Arama

Evrenin Genişlemesi ve Big Bang - Sayfa 2

Güncelleme: 9 Ocak 2015 Gösterim: 27.271 Cevap: 19
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
30 Haziran 2010       Mesaj #11
Avatarı yok
Yasaklı
Evren Ne Kadar Hızla Genişlemektedir?

Sponsorlu Bağlantılar
Tarihsel olarak;1920'lerde, Edwin Hubble, Wilson Dağı Gözlemevi'ndeki yeni yapılmış teleskobu kullanarak, birkaç nebuladaki (bulutsu) değişen yıldızları ve astronomi çevrelerinde hararetli bir tartışma konusu olan dağınık cisimleri ortaya çıkarmıştır. Onun Sefeid değişkenleri olarak adlandırılan bir yıldızlar sınıfına benzeyen bu değişen yıldızlar için keşfi devrim sayılmıştır. Daha önceden, Harward Koleji Gözlemevi'nde çalışan kadın astronom, Henrietta Levitt, bir Sefeid değişken yıldızın bu periyotları ve bunun parlaklığı arasında yoğun bir bağıntı olduğunu göstermişti. Bu yüzden, Hubble, bu yıldızların ve akılarının periyodunu ölçerek, bunların kendi galaksimiz içindeki bulutsular olmadığını, fakat kendi Galaksimizin kıyısının çok ötesinde dış galaksiler olduklarını gösterebilmişti.

Hubble'ın ikinci devrimsel keşfi, onun Sefeid'e dayalı galaksi mesafe belirlemeleri ve bu galaksilerin göreli hızlarının ölçümleri planıdır. Daha uzak galaksilerin bizden daha hızlı bir şekilde uzaklaştıklarını göstermiştir: Evren statik değildir, ancak genleşmektedir. Bu keşif, modern kozmoloji çağının başlangıcını belirlemiştir. Bugün, Sefeid değişkenleri galaksilere olan uzaklıkları ölçmek için en iyi metot olarak kalmıştır ve bunlar genleşme oranı ve evrenin yaşını belirlemede çok önemlidir.

Sefeid Değişkenleri Nedir?

Güneş ve Sefeid değişen yıldızlar dahil, bütün yıldızların yapısı yıldızdaki maddenin donukluğu (opaklığı) ile belirlenir. Eğer madde çok donuksa, o zaman fotonların yıldızın sıcak merkezinden dışa dağılması uzun sürecektir ve güçlü sıcaklık ve basınç eğimleri yıldızın içinde gelişebilir. Eğer madde neredeyse saydam ise, o zaman fotonlar yıldızın içinde kolaylıkla hareket ederler ve herhangi bir sıcaklık eğrisini silerler. Sefeid yıldızlar iki hal arasında salınırlar: Yıldız yoğun haldeyken, atmosferindeki bir tabakadaki helyum tek başına iyonlaşır. Fotonlar, tek başına iyonlaşmış helyum atomlarındaki bağlı elektrondan dışa saçılırlar, bu yüzden, tabaka çok donuktur ve tabaka boyunca büyük sıcaklık ve basınç eğimleri oluşur. Bu büyük basınçlar tabakanın (ve tüm yıldızın) genleşmesine sebep olur. Yıldız genleşmiş haldeyken, tabakadaki helyum iki kat iyonlaşır, böylece tabaka ışınıma daha geçirgen olur ve tabaka boyunca daha zayıf basınç eğimleri olur. Yıldızı çekim gücüne karşı destekleyecek basınç eğimi olmaksızın, tabaka ve (tüm yıldız) büzülür ve yıldız sıkıştırılmış haline geri döner.

Sefeid değişken yıldızlar beş ila yirmi güneş kütlesi arasında kütlelere sahiptirler. Daha kütleli yıldızlar daha parlaktırlar ve daha genişlemiş kaplamalara sahiptirler. Kaplamaları daha genişlemiş olduğundan ve kaplamlarındaki yoğunluk daha düşük olduğundan, tabakadaki yoğunluğun ters kare köküne orantılı olan değişebilirlik periyotları daha uzundur.

Sefeidleri Kullanmadaki Zorluklar

Sefeidleri mesafe belirteçleri olarak kullanmakla birlikte çok sayıda zorlukta olmaktadır Yakın geçmişe kadar, astronomlar yıldızlardan gelen akıları ölçmek için fotoğraf klişeleri kullanmışlardır. Klişeler yüksek derecede doğrusal değildi ve sıklıkla hatalı akış ölçümleri ortaya çıkıyordu. Kütleli yıldızlar daha kısa ömürlü olduklarından, daima kendi tozlu doğum yerlerinin yakınında konumlanmış olurlar. Özellikle çoğu fotoğraf görüntüsünün çekildiği mavi dalga boylarındaki, toz ışığı emer ve eğer uygun bir şekilde düzeltilemezse, bu toz emilmesi hatalı parlaklık belirlemelerine yol açabilir. Sonuç olarak, uzak galaksilerdeki Sefeidleri yerden tespit etmek çok zor olmaktadır: Yerkürenin dalgalanan atmosferi, bu yıldızları ana galaksilerinin yayılan ışığından ayırmayı imkansız hale getirmektedir.

Sefeidleri mesafe belirteçleri olarak kullanmaktaki bir diğer tarihi zorluk, yakınındaki bir Sefeid modeline olan mesafeyi belirleme problemi olmuştur. Son yıllarda, astronomlar kendi Samanyolu Galaksimizin uydu galaksilerinden ikisi olan Büyük Magellan Bulutu (LMC) ve Küçük Magellan Bulutuna (SMC) mesafeleri belirlemede birkaç çok güvenilir ve bağımsız metot geliştirmişlerdir. LMC ve SMC büyük sayıda Sefeid içerdiğinden dolayı, bunlar mesafe ölçeğini ayarlamak için kullanılabilir

Son Gelişmeler

Son teknolojik ilerlemeler astronomların çok sayıdaki diğer eski zorluğun üstesinden gelmesini sağlamıştır. CCD'ler (şarj bağlı cihazlar) olarak adlandırılan yeni detektörler doğru akı ölçümlerini mümkün kılmıştır. Bu yeni detektörler, aynı zamanda, kızılötesi dalga boylarında da hassastır. Toz, bu dalga boylarında çok daha fazla saydamdır. Çoklu dalga boylarındaki akıları ölçerek, astronomlar toz etkilerini düzeltebilmiş ve çok daha doğru mesafe belirlemeleri yapabilmişlerdir.

Bu ilerlemeler "Lokal Grup"tan oluşan yakın galaksiler üzerine doğru bir çalışmayı sağlamıştır. Astronomlar Sefeidleri hem metal zengini M31 iç bölgesinde (Andromeda) hem de metali zayıf dış bölgede gözlemlemişlerdir. Bu çalışma, Sefeidlerin özelliklerinin hassas olarak kimyasal miktarlara bağlı olmadığını göstermiştir. Bu ilerlemelere rağmen, astronomlar, Yerkürenin atmosferi ile sınırlı olarak, sadece en yakın galaksilerin mesafelerini ölçebilmişlerdir. Evrenin genleşmesine bağlı olarak harekete ilaveten, galaksiler komşuların kütle çekimine bağlı olarak "izafi hareketlere" sahiptirler. Bu olağandışı hareketlerden dolayı, astronomların, Hubble sabitini belirleyebilmek için uzak galaksilere mesafeleri ölçmeleri gerekmektedir.

Evrenin daha derinlerine inmeye çalışırken, astronomlar galaksilere izafi mesafeleri belirlemek için bir dizi yeni teknik geliştirmiştir: bu bağımsız izafi mesafe ölçekleri şu anda 10'dan daha iyisinde anlaşmışlardır. Örneğin, spiral galaksinin dönme hızı ve parlaklığı arasında Tully-Fisher bağıntısı olarak adlandırılan, çok sıkı bir ilişki vardır. Astronomlar aynı zamanda, bir beyaz cücenin patlayıcı yanmasına bağlı olduğu düşünülen, hepsi hemen hemen aynı tepe parlaklığına sahip, Tip 1a süpernovasını bulmuşlardır. Bununla beraber, büyük sayılardaki prototip galaksilere mesafelerin doğru ölçümleri olmaksızın, astronomlar bu izafi mesafe ölçümlerini ayarlayamazlardı. Bu yüzden, Hubble sabitinin doğru belirlemelerini yapamamışlardır.

Geçen birkaç on yıl içinde, önde gelen astronomlar, farklı veri setlerini kullanarak, Hubble sabiti için 50 km/sn/Mpc ila 100 km/sn/Mpc arasında değişen değerler rapor etmişlerdir. Bir faktör 2 belirsizliğe karşılık gelen bu farklılığı çözmek gözleme dayalı evren bilimdeki göze çarpan en önemli problemlerden biridir.

Hubble Anahtar Projesi

Hubble Uzay Teleskobunun "anahtar projelerinden" birisi Edwin Hubble'ın yakın galaksilere mesafeleri ölçme programını tamamlamaktır. Hubble Uzay Teleskobu (HST) çap olarak Hubble'ın Wilson Dağı'ndaki teleskobuna kıyaslanırken, Los Angeles'in kenar mahallelerinde yerleşmiş olmasından çok, Yerküre atmosferinin üzerinde olma avantajına sahiptir. Bu yüzden, HST daha uzak galaksilerdeki Sefeidleri çözebilir. Anahtar projeler yakın 20 galaksiye mesafeleri almayı amaçlar. Bu büyük model ile, proje ayarlanabilir ve birkaç ikincil mesafe belirtecin doğruluğu denetlenebilir. Proje aynı zamanda Sefeid değişkenlerinin özelliklerinin yıldız bileşimlerine hassas olup olmadığını da kontrol edebilir.

Onarımdan Önce ve Sonra M100'ün HST Görüntüsü

Hubble Uzay Teleskobu'nun NASA tarafından onarımı görüntüsünü düzeltmiştir ve anahtar proje programına imkan tanımıştır. Bu düzeltme ile anahtar proje programı tarafından gözlemlenmiş yakın galaksilerden biri olan, M100'ün birkaç görüntüsü elde edilmiştir. Dikkate değer ölçüde yenilenmiş HST ile, Sefeid değişkenlerini incelerken gerekli bir adım olan, M100'deki tek parlak yıldızları bulmak çok daha kolay olmuştur. M100'ün özdeviniminin Hubble genleşme hızının önemli bir bölümü olarak bize yeterince yakın olmasından dolayı, anahtar proje ekibi M100'ü içeren bir küme olan, Virgo (Başak) kümesinden daha uzak olan Koma (kuyrukluyıldız saçı) kümesine kadar dış değer bulmak için ve Hubble sabitinin bir ölçümünü elde etmek için izafi mesafe belirteçlerini kullanmıştır: H0 = 80 km/sn/Mpc. Bu ölçümdeki istatistik hata 17 km/sn/Mpc'dir. Baskın hata kaynağı M100'den daha uzak Koma kümesine dış değer bulmadır.

Hubble sabitinin anahtar proje belirlemesi, Hubble sabitini tahmin etmek için birkaç bağımsız çaba ile tutarlıdır: yayınlanmış literatürde G.F.R. Ellis ve iş arkadaşları tarafından yapılmış yeni bir istatistik sentez, 66 < H0 < 82 km /sn / Mpc. Sonucunu vermiştir. Bununla birlikte, Hubble sabitinin değeri üzerinde halen tam bir ortak karar yoktur: Allan Sandage tarafından yapılmış yeni bir analiz Tip 1a süpernovasını kullanarak Hubble sabiti için önceden yapılmış birçok ölçümle tutarsız olan bir değer ortaya koymuştur: H0 = 47 km/ sn/MPC.

Geçen yıl içinde, anahtar proje 8 diğer galaksideki Sefeidleri ortaya çıkarmıştır ve sonucu bulunmuş mesafeler M100 ile tutarlıdır. Bu yeni gözlemler birkaç önemli kontrol ve kalibrasyonu olanaklı kılmıştır: M101'de, anahtar proje hem metali zayıf hem de metal zengini bölgelerde Sefeidleri bulmuştur: bu, Sefeid özelliklerinin miktarlara bağlı olup olmadığını görmek için bir deneye imkan verecektir. Özellikle önemli bir ölçüm, süpernova mesafe ölçeğini ayarlamak için kullanılan yakın bir galaksiler grubu olan, Fornax kümesine mesafesinin belirlenmesidir. Bu ölçüm geriye kalan farklılığı umut verici bir şekilde çözecektir. Sonuçta, anahtar proje Hubble sabitinin doğruluğu % 10'dan daha iyi olan güvenilir bir ölçümünü yapabilmiştir

MAP ve Hubble Sabiti

Kozmik mikrodalga fon dalgalanmalarının ayrıntılı yapısını tanımlayarak, MAP, % 5'ten daha iyi bir şeklide, Hubble sabiti dahil, temel kozmolojik parametreleri doğru olarak belirleyebilecektir. Bu ölçüm Sefeid değişkenleri ve diğer teknikleri kullanan geleneksel ölçümlerden tamamen bağımsızdır.


Kaynak:Atominsan
Daha fazla bilgi için: Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü'nden filmler dahil Hubble Sabiti üzerine.
Freedman, Wendy L., "Genleşme Oranı ve Evren Bilimi", Scientific American, Kasım, 1992.
Osterbrock, D.E., Gwinn, J. A. & Brashear, R.S., "Hubble ve Genleşen Evren", Scientific American, Temmuz, 1993.

Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 12:10
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
5 Temmuz 2010       Mesaj #12
Avatarı yok
Yasaklı
Big Bang

Sponsorlu Bağlantılar
Evrenin oluşumuna ilişkin en sağlam ve kabul gören teorilerden biridir; belki de en önemlisidir. Yoğunlaşan ve hızlı parçacıkların birbirleriyle çarpışmaları sonucunda artan enerjiyle muazzam bir patlama oluşmuş ve şimdiki galaksiler ve galaksiler arası ortamın oluşmasına neden olmuştur. Peki bu nasıl gerekleşmiştir?

Teoriye göre; Evren ilk saniyenin milyonda biri zamanında iken yoğun halde bulunan bir nokta gibiydi. Bu noktanın içinde parçacık ve anti parçacık oluşmakta ve bunların arasında yoğun çarpışmalar yaşanmaktaydı. Hala gerçekleşmekte olan bu çarpışmalar ile parçacıklar birbirlerini yokederler. Çünkü antiparçacıklar bildiğimiz parçacıkların zıt işaretli olanlarıdır. Örneğin elektron negatif yüklü iken onun antisi pozitron pozitif yüklüdür. Bu iki parçacık çarpıştığında birbirlerini yokederek ışığı oluşturan fotonu oluştururlar. Bu çarpışmaların sonucunda evreni oluşturacak olan sonsuz yoğun(!), sıcak noktacık büyümeye başlaması için bir kıvılcım gerekliydi. Bu kıvılcım da aynı şişmekte olan bir balonun, artık çeperlerinin basınca dayanamayıp patlaması gibi açılmasına ve muazzam bir hızla parçacıkların püskürmesine neden olmuştur. Bu hızla genişleyen evren sırasıyla elementleri, maddeyi, yıldız ve galaksileri oluşturdu. Bu oluşumun günümüzden 13 milyar yıl önce gerçekleştiği düşünülmektedir. Tabi bu olgunun etkileri hala sürmektedir. Evrenin bu patlama anındaki genişleme hızı hala devam etmekte ve bundan dolayı da sıcaklıkta düşme görülmektedir. Bu genişlemeye neden olarak da karanlık madde gösteriliyor. (Karanlık madde ile Karadelikleri karıştırmayınız.) Karanlık maddenin uzay boşluğunu dolduran madde olduğu ve evrenin bunun üzerinde genişlediği varsayılıyor. Bu madde evrenin yüzde 75 ini oluşturduğu sanılıyor, ancak hakkında herhangi bir keşif yapılamadı.

Evrenin genişlediğini galaksiler arasındaki uzaklığın artmasından veya bize yakın olan yıldız ve galaksilerin bizden sürekli uzaklaşmasından anlıyoruz. Bunu da gök cisimlerinin bizlere gönderdiği ışığın dalga boyundan anlıyoruz. Bu dalga boylarına ilişkin renk çizgilerinden oluşan düzenekten faydalanırız ki bu düzeneğe renk tayfları denir. Renk tayfları mordan kırmızıya uzanan renklerden oluşur ve gökkuşağını andırırlar. Bize yaklaşmakta olan gök cisminin yolladığı ışığın dalgaboyunu mor, uzaklaşmakta olanını ise kırmızı olarak görürüz. İşte bu tayf çizgilerinden hareketle çevremizdeki tüm galaksilerin gönderdiği ışığın dalga boyunu kırmızıya kayarken görmekteyiz ki bu da bu galaksilerin bizden uzaklaştığını gösterir ve evrenin hala genişlemekte olduğunun bir kanıtını oluşturur. Evrenin genişlemekte olduğu ve galaksilerin sürekli bizden uzaklaştığını gösteren basit bir deneyi yapabiliriz. Bir balon alalım ve bir kalemle üzerine aralarındaki uzaklıkları farklı olan birkaç nokta koyalım. Balonu yavaş yavaş şişirirken bir yandan da bu noktalar arası uzaklığı kontrol edelim. Noktalar arası uzaklığın değiştiğini görebiliriz. Evrenin şeklinin balona mı benzediğini bilmiyoruz ama gerçekleşen olay ve evrenin big bang patlamasından beri genişlemekte olduğunu bilmekteyiz.

Bu genişleme ne zamana kadar sürecek? Acaba bu genişleme birgün bitip geri büzülme mi başlayacak? Eğer geri büzülme olacaksa bu evrenin sonu mu olacak? Bu tür ve daha çok sorunun cevabını bilimadamları araştırmakta. Ancak 2005 yılında ilginç bir gelişme yaşandı. Evrenin genişlemesinin gittikçe yavaşlayacağı ve bir süre sonra durucağını düşünen bilimadamları, evrenin genişleme hızının beklenenden daha yüksek olduğunu belirlediler ki bu hiç de beklenen bir durum değildi. Bu durum karanlık madde teorisi ile açıklanmaya çalışılıyor.


Kaynak:Astronomidiyarı
ESA,NASA

Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 11:54
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Ağustos 2010       Mesaj #13
Avatarı yok
Yasaklı
Uzayın Yapısı
Big bang ya da Büyük patlama, evrenin yaklaşık 14 milyar yıl önce çok yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan bilimsel teori. Galaksiler nebulözler ve yıldızlararası plazmanın bu şekilde meydana geldiğini savunur. Bu ilk infilaktan bu yana çok daha küçük patlamalar halen devam etmekte (süpernovalar) ve evren, genişleyip büyümeye devam etmektedir.

Gerçekten de dünyamızdaki gözlemevlerinden izlenen uzak galaksilerin ışığındaki kırmızıya kayış, bunun ispatı olarak kabul edilmektedir.Büyük patlamadan gelen radyasyon, ilk defa 1964′te tespit edilmiştir. New Jersey’deki Bell Laboratuvarlarından Arno Penzias ve Robert Wilson, Samanyolunun dış kısımlarından gelen belirsiz radyo dalgalarını ölçmeye çalışıyorlardı. Fakat bunun yerine gökyüzünün her tarafından gelen bir radyasyon buldular. Bu ışınımın bütün yönlerdeki parlaklığı aynı idi ve yaklaşık 3° Kelvin sıcaklığında bir ortamdan geldiği anlaşılıyordu. Daha sonra Penzias ve Wilson, bu buluşları için bir Nobel ödülü kazandılar.


Bu kozmik fon radyasyonunun, büyük patlamadan hemen sonra kainatı dolduran sıcak gazdan geldiği tahmin edilmektedir. Astronomlar, 1920′lerden beri kainatın genişlediğini biliyorlardı. Bu genişlemenin hızı da, 15 milyar yıl kadar önce bütün maddenin tek bir anda aynı noktada bulunması gerektiğini gösteriyor. İşte tam bu ilk zamana büyük patlama deniyor. O zamandan beri de kainat sürekli olarak genişlemektedir.

Büyük patlamadan sonra kainat radyasyondan yayılan çok sıcak gazla dolmuştur. İlk önce gaz, temel parçacıklardan meydana gelmişti: Önce kuarklar oluştu ve bunlar bir araya gelerek protonları ve nötronları meydana getirdi; daha sonra da elektronlar ortaya çıktı. Büyük patlamadan 300.000 yıl sonra, sıcaklık 3000 °K’ye düşünce bu parçacıklar birleştiler ve atomlar oluştu.

Bu durum, kainata büyük bir değişiklik getirdi. O zamana kadar elektrik yüklü parçacıklar radyasyonu çok kolay emerlerdi. Radyasyon çok uzağa gidemediğinden, gaz da şeffaf değildi. Fakat nötr atomlar radyasyonu iyi ememediler. Bu durumda hareketine bir engel kalmadığından, radyasyon uzayda yayıldı.

Uzay genişledikçe radyasyonun dalga boyu uzadığı için, daha soğuk bir cisimden geliyormuş kanaatini vermeye başladı. Bizim radyasyonu ölçebildiğimiz şimdiki zamana kadar radyasyon, mutlak sıfırın ancak birkaç derece üstündeki sıcaklıklara kadar soğudu.


Kozmik Mikrodalga Fon Radyasyonu

Penzias ve Wilson tarafından bulunan kozmik fon radyasyonu, bu düşünceye mükemmel olarak uymaktadır. Hem sıcaklık doğru derecedeydi hem de radyasyon bütün gökyüzünde aynı sıcaklıktaydı; çünkü bütün yönler büyük patlamaya doğru gidiyordu.

Fakat bu keşif ortaya çözülmesi gereken bir de bilmece çıkardı. Fon radyasyonu, büyük patlamadan 300.000 yıl sonra gazın son derece homojen olduğunu göstermektedir. Gazın içinde büyük topaklar ve delikler olsaydı, bunlar radyasyonun gökyüzündeki dağılımında sıcak ve soğuk bölgeler olarak gözükecekti. Öte yandan bugün çok topaklıdır. Kümeler, ince uzun gruplar halinde toplanan galaksiler ve bunların aralarında boşluklar vardı. Bu büyük yapıların orijinal gazın içindeki topaklardan çıkmış olması gerekmektedir. Tıpkı sütün topaklanarak peynire dönüşmesi gibi.

Kozmoloji ile uğraşan bilim adamları, fon radyasyonu iyi incelenirse, bunun sıcaklığında bazı sapmalar bulacaklarına inanıyorlar. Astronomlar, kozmik fon radyasyonunun sıcaklığını 1960′lardan beri giderek artan bir dikkatle ölçmektedirler. Birkaç yanılmanın dışında, yalnızca ortalama sıcaklıktan sapmalara sınırlamalar koyabilmişlerdir. Yerden yapılan son deneyler, bunların da bir Kelvin’in 30 milyonda birinden fazla olamayacağını gösteriyor. Yerden gözlem yapan astronomlar, kozmik fon radyasyonunu incelediklerinde iki hususla karşılaşmaktadır: Birkaç santimetre daha uzun dalga boylarında gözlem yaptıkları zaman bizim galaksimiz Samanyolu’ndan gelen radyasyon, zayıf fon radyasyonundan baskın çıkıyor. Bizim galaksimizdeki parlak ve karanlık kısımlar, fon radyasyonundaki herhangi bir sapmayı kolaylıkla maskeliyorlar.

Daha kısa dalgaboylarında ise Samanyolu daha zayıftır; fakat bu dalga boylarındaki radyasyon, Dünyanın atmosferindeki su buharı tarafından emilmektedir. Dünyanın her yerinde, çeşitli gruplar, yüksek dağlar, Antarktika ve yüksekte uçan balonlar gibi havanın kuru olduğu yerlerden gözlem yaparak bu problemi çözmeye çalışmışlardır.

Buna en iyi çözüm, bir uydudaki kısa dalga boylu bir radyo alıcısıdır. 1970′lerin ortalarında, bu gözlemcilerin çoğu, NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezindeki bilim adamlarıyla işbirliği yaparak Kozmik Fon Keşif Uydusu COBE’nin tasarımına katkıda bulundular.

18 Kasım 1989′da COBE, yörüngesine mükemmel bir şekilde oturtuldu. COBE’nin taşıdığı üç araçtan iki tanesi gökyüzünü uzun kızılötesi dalgaboylarında gözlemledi. Araçlar, uzaydan gelen zayıf sinyallerin uzay aracının kendi sıcaklığından etkilenmemesi için sıvı helyumla soğutulmaktaydı. Bu araçlar görevlerini seferin dokuzuncu ayında sıvı helyumun bittiği sırada tamamladılar. Araçlardan biri fonun ortalama sıcaklığını görülmemiş bir hassasiyetle ölçerek 2.735 °K değerini buldu. Diğeri de ilk defa olarak, uzun kızılötesi dalgaboylarında uzayın haritasını çıkardı.

Üçüncü ölçüm aleti fon radyasyonunun parlaklığındaki sapmaları aramak için tasarlanmıştı. Altı diferansiyel mikrodalga radyometreden oluşan bu düzenek gözlemlerine devam ediyor; çünkü bunların soğutulması gerekmiyor. Bunlarla gökyüzü şimdiye kadar iki kere tarandı ve üçüncü taramaya devam edilmektedir. Radyometreler gökyüzünü 3.5, 5.7 ve 9.5 milimetre olmak üzere üç kısa radyo dalga boyunda gözlemlemektedir.

Halen, dünyanın çeşitli yerlerinde aynı derecede hassas aletlere sahip ekipler COBE’nin görebileceğinden daha küçük, bir açı dakikası sapmalar bulmak için gözlem yapmaktadır.


Kaynak: Uzaysitesi (03 Mart 2009)
Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 11:56
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
18 Ekim 2010       Mesaj #14
Avatarı yok
Yasaklı
Kur'an'ın İşaretleri (Big Bang)

Big Bang modeli, insanlığın evreni tanımasına yardımcı olurken, çok önemli bir işlev daha gerçekleştirmiştir.Ateist Felsefeci Anthony Flew'un ifadesiyle, Big Bang ile birlikte "bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir."

Dini kaynaklar tarafından savunulan bu gerçek, evrenin yoktan yaratıldığı gerçeğidir. Bu, bilimin keşfinden binlerce yıl önce, Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği mukaddes kitaplarda bildirilmiştir. Tevrat, İncil ve Kur'an gibi İlahi kitapların her birinde, evrenin ve tüm maddenin Allah tarafından yoktan yaratıldığı haber verilmiştir.

Bu İlahi kaynakların içinde tahrifata uğramamış yegane kitap olan Kur'an'da ise, hem evrenin yoktan yaratılışı, hem de bu yaratılışın biçimi konusunda bilgiler verilmektedir. 14 asır önce vahyedilmiş olan bu bilgiler 20. yüzyıl biliminin bulgularına tamaman paraleldir.

Öncelikle evrenin "yok" iken "var" hale geldiği, Kur'an'da şöyle haber verilir:

O (Allah) gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır.
(Enam Suresi, 101)


Zamanımızdan tam 14 asır önce insanların evrenle ilgili bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu zamanlarda yine Kur'an'da bildirilen bir başka gerçek de, aynı Big Bang teorisinin ortaya koyduğu gibi, tüm evrenin, çok küçük bir hacimde bir arada iken ayrılıp genişlemesiyle ortaya çıkmış olduğudur:

O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Üstteki ayetin Arapça orjinalinde çok önemli bir kelime seçimi vardır. Ayetin "birbiriyle bitişik" olarak tercüme edilen kelimesi ratk, Arapça sözlüklerde "birbiriyle içiçe, ayrılmaz durumda, kaynaşmış" anlamlarına gelir. Yani tam bir bütün oluşturan iki madde için kullanılır. Ayetteki "ayırdık" ifadesi ise Arapça fatk fiilidir ki, bu fiil ratk halindeki bir nesnenin yarıp, parçalayıp dışarı çıkması anlamına gelir. Örneğin tohumun filizlenerek topraktan dışarı çıkması bu fiille ifade edilir.

Bu bilgiyle ayete tekrar bakalım. Ayette göklerle yerin ratk durumunda olduğu bir durumdan bahsedilmektedir. Ardından bu ikisi fatk fiili ile ayrılmışlardır. Yani biri diğerini yararak dışarı çıkmıştır. Gerçekten de Big Bang'in ilk anını hatırladığımızda, kozmik yumurta denilen noktanın evrenin tüm maddesini içerdiğini görürüz. Yani her şey, bir başka deyişle tüm "gökler ve yer" bu noktanın içinde, ratk halindedirler. Ardından bu kozmik yumurta şiddetle patlamış, bu yolla maddeler fatk olmuş, yani dışarı çıkarak tüm evreni oluşturmuşlardır.

Kur'an'da bildirilen bir başka gerçek ise, bilim tarafından ancak 1920'lerin sonunda fark edilen evrenin genişlemesi gerçeğidir. Hubble'ın, yıldızların ışık tayflarının kızıla kaymasını fark etmesiyle ilk kez ortaya çıkan bu gerçek, Kur'an'da şöyle bildirilir:

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

Kısacası modern bilimin bulguları bir yandan materyalist doğmayı geçersiz kılarken, öte yandan da Kur'an ayetleri ile haber verilen gerçekleri bir kez daha ortaya koymaktadır. Çünkü evren materyalistlerin sandığının aksine, maddenin içindeki birtakım tesadüfler ile değil, Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur ve Allah'tan gelen bilgi, kuşkusuz evrenin kökeni hakkındaki en doğru bilgidir.


Kaynak: Evreninyaratılışı
Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 11:59
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
8 Mayıs 2011       Mesaj #15
Avatarı yok
Yasaklı

Evren Artan Hızla Genişliyor

1920 yılından beri evrenin genişlediği biliniyor. Bu genişlemenin büyük patlamadan bu yana, 12 veya 15 milyar yıldır süregeldiği kabul ediliyor. Cevabı hala bulunamayan soru şu: Bu genişleme sonsuza kadar devam edecek mi? Yoksa, kütle çekim genişlemeye bir son vererek, büzülme mi başlayacak. Geriye doğru sarılan bir film misali, evren tekrar başlangıç noktasına geri dönecek mi? Son yıllarda yapılan araştırmalar, bu soruyu daha karışık hale getirdi.

Yapılan ölçümlere göre evren, artan bir hızla genişliyor. Bu, beklenmedik bir sonuç zira hızın artışına neyin neden olduğu bulunamıyor. Bazılarına göre hızlanmanın nedeni, negatif çekim – itme – özelliği olan, ancak henüz ne olduğu anlaşılmayan karanlık madde veya karanlık enerji. Hız artışının gerçek olmadığını ve ölçüm yöntemlerinin yetersizliğinden dolayı aldandığımızı düşünen gökbilimciler de var. Buna rağmen, evren, kütle-çekim kavramlarını ve kuramlarını sorgulamamızı gerektirecek tarzda davranıyor.


Kaynak:Space(Gökbilim)
Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 12:00
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
31 Mart 2012       Mesaj #16
Avatarı yok
Yasaklı
Einstein'ın Teorisi Doğrulandı

Albert Einstein'in evrenin genişlemeye devam ettiği yönündeki teorisinin doğruluğu kozmologlarca da doğrulandı.Bilim sitelerinde yer alan habere göre, Einstein'ın evrenin genişlediğine dair teorisinin "yüksek bir doğruluk" oranıyla teyit edildiği yeni testin, bilimadamlarına evrenin gizemli genişlemesini anlamalarında yardımcı olması bekleniyor.

Manchester Üniversitesi'nde düzenlenen Ulusal Astronomi Kongresi'nde bir grup kozmolog tarafından açıklanan yeni çalışmanın, evrenin genişlemeye başlamasının ne zaman hızlandığını anlatan en doğru ölçüm olduğu belirtiliyor.

Bu araştırmada elde edilen sonuçların, bu süratlenmeye neyin ve nasıl neden olduğunu anlamaya, aynı zamanda, hakkında az şey bilinen ve bu hızlanmaya yol açan temel etken olan karanlık enerjiye ışık tutması bekleniyor.

İngiltere'nin Portsmouth Üniversitesi ve Almanya'nın Max Planck Üniversitesi'nden kozmologlar, evrenin şimdiki yaşının neredeyse yarısı olan 5 ve 6 milyar yıl öncesi arasındaki dönemi incelediler ve yüzde 1,7 gibi bir hata payıyla olağanüstü doğrulukta bir ölçüm yaptılar.

Bilimadamlarının bulguları, birbirlerinden büyük mesafelerle ayrılan galaksilerin birbirlerine doğru hareket etmeleri ve evrenin yapısının hangi hızla genişlemesi gerektiğini gösteren Einstein'ın genel izafiyet teorisinin doğruluğunu teyit etti.


Kaynak: CNN / Ulusal Astronomi Kongresi (30 Mart 2012,17:19)
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
7 Mayıs 2012       Mesaj #17
Avatarı yok
Yasaklı
Evrenin Merkezi Nerede?

Öncelikle, büyük patlamanın (big bang) boş duran uzaya maddelerin patlayarak saçılması olmadığını bilmek önemli – büyük patlama, uzayın kendisinin hızla genişlemesi idi. Bunun anlamı, evrendeki her bir noktanın merkezde bulunmasıdır. Bir an, evreni, üzerinde noktalar bulunan boş bir balon olarak düşünün. Bu noktalar galaksi kümelerini temsil etsin. Balon şiştikçe her nokta diğerinden daha uzağa gidecektir. Galaksi kümelerinin arasındaki boşluk, tıpkı evrenin geri kalanı gibi, giderek artan bir hızla genişlemektedir. (Çekim kuvvetleri, kümelerin kendisini aynı boyutta tutmaktadır)

Edwin Hubble, bu olguyu ilk kez 1929 yılında gözledi ve uzak galaksilerden gelen ışığın spektrumun kırmızı bölgesine kaydığını farketti, gözlediği etki tıpkı şöyleydi, ışık uzayda yol alırken genişlemiş gibi oluyordu. Işığın dalgaboylarını ölçerek, Hubble galaksilerin birbirine olan uzaklığı ile orantılı bir hızla genişlediğini buldu.

Başlangıçta, evren tek bir noktaydı. Bu nokta neresiydi? Bu nokta, o zaman da her yer idi, bu zaman da, her yerdir. Bilim adamlarının bu konu ile ilgili kanıtı bile var: Büyük patlamadan gelen ışık, kozmik radyasyon şeklinde gökyüzümüzü her yönde doldurmaktadır.

Kaynak : PopularScience (21 Nisan 2012)
Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 12:01
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Nisan 2013       Mesaj #18
Avatarı yok
Yasaklı
Evren'in 760 Bin Yaşındaki Sesi

Bilim insanları, Evren’in ortaya çıkmasını sağlayan Büyük Patlama’nın ‘ses kaydını’ elde etmeyi başardı. 13.7 milyar yıl öncesine uzanan kozmik dalgaların izlerini süren bilim insanları, galaksileri oluşturan patlamanın çıkardığı sesin neye benzeyebileceğine dair ilk bilimsel tahmini ortaya koydu.

Evren’in doğumuna işaret eden kozmolojik teoriyi temsil eden Büyük Patlama’nın izlerini takip eden araştırmacılar, Uzay’ın genişleyerek büyüme sürecini başlatan kozmik olayın sesini ortaya çıkardı. Araştırmacılar, Büyük Patlama’nın sesini oluşturabilmek için, Uzay’ın her yerine dağılan, kozmik mikrodalga geçmişi (CMB) olarak bilinen radyasyonu analiz etti. Dalgaboyları arasındaki farklılıklardan, Büyük Patlama’ya kadar uzanan saniyelere ulaşılamasa da, Evren’in erken dönemlerindeki yapısına ve düzenine ait bilgiler elde edilmeye çalışıldı.

ABD’nin Washington Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan John G. Cramer, Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) CMB ölçümleri yapan Planck projesinden oldukça detaylı veriler kullanarak, Evren’nin ilk 760 bin yılına ait ses simülasyonunu oluşturdu. Cramer, CMB verilerini Mathematica yazılımını kullanarak işledi.Yapılan çalışma sonucunda Cramer ses kaydını elde etti.


Ses Uzayı Aşacak

The Atlantic'in verdiği bilgiye göre Cramer, ‘Evren’in ilk dönemlerinde bir bass enstrümanı gibi çalıştığını ve ses dalgalarını sürekli daha uzaklara yaydığını’ belirtti. Aşırı sıcak halden giderek soğuyan ve genişleyen Evren, ses dalgalarının da giderek azalan frekanslarda yayılmasını sağladı. Bir süre sonra, ses dalgaları insan kulağının duyamayacağı frekansa indirgendi.

Cramer, elde ettiği simülasyonu duyulabilir kılmak için, simülasyon frekansını 1026 kat artırdı. CMB yayılımlarının giderek arttığı görülen simülasyonda, en güçlü titreşimler Evren’in 379 binin yılında ortaya çıkıyor. Bilim insanları, 1 trilyon yıl sonra Uzay’daki ses dalgalarının hiçbir cihaz tarafından tespit edilemeyecek kadar yayılacağını düşünüyor. Öyle ki, CMB, kozmik ufuk çizgisi olarak kabul edilen gözlemlenebilir Uzay’ın dışına çıkacak.



Kaynak: Ntvmsnbc / The Atlantic (09 Nisan 2013,12:32)
Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 12:02
tersinim - avatarı
tersinim
Ziyaretçi
13 Mart 2014       Mesaj #19
tersinim - avatarı
Ziyaretçi
Evrenin başlangıcı Big Bang değil Genişim Evresidir.


Genişim evresi öngörümüz ortaya konulan tüm bilimsel gerçeklerle birebir uyuşur, hiç biriyle çelişmez. Big bang teorisinin yanıtlayamadığı kimi sorulara ve sorunlara mantıklı cevaplar ve çözümler üretir.

Genişime evresine göre başlangıç ptlama değil enerji zerresinin maddeleşmesi; hacim ve kütle kazanması şeklindedir.

Oluşan, olabilecek en büyük atom ve moleküllere sahip ilk madedir. Başlangıç karmaşa değil düzen içindedir.

Bu da Big Bang teorisinin öngördüğü kütlesiz enerji ptladı, patlamalar sonucunda düzen ve sistem sahibi yapılar oluştu varsayımındaki mantıksızlıkların bilime uygun tek cevabıdır.

Birinci aşama ilk maddenin daha hafif maddelere bölünüp genişlemesi şeklindedir.

İklinci aşama: Zaman içinde ve genişleme sonucunda merkezle dış katmanlar arasında çok büyük yoğunluk ve ısı farklılıkları oluşur. Bu da patlamaya neden olmuştur. (gerçek Big Bang)

Üçüncü aşama; Milyarlarca parça halinde dört bir yana dağılan ilk madde ve ardılları galaksilerin nüvelerini oluşturur.

Dördüncü aşama: Fisyon nedeniyle kütle kazanan her nüve patlayarak yıldızları, yıldızlar da gezegenlerin ve uyduların bir kısmını oluşturur.

Tersinime göre gezegenler ve uydular iki yolla oluşurlar:

a)-Yıldız yada gezgenlerin patlamaları sonucunde oluşum.

b)-Yıldızlarn veya gezegenlerin yörüngelerine giren meteorarın zaman için büyümesi sonucu meydana gelen oluşum.

Tersinime göre elementlerin oluşumu iddia edilenin aksine fisyon= bölünme sonucudur. Oluşan son element hidrojendir.

Fisyon sonucu gök cisimlerinin kütleri büyümekte, evrendeki hidrojen miktarı artmaktadır. Bu, genişlemenin birinci nedenidir.

Hidrojen mutlak sıcaklığın çok yakınlarına kadar soğuyarak son maddeyi = kara maddeyi meydana getirir.

Isısını koruyamayan yıldızlar kızıl devlere dönüşür. Sonuçta patlar.

Fisyonu biten yıldızlar zamanla soğuyup patlayacak ya da ölü yıldızlara dönüşecektir.

Bu olgu evrendeki fisyon enerji devinimi bitinceye kadar devam edecek sonuçta evren sonsuz uykusuna yatacaktır.

Kanıtlar:

a)-Yıldızların yoğunluk ve ısılarının düşmesi, kütlelerinin artması sonuçta evrenin genişlemesi
b)-Evrendeki hidrojen miktarının artması
c)-Yıldızların homojen olmayan yapıları
d)-Süpernova patlamaları
e)-Ölü yıldızlar
f)-Son maddenin= kara maddenin varlığı
g)-Doğal elementlerin bulunması ve miktarı
ı)- Evrenin yaşı
i)- Yanardağ patlamaları gibi tektonik hareketler
j)-Karadelikler.
k)-Kozmik mikrodalga fon radyasyonunun varlığı
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
9 Ocak 2015       Mesaj #20
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Big Bang'in Kanıtları Bulunuyor
Big Bang’in tek delili genişleyen evren değildi. Zaman içinde bilim adamları Big Bang teorisini doğrulayan başka bulgulara ulaştılar. George Gamov bu bilim adamlarından biriydi. 1948 yılında Gamov, Georges Lemaitre'in hesaplamalarını geliştirdi ve Big Bang'e bağlı olarak yeni bir tez ortaya sürdü. Buna göre evrenin Büyük Patlama ile oluşması durumunda, evrende bu patlamadan geriye radyasyon olarak adlandırılan bazı kalıntıların olması gerekiyordu. "Olması gereken" bu kanıt çok geçmeden bulundu.
1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı söz konusu kalıntıları içeren dalgaları keşfettiler. "Kozmik Fon Radyasyon'u"adı verilen bu radyasyonun Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıktı. Penzias ve Wilson, Big Bang'i deneysel olarak ilk gösteren kişiler oldukları için Nobel Ödülünü kazandılar.
1989 yılına gelindiğinde ise, George Smoot ve beraber çalıştığı NASA ekibi, COBE adlı yapay bir uyduyu uzaya gönderdiler. Bu gelişmiş uyduya yerleştirilen hassas tarayıcılar, Penzias ve Wilson'ın ölçümlerini doğruladı. Sonuçlar, tarayıcıların kesinlikle evrenin başlangıcındaki büyük bir patlamanın sıcak, yoğun konumunun kalıntılarını gösterdiğini kanıtladı. Çoğu bilim adamı COBE'nin başarısını Big Bang'in olağanüstü bir şekilde onaylanması olarak yorumladı.
Bu bulgu ve bilim adamlarının yorumları dünyanın birçok TV kanalında yer alacak kadar büyük bir yankı uyandırdı ve yüzyılın en büyük buluşu olarak haber verildi.
Big Bang'in bir diğer önemli delili ise uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının miktarıdır. Günümüzde yapılan ölçümlerde anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen ve helyum gazlarının oranı, Big Bang’ten sonra arta kalan hidrojen-helyum oranı ile tamamen uyuşmaktadır. Bilindiği gibi yıldızların temel yakıtı hidrojendir. Yıldızlardaki hidrojenin helyuma çevrilmesi sayesinde buralarda ısı ve ışık üretilebilmektedir.

Kaynak: dogabilimleridernegi.org/


🌘 🚀

Benzer Konular

29 Mart 2009 / HipHopRocK Tıp Bilimleri
29 Temmuz 2016 / Nick_elodeon Şarkı Sözleri
29 Temmuz 2016 / Nick_elodeon Şarkı Sözleri