Arama

Manisa

Güncelleme: 29 Mayıs 2015 Gösterim: 101.152 Cevap: 15
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Eylül 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Manisa

Sponsorlu Bağlantılar
"Orası çiçeklerle süslü bir cennettir.
Sabahları kuşların cıvıltısı ile uyanırım.
Dağdan ovaya doğru bakmak insana müthiş bir duygu veriyor.
Hayatta yaratıcı olma gücünü ben dağlarda sezmişimdir."

Manisa Tarzanı

Ege Bölgesi'nde yer alan Manisa İli'nin yüzölçümü 13.810 km 2 'dir. Yükselti ise 43 m. ile 750 m. arasında değişmektedir. İl Merkezinden doğuya gidildikçe yükselti artmaktadır. İdari bakımdan doğudan Uşak ve Kütahya, kuzeyden Balıkesir, güneyden Aydın, güneydoğudan Denizli, güneybatı ve batıdan İzmir İlleriyle çevrilidir.
İlin güney ve kuzeyi dağlarla kaplıdır. 2070 m. yüksekliğe sahip olan ve Salihli ilçe sınırlarındaki Bozdağlar kütlesinde bulunan Kumpınar Tepe İl'in en yüksek dağıdır.
Manisa'da yeryüzü şekillerinin bütün biçimlerine rastlanabilmektedir. Fakat, ağırlık toplam alanın % 54.3'ünü kapsayan dağlardadır. İkinci sırada % 27.8 ile platolar ve üçüncü sırada % 17.9 ile ovalar yer almaktadır. Arazinin ana çizgilerini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve kuzey-güney ve güneydoğu-kuzeybatı doğrultularına çatallanan oluk şekilli çukurlar oluşturmaktadır. Bu çukur kısımların kenarında kalan yüksek kütleler dağ sıralarını oluştururken, doğudan batıya doğru eğik bir geniş alanı da ovalar teşkil etmektedir. Platolar Demirci Dağlarının geniş etekleri üzerinde yer alır.
Ovaların yeraldığı çöküntü alanları, genelde akarsuların ve sellerin getirdiği alivyonlarla dolduğu için oldukça verimli topraklar meydana gelmiştir. Dağlık ve sarp alanlar, ilin doğu, güney ve kuzeyinde bulunmaktadır. Batıya gidildikçe verimli ovaların arazi içindeki payı artarak büyümektedir.
İl topraklarının % 33.79'u tarım yapılan arazilerdir. Manisa, Akhisar, Alaşehir, Güneşli,Salihli, Sarıgöl, Bakırçay ve Turgutlu ovaları en önemli tarımsal alanlardır. Arazi dağılımı içinde Manisa'nın sahip olduğu tarım arazisi büyük bir potansiyele sahiptir. Çayır ve meralar % 4.61, Orman ve Fundalıklar % 36 oranında yer kapsamaktadır. % 25.60 oranındaki kullanılmayan arazi grubuna, yerleşim merkezleri, yollar, nehir ve göl yatakları ile ekonomik olarak tarım yapılamayan verimsiz durumdaki tarıma elverişsiz araziler ve su yüzeyleri girmektedir.
Doğal göl sayısı azdır ve bunlar pek önemli gölller değildir. Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü 320 milyon m3 su depolayabilecek büyüklüktedir. Demirköprü Barajı 1.022 Milyon m 3 su depolama potansiyeli ile ilin en önemli su depolama alanıdır.
İlin sınırları içinde en önemli nehirler Gediz ırmağı ve Bakırçayı'dır.
Ege bölgesi içinde geniş bir alanı kapsayan Manisa İlinde, Akdeniz iklimi ile beraber İç Anadolu'nun karasal iklim özellikleri egemendir. Ovalar ve ovaları çevreleyen vadilerde, karasal nitelikli Akdeniz İklimi görülürken, yüksek dağlık bölgeler ve platolar ile kuzey ve kuzey doğusunda ki dağlar ve platolarda İç Anadolu'nun karasal nitelikli iklimin etkileri görülür.
Batıdan doğuya doğru gidildiğinde toprak, iklim ve topografya gibi çevre koşulları yavaş yavaş değişmeye başlar. Bu değişime bağlı olarak, bitki örtüsü de değişir. Bitki örtüsü batıdan doğuya doğru ova bitkileri, makiler, ormanlar ve alpin bitkilerinden oluşur. Bu düzenli bir sıra biçiminde birbirini izlemez. Egemen bitki örtüsü ormanlar ve makilerdir.
Doğal bitki örtüsünün büyük çoğunluğu, kuraklığa dayanıklı, sert yapraklı, sürekli yeşil kalan Akdeniz Bitki türleridir.

İl'de ortalama sıcaklık 16.8 o C'dir. En sıcak aylar, ortalama sıcaklığın 30 o C'nin üzerine çıktığı Haziran.Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Yıllık sıcaklık ortalaması kışın (Ocak Ayı) 6 o C'nin altına düşmez. Yılda ortalama 25 gün donlu geçer. Yılda ortalama 107.5 gün sıcaklık 30 o C'nin üzerindedir. Ortalama olarak yılın 91 günü yağışlı geçmektedir. Yıllık ortalama yağış miktarı m 2 ye 750.3 kg'dır. En fazla yağış Aralık, Ocak ve Şubat aylarında görülür.
Manisa ve yöresinin tarih öncesi ile ilgili pek bilgi yoktur. Salihli Sindel Köyü'nde bulunan Paleolitik Çağ'a (Yontma Taş Devri) ait fosil ayak izleri yörede insan topluluklarının yaşadığını kanıtlayan ve yaklaşık 26.000 yıl öncesine tarihlenen buluntulardır. Kırkağaç Yortan Köyü'nde bulunan mezarlar ise, farklı bir mezar kültürü olan Tunç Devri'ne aittir.
Hermessos ve Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir.
Manisa'nın, Yunanistan'ın Teselya Bölgesi'ndeki Pelion Dağı civarından göç eden Magnetler tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Bölge M.Ö. 1450-1200 yıllarında Hititlerin etkisinde kalmıştır. Kybele bereket tanrıçası kabartması yöredeki Hitit varlığın göstermektedir. M.Ö. 1200'lerde ise Lidyalılar gelmiş ve Kızılırmak'a kadar bütün Batı Anadolu'ya egemen olmuşlardır. Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lidya Krallığı'nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehriydi. Paktalos (Sart) Çayı'ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü. Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs'ün adıyla özdeşleşmiştir. Ancak M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır. İrili ufaklı çok sayıda tümülüsün yer aldığı Bintepeler Mevkii bu devri simgeleyen eserleri barındırmaktadır.
Bölge; M.Ö. 546 yılından M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezidir. M.Ö. 334'de Trakya üzerinden Anadolu'ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye'ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender'in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra satraplıkların birbirleriyle mücadelesi M.Ö. 301 yılında İskender İmparatorluğu'nun sonunu getirmiştir.Bu döneme ait en önemli eser Sardes Örenyeri'ndeki Artemis Tapınağı'dır.
Daha sonra Bölge Bergama Krallığı'nın egemenliğine girmiştir. Bölgenin önemli kentlerinden Philadelphia'ya (Alaşehir) ismini dönemin krallarından II. Attalos Philadelphos vermiştir. Bergama Krallığı III. Attalos'un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu'nun yönetimine devredilmiştir. M.S. 17 yılında meydana gelen büyük depremde bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmışsa da İmparator Tiberius'un katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir.
Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerinde mevcut tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius'un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir.
İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik'e taşınmıştır. İmparator Iannes Ducas Vatatzes'in otuz yılı aşkın bir süre oturması sebebiyle Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan Batı Anadolu'nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir. İmparator 1255 yılında Manisa'da ölmüş ve buraya gömülmüşse de mezarının yeri belli değildir. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır. 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir.
Manisa 1313 yılının 25-26 Ekim'ine tekabül eden Regaip Kandili gecesi Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği'nin merkezi haline getirilmiştir. 1346 yılında ölen Saruhan Bey'in türbesi şehrin merkezindedir. Yerine önce oğlu İlyas Bey, onun ölümüyle de İshak Çelebi bey olmuş ve beyliğin en ihtişamlı dönemlerini yaşatmıştır. Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri İshak Çelebi şehre kazandırmıştır. Tahminen 1390 yılına doğru vefat etmiş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür.
Manisa 1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden eski sahiplerine iade etmiştir. 1412 yılında ise Çelebi Mehmed kesin olarak Manisa'yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim haline getirmiştir. Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu dönemde II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da içerisinde olduğu 16 şehzade Manisa'da sancakbeyliği yapmışlardır.
Bu dönem zarfında Manisa'da şehzadeler ve maiyyetlerindekiler cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok vakıf eserleri yaptırmışlardır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. II. Murad'ın yaptırmış olduğu başta Saray-ı Amire olmak üzere birçok eser ise zamana yenik düşmüştür.
16. yüzyıl sonlarına kadar genelde sakin olan Saruhan Sancağı'nda bu tarihten sonra bütün Anadolu'da olduğu gibi eşkıyalık hareketleri görülmeye başlar. Yaklaşık iki asır devam eden eşkıya, suhte (medrese öğrencisi) ve sipahilerin yağma ve talanlarından bölge büyük zarar görmüştür. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu tür hareketleri büyük ölçüde sona erdirmiştir.
Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919' da bölgede Yunan işgali başlar. İşgal sırasında Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci'de Müdafa'a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes'de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç'da İstihlâs-ı Vatan, Kula'da Redd-i İlhak, Soma'da Müdafa'a-i Hukuk ve Turgutlu'da Müdafa'a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleler verilmiştir.
30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin zaferle sonuçlanması üzerin Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir'e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir'e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa'ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır.
1923'de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir.

Kaynak: manisa.gov.tr

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
19 Eylül 2006       Mesaj #2
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
İLÇELER

Sponsorlu Bağlantılar


Manisa ilinin ilçeleri; Ahmetli, Akhisar, Alaşehir, Demirci, Gölmarmara, Gördeş, Kırkağaç, Köprübaşı, Kula, Salihli, Sarıgöl, Saruhanlı, Selendi, Soma ve Turgutlu'dur.





Akhisar: İlin kuzeyinde İzmir-İstanbul karayolu üzerindedir.



Akhisar'da, Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisinin de bulunduğu antik Thyateira kenti, Ulu Cami, Yeni Cami ve Paşa Camii görülmeye değer tarihi yerlerdir.



Alaşehir: Manisa ilinin güneydoğusundadır.



Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birinin de yer aldığı Philadelphia antik kenti, Şeyh Sinan Cami ve Yıldırım Camii önemli tarihi değerlerdir.



Demirci: Manisa'nın kuzeydoğusundadır.



İlçe merkezinin batısında İcikler Köyünde bulunan ve Roma döneminin önemli kentlerinden olan Saittai (Sidas) şehri ve Eski Cami önemli tarihi değerlerdir. Ayrıca Hisar Kaplıcaları, Saraycık Kaplıcası da ilçe sınırları içinde yer almaktadır.



Kırkağaç: Seleukos Kralı I. Antiochos'un karısı adına kurulan Stratonikea (Hadrianapolis) ve Nakrasa (Akrasos) antik kentleri görülmeye değer yerlerdir.



Kula: İlin doğusunda, İzmir - Ankara karayolu üzerindedir.



Kurşunlu Cami, Hacı Abdurrahman Cami, Süleyman Şah Türbesi, Emre Köyünde bulunan Emre Sultan Türbesi, Kula'ya 20 km. uzaklıkta Gökçeören kasabasında bulunan ve Lidya Krallığı döneminde önemli bir merkez olan Meonia antik kenti, geleneksel Türk evleri ilçenin önemli tarihi değerleridir.



Salihli: İzmir-Ankara yolu üzerindedir.



İlçe merkezi yakınlarındaki Sardes, Lidya Krallığının başkenti ve tarihte ilk paranın basıldığı yerdir. Ünlü ilk Yedi Kiliseden biri de Sardes'te bulunmaktadır. Bintepeler Kral Mezarlığı, Daldis ve Çakallar Tepesindeki Pleistosen (Dördüncü) Çağında yaşamış insanlara ait fosil ayak izleri önemli diğer tarihi değerlerdir. İlçe şifalı sular yönünden de zengindir.



NASIL GİDİLİR



Karayolu: Otobüs Terminali, kent merkezine 600 - 700 m. uzaklıktadır.



Otogar Tel : (+90-236) 231 15 04



Demiryolu: Tren İstasyonu, kent merkezine 600 - 700 m. uzaklıktadır. Manisa-Ankara, Manisa-İzmir, Manisa-Bandırma demiryolu bağlantıları mevcuttur.



İstasyon Tel : (+90-236) 231 16 96



GEZİLECEK YERLER



Müzeler ve Örenyerleri



Manisa Müzesi

Adres: Saruhan Bey Mah. Murat Cad. No: 107 - Manisa

Tel: (236) 232 00 62



Sart



Salihli yakınlarında, bugünkü İzmir-Ankara yolu üzerinde, Manisa'ya yaklaşık 62 km uzaklıkta bulunan Sart, antik çağda Lidya Krallığının başkenti olması ve tarihte ilk altın paranın basıldığı yer olmasıyla ün yapmıştır. Arkeolojik kazılar sonucunda, başta Artemis Tapınağı, Sinagog, Cimnazyum başta olmak üzere altın arıtımevi ve mermerli cadde kenarındaki dükkanlar ile Artemis Mabedi yakınındaki küçük kilise gibi birçok eser ortaya çıkarılmıştır.



Sart Ören Yeri, Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait Ege Bölgesinde bulunan yedi kiliseden Sart Kilisesinin bulunduğu yer olarak da yoğun bir biçimde ziyaret edilmektedir. Yine Sart ören yerinde İzmir-Ankara yolunun kuzey kenarında bulunan Sinagog, türünün Anadolu'daki en eski örneklerinden biri olması ve M.S. III. yüzyılda, Sart'ta bir Musevi cemaatinin varlığına işaret etmesi bakımından önemlidir.



Akhisar (Thyatira)



Bugünkü Akhisar ilçesinin bulunduğu alanda ilk yerleşim izleri M.Ö. 3000 yıllarına inmektedir.



Mevcut kalıntıların yanı sıra, Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait Ege Bölgesinde bulunan yedi kiliseden Thyatira kilisesinin bulunduğu yer olarak inanç turizmi kapsamında da ziyaret edilen ören yerlerindendir.



Alaşehir (Philadelphia)



Alaşehir'in üzerine kurulu olduğu antik Philadelphia kentinin akropolü durumunda olan Toptepe düzlüğünde bulunan tapınak kalıntıları, Toptepe'nin kuzey eteklerinde bulunan tiyatro, Bizans döneminde yapılmış olan surlar ve doğu kapısı ile M.S. VI yüzyıla ait St. Jean kilisesi en önemli eserlerdir.



Havarilerden loannes adına yapılan St. Jean Kilisesi, Ege Bölgesindeki Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait 7 kiliseden birisidir.



İncil'in vahiy bölümünde adı geçen ve kendilerine mesaj gönderilen Yedi Kilise (Smyrna, Pergamon, Thyatira, Sardes, Philadelphia, Laodicia ve Ephesus) Hıristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul edilir. Hepsi de Anadolu'da olan bu kiliselerin üç tanesi (Sardes, Philadelphia ve Thyatira) Manisa ili sınırları içinde bulunmakta ve inanç turizmi kapsamında ziyaret edilmektedir. Buradaki kilise sözcüğü kilise binasından ziyade cemaat anlamındadır.



Bintepeler - Lidya Kral Mezarları



Salihli-Akhisar yolunun güneyinde, Gediz Ovasının kenarında yaklaşık 90 kadar tümülüsü içeren Lidya Kral Mezarlığı bulunmaktadır. İrili, ufaklı bu tümülüslerin içinde en büyükleri Kral Alyattes ve Kral Gyges'e ait olanlardır.



Yoğurtçu Kalesi



Manisa-Menemen yolu üzerinden sapılan Uzunburun köyü yakınındadır. Hayli sağlam durumda olup, tarihinin Bizans, hatta Roma dönemine kadar indiği sanılmaktadır.



Aigai



Manisa merkeze bağlı Köseler Köyü sınırları içinde bulunan Aigai, Herodot'un bahsettiği on iki Aiol kentinden biridir. Kenti çevreleyen surların bir kısmı ayaktadır. Agora, tiyatro, stadyum, meclis binası ile tapınak kalıntıları belirgin durumdadır.



Kybele



Manisa-Turgutlu yolu üzerinde ,Manisa'ya yaklaşık 7 km uzaklıktaki Akpınar mevkiinde, Spil Dağı'nın kuzey eteklerindeki kayalara oyulmuş bir kabartma bulunmaktadır. Farklı ülke ve kültürlerde değişik adlarla anılan, Anadolu kökenli ana tanrıça Kybele'ye ait rölyef, yoldan 10-12 m kadar yüksekliktedir. Rölyefin üst kısmında hiyeroglif izlerinin Hitit karakteri taşıması nedeniyle, Hititlerin Batı Anadolu'ya yaptıkları seferler sırasında yapıldığı sanılan rölyef M.Ö. 13.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir.



Niobe



Spil Dağı'nın kuzeybatı eteklerinde, Çaybaşı deresinin doğu kenarında, Niobe diye anılan, kadın başı şeklinde, kurşuni bir kaya vardır. Aslında Tantalos'un kızı olan ve Thebai kralı Amphion ile evlenen Niobe'nin yedi kız, yedi erkek 14 çocuğu olur. Tanrıça Leto'nun ise Apollon ve Artemis olmak üzere sadece iki çocuğu vardır. Niobe'nin her fırsatta çocuklarının çokluğu ile övünerek kendisini küçümsemesi Leto'yu kızdırır. Bunun üzerine Apollon Niobe'nin oğullarını,Artemis ise kızlarını oklarıyla öldürürler. Niobe çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar Sonunda Zeus Niobe'nin acısına son vermek için onu Spil Dağı eteklerinde bir kaya haline getirir.



Antik çağdan buyana öyküsü dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelen bu kaya,yakından bakıldığında doğal bir taş, biraz ilerideki dere kenarından bakıldığında ise kadın başı şeklinde görünmektedir.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mart 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AĞLAYAN KAYA (NİOBE)
niobehw1
Kral Tanalos’un kızı olan Niobe, Thebai Kralı Amphion ile evlenir ve bu evlilikten 6 kız 6 erkek 12 çocuğu olur. Arkadaşı Tanrıça Leto’nun ise Apollon ve Artemis olmak üzere sadece iki çocuğu bulunmaktadır. Bir Leto Şenliği sırasında Niobe, kendisinin on iki çocuğu olduğunu oysa Leto’nun sadece iki çocuğu olduğunu söyleyerek övünür. Niobeyi kıskanan Leto, Apollon ve Artemis’e Niobenin çocuklarını öldürmelerini emreder, onlar da Niobenin on iki çocuğunu oklarıyla öldürürler. Niobe çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar. Sonunda Zeus Niobe’ye acır ve onun bu acısına bir son vermek için onu taş haline getirir. Bugün Spil Dağı kuzeybatı eteklerinde bulunan bu kaya, bölgede en çok ziyaret edilen yerlerden biridir.
KYBELE
kybelemp0

Ana tanrıça Kybele birçok ülkede Kybele, Kybebe, Marienna, Artemis, Hepat ve Venüs gibi adlarla anılan uluslararası özelliğe sahip Anadolu kökenli bir tanrıçadır.
Manisa’ya 7 km. uzaklıkta, Spil Dağı eteğinde bulunan, Gediz Ovası’na dönük, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilen rölyefinin Hitit döneminde yapıldığı sanılmaktadır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mayıs 2008       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AĞLAYAN KAYA
Zeus' u etkler ve acısına son vermek için Niobe' yi taş haline getirir.
Buna rağmen Niobe' nin acısı devam eder ve kayadan gözyaşları süzülür.
Halk arasında da Ağlayan Kaya olarak bilinir.

KYBELE...
Manisa'nın güneydoğusu'nda,
Manisa-Turgutlu karayolunun 7.km'si üzerinde,
Akpınar alanında yer alan Kybele yontusu, birçok
uygarlık ve
Kültürlerde değişik adlarla anılıp,
ancak sonuçta hep ayn
ı ilk tipe indirgenebilen ana tanrıçanın
yani Kybele'nindir. Kayaya kazılmış
olan yontu, 8-10 m yükseklikteolmasına rağmen, birçok kaya kabartmaları gibi doğal etkenlerle
bozulmuştur. Çok tahrip olan başı
dışında oturan figür detayları ile bütünüyle görülebilmektedir.
. Başında serpuşu olan Tanrıça, elleri ile göğüslerini tutmakta, başının sağında kare şeklindeki bir bölümde, belirsiz dört Hitit hiyeroglif yazıtının izleri bulunmaktadır


MANİSA KALESİ Şehrin güneyinde kalıntılarına rastlanan kale Bizans Dönemine aittir.


MANİSA MÜZESİ
Muradiye külliyesinin Medresi ve İmaret bölümlerinde açılmıştır. Sakladığı eserlerin sayısı ve niteliği bakımından Türkiye Müzeleri arasında ön sıralarda yer alır. Medrese bölümünde 2519 etnografik eser, imaret bölümünde ise 7849 eser sergilenmektedir.
ÇEŞMELER
Tarihi kaynaklarda 3040 olarak geçer. Bunların günümüze otuz kadarı ulaşabilmiştir. Ulucamii Çeşmesi, Saruhanbey Parkı Çeşme ,Hacı Osman Çeşmesi, Ali Ekber (Karaköy) Çeşmesi, Yarhasanalar Çeşmesi, Alaybey Çeşmesi, Kaval Çeşmesi, Lala Paşa Çeşmesi, Dilşikar Çeşmesi.

BOZDAĞ
Salihli ilçesi yakınlarındadır. 2000m. den fazla yüksekliğe sahip olan dağın karlık (2075m) Kumpınar (2070m.) tepelerinin kayak merkezi kurulmaya elverişli olduğu tespit edilmiştir. Tepedeki göl bugün iç turizmin önemli yerlerindendir. İç turizme hizmet edecek olanaklar vardır.
SART...
İzmir-Ankara karayolu üzerinde, Manisa'ya 70 km kadar uzaklıkta bulunan Sart, Lidya Devletinin başkenti idi ve M.Ö. VI ve VII. yüzyıllarda, ekonomik ve politik büyük bir güce sahipti. Lidyalılar servetlerinin önemli bir kısmını, şimdi Sart çayı adıyla anılan Paktolos nehri civarındaki altın

madenlerini işleterek elde etmişlerdir. Kral Midas da her dokunduğu şeyi altına çevirme gücünden bu nehirde yıkanarak kurtulmuştur. Hellenistik döneme ait Artemis tapınağı, Mermer Avlu-Jimnasyum Kompleksi ve M.S. 17 yılındaki depremden sonra yapıldığı sanılan Synagog, Sart Ören yerindeki görülmeye değer kalıntılardan bazılarıdır


Ağaç ve doğa sevgisinin önderi sayılan ve türkiye'nin bilinen ilk çevrecisi Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi'dir.

Manisa ile bağlantısı, Türk ordusu ile beraber, Manisa'nın kurtuluşunda kente girmiş olmasıdır. O yıllarda kül yığını haline gelen Manisa'yı eski haline getirebilmek için, yaşamı boyunca Manisa'ya ve Spilios'a binlerce ağaç dikmiştir.Ahmet bedevi; tarzan esprisine uygun bir biçimde, yaz-kış siyah şort upuzun sakalı ile o efsanevi tarzan filmlerinin bir izdüşümü gibi yaşamıştır.

Tarzan, simge bir isimdir. Bu gün dünyada çevreci hareket hız kazanıyor. Çünkü tropikal ormanlar tükenmek üzere. 60 yıl önce tropikal hareket bu denli hız kazanmamıştı. Doğa sevgisi, doğa ile haşır neişir olan Tarzan' ı filmlerden izlemekti. Ama o bir filmdi. Ahmet Bedevi gerçek bir tarzandı.

Manisa'yı yeşillendiren tüm ulu ağaçları o dikti, dikilmesine öncülük etti. Dağda tek başına bir kulübede yaşamını sürdürdü. Ağaç kesenlerin korkulu rüyası oldu. Ağaç kesenlerin karşısına dikildi.

Tarzan'ın Spil Dağı'ndaki kulübesine insanlar otuz dakikada yol alırken Tarzan bu yolu altı dakikada çıkıyor, üç dakikada iniyordu. Hem de hergün üç dört kez.

Tarzan eşsiz bir doğa sanatçısıydı. Manisa' da yeşilin tonunu kanıyla, canıyla yarattı. Tüm fidanları orman olurken o kitaplattı. Tarzan'ı anlatmak bitmez, o kendisini şöyle dile getirmiştir;

"Ahmet Bedevi bir çıplak garip adamdır. Ama ölünce ağaç sevgisi sembolü olacak, hangi idareci ağaç kestirirse rüyasına girecek, boğazına sarılacağım. Bu memleketin yeşile, yeşilliğe, ağaca, çiçeğe ihtiyacı var. Bu sevgiyi yaşatın ne olur!"

O sadece Türkiye'nin ilk çevrecisi değil, belki de dünyanın ilk çevrecisidir. İnanıyoruz ki; onu dünya tanıyınca Tarzan'ı saygıyla anacaktır ve her ağaç diken insan birer tarzan olma uğraşı içine girecektir.

Tarzan’ın arkadaşlarından olan eski dağcılardan Haydar Aksakal, Tarzan’ı şöyle anlatıyor:

“Tarzan bizim için, bir arkadaş, bir sporcuydu, dağcıydı. Onunla muhtelif zamanlarda gezilerimiz olmuştu. Ağrı, Demirkazık, Toroslar, Antalya Beydağları... İzmir’e kadar bütün Ege ve Akdeniz’i, orta Anadolu’yu Tarzan’la dolaşma fırsatı buldum. Tarzan, dünyanın belki de ilk doğa severlerinden biriydi. Yeşili, doğatı, insanı bir bütün içinde severdi. Onları birbirinden ayırmayan düşünce yapısına sahipti. Yangında Manisa yok olmuştu. Yeşil diye bir şey yoktu ortada. İnsanlar dağa çıkmıştı. Tarzan, bu şehri sonbaharıyla seviyor ve Manisa’ya yerleşmeye karar veriyor. O andan itibaren, Tarzan ağaçları dikmeye başlıyor. O yangın yerinden, yeşil bir Manisa yaratıyor. Arkasına,halkın, gençliğin, çocukların sevgisini alıyor, doğanın sevgisiyle birleştiriyor. Tarzan bir yaprağın koparılmasını, kendi vücudundan herhangi bir organın kopartılması olarak düşünüyordu, öyle farz ediyordu. Bundan da büyük bir üzüntü, acı duyardı”.

Ertuğrul Dayıoğlu anlatıyor:
"Bir gün Tarzan’ı üzgün gördüm, niye üzgün olduğunu sordum. O da; 'Dayı, dün geceki fırtınada 80 delikanlı evladım gitmiş. Belediye bahçıvanı, fidanların dibine taflan dikmek için hendek kazdırmış, açık bırakmış, fırtına ağaçları devirmiş.' diye ağlamaklı sesle cevap verdi. 'Üzülme Tarzan yine dikersin, hem belki canlanır, kurtulurlar'; adeta beni teselli eder yollu bir kahkaha atmıştı. Derviş tabiatlı bir şakacı idi kendisi. Bir gece toplantı sonunda aniden bastıran ve şakır şakır yağan yağmurda halk bekleşirken, 'duşumuzu alalım' diyerek yağan yağmura karşı yürüyüp gitmişti.

DAĞLARIN KRALIYDI.......
Spil Dağında yaşayan Manisa Tarzanı, zirvelere aşık büyük bir dağcıydı. Dağcılık Spor Kulübü ile Yeşil Ormancılar Cemiyetinin yeminli üyesiydi

MANİSA TARZANI... AHMET BEDEVİ... ÇEVRE TUTKUSU...
Gün geçtikçe çevre kirliliği ve tüm dünyanın karşı karşıya olduğu,ivedilikle çözüm bekleyen bir sorunudur.

Ekosistemin dengesini insanoğlu gereksinmeleri için, bilinçsizce ormanları katletmişlerdir. Doğanın kendini yenileme yeteneği üzerinde doğaya hasar verilirse, bundan yine insanoğlu zarar görecektir.

Yanlış kararlar sonucu, yeşil alanların tahrip edilmesi, yağmalanması, çevre sorunlarını ortaya çıkarıyor. Oysa insanoğlu her kuşakta devraldığı doğal kaynakları, olduğu gibi koruyarak, gelecek kuşaklara aktarması gerekir.

Son bilimsel araştırmalar, gezegenimizin her iki kutbunda ozon tabakasının delik olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu korkunç durumu gören bazı ülkeler birleşerek, dünyamızı nasıl kurtarabiliriz, diye çareler aramaya başladılar. Bir dizi kararlar alarak, tüm dünya insanlarına seslendiler!

Doğayı koruyun diyenler, Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi’yi ne değin tanıyorlar acaba? Tarzan kimdi? Ne yapmıştı?

1923 te geldiği Manisa’nın enkaz kaldırılmasında bulunmuş, daha sonra da Manisa’nın yeşillendirilmesi için ağaç dikmeye başlamıştır. Belki de dünyada ilk kez çevre hareketini o başlatmıştır. Bu çıplak adam, bir bahçıvan çırağı, Ahmet Bedevi, yani Manisa Tarzanı'dır. Tarzan, kuru dalları ektikçe, sanki elinde sihir varmış gibi dallar yeşerip, fidan olmaya başlamış. Fidanlar ağaç olurken O, Yeşil Manisa’nın sembolü olmuştur. Tarzan’ın kalbi; ağaçların gövdesi, dallar kollarıydı.

Tarzan, yaşamında ağaç sevgisiyle bütünleşmiştir. Birgün insanların doğa katliamına karşı kayıtsız kalamayacağını, yıllar önce haykırmıştır. Yeşil derken yüreği titreten,ağaç sevgisi derken bilinci bileyen Tarzan, "Yeşilin Atası"dır.

Tarzan bir yaratıcıdır. Eşsiz özverisiyle, doğa ile iç içe yaşamanın güzelliğini insanlara öğretmiştir. Tarzan yaprağın yeşilinde sevinci, mutluluğu bulmuştur. Onun her söylediği sözde bir ders vardır. Sevdiğim Meralım derken bakışlarında acı, umut vardır. Çoçukluğum, gençliğim at üstünde geçti derken, duruşunda yiğitlik vardır. Yiğiti anlamak kolay mı? Sen diyesin Kerküt’te doğdu. Ben diyeyim Bağdat’ta. Nerede doğduğu çok mu önemli? Önemli olan çevreci olması, yeşili sevmesi. Daha önemlisi ormanlar meydana getirip”Yeşilin Atası” olması.

O ki !.. Çevre bilimcileri erozyonun bu hızıyla sürecek olursa,gelecekte topraklarımızın,çöle dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu açıklamalarından,çok önceleri bu tehlikeyi görmüştü...

Ardından yemyeşil bir Manisa bırakarak, 31 Mayıs 1963’te yaşama veda eden bir çevre dervişi Ahmet Bedevi, ya da ünlenen adıyla Manisa Tarzan’ı, Kerkük Türkleri’ndendi. Irak’ta Dicle ile Fırat’ın birleştiği yerde dünyaya gelmiş. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Manisa’ya yerleşen Tarzan ,ömrünün sonuna kadar ağaç dikti ve fidan suladı. Bu gün Manisa’da pek çok Ağaç onun eseridir. O insan , ulusal bir kahraman ,müstesna bir insan ve sonsuza dek de tüm Manisalıların sevgilisi olacaktır.

İnsan yapıtı olan her güzellik,büyük uğraşlar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu gün Manisa ,Yeşil Manisa adını almışsa ,Tarzan’ın yaz-kış diktiği fidanlarının,ağaç olmasındandır. Ağaçların tomurcukları, baharı müjdelerken, sevgi tomurcuklarının çoğalması için Tarzan,fidanlıklar meydana getirmiştir. Doğa en katıksız güzelliktir. Tarzan , yeşili ümit, çiçekleri de çocuk gülüşü olarak görmüştür.

Doğa, bazen bir ağaç dalında yeşil haykırıştır. Bazen doruklarda bir buluttur. Doğada en büyük tutku , yeşilden esintidir. Tarzan , varlığına rüzgarın sesini,kuşların şakıyışını, ağacın yeşilini veren ilk doğa koruyucusudur. Daha doğrusu "Yeşilin Atası"dır. Tarzan , doğayı yeşiliyle, beyazıyla, kırmızısıyla... Tüm renkleriyle seven insandır. Doğa, dört mevsim varolu
şun haykırışıdır. O,bu haykırışlar içinde, bazen kuş kanadında,özgürlüğü haykırmıştır. Tarzan renk cümbüşü ile bütünleşmiştir. Dağlar,onun evidir. bir ağaç altı,bahçesidir. Tarzan , gün gelmiş , eğitici bir öğretmen olmuştur. İnsanlara ağaç dikmesini, yetiştirmesini öğretmiştir. Söylentilere göre Tarzan , ağaç dikmek, ağaçları sulamak için, hapishane müdüründen mahkumları istemiş. Müdür , Tarzan’a hafif cezalı olanları vermiş, O, mahkumları alarak, ağaçları ve çiçekleri, tenekelerle su taşıyarak sulatmıştır. Tüm yollara da ağaç dikmiştir. Bu denli yeşili seven Tarzan, bu dünyaya çıplak olarak gelmiş, çıplak olarak gitmiştir. Ama adı dillerden düşmeyecektir.

MANİSA TARZANI AHMET BEDEVİ' den...
"Yaşayışım gayet basittir. Yaz, kış , Topkale’ deki kulübemde ve mağaramda yaşarım. Evim meyve ağaçlarıyla , çiçeklerle çevrilmiş cennet gibidir. Yazın yaş, kışın kuru meyveler yerim. Günde üç kez , buz gibi suyla yıkanırım. Vücudumu korumak için, kendi yaptığım bitkisel yağı sürünürüm. Eski ve yeni yazıyı bilirim. Türk müziğine hayranım. Sinemanın tutkunuyum. Zaten dertle gamı bunlarla unutuyorum. Gazete ve dergi elimden düşmez, hepsini alıp okurum."

"Üzüntü, dağın üzerine gelip duran buluta benzer. Çok durunca yağmur olur, kar olur, yerleşir kalır. Başında üzüntüyü çok durdurmaya gelmez. Bulutu daha bulut halindeyken kovmak lazım"

"Ahmet Bedevi bir çıplak, garip adamdır. Amma ölünce, ağaç sevgisi sembolü olacak, hangi idareci, ağaç kestirirse rüyasına girecek, boğazına sarılacağım. Bu memleketin yeşile, yeşilliğe, ağaca, çiçeğe ihtiyacı var. Bu sevgiyi yaşatın ne olur"
Son düzenleyen asla_asla_deme; 27 Aralık 2008 19:07 Sebep: Kırık Link
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mayıs 2008       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yasinylnzniobezx8


Şehrin güneyinde yükselen Spil Dağı’nın mekan olduğu öykülerden biri de Niobe’ye aittir. Tantalos’un kızı olan Niobe Manisa’da doğmuş, yine efsaneye göre tanrıça Leto ile birlikte çocuklukları bu yörede geçmiştir. Daha sonra Thebai Kralı Amphion ile evlenen Niobe’nin, yedi kız, yedi erkek olmak üzere 14 çocuğu olur. Çocukluk arkadaşı ve Zeus’un eşi Leto’nun ise Apollon ve Artemis olmak üzere iki çocuğu vardır. Her fırsatta çocukları ile gururlanan Niobe’nin, kendisinin çok çocuğu olduğunu, Leto’nun ise sadece iki çocuğunun olduğunu söylemesi tanrıça Leto’yu öfkelendirir ve çocuklarından Niobe’yi cezalandırmalarını ister. Niobe’nin bütün çocukları, Apollon ve Artemis’in oklarıyla öldürülürler. Niobe, çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar. Sonunda tanrı Zeus, Niobe’nin haline acır ve ızdırabına son vermek için onu Spil Dağı eteklerinde taş haline getirir.

Karaköy semti Çaybaşı Mevkii’nde kadın başı şeklindeki bu kayanın göz çukuru şeklindeki girintilerinden yakın zamana kadar sızan su damlaları Niobe’nin gözyaşları olarak yorumlanır ve halk arasında “Ağlayan Kaya” adıyla anılırdı.Yakından bakıldığında doğal bir kaya oluşumu, batı yönünde biraz uzaklaşılarak bakıldığında ise kadın başı şeklinde görünen bu kaya en çok ziyaret edilen yerlerden biridir.
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
11 Ekim 2008       Mesaj #6
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
MANİSA ili hemen hemen tümüyle Ege Bölgesi'nde yer alır. İl topraklarının kuzeyba­tıdaki bazı kesimleri Marmara Bölgesi'nin sınırları içine taşar. Doğu kesimi bölgenin İçbatı Anadolu bölümünde yer alan Manisa ili, dağlık alanlarla kuşatılmıştır. Verimli tarımsal toprakları olan bu yörenin çok eski bir yerleşim alanı olduğu bilinmekte­dir. Manisa ilinin güneydoğu kesiminde yer alan volkanik arazideki tüfler arasında rastla­nan ayak izleri, bu yörede günümüzden yak­laşık 26 bin yıl önce insanların yaşadığını kanıtlar. Osmanlı döneminin başlarında şeh­zadelerin sancak beyi olarak görev yaptığı Manisa kentinde II. Murad tarafından yaptırı­lan görkemli Manisa Sarayı'nın kalıntıları günümüze ulaşmamıştır. Bu kentte her yıl düzenlenen geleneksel mesir şenliklerinde halka mesir macunu dağıtılır.

Doğal Yapı
Güney, orta ve batıdaki bazı kesimleri ovalık olan Manisa ilinin öteki kesimleri dağlık ve engebelidir. İl topraklarını kuzeyde Görenez Dağı, kuzeydoğuda Demirci-Simav Dağları, güneyde Bozdağlar, güneybatıda Spil (Mani­sa) Dağı (1.513 metre), batıda Yunt Dağı, kuzeybatıda da Soma Dağı engebelendirir. Bu dağların yüksek kesimleri doğal sınır oluşturur. Manisa ilinin en yüksek noktası, doruğu il sınırları dışında kalan Bozdağlar'ın 2.070 metreye ulaşan Kumpınar Tepesi'dir. İlin doğu kesimindeki topraklar, orta yüksek­likteki dalgalı düzlüklerden oluşan Gördes-Uşak Yaylası'nın üstündedir. Bu yaylanın güneyinde bulunan sönmüş yanardağ konileri ve volkanik arazi Kula yöresine geniş bir yangın yeri görünümü verir.

MANİSA İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
YÜZÖLÇÜMÜ: 13.810 km2. NÜFUS: 1.050.130 (1985). İL TRAFİK NO: 45.
İLÇELER: Manisa (merkez), Ahmetli, Akhisar, Alaşehir, Demirci, Gölmarmara, Gördes, Kırkağaç, Kula, Sa­lihli, Sarıgöl, Saruhanlı, Selendi, Soma, Turgutlu.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Spil Dağı Milli Parkı; Mevlevihane, At Alanı, Çınarlıçeşme, Süreyya, Kadıköy-Dedeçam, Kocamurtluk, Seyrangâh Çamlığı, Süleymanlı Çam­lığı ve Mermeroluk orman içi dinlenme yerleri; Urganlı, Sart, Kurşunlu ve Menteşe kaplıcaları; Ağlayan Kaya, Sart ilkçağ kenti; Manisa Kalesi; Manisa Ulucamisi; Muradiye, Hatuniye ve Sultan külliyeleri; Çeşnigir, ivaz Paşa, Yıldırım ve Şeyh Sinan camileri; Kurşunluhan; Saruhan Bey, Revak Sultan, Yedi Kızlar ve Yirmi iki Sultanlar türbeleri; Manisa Müzesi.

Alçak düzlüklere ise ilin güney, orta ve batı kesimlerinde rastlanır. Ege Bölgesi'nde (bak. Ege bölgesi) doğu-batı doğrultusunda uzanan çöküntü alanlarından biri olan Gediz, Akhisar, Akşehir ve Alaşehir ovalan ilin başlıca düzlüklerini oluşturur.

Manisa ili topraklarından kaynaklanan su­ların tümüne yakını Gediz Irmağı ve Bakırçay aracılığıyla Ege Denizi'ne ulaşır. Gediz Irma-ğfna bu kesimde katılan başlıca akarsular Alaşehir Çayı, Nif Çayı olarak da bilinen Kemalpaşa Çayı, Gördes Çayı ve Kum Çayı adıyla da anılan Akhisar Çayı'dır. Kuzey kesimdeki küçük bazı alanlardan kaynakla­nan sular il sınırları dışında Susurluk Çayı'nın başlangıç kolu olan Simav Alçak düzlüklere ise ilin güney, orta ve batı kesimlerinde rastlanır. Ege Bölgesi'nde (bak. Ege bölgesi) doğu-batı doğrultusunda uzanan çöküntü alanlarından biri olan Gediz, Akhisar, Akşehir ve Alaşehir ovalan ilin başlıca düzlüklerini oluşturur.

Manisa ili topraklarından kaynaklanan su­ların tümüne yakını Gediz Irmağı ve Bakırçay aracılığıyla Ege Denizi'ne ulaşır. Gediz Irma-ğfna bu kesimde katılan başlıca akarsular Alaşehir Çayı, Nif Çayı olarak da bilinen Kemalpaşa Çayı, Gördes Çayı ve Kum Çayı adıyla da anılan Akhisar Çayı'dır. Kuzey kesimdeki küçük bazı alanlardan kaynakla­nan sular il sınırları dışında Susurluk Çayı'nın başlangıç kolu olan Simav Çayı'na katılarak Marmara Denizi'ne dökülür. Marmara Gölü, Manisa ilindeki en önemli doğal göldür. Demirköprü ve Afşar baraj gölleri de ildeki yapay göllerdir.

Akdeniz ikliminin etkisi altında kalan Ma¬nisa ilinde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Akdeniz ikliminin yumuşaklığı¬nı yitirmeye başladığı ilin doğu kesiminde ise kışlar oldukça soğuktur. Alçak kesimlerde zeytinlikler ile makilere rastlanır; orta yük¬seklikteki dalgalı düzlüklerde doğal bitki ör¬tüsü bozkır (step) görünümündedir. Dağların yüksek kesimlerindeki ormanlar kızıl çam ve kara çamlardan oluşur.

Tarih

Hititler döneminde Assuva Krallığı'nın sınır lan içinde olan bu topraklar İÖ 1200'lerde büyük Trak göçüne sahne oldu. İÖ 680'de Mermnad hanedanıyla Lidya dönemi başladı (bak. lidya). Yöredeki en önemli yerleşim yeri, Lidya Krallığı'nın da başkenti olan Sarftı. İÖ 6. yüzyılda Persler'in, daha sonra Makedonyalılar ile Selevkoslar'ın yönetimin­de yaşayan yöre, İÖ 3. yüzyıl ortalarında Bergama Krallığı'na bağlandı. Roma döne­minden sonra Bizans egemenliğine girdi.
1313'te Saruhanoğulları Beyliği'nin kurul­duğu bu topraklar aynı yüzyılın sonlarında Osmanlılar tarafından alındı. Ama Ankara Savaşı'nı kazanan Timur, bu toprakları gene Saruhanoğulları'na verdi. 1410'da yeniden Osmanlı topraklarına katılan Manisa, 1833'te kısa bir süre için Mısır Valisi Kavalalı Meh-med Ali Paşa'nın ordusu tarafından işgal edildi. Manisa ili ve çevresi Kurtuluş Savaşı sırasında 1919'dan 1922'ye kadar Yunan işgali altında kaldı. Cumhuriyetin ilanından sonra il yapılan Saruhan'ın adı 1927'de Manisa olarak değiştirildi.

Ekonomi
İlin ekonomisinde tarımsal üretim ilk sırayı alır. En çok yetiştirilen ürünler buğday, arpa, mısır, tütün, pamuk, patates, soğan, şeker­pancarı, üzüm, kavun, domates, karpuz, zey tin ile öteki sebze ve meyvelerdir. Hayvancı­lıkta ise koyun yetiştiriciliği ve önemli bir gelir kaynağı olan tavukçuluk başta gelir. Sanayi alanında unlu ürünler, hayvansal ürünler, şarap, alkolsüz içecek, konserve, yem, bitkisel yağ, dokuma ürünleri, akü, elektrik motoru, tarım makineleri, orman ürünleri, tuğla ve kiremit fabrikaları vardır.

Manisa, yeraltı kaynakları açısından ülke­mizin en zengin illeri arasında yer alır. İl topraklarında uranyum, altın, bakır, cıva, çinko, kurşun, demir, nikel, mika, magnezit, mermer ve linyit yatakları vardır. Soma yöre­sinden çıkarılan linyitlerin bir bölümü burada kurulmuş olan termik santrallarda değerlen­dirilir.

Toplum ve Kültür
Manisa ilinin yerleşim tarihi Yontma Taş Devri ile başlar. Lidya döneminde bölgede özgün nitelikleri olan bir kültür gelişmiştir. Lidya Krallığı'nın başkenti olan Sart, çağının en önemli kültür merkeziydi. Kalıntıları Sa­lihli ilçesinde bulunan Sart ünlü Kral Yolu' nun da başlangıç noktasıydı. Kentin 4. yüzyıl­da yapılmış olan mermer döşeli ana caddesi İzmir-Ankara Karayolu'nun yakınındadır. Caddenin arkasında bir sıra sütunla ayrılmış dükkânlar vardır. Mermer caddenin kuzeyin­de 3. yüzyıldan kalma bir sinagog ortaya çıkarılmıştır. Üç bölümlü sinagogun yakının­da aynı tarihte yapılmış olan gymnasion yer alır. Bronzlu Ev adı verilen ve İzmir-Ankara Karayolu'nun güneyinde bulunan büyük yapı 550'de yapılmıştır. Üst düzeyde bir rahibin evi olduğu sanılan Bronzlu Ev'in bodrum katında dinsel törenlerde kullanılan tunç ge­reçler bulunmuştur. İlk yapımı İÖ 3. yüzyılda olan 20 bin kişilik tiyatro ile stadyum bir aradadır. İÖ 350'de Sart Çayı vadisine yapıl­mış olan Artemis Tapınağı'nın güneydoğu köşesine daha sonra eklenen kilise akıl hasta­nesi olarak kullanılmıştır.

Manisa ilinin geleneksel el sanatlarının bir bölümü ekonomik gelişmeyle birlikte ortadan kalkmıştır. Örneğin Akhisar'da üretilen san­dik tahtaları, özgün işlemelerle bezeli tek atlı arabalar artık yapılmamaktadır. Günümüzde de önemini koruyan halıcılık ise Gördes, Kula ve Demirci'de yaygındır. Manisa'nın "mesir macunu" da ünlüdür. Bir söylenceye göre; hastalanan Yavuz Sultan Selim'in eşi ve Ka­nuni Sultan Süleyman'ın annesi Hafsa Sul-tan'ın sağlığına kavuşması için Musa Merkez Efendi'nin yaptığı mesir macunu sultanın buyruğu ile her yıl Nevruz ayının ilk günü halka dağıtılmaya başlandı. 41 tür maddeden yapılan mesir macununun sindirimi kolaylaş­tırıcı, güçlendirici, kanı temizleyici, sinirleri yatıştırıcı birçok özelliği olduğuna, macunu yiyen kızların kısmetinin açıldığına, çocuğu olmayan kadınların çocuğu olduğuna inanılır.

Mesir macununun halka dağıtılması her yıl yapılan yöresel bir bayram durumuna gelmiş­tir. "Mesir Bayramı" denen ve beş gün süren bu bayramın ilk günü pazar, panayır, sanayi sergisi gibi ekonomik etkinliklere ayrılır. Daha sonraki günlerde sanat gösterileri ve spor yarışmaları yapılır. Mesir Bayramı Mani­sa ili kadar yakın iller için de özel bir önem taşır. Eskiden bayram boyunca Manisa' ya ucuz tarifeli tren seferleri konurdu. İzmir Karşıyaka'da zeybek oynayarak bekleyen İz-mirliler'e bayrak ve yeşil dallarla süslü tren­lerden inenler mesir macunu dağıtırlardı. "Mesir dönüşü" adı verilen bu eğlence gece yarılarına kadar sürerdi.
Manisa ilinin başlıca eğitim ve kültür ku­rumları Dokuz Eylül Üniversitesi'ne bağlı Manisa İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Demirci Eğitim Yüksekokulu ile Ege Üniver­sitesi'ne bağlı Akhisar Tütün Eksperleri Yük­sekokulu ve Alaşehir Meslek Yüksekoku-lu'dur.

İl Merkezi: Manisa
İlkçağda Yunanistan'ın Tesalya bölgesinden gelen Magnetler Spil Dağı eteklerine yerleşti­ler. Eski yurtları olan Tesalya'nın Magnesia kesimi ile dağın eski adı olan Sipylos'u kay­naştırarak kurdukları yerleşim yerine Magne­sia e hypo Sipylo adını verdiler. Daha sonra Magnesiasoupolis olarak da anılan kentin adı, Efes'in güneydoğusundaki Magnesia ad Mae-andrum'la karıştırılmaması için Romalılar ta­rafından Magnesia ad Sipylum olarak değişti­rildi. Bizans döneminde bir piskoposluk mer­kezi olan kent, Saruhanoğulları'nın da merke­ziydi. Adı, giderek Magnesia, sonra da Mani­sa'ya dönüşen kent, kısa bir süre Saruhan sancağının da merkezi oldu.

Osmanlı dönemi başlarında şehzadeler kenti olarak bilinen Manisa, 17. yüzyılda önemli bir ticaret ve kültür merkeziydi. Sul­tan Külliyesi'nin günümüzde Sağlık Müzesi olarak düzenlenen darüşşifa (sağlık yurdu) bölümünde akıl hastaları tedavi ediliyordu. Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi olan Ayşe Hafsa Sultan tarafından yaptırılan bu külliye­nin darüşşifasında Musa Merkez Efendi'nin mesir macunu ürettiği ve hekimlik yaptığı öne sürülür.

İlin güneybatı kesiminde yer alan Manisa kenti, Gediz Ovası'nın tarımsal ürünlerinin İzmir limanına taşınması amacıyla yabancılar tarafından 19. yüzyılda işletmeye açılan İz-mir-Kasaba (Turgutlu) Demiryolu'nun yapı­mından sonra dağ eteğinden ovaya doğru gelişti. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan işga­linden kurtulduğunda büyük bölümü yanmış ve yıkılmış durumda olan kentin nüfusu 1935'te ancak 35 bin kadardı. Afyonkarahisar ve Bandırma'yı İzmir'e bağlayan demiryolla­rının kesiştiği bir kesimde yer alan kentten İstanbul-İzmir Karayolu da geçer.
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
MesirKentli - avatarı
MesirKentli
Ziyaretçi
19 Kasım 2008       Mesaj #7
MesirKentli - avatarı
Ziyaretçi
Manisa -Saruhanlı

Saruhanlı adından ilk kez Cevat Paşa Tarihi'nde söz edilmektedir.(1754) İlçenin aydınlığa kavuşmuş tarihi Kurtuluş Savaşı ile başlar. 1918 yılında 150 haneli bir köy olarak görülen ilçe merkezi, 7 Eylül 1922 tarihinde düşman işgalinden kurtulmuştur. Verimli topraklara sahip olması, kısa zamanda nüfusun artışını sağlamıştır.

saruhanli1le6

1945 yılında Bucak Teşkilatı, 1953 yılında bugün Yılmaz Mahallesi diye anılan ve o tarihte 100 haneli bir köy olan Yılmaz Köyü ile birleştikten sonra Belediye Teşkilatı kurulmuştur. 1 Nisan 1959 tarihinde çıkarılan 7033 Sayılı Kanunla Saruhanlı merkez olmak üzere, İlçe merkezi haline gelmiştir.

saruhanli2th4


İlçe, düz ve verimli bir arazi olan Gediz Ovası üzerinde yer alır. Yüz ölçümü 890 kilometrekare, denizden yüksekliği 43 metredir. Akdeniz iklimi etkisinde olup yazları kurak ve sıcak, kışları ılık yağmurludur.
Kuzeydoğu ve doğusunda Akhisar, Gölmarmara; kuzeybatısında Kınık; güneyinde Turgutlu, Ahmetli; güneybatısında Manisa ile sınırlıdır.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
1 Ocak 2010       Mesaj #8
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Manisa ili Ege Bölgesi'nin gelişmiş illerinden birisidir. Manisa kentinin kuruluşu bundan yaklaşık 3000 sene önceye dayanmaktadır. Manisa bir çok uygarlıklara evsahipliği yapmıştır. En son olarak 1410 yılında Osmanlı egemenliğine geçmiştir. Tarihte Şehzadeler şehri olarakta bilinmektedir. Manisada gezilecek yerler arasında Manisa Kalesi, Sultan Külliyesi, Kybele Kaya Kabartması, Ağlayan Kaya, Spil Dağı Milli Parkı, Zeynelzade Kütüphanesi, Çamur Hamamı, Kurşunlu Kaplıcaları sayılabilir. Manisa ilinin ilçeleri Ahmetli, Akhisar, Alaşehir, Demirci, Gölmarmara , Gördeş , Kırkağaç, Sarıgöl, Saruhanlı , Selendi, Soma, Turgutlu, Köprübaşı, Kula, Salihli ilçeleridir.
DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
27 Mayıs 2011       Mesaj #9
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi
Dilşeker Hatun Hamamı

images?qtbnANd9GcQoFnQgSk1x RrrUBQD0ivrEHsPnxgyogzj58ogYvF49DtRiomE

1582 yılında yaptırılan Dilşeker Mahallesi’ndeki tarihi Dilşeker Hatun Hamamı Valilik kararı ile Toplum Ruh Sağlığı Merkezi olarak, şizofreni ve psikiyatri hastalarının tedavilerinde kullanılacak.Manisa Valisi Celalettin Güvenç, Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi tarafından İl Özel İdaresi’nden kiralanan Dilşeker Hatun Hamamı’nda 1 Nisan’da başlayan hizmetleri yerinde inceledi. Güvenç, bu ortamda yapılan hizmetin Türkiye'de bir ilk olduğuna dikkat çekti. Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli, İl Sağlık Müdürü Ziya Tay, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Ahmet Ayer ve Emniyet müdürü Adem Aydemir ile birlikte Dilşeker Hatun hamamı Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’ni (TRSM) ziyaret eden Vali Güvenç, tarihi yapının topluma önemli bir hizmeti vermeye devam etmesinden mutlu olduğunu kaydetti. Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Ahmet Ayer, Sağlık Bakanlığı’nın talimatı ile Türkiye’nin 250 noktasına açılacak olan TRSM’nin Türkiye’de 250 noktaya açılacağına dikkat çekerek, 3.'sünün Manisa’da 1 Nisan tarihinden itibaren hizmet vermeye başladığını ifade etti. Ayer, Türkiye’de açılın Toplum Ruh Sağlı Merkezlerinin içinde tarihi dokuda yapılan ilk merkezin Manisa’daki yapı olduğunu söyledi.Hastaların hastanedeki tedavilerinin devamını TRSM’de sürdürüleceğine işaret eden Ayer “Hastanemizde tedavileri bitmiş fakat ilaç kullanmaları ve kontrolleri gereken şizofreni ve psikiyatri hastalarımızın kontrol altında tedavilerini sürdürecekleri Merkezimizde Manisa’da yaşayan 500 hastamız yararlanacak. Şimdilik 40 hasta ile çalışmalarımıza başladık süreç içerisinde hasta sayımızı arttıracağız.”dedi. Ayer tarihi yapıdaki tedavinin hastanedeki tedavinin devamı niteliğinde olduğunu ifade ederek, “Burası daha çok danışmanlık hizmetlerinin verildiği bir yer olarak kullanılacak” diye konuştu.TRSM’nin, daha fazla hastaya ulaşması açısından sabah ve öğleden sonra 2 aşamada hizmet vereceğini vurgulayan Ayer, hastaların evlerinden araçla alınacağını ve merkezdeki terapisinin ardından evlerine bırakılacağını kaydetti. 18-60 yaş arası hastaların ilaç tedavilerinin kontrolünün yanı sıra, müzik, resim, el işi gibi konularda da eğitim almalarını sağlayarak toplumsal gelişimlerini de sağlayacaklarına değinen Ayer “Hastalarımız 2 grup halinde Merkezimize gelerek 4’er saatlik eğitim alacaklar. Kitap okuyacaklar, el işi yapacaklar, müzik, resim gibi konularda eğitim alacaklar. Heyet raporu çıkaracağımız hastalarımızdan herhangi bir ücret talep edilmeyecek.” diye konuştu.Hamamda incelemeler yapan Manisa Valisi Celalettin Güvenç’te Türkiye’de ilk kez sadece Manisa’da tarihi bir yapının bu amaçla hizmet vermeye başladığını ifade etti. Özel İdare tarafından 2006 yılında restore edilen hamamın valilik kararıyla Ruh Sağlığı Hastanesine kiralandığını hatırlatan Vali Güvenç, “Burada Uzman doktor ve uzman personelle hizmet verilecek. Hamamın resmi açılışını önümüzdeki günlerde yapacağız. Burada ayrıca şizofreni derneği ile temasa geçilip onlarında hastalara ve hasta yakınlarına olan ilgisinin artması sağlanacak. Manisa’ya bu yapıyı kazandırdığımız için çok mutluyuz” şeklinde konuştu

Haberler, Güncel Haberler, Haber Arşivi, Son Dakika Haberleri 27/05/2011
DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
26 Ağustos 2011       Mesaj #10
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi
Manisa


Tarihi

Manisa’nın bilinen târihi, Anadolu’da ilk siyâsî birliği kuran Hititlerle başlar (M.Ö. 1450-1200). Hititlerin hâkimiyeti alındaki topraklarda yaşayan İyonlar, bu bölgede İyon medeniyetini kurdular. Hititlerin iç savaş ve bölücü faaliyetlerle yıkılmasından sonra, Frikyalılar, kısa bir müddet bu bölgeye hâkim oldular. M.Ö. 670 senesinde bu bölge Lidyalıların eline geçti. Lidyalılar Kızılırmak’ın batısında kalan bütün Anadolu’ya hâkim oldular. Lidyalıların başşehri Sardis (Sard), o devrin en önemli ticâret yolu sayılan “Kral Yolu”nun Efes’ten sonra ikinci büyük ve gelişmiş şehri idi. Lidya Kralı Kroisos (Krezüs) zenginliği ile isim yapmıştır.

M.Ö. 547’de, Pers Kralı Kiros Lidya Devletini ortadan kaldırınca Persler bu bölgeyi de ele geçirdiler. Sard şehrini genel vâlilik (straplık) yaptılar. M.Ö. 333’te Makedonya Kralı İskender, Persleri yenerek Anadolu ve İran’ı ele geçirdi. Pers Devleti sona erdi. İskender’in ölümünden sonra, kurduğu imparatorluk komutanları arasında taksim edildi. Bu bölge Anadolu’nun diğer kısımları gibi Seleukoslar Devletinin payına düştü.

M.Ö. 190 senesinde Romalılar Seleukos Devletine son verdiler. Manisa ve civarını müttefikleri olan Bergama Krallığına verdiler. Bergama Krallığını M.Ö. 130’da Roma Devletine ilhak ettiler. Böylece bu bölge, Roma’nın hâkimiyetine geçti. M.S. 395’te Roma ikiye bölününce bütün Anadolu gibi Manisa ve civârı, Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü. Bu devirde de, Sard birinci derecede büyük bir şehir olup, Manisa, ikinci derecede bir şehirdi.

1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu Fâtihi Süleymân Şah, 1076’da Türkiye Selçukluları Devletini kurdu ve Manisa’yı İzmir Fâtihi Çaka Bey fethetti. Birinci Haçlı Seferinde Bizanslılar Manisa’yı geri aldılar. 1313’te Manisa’yı ikinci defâ Saruhan Bey fethetti. Selçuklu uç beylerinden olan Saruhan Bey, Manisa’yı başşehir yaparak Saruhan Beyliğini kurdu.

1390 senesinde Osmanlı Sultanı Yıldırım Bâyezîd Manisa’yı Osmanlı topraklarına kattı. Tîmûr ile yapılan Ankara Savaşından sonra kısa bir müddet Saruhan Beyliği yeniden kuruldu ise de; 1410 senesinde Sultan Çelebi Mehmed Han, Manisa ve çevresini kesin şekilde Osmanlı Devleti sınırları içine kattı. Osmanlı devrinde Manisa çok önemli bir şehirdi.

“Taht-ı Saruhan Sancağı” (Vilâyeti) 1451’e kadar merkezi Ankara ve 1451’den sonra da merkezi Kütahya olan Anadolu beylerbeyliğine bağlı 14 sancaktan biriydi. Manisa Sancağında 160 sene 16 veliaht ve şehzâde vâlilik yaptı ve bunlardan beşi pâdişah oldu. Yıldırım Bâyezid’in oğlu Ertuğrul Çelebi (1390-1392) şehirde Osmanlıların ilk vâlisi olmuştur. Fâtih Sultan Mehmed, babası Sultan İkinci Murâd, Kânûnî Sultan Süleyman, Üçüncü Murâd ve Üçüncü Mehmed de Manisa sancakbeyliğinde bulunmuştur. Bu şehzâdeler Manisa’yı îmâr etiler ve pekçok eser yaptılar.

On yedinci asır başına kadar sâkin olan Manisa, dış güçlerin teşvik ve tahriki ile 1600’lü yıllarda eşkıyaların yatağı oldu ve sık sık ayaklanmalar ve eşkıya hareketleri meydana geldi. Manisa bu celâli eşkıyaları sebebiyle tam iki asır gelişemedi hattâ bâzı sahalarda gerilemek zorunda kaldı. Bölgede Kalenderoğlu, Yusuf Paşa ve Cennetoğlu gibi derebeyler yaşamıştır. On sekizinci asrın sonunda eşkiyalar tamâmen temizlenince, Manisa halkı rahat etti. Demiryolu ile İzmir’e bağlanınca on dokuzuncu asır başında Anadolu’nun büyük merkezlerinden gelişmiş ve kalabalık bir şehri hâline geldi.

Tanzimattan sonra Manisa “Saruhan” adı ile merkezi İzmir olan (Aydın) vilâyetinin 5 sancağından biri olmuştur. 1833’te Mısır vâlisi Mehmed Ali Paşanın oğlu Kavalalı İbrahim Paşa, kısa bir müddet Manisa’yı işgâl etmiştir.

Birinci Dünyâ Harbinden sonra Avrupalı ülkelerin teşviki ile Anadolu’ya çıkan Yunan birlikleri, Manisa’yı işgal etmişler ve Manisa, 3 yıl 3 ay 12 gün (26 Mayıs 1919-8 Eylül 1922) Yunan işgalinde kalmıştır. Türklerin çoğu Manisa’yı terk etmiştir. Yunan ordusu bozguna uğrayıp geri çekilirken, Manisa’da bulunan 12 bin binânın 8 binini yakıp yıkmıştır.

Cumhûriyetin îlânından sonra sancaklara (vilâyet) il ismi verilince Saruhan da il olmuş, 1927’de şehrin adı Manisa olarak değiştirilmiştir. Türkiye Cumhûriyetinin yedinci cumhurbaşkanı Kenan Evren 1918 senesinde Manisa’nın Alaşehir ilçesinde doğmuştur.

Kaynak
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

12 Temmuz 2015 / GüNeSss Türkiye Coğrafyası