dağlarda kendiliğinden yetişen livinç otu elle toplanır ve güneşte kurutularak sonradan yemeği yapılmak üzere saklanır. Livinç yemeği özellikle Ramazan ayının ilk günü pişirilir.



Livinç Yemeği Tarifi:



Malzemeler:

Kurutulmuş livinç otu

Soğan

Bulgur

Tereyağı

Sumak



Kurutulmuş livinç otu suda haşlanır. Kaynayan suyun içine soğan doğranır ve beraberce kaynatılır. Daha sonra içine bulgur dökülür ve bulgur pişinceye kadar beraberce kaynatılır. Ayrı bir kapta yağ kızartılır ve yemeğin içine dökülür. Başka bir kapta da nar suyu kaynatılır ve yemeğe eklenir.





Siyenk Ot Kavurması

Ot kavurmasını siyenk otu katarak yapılan yemektir. Siyenk otu ilkbaharda dağlarda kendiliğinden olan enli yapraklı bir tür yabani bitkidir. Diğer ot kavurma yemeklerinden farklı olarak bu yemekte yumurta kullanılır.



Siyenk Ot Kavurması Tarifi:



Malzemeler:

Siyenk otu

Kuru soğan

Tereyağı

Yumurta



Siyenk otu suda haşlanır. Daha sonra sudan çıkartılan haşlanmış siyenk otu yağda soğan ile kavrulur. Daha sonra üzerine yumurta kırılır.





Pişolo

Pipirim (semizotu) ile yapılan bir başka yemek türü de köyde pişolo olarak bilinen yemek türüdür.



Pişolo Tarifi:



Malzemeler:

Ağpiyer löblezi (börülce)

Kuru soğan

Pipirim (semizotu)

Tereyağı

Kırmızı biber



Ağpiyer löblezi ile soğan suda löblez yumuşayana kadar kaynatılır. Önceden suda kaynatılmış olan pipirimin suyu sıkılır ve küçük küçük doğrandıktan sonra kaynayan löblezin içine eklenir. Ayrı bir kapta tereyağı eritilir ve üzerine kırmızı biber dökülür. Daha sonra bu kızartılan yağ yemeğe katılır.





Kulaklı Pilav

Yaz kabağının kurusu ile yapılan kışlık bir yemek çeşididir. Yaz kabağı küçük küçük doğranıp güneşte kurutulur ve kışın kulaklı pilav yapılmak üzere saklanır.



Kulaklı Pilav Tarifi:



Malzemeler:

Yaz kabağı kurusu

Kuru soğan

Bulgur

Tereyağı



Yazın güneşte kurutulmuş olan kabak kurusu suda yumuşayana kadar kaynatılır. Daha sonra kaynayan kabağın üzerine bulgur dökülür. Ayrı bir tavada tereyağı kızartılarak içinde kuru soğan kavrulur ve bu hazırlanan tereyağı kaynayan bulgurun üzerine eklenir. Suyunu çekip pilav kıvamına gelene kadar kaynatıldıktan sonra servise hazır hale gelir.





Süründür

Süründür tarifi:



Malzemeler:

Yufka

Yoğurt

Sarımsak



Sacda hazırlanmış ince hamursuz küçük küçük kesilerek hazırlanmış sarımsaklı yoğurt ile karıştırılarak servis yapılır.





Setirgen

Setirgen tarifi:



Malzemeler:

Un

Tarhana

Susam

Döğme(yarma)

Ceviz

Çedene



Un ile birlikte tarhana, susam, döğme, ceviz ve çedene kavrularak hazırlanır. Daha çok kahvaltıda çerez olarak tüketilir.





Yağlı Su

Yağlı su yemeği kavurma ile yapılan pratik bir yemektir. Hazırlanışı oldukça kolay olan bu yemek ekmek doğranarak afiyetle yenir.



Yağlı Su Tarifi:



Malzemeler:

Kavurma

Domates unu

Sarımsak



Tencerede su önce ısıtılır ve ısınan suyun içinde kavurma eritilir. Kaynara geldikten sonra üzerine domates unu eklenir. Daha sonradan iki diş sarımsak ezildikten sonra yemeğin üstüne dökülür.




Teeyek Yemeği

Teeyek, ilk baharda asmanın yeni sürgününe verilen isimdir. Bu kısımlar çiğ olarak yenebildiği gibi toplanarak teeyek yemeği de yapılır.



Teeyek Tarifi:



Malzemeler:

Teeyek

Pilavlık bulgur

Domates salçası

Pul biber

Kuru Soğan


Kuru soğan doğrandıktan sonra suda kaynatılır. Daha sonra kaynayan suya bulgur dökülür, bir iki kaynardan sonra teeyek eklenir ve pişmesine kadar beklenir. Ayrı bir tava içinde salça yağda kavrulup, kaynamakta olan yemeğin içine dökülür. Bir iki kaynardan sonra altı söndürülür ve servise hazırdır.
Not: Bilgilendirme amaçlıdır.
Aynacan - avatarı
Aynacan
VIP Gecenin Aydınlığı!
16 Eylül 2007       Mesaj #3
Aynacan - avatarı
VIP Gecenin Aydınlığı!
Sosyal Eğlenceler


Eskiden Köyümüzde Kış Gecelerinde Sosyal ve Kültürel Faaliyetler

Köyümüzde kış aylarında köyün ileri gelenlerinin ve muhtarın evinde, uzun kış geceleri, yatsı namazı sonrası, kahve, oyun, eylence yeri olmadığından, geç vakitlere kadar, tv dizileri gibi ilgi çekici, eğitim, hikaye, eski cenk, edebiyat, tarihi teberi, şiir, nazmi, kitapları, hoca ve eğitmenler gözetiminde, sesi güzel, ritmi iyi bilenler sırayla okur. Hoca ve büyükler örfi edebe göre sedir ve yer döşekleri üzerinde oturmak üzere toplanıp pür dikkat hatip okuyucular dinlenmeye başlanır, genç ve çocuklar kapı yanlarında su dağıtma, sobayı yakma, kekik, nane, pekmez şerbeti ikramlarının servislerini yapmada hazır, adabına göre münhal yerlerde hazır ayakta ve yerlerde görünür vaziyette oturmaktadırlar.

Kitaplar dışında sözü dinlenir hocalar, bilgileri ile büyükler, başlarından geçen hayat hikayeleri ve askerde başından geçen anılarını anlatmaktaydırlar. Eski 93 harbi, seferberlik, Yemen, Bingazi, Çanakkale, İzmir’in kurtuluşu, Kore savaşlarında köyümüzden katılanlar olmuş, geri dönen gaziler, çokta şehit olan olmuş. Şöyle ki 93 harbinde 97 kişi bir sülüste asker olmuş, sadece 4 kişi dönmüş. Her aileden şehit düşen olmuş, izine rastlanılmamış, isbatını yapan kimse kalmamış. Onun için bir başlandımı “bu akrabammış, bu aileden şu kadar asker gitti gelmedi” gibi hep anlatılmakta, anılmakta, yad edilmektedir. Okunan kitapların mevzuları ve içerikleri farklı, şöyle ki, mehmediye kitabı, büyük ve kalınca Nazmive, gafiyeli Peygamberimizin ve sahabeyi kiramın hayatı ve Müslümanlığın yayılışı hakkında çok güzel övgü ve şiir nazmi şeklinde muhteşem bir şekilde kaleme alınmış, okuma Şekli, ses tonuna, gore okunmaktadır. Ahmediye kitabı buda büğükçe kitaptır, içeriği farklı. Müslümanlığın yayılışı sahabeyi kiramın savşları, şehitlik, mertebeleri, övgüleri, halifelerin hayatları, pegamberimizin mucizeleri, Kuran-ı kerimin yazışlı, islamiyetin genişlemesi çok güzel nazmi şiir sitilinde nakşedilerek.yazılmıştır. Bu kitabı da okuma özelliği usta ve usluplarla okunmaktadır. Arada edebiyat kitabı olarak bilinen Kerem, Şah İsmail, Yusuf Kitabı, Arzu ile Kanber gibi kitaplar okunmaktadır. Ttabiî ki bu kitaplar da okuma metodları farklı farklı okunmaktadır. Yine Abülmüslüm kitabı oda büğükçe aği baba tarafından teberi yaptırılan soyu Peygamber soyundan olduğu bozulan dini kırsal alanda mücadele ederek çok meşagatli olarak yaymaya belli bir ekip ve mucizelerle kanıtlamaya calışmaya uğraşmakta mücadele etmektedir. Bu kitapta dizi ve ayrıntılar farklı bu kitapta, çok,itina ve ustalıkla şiirsel olarak, nazmi, olarak yazılmıştır. Büyük bir ustalıkla okunmaktadır. Tarihi teberi 4 cilt kitaptır, bu da adem babamızdan başlar son halifeğe kadar dünyanın yaradılışını bütün peygamberlerin doğuşu mucizeleri kitapları, yaşayışlarını içeren, hikaye şeklinde çok güzel şekilde yazılmış bir bir kitaptır. Derler ki oku tarihi teberi al dünyadan haberi. Yine Seyit Battal kitabı okunmaktadır. Bu da büyükçe hikaye şeklinde yazılmış bir kitaptır. İçerği kol sapanı, okla gerilla tipi kaybolan muslümanlığı ve mağdur olan insanlara yardım amacı ile İstanbul ile Anadolu arasında Konstantin ve o dönemin meşhur ordusu gayserle mücadele etmektedir. Tabiki belli ekip ve guruplardan oluşmaktadır, En son Seydi Battal’ı yakalama taktiği olarak parolalarla canlı hayvanların ismini değiştirir Sürekli dağda olduğundan yakalamak için taktik yapmakta ancak ekibi durumu bildirmekte, Seydi Battal bir atlıya para verir er meydanına çıkıp nara atar “bu yapılan yanlıştır her canlı özüne uygun ismiyle hitap edilmeli” diye galkanla nara atar gayser çabuk yakalayın battal, “budur” der. Koruma ve vezirlri yakalanışı tamaşaya gider gayser çadırda yalnız kalır. Battal Gazi, alelacele çadıra girer birkaç sığır kuyruğu darbesinden sonar öldürür ve dersini tuluğ çıkarıp içine saman doldurup Malatya Kalesi’ne asar ve kitap biter. Yine 6 parmak emsile gibi çeşitli kitaplar diziler ve nizami şeklinde okunurmuş. Biz de yetişdik. Okumalar bir nevi eğitim ve kültürel ve sosyal içerikli bir yaşayış düzeniydi. Tabi ki köyümüzde kış yiyecekleri olan tarhana, pestil kesme, kuru üzüm, ceviz içi, özel sırlı çömlek küplerden, özel olarak saklanan kalbur ve sahanlarla gençler sevis yapmaktadır. Tabiî ki, her gelen beraberinde getirmekte, hergün ayni evden fazla olur düşüncesi ile burada da yardımlaşma yapılmakta ve paylaşılmaktadır.


Ferfene



Köyümüzde genelde bahar ve yaz aylarına denk gelen kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde çocuk ve gençler arasında, grup ve arkadaşlar arasında bir araya gelip eğlenmek her kuşakta olmuş ve olmaktadır. Beraberce köyden biraz uzakda kır ve bahçelerde, su gözelerinin yanlarında bir nevi piknik ve eğlence programlanarak bir çeşit kutlama ve günboyu eğlenilmetkeydi. Şöyle ki katılan çocuk ve yaş grupları evlerinden yiyeceklerini, tencere, kebap ve yemek türlerini kendileri hazırlayıp kendileri yeme ve ikramını kırda yapmaktadırlar. Ocaklar kurulup uruncak ve salıncaklar hazırlanır kendi beceri ve hazırlıkları ile eğlenceler için def, keman, saz, gramafon ve teyp gibi müzik aletleriyle belli bir ritimle günboyu eğlenilip yemekler yenilmektedir. Tabii ki erkekler, çocuk ve gençler ayrı, kız çocuk ve yetişkinler de birbirlerini görmeyecek şekilde ayrı yer ve beldelerde yapmaktaydılar. Köylülerimiz de kendi aralarındaki bu tür eğlenceleri hoş görüyle karşıladıkları, keşke bizde bir daha çocuk veya genç olup bu tür eğlenceleri yaşama hayıfında bulunmaktadırlar. “Bizler de şurada şöyle yapardık“ diye söylemlerde bulunurlardı. Bu tür kutlamaları yapan gençler ve çocukların eğlencelerine ferfene denilmektedir.



Kanlıkulak Oyunu:

Köyde kışları karın çok yağdığı vakitler köyün 20-25 yaş arası gençleri değişik ilginç kıyafetler giyerek geceleri köydeki evlerin kapılarını çalarak kapı önünde oynamaya başlayıp:



"Kanlıkulak kanımı ver;

kanımı vermezsen,

sucuk ile bastığımı ver"



şeklinde tekerlemeler söyleyip kapısını çaldıkları köylüden ceviz, sucuk, dut, bastığ, kesme gibi çerezler isterlermiş. Daha önceleri bu işi kapıyı çalmayıp evlerin bacalarından aynı tekerlemeyi söylerlermiş. Sonraları, baca yerine kapı çalarak bu gelenek sürdürülmeye başlanmış.

Bu sosyal eğlencenin ne zamandan beri yapıla geldiği ve çıkış noktasını henüz bilmiyoruz!
Not: Bilgilendirme amaçlıdır.
Aynacan - avatarı
Aynacan
VIP Gecenin Aydınlığı!
16 Eylül 2007       Mesaj #4
Aynacan - avatarı
VIP Gecenin Aydınlığı!
Söylenceler ve Hikayeler (Heketler)

Söylenceler

Kocamanı Yiyen Kurt

Köyümüzde çok eskiden Fırat ırmağı kışın sert olduğu bir dönemde Fırat nehri donmuş. Adıyaman ormanlarından sırtlana benzer bir canavar türü geçmiş ve bizim dağ ve ormanlara kadar gelerek bir müddet insanlara çeşitli zararlar vererek köylülerin korkulu rüyası halina gelmiştir. Haznederoğlu tarlasında iri yapılı bir köylümüz gece tarlaya suyunu dizmiş, abasını başına çekip karanlıkta bir müddet uyumuş. Başını ve burun kulağını kapan canavarı hırsız ve eşkiya zanederek karanlıkta “abamı alın bana birşey yapmayın” diye irkilmiş. Canavar olduğunu farkına varmış. Burnu ve kulağı kopuk halde köye gelmiş. Bir müdet sonra adam ölmüş ve bu kurt şeklindeki canavar yabanda malı olan reşber köylülerimize korku saçmış ki kimse yanlız tarla ve yaban mallarına gidemez olmuş. Silah ve savunma aletleri olmadığından Çüngüş ağalarına sitemle “bize silah bul artık mallarımıza gidemiyoruz, bu canavar taş ve sopayla ölecek gibi değil” diye müracatlarına ağa “hadi sizde beceriksizler yerini tespit edin ben gelip vuracam” demiş. Deveboynu muhitinde yerini köylülerimiz tespit etmiş, ağaya ihbarda bulunulmuş. Ağa silahını kuşanmış alalece canavarın göründüğü yere varmış. Etrafı sarılı ve sesli bağırışmalardan ürken canavar ağanın kulağını bir hamlede almış. Akabinde silah takviye edilerek köylülerimiz tarafından bu yırtıcı ve vahşi canavar büyük bir çaba sarfedilerek iki gün içinde gece gündüz iz sürülerek bulunmuş ve nihayetinde öldürülmüş. Postu tuluğ çıkarılarak içine saman doldurulup Çelemindere’de dut ağacına asılarak teşhir edilmiş. “KOCAMANI YİYEN KURT İŞTE BU” DİYE TANITILMIŞ GELEN GEÇEN BİR ŞEPLE(sopa) VURARAK “SENDİN HA” demişler. Bununda köyümüzde yaşandığı söylenmektedir.
Not: Bilgilendirme amaçlıdır.
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
10 Kasım 2007       Mesaj #5
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Peşdambal, karadeniz yöresinde yaygın olarak görülen daha çok evli ve yaşlı bayanların kullanıldığı, bel örtüsü olarak da kullanılan ince çubuklu desenli başörtü. makaslı peştemal :beyaz peştemal da denir. püsküllü ve delikli peştemal. daha çok genç kızlar ve genç kadınlar kullanır.
kara peştemal : genellikle yaşlıların kullandığı, kenarları kırmızı kara peştemal.


a27f7d6f 1 39bc9999 3 b13c4cb1 4
Kültürel Değerlerimiz Kültürel Değerlerimiz Kültürel Değerlerimiz
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
10 Kasım 2007       Mesaj #6
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Diyarbakır'da Puşicilik, 16. yüzyıldan beri Süryaniler ve Ermeniler tarafından icra edilen bir meslek olarak 20. yüzyılın sonlarına kadar varlığını sürdürmüştür. Diyarbakır ve civar şehirlerde dokuma, altın ve gümüş işlemeciliği vs. gibi neredeyse bütün meslek gruplarının Süryani, Ermeni, Keldani gibi Müslüman olmayan dini gruplar tarafından icra edilmiş olması dikkat çekicidir. Diyarbakır ipek dokumacılığı babadan oğla, kuşaktan kuşağa geçen bir meslek olmuştur. Meslek aynı zamanda sözü edilen gruplar için Müslümanlara karşı koruma alanı oluşturmuş, toplumsal saygınlık aracı olarak görülmüştür. Bu nedenle gayrimüslimler, mesleği uzun süre kendi aralarında geliştirmeye özen göstermişler, diğer taraftan Müslümanları bu meslek için yetersiz ve kabiliyetsiz görerek, onları meslekten uzak tutmuşlardır. Aslında Müslüman toplumun bakış açısının da bu ve benzer meslek gruplarını gayrimüslim gruplarla özdeşleştirdiği görülüyor. Toplumsal eğilim, gayrimüslimlerle özdeşleşen bu meslekleri zaten saygın görmüyor, dolayısıyla rağbet göstermiyordu. Ancak zamanla bu görüşün zayıfladığı görülmektedir. 1960'lı yıllarda gayrimüslimlerin batıya göç etmeye başlaması, Müslümanların mesleğe yönelmesine zemin oluşturmuş, gittikçe artan göçlerle gayrimüslimlerin nüfusu azalmış ve meslek içinde ihtiyaç duyulan iş gücü karşılanamaz hale gelmiştir. Böylece Müslümanlar gittikçe artan bir iş gücü ile mesleğe aktif bir katılım sağlamış, zamanla alanda başarı göstermişlerdir.

Gayrimüslimlerden oluşan meslek erbabı, Diyarbakır şehir merkezinin orta tabakasını oluşturmakta idi. Üst tabakayı yöneticiler, askerler ve şehrin yerli eşrafı oluştururken alt tabakayı ise üst ve orta tabakanın çeşitli hizmetlerini gören büyük bir nüfusa sahip kesim oluşturmaktaydı. Rus işgali nedeniyle bütün Doğu Anadolu'da olduğu gibi Diyarbakır da yoğun olarak göç vermeye başlamıştı . Birinci Dünya Savaşı sonrası göçleri de eklenince Diyarbakır şehir nüfusunda büyük bir azalma olmuştu. Bu, Puşicilik mesleği içerisinde Müslümanlar lehine bir değişim demekti.1 Civar bölgelerden şehir merkezine göç eden farklı sosyal yapılara mensup bireyler şehirde tutunabilmek için ucuz iş kollarına iş gücü sağlıyorlardı. Birçoğu Diyarbakır'daki meslekler içerisinde yer alan bu bireylerin zamanla mesleki bilgi ve becerilerini yaygın olarak geliştirmesi, Müslümanların bu mesleklerdeki ağırlığını hissettirdi.

Böylece üretimi tamamen terk edilmeden önce Puşicilik, bir meslek olarak Müslüman halkın ilgisini kazanmış, bunlar daha sonra dokumacı olarak mesleği sürdürmüşlerdir. Bugün Diyarbakır Puşi dokumacılarından yaklaşık otuz kırk kişi Diyarbakır merkezde, yakın bir sayı da şehir dışında yaşamaktadır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde Diyarbakır'dan göç eden Süryani ve Ermeni Puşi sanatkarlarına rastlamak mümkündür.


Puşi kelimesi, örtü anlamında olup Farsça'dan Türkçe'ye geçmiştir. Günümüzde anlam daralmasıyla başa bağlanan veya sarılan bez anlamında kullanılmaktadır. Diyarbakır'da üretilen ipek kumaşa Puşi , üreticilerine Puşiciler denilmiştir. Oysa 1950'li yıllarda Diyarbakır'da üretilen ipek kumaşlar Puşi ile sınırlı olmayıp Puşi dokuma tezgahlarından daha teknik jakarlı makinelerde dokunan Mantin , Çiçekli Mantın , Canfes , Hake ve Gezi gibi kumaşlar da bulunmaktaydı.2 Ancak 1950'li yıllardan sonra üretilen ipek kumaşların kullanım alanı daralınca isim de buna göre şekillendi ve ipek dokumacılığına genel bir isimlendirme ile Puşicilik denildi.

Puşicilik 1960'lı yıllara kadar büyük ölçüde Süryaniler, kısmen de Ermeniler verenler, her zaman Süryaniler oldu. İşverenlerin sahip olduğu tezgah sayısı, farklılık gösterir. Bazı işverenler on ve üzeri, bazıları ise daha az tezgaha sahipti. Puşi dokumacılığı evlerde yapılıyordu. Dokuma tezgahlarının sahibi olan işverenler aynı zamanda dokumanın yerini de belirlemekteydiler. Çalıştırdıkları dokumacı işçilerin evlerine de nadiren tezgah kurmaktaydılar. Özellikle Süryanilerin yoğun olarak oturduğu Meryem Ana Kilisesinin etrafı, Lale Bey Camii ve Behram Paşa Camii civarına kadar hemen her evde Puşi dokumacılığı yapılmakta idi. Diyarbakır şehrinin sembolü olan Puşi geniş bir alanda yaygın olarak üretilmekteydi.

Tezgah malzemesinin sert ve dayanıklı ağaçtan yapılmasına önem taşır, bunun için genellikle gürgen ağacı tercih edilmiştir. Çünkü ipek ip bir süre sonra tezgahın ahşap aksamını yıpratıp özellikle çözgü iplerinin uzandığı kısımlarda iz bırakır. Bu ise kumaş üretiminde hataya yol açar. Tezgahın dişbudak ağacı kökünden yapılan mekik gibi aksamı zeytinyağı veya beziryağında kaynatılır. Böylece sert ve kaygan olması sağlanır ve ipek ipliğe karşı daha dayanıklı hale getirilir. Tezgahlar kamçılı ve mekikli olmak üzere iki kısma ayrılır. Kamçılı tezgahlar 1960'lı yıllardan sonra daha çok tercih edilir hale gelmiştir.

pusi2 Diyarbakır Puşisi farklı renk, boyut ve çeşitlerde üretilmekte idi. Renkler: Kırmızı , Beyaz , Turabi , Almasti , Yeşil ve Siyahtır . Boyutlar talebe göre değişmekle beraber, 90, 100, 110 cm 2 gibi ölçülerle beraber 120, 140 ve 160 cm 2 ölçüler ise adeta standart hale gelmiştir. Bu arada 200 cm 2 kadar Puşiler de dokunmuştur.

Puşiler, iş sahibi Süryaniler tarafından öncelikle Diyarbakır ve çevresi, Güneydoğu Anadolu bölgesinin diğer illeri, Doğu Anadolu, İç Anadolu, Ege bölgesi olmak üzere yurt içinde, Suriye ve Irak olmak üzere yurt dışına kadar pazarlanıyordu. Puşiler çeşitlerine göre pazar bölgelerine ayrılmaktadır. İş verenler bölge taleplerine göre Puşi türlerini arz ediyordu. Kullanımlarına göre Puşi çeşitleri ise Kırmızı Kenar , Beyaz Kenar , Yedi Renk , Kesrevan , Telgrafi ve Almasti'dir .
tarafından yapılmakta idi. Mesleğin bütün iş kollarını ayrıntısını sadece onlar biliyorlardı. Süryani nüfusun azalmasından sonra Müslümanlar dokumacı ve masuracı olarak meslekte yer almaya başladılar. Fakatpusi1Dokumacılık evlerde yapıldığı için kayıt altında tutulmuyordu. Bundan dolayı da Puşicilik işi ile uğraşanların ve çalışanlarının sayısı, işçi maaşları, iş verenin elde ettiği gelir gibi konular hakkında kesin bilgimiz yoktur. Konu ile ilgili bilgiler tahminlere dayanmaktadır. Mevcut tezgah sayısına göre tezgahlarda çalışan işçi sayısı tahmin edilebilir. Diğer iş kolları da buna bağlı olarak değerlendirilebilir.
1970 yıllarında Diyarbakır il merkezi başta olmak üzere Silvan, Lice, Kulp ve Hazro ilçelerinde önemli miktarda ipek böcekçiliği yapılmakta idi. 4 Günümüzde ise sadece Kulp ilçesinin bir beldesinde küçük oranda üretim devam etmektedir. Diyarbakır şehir merkezi ve civar köyleri ipekböcekçiliği ve dokuma tezgahlarının en yoğun olduğu yerlerdir.5 Sayısı 300 adet olan bu imalathanelerde 1870 yıllarında 200 ustanın denetiminde 1500 yetişkin ve çocuk işçi çalışmaktaydı. Bu tezgahların hemen hepsi Diyarbakır şehir merkezinde bulunuyordu. Bu, Diyarbakır'ın bu faaliyetin merkezi olması ve dokumacıların ipek dokumacılığına yönelmeleriyle ilgilidir. Çünkü ipek kumaş dokuma daha yüksek vasıf isteyen ve kırsaldan çok kentlerde yapılmaktaydı.6 100 erkek dokumacı, ipek çarşaf dokuyor ve her bir usta haftada bir adet çarşaf üretiyordu.7

Diyarbakır dokuma esnafı, Birinci Dünya Savaşı öncesinde jakarlı dokuma tezgahlarını kullanmaya başlamıştır. Böylece daha kaliteli ve daha fazla kumaş8 Diğer taraftan Diyarbakır'da ipekböcekçiliğin üretimindeki yüksek rekolte ve elde edilen ipeğin işlenmesi göz önünde tutularak Elazığ'da 1913 yılında kurulmuş olan İpekböcekçiliği okulu9Diyarbakır'a taşınmıştır.10 Geleneksel el dokuma tezgahlarının dışında 1940'lı yıllara kadar faaliyetini sürdürmüş olan jakarlı makinelerden oluşan mantin kumaş fabrikaları vardı.11 Bu mantin fabrikaları, Müftüzade Hüseyin Efendi ile Direkçi Tahir Efendiye aitti. Burada üretilen kumaşlar biraz sert olmakla beraber sırmalı kısmından gelinlik yapılmakta ayrıca yorgan ve yastık yüzü olarak da kullanılmakta idi.12 1950'li yıllarda ise Diyarbakır ipek dokumacıları “Doğu İpek” adıyla bir şirket kurmuşlardır.

1958 yılında yapılan istatistiğe göre Diyarbakır'da üretilen ham ipek miktarı 50 000, suni ipek miktarı 15 000 metredir.13 1960 yıllarında ise en az 200 14, 1970 yıllarında en az biri motorlu olmak üzere 70 tane ipek kumaş üretim tezgahı çalışıyordu.15 Bu tezgahlarda üretilen ipek kumaşlar yurtiçinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Ege bölgesinde, yurtdışında da Irak ve Suriye başta olmak üzere pazar bulmaktaydı. 1929 İzmir fuarında, Diyarbakır ipek dokuma fabrikalarında üretilen mantin kumaşlar birinci olmuştur.16 Ayrıca Diyarbakırlı iş adamları İzmir Fuarına uzun süre Diyarbakır'ı temsilen şehirde üretilen ipek kumaşlarla katılmışlardır.17 Puşi en son çıkışını yurt dışında yaparak 1973'te Münih'te düzenlenen el sanatları fuarında birinci olmuştur.18

Puşicilik birbirine bağlı birden fazla iş kolundan oluşmaktadır. Bunlar ise ipekböcekçiliği, kozadan ipin dolaplar yardımıyla çekimi, maklepler yardımıyla masuraya (farık) sarılması, masuralardan düvereye büküme götürülmesi, bükülen iplerin boyaya girmesi, serkar elinde kalemlere sarılması, dokuma için tezgaha gelmesi ve pazarlama için dükkanlara gönderilmesi gibi belli başlı iş kollarına ayrılmaktadır. Puşiciliğin bitmesiyle bu iş kolları da ortadan kalkmıştır.

Puşiciliğin Diyarbakır'ın doğal çehresine katkılarından birisi yine şehrin sembolü haline gelen dut ağaçlarıdır. İpekböceğinin yegane gıdası olan dut yaprağı Diyarbakır ve çevre ilçe ve köylerindeki dut ağacı yapraklarından karşılanmaktaydı. Daha Birinci Dünya Savaşı öncesinde Silvan'da bir milyondan fazla dut ağacı vardı.19 Şehir merkezinde sur içi evlerinin hevş denilen avlularında, sur dışında Hevsel bahçelerinde olmak üzere hemen hemen her yerde dut ağacına rastlamak mümkün iken Puşiciliğin bitmesiyle dut ağaçları da birer birer kesilmiştir. Günümüzde çok az da olsa geçmişten kalma dut ağaçlarına rastlamak mümkündür.

Puşiciler, Diyarbakır'ın sosyal, kültürel ve ekonomik hayatında önemli bir yere sahip olan mesleklerden sadece biridir. Bağımsız iş kollarına ayrılan Puşicilik, Diyarbakır'ın iktisadi ve kültürel hayatının en belirleyici unsurlarından biri olmuştur. Puşi, hem geleneksel kıyafetlerin hem de türkülerin önemli birer öğesi olarak Diyarbakır folklorunda önemli bir yer edinmiştir. Puşi yirmiyi aşkın Diyarbakır türküsüne konu olmuştur. Buraya sevilen bu halk türkülerinden birkaç örnek almak istiyoruz: DİYARBAKIR PUŞİ TÜRKÜLERİ

Türkülerde de 20 görüldüğü üzere Puşiciler, Diyarbakır folklorunda önemli ve kalıcı bir iz bırakmıştır. Puşicilerin/Puşilerin türkülerde yoğun olarak yer almasının önemli bir nedeni de hemen hepsinin Diyarbakır türkülerini çok iyi okuyor oluşlarıdır. Kendi aralarında bir meslek dayanışması ve davranış biçimi geliştirmiş olan Puşiciler arasından yakın tarihte kaybettiğimiz Sami Hazinses gibi sanatçılarla Diyarbakır mahalli sanatçılarından Hüsnü İpekçi ve Mehmet Akyüz

Günümüzde Puşinin kazandığı yeni anlam ile yukarıda türkülerde konu edilen Puşinin anlaşılması mümkün değildir. Bugün yaygın olan Puşi tamamen Arap kültürünün etkilerini taşımaktadır. Bu Puşiler desenlerinden renklerine kadar Diyarbakır tamamen Puşisinden farklıdır. Bunlar başka pazarlardan sağlanan Puşiler olup üretildikleri yörenin kültürünü taşımaktadır. Dolayısıyla bu yörelerden karşılanan Puşi ihtiyacı aynı zamanda ilgili kültürü de beraberinde taşımıştır. Özellikle Diyarbakır pazarına yirminci yüzyılın birinci yarısından itibaren Suriye veya Suriye üzerinden mal girişi sağlanmıştır.21 Bu da Diyarbakır Puşi üretiminin azalmasına ayrıca özgün kültür özelliklerinin kaybolmasına ve farklı algılamaların yerleşmesine neden olmuştur.22

Bu bakımdan ilgili türküler açısından da adeta bir belirsizlik ortaya çıkmıştır. Kültürel hayatın önemli bir katmanının birden, aktif hayat alanından çekilmesiyle hayatın kültürel alanında hiçbir şekilde doldurulamayan boşluklar ve telafisi imkansız kayıplar meydana gelmiştir. Şehir merkezinin pek çok açıdan önemli bir unsuru olan Puşicilerin göç etmesi, Diyarbakır'da bir çok alanın fakirleşmesine neden olmuştur.

Diğer taraftan tezgahla ilgili aksamın ifadesinde kullanılan sözcükler de Diyarbakır'a hastır. Dokumanın, boyamanın ve kozadan ipin çekilmesi işlemleri de Diyarbakır'a hastır ve diğer ipek dokumacılığı merkezlerinden de farklılıklar göstermektedir. Puşicilerin meslekle olan ilişkilerini kesmelerinden sonra bu sözcükler de kullanım alanından çekilmiş oldu. Bugün Diyarbakır'da dokumada kullanılan malzemeye hatta dokuma tezgahının en küçük parçası olan mekiğe bile rastlamak mümkün olmamıştır. Dokunan kumaşlardan Puşi dahi bulmak çok zor. Mantin kumaş bulmak ise mümkün değildir.23

pusi3Son otuz yıl içerisinde tamamen yok olan Puşicilik, Diyarbakır kent merkezinde oturan Süryanilerin ve Ermenilerin göç etmesiyle24 beraber şehirde yok olmaya yüz tutmuş, Puşi ihtiyacı özellikle Arap ülkelerinden olmak üzere yurt dışından karşılanmıştır. Bu ise hem önemli ekonomik bir kayba hem de kültürel bir yozlaşmaya neden oldu. Türk kültürü üretim kaynaklarından birini kaybetmiş, aynı zamanda ülke insanlarının yaratıcı gücünün zayıflamasına neden olmuştur. Puşicilik, dünyadaki teknolojik gelişmelerin rekabetine dayanamamıştır. Özellikle Uzakdoğu ülkelerinden ihraç edilen ipek, iç piyasadaki maliyetlerin yüksek olmasından dolayı piyasayı kısa zamanda ele geçirmiştir. Bunun yanı sıra hem yurtiçi hem yurtdışı suni ipek üretimi de ham ipek üretimini olumsuz etkilemiştir. Bunlara bir de ülkenin yaşadığı toplumsal değişim sonucu geleneksel kıyafetlerin yerini modaya uygun giyim tarzına bırakması eklenince bir meslek kolu hayatımızdan, hem çok hüzünlü hem de bir dizi olayın ağır bir sonucu olarak sessizce ayrılmıştır.


Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
10 Kasım 2007       Mesaj #7
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
HASIR BİLEZİKLER:
bilezik Kültürel Değerlerimiz
Evlerde genç kızlar tarafından elde örülen hasır bilezikler altın yada gümüş ince tellerden yapılır.
Trabzon'a özgü olan "hasır bilezik" yapımı çok yaygındır. Gerek altın ve gerekse gümüşten hasır bilezik ve kolye yapılmakta ve yurdun hemen her yerine gönderilmektedir. Hasır bilezik, 31-32 mikron inceliğindeki altın ya da gümüş tellerin ilmek ilmek örülmesiyle yapılmaktadır. Tamamen el emeği, göz nuru olan bu sanatı, kuyumcuların verdiği telleri evlerinde ören Trabzonlu genç kızlar ve kadınlar yaşatmaktadır. Kuyumculukta ayrıca, "telkari" tekniğiyle çeşitli süs eşyası üretilmektedir. (Takunya süslemesi, resim çerçevesi, çay kaşığı vb.)
Örme gümüş ve altın "tespih püskülleri" de Trabzon kuyumculuğunun özgün örnekleridir
hasirbilezik
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...

Benzer Konular

2 Şubat 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
6 Ocak 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
24 Şubat 2012 / Misafir Soru-Cevap
6 Kasım 2013 / Misafir Cevaplanmış
17 Şubat 2018 / umutkirsin Cevaplanmış