polis kamu düzeni ve güvenliğini korumak, yasaların yerine getirilmesini sağlamak, suç işlenmesini önlemek, suçluları yakalamak ve yasaya aykırı eylemleri soruşturmakla görevli kişi ya da kurum.
Polisin görevleri arasında çeşitli etkinliklerle ilgili ehliyet ya da ruhsat verme, denetleme ve düzenleme işleri de yer alır. Kamu düzenini korumanın temelini oluşturan kolluk ve asayiş ile ilgili silahlı birliklerin tarih boyunca bütün toplumlarda görülmesine karşın, özel görev ve sorumluluklar taşıyan düzenli polis örgütlerinin ortaya çıkışı karmaşık devlet yapısının biçimlendiği modern çağa rastlar. Günümüz toplumlarında yapı ve işleyişleri siyasal sistemler ve hukuk düzenlerince belirlenmiş olan polis örgütleri merkezî hükümet, yerel yönetim ya da belediyelere bağlı olarak görev yaparlar. Merkezî hükümetlerin istihbarat, casusluk, güvenlik ve koruma sistemleri gibi alanlarla ilgili özel birimleri modern anlamda polis kurumunun dışında kalır. Polis hizmetlerinin örgütlenmesi ve yürütülmesi ülkeden ülkeye önemli farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar büyük ölçüde toplumsal yapının öne çıkardığı gereklerden ve polisin merkezî ya da yerel yönetime bağlı olmasından kaynaklanır.
Tarihçe
Kolluk işlevi gören örgütlenmelerin geçmişi Babil uygarlığı dönemine değin iner. Hükümdarların ve yerel yöneticilerin özel muhafız birliklerinden ya da kentlerin ortak koruma için oluşturduğu topluluk örgütlerinden ortaya çıkan ilk kolluk birimleri askeri ya da yan askeri bir nitelik taşıyordu. Bu birimlerin temel görevleri kamu düzenini korumak ve yöneticilerin siyasal ya da dinsel buyruklarının yerine getirilmesini sağlamaktı. Kolluk hizmetlerinin daha düzenli bir yapıya kavuşturulduğu ilk örnekler arasında, Roma imparatoru Augustus’un polis görevini de üstlenmek üzere İS 6’da kurduğu kent itfaiye örgütü (sonradan cohortes urbanae) sayılabilir.
Despotik Doğu toplumlarmın çoğunda kolluk sistemlerinin temelini hükümdara bağlı askeri görevliler oluşturdu. Örneğin Japonya’da şogunların denetimindeki gelişkin kolluk örgütünün dayanağı aynı zamanda yöneticilik ve yargıçlık yapan samurai’ lerdi. Rus çarlan da yaygın ve sıkı örgütlenmiş yan askeri bir kolluk ağıyla geniş bir toplumu denetliyordu. I. Nikolay (hd 1825-55) yetkilerini daha da genişlettiği bu kuvveti ilk gizli polis örgütlerinden biri sayılan ve ürkütücülüğüyle dehşet salan Ohranka’ya dönüştürdü.
Batı toplumlarında halkın kendi güvenliğini ortaklaşa sağlamasına dayanan kolluk örgütlenmesinin bilinen en iyi örneği İngiltere’de uygulanan frankpledge sistemiydi. Sakson kökenli bu sistem uyarınca her yerel yönetim biriminde bütün erkekler birbirlerinin davranışlarından sorumlu tutuluyordu. Bir suç işlendiğinde suçlunun yakalanması için bütün erkekler birlikte hareket ediyordu. Normanlann 1066’da İngiltere’yi istila etmesinden sonra frankpledge sistemine constable makamı eklendi. Başlangıçta saraya bağlı komutanların taşıdığı constable unvanı 13. yüzyıl sonlannda düzeni sağlamakla görevli yerel birim yöneticilerine de verilmeye başladı. Toplumsal denetim sistemini constable'lık makamıyla kaynaştırarak belirli kurallara bağlayan 1285 tarihli Winchester Tüzüğü 19. yüzyıla değin yürürlükte kaldı. Bu dönemde yerel toplulukların suçluları yakalama işini para karşılığında belirli kişilere vermesi giderek ücretli polis sistemini ortaya çıkardı. Ücretli polislik özellikle kentlerde kısa sürede yeraltı dünyasıyla iç içe geçerek yozlaşmaya yüz tuttu. Öte yandan constable makamının önemini yitirmesi ve hızlı kentleşmenin yarattığı sorunlar karşısında yetersiz kalması .bir boşluğun doğmasına neden oldu. Giderek artan olayları bastırmada orduya ve çiftçilerin oluşturduğu gönüllü süvari alaylarına başvurma zorunlu hale geldi. Ama bu uygulamanın siyasal otoritenin denetimsizliğine yol açmasından çekinildiği için kolluk hizmetlerini yeniden düzenlemeye yönelik reformcu arayışlar başladı.
İngiltere’de bu arayışın ilk ürünü olan Thames Irmağı Polisi’nin sağladığı başarı düzenli polis örgütü kurma düşüncesine güç kazandırdı. İçişleri Bakanı Robert Peel’in girişimiyle 1829’da çıkarılan Metropoliten Polis Yasası uyarınca Londra metropoliten alanıyla sınırlı bir polis örgütlenmesi oluşturuldu. Parlamentonun 1856’da kabul ettiği bir yasayla illere de polis örgütü kurma yetkisi tanındı. Böylece suçlan önlemeyi temel alan, merkezî ve yarı askeri bir örgütsel yapıyla düzeni sağlamaya çalışan, meslek ve tarafsızlık kurallanna sıkı biçimde bağlı olan ve otoritesi iktidardaki parti yerine tahta, hukuk düzenine ve yurttaşların işbirliğine dayanan bir polis sistemi biçimlendi.
Kolluk alanında da Anglosakson geleneğini izleyen ABD’de sürekli göçler ve kentleşme 19. yüzyıla girerken yeni yasal düzenlemeleri zorunlu kıldı. İlk kez 1844’te bir polis idaresi kuran New York kentini öteki kentler izledi. Suçları ve karışıklıkları önlemekle görevli bu idareler çeşitli kamu hizmetlerini de yerine getiriyordu. ABD’de özerk ‘polis birimleri Ingiltere’nin tersine yerel güç odaklarının denetimine girdi. Bu durum etnik ve ekonomik çekişmelerde polisin kullanılmasına yol açtığından, polis idarelerinin siyasal denetim altına alınmasına yönelik bir mücadele başladı.
İngiltere ve ABD’deki polis örgütleri çok geçmeden suçları önleme işlevinin ötesinde suçları soruşturma ve dedektiflik görevlerini de üstlenmeye yöneldi. Bu amaçla oluşturulan birimlerin yozlaşmaya açık olması nedeniyle bu işlevlerin düzenli ve disiplinli bir yapı kazanması oldukça uzun bir zaman aldı. 19. yüzyılda İngiliz polis sisteminde özellikle mali alanda merkezî yönetimin ağırlığı artarken, ABD polis sistemi yerel ve özerk bir çizgide gelişmeye devam etti. ABD’de kolluk hizmetlerine daha etkili bir işlerlik kazandıran yerellik, ülke çapında bir örgütlenmenin yokluğu nedeniyle suçluların izlenmesini güçleştirirken önemli boşluklar da yarattı. Dolayısıyla eyaletler birçok kuruluşa özel polis kuvvetleri oluşturma ya da özel polis ajanslarıyla sözleşme yapma yetkisi tanıyan yasalar çıkarma yoluna gittiler. Bu tür bağımsız polis birimlerinin en ünlüsü Pinkerton Ulusal Dedektiflik Bürosu’ydu.
19. yüzyıl sonlarında birçok yerde polisin partizanlığa alet olması, ABD’de de polisi kent ya da eyalet yönetimlerine bağlama eğilimini güçlendirdi.
İngiltere’nin dünya çapındaki yayılması nedeniyle sömürge durumundaki birçok ülke Ingiliz polis sistemini örnek aldı. İngiliz sistemi doğrultusunda kent polis birimlerinin ve eyalet polis idarelerinin kurulduğu Avustralya’da sağlık ve sosyal refahla ilgili konular da polisin görevleri arasına alındı. Başlangıçta İngiliz sistemi doğrultusunda bir gelişme çizgisi gösteren Kanada’da ise sınırlarda görev yapan Kuzeybatı Atlı Polisi (1920’den sonra Kanada Kraliyet Atlı Polisi) zamanla federal ve askeri bir kolluk kuvvetine dönüştü.
İngiliz polis sistemiyle tam bir karşıtlık gösteren ve kara Avrupa’sında birçok ülkeye örnek oluşturan Fransız polis sistemi, doğrudan tahta bağlı ve siyasal denetim yanı ağır basan bir örgütlenmeden ortaya çıktı. Ancien regime (eski rejim) döneminde son derece gelişkin bir yapısı olan Paris polis örgütünün başında kralın atadığı lieutenant-general de poliçe yer alıyordu. Kenti bir ağ gibi saran bu örgüt yerel yönetim ve yargı, soruşturma, kolluk, devriye ve hafiyelik gibi işleri gören bir dizi birimden oluşuyordu. Polis sokakların bakımı, pazarların denetimi, yangın söndürme, işyerlerine çekidüzen verme, temizliği sağlama gibi kent yaşamıyla ilgili birçok alanda da etkin bir rol oynuyordu.
Fransız Devrimi’nden sonra komitelerin denetimine bırakılan polis hizmetleri Mart 1800’de yönetsel bir makam olan prefet de poliçe (polis müdürü) altında yeniden merkezileştirildi. Napoleon döneminin ünlü polis bakanı Joseph Fouche geniş hafiye ağıyla polise daha etkili bir yapı kazandırdı. Böylece Fransa bazı örgütsel değişikliklerle eski polis sistemine döndü.
20. yüzyüdaki gelişmeler.
ABD’de 20. yüzyıl başlarında polisi siyasal denetim altına alma çabaları, sonradan öteki Batı ülkelerini de etkileyen bir polis sisteminin biçimlenmesine zemin hazırladı. Bu yöndeki ilk adım 1908’de Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) kurulması oldu. Bu kuruluş ülke çapında örgütlenirken, eyaletler de birbiri ardı sıra kendi polis kuvvetlerini oluşturmaya başladılar. Sıkı bir disipline dayanan eyalet polis idarelerinde mesleki bir örgütlenme ve hiyerarşik bir yapı önde tutuldu. Bu arada polisin toplumdaki otoritesini güçlendirmeye ve sorunları daha etkili biçimde çözmesini sağlamaya yönelik reformlar gündeme geldi.
1924’te FBI’nin başına getirilen J. Edgar Hoover, yanm yüzyılı bulan görev süresinde personel seçimi, eğitim ve soruşturma teknikleri alanındaki yenilikleriyle bu kuruluşa dünya çapında bir ün kazandırdı. Aynı dönemde ABD eyalet ve kent polis örgütleri siyasal etkilerden kurtarılarak daha merkezî ve bürokratik bir yapıya kavuşturuldu. Yüzyılın ortalarına doğru motorize polis birimleri ve telsiz kullanımı polisin suçlulara karşı harekete geçme gücünü büyük ölçüde artırdı.
1960’lardaki çeşitli araştırmalar yüksek teknik donanımının ve sistemli işleyişin sağladığı üstünlüğe karşın polis devriyelerinin suçları önlemede yetersiz kaldığını ortaya koydu. Bu durum 1970’lerden başlayarak polisin caydırıcılığını artırıcı yeni yöntemler bulma arayışını getirdi. Böylece suçların işlenmesini kolaylaştıran koşulları ortadan kaldırma anlayışı öne çıkarken, merkezileşmenin yarattığı yerel ortamdan kopukluk sorunu üzerinde durulmaya başladı. Bu yeni yönelim 1980’lerde ABD, Kanada ve İngiltere gibi ülkelerde toplumsal denetim geleneğine dönüş yönünde uygulamalara girilmesine yol açtı.
Türkiye'de polis
Osmanlı Devleti’nde genel düzenin ve güvenliğin korunması amacıyla 1839’dan sonra eyaletlerde kurulan ilk zaptiye örgütleri Şubat 1846’da Seraskerlik bünyesinde Zaptiye Müşiriyeti’ne bağlandı. 1879’da Zaptiye Müşiriyeti kaldırılarak yalnızca polisten sorumlu Zaptiye Nezareti kuruldu. Zaptiye Müşiriyeti’ne bağlı olan kırsal zaptiye birlikleri de aynı yıl yeni bir nizamnameyle Jandarma Daire-i Merkeziyesi adı altında yeniden örgütlendi. 1898’de İstanbul’da ilk sivil polis örgütü oluşturuldu. 1907’de polisin görev ve yetkilerini yeniden düzenleyen bir nizamname çıkarıldı; İstanbul’da polis müdürlükleri kurulmaya başladı. Zaptiye Nezareti 1909’da kaldırılarak yerine Emniyet-i Umumiye Müdiriyeti kuruldu. 1911’de Heyet-i Istihbariye (İstihbarat Şubesi), 1913’te de Kısm-ı Siyasi (Siyasi Şube) oluşturuldu. Aynı yılın söntında Emniyet-i Umumiye Müdiriyeti Dahiliye Nezareti’ne bağlandı ve örgütün görevlerine dair bir nizamname çıkarıldı.
Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hükümetinin oluşturduğu Emniyet-i Umumiye adlı küçük kadrolu polis örgütü, Dahiliye Vekâleti’ne bağlı olarak kolluk hizmetlerini yürüttü. Kurtuluş Savaşı sonrasında TBMM Hükümeti tarafından İstanbul’daki Emniyet-i Umumiye Müdiriyeti kaldırıldı; ama Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu çıkarılana değin 1907 ve 1913 tarihli polis nizamnameleri yürürlükte kaldı. 1937’de çıkarılan ve sonraki yıllarda bazı bölümleri değiştirilen 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’yla emniyet örgütünün merkez ve taşra kuruluşlarıyla görevleri, personel giyimi, özlük hakları vb yeniden düzenlendi.
Yapı ve örgütlenme
Çeşitli ülkelerde polisin ortaya çıkışında ve gelişmesinde görülen farklılıklara karşın, benzer toplumsal gereklere ve eğilimlere bağlı olarak bazı ortak özelliklerin varlığından söz edilebilir. Bu özelliklerin başında polisin görevlerini daha etkin biçimde yerine getirmesi açısından hemen her ülkede merkezileşmeye ağırlık verilmesi gelir. Personel seçimi ve eğitimi, birimler arasında eşgüdüm, düzenli ve sistemli kayıtlar tutma, değişen suç koşullarına ayak uydurma gibi etkenler merkezî bir yapıyı kaçınılmaz kılar. Ülkelerin çoğunda iç işleyişte belirli bir özerklikten yararlanan polis örgütleri siyasal ve idari denetime bağlıdır. Kişi hak ve özgürlüklerinin korun-, ması da polis otoritesinin belirli sınırlar içinde tutulmasını gerektirir. Ayrıca birçok ülkede polisin görevini yerine getirirken yetkilerini aşması durumunda ceza ve hukuk davası açma olanağı tanınmıştır. Polisin merkezileşmesine karşı çıkan görüşler daha çok bu kurumun elinde toplanan gücün kötüye kullanılmasını önleme kaygısıyla ilgilidir. Dolayısıyla bazı ülkelerde polis kurumunun yerel birimlerden oluşması yeğlenir. Ama merkezilik ve yerellik esasına dayalı ayrımlar görelilik taşır ve genelde ülkelerin çoğu kendi koşullarına uygun bir denge bulma yoluna gider. Bu geniş yelpaze içinde yerelliğin en uç noktasını ABD polis sistemi, merkezileşmenin en aşırı biçimini ise totaliter devletlerin gizli polis örgütleri oluşturur.
ABD’de kural olarak her yönetim biriminde yerel polis örgütü sorumludur. Ama federal ve eyalet polis yetkilileri kendi görev alanlarına..giren suçlarda soruşturma yürütebilirler. Ülkedeki polis kuruluşları beş ana bölüme aynlır:
1) Adalet Bakanlığına bağlı FBI ile başka alanlarda görev yapan Uyuşturucu Denetleme Dairesi, Gümrük Bürosu ve Gizli Servis gibi bir dizi federal kurum;
2) eyalet polis kuvvetleri ve soruşturma büroları;
3) il şeriflikleri ve polis kuvvetleri;
4) kent ve kasaba polis kuvvetleri;
5) borough ve köy polis birimleri.
Anglosakson geleneğinin bazı özellikleriyle sürdüğü İngiltere, Galler ve İskoçya’da çok sayıda yerel polis biriminin varlığına karşın, merkezileşme yönünde güçlü bir eğilim görülmektedir. Londra Metropoliten Polisi doğrudan içişleri bakanına bağlıdır. Bu örgütün cinayet araştırma birimi olan Scotland Yard istendiğinde öteki yerel polis örgütlerine de yardımcı olur. Yerel polis örgütleri 1964’te bazı ortak hizmetlerden yararlanmak üzere sekiz bölge merkezi altında toplanmıştır. İrlanda ile Kuzey İrlanda tek bir polis kuruluşunun görev yapması açısından Anglosakson geleneğinden aynlır.
Kara Avrupa’sı ülkelerinden Belçika’da ulusal ve yerel düzeyde olmak üzere iki ayrı polis kuruluşu bulunur. Belediyelere bağlı polis kuvvetleri bütünüyle özerktir. Danimarka’da bütün polis etkinliklerini tahta bağlı görevliler yürütür. Batı Avrupa ülkelerinin çoğu Fransız ulusal polis sistemini örnek almıştır. Bu sistemde kaıpu düzeninin sağlanmasından, bütün ağır suçların soruşturulmasından ve büyük kentlerdeki polis hizmetlerinden tek bir ulusal polis örgütü sorumludur. Aynı örgüte bağlı olarak yerel düzeyde oluşturulan polis birimleri yasaların yerine getirilmesine ilişkin sıradan görevler ve yerel trafik işleriyle uğraşır. Fransa’da 1966’da, Prefecture de Police ile taşra kentlerinden ve belirli uzmanlık işlerinden sorumlu Sûrete Nationale’in (Emniyet Genel Müdürlüğü) birleştirilmesiyle oluşturulan Poliçe Nationale (Ulusal Polis Örgütü) bütün ülkeyi bir ağ gibi sarar. Gendarmerie Nationale (Ulusal Jandarma Örgütü) ise kırsal kesimde adli ve idari kolluk görevini yerine getirir. İtalya’da silahlı kuvvetlerin bir parçasını oluşturan Kamu Güvenliği Muhafızları, yarı askeri yapısına karşın normal polis işlevlerini görür ve yönetim açısından İçişleri Bakanlığı’ na bağlıdır. Bazı özel görevleri yerine getiren Carabinieri bir başka güvenlik örgütünü oluşturur. Ayrıca idari polis, adli polis ve gümrük polisi gibi özel birimler de vardır.
Eski SSCB’de polis sisteminin yapısı, gizli siyasi polisin ağırlığı ve öteki polis hizmetlerinde merkezileşmeden uzaklaşma eğilimi açısından ayrı bir yer tutuyordu. Bu ülkede iç güvenlikten asıl sorumlu örgüt, 1917’den başlayarak sürekli yapısal değişiklikler geçiren ve aynı zamanda bir istihbarat kuruluşu olan KGB’ydi. Normal üniformalı polisin işlevlerini ise milis kuvvetleri yerine getiriyordu. Başlangıçta İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan bu milis kuvvetleri 1956’da üst milis örgütlerinin, yerel sovyetlerin ve savcıların denetimine girdi, 1960’tan sonra da bazı yörelerde yerini işçi, çiftçi, öğretmen ve öğrencilerden oluşan kamu düzeni birliklerine bıraktı.
Japonya’da bütün polis birimleri 1954’te oluşturulan Öz Savunma Kuvvetleri adlı bir merkezî örgüte bağlıdır. Bununla birlikte denetim, yönetim ve mali işler bakımından illere ve büyük belediyelere belirli bir özerklik tanınmıştır.
Gizli siyasi polis genelde polis kurumu içinde özel bir kategori olarak kabul edilir. Birçok ülkede polis sistemi içinde yer alan bu birim, totaliter ülkelerde bağımsız bir örgüt biçimini alarak başlı başına bir kurum niteliği kazanır. Son derece merkezi ve kapalı bir yapısı olan gizli polis örgütlerinin en iyi bilinen örnekleri Öhranka, Gestapo ve KGB’dir. Bununla birlikte ABD’ nin Merkezî Haberalma Örgütü (CIA) ve Fransa’daki DGSE gibi istihbarat kuruluşlarının da ülke içindeki yıkıcı sayılan etkinliklere yönelik çalışmalarıyla gizli polis örgütü işlevini üstlendiği söylenebilir.
Birçok ülkede polis örgütü kendi içinde yatay ve dikey birimlere ayrılır. Bu birimlerin oluşturulmasında suç ayrımları ve uzmanlık alanları temel alınır. Polisin olağan kolluk işleri karakollar ve devriyeler aracılığıyla yürütülür. Toplu eylemlerin ve kitle gösterilerinin bastırılmasında ise çevik kuvvet gibi birimler kullanılır. Cinayet, hırsızlık ve dolandırıcılık gibi suçların soruşturulmasında genellikle sivil giyimli görevlilerden oluşan ekipler görevlendirilir. Fuhuş, kumar ve uyuşturucu gibi alanlarda da ayrı sivil birimler oluşturma yoluna gidilir. Trafiğin düzenlenmesi başlı başına bir alan olarak ele alındığından, bu konudaki işler özel bir örgütlenme içinde yürütülür.
Uluslararası düzeydeki suçlara karşı mücadele ülkelerin polis kuvvetleri arasında belirli bir işbirliğini gerektirir. Bu alanda eşgüdümü sağlayan örgüt Interpol’dür.
Özel bir meslek niteliğini taşıyan polisliğe giriş bütün ülkelerde belirli koşullara bağlanmıştır. Bütün polis adayları ülkeden ülkeye değişen belirli bir eğitimden geçer. Bu eğitim belirli kademelere ayrılmış okulların yanı sıra ileri meslek kurslarını da kapsar. Polis örgütü içindeki atama ve terfiler kurallarla düzenlenmiş bir sisteme göre yürütülür.
Çalışma tarzı ve donanım.
Polis örgütlerinin önemli bir öğesi de polisin çalışmasında kullandığı teknik ve yöntemler ile araç ve gereç donanımıdır. Devriye işlerinde kullanılan motosiklet, otomobil, helikopter ve telsiz geniş bir alanın denetimine olanak verir. Bu konuda elektrikli alarm sistemleri, gözetleme ve izleme araçları, polis köpekleri de önemli bir rol oynar. Polisin uğraştığı konularla ilgili bütün bilgilerin düzenli biçimde derlenmesi, sınıflandırılması, çözümlenmesi ve saklanması gerekir. Bu açıdan önem taşıyan bilgiler arasında parmak izi, suçluların davranış biçimi (moaus operandi), otomobil ve silah ruhsatlan, kayıp kişiler dosyası, işyerleri kayıtları, kayıp ya da çalınmış eşya dosyası sayılabilir. Son yıllarda bilgisayar kullanımına geçiş verilerin tutulmasını ve gerektiğinde hemen bulunmasını büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Polisin soruşturma tekniklerinde sanık ve tanıklann sorgulanması önemli bir yer tutar. Bu alanda başvurulan bir araç da yalan makinesidir.
Polis suçluları ortaya çıkarmada birçok değişik yöntemden yararlanır. Polis laboratuvarlarında çeşitli ipuçlarının değerlendirilmesine olanak veren araçlar bulunur. Bu çalışmalarda balistik ve adli tıp önemli bir rol oynar. Ayrıca parmak izi, yazılı belge, boya, kan lekesi, ersuyu, saç, iplik, ses kaydı gibi bulguların incelenmesiyle suçluları belirlemeye yönelik bazı sonuçlar çıkarılır.
Çeşitli suçlularla karşı karşıya gelep polis görevlileri birçok değişik silah ve araçlarla donatılır. Polisin kullandığı silah ve araçlar coptan tabancaya, makineli tüfekten gaz bombalarına, şok mermisi atan tabancalardan su sıkan araçlara, kelepçeden deli gömleğine, miğferden kalkana kadar birçok türü kapsar.
kaynak: Ana Britannica