Arama

Gezegenler - Jüpiter - Sayfa 2

Güncelleme: 18 Temmuz 2018 Gösterim: 28.477 Cevap: 38
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #11
Safi - avatarı
SMD MiSiM
JÜPİTER'İN KASIRGALAR- TÜRBÜLANSLAR
Ad:  atmosferin_yapisi.gif
Gösterim: 444
Boyut:  31.6 KB
Sponsorlu Bağlantılar
atmosferin yapısı

Jüpiter, sürekli olarak bulutlarla kaplıdır. Atmosferinde, derinlik arttıkça, basınç ve sıcaklık artmaktadır. Bu derinlikle birlikte basınç ve sıcaklık artışı, bulut tepelerinin altında, hidrojenin, elektriksel iletken bir akışkan haline gelmesini sağlar. Bununla birlikte, herhangi bir derinlikte katı bir yüzeye sahip değildir.

Uzaktan bakıldığında, Jüpiter yüzeyinin, özellikle ekvatora yakın enlemlerinde belirginleşen, ardışık koyu ve açık renkli bulut kuşaklarından oluştuğu görülmektedir. Sarıdan kahverengiye kadar değişik renk ve tonlardaki kuşaklar, gezegendeki yoğun atmosfer hareketlerinin bir ürünüdür. Bu kuşaklar, küçük bir kuzey-güney hareketi ile doğu veya batı yönünde akan gazlardır.

Jüpiter’in kuşak ve bölgelerindeki dönen bulut desenlerinin anlaşılmasında, Dünya’daki fırtına veya kasırga yapılarından faydalanılmaktadır. Bu fırtınalar beyaz ovaller ve kahverengi ovaller olarak bilinmektedir. Beyaz ovallerin, Jüpiter atmosferinde ortalama bulutlardan daha yüksek olan, soğuk bulutlar olduğu gözlenmiştir. Kahverengi ovaller ise, daha sıcak ve alçak bulutlardır. Bunlar normal bulut tabakalarındaki oyuklardır.

JÜPİTER'İN ATMOSFER GAZLARI VE GÜNEŞ

Galileo sondasının, Jüpiter atmosferinde sürpriz sayılabilecek önemli bir bulguda, helyum gibi birer asal gaz olan, argon (Ar), kripton (Kr) ve zenon (Xe) elementlerinin oranlarının, Güneş’tekinden üç kat daha fazla olmasıdır.
Ad:  JupiterI.jpg
Gösterim: 448
Boyut:  11.2 KB

Jüpiter’deki bu gazların kaynağı, yalnızca Güneş Sistemi'ni meydana getiren Güneş bulutsusu olsaydı, bu oranların Güneş’teki ile aynı olması gerekirdi. Bu durumda; argon, kripton ve zenon oranlarında görülen fazlalığın; aynı karbon, azot ve kükürt oranlarındaki fazlalıkları sağlayan, katı gezegenimsilerce sağlanmış olabileceği akla gelmektedir. Ancak, Jüpiter’in, Güneş’e olan uzaklığı dikkate alındığında; oluşum anındaki Güneş bulutsusu sıcaklığının, bu bölgelerde argon, zenon ve kripton’un katılaşmasına engel olacak kadar yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır.

Jüpiter’de izlenen bu artık asal gaz bolluğu, bugün için büyük ölçüde kabul gören bir teori ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu teoriye göre; Jüpiter, Güneş'ten çok daha uzaktaki soğuk bir bölgede; yeterince katılaşmış Ar, Xe, Kr içeren gezegenimsilerden oluşmuştur. Güneş ve diğer sistem üyeleri ile çekimsel olarak etkileşen Jüpiter'in yörüngesi, zamanla daralmış ve bugünkü Güneş'e daha yakın olan kararlı yörüngesine oturmuştur.

JÜPİTER'İN: ATMOSFER KİMYASI

Jüpiter'in, kalın ve karmaşık bir atmosfer tabakası bulunmaktadır. Galileo sondasının, 1995 te Jüpiter atmosferinde aldığı veriler, Güneş Sistemi'ni oluşturan Güneş Bulutsusu'nun yapısına benzemektedir. Atmosferinin, % 86 oranında, moleküler hidrojen (H2) ve % 13 oranında helyum(He) içerdiği belirlenmiştir. Jüpiterin atmosferindeki atomların oranları; farklı maddelerin kütlelerine dönüştürüldüğünde, % 75 hidrojen ve % 24 helyum ve % 1 oranında diğer maddeler içermektedir.

Jüpiter, ağır elementler içeren büyük kütleli, kayadan oluşan bir çekirdeğe sahiptir. Bu durumda, gezegenin bir bütün halindeki kimyasal bileşimi; % 71 Hidrojen, % 24 Helyum ve % 5 oranında diğer ağır elementler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ad:  şimşek.jpg
Gösterim: 545
Boyut:  13.4 KB
ATMOSFER'DEKİ "ŞİMŞEKLER ŞİDDETLİ"

Atmosferin en üst katmanlarındaki bulutlar, kristal amonyak ve su parçacıklarından oluşmaktadır. Atmosferin derinliklerine doğru; yoğunluk sıcaklıklarına göre değişik bileşiklerin meydana getirdiği bulutlar, tabakalar halinde birbirini izler. Atmosferde, dikey ve yatay doğrultuda yoğun bir hareketlilik gözlenmektedir.

Galileo sondasının, radyo alıcıları ile yapılan gözlemler sonucunda, Jüpiter atmosferindeki şimşeklerin, Yer’deki kadar sık oluşmadığı, ancak çok daha büyük enerji taşıdığı anlaşılmıştır. Galileo sondasıyla yapılan doppler deneyi ile, Jüpiter atmosferinin, derinliklerinde esen rüzgarların, daha büyük hızlara sahip olduğu (650 km/saat) görülmüş ve Jüpiter rüzgarlarını doğuran enerji kaynağının, gezegenin kendi iç ısısı olduğu kanıtlanmıştır. Eğer rüzgarlar, Yer'de olduğu gibi sadece Güneş ışınları ile harekete geçiyor olsaydı; rüzgar hızlarının azalması gerekirdi.


kaynak: "Jüpiter’in Gazlı Çölleri"

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #12
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  Galileo_uydulari.jpg
Gösterim: 723
Boyut:  45.3 KB
Ad:  Jupiteruyduları.jpg
Gösterim: 368
Boyut:  38.5 KB

Sponsorlu Bağlantılar
JÜPİTER'İN "GALİLEO UYDULARI"

Jüpiter'in bilinen uydularından en büyük dördü: Io, Europa, Ganymede ve Callisto. Onları, 1610 yılında keşfeden Galileo’nun adıyla, Galileo uyduları olarak bilinir.

1970'lere kadar bilinen uydu sayısı 13 iken, Jüpiter'i ziyaret eden Voyager uzay araçları, 3 yeni uydu daha bulmuştur. 2000 yılından bu yana, yeryüzünden yapılan sistematik araştırmalarla; bu sayı kısa sürede 63'ü bulmuştur. Çok daha küçük olan diğer uydular, yakalanmış asteroidler, hatta geçmişte parçalanmış bir uydunun kalıntıları olabilirler.

Küçük iç Galileo uyduları; Io ve Europa, yerdeki kayalarla karşılaştırılabilecek kadar yüksek kütle yoğunluğuna sahiptir. Bu uydular, Ay ile yaklaşık olarak aynı büyüklüğe sahiptir. Büyük dış uydular, Ganymede ve Callisto, Merkür’ün büyüklüğüne yakındır. Fakat yoğunluğu biraz düşüktür.

Ganymede, Jüpiter etrafındaki bir turunu, 7,155 günde tamamlarken, Europa, bu sürede, yörüngesi üzerinde 2 tur, Io ise, 4 tur atmaktadır. Böylece Io, Europa ve Ganymede’nin yörünge dönemleri arasında 1:2:4 gibi bir oran söz konusudur. Io ve Europa’nın, birbirlerine en yakın oldukları anda, aralarındaki uzaklık, Yer-Ay uzaklığının, 2/3'ü kadar olmaktadır.

Callisto, göreli olarak daha büyük bir yörüngeye sahiptir. Diğer Galileo uyduları üzerine uyguladığı çekim kuvveti, oldukça zayıftır. Bu nedenle, Callisto ile diğer Galileo uydularının yörünge dönemleri arasında, basit oranlar bulunmamaktadır.

Galileo uydularının yörünge düzlemlerinin, kabaca ekliptik düzleminde bulunması nedeniyle; uydular, yörünge hareketleri boyunca Jüpiter’in önünden ve arkasından geçerler. Bir uydunun Jüpiter ile Dünya arasında yer alması halinde, bir transit geçiş gerçekleşir. Uydunun gölgesi, gezegen üzerine düşer. Bir uydunun Jüpiter’in arkasında yer aldığı durumlarda ise, bir tutulma-örtülme gerçekleşebilmektedir. Tutulma anında bir uydu, Jüpiter'in gölge konisi içine girip çıkmaktadır. Örtülme durumunda ise bir uydu, Jüpiter tarafından tamamen kapatılmaktadır.

UYDULARIN: KÜTLE VE YOĞUNLUKLARI

Galileo uyduları hakkındaki detaylı bilgilerimiz, Jüpiter’e yakın geçiş yapan (Pioneer 1: 1973, Pioneer 2: 1974, Voyager 1 ve 2: 1979) veya çevresinde yörüngeye oturtulan (Galileo: 1995) insansız uzay araçlarının gözlemlerinden elde edilmiştir. Jüpiter uydularının çekim etkileri, bu uzay araçlarının olağan yörüngelerinden sapmalar göstermesine neden olmuştur. Ölçülen bu sapma değerlerinden, uyduların kütleleri, büyük bir duyarlılıkla hesaplanmıştır. Kütle değerleri ve yakın plan görüntülerinden elde edilen çapları ile uyduların ortalama yoğunlukları, oldukça duyarlı hesaplanabilmiştir. Bu bilgiler bize, Galileo uydularının iç yapısı ve kimyasal bileşimleri hakkında, önemli ip uçları vermiştir.
Ad:  galileo_uyd_ic_yapi.jpg
Gösterim: 593
Boyut:  23.2 KB


Ganymede'nin, Güneş Sistemi'nde yer alan en büyük kütleli uydu olduğu ortaya çıkmıştır. Kütlesi, Ay kütlesinin 2 katından biraz fazladır. Galileo uydularının en küçük kütlelisi, Europa'dır ve kütlesi, Ay kütlesinin, 2/3 üdür. Ganymede ve Callisto, Io ve Europa'ya oranla, daha düşük ortalama yoğunluklara sahiptir. Ganymede ve Callisto’nun düşük ortalama yoğunluk değerleri; yalnızca kayalardan oluşmadıklarını, daha düşük yoğunluklu su buzu veya diğer buzları da önemli miktarlarda içerdiklerini göstermektedir.
Jüpiter ve çevresindeki uydular

JÜPİTER VE UYDULARI: "MİNYATÜR BİR GÜNEŞ SİSTEMİ"
Callisto ve Ganymede gibi büyük uydularda iç basınç, su buzunun, en az kaya kadar katı bir hal almasını sağlayacak ölçüde yüksektir. Buna karşılık, Io ve Europa'nın gösterdiği yüksek ortalama yoğunluk değerleri, daha çok kaya yapılı oluşlarına bir delil sayılmaktadır.
Ad:  uydular1.jpg
Gösterim: 805
Boyut:  25.8 KB

Europa, Ganymede ve Callisto kızılöte tayflarında, su buzuna ait belirgin soğurma yapıları göstermektedir. Europa’nın yüksek ortalama yoğunluk değerine dayanarak; su buzunun büyük ölçüde yüzey tabakalarda toplandığını söyleyebiliriz. Galileo uyduları arasında yalnızca Io da, su buzunun varlığına dair hiç bir delil görülmemektedir.

Bu bilgilerin ışığı altında, Jüpiter ve çevresindeki uyduların, minyatür bir Güneş Sistemi gibi oluştuğu ve evrimleştiği, ortaya çıkmaktadır. Gezegenler, Güneş bulutsusundaki; toz, gaz ve buzların bir araya gelip, sıkışması ile oluşmuşlardır.

Buna karşılık Ganymede ve Callisto’nun bulunduğu dış bölgelerde buzlar, kaya yapılı maddelerle beraber varlıklarını sürdürebilmiştir. Böylece Jüpiter'in oluşum süreci boyunca, iki farklı Galileo uydu grubu ortaya çıkmıştır. Bu durum, Jüpiter’den uzaklaştıkça, uydu ortalama yoğunluklarının azalması özelliğiyle de, kendini açıkça göstermektedir.


kaynak: "Solar System Update"

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #13
Safi - avatarı
SMD MiSiM
UYDU: IO
Voyager uzay araçlarının, Jüpiter'e yakın geçişi öncesinde Io'nun, Ay gibi jeolojik açıdan ölü ve yüzeyinin kraterlerle kaplı bir uydu olduğu tahmin ediliyordu. Ancak, 5 Haziran 1979'da Voyager 1'in, 21.000 km uzaklıktan elde ettiği; ilk Io görüntülerinin, Yer'e ulaşması ile durumun beklenenden çok farklı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu görüntülerde, yüzeyde, hiç çarpma kraterine rastlanmazken; bunların yerine karmaşık şekilli çukurlar ve farklı parlak renkte alanlar bulunduğu görülmüştür. İlk incelemeler sonucunda Io’nun, görünen yüzey şekillerinin, ileri düzeyde volkanik etkinlikle meydana geldiği görülmüştür.

Jüpiter'in uyguladığı çekim kuvvetinin etkisiyle, Io'nun küresel olan şekli bozulmaktadır. Io, yörüngesi üzerinde hareket ederken; Europa ve Ganymede'ye belli oranda yaklaşıp-uzaklaştığından; onların çekim etkilerini de üzerinde hissetmektedir. Hatırlanacak olursa, bu ritmik çekim etkisi, Io, Europa ve Ganymede'nin yörünge süreleri arasında 1:2:4 oranının kurulmasını sağlamaktaydı. Değişken çekim etkisi, Io'nun, iç bölgelerinin ısınmasına ve tekrarlanan bir şekilde, şiddetli volkanik etkinlik göstermesine neden olmaktadır.

Io yüzeyinde izlenen çok renkli yapı, volkanik etkinlikler sonrası, şemsiyelerden yüzeye geri düşen, kükürtdioksit ve kükürtlü bileşiklerden kaynaklanmaktadır. Isıtılmış kükürtün aniden soğutulması halinde; turuncu, kırmızı ve siyah renkler aldığı görülür. Bu ise, Io'nun, etkin volkanlarının çevresinde yoğun olarak izlenen renklerdir. Beyaz renkte görülen yüzey birikintileri ise, SO2 buzudur. Volkanlardan sıcak gaz halinde çıkan SO2, aniden vakumlanmış soğuk ortamla karşılaşınca, buz kristalleri halinde yoğunlaşmakta ve yüzeye geri yağmaktadır.
Ad:  io.jpg
Gösterim: 505
Boyut:  37.4 KB


Io’nun volkanik etkinliğinin, sadece gayzer benzeri volkanik şemsiyelerle kalmayıp, lav çıkışlarıyla da sürdüğü anlaşılmıştır. Io yüzeyinde, 300'e yakın etkin volkan bulunmaktadır. Her biri ortalama olarak saniyede, 10,000 ton madde püskürtmektedir.

Io için oluşturulan iç yapı modellerine göre; 100 km kalınlıklı bir kaya kabuğun, 800 km kalınlıklı sıvı bir manto üzerinde bulunduğu düşünülmektedir. Jüpiter'in çekim etkileri altında, ileri düzeyde ısınmış ve erimiş bir iç yapıya sahip olan Io’da, kimyasal farklılaşmanın gerçekleşmiş olması beklenmektedir. Galileo ölçümlerinden elde edilen basıklaşma değerleri ile Io’nun çekirdek boyutları da tahmin edilmiştir.

Io volkanlarından çıkan maddenin, büyük bir çoğunluğu, uydunun yüzeyine geri inerken; bir kısmı da Jüpiter’in güçlü manyetik alanının etkisi ile manyetosferin bir parçası haline gelmektedir. Jüpiter manyetosferinde yer alan yüklü parçacıklar, Io yüzeyinde ve volkanik şemsiyelerindeki maddenin atomlarıyla çarpışır. Bu atomların, iyonlaşmasına ve Io’dan ayrılarak, Jüpiter etrafında bir yörüngeye oturmalarına sebep olur. Bu yörünge, tam olarak, Io’nun yörüngesi ile çakışmaktadır ve kızılöte dalga boylarında, Jüpiter’i saran simit şeklinde bir halka (torus) oluşturmaktadır. Bu yapı, Io Torus olarak adlandırılmaktadır.

Jüpiter'in manyetik alanı, gezegen içerisinde üretildiği bölgenin hızı ile dönmektedir. Bu manyetik alan, Io üzerinden büyük bir hız ile geçmektedir. Böylece uydu içerisinde, 400,000 volta yakın elektrik üretmekte ve 5 milyon amperlik bir elektrik akımının, Io boyunca akmasına neden olmaktadır. Bu akım, Io ve Jüpiter'i birbirine bağlayan, dev bir akı tüpü boyunca akmaktadır. Akı tüpünün, Jüpiter yüzeyine değdiği noktalarda, Aura oluşumlarının daha kuvvetli olduğu gözlenmektedir. Io’yu boydan boya kateden elektrik akımı, uyduda, zayıf bir manyetik alanın oluşmasını da sağlamaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #14
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  1.jpg
Gösterim: 548
Boyut:  15.7 KB
UYDU: EUROPA

Jüpiter'e uzaklık sırasına göre ikinci Galileo uydusu olan Europa, Güneş Sistemi'nin, en pürüzsüz yüzeyine sahip cismidir. Europa’nın çapı, Io'nun çapından 530 km daha küçüktür. Yaklaşık, Ay boyutlarında olan uydunun, yüzey şekillerinin yüksekliği, birkaç yüz metreyi geçmemektedir. Yüzeyinde, neredeyse hiç krater bulunmamaktadır. Yüzeyde izlenen hakim yapılar; Galileo görüntülerinde detayları izlenen şeritler ve koyu renkli çatlaklardır. Io gibi Europa’da sadece boyutlarına bakıldığında; jeolojik olarak etkinliği sona ermiş olması beklenen, ancak bu kuralı bozan bir cisimdir.

Buz Yüzeyin Altında: Okyanus
Voyager 1 ve 2 araçları, Europa'ya yeterince yakın geçiş yapamamıştır. Dolayısıyla, Europa hakkındaki detaylı bilgilerimizin çoğu, Galileo gözlemlerinden kaynaklanmaktadır. Uzay araçlarıyla yapılan ziyaretler öncesinde, Yer'den yapılan tayfsal gözlemlerle, Europa yüzeyinin hemen hemen tamamının donmuş su ile kaplı olduğu biliniyordu. Gözlemler bu yapının saf su buzu üzerinde, ince taneli dağınık su kristallerinden oluştuğunu göstermiştir.

Uydunun, çok az oksijen içeren atmosferi ise, Dünya'nın atmosferinden milyon kere daha incedir. Son verilerin yardımıyla, Europa'nın yüzey sıcaklığının yaklaşık –190 °C olduğu ve bu nedenle de soğuk su kaynakları ve çok büyük buz kütlelerinin bulunduğu anlaşılmıştır. İşte Europa'nın bu buzlarla kaplı yüzeyinin altında, sıvı sudan oluşan, Güneş Sistemi'nin en büyük okyanusunun olduğu düşünülmektedir.
Ad:  europa3.jpg
Gösterim: 529
Boyut:  26.5 KB


Galileo görüntüleri, Europa'nın yüzeyinde ve iç katmanlarında, sürekli devam eden jeolojik aktivitelerin olduğunu yansıtan, ciddi deliller barındırmaktadır. Buzlarla kaplı yüzeyindeki tektonik hareketlerin sonucunda, yüzeyin sürekli olarak yenilendiği de anlaşılmaktadır. Kısaca Europa, her zaman genç bir yüzeye sahiptir.

Yap-Boz Buz Blokları
İlk bakışta beyaz ve yumuşak gibi görünen Europa'nın yüzeyi, yapıştırılmış kırık bir bardağı anımsatmaktadır. Öyleki buzlar çoğu yerde birbirine göre hareketli büyük parçalara ayrılmış; ancak yine de bir yap-boz gibi birbirleriyle uyumludur. Küçük bloklar, görünmeyen bir denizde yüzen buzdağlarına benzemektedir. Çoğu bloklar da, devrik durumdadır. Buradan, Europa'da gelişen bir jeolojik aktivite olduğu görülmektedir. Bu görüntü, buz kabuğun belki de sıvı suyla desteklendiğinin bir kanıtıdır.

Europa'nın yüzeyinde, belirlenmiş sadece birkaç büyük krater vardır. Bunun en önemli nedeni, Jüpiter'in görkemli çekim etkisiyle, Europa yüzeyinin çok sayıda küçük göktaşından özellikle de kuyrukluyıldızlardan korunmasıdır. Başka bir sebebi de, sahip olduğu aktiviteyle yüzeyinin sürekli yenilenmesidir. Yüzeydeki aktiviteye sebep olan, kuşkusuz Jüpiter'in büyük çekim gücüdür. Diğer uyduların da bu çekime katkıları, Europa'yı değişik yönlerden etkilemektedir. Bu durum, yüzeyde genişleme ve büzülmelere neden olduğu için gel-git etkisi adını alır.

Uydunun, Güneş'ten çok uzak olmasına rağmen; Jüpiter'in yarattığı gel-git etkilerinin, suyu sıvı halde tutmaya yetecek kadar sıcaklık sağlayabileceği bilinmektedir. Gel-git etkileri sonucu yükseklik, uydunun her iki tarafında yaklaşık 500 metreyi bulmaktadır. Europa yüzeyindeki bu devamlı büzülmeler, kabukta kırılmalar olana kadar devam edebiliyor. Bu şekildeki günlük aktivite, sürtünme sonucu ısı yaratıyor ve bu etkiler ise, sıvı okyanusun üzerindeki buz kabuğu etkileyerek, yapıştırılmış kırık bardak görüntüsünü oluşturmaktadır.

Yüzey Ayrıntıları

Her hangi bir Europa görüntüsüne, yakından bakıldığında, yüzeyinde, kırmızımsı bantlarla, beyaz ve açık sarı bölgeler görülmektedir. Bu görünüş, yüzeyin, karmaşık ve tektonik olarak iki jeolojik bölgeye ayrılmış olduğunu göstermektedir. Çizgiler, çatlaklar(yarıklar) ve sırtlar, tektonik özellikleri temsil ederken; lekeler, karmaşık özellikleri veren, bozuk ve karmaşık alanları göstermektedir.
Beyaz ve açık sarı bölgelerse, donmuş ince buz tabakasıdır. Bantların kırmızımsı rengi, tam olarak bilinmese de; demir veya sülfür bileşiklerinden ileri geldiği düşünülmektedir.

Europa'da Yaşam?
Eğer kabuğun altında gerçekten sıvı sudan oluşan bir okyanus varsa; Europa'da her hangi bir şekildeki yaşam olasılığı nedir? Yaşamı, besleyici bir çevre, özel bir kimya ve enerji kaynağı gerektirir. Galileo Uzay aracından elde edilenler; gelgit çatlamalarının, doğal ortam ayarlarını destekleyen fiziksel koşulların Europa'da sağlanabileceğini göstermektedir.

Bilindiği gibi Dünya'nın en soğuk bölgesi Antartika'dır. Buradaki Vostok Gölü, bir takım özellikler bakımından Europa’ya benzer bir bölge olduğundan araştırma konusudur. 1974'te bir grup bilim adamı, bu bölgede çeşitli çalışmalara başlamıştır. Buz tabakasındaki hareketler, gölü, yüzeydeki çok düşük sıcaklıklardan korumaktadır. Bir yandan da jeotermal ısının, sıvı suyu korumasını sağlamaktadır. Vostok Gölü araştırması sonucunda, buzun altında çok sayıda mikroorganizma bulunmuştur. Bunlardan çoğu; bakteriler, mantarlar, sporlar ve polenler gibi tanınabilir canlılardır. Fakat daha önce hiç tanımlanmamış mikroorganizmalar da mevcuttu. Bu durum, Europa'da yaşamın olabileceği konusunda umut ışığı olmuştur.
Ad:  europa2.jpg
Gösterim: 250
Boyut:  45.8 KB

Yaşam Alanları

Europa'nın yüzeyle bağlantılı okyanus modeli, yaşam için gerekli ortamı sağlayabilecek fiziksel özelliklere, sahip gözükmektedir. Ancak okyanusun, yüzeyden kalın bir buz tabakasıyla izole edilmiş olması da, yaşam için daha az elverişli bir ortam yaratmaktadır. Bu durumda ekosistem, oksijen ve Güneş ışığından izole edilmiş olmaktadır.

Suda, Europa'nın içinden ve dışından kaynaklanan maddeler bulunmaktadır. Örneğin kuyrukluyıldızdan kaynaklanan maddeler; arkalarında görülebilir turuncu kahverengi doğrusal çatlaklar ve kaotik erime boyunca izler bırakırlar. Europa'nın buz yüzeyi, Jüpiter'in manyetosferinden kaynaklanan yüklü taneciklerle bombalanmıştır ve bu tanecikler, buzun içine karışmıştır. Kuyruklu yıldız kaynaklı maddelerse, yüzeye inerek; organik ve diğer maddelerle yüzeyde tortu oluşturur.

Yüzeyin birkaç santim içindeki organizmalar, Güneş'in morötesi ışınımı yüzünden ölür. Ancak yeterli Güneş ışığı da, fotosentez olayının gerçekleşmesini sağlayacak biçimde, yüzeyden birkaç metre aşağıya gidebilir. Böyle bir çatlağın her gün açılıp kapanmasıyla, (Dünya'daki gel-git bölgelerindeki gibi), göreli olarak sıcak su, yukarı ve aşağıya hareket eder. Böyle uygun bölgelerin de, zengin bir yaşamsal ekolojiyi destekleyebileceği düşünülmektedir. Olası bitkiler, Güneş ışığından dolayı yüzeye yakın bölgede yerleşmiş olabilirler. Diğer organizmalar, çatlakların duvarlarını kapamış ve günlük akışı engelliyordur.
Europa'nın steril olduğu kanıtlansa bile, karmaşık jeofiziksel süreç, jeolojik ve dinamik olaylarla olan ilişki, Europa’yı, Güneş sistemi’ndeki en aktif ve heyecan verici uydulardan biri yapmaya devam edecektir.

Gelecekteki Görevler
Tüm bu fiziksel modelleri ve yaşam olasılıklarını araştırmak üzere, 2008 yılında NASA tarafından bir uçuş planlanıyor. 2010 yılının ortalarında, Jüpiter yörüngesinde incelemelere başlayacak olan uzay aracı, 2011 sonlarına doğru da, Europa etrafındaki yörüngesinde araştırmalarını sürdürecektir.

kaynak: "Buzun Altındaki Yeni Dünya Jüpiter’in Uydusu Europa"
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #15
Safi - avatarı
SMD MiSiM
UYDU: GANYMED
Ad:  ganimed.jpg
Gösterim: 316
Boyut:  30.0 KB

Io ve Europa'nın aksine Ganymede ve Callisto'nun yüzeyi, çarpma kraterleri ile kaplıdır. Ancak Ay'daki kraterlerden farklı olarak, içleri buzlarla doludur. Ganymede, Güneş Sistemi'nin en büyük uydusudur ve Merkür'den daha büyük boyutludur.

Ay'da olduğu gibi karanlık ve aydınlık yüzey yapıları bulunmaktadır. Ay'da karanlık görünen denizler, açık renkli görünen yükseltilerden daha genç yüzey yapılarıdır. Ganymede'de ise, durum tam tersinedir. Çok sayıda çarpma krateri içeren karanlık alanlar, aydınlık ve daha az kraterleşmiş bölgelere oranla, daha yaşlıdır.

Galileo ölçümleri sonucu, Ganymede'nin, Merkür'den daha şiddetli bir manyetik alana sahip olduğu bulunmuştur. Bu bulgu, Ganymede'nin iç yapısında akışkan bir tabakanın var olmasını gerektirmektedir. Bu ise uydunun halen önemli bir iç ısıya sahip olduğu anlamına gelmektedir.

Böylece Ganymede de, kimyasal farklılaşma gerçekleşmiş olmalıdır. Bu durumu doğrulayan Galileo uzay aracı ölçümlerinden sonra, Ganymede'nin iç yapısı hakkında bilgiler detaylı olarak ortaya çıkmıştır. Buna göre, 500 km yarıçaplı demir bir çekirdek, kayalık bir manto ile sarılıdır. Bunun üzerinde 800 km kalınlıkta, buzlu bir kabuk tabakası bulunmaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #16
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  callisto.gif
Gösterim: 258
Boyut:  131.1 KB
UYDU: CALLİSTO

Callisto, diğer Galileo uyduları arasında, buzlu yüzeyinde en fazla kratere sahip uydudur. Voyager görüntüleri, Callisto yüzeyinin, hiç bir zaman jeolojik süreçlerle yenilenmediği fikrini, destekler niteliktedir.
Callisto üzerindeki çarpma kraterleri zinciri.

Yörünge döneminin, diğer Galileo uyduları ile basit oranlar göstermemesi, Jüpiter'in çekim etkisi altında kalmadığının bir göstergesidir. Bu bilgilerin ışığı altında, Callisto’nun, jeolojik açıdan ölü olduğu düşünülmüştür. Ancak Galileo uzay aracının yüksek çözünürlükteki görüntüleri, Callisto'nun geçmişinin, bu derece basit olmadığını göstermiştir. Callisto yüzeyinde, çok sayıda büyük boyutlu krater yer alırken, çapı 1 km nin altında olan krater sayısı, oldukça düşüktür.

Diğer şaşırtıcı bir sonuç ise, buzlu yüzeyinin koyu renkli bir toz örtüsü ile kaplı olmasıdır. Bu toz maddesinin, nereden geldiği de, cevaplanmayı bekleyen sorular arasında bulunmaktadır.

Manyetik Alanı: Zayıftır
Callisto üzerindeki ilginç bulgulardan bir diğeri ise, Europa’daki gibi, Jüpiter'in etkisi altında oluşturulmuş, zayıf bir manyetik alana sahiptir. Callisto okyanusunun, su ve antifriz etkisi yaratan amonyak (NH3) karışımından oluşmasıdır.

Callisto'nun, Galileo aracı üzerine uyguladığı çekim etkisinden, iç yapısında kimyasal farklılaşmanın oluşmadığına dair deliller ortaya çıkmıştır. Ancak Callisto için elimizde olan bilgiler, iç yapı modeli hakkında çok kaba tahminler yapmamıza izin verebilecek ölçüdedir.

Callisto'nun üzerinde yer alan yüzey şekillerinden en belirgin olanı, Valhalla olarak adlandırılan bir çarpışma krateridir. Uydunun Jüpiter'e bakan yüzünde yer alan bu krater, yaklaşık 3000 km çapındadır ve iç içe geçmiş 50-200 km aralıklı dairelerden oluşmaktadır. Bu çarpışmanın, kabuğun henüz yumuşak olduğu, yaklaşık 4 milyar yıl önce gerçekleşmiş olduğu varsayılmaktadır.


kaynak: "Encyclopedia of the Solar System"
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #17
Safi - avatarı
SMD MiSiM
JÜPİTER
Ad:  jupiterin-ic-yapisi.jpg
Gösterim: 1169
Boyut:  75.6 KB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #18
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Jüpiter Hakkında İlginç Bilgiler
  • Jüpiter’in 67 adet uydusu bulunmaktadır.
  • Jüpiter bir gaz devidir, yani kayaç bir yapı yerine gazlardan oluşmaktadır.
  • Jüpiter’in kaydedilen ilk gözlemi M.Ö 7.-8. yüzyıl dolaylarında Babiller tarafından yapılmıştır.
  • Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni olan Jüpiter, Güneş Sistemi’ndeki en kısa güne sahiptir. Bir gün sadece 9 saat 55 dakika sürer.
  • Jüpiter’in Güneş etrafında dönmesi 11.86 Dünya yılı sürmektedir.
  • Jüpiter’in en büyük uydusu Ganymede, Merkür’den daha büyüktür.
  • Şimdiye kadar 8 uzay aracı gezegeni ziyaret etmiştir.
  • Jüpiter üzerindeki dev kırmızı noktada 300 yıldır çok güçlü bir fırtına yaşanmaktadır.
  • Jüpiter’in kütlesi Güneş Sistemi’ndeki diğer tüm gezegenlerin toplam kütlesinden 2,5 kat daha büyüktür.
  • Jüpiter’in adı tüm Roma tanrılarının kralı olan Jüpiter’den gelmektedir. (Yunan mitolojisindeki Zeus)
  • Jüpiter’in içine 1,321 adet dünya sığabilir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #19
Safi - avatarı
SMD MiSiM
JÜPİTER
Ad:  j1.JPG
Gösterim: 367
Boyut:  62.2 KB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mart 2016       Mesaj #20
Safi - avatarı
SMD MiSiM
JÜPİTER
Ad:  j2.JPG
Gösterim: 648
Boyut:  45.4 KB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

7 Aralık 2018 / virtuecat Uzay Bilimleri
18 Temmuz 2014 / Misafir Cevaplanmış
25 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
25 Mart 2016 / nötrino Uzay Bilimleri