Arama

Manisa - Sayfa 2

Güncelleme: 29 Mayıs 2015 Gösterim: 101.626 Cevap: 15
GüNeSss - avatarı
GüNeSss
Ziyaretçi
4 Şubat 2012       Mesaj #11
GüNeSss - avatarı
Ziyaretçi
Gördes - Manisa
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Bilgiler
  • İlçe nüfusu: 30.857
  • Şehir nüfusu: 10.411
  • Köy ve belde nüfusu: 20.446
  • Nüfus itibariyle: 2011
  • Nüfus Kaynak: TÜİK
  • Yüzölçümü: xxx km²
  • Rakım: 562 metre
  • Koordinatlar °′, °′
Genel bilgiler
  • Ülke: Türkiye
  • Coğrafi Bölge: Ege
  • İl: Manisa
  • Posta kodu: 45750
  • Alan kodu: 547
  • Plaka: 45
  • Kaymakam: İbrahim Süha KARABORAN
  • Belediye başkanı: Muhammet AKYOL
Tarihi
Sponsorlu Bağlantılar
Gördes ilçesinin ne zaman kurulduğu ve ilçenin nereden geldiği kesin olarak bilinmemektedir. İlk çağlardan bu yana önemli bir yerleşim bölgesi üzerinde bulunan Gördes, Şarl Leksiyon'un 1842 tarihinde yazdığı "Küçük Asya" adlı kitapta iyonluların Atina kralı Kadüz'ün oğlu tarafından kurulduğu yazılmaktadır.
İlk çağlarda Gördes'e Anadolu’nun birçok yerleşim yerlerinde isim olarak kullanılan "Gördes" denilmekteydi. Bugünkü Gördes Lidya'da bir şehir olup, daha sonraki devirlerde " Julia Gordes" adını almıştır.

Gördes ismi yabancı kaynaklarda Guerdez olarak geçer. Evliya Çelebi Gördes'ten "Gördes şehri Köritöz" olarak söz eder. Halk arasında ise, bölgeye ilk yerleşen "Kördost" adlı göçebelerin adının zamanla Gördes'e dönüştüğü ve bölgenin isminin buradan geldiği anlatılmaktadır.

Gördes, sırasıyla Persler, Makedonyalılar, Roma İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluklarının egemenliklerinde kalmış; 1071 Malazgirt Savaşı'ndan kısa bir süre sonra Türklerin eline geçmiştir. Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra Karesi Beyliği'nin sınırları içinde kalmıştır. 1641 yılında Gördes'ten geçen Evliya Çelebi'nin belirttiği gibi; Büyük İskender tarihinden sonra Yankoa Kralının Veledi Nakeplerinden Köritöz adlı kral'ın elinden Saruhanoğlu Yakuphan tarafından fethedilmiştir. Bedesti Ulaş Bey'e daha sonra Yakup Şah'ın Kızının nikahı sonrasında çeyiz yoluyla Yıldırım Bayezid'ın eline, dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır.

Gördes Kurtuluş Savaşı sıralarında sürekli savaş sahası olmuş ve ilk defa 15 Temmuz 1920'de Yunan kuvvetleri tarafından istila edildikten sonra, 14 ay kadar Yunan işgalinde kalmış ve 5 Eylül 1922'de kurtarılmıştır. Kurtuluş Savaşı tarihinde adından en çok söz edilen kişilerde Gördes kızı Makbule hanım (Şehit Makbule Hanım) ile Ege'de Kuva-yı Milliye Teşkilatını kuran Hacı Ethem Büke Gördes'in yetiştirdiği iki önemli isimdir.

Kurulum Safhaları
23 Ocak 1940 tarihinde eski (aşağı) Gördes'te şiddetli bir toprak kayması olmuş, yabancı uzmanlarca yapılan çalışmalar sonucu 1948 yılında bugünkü yerleşim, yeni ilçenin kurulması çalışmalarına başlanmış ve şehir 1948 yılında yeni yerleşim yerine taşınmıştır.

Gördes’in yeni yerleşim yerine nakli ile ilgili olarak 9 Ocak 1950 tarihli 5511 sayılı, 6 Haziran 1952 tarihli ve 5948 sayılı yasalar çıkarılmıştır. (Her iki yasa 27 Ekim 1988 tarih ve 3488 sayılı kanunla yürürlükten kaldırılmıştır.) Yapım çalışmaları kademe kademe sürdürülmüş, en son 101 evler yapılarak 1966 yılında sonuçlandırılmıştır.

Coğrafi Durumu
Gördes İlçesi, Ege Bölgesi'nin İçbatı Anadolu Bölümü'nde 38° 55' kuzey enlemi, 28° 18' doğu boylamı üzerindedir. İlçe Ege Bölgesinde, Manisa iline bağlı olup, Manisa'nın Kuzey-Doğusuna düşmektedir. İlçenin doğusunda Demirci ve Köprübaşı, güneyinde Salihli, Batısında Akhisar ve Kuzeyinde ise Balıkesir iline bağlı Sındırgı ilçeleriyle komşudur.
Gördes, deniz seviyesinden 680 Metre yüksekliktedir. İlçe toprakları küçük akarsu vadileriyle yarılmış bir yayla görünümündedir. İlçenin yazları kurak ve sıcak, kışları ılık ve yağışlı bir iklimi vardır. Yıllık yağış ortalaması 500 - 700 m³ arasında değişmektedir. Ortalama sıcaklık 11 - 13 c° dir. Ormanlık alanları ilçemizin toplam alanında %45 gibi önemli bir yer tutmaktadır. En önemli akarsuyu Gördes (Kum çayı) deresidir.

Nüfus Durumu
2007 Yılı nüfus tespiti sonuçlarına göre, Köy ve kasabaların nüfusu 22.876'ya düşmüştür. İlçe merkezi nüfusu yüzde 4,8 oranında azalmışmıştır. İlçenin genel nüfus toplamı 33.171'dir, genel nüfus içerisinde kadın nüfusu erkek nüfusuna göre daha fazladır (Son yıllarda erkekleri ilçe dışına çalışmaya gitmesi bunda etkilidir.). 2000-2007 yılları arasında nüfus artışı -13 olmuştur(azalmıştır). Toplam nüfusun % 31'i kentlerde, % 69'u ise kırsal alanda yaşamaktadır. 2007 genel nüfus sayımı sonucuna göre ilçe merkezinin nüfusu 10.295’dir.

2000 Yılı nüfus tespiti sonuçlarına göre, Köy ve kasabaların nüfusu 27,926 ya düşmüştür. İlçe merkezi nüfusu binde 8 oranında artmıştır. İlçenin genel nüfus toplamı 38,129'dur, kadın ve erkek genel nüfus içerisinde eşit orandadır. Km²'ye 31 kişi düşmektedir. Yıllık nüfus artışı binde 13,71 dolaylarındadır. Toplam nüfusun %20'si kentlerde, %80'i ise kırsal alanda yaşamaktadır. 2000 genel nüfus sayımı sonucuna göre ilçe merkezinin nüfusu 10,809’dir. 2009 TÜİK adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçe merkezi 10.812 dir. Toplam nüfus ise 32.070 olmuştur.

Yıllara göre Şehir Merkezi nüfus verileri
  • 2009 10.812
  • 2007 10.295
  • 2000 10.809
  • 1997 10.573
  • 1990 9.767
  • 1985 9.246
  • 1980 8.402
  • 1975 7.909
  • 1970 7.361
  • 1965 5.665
  • 1960 5.071
  • 1955 4.115
  • 1950 3.870
  • 1945 3.095
  • 1940 3.079
  • 1935 3.175
  • 1930 3.071
Sosyal Durumu
İlçe merkezinde 8 mahalle toplam 3500 civarında konut vardır. Konutlar genelde tek katlı ve bahçeli olup, tek tip yapı tarzı hakimdir. Bu konutların büyük çoğunluğu Gördes ilçesinin yeni yerleşim yerine nakli safhasında yapıldığı için tek tip konut yapımına egemen olmuştur. Ancak son yıllarda çok katlı binalarda yapılmaya başlanmıştır.

Ekonomik Yapı
Gördes ilçesinin sosyal yaşantısı ile iş ve çalışma hayatı komşu ilçeler ile bağlantılıdır. İlçenin en temel kaynağı tütüncülük, haşhaş üretimidir. Bunların dışında buğday, arpa yetiştirilmektedir. Son yıllarda kiraz üretimi, çilek üretimi ve yayla bağcılığı çalışmaları ve belli bölgelerinde de patates, bezelye, domates ve salatalık üretimi yapılmaktadır.
Zeytinciliğin geliştirilmesi için zeytin ağacı dikimine de başlanmıştır.

Madencilik
M.T.A Ege Bölgesi Maden Envanteri’ne göre yörede kömür, kaolen, nikel-demir, titan, zeolit yatakları mevcuttur. Ayrıca feldspat, mermer, disten, kalsedon, krom, kuvarsit, bor tuzları yöredeki madenler arasındadır.

Kalemoğlu ve civarındaki kömür yatakları : Kapalı işletmeye müsait olup, açık işletmeye ekonomik yönden uygun değildir. Kapalı işletmelerden şimdiye kadar en kalın damar 2,8 m. (ortalama 1 m.) tespit edilmiştir. Kömür damarlarında sık sık faylanmalar neticesinde kesintiler görülmekte ve killi ardalanmalar yer almaktadır. Ortalama derinlik 45 m.’dir. Kalemoğlu yatağının muhtemel + mümkün rezervi 1.350.000 ton tespit edilmiştir. kaynak:1- M.T.A Ege Bölgesi Maden Envanteri
Zeolit: Kıranköy, Oğulduruk, Kuşluk, Akdere, Arkatlı Damları, Güneşli, Evciler, Fındıcak Sahalarındaki zeolit yataklarında 63.331.375 ton görünür rezerv, 307 574 000 ton. mümkün rezerv tespit edilmişse de; Gördes çevresindeki görünür rezerv 1 milyar ton, örtülü rezerv ise 10 milyar tonun üzerindedir.
İlçede zeolit yataklarını işleten 4 adet şirket bulunmaktadır. Zeolit yataklarının işletildiği alanlar Bayat alanı, Bodomaz mevkii, Oğulduruk köyü, Softalar-Kıran köyü’dür.

Zeolit madenin kullanım alanları şunlardır: Tarım- hayvancılık ve peyzaj, enerji, madencilik ve metalurji, kâğıt sanayi, inşaat sektörü, sağlık sektörü, deterjan sektörü, kirlilik kontrolü ve günlük hayatta ve ev içlerinde kullanılmaktadır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
23 Şubat 2013       Mesaj #12
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Manisa - Mesir Macunu Şenlikleri

Sponsorlu Bağlantılar
Her yıl Nevruz’da tekrarlanan Mesir Saçma Töreni Yıllardır Devam Etmekte. O günden bugüne onbinlerce insan Sultan Camii etrafında toplanır, doğanın uyanışının, baharın gelişini, bereket ve bolluğun başlangıcını, sevincini yaşar. Bu şenlik aynı zamanda Manisa’nın ekonomik ve sosyal yaşantısına canlılık getirmektedir. Ancak bu tarih kış şartlarının hakim olduğu bir mevsime rastlandığından son yıllarda kutlamalar Nisan ayı sonlarına kaydırılmıştır.

k yasinylnz mesir 1

Mesir Macunu
Uygarlık beşiği Anadolu’nun en eski tarihi kentlerinden olan Manisa’da Mesir geleneği ile anlamlı bir yardımlaşma ve bayram havası hissedilir. Önceleri tedavi amaçlı kullanılan daha sonra ise gelenek haline gelen Mesir’in ortaya çıkışı hakkında çeşitli inanışlar bulunmaktadır.

İnanışa göre; Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in eşi, Muhteşem Süleyman diye tarihe geçen Kanuni Sultan Süleyman’ın Annesi Hafsa Sultan Manisa’dayken hastalanır. Hastalığına çare bulunamayan Sultan’ın kendisinin yaptırdığı Sultan Camii Medresesi’nin başına getirilen Merkez Efendi bitki ve baharatların karışımından oluşan bir macun hazırlar.

41 çeşit baharat karıştırılarak hazırlanan macunu yiyerek sağlığına kavuşan Hafsa Sultan hastalara bu ilacın verilmesini ister. Halktan gelen isteğin artması üzerine kağıtlara sardırılan macunun Sultan Camii’nin kubbe ve minarelerinden saçılmasını buyurur. Manisa Mesir Şenlikleri bu şekilde doğmuştur.

Mesir'in Özellikleri
Mesir macununun çok faydalı olduğu, hastalara şifa verdiği, bir efsane olarak Anadolu’da yayıldı. Genel özellikleri, beden ve ruh sağılığına şifa olması, hoş lezzeti ve kokusudur. Diğer özellikleri arasında ağrılara, sancılara, soğuk algınlıklarına, hazımsızlıklara, iştahsızlıklara ve ağız kokusuna karşı kullanılmasını sayabiliriz. Ayrıca halk arasındaki inanışa göre; macundan yiyen kimseyi bir yıl boyunca zehirli hayvanların sokmayacağına inanılır. Nevruz günü en ağır hastalar bile yese iyi olurlar. Çocuk hastalıklarına da faydalı olduğu söylenir.

Mesir’in hazırlanışında kullanılan 41 çeşit baharat şunlardır;

Zencefil, Zulumba, Kremtartar, Kişmiş, Kebabiye, Havlican, Hindistan Cevizi, Anason, Yenibahar, Hiyerşambe, Çamsakızı, Zağfran, Üdül Kahr, Çöpçini, Hardal, Eksir, Karanfil, Çivit, Meyan Balı, Tiryak, Sarı Helile, Raziyane, Kimyon, Zerdeçal, Tarçın Çiçeği, Karabiber, Çörek Otu, Darıfülfül, Ravend, Limon Tuzu, Kakule, Şamlı, Vanilya, Şeker, Günbalı, Hindistan Çiçeği, Limon Kabuğu, Galanda, Tekemercini Tohumu ve Portakal Kabuğu’dur.

Merkez Efendi

Merkez Efendi, Denizli’nin Sarhanlı köyünde 1460 yılında doğmuştur. Babasının adı kılıçoğlu Muslihiddin, büyük babasının adı Haydar’dır. Kendi ismi Musa olup Merkez Muslihiddin, daha kısa olarak yanlız Merkez lakabıyla şöhret bulmuştur. On beş yaşında iken Bursa’ya gitmiş ve Orada veliyüdin medresesi’ne girerek hem medrese tahsilini yapmış, hem de asrın sayılı alimlerinden Hızır Beyzade Ahmet Paşa’dan ders almıştır. 15 sene süren tedristen sonra medreseden icazetnamesini alarak İstanbul’a gelen mücahitlerin meşhur simalarından Buharalı Ömer’in oğlu Mirza Baba diye bilinen zata damat olmuştur.

O sıralarda henüz 30 yaşlarında bulunan Merkez Efendi fıtri zekası ve derin ilim aşkıyla çok kuvvetli bir tahsil sahibi olmuştur. Kuvvetli bir hafızaya sahip olduğundan pek genç yaşında Kur’an-i kerim’i ezberlemiştir. İstanbul’da sık sık meşayih meclislerine gitmiş onların sohbetlerinden feyz almaya calışmıştır.

Mümtaz şahsiyeti ve ilmi birikimiyle kudretini zamanının ulemasına da tasdik ettirmiştir. Kendisi vakar ve tevazuyu şahsında birleştirmiş, yüksek seciyeli müstesna bir yaratılışta idi. Sözlerinde metanet ve vaazlarında belagat, vukut ve halavet vardı. Bilhassa Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin kendisi hakkında söylediği “ zamanımızda bu zat kadar riyadan uzak bir kimse görmedim” sözü meşhurdur.

Tahsil ettiği muhtelif ilimler arasında tıp ilmini dahi merak ederek kendi zamanındaki gelişme nispetinde tıp ve tıp tedavi ilimleri hakkında bilgi sahibi olmuştur. Bu tıbbi malumatı vesilesiyle Sümbül Efendi tarafından Manisa Bimarhanesi’ne memur edilmiştir. Bu gün 500 yıllık bir mazisi olan ve kendine has bir şekilde, 41 çeşit baharattan imal edilen “Mesir macunu”nu icad etmiştir.

Merkez Efendi bulunduğu muhitlerde insanların ruhlarına hitap etmek suretiyle yalnız ahlaklarını tasfiye etmek ve maneviyatlarını yükseltmekle kalmamış, Manisa Bimarhanesi’nde yatan hastalarıu şifaya kavuşturmaya çalışmış ve sosyal hizmetlerle şehir ve köylerde halkın hafızasında silinmeyen hatıralar bırakmıştır.

Şeyhi Sümbül Efendi’nin vefatından sonra İstanbul’a gelmiş ve onun yerine Halvti Şeyhi olarak tenvir ve irşad faaliyetlerine devam etmiştir.

Merkez Efendi çok mütevazı, nazik ve sevimli, nur yüzlü mübarek bir zat idi. Zayıf ve fakirleri korur, çocukları sever onlara daima iltifat ederdi. İbadet hususunda titizdi. Namazlarını cemaatle kılmaya azami gayret sarfederdi. Bütün ömrünü ibadet, hayır, hasenat, irşad, talim, fair ve zayıfları himaye, zikir ve tevhid ile geçiren ve melekler kadar pak bir hayat süren Merkez Efendi 1551 de 91 yaşında ahirete irtihal etti.



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Mira; 21 Ağustos 2013 17:25 Sebep: Kırık resimler kaldırıldı.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
27 Şubat 2013       Mesaj #13
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Manisa Tarihi, Geçmişten Günümüze Manisa


Geçmişten günümüze kadar Manisa ilinin genel tarih yapısı ve gelişimiyle ilgili tüm bilgiler.

Manisa ve yöresinin tarih öncesi ile ilgili pek bilgi yoktur. Salihli Sindel Köyü'nde bulunan Paleolitik Çağ'a (Yontma Taş Devri) ait fosil ayak izleri yörede insan topluluklarının yaşadığını kanıtlayan ve yaklaşık 26.000 yıl öncesine tarihlenen buluntulardır. Kırkağaç Yortan Köyü'nde bulunan mezarlar ise, farklı bir mezar kültürü olan Tunç Devri'ne aittir.

Hermessos ve Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir.

Manisa'nın, Yunanistan'ın Teselya Bölgesi'ndeki Pelion Dağı civarından göç eden Magnetler tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Bölge M.Ö. 1450-1200 yıllarında Hititlerin etkisinde kalmıştır. Kybele bereket tanrıçası kabartması yöredeki Hitit varlığın göstermektedir. M.Ö. 1200'lerde ise Lidyalılar gelmiş ve Kızılırmak'a kadar bütün Batı Anadolu'ya egemen olmuşlardır. Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lidya Krallığı'nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehriydi. Paktalos (Sart) Çayı'ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü. Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs'ün adıyla özdeşleşmiştir. Ancak M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır. İrili ufaklı çok sayıda tümülüsün yer aldığı Bintepeler Mevkii bu devri simgeleyen eserleri barındırmaktadır.

Bölge; M.Ö. 546 yılından M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezidir. M.Ö. 334'de Trakya üzerinden Anadolu'ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye'ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender'in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra satraplıkların birbirleriyle mücadelesi M.Ö. 301 yılında İskender İmparatorluğu'nun sonunu getirmiştir.Bu döneme ait en önemli eser Sardes Örenyeri'ndeki Artemis Tapınağı'dır.

Daha sonra Bölge Bergama Krallığı'nın egemenliğine girmiştir. Bölgenin önemli kentlerinden Philadelphia'ya (Alaşehir) ismini dönemin krallarından II. Attalos Philadelphos vermiştir. Bergama Krallığı III. Attalos'un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu'nun yönetimine devredilmiştir. M.S. 17 yılında meydana gelen büyük depremde bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmışsa da İmparator Tiberius'un katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir.

Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerinde mevcut tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius'un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir.

İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik'e taşınmıştır. İmparator Iannes Ducas Vatatzes'in otuz yılı aşkın bir süre oturması sebebiyle Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan Batı Anadolu'nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir. İmparator 1255 yılında Manisa'da ölmüş ve buraya gömülmüşse de mezarının yeri belli değildir. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır. 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir.

Manisa 1313 yılının 25-26 Ekim'ine tekabül eden Regaip Kandili gecesi Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği'nin merkezi haline getirilmiştir. 1346 yılında ölen Saruhan Bey'in türbesi şehrin merkezindedir. Yerine önce oğlu İlyas Bey, onun ölümüyle de İshak Çelebi bey olmuş ve beyliğin en ihtişamlı dönemlerini yaşatmıştır. Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri İshak Çelebi şehre kazandırmıştır. Tahminen 1390 yılına doğru vefat etmiş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür.

Manisa 1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden eski sahiplerine iade etmiştir. 1412 yılında ise Çelebi Mehmed kesin olarak Manisa'yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim haline getirmiştir. Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu dönemde II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da içerisinde olduğu 16 şehzade Manisa'da sancakbeyliği yapmışlardır.

Bu dönem zarfında Manisa'da şehzadeler ve maiyyetlerindekiler cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok vakıf eserleri yaptırmışlardır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. II. Murad'ın yaptırmış olduğu başta Saray-ı Amire olmak üzere birçok eser ise zamana yenik düşmüştür.

16. yüzyıl sonlarına kadar genelde sakin olan Saruhan Sancağı'nda bu tarihten sonra bütün Anadolu'da olduğu gibi eşkıyalık hareketleri görülmeye başlar. Yaklaşık iki asır devam eden eşkıya, suhte (medrese öğrencisi) ve sipahilerin yağma ve talanlarından bölge büyük zarar görmüştür. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu tür hareketleri büyük ölçüde sona erdirmiştir.

Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919' da bölgede Yunan işgali başlar. İşgal sırasında Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci'de Müdafa'a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes'de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç'da İstihlâs-ı Vatan, Kula'da Redd-i İlhak, Soma'da Müdafa'a-i Hukuk ve Turgutlu'da Müdafa'a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleler verilmiştir.

30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin zaferle sonuçlanması üzerin Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir'e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir'e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa'ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır.

1923'de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
21 Ağustos 2013       Mesaj #14
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Manisa
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
  • Manisa Hakkında Genel Bilgi
Ege Bölgesi'nde il ve bu ilin merkezi olan kent. Kuzeyde Balıkesir, kuzeydoğuda Kütahya, doğuda Uşak, güneydoğuda Denizli, güneyde Aydın, güneybatı ve batıda İzmir illeriyle sınırlanır. Yüzölçümü 13.237 km2'dir.
  • Coğrafi Yapısı
Batı kesimi Ege bölümünde, doğu kesimi ise İçbatı Anadolu'da kalan Manisa ilinin bu iki bölümü arasında yer şekilleri, iklim, doğal ve tarım bitkileri bakımından ayrılıklar vardır. Batıda, alüvyonlu ovaların ortasında yer yer ada gibi yükselen ya da sürekli sıralar meydana getiren dağlarla çevrili Gediz Vadisi en geniş yeri kaplar. Gediz, Ege Bölgesi'nin en önemli barajlarından biri olan Demirköprü'den sonra, Adala'da alüvyonlu ovasına iner. Bu bölümden batıda Menemen Boğazı'na kadar yer yer oldukça geniş bir ova meydana getirir. Bu ova, ilin tarım bakımından en zengin ve çeşitli; en kalabalık ilçelerinin yer aldığı kesimidir.

Salihli, Turgutlu ve il merkezi Manisa gibi. Akhisar yönünden gelerek Gediz'e karışan Kum Çayı ile Manisa Yamanlar Dağı'nın güneyinden gelerek Turgutlu yakınında yine Gediz'e karışan Nif Suyu, Gediz Ovası'nın başlıca girintilerini meydana getirirler. Gediz, kuzeyde Dumanlı, güneyde Yamanlar dağları arasında dar Menemen Boğazı'na girer ve bu boğazın orta yerlerinde il sınırları dışına çıkar.

Gediz Ovası'nın Manisa ilinde kalan orta kesimi güneyden Bozdağlar'ın kuzey etekleri, kuzeyden ise Soma, Kırkağaç ve Akhisar dolaylarında yayılan az yüksek dağlarla kaplanır. Bu yöredeki dağların en önemlisi, Akhisar'ın kuzeydoğusunda yükselen Görenez Dağı'dır ve 1.280 metreye kadar yükselir. İlin İçbatı Anadolu'ya giren doğu kesimine gelince, üzerinde, yer yer 1.000-1.500 metreye kadar yükselen tepelerin de bulunduğu, Gediz ve kolları tarafından parçalanmış bir platodur. Gördes, Demirci Selendi, Kula gibi ilçeler bu kesimdedir.
  • İklim Özellikleri
İlin batısında tipik Akdeniz iklimi görülür. Ancak kışlar, Ege kıyılarına göre biraz daha soğuktur. Örneğin il merkezi Manisa'da en soğuk ayın ortalaması 6,8, en sıcak ayınki ise 27,8 derecedir. 736 mm. olan yıllık yağışların yarıdan biraz fazlası kış mevsimine düşer; yaz belirgin olarak kuraktır. Yıllık yağışların % 3'ü yazın düşer.

Bu tipik Akdeniz iklimi, ilin doğusuna doğru yavaş yavaş bozulur. İçbatı Anadolu'nun daha da doğusunda kalan Uşak ve Afyonkarahisar illerindeki kadar olmamakla birlikte İç Anadolu koşulları bu yörede de az çok kendini belli etmeye başlar.

Manisa ili Gediz'in beslenme havzası içinde kalır. Fakat Gediz dışındaki sular küçüktür, yaz mevsiminde hemen hemen boş yataklar hâline dönüşürler. Alanı 34 km2 olan Marmara ile, Gediz üzerindeki Demirköprü Barajı (alanı 47 km2) ilin iki gölünü oluşturur.
  • Nüfus Yapısı
1925'te il merkezi hâline getirilen eski Saruhan sancağı, Manisa ili nüfusu, 1927'de 372.000'den 1980'de 941.941'e, 1997'de ise 1.226.559'a ulaşmıştır. Nüfusun dikkati çeken bir yanı, sanayileşmiş bir il olmadığı hâlde, kentleşmenin oldukça gelişmiş bulunmasıdır. İlçelerinin önemli bir bölümü oldukça kalabalık, hatta bazıları birçok il merkezinden daha da nüfuslu merkezlerdir. (Örneğin Akhisar, Salihli, Turgutlu, Alaşehir ve Soma).
  • Ekonomik Yapısı
Bu durum, adı geçen ilçelerin çeşitli ve çoğu dış ülkelere ihracata yönelik tarım ürünleri yetiştiren bitek bir ovanın ticaret pazarları olmasından ileri gelir. Ege Bölgesi'nin öteki illerine göre önemli sanayi kuruluşları azdır. Kurulmuş olanların çoğu da ya geleneksel el sanatlarından (özellikle Kula, Gördes, Demirci gibi ilçelerde halıcılık, seccadecilik gibi), ya da il ve ilçe merkezlerinde bulunan konserve, bitkisel yağ (özellikle zeytinyağı), sabun, tabakhane, deterjan, kiremit, yem imalathanesi, meyve ambalajlaması gibi küçük kuruluşlardan meydana gelir.

Ancak eskiden yalnızca tarıma dayalı olan sanayinin çeşitlenmesinde ve gelişmesinde 1970'te açılan Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nin önemli katkısı olmuştur. Manisa'nın ilçelerinde de bazı sanayi tesisleri vardır. Özel ve kamu kesimlerindeki başlıca sanayi kuruluşları un, irmik, makarna, bisküvi, bitkisel yağ, meyve suyu, salça, balık konservesi, sebze ve meyve konservesi, şarap, sigara, yem, pamuk ve yün ipliği, çırçır, kumaş, hazır giyim, tarım alet ve makineleri, döküm, yükleyici, oto yedek parçası, akü, elektrik motoru, metal eşya, kimyasal ürünler, prefabrik konut, tuğla ve kiremit, beton direk, ambalaj malzemesi, çuval, teneke kutu ve mobilya üretimi yapan fabrikalardır.

Yaygınlığını sürdüren küçük sanayi işletmelerine daha çok metal eşya, dokumacılık, orman ürünleri ve gıda malları alanında rastlanır. Yeraltı kaynakları içinde Soma linyitleri Türkiye ölçüsünde önemlidir. Türkiye linyit üretiminin önemli bir bölümü (yaklaşık 1/4 kadar) Soma ve çevresinden elde edilir. Kalite bakımından da üstün olan bu linyitin bir bölümü Soma Termik Elektrik Santralı'nı besler, daha çoğu ise öteki tüketim merkezlerine gönderilir.

Manisa ili ekonomisi, ilin zenginliği tarıma dayanır ve bu bakımdan Türkiye'nin en gelişmiş illerinden biridir. Yetiştirilen ürünler çok çeşitli olduğu gibi, kuru, çekirdeksiz üzüm, tütün, pamuk, zeytinyağı gibi daha çok dış ticarete dönüktür. İlin doğu kesiminde buğday ve arpa başta olmak üzere bütün tahıllar yetiştirilir. Sanayi bitkileri içinde ikisi Türkiye ölçüsünde önem taşır
  • Pamuk
  • Tütün
Ayrıca çiğit, susam ve ilin doğu kesiminde bir miktar şekerpancarı yetiştirilir. 500.000 ton kadar olan meyve üretimi içinde, zeytin ve özellikle kurutularak ihraç edilen çekirdeksiz üzüm birinci sırayı alır. Türkiye'de en çok ve en çeşitli türlerde üzüm yetiştirilen illerimizden biridir. Sebzecilik de ileridir. Toplam üretimde başsırayı domates alır. Manisa ilinin hayvancılık bakımından da ilerde gelen illerimizden biri olduğu görülür. Hayvancılık daha çok ilin doğu kesiminde gelişmiştir. Yıllık süt üretimi 71.000 ton kadardır. Manisa-Bandırma-İzmir, Afyonkarahisar-Uşak-Salihli-İzmir demiryollarının kavşağı Manisa'dır. Öte yandan yoğun bir karayolu ağına sahiptir.

Manisa Dağı'nın kuzey eteğinde, kendi adını taşıyan ovanın kenarında kurulmuş olan il merkezi Manisa eski, tarihî bir kenttir. İlk Çağ kenti "Magnesia"nın yakınında kurulmuş olan Manisa, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde (1398'de Bayezit tarafından fethedilmiştir) gelişip büyümüş; Batı Anadolu'da Osmanlı Devleti'nin başlıca merkezlerinden biri olmuştur. Osmanlı veliaht şehzadelerinin valilik yaptığı kentti, bu nedenle Osmanlı dönemine ait birçok yapıt bulunur. Ege kıyılarının orta yerinde, bölgenin kapısı durumunda bulunan İzmir'in rekabetine karşın büyük bir ticaret merkezi oluşu, Türkiye'nin en zengin, en çeşitli tarım yöresi Gediz Ovası'nın başlıca merkezi olmasındandır.
GüNeSss - avatarı
GüNeSss
Ziyaretçi
29 Mayıs 2015       Mesaj #15
GüNeSss - avatarı
Ziyaretçi
Alaşehir - Manisa
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Bilgiler

  • İlçe nüfusu: 99.110
  • Şehir nüfusu: 47.722
  • Köy ve belde nüfusu: 51.388
  • Nüfus itibariyle: 2011
  • Yüzölçümü: 977 km²
  • Rakım: 189 metre
  • Koordinatla
Genel bilgiler
  • Ülke: Türkiye
  • Coğrafi Bölge: Ege
  • İl: Manisa
  • Posta kodu: 45600
  • Alan kodu: 0236 653/4
  • Plaka: 45 Z XXXX, 45 ZX XXX, 45 KA XXX
  • Kaymakam: Musa USLAN
  • Belediye başkanı: Gökhan Karaçoban
Alaşehir (Filadelfiya), Manisa ilinin bir ilçesi. Eski cumhurbaşkanı ve genelkurmay başkanı Kenan Evren'in doğup büyüdüğü şehirdir.

Coğrafya
Alaşehir İlçesi, İç Ege Bölgesinde, Batı Anadolu'daki doğu-batı yönlü ovalardan biri olan Gediz ovasının doğu kesiminde bulunmaktadır. Yüzölçümü 977 km².dir.
Alaşehir ilçe merkezi 28 derece 31 dakika 38 saniye doğu boylamı, 38 derece 21 dakika 41 saniye kuzey enlemi üzerinde bulunmaktadır
İlçe merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği 189 metredir.

Yeryüzü şekilleri
İlçe, Alaşehir çayının da içinden aktığı bir grabenden ve bunu güneyden ve kuzeyden sınırlayan oldukça yüksek plato ve dağlardan ibarettir. İlçenin coğrafi alanı içerisinde dört önemli jeomorfolojik ünite bulunmaktadır. Bu jeomorfolojik üniteler güneydeki Bozdağlar kütlesi, kuzeyindeki Uysal dağları kütlesi ve bu iki dağ kütlesi arasındaki Alaşehir ovası ve güneydoğusundaki engebeli Uluderbent çayı vadisidir.
Bozdağların ortalama yükseltisi 1000–1100 m kadar olan plato yüzeyleri üzerinde bazı yerlerde yükseltisi 2000 m'yi aşan doğudan batıya doğru Dindarlı Dağları (1040 m), Çaldağı (1430 m), Karaöküz Dağı (1396 m), Hacıalikarlığı (1839 m), Gözlüğbaba Dağı (1879 m), Çulha Dağı (1555 m), Karadağ (1400 m) ve Kartal Tepe (2070 m) gibi yüksek doruklar bulunmaktadır. Genel olarak 1000 m yükseklikte bulunan kuzeydeki dağlık kütleyi ise, doğudan batıya doğru sırasıyla Uysal Dağları (1311 m), Umurbaba Dağı (1555 m), Karadağ (1108 m) ve Kaysan Tepe (1135 m) oluşturmaktadır.

Gediz Nehrinin bir kolu olan Alaşehir Çayı'nın içinden aktığı Alaşehir Ovası, doğuda Kocaçay'ın dar bir yarma vadiden çıkıp ovaya dahil olduğu kesimden başlamakta, Alaşehir çayının Gediz nehrine kavuştuğu Salihli ovasına kadar devam etmektedir. 8 ilâ 15 km genişliğindeki ova verimli topraklara sahiptir. Alaşehir çayının kuzeyden güneye doğru akan önemli bir deresi olmamasına karşın güneyde Alaşehir Derbendi, Buldan Derbendi, Sarıkızçayı, Zeytin Çayı, Avra Çayı, Şahyar Deresi, Alkan Çayı, Kurudere, Değirmendere ve Göbekli Deresi gibi güneyden kuzeye doğru akan dereleri vardır.

Gediz grabeninin doğu bölümünü oluşturan Alaşehir çayı vadisi, Batı Anadolu Fay kuşağı içerisinde deprem riskinin yüksek olduğu bir sahadır. Kandilli Rasathanesi kayıtlarına göre 28 Mart 1969 tarihinde 6.5 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş; bu depremde 68 kişi ölmüş, 4651 konutta yıkılmış veya çok ağır hasar görmüştür.

İklim
İlçede Akdeniz ikliminden karasal iklime geçiş özelliği gösteren bir iklim egemendir. Genel olarak ılıman bir iklimin geçtiği Alaşehir’de yaz ayları oldukça sıcak ve kurak geçer. Yazın bölgede sıcaklığın 40 dereceye kadar çıktığı görülür. Kışın yıllık yağış ortalaması 500 mm3 olup, yağışların büyük bir kısmı kış aylarında düşer.

Ekonomi
İlçe ekonomisi tarım, hayvancılık, sanayie dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler, üzüm başta olmak üzere, tütün, pamuk, tahıl, armut ve zeytin yetiştirilir. Hayvancılıkta sığır ve koyun yetiştirilir. İlçede ayrıca 60 üzüm ihracatı yapan firma, 40 üzüm işletmesi, Tariş Üzüm Entegre Tesisleri ve Suma Fabrikası ile Sarıkız Maden Suyu Fabrikası bulunmaktadır...

Tarih


Bergama dönemi
Philadelphia ismi Türkçe'de, ‘kardeş sevgisi' anlamına gelir. Philadelphia'nın kuruluşu Attaloslar Kralı Attalos II'ye dayanır. M.Ö. 159 yılından başlayarak başkent Bergama Krallığı'nın yönetimine geçen II. Attalos, kurduğu şehirlerle ve kültüre verdiği destekle ün yapmıştır. Turizm şehri Antalya da II. Attalos tarafından kurulmuştur ve Attaleia (Tr. "Attalos şehri") denilmiştir. Attalos kendisinden önceki kral olan ağabeyi Eumenes'i çok seviyordu. II. Attalos bu sebepten "kardeşini seven" diye çevrilebilen "Philadelphus" lakabıyla bilinirdi. Philadelphia şehrinin madeni paraları da birbirine tıpatıp benzeyen bu iki kardeşin görüntüsünü taşır. Onların birbirlerine duydukları kardeş sevgisi de yeni kurulmuş olan şehrin adında ifadesini bulmuştur.

William Barclay'a göre bu yeni yerleşimin amacı, bir Grek kültür merkezi olarak komşuları Misya, Lidya ve Frigya'yı etkilemekti. Bu konuda öylesi bir başarı sağlandı ki, Lidya halkı M.Ö. 19'da yalnızca Grekçe konuşmaya hatta kendilerini Grek hissetmeye başladılar. Bununla Philadelphia kenti, Yunan edebiyatının ve biliminin barışçı bir şeklide yayılmasının başlangıç noktası oldu. Zaman içersinde genişleyen Roma egemenliği ile birlikte şehir bir Roma şehir haline dönüştü. Constantine'nin hükümdarlığı yeni bir başkent kurarak kendi adını verdiği Constantinepois'e taşıyarak Roma'yı ikiye ayırmasının ardından Doğru Roma İmparatorluğunun kadim kentlerinden birisi olan şehir, 1451 yılında Osmanlı tarafından feth edilene değin Bizans'ın Anadolu üzerindeki en son kalesi olma özelliğini korudu. Fatih Sultan Mehmet sadece 2 yıl sonra Consatantinepolis'is fethederek bir tarihe geçti.

Roma dönemi
Bugün Alaşehir adıyla bilinen Filadelfiya, Sart'ın yaklaşık 50 km kadar güneydoğusunda, geniş bir volkanik ovanın kenarında kuruluydu. Zamanla sönmüş yanardağların izleri ve her tarafa bıraktığı tüfü hala görülebiliyordu. Bu sayede Alaşehir Ovası çok verimli topraklara sahip oldu. Alaşehir antik dönemden bugüne kadar bağcılıkla ün kazanmıştır. Öte yandan yörenin bu yapısı büyük tehlikeleri de içeriyordu. Filadelfiya'daki deprem izleri başka yörelere göre daha yoğundu. M.S. 17'de Sart'ın yanı sıra on kenti yıkan korkunç depremin sarsıntıları başka yerlerde sona ererken, Filadelfiya'da yıllar sonra dahi hissedilmeye devam etti. M.Ö. 63 yılında Amasya'da doğan ünlü coğrafyacı Strobo Filadelfiya'ya "deprem şehri" lakabını vermişti. Gerçekten de Filadelfiya'da hemen her gün artçı şoklar hissediliyordu. Şehir halkının büyük bir kesimi yeni sarsıntılardan ve yıkıntı taşlarından korktukları için açık arazide çadırlarda kalmayı tercih ediyordu.

Korkunç depremden sonra Roma imparatoru Tiberius, Sart'a yaptığı yardım gibi Filadelfiya'ya da yardım etti, şehir halkı onun onuruna şehrin adını "Kayser'in yeni şehri" anlamında Neocaesaria olarak değiştirdi. Yıllar sonra imparator Vespusyan Flavius'un döneminde tekrar isim değişikliği oldu. Bugünkü Alaşehir bir süre için Filavya adını taşıdı.

Bizans dönemi
Bizans döneminde önemli bir askeri üs olan kent, bir süre Arap saldırılarına uğramıştır. Zaman içerisinde yaşanan depremlerle kentteki yapılar hasar görmüştür.

Selçuklu dönemi
Malazgirt Savaşı (1071) sonrasında yöreye gelen bazı Türkmen boyları buraya yerleşmiştir. Alaşehir, Selçuklular ile Bizanslılar arasında sık sık el değiştirmiştir. Kentin adı Selçuklular döneminde Türkmenler tarafından Alaşehir olarak adlandırılmıştır.

Anadolu Beylikleri dönemi
Aydınoğulları Beyliğinin himayesi altında kalmıştır. başkent sınırları içerisindedir.

Osmanlı dönemi
Yıldırım Beyazıt tarafından 1391'de Osmanlı topraklarına katılmıştır. İsmini Yıldırım Beyazıt döneminde almıştır. Timur istilasından sonra yaşanan Fetret Devri sürecinde, 1402'de yeniden Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. 19. yüzyılda Aydın Vilayeti'nin Saruhan Sancak'ına bağlı bir kasaba olan Alaşehir, Cumhuriyetin İlanı'na kadar Aydın İli Manisa Sancağına bağlı kalmıştır.

Kurtuluş Savaşı dönemi
I. Dünya Savaşı'ndan sonra Mondros Mütarekesi’ne dayanılarak başlatılan Ege’deki Yunan işgaline karşı direnişi örgütlemek amacıyla, Erzurum Kongresi’nden kısa bir süre sonra Alaşehir Kongresi (16 –25 Ağustos 1919) yapılmıştır. Bu kongrenin toplanmasına Balıkesir eski Mutasarrıfı Hacı Muhittin Bey’in önemli katkıları olmuştur. Bu kongrenin Erzurum ve Sivas Kongrelerinden farkı, sivil memurlar ve yerel eşrafın önderliğinde toplanmasıdır. Bu kongre ile Alaşehir'in Anadolu’da Kuvva-yı Milliye’nin örgütlenmesinde katkısı olmuştur.

15 Mayıs 1919'da İzmir'e giren Yunan ordusu 24 Haziran 1920'de Alaşehir'e varmış, 5 Eylül 1922 tarihinde Türk ordusu tarafından geri alınmıştır. Milli Mücadele'de işgalci Yunanlılara karşı baş kaldıran ve bu amaçla milis teşkilatları kurarak direnen ilk şehirlerimizden birisi Alaşehir‘dir .

Türkiye Cumhuriyeti dönemi
Cumhuriyetin ilanından sonra Manisa iline bağlı ilçe konumunu sürdürmüştür.
Alaşehir'den günümüze gelebilen tarihi eserler arasında ; Philadephia (Aziz Yuhanna) Kilisesi, Yıldırım Beyzıt Camisi, Şeyh Sinan Camisi ve Türbesi, Güdük Minare Camisi, Yağhane Camisi,Kadı Şeyh Camisi ve Türbesi, Rahmanlı Dede (Tepeköy köyünde), bulunmaktadır.

Kültür
Sultaniye üzümünün yetişdiği nadir bölgelerden biridir , yemek kültürü gelişmiştir, Ege bölgesi olduğu için genelde zeytinyağlı ve hafif yemekler yenilir.

Filadelfiya Kilisesi (ST. Jean Kilisesi)
İncil de adı geçen yedi kilisenin yediside bugünkü Türkiye toprakları içindedir. Filadelfiya Kilisesi de bunlardan biridir.

Alaşehir Pergamon Kralı II. Attalos (M.Ö. 150-138) tarafından kurulmuş olup, o dönemdeki ismi Filadelfiya'dır. Bergama Krallığı zamanında önemli bir kent olan Filadelfiya, Roma döneminde de önemini korumuştur. Roma döneminde daha da gelişen kent M.S. 40 yıllarında Hıristiyanlığın yaygınlaşması ile birlikte Pavlus'un müritlerinin toplandığı bir yer olmuştur. Filadelfiya Kilisesi, Pavlus döneminde kurulmuştur.

Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
29 Mayıs 2015       Mesaj #16
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
ALAŞEHİR, Batı Anadolu'da, Manisa iline bağlı ilçe; 91 362 nüf. (1990), 977 km1'; 1 bucak, 65 köy. Merkezi Manisa'nın 110 km G.-G.-D.'sunda Alaşehir, 36 649 nüf. (1990). TARİH. Antik Phıladelpheıa'nın yerine kurulan Alaşehir, önemli bir bızans kale- siydi. 1075‘ten sonra Türklerin eline geçti. XIII.yy.'da Latinler'ce yağmalandı. 1335‘te Aydınoğlu Umur Bey tarafından ele geçirilmesiyle kesin olarak türk egemenliğine girdi. Bayezit I (Yıldırım) döneminde fethedildiysede (1391), Timur istilasından sonra Cüneyt Bey in eline geçti. Murat II döneminde(1421-1451) kesin olarak osmanlı topraklarına katıldı. Alaşe- 326 hir Kurtuluş savaşı sırasında burada toplanan Alaşehir* milli kongresi ile adını duyurdu. 24 haziran 1920'de Yunanlılarda işgal edildi; 4 eylül 1922’de kurtarıldı. ARKEOLOJİ ve MİMARLIK. Köy yolu yapımı sırasında dörtgen planlı, taş ve tuğladan yapılmış bizans mezarları bulundu. Bayezit l’in yaptırdığı Yıldırım camisi, Ankara savaşı yüzünden tamamlanamamış; yakın dönemde halkın yardımıyla bitirilmiştir. Şeyhsinan camisi (1465) Selçuklu mimarlığı üslubundadır; yakınında Şeyh Sinan’ın türbesi ve zaviyesi vardır. Uç katlı olduğu sanılan Kurşunlu han'dan (1535-1548) kemerli dehlizler kalmıştır.

Kaynak: MsXLabs & Büyük L.
🌘 🚀

Benzer Konular

12 Temmuz 2015 / GüNeSss Türkiye Coğrafyası