Arama

Evrenin Genişlemesi ve Big Bang

Güncelleme: 9 Ocak 2015 Gösterim: 27.221 Cevap: 19
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Genişleyen Evren
Büyük Patlama, tartışılsa da, günümüzde içinde bulunduğumuz evrenin ortaya çıkışını en iyi açıklayan kuram. Büyük Patlama kuramının temelleri, 1917 yılında, Einstein'in Genel Görelilik Kuramı'nın bir sonucu olarak ortaya çıktı. 1929'da, Edwin Hubble'ın, tüm gökadaların bizden uzaklaşmakta olduğunu keşfetmesi, evrenin genişlemekte olduğunu gösterdi. Evren, genel görelilik kuramının öne sürdüğü gibi genişliyordu.
Hubble'ın gözlemleri, Samanyolu dışındaki gökadaların, bize uzaklığıyla doğru orantılı olarak bizden uzaklaştıklarını gösterdi. Bu, mayalanmış bir ekmeğin kabarırken, tüm moleküllerinin birbirinden uzaklaşmasına benzer bir durum. Ekmeğin her yeri, birim zaman içinde aynı miktarda genişlerken, iki molekül, birbirine ne kadar uzaksa birbirlerinden uzaklaşma hızları da o kadar yüksektir. Evrenin genişliyor oluşu, onun geçmişte sonsuz küçüklükte bir noktadan ortaya çıktığını düşündürüyor. İşte bu kuram Büyük Patlama kuramı olarak biliniyor.
Sponsorlu Bağlantılar
Kaynak: biltek.tubitak.gov.tr
Evrenin Genişlemesi
Friedmann'in çözümünün önemini ilk fark eden kisi Belçikali astronom Georges Lemaitre oldu. Lemaitre, bu çözümlere dayanarak evrenin bir baslangici oldugunu ve bu baslangiçtan itibaren sürekli genisledigini öngördü. Ayrica, bu baslangiç anindan arta kalan radyasyonun da saptanabilecegini belirtti.
Bu bilim adamlarinin teorik hesaplamalari o zaman çok ilgi çekmemisti. Ancak 1929 yilinda gelen gözlemsel bir delil, bilim dünyasinda büyük yanki uyandirdi. O yil California Mount Wilson gözlemevinde, Amerikali astronom Edwin Hubble astronomi tarihinin en büyük kesiflerinden birini yapti. Hubble, kullandigi dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yildizlarin uzakliklarina bagli olarak kizil renge dogru kayan bir isik yaydiklarini saptadi. Bu bulus, o zamana kadar kabul gören evren anlayisini temelden sarsiyordu.
Çünkü bilinen fizik kurallarina göre, gözlemin yapyldigi noktaya dogru hareket eden isiklarin tayfi mor yöne dogru, gözlemin yapıldigi noktadan uzaklasan isiklarin tayfyida kizil yöne dogru kayar. (Gözlemciden uzaklasmakta olan bir trenin düdük sesinin gittikçe incelmesi gibi.) Hubble'in gözlemi ise, bu kanuna göre, gökcisimlerinin bizden uzaklasmakta olduklarini gösteriyordu. Hubble, çok geçmeden çok önemli bir seyi daha buldu; yildizlar ve galaksiler sadece bizden degil, birbirlerinden de uzaklasiyorlardi. Her seyin birbirinden uzaklastigi bir evren karsisinda varilabilecek tek sonuç ise, "evrenin genislemekte" olduguydu.

Son düzenleyen Blue Blood; 21 Kasım 2007 11:40
KENCISii - avatarı
KENCISii
Ziyaretçi
21 Kasım 2007       Mesaj #2
KENCISii - avatarı
Ziyaretçi
Evrenin Genişlemesi ve Big Bang

Sponsorlu Bağlantılar
20. yy. ile birlikte astronomi alanında çok büyük gelişmeler yaşanmaya başlandı. İlk olarak 1922 yılında Rus fizikçi Alexandre Friedmann evrenin durağan bir yapıya sahip olmadığını keşfetti. Einstein'in genel görecelik kuramından yola çıkan Friedmann, en ufak bir etkileşimin evrenin genişlemesine veya büzüşmesine yol açacağını hesapladı. Belçika'nın en ünlü gök bilimcilerinden Georges Lemaitre ise bu hesabın önemini fark eden ilk kişi oldu. Onun bu hesaplamalardan yaptığı çıkarım, evrenin bir başlangıcı olduğu ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğiydi.

Lemaitre'in söylediği çok önemli bir şey daha vardı: Ona göre bu başlangıç anındaki patlamadan arta kalan bir radyasyon olmalıydı ve bu saptanabilirdi. Lemaitre ilk başlarda bilimsel çevrelerde çok büyük destek bulmayan bu açıklamalarının doğruluğundan emindi. Zaten evrenin genişlediğine dair başka kanıtlar da birer birer ortaya çıkıyordu. Bu sıralarda Edwin Hubble isimli Amerikalı astronom kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru kayan bir ışık yaydıklarını saptadı. Hubble, California Mount Wilson gözlem evinde yaptığı bu buluşuyla sabit durum teorisini ortaya atan ve yıllardır savunan tüm bilim adamlarına da meydan okuyor, mevcut evren anlayışını temelden sarsıyordu.

Hubble'ın bu tespiti, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfının mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfının da kızıl yöne doğru kaydığı fiziksel gerçeğine dayanıyordu. Yani California Mount Wilson gözlem evinden izlenen gök cisimleri dünyamızdan uzaklaşmaktaydılar. Bu gözlemlerin devamı yıldız ve galaksilerin sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaştıklarını ortaya koyuyordu. Tüm bu gök cisimlerinin birbirlerinden uzaklaşmaları evrenin genişlemekte olduğunu bir kez daha kanıtlıyordu. Bu gelişmelerle ilgili ilginç bir saptamayı David Filkin'in "Stephen Hawking's Universe" isimli kitabından aktaralım:

"… Lemaitre iki yıla kalmadan ummaya cesaret edemediği bir haber aldı. Hubble galaksilerden gelen ışığın kızıla doğru kaydıklarını gözlemlemişti ve Doppler etkisine göre bu evrenin genişlediği demekti. Artık yalnızca bir zaman sorunuydu. Einstein zaten Hubble'ın çalışmalarıyla ilgileniyordu ve Mount Wilson Gözlem evinde kendisini ziyaret etmek niyetindeydi. Lemaitre de aynı sıralarda California Teknoloji Enstitüsü'nde bir konferans vermeyi ayarladı ve Einstein ile Hubble'ı birlikte bir köşeye sıkıştırmayı başardı. Kendisinin "ilk atom" kuramını adım adım anlatarak tüm evrenin "dünü olmayan bir günde" yaratıldığını söyledi.

Gereken bütün matematik hesaplarını yapmıştı. Lemaitre sözünü bitirdiğinde kulaklarına inanamadı. Einstein ayağa kalkmış ve o anda duyduklarının "o güne kadar dinlediği en güzel ve en tatmin edici yorum" olduğunu bildirmiş" ve "kozmolojik sabiti yaratmanın yaşamının en büyük hatası olduğunu" itiraf etmişti.

İşte dünyanın gelmiş geçmiş en önemli bilim adamı sayılan Einstein'ı ayağa fırlatan bu gerçek evrenin bir başlangıcı olduğu gerçeğiydi.

Evrenin genişlemesiyle ilgili yapılan gözlemler arttıkça yeni iddialar da birbirini izliyordu. Bu gerçekten yola çıkan bilimadamları, Lemaitre'in de söylediği gibi, zamanda geriye doğru gittiklerinde sürekli küçülen, küçülen ve sonunda bir nokta kadar kalan bir evren modeliyle karşı karşıya kaldılar. Matematiksel hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu "tek nokta"nın, korkunç çekim gücü nedeniyle "sıfır hacme" sahip olacağını gösterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı ve bu patlamaya "Big Bang" (Büyük Patlama) adı verildi.

Big Bang'in gösterdiği önemli bir gerçek vardı: Sıfır hacim "yokluk" anlamına geldiğine göre, evren "yok" iken "var" hale gelmişti. Bu ise, evrenin bir başlangıcı olduğu anlamına geliyor ve böylece materyalizmin "evren sonsuzdan beri vardır" varsayımını geçersiz kılıyordu.

KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
11 Aralık 2007       Mesaj #3
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
-BIG BANG'İN DOĞUŞU-

Evrenin yaratılışı, bundan bir asır önce, astronomların önemli bir bölümü tarafından gözardı edilen bir kavramdı. Bunun nedeni ise, 19. yüzyıldaki bilim anlayışının, evrenin sonsuzdan beri var olduğu varsayımını benimsemesiydi. Evreni inceleyen bilim adamlarının çoğu, zaten sonsuzdan beri var olan bir maddeler bütünüyle karşı karşıya olduklarını sanıyor ve evren için bir "yaratılış", yani başlangıç olduğunu akıllarından bile geçirmiyorlardı.

Bu "sonsuzdan beri var olan evren" fikri, Batı düşüncesine materyalist felsefe ile birlikte girmişti. Eski Yunan'da gelişen bu felsefe, maddeden başka bir varlık olmadığını savunuyor ve evrenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini öne sürüyordu. Aslında materyalizm, Ortaçağ'da Kilise'nin hakim olduğu dönemde rafa kaldırılmıştı. Ama Rönesans'tan sonra Batılı bilim ve fikir adamlarının yeniden Eski Yunan kaynaklarına merak sarmaları ile birlikte, materyalizm de yeniden kabul görmeye başladı.

Materyalist evren anlayışını Yeni Çağ'da ilk kez savunan kişi ise, ünlü Alman düşünür Immanuel Kant oldu. Kant, evrenin sonsuzdan beri var olduğunu ve bu sonsuzluk içinde her olasılığın mümkün sayılması gerektiğini öne sürdü. Kant'ın yolunu izleyenler, sonsuz evren fikrini materyalizmle birlikte savunmaya devam ettiler. 19. yüzyıla gelindiğinde ise, evrenin bir başlangıcı, yani yaratılış anı olmadığı şeklindeki iddia, geniş bir kabul görür hale gelmişti. Karl Marx, Friedrich Engels gibi diyalektik materyalistlerin şiddetle sahiplendikleri bu iddia, 20. yüzyıla da taşındı. Söz konusu "sonsuz evren" fikri, her zaman için ateizmle içiçe oldu. Çünkü evrenin bir başlangıcı olması, Allah tarafından yaratıldığı anlamına geliyordu ve buna karşı çıkmanın tek yolu da, hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı halde, "evren sonsuzdan beri vardır" iddiasını öne sürmekti.

Alman felsefeci Immanuel Kant “sonsuz evren” iddiasını Yeni Çağ’da ilk kez gündeme getiren kişiydi. Ancak bilimsel bulgular Kant’ın bu iddiasını geçersiz kıldı.


Bu iddiayı ısrarla sahiplenenlerden biri, 20. yüzyılın ilk yarısında yazdığı kitaplarla materyalizmin ve Marksizm'in ünlü bir savunucusu haline gelen Georges Politzer idi. Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri adlı kitabında, "sonsuz evren" modelinin geçerliliğine güvenerek yaratılışa şöyle karşı çıkıyordu:
Evren yaratılmış bir şey değildir. Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde, evrenin Tanrı tarafından belli bir anda yaratılmış olması ve evrenin yoktan varedilmiş olması gerekirdi. Yaratılışı kabul edebilmek için, her şeyden önce, evrenin var olmadığı bir anın varlığını, sonra da, hiçlikten (yokluktan) bir şeyin çıkmış olduğunu kabul etmek gerekir. Bu ise bilimin kabul edemeyeceği bir şeydir.

Politzer, yaratılışa karşı sonsuz evren fikrini savunurken, bilimin kendi tarafında olduğunu sanıyordu. Oysa bilim, çok geçmeden, Politzer'in "eğer öyle olsa, bir Yaratıcı olduğunu kabul etmek gerekir" dediği gerçeği, yani evrenin bir başlangıcı olduğu gerçeğini ispatladı.
1920'li yıllar, modern astronominin gelişimi açısından çok önemli yıllardı. 1922'de Rus fizikçi Alexandre Friedmann, Einstein'in genel görecelik kuramına göre evrenin durağan bir yapıya sahip olmadığını ve en ufak bir etkileşimin evrenin genişlemesine veya büzüşmesine yol açacağını hesapladı. Friedmann'ın çözümünün önemini ilk fark eden kişi ise Belçikalı astronom Georges Lemaitre oldu. Lemaitre, bu çözümlere dayanarak evrenin bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğini öngördü. Ayrıca, bu başlangıç anından arta kalan radyasyonun da saptanabileceğini belirtti.
Bu bilim adamlarının teorik hesaplamaları o zaman çok ilgi çekmemişti. Ancak 1929 yılında gelen gözlemsel bir delil, bilim dünyasına bomba gibi düşecekti. O yıl California Mount Wilson gözlemevinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden birini yaptı. Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru kayan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş, o zamana kadar kabul gören evren anlayışını temelden sarsıyordu. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. (Gözlemciden uzaklaşmakta olan bir trenin düdük sesinin gittikçe incelmesi gibi.) Hubble'ın gözlemi ise, bu kanuna göre, gökcisimlerinin bizden uzaklaşmakta olduklarını gösteriyordu. Hubble, çok geçmeden çok önemli bir şeyi daha buldu; yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Her şeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuç ise, evrenin "genişlemekte" olduğuydu.

Edwin Hubble, dev teleskobuyla yaptığı gözlemlerde evrenin genişlediğini fark etti. Hubble böylece “sonsuz evren” efsanesini yıkacak Big Bang teorisinin de ilk delilini bulmuş oluyordu.

Kısa bir zaman önce Georges Lemaitre tarafından "kehanet" edilen bu gerçek, aslında yüzyılın en büyük bilimadamı sayılan Albert Einstein tarafından da daha önceden dile getirilmişti. Einstein 1915 yılında ortaya koyduğu genel görecelik kuramıyla yaptığı hesaplarda evrenin durağan olamayacağı sonucuna varmıştı. Ancak bu buluş karşısında son derece şaşıran Einstein bu "uygunsuz" sonucu ortadan kaldırmak için denklemlerine "kozmolojik sabit" adını verdiği bir faktör ilave etmişti. Çünkü o sıralar, astronomlar ona evrenin statik olduğunu söylüyorlardı, o da kuramının bu modele uymasını istemişti. Ancak sonradan bu kozmolojik sabiti "kariyerinin en büyük hatası" olarak tanımlayacaktı. Hubble'ın ortaya koyduğu evrenin genişlediği gerçeği, kısa bir süre sonra yeni bir evren modelini doğurdu. .Evren genişlediğine göre, zamanda geriye doğru gidildiğinde çok daha küçük bir evren, daha da geriye gittiğimizde "tek bir nokta" ortaya çıkıyordu.

Yapılan hesaplamalar, evrenin tüm maddesini içinde barındıran bu "tek nokta"nın, korkunç çekim gücü nedeniyle "sıfır hacme" sahip olacağını gösterdi Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Bu patlamaya "Big Bang" (Büyük Patlama) dendi ve bu teori de aynı isimle bilindi. Big Bang'in gösterdiği önemli bir gerçek vardı: Sıfır hacim "yokluk" anlamına geldiğine göre, evren "yok" iken "var" hale gelmişti. Bu ise, evrenin bir başlangıcı olduğu anlamına geliyor ve böylece materyalizmin "evren sonsuzdan beri vardır" varsayımını geçersiz kılıyordu.

Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 11:42
Gerçekçi ol imkansızı iste...
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
11 Aralık 2007       Mesaj #4
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
-BIG BANG'İN ZAFERİ-

Big Bang teorisi, kendisini destekleyen delillerin gücü nedeniyle, kısa sürede bilim dünyasında kabul görmeye başladı. Ancak materyalist felsefeye ve bu felsefenin temelindeki "sonsuz evren" fikrine bağlı kalmaya kararlı olan astronomlar, Big Bang'e karşı direnmeye ve sonsuz evren fikrini ayakta tutmaya çalıştılar. Bu çabanın nedeni, önde gelen materyalist fizikçilerden Arthur Eddington'ın "felsefi olarak doğanın şu anki düzeninin birdenbire başlamış olduğu düşüncesi bana itici gelmektedir" sözünden anlaşılıyordu.

Big Bang teorisinden rahatsız olanların başında dünyaca ünlü İngiliz astronom Sir Fred Hoyle geliyordu. Hoyle, bu yüzyılın ortalarında "steady-state" (sabit durum) adında, 19. yüzyıldaki sonsuz evren fikrinin bir devamı olan yeni bir evren modeli ortaya attı. Hoyle evrenin genişlediğini kabul etmekle birlikte, evrenin boyut ve zaman açısından sonsuz olduğunu iddia ediyordu. Bu modele göre, evren genişledikçe madde, gerektiği miktarda, birdenbire, kendi kendine var olmaya başlıyordu. Tek görünür amacı materyalist felsefenin temeli olan "sonsuzdan beri var olan madde" dogmasını desteklemek olan bu teori, evrenin başlangıcı olduğunu savunan Big Bang kuramıyla taban tabana zıttı.

Sabit durum teorisini savunanlar uzunca bir süre Big Bang'e karşı direndiler. Ama bilim aleyhlerine işliyordu.
1948 yılında George Gamov, Georges Lemaitre'in hesaplamalarını geliştirdi ve Big Bang'e bağlı olarak yeni bir tez ortaya sürdü. Buna göre evrenin büyük patlama ile oluşması durumunda, evrende bu patlamadan arta kalan belirli oranda bir radyasyonun olması gerekiyordu. Üstelik bu radyasyon evrenin her yanında eşit olmalıydı.

Ünlü astronom Sir Arthur Eddington, “evrenin birdenbire başladığı düşüncesi felsefi olarak itici” sözüyle, materyalistlerin Big Bang’den duydukları rahatsızlığı ifade ediyordu.

Penzias ve Wilson’ın keşfettiği Kozmik Fon Radyasyonu, Big Bang’in kesin bir delili olarak bilim tarihine geçti.

"Olması gereken" bu kanıt çok geçmeden bulundu. 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson adlı iki araştırmacı bu dalgaları bir rastlantı sonucunda keşfettiler. "Kozmik Fon Radyasyonu" adı verilen bu radyasyon uzayın belli bir tarafından gelen radyasyondan farklıydı. Olağanüstü bir eşyönlülük sergiliyordu. Başka bir ifade ile yerel kökenli değildi, yani belirli bir kaynağı yoktu, evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Böylece uzun süredir evrenin her yerinden eşit ölçüde alınan ısı dalgasının, Big Bang'in ilk dönemlerinden kalma olduğu ortaya çıktı. Üstelik bu rakam bilimadamlarının önceden öngördükleri rakama çok yakındı. Penzias ve Wilson, Big Bang'in bu ispatını deneysel olarak ilk gösteren kişiler oldukları için Nobel Ödülü kazandılar.

1989 yılına gelindiğinde ise, George Smoot ve onun Nasa Ekibi, Kozmik Geriplan Işıma Kaşifi Uydusu'nu (COBE) uzaya gönderdiler. Bu gelişmiş uyduya yerleştirilen hassas tarayıcıların, Penzias ve Wilson'ın ölçümlerini doğrulaması yalnızca sekiz dakika sürdü. Sonuçlar, tarayıcıların kesinlikle evrenin başlangıcındaki büyük patlamanın sıcak, yoğun konumunun kalıntılarını gösterdiğini kanıtladı. Çoğu bilimadamı COBE'nin başarısını Big Bang'in olağanüstü bir şekilde onaylanması olarak yorumladı.
Big Bang'in bir diğer önemli delili ise, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının miktarı oldu. Günümüzde yapılan ölçümlerde anlaşıldı ki, evrendeki hidrojen-helyum gazlarının oranı, Big Bang'den arta kalan hidrojen-helyum oranının teorik hesaplanmasıyla uyuşuyordu. Eğer evren, bir başlangıcı olmadan, sonsuzdan geliyor olsaydı, evrendeki hidrojen tamamen yanarak helyuma dönüşmüş olurdu.
Tüm bunlarla birlikte Big Bang bilim dünyasında kesin bir kabul gördü. Scientific American dergisinin Ekim 1994 sayısındaki bir makaleye göre, evren sürekli, düzenli olarak genişliyordu ve Big Bang modeli yüzyılımızın kabul görmüş tek modeliydi.


Fred Hoyle ile birlikte uzun yıllar sabit durum teorisini savunan Dennis Sciama, ardı ardına gelen ve Big Bang'i ispatlayan tüm bu deliller karşısında içine düştükleri durumu şöyle anlatır:
Sabit durum teorisini savunanlarla onu test eden ve bence onu çürütmeyi uman gözlemciler arasında, bir dönem çok sert çekişme vardı. Bu dönem içinde ben de bir rol üstlenmiştim. Çünkü gerçekliğine inandığım için değil, gerçek olmasını istediğim için 'sabit durum' teorisini savunuyordum. Teorinin geçersizliğini savunan kanıtlar ortaya çıkmaya başladıkça Fred Hoyle bu kanıtları karşılamada lider rol üstlenmişti. Ben de yanında yer almış, bu düşmanca kanıtlara nasıl cevap verilebileceği konusunda fikir yürütüyordum. Ama kanıtlar biriktikçe artık oyunun bittiği ve sabit durum teorisinin bir kenara bırakılması gerçeği ortaya çıkıyordu.
Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 11:44
Gerçekçi ol imkansızı iste...
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
27 Ocak 2008       Mesaj #5
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
Arno Penzias ve Robert Wilson New Jersey’de,Holmdel’deki Bell Laboratuvar’ında çalışan iki radyoastronomdular.Burada bulunan büyük bir iletişim antenini kullanıyorlardı.1965 yılında kendilerini oldukça şaşırtan bir olayla karşı karşıya geldiler.Antenden hiç durmayan bir fon gürültüsü gelmeye başlamıştı.Görev alanlarına giren deneysel çalışmalarını yapamaz hale gelmişlerdi.Sürekli olarak devam eden bu tıslama sesini duymazdan gelemiyorlardı.Bu sesin geldiği belli bir odak noktası yoktu.Gece gündüz hiç ara vermeden gökyüzünün her noktasından geliyordu.İki astronom bir yıl boyunca sesin kaynağını bulmak için uğraştılar.Bir taraftan da gürültüyü yok edecek çareyi arıyorlardı.Ellerinden gelen her şeyi yaptılar.Elektrikle çalışan her aleti tek tek gözden geçirdiler.Bütün aletleri söküp yeniden kurdular.Devreleri defalarca kontrol ettiler.Ne kadar tel varsa hepsini elden geçirdiler.Fişleri temizlediler.Sonra çanağın içine tırmanıp her bir ek ve perçin yerine boru bandı yapıştırdılar.İşlerini öyle ciddiye almışlardı ki,süpürge ve fırçalarla kuş pisliklerini bile temizlediler.Ancak bunların hiçbir faydası olmadı.Ses devam ediyordu.
*
Aynı tarihte 50 kilometre uzaklıktaki Princeton Üniversite’sinde Robert Dicke yönetimindeki bir ekip te yoğun şekilde araştırmalarını sürdürüyordu.Bulmaya çalıştıkları şey ise Arno Penzias ve Robert Wilson’un yok etmeye çalıştıkları ses ile ilgili bir olaydı. Elbette Bell Laboratuvar’ında duyulan sesten haberleri yoktu.Robert Dicke ve ekibi George Gamow tarafından ileri sürülen bir öngörüyü irdeliyorlardı.
George Gamow’a göre,uzayın yeterince derinlerine bakarsak,Büyük Patlama’dan geriye kalan kozmik bir fon ışınımı bulabilirdik.Bu ışınım,evreni dolaştığı zaman dünyamıza mikrodalgalar halinde ulaşacaktır. George Gamow,daha sonra yazdığı yazılarda bu mikrodalgaları saptayan alet olarak Holmdel’deki Bell antenini önermişti.Ancak bu raporu hem Arno Penzias ve Robert Wilson hem de Robert Dicke ve ekibi okumamıştı.
*
Arno Penzias ve Robert Wilson’ın duymakta oldukları ses, George Gamow’un öngörmüş olduğu sesti.Onlar,evrendeki en eski ışığı görüyorlardı.Elbette bu görme işlemi gözlerle olmuyordu.O ışığı kulakları ile algılıyorlardı.Zaman ve uzaklık bu fotonları mikrodalgalara çevirmişti. Arno Penzias ve Robert Wilson henüz işin farkında değillerdi ama müthiş bir olaya tanıklık ediyorlardı.
Olayın ne derece önemli olduğunu açıklamak için bir örnek verelim.Bir gökdelenin yüzüncü katından aşağı baktığımızı varsayalım.İçinde olduğumuz yüzüncü kat şimdiki zaman olsun.Caddenin düzeyi ise Büyük Patlama’yı temsil etsin. Arno Penzias ve Robert Wilson’ın tanık oldukları olayın döneminde insanoğlunun keşfettiği en uzak galaksiler 60.kat civarına denk düşer.
*
İşittikleri sese hangi etkenin sebep olduğunu bir türlü anlayamayan Arno Penzias ve Robert Wilson, Princeton Üniversite’sindeki Robert Dicke’e telefon ettiler.Bir çözüm bulması için ona yaşadıkları sorunu anlattılar. Robert Dicke iki genç radyoastronomun neyi bulmuş olduklarını hemen anladı.Ekip arkadaşlarına da söylediği gibi,keşif kendilerince değil,başkalları tarafından yapılmıştı.
Kısa bir süre sonra,Astrophysical Journal’da iki tane makale yayınlandı.Makalelerin birisinde Arno Penzias ve Robert Wilson’ın duydukları tıslama sesi ile ilgili deneyimleri anlatılıyordu. Robert Dicke’nin ekibi tarafından yazılan diğer makalede ise bu sesin ne olduğu açıklanıyordu.
Arno Penzias ve Robert Wilson yazılarında kozmik fon ışınımının peşinde olmadıklarını belirtmediler.O sesin ne olduğunu anlamadıkları ve keşiflerine herhangi bir raporda tanım ya da yorum getirmedikleri halde 1978 yılında fizik dalında Nobel Ödülü kazandılar.
Kaynak:
Bill Bryson : A Short History of Nearly Everything
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Ağustos 2008       Mesaj #6
Avatarı yok
Yasaklı
Evrenin Başlangıcı ve Yapısı

Çıplak gözle görülebilen sayısız yıldız bile evrenin ne kadar karmaşık bir yapıda olduğunu fark etmemiz için yeterli. Ama çıplak gözle gördüğümüz gökyüzü evrenin milyarda birlik bir kısmını bile temsil etmiyor. Gerçekte evren insan aklının almakta zorluk çekeceği bir büyüklüğe ve karmaşıklığa sahip. Güneş sistemini barındıran Samanyolu galaksisi dahil yaklaşık 100 milyar galaksiden ve sayısız gök cisminden oluşan devasa boyutlardaki evrenin çapı, devamlı genişlemeğe devam etmektedir. Evren büyüklüğü yanında, ilginçliği ve karmaşıklığı ile de akıl sınırlarını zorlamaktadır. Evrende var olan enerjinin sadece %10'luk kısmı tanımlana bilen maddelerden (gezegenler, yıldızlar, karadelikler ve çeşitli gazlar) oluşmaktadır, geri kalan enerjinin %90'lık kısmı "Karanlık madde" ismi verilmiş olan gözlemlenemeyen ve tanımlanamayan maddelerden oluşmaktadır. Bu denli büyük ve karmaşık olmasına rağmen, evrende var olan sayısız gök cismi eşi görülmemiş bir denge örneği göstermektedir. Evrenin tüm bu özellikleri kozmolojiyi bilim adamları için en popüler bilim dallarından biri haline getirmiştir. Şu an yaşamakta olan ve günümüze dek yaşamış tüm büyük bilim adamları evreni araştırmış ve özellikle teorik kozmoloji alanında çok büyük çalışmalar yapmışlardır.

Big Bang (Büyük Patlama)

Bilim adamları böylesine kompleks bir yapıya sahip olan evrenin oluşumu hakkında tarih boyunca değişik fikirler ve teoriler ortaya atmışlardır. Fakat diğer konulardaki anlaşmazlıklara rağmen günümüzde evrenin başlangıcı konusu, bilim adamları arasındaki tam bir fikir birliği ile "Big Bang" adı verilen teoriye dayandırılmaktadır. Bu teori evrenin 10-20 milyar yıl önce "yoktan var edildiğini" ileri sürmektedir. Yani zamanımızdan 10-20 milyar yıl önce madde ve zaman yokken "Big Bang" adı verilen büyük bir patlama ile aniden madde ve zaman yaratılmıştır. "Big Bang" teorisi ilk olarak 1922 yılında Alexander Friedmann tarafından ortaya atıldı. O güne kadar evrenin durağan olduğunu savunan bilim dünyasının bu yeni teoriyi kabullenmesi hiçte kolay değildi. Çünkü bu teori evrenin, zaman ve maddeden bağımsız olan tüm boyutların üzerindeki bir güç tarafından yaratıldığı anlamına geliyordu. Aynı zamanda "maddenin sonsuzdan gelip sonsuza gittiğini" iddia eden materyalist felsefe kökünden çürütülmüş oluyordu. Özellikle materyalist bilim adamları bu teoriyi kabul etmek istemedi. Fakat "Big Bang" gerçeğini görmezlikten gelmek çok zordu. Ünlü astronom Edwin Hubble 1929 yılında yaptığı gözlemler sonucunda evrenin devamlı genişlemekte olduğunu ispatladı, bu ispat Big Bang teorisi için çok büyük bir kanıttı. Hubble'ın bu buluşu teorinin büyük bir bilim kesimi tarafından kabul görmesini sağladı, teoriyi kabullenmek istemeyen ve genişleyen evren modeline uygun değişik teoriler oluşturmaya çalışan bir kaç bilim adamı ise ancak1989 yılındaki "Big Bang" teorisinin kesin zaferine kadar dayanabildiler. Teorik hesaplamalara göre büyük patlamadan arda kalması gereken radyasyonu araştırmak üzere NASA tarafından 1989 yılında fırlatılan CUBE uydusu bu radyasyonu fırlatılışından sekiz dakika sonra belirleyerek "Big Bang" teorisini kesin olarak kanıtladı. Bu kanıttan sonra artarda gelen diğer kanıtlar teoriyi desteklemeğe devam etti. Evrendeki enerjinin bilinen kısmının büyük bölümü yıldızlarda, Hidrojenin, füzyon sayesinde Helyuma (He) dönüşmesi ile oluşmaktadır. Bu enerji dönüşümü evrenin başlangıcından bu yana devam eden bir süreçtir. Eğer evren sonsuzdan beri var olsaydı hidrojenin tümünün helyuma dönüşmüş olması gerekirdi. Fakat şu an evrende var olan hidrojen, helyum oranı teorik hesaplamalara göre "Big Bang" 'den bu yana olması gerektiği gibidir. Bu ve benzeri bir çok delil "Big Bang" teorisinin güçlenerek ilerlemesini sağlamaktadır.

Evrenin İlk Anları ve Büyümesi

Büyük patlamadan önce madde varolmadığına göre maddeye bağımlı olan zamanın varlığından da söz edilemez. Bu noktada bir fikir ayrılığı olmadığına göre Big Bang'den öncesinden söz etmemiz mümkün değil. Bizim inceleye bileceğimiz, büyük patlama anında neler oldu? Nasıl oldu da böylesine büyük bir patlama ile bu kadar kompleks yapıya sahip bir evren oluştu? gibi soruların cevaplarıdır. Bu soruları ancak teorik kozmoloji verilerine dayanarak yanıtlaya biliriz. Fakat elimizde gerekli veriler olmadığı için Big Bang anını açıklamakta fizik teorileri yetersiz kalıyor. Daha önceki anlarda neler olup bittiği konusunda henüz kesin deliller bulunmadığı için şu an en fazla patlamadan sonraki 0,00001'inci saniyeden bahsedebiliriz. Patlama anında ortaya çıkan muazzam sıcaklık, patlamadan 0.00001 saniye sonra kuarkların (atom altı parçacıkların) proton ve nötronları oluşturabileceği seviye kadar düştü, bu noktada tek atomdan oluşan ve en basit yapıya sahip element olan H (hidrojen) elementi oluştu. Patlamadan birkaç dakika sonra milyar derece cinsinden ifade edilebilecek değere düşen sıcaklık sayesinde "döteryum", "helyum" ve "lityum" elementleri oluşmaya başladı. "Büyük Patlama" anından sonraki genişleme hızı çok hassas bir değerdedir. Yapılan teorik hesaplamalara göre bu genişleme hızı, gerçekte olandan milyarda bir daha yavaş gerçekleşseydi muazzam kütle çekim etkisi ile evren kendi üzerine çökerek tekrar yok olacaktı. Tersi bir şekilde, evrenin genişleme hızı milyarda bir daha hızlı olsaydı atom altı parçacıklar atomu ve dolayısıyla evrende var olan gök cisimlerini oluşturamayacak şekilde dağılacaktı. İlk atomların ve elementlerin oluşmasından sonraki uzunca bir süre evren genişlemeye ve soğumaya devam etti evren yeteri kadar soğuduğunda kütle çekiminin etkisi ile gazlar yoğunlaşarak değişik gök cisimlerini oluşturmaya başladı. Evrende var olan hidrojen ve helyum dışındaki tüm elementler yıldızların oluşumundan sonra, bu yıldızların çekirdeğinde gerçekleşen nükleer tepkimler ile üretilmiştir. Bu gök cisimlerinin bir araya gelerek niçin galaksileri oluşturduğu henüz kesin olarak açıklanabilmiş değildir. Bunun açıklanması "kara enerji" ve "karadelik" olarak adlandırılan gök cisimlerinin tam olarak anlaşılmasına bağlıdır. Sonuç olarak bu günün bilimsel şartları ile kesin bir şekilde açıklayamadığımız bir süreç sonunda evren şu anki kompleks yapısına geldi ve her geçen saniye genişlemeye devam ediyor.

Evrenin Yapısı

Evren akıl almaz komplekslikte bir yapıya sahiptir. Evrenin bazı bölümlerinde çok büyük boşluklar varken, bazı bölümleri yoğun bir şekilde gök cisimleri ille doludur. İlk bakışta dağınık gibi görünen bu yerleşim şekli aslında Big Bang teorisinin ön gördüğü şekilde, homojen bir evreni oluşturmaktadır. Evren, 400 milyon ışık yılından daha geniş bir bölümü incelendiğinde homojenlik göstermektedir. Big Bang'den sonra hidrojen ve helyumdan oluşan gazlar kütle çekim enerjisi ve dönmelerinden kaynaklanan manyetik etkinin yardımı ile yoğunlaşarak değişik gök cisimlerini oluşturdular. Yine bu Büyük Patlama sonucunda oluşan ve "kozmik fon ışınımı" adı verilen radyasyon bütün evrene yayılmış durumdadır. Gök cisimlerinin yoğunluk gösterdiği bölgelere galaksi (gökada) adı verilmektedir. Kesin olmamakla beraber galaksilerin hemen hemen hepsinin merkezinde galaksiyi dengede tutan büyük bir karadelik varolduğu tahmin edilmektedir. Fakat yapılan inceleme ve hesaplamalar var olan karadelik ve diğer gök cisimlerinden kaynaklanan kütle çekim etkilerinin bu galaksileri bir arada tutmaya yetmeyeceği fark edilmiştir. Bu noktada teorik olarak var olan fakat tanımlanamayan ve gözlenemeyen başka bir maddenin varlığı bulunmuştur. Bilinen hiç bir fiziksel tanıma uymayan ve tamamen görünmez olan bu maddeye "karanlık madde" adı verilmektedir. Karanlık madde evrende var olan maddenin yaklaşık olarak %90'lık kısmını oluşturmaktadır. Karanlık maddenin dışında kalan ve tanımlana bilen gök cisimleri genel olarak gezegenler, meteorlar ve yıldızlardır. Ömrünü tamamlayan yıldızların ölümü ile oluşan beyaz cüceler, nötron yıldızları ve daha karmaşık bir yapıya sahip olan karadelikler evrenin en yoğun ve hakkında en az bilgi bulunan diğer cisimleridir. Ömrünü tamamlayan yıldızların "nebulla" adı verilen patlamaları sayesinde çekirdeğinde üretilen ağır elementler uzaya dağılır ve meteor şeklinde gezegenlerin üzerlerine yağar. Bu yolla demir gibi ağır elementler gezegenimize patlayan yıldızlardan bir hediye olarak gelmektedir.

Evrenin gerçek yapısının şu an bilinenden daha karmaşık olduğu tahmin edilmektedir. Henüz açıklanamayan bir çok enerji şekli evrenin değişik bölümlerinde görev yapmaktadır. Örneğin yakın dönemdeki bir keşfe göre, evren giderek yavaşlaması gerekirken aksine hızlanan bir genişleme göstermektedir. Bu genişlemenin nedenini ve kaynağını bir türlü açıklayamayan kozmologlar bu güce "karanlık enerji" adını verilmiştir. Günümüzde çoğu hesaplara ve tahmine dayanan bir çok teori ileri sürülerek evrenin yapısı anlaşılmaya çalışılmaktadır. Fakat evreni tam olarak anlamak için çok geniş zaman dilimlerine uzanan ve belki de insan neslinin hiç birinin göremeyeceği kadar uzun sürecek inceleme ve gözlemlere ihtiyaç vardır. Tahminen, gelişen teknolojinin beraberinde getireceği ileri seviye teleskoplar ve geliştirilecek yeni gözlem sistemleri ile insan oğlu çok kısa zaman dilimleri içerisinde kozmoloji alanında bu gün olduğumuzdan çok daha büyük bilgilere sahip olacaktır.

Evrenin Sonu

Devasa büyüklüğe ve akıl almaz karmaşıklığa sahip olan bu muhteşem evren her şey gibi bir gün son bulacaktır. Bu sonun nasıl olacağı sorusu evrenin kapalımı yoksa açık mı olduğu sorusunun cevabına bağlıdır. Peki "kapalılık "ve" açıklık" ne anlama geliyor. Kapalılık, evrenin genişleme hızının kütle çekim enerjisini yenecek kadar büyük olmadığı anlamına gelir. Evrenin açık olması ise, genişleme hızının kütle çekim kuvvetini yenecek kadar büyük olduğu, yani evrenin büyük patlama anındaki hızının kurtulma hızının üzerinde olduğu anlamına gelmektedir. Şu an teorik fizikçiler evrenin kapalı yada açık oluşu ile ilgili kesin bir yargıya sahip değiller. Evren ister açık olsun ister kapalı üzerindeki bu muhteşem denge eninde sonunda bozulacak ve madde bir şekilde yok olacaktır. Eğer evren kapalı ise genişlemesi bir gün duracak ve Big Bang'in tersi bir şekilde, kütle çekiminin etkisi altında kalan everen zamanla küçülecek, ısınacak ve sonuçta sonsuz yoğunluk ve sıfır hacme ulaşarak yok olacaktır. Kesin bir bulgu olmamasına rağmen, bilim adamalarının çoğu evrenin sonunu bu şekilde tanımlamaktadırlar. Eğer evren açık ise üzerine çöküş gerçekleşmeyecek, fakat geçen zamanla birlikte genişleyen evren soğuyacak ve üzerindeki maddeyi oluşturan tüm enerjiyi harcanarak yok olacaktır. Bu ikinci yok oluş senaryosuna göre 1014 yıl sonra evrendeki tüm yıldızların yakıtı tükenecek ve bu enerji tükenişi ile soğuyan evren yaklaşık 101500 yıl sonra tamamı ile demire dönüşerek var olan tüm enerjisini tüketecek. Şimdilik everenin sonu hakkında ancak bu iki olasılıktan birinin gerçekleşebileceği tahmin edilmektedir. Evren yok olduktan sonra yeni bir evrenin oluşup oluşmayacağı ise insan oğlunun cevaplandırılamayacağı bir soru olarak gizemini korumaktadır.

Kaynak: Bilim ve Teknoloji
Son düzenleyen nötrino; 2 Kasım 2015 11:53
karayel - avatarı
karayel
Ziyaretçi
6 Eylül 2008       Mesaj #7
karayel - avatarı
Ziyaretçi
’Büyük Patlama’ için geri sayım başladı

10 Eylül’de Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü (CERN) tarafından İsviçre-Fransa sınırındaki dev laboratuvarda yapılacak olan "Büyük Patlama" deneyi, bilim çevrelerinde merakla bekleniyor.


Deneyin "Big Bang" teorisi ile ilgili sırları aydınlatacağı belirtilirken, bir grup Alman bilim adamı, deneyi engellemek için Avrupa İnsan Hakları Mehkemesi’ne başvurdu, ama AİHM başvuruyu reddetti. CERN ekibinde yer alan ODTÜ Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Mehmet Zeyrek de endişelerin yersiz olduğunu söyledi.

ODTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Mehmet Zeyrek, CERN’de görev yapan Türk bilim adamları arasında yer alıyor. Prof. Zeyrek, büyük deneyle ilgili olarak öne sürülen iddiaların gerçeği yansıtmadığını söyledi. Prof. Zeyrek, sorularımızı cevaplandırdı.

10 Eylül’de gerçekten Big Bang yaşanacak mı?

- LHC’nin (Büyük Hadron Çarpıştırıcısı-Large Hadron Collider) Big Bang (Büyük Patlama) şartlarını yaratabilecek olması konusu şudur: Hiçbir şekilde laboratuvar ortamında "Büyük Patlama"nın olduğu enerji yoğunluğu şartları yaratılamaz. Hatırlanması gereken başka bir konu da, Big Bang modeline göre evren, büyük patlamadan sonra soğuyarak genişlemiştir. Şu anda büyük patlamadan sonraki 15. milyar yıllarda olduğumuzu biliyoruz.

Patlamanın sonuçları ne olacak?

- LHC başladıktan ve veriler alınıp onların analizleri yapıldığında, parçacık fiziğindeki mevcut teoriler sorgulanacak, yeni teoriler ortaya çıkacak. Amaç bazı yeni parçacıkların bulunması ve onların özelliklerinin anlaşılması. LHC projesinin tek amacı, temel bilim araştırmalarıdır ve maddenin yapısının bu büyük teknolojik proje ile daha iyi anlaşılmasıdır.

Patlamadan endişe duyanların yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- CERN’de bu konularda çalışması için kurulmuş bir komisyon var. Bu komisyonun resmi açıklamalarına göre bu endişelerin hepsi yersizdir. Ben de CERN’de çalışan bir fizikçi olarak bu görüşlere katılıyorum. Bazı endişelere konu olan mini kara delik oluşumu, zamanda yolculuk gibi fikirler teorik olarak çok ilginç olsalar da günlük hayatımızın skalasında hiçbir şekilde gözle görülüp elle tutulamayacak unsurlardır.

Kara delik Dünya’yı yutacak mı

Almanya’daki Eberhard Karls Üniversitesi Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. Otto Rössler öncülüğündeki bir grup bilim insanı, "deney sırasında açığa çıkacak muazzam enerjinin dünyayı yutabilecek kara deliklerin açılmasına yol açabileceği" endişesiyle CERN deneyinin engellenmesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. Prof. Rösler ve ekibinin yaptığı başvuru, AİHM tarafından reddedildi.

Viyana Üniversitesi’nden Markus Goritschnig ve arkadaşları da "deney sonucu dünyayı yutabilecek mini kara delikler ortaya çıkabileceğini" savunuyor. Goritschnigs’e göre, deneyden sonra ortaya çıkacak kara delikler, dünyanın dört yıl içinde yok edebilecek niteliklere sahip olacak.

İki Rus matematikçi ise deneyin "zamanda yolculuk" teorisinin gerçekleşmesine yol açabileceğini düşünüyor. Moskova Steklov Matematik Enstitüsü’nden Irinia Arefava ve Igor Volovich’e göre, deney esnasında ortaya çıkacak yüksek enerji, zamanda bir "kırılma" yaratacak ve burada açılacak bir zaman koridorundan geçmişe yolculuk yapılabilecek.

CERN’deki ekibin sözcüsü olan Dr. James Gillies ise benzer iddialarla ilgili güvenlik raporunu kamuoyuna açıkladıklarını söyledi.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
9 Eylül 2008       Mesaj #8
nünü - avatarı
Ziyaretçi
CERN'in "Büyük Patlama" deneyi 10 Eylül'de

Big Bang" (Büyük Patlama) deneyi için en önemli adım 10 Eylül'de atılacak.

·Evrenin oluşumundaki sırları ortaya çıkarması hedeflenen Centre Europeen pour la Recherche Nuclearie-Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde (CERN) yapılacak büyük patlama deneyinde 10 Eylül'de önemli bir adım atılarak, “atomaltı parçacık çarpıştırma cihazı çalıştırılacak.

8 Ağustos 2008'de ilk protonların ön hızlandırıcıdan ana hızlandırıcıya başarılı bir şekilde aktarıldığı belirtilirken, 10 Eylül'de ilk proton demetinin ana hızlandırıcıda devrinin sağlanması çalışmasının yapılacağı kaydedildi.

Yerin 100 metre altında yapılacağı açıklanan deneyde dünyanın dört bir yanından bilim adamları, maddeyi oluşturan parçacıkları inceleyerek evrenin işleyişi hakkında detaylı bilgilere ulaşılması hedefleniyor.

Nedir bu "Big Bang"

Big Bang ya da Büyük Patlama, evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce çok yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan bir bilimsel teori
.

Büyük Patlama teorisi, Galaksiler nebulözler ve yıldızlararası plazmanın bu şekilde meydana geldiğini savunur. Bu ilk infilaktan bu yana çok daha küçük patlamalar (süpernovalar) halen devam etmekte ve evren, genişleyip büyümeye devam etmektedir.

Gerçekten de dünyadaki gözlem evlerinden izlenen uzak galaksilerin ışığındaki kırmızıya kayış, bunun ispatı olarak kabul ediliyor.

Büyük patlamadan gelen radyasyon, ilk defa 1964'te tespit edilmiştir. New Jersey'deki Bell Laboratuvarlarından Arno Penzias ve Robert Wilson, Samanyolunun dış kısımlarından gelen belirsiz radyo dalgalarını ölçmeye çalışıyorlardı.

Fakat bunun yerine gökyüzünün her tarafından gelen bir radyasyon buldular. Bu ışınımın bütün yönlerdeki parlaklığı aynı idi ve yaklaşık 3° Kelvin (yaklaşık -270,15 santigrat) sıcaklığında bir ortamdan geldiği anlaşılıyordu.

Daha sonra Penzias ve Wilson, bu buluşları için bir Nobel ödülü kazandılar.

Bu kozmik fon radyasyonunun, büyük patlamadan hemen sonra evreni dolduran sıcak gazdan geldiği tahmin edilmektedir. Astronomlar, 1920'lerden beri evrenin genişlediğini biliyorlardı.

Bu genişlemenin hızı da, yaklaşık 13,7 milyar yıl kadar önce bütün maddenin tek bir anda aynı noktada bulunması gerektiğini gösteriyor. İşte tam bu ilk zamana büyük patlama denilmektedir. O zamandan beri de evren sürekli olarak büyümektedir.

Deney nasıl yapılacak

36 ülkeden 2 binden fazla fizikçinin katılımıyla gerçekleştirilecek olan yüzyılın bu büyük fizik deneyde, bir parçacık hızlandırıcısında atom çekirdeğinde bulunan proton parçacıkları çok yüksek enerjiyle çarpıştırılacak ve ortaya çıkan parçacıkların evrendeki rolleri belirlenecek.

Bir şehir efsanesi "Kıyamet kopacak"

İsviçre'de 10 Eylül’de yapılacak deneyin kıyametin kopmasına neden olacağını düşünenler de mevcut. Dan Brown'ın, çok satan kitabı Melekler ve Şeytanlar'da da Büyük Patlama olursa dünyayı içine çekecek büyük bir kara deliğin ortaya çıkacağı iddiası kurgusal olarak yer alıyordu.

Bilim adamları ise bu endişeleri gereksiz buluyor.

Yüzyılın deneyi büyük patlamaya artık saatler kala CERN'de heyecan dorukta... Son hazırlıklar yavaş yavaş tamamlanıyor. CERN'de çalışan bilimadamları ise, bilimin bu anlaşılması zor deneyini müziğin evrensel diliyle anlatıyor.


CERN'de deneye emek veren onlarca bilimadamı kameraların karşısına geçti ve deneyi rap müzikle anlattı...

Dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı "Büyük Hadron Çarpıştırıcısı" (LHC), 13,7 milyar yıl önce meydana geldiği düşünülen Büyük Patlama'dan hemen sonraki başlangıç şartlarını oluşturarak maddenin sır perdesini aralayabilmek için çarşamba günü faaliyete geçiriliyor.

Aralarında Türklerin de bulunduğu 5 binden fazla fizikçi ve mühendisin 10 yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı proje, son yılların en büyük bilim projesi olarak gösteriliyor.


CERN'de büyük deney başlamak üzere

Dünyanın en büyük parçacık fiziği araştırma merkezi CERN (avrupa nukleer arastirma organizasyonu) uzun süredir beklenen LHC deneyi için start verildi. İki bin ton ağırlığındaki devasa mıknatıs, Fransa-İsviçre sınırının 100 metre altından geçen 27 kilometre uzunluğundaki tünele yerleştirilecek.
Mıknatısın CERN'e ait tünele yerleştirilmesi işlemi sabahın erken saatlerinde başladı. İşlem, hiçbir sorun çıkmazsa yaklaşık 11 saat sürecek.

Peki bu deney neyi amaçlıyor ?
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) isimli parçacık hızlandırıcısında, atom çekirdeğindeki protonlar çok yüksek enerjiyle çarpıştırılacak. Şimdiye kadar inşa edilen en büyük ve en yüksek enerjili parçacık hızlandırıcısı olan LHC’deki çarpışma sonucunda ortaya çıkacak parçacıkların evrenin işleyişindeki rolleri incelenecek.

LHC’de protonlar, tünelin çevresine de yerleştirilen süper iletken mıknatıs parçaları tarafından yönlendirilecek. Böylece zıt yönlerde dönen iki proton ışını üretilecek. Bilim dünyası, çarpışmalar sonunda şimdiye kadar keşfedilmemiş yeni parçacıkların açığa çıkmasını bekliyor. Deney, evrenin başlangıcını oluşturan "Büyük Patlama"dan (Big Bang) sonra ortaya çıkan büyük enerji yoğunluğunu tekrar yaratarak parçacıkların yine ortaya çıkmasını sağlayacak. Böylece fizik modellerinin temelini oluşturan ve parçacıklara kütle özelliğini veren "Higgs" parçacığı da tekrar ortaya çıkarılıp gözlemlenebilecek. CERN, 12 Avrupa ülkesi tarafından 1954 yılında kurulan ilk parçacık araştırma laboratuvarı.
Ülkemiz maalesef yılda 6-7 milyon $ lık masraftan kaçınarak buraya üye olmamıştır zamanında. Türkiye'nin ne zaman üye olacağı sorusuna ise "zamanı gelince" cevabı verilmiştir.
karayel - avatarı
karayel
Ziyaretçi
10 Eylül 2008       Mesaj #9
karayel - avatarı
Ziyaretçi
13.7 milyar yıl önceki an bugün yaşanıyor

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde (CERN) yapımı yıllar süren ve evrenin oluşum sırlarını ortaya çıkarması beklenen dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı” nın (Large Hadron Collider-LHC) ilk safhası başarıyla tamamlandı.


Dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı "Büyük Hadron Çarpıştırıcısı" (LHC), 13.7 milyar yıl önce meydana geldiği düşünülen Büyük Patlama'dan hemen sonraki başlangıç şartlarını oluşturarak maddenin sır perdesini aralayabilmek için düğmeye basıldı.
İlk sahfa tamamlandı
Proje ekibinin lideri Lyn Evans, yeraltındaki 27 metrelik tünelde protonlar harekete geçirilerek yapılan deneyin ilk safhasının tamamlandığını açıklarken, projeye katkıda bulunan bilim adamları deneyin tamamlanışını şampanya patlatarak kutladı.
Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu (CERN) tarafından yapılan deneyde ilk ışın huzmesi için 100 milyar protonluk paketler hızlandırıcıya atıldı. Saat yönünde yapılan ilk deneyden sonra, saat yönünün tersi istikamette olacak şekilde ikinci demet devreye sokulacak ve nihayetinde iki ışın huzmesinin farklı yönlerde harekete geçirilmesiyle "büyük patlama"dan hemen sonraki koşullar yaratılmaya çalışılacak.
Hawking: Korkuya gerek yok
Bazı bilim adamlarının, protonların çarpışmasının dünyayı tehlikeye atacağını söylemelerine karşın, Stephan Hawking gibi ünlü fizikçiler, bu endişelerin yersiz ve deneylerin son derece güvenli olduğunu belirten CERN'e destek verdi.
Deney başlamadan teknik bir aksaklık yaşandı. Ancak bu aksaklığın nedeni açıklanmadı. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD, Hindistan, Rusya ve Japonya'nın da iştirak ettiği 3,76 milyar euroluk proje, minik parçacık fiziğinin yıllardır kafa patlattığı dört büyük soruya cevap bulmaya çalışacak. Bu sorular şunlar: Higgs bozonunu bulmak, süpersimetrinin sırrını ortaya çıkarmak, madde ve antimaddeyi anlamak ve Büyük Patlama'dan hemen sonra saniyenin binde birindeki sürede ortaya çıkan şartları yeniden yaratmak.

Dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı "Büyük Hadron Çarpıştırıcısı" (LHC), 13,7 milyar yıl önce meydana geldiği düşünülen Büyük Patlama'dan hemen sonraki başlangıç şartlarını oluşturarak maddenin sır perdesini aralayabilmek için bugün faaliyete geçti.
Aralarında Türklerin de bulunduğu 5 binden fazla fizikçi ve mühendisin 10 yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı proje, son yılların en büyük bilim projesi olarak gösteriliyor.
Kısaca LHC olarak anılan laboratuvarı inşa eden Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu (CERN) Genel Müdürü Robert Aymar, Büyük Hadron Çarpıştırıcısının "dünya görüşümüzü ve kainata bakışımızı değiştirebilecek sonuçlar üreteceğinden emin olduğunu" belirtti.
LHC, Fransa-İsviçre sınırında, Cenevre yakınlarında, yerin 100 metre altında 27 kilometrelik dairevi bir tünel olarak inşa edildi.
Deney başladıktan sonra, tünel çevresinde bulunan 4 büyük algılayıcıdan ikisi Atlas ve CMS, "Higgs bozonunun izini sürecek." Bu parçacığın diğer bazı parçacıklara kütle kazandırdığı düşünülüyor. Bu deneyde Higgs bozonu tespit edilemezse teorik fizik alt üst olabilir.

DENEYDE BÜYÜK HADRON ÇARPIŞTIRICISI BAŞARIYLA ÇALIŞTIRILDI

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde (CERN) yapımı yıllar süren ve evrenin oluşum sırlarını ortaya çıkarması beklenen dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı”(Large Hadron Collider-LHC) başarıyla çalıştırıldı.
California Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Ünel, CERN'deki gelişmelerle ilgili bilgi verirken, bugün büyük hadron çarpıştırıcısının ilk kez test edildiğini aktardı. Ünel, “Bugün büyük hadron çarpıştırıcısı çalışmaya başladı. Bundan sonra protonların çarpıştırıcıda döndürülmesine devam edilecek. Bu deney artık başladı ve yüksek enerjilerde devam edecek” dedi.
Ünel, hızlandırıcıda iki ayrı proton demetinin bulunduğunu, bunlardan birinin saat, diğerinin de ters yönde döndüğünü belirterek, “Bugün CERN'de saat yönünde dönen proton demetini daha az enerjiyle ve daha az proton sayısıyla başarıyla attırdık. Protonlar detektörün içinden geçti ve detektörün içinde bıraktığı izleri gördük ve bu bizi çok heyecanlandırdı” dedi.
Bugün ilerleyen saatlerde diğer yöndeki proton demetinin halkada döndürüleceğini anlatan Ünel, bu demetlerin birbirinden bağımsız olduğunu dile getirerek, “Akşam saatlerinde bu iki demeti birbiriyle çarpıştırmayı deneyeceğiz. Bu, düşük enerji seviyelerinde olacak. Yani 0.450 Tera elektron volt ya da trilyon elektron volt (TeV) seviyelerinde” diye konuştu.
Enerjinin 7 TeV seviyesine çıkmasının ardından ATLAS ve CMS deneylerinde yeni hızlandırıcı üzerinden 10-15 yıl veri toplamanın planlandığını ifade eden Ünel, “Bu aşamadan sonra hızlandırıcı daha da güçlendirilecek ve deneyler daha da hassas hale getirilecek” dedi.
Bugünkü aşamayla hemen sonuca ulaşmanın beklenemeyeceğini vurgulayan Gökhan Ünel, deneyle ilgili beklenen gelişmeleri şöyle anlattı:
“Düşük enerjide yani 1 TeV seviyesinde bugün başlatılan çarpıştırmaların Ekim ayı içinde 5 TeV seviyesine çıkması hedefleniyor. 5 5 TeV yani kademeli olarak 10 TeV seviyesine ulaşıncaya kadar, Aralık ayına kadar elimizden geldiğince veri toplayacağız. Aralıkta 2 ya da 3 hafta, yılbaşı tatili nedeniyle deney durdurulacak. Ondan sonra istediğimiz enerjiye ulaşmak için çalışmalara yeniden başlayacağız.”
sedat sencan - avatarı
sedat sencan
VIP VIP Üye
23 Ekim 2008       Mesaj #10
sedat sencan - avatarı
VIP VIP Üye
Konunun felsefi açıdan irdelenmesi oldukça tartışılıyor.
Bir protonu ele alalım.
Bildiğimiz toplu iğnenin sivri ucu kadar yerdeki proton sayısı 500 milyar tanedir.
Şimdi de bunlardan bir tanesini elimize aldığımızı düşünelim.
Bu protonu kendi büyüklüğünün milyarda birine kadar küçültelim.
İşte Big Bang’i başlatan maddenin boyutu bu kadardır.
İşin ilginç tarafı,uzay dediğimiz yer de bu kadardı.
Söz konusu madde daha da küçük olabilir.Veya daha büyük.
Bugün için evrende var olan herşey,ne ise olduğu gibi bu ufacık yere sığmış olmalı.
Tabii ki ortada bırakın maddeyi,atomun bile olmaması gerekir.
Onlar,mevcut potansiyellik içinde var olmalı.
Sözünü ettiğimiz o ufacık boyuta ‘tekillik’deniyor.
İlk soru:Bu tekillik nerede duruyor?
Boşluğun herhangi bir noktasında mı?
Ama boşluk diye bir yer olmaması gerekir,zira tekilliğin boşluğu da içerdiğini kabul etmiştik.
Aynı şekilde uzayın içinde bir nokta da diyemeyiz,zira kendisi uzayı da kendi içinde bulunduruyordu.
Yani bu tekilliğin çevresinde bir boşluk ve uzay yoktur.
Ayrıca bu tekilliğin çevresinde hiçbir çevre yoktur.
Başka bir ifade ile kendisinin de içinde yer aldığı uzaydan başka uzay mevcut değildir.
Sadece kendisi vardır,kendisinden başka bir şey yoktur.
Uzay mevcut olmadığına göre ayrıca diğer bir boşluk mu vardı?
Ama bu da çelişki değil mi?
Zira Big Bang teorisine göre herşey,ama herşey bu tekillikten ibaretti.

Benzer Konular

29 Mart 2009 / HipHopRocK Tıp Bilimleri
29 Temmuz 2016 / Nick_elodeon Şarkı Sözleri
29 Temmuz 2016 / Nick_elodeon Şarkı Sözleri