Arama

Yaşam Nedir?

Güncelleme: 20 Mart 2016 Gösterim: 8.303 Cevap: 5
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Ocak 2008       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın


Sponsorlu Bağlantılar




yaşam

isim

Doğumla ölüm arasında yaşanan süre, ömür, hayat:

"Yaşamın kurallarını, kendi aleyhinde işliyor varsaydığı günden bu yana, umursamamıştı."- H. Taner.

Birleşik Sözler


  • yaşam biçimi
  • yaşam düzeyi
  • yaşam felsefesi
  • yaşam güvencesi
  • yaşam koşulları
  • yaşam öyküsel
  • yaşam öyküsü
  • yaşam sigortası
  • yaşam standardı
  • yaşamüstü
  • faturalı yaşam
  • öz yaşam
  • özel yaşam
  • sağlıklı yaşam
  • sosyal yaşam

Son düzenleyen Safi; 20 Mart 2016 17:55
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAŞAM a.
1. Canlıların yaşamasını, gelişip değişmesini sağlayan organların etkinlik süreci; hayat.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Doğumdan ölüme değin geçen yaşama süresi, ömür; bu sürede art arda gelen olaylar bütünü; hayat: Yaşam ne kadar kısa. Yaşamı yokluklar içinde geçmiş.
3. Canlı varlıkları belirleyen özümleme, büyüme, üreme ve ölüm gibi olayların tümü; hayat: Bitkilerin, hayvanlann yaşamını incelemek. (Bk. ansıkl. böl. Biyel.)
4. Canlılann belli bir yerdeki var oluşlan; hayat: Bu gezegende yaşam belirtileri yok. Dünyada yaşamın başlangıcını araştırmak.
5. Biyografi: Bir sanatçının yaşamı, yapıtını açıklamaz. Yaşamınızı ana çizgileriyle yazınız.
6. Özel uğraşların, etkinliklerin belirlediği, bir kimsenin, bir grubun yaşama biçimi (bir sıfat ya da tamlayanla); hayat: Özel yaşam, iş yaşamı. Gündelik yaşam. Hareketli bir gece yaşamı.
7. Yaşama olgusu; özellikle insanın var oluşu; hayat: İnsan yaşamı, her şeyin üstündedir
8. Toplumsal, kültürel, ekonomik, tarihsel vb. koşulların belirlediği bir döneme, bir gruba, bir bölgeye özgü yaşama biçimi: Köy yaşamı. Kent yaşamı.
9. Bir kimsenin, bir eylemin, bir yapıtın dinamizmi, coşkusu, canlılığı; bir yerdeki canlılık; hayat: Yaşam dolu bir resim. Gün battı mı bu kasabada yaşam da biter.
10. Yaşamı yönlendirdiği düşünülen güç; hayat, kader: Yaşam bu, insanın başına her şey gelebilir. Yaşamın cilveleri.
11. Kişinin içinde bulunduğu maddi koşulların bütünü; hayat: Yaşam çok pahalı, zar zor idare ediyoruz.
12. Yaşama geçirmek, bir düşünceyi uygulamaya koymak, eylem alanına sokarak gerçekleşmesini sağlamak. || Yaşamını yitirmek, ölmek: Her yıl trafik kazalarında binlerce kişi yaşamını yitiriyor.

—Biyol. Yaşam süresi, bir canlının doğumundan ölümüne kadar geçen süre; ömür. (Bk ansikl. böl.) || Yavaşlamış yaşam, arkasından ölüm gelmeksizin, an- hidrobiyoz, kış uykusu, böceklerin hareketsiz devresi, tomurcukların uyku devresi, spor ya da tohum gibi yaşamsal etkinliğin önemli ölçüde yavaşlamış olduğu biyolojik durum.

—Fels. Nietzsche'ye göre, güçlü olma isteminin doğal gelişimi.

—İkt. Yaşam düzeyi, çeşitli ekonomik ve . sosyal birimlerden her birinin (birey, aile, ülke) tüketimlerinin toplamı; para olarak değerlendirilen mal ve hizmetleri tüketme yeteneği; bir bireyin, bir ailenin ya da bütünüyle ele alınan bir topluluğun gerçek varlık koşullarının ölçüsü. (Bk. ansikl. böl.)

—Nüfbil. Yaşam çizgisi, Lexis'in diyagramında bireyin yaşadığı süreyi gösteren çizgi. || Yaşam tablosu, bir insan grubunun, yaş ilerledikçe aşama aşama ortadan kalkmasıyla ilgili istatistik verilerin çizelgeyle gösterilrriesi. (Bk. ansikl. böl.)

—ANSİKL, Biyol. Aykırı gibi görünse de biyolojist yaşamı inkâr eder: o yalnız canlıları bilir, yaşam onların ortak özelliğidir (hepsi canlıdır) ve özgül karakteridir (yalnız onlar canlıdır).
Canlıyı belirleyen işlevsel karakterler pek fazla değildir: özümleme (canlı dışardan maddeler alır ve bunları kendi bileşenlerine dönüştürür), üreme (canlı büyür, çoğalır, kendisine benzeyen ya da az farklı kopyalar üretir), tepkinlik (canlı, çevresinden gelen çeşitli işaretleri alır ve bunlara tepki gösterir), homeostazi (canlı, genellikle karakterlerini değiştirebilecek olan her şeye karşı çıkar: değişikliğe direnir).
Canlının yapısal karakterleri, bütün gözlem ölçeklerinde hemen hemen mutlak bir heterojentiğe dayanır: vücudun bölümleri, organlar, dokular, hücreler, hücre organitleri, makromoleküller. Bu karakter homotetisizhkie atbaşı gider (hiçbir küçük carili yapı, dahâ büyük bir yapının ufalmış bir görüntüsü değildir). Fakat canlının işlevsel karakterlerinin tümü ile uyum sağlayan en küçük karmaşıklık düzeyi prokaryot hücre* (bakteri) düzeyidir: daha küçük ve daha basit olan virüs ya da viroit ne büyüyebilir, ne kendi başına üreyebilir; ancak içine girdiği prokaryot ya da ökaryot hücrelere "kendisini ürettirebilir".
Canlı birey, atomlarının hızlı yenilenmesi bağlamında yavaş bir gelişme gösterir. Durmadan yeni moleküller (besinler, oksijen) alarak ve bunları sürekli atarak (artık maddeler, karbondioksit), kendisini olası bir ölüme sürükleyecek olan bozunma süreçlerinden sakınmış ya da en azından onu yavaşlatmış olur, "Yaşamak için yemek gerekir” deyimi şu anlama gelir: yapıları korumak için içeriği yenilemek gerekir.
Canlı her zaman ölümlü değildir; iyi beslenen bir bakteri boyunu iki katına çıkarıp ortadan ikiye bölündüğü zaman, hiçbir şey ölmez. Ölüm*, bünyesinde ölümlü bir beden (vücut) ve potansiyel ölümsüz bir tohum (ölmeyip de bir zigot halinde birleşince yeni birey veren erkek ve dişi gamet) taşıyan karmaşık yapılı çok hücrelilere özgüdür. Ölüm ve süreklilik paralel olarak yaşamı belirler. (- ÖLÜM, ÜREME, CİNSELLİK)
yaşamın başlangıcı
En azından bir milyar yıldır "kendiliğin-den üreme" (abiyogenez) yoktur ve her yeni canlı varlık başka bir canlıdan doğmaktadır. Bununla birlikte, "yıldızlararası panspermi" (bir gökcisminden diğerine tohumlann taşınması) bilimsel açıdan olanaksız olduğundan yeryüzünde yaşamın cansız maddeden türemiş olduğu açıktır. Buradan oldukça farklı iki problem ortaya çıkmaktadır: abiyogenez niçin son buldu ve bu nasıl gerçekleşti?

Abiyogenezin durması. Atmosferdeki ve okyanuslardaki büyük fiziksel-kimyasai değişikliklere, özellikle yeşil bitkilerin fotosentez etkinliği sonucu açığa çıkan serbest oksijenin bolluğuna, sıcaklığın düşüşüne ve dahası canlıların, çok hızlı üremeleri sayesinde, organik molekül gereci olarak kullanacakları işe yarar karbon ve fosforun tümünü erkenden kapalı biyosfer çevrimleri içine almalanna bağlanmaktadır.

Abiyogenez süreçten. Yaşamın ortaya çıkışıyla ilgili ilk tutarlı kuramı, 1924'te A.İ. Oparin tasarladı. Bu bilim adamına göre, 3 ila 4 milyar yıl önceki güneş ışıması, amonyak, hidrojen, metan ve su buharı bakımından zengin bir atmosferi (Venüs1 ün bugünkü atmosferi gibi) etkileyerek amirıoasitlerin, hatta polipeptitlerin oluşmasını başlatmıştır; bunlar okyanusların yüzeyinde birikerek, canlı öncesi bir "besleyici çorba” oluşturmuştur. Başka etmenler, örneğin yıldınm, öncekilerle beslenme yetisine sahip canlı öncesi başka yapılar yaratmış olabilir.
Bu kuramın deneysel doğrulaması 1953’te Stanley Miller tarafından gerçekleştirilmiştir: Oparin’in tasarladığı tipte bir gaz karışımında yaratılan elektrik deşarjları gerçekten bazı aminoasitlerin oluşumuyla sonuçlanmıştır. Sidney Fox 1970'te, aynı sonucu bir formaldehit ve amonyak karşımından hareketle elde etmiştir. O zamandan beri, değişik organik ürünler, yani şekerler, pürik bazlar, nükleotitler ve A.T.R, hatta kimi zaman yüksek derecede polimerleşmiş makromoleküller (Oparin "öbekleri”) her zaman indirgen bir atmosferde olmak üzere ince damlalar halinde elde edilebilmiştir. Bu sentezler, ayrıca kükürt içeren organik moleküllerin sentezi, hiçbir katalizörün varlığını gerektirmemiştir (Renö Büvet, F. Lipmann).
Asıl önemlisi, bu öbeklerin yayılmacı bir yapıya sahip olmaları, yani varlıklarının durmadan moleküllerini yenilemelerine bağlı olmasıdır, bu da kendi kendine üremeye doğru ilk adımdır. Bunlarda eksik olan tek şey, DNA’da bulunan ve canlı varlıklara özgü olarak kendine benzer bireyler yaratmayı sağlayan “genetik bellek" tir.
Böylece yaşamın başlangıcı hakkındaki "atmosfer” varsayımı (volkanların rolü vb. gibi nüanslarla birlikte) bütün oylan birleştirirken okyanusların büyük derinliklerindeki hidromineral kaynakların çevresinde kimyasal senteze dayalı yoğun ve çeşitli bir yaşamın keşfedilmesi, öncekine rakip ya da onu bütünleyen bir "abis" varsayımı ortaya çıkardı.
yaşamın akışı
Çokhücreli ve çok organlı türlerde, yaşamı döllenmeyle ve bir hücre (zigot) halinde başlayan birey, gelişme sırasında, üreyici yetişkin duruma, hatta üreyicilik sonrası yaşlı duruma gelmeden ve ölmeden önce, birbirine benzemeyen birtakım değişiklikler geçirir Karşılaşmak zorunda kaldığı en önemli değişiklik beslenme bakımındandır, çünkü "kendisi için yapılmış” bir besinden (örneğin ana sütü) yetişkinin besinine az ya da çok benzeyen bir besinle beslenmeye geçmek gerekir Yumurtadan çıkma ya da her türlü koruyucu kabuğu ve kimi zaman, değerli ısı kaynağını yitirme de çetin bir sınavdır. Nihayet, kimi zaman çok ölümcül olan ya da ortamın, yaşam tarzının ve beslenme rejiminin köklü değişimine eşlik eden bir ya da birçok başkalaşma da meydana gelebilir. Büyümenin durması evrensel bir olay olmadığı gibi üremeye yatkınlık da her zaman altüst edici bir yenilik değildir.
Bu önemli olaylann ayırdığı ekofazların süresi bir hayvan ya da bitki türü için bir diğerine göre son derece değişiktir, hatta ekofazların sırası bile değişebilir. Bazı durumlarda, geniş bir evreyi anımsatan olaylara ya da en azından, gerçekte ya da görünüşte hiçbir değişikliğin olmadığı uzun duraklama dönemlerine rastlanır.

• Ana içi evre. Bu evre, kemiklibalıklann çoğunda olduğu gibi, döllenmemiş yumurta yumurtlayan dış döllenmek su hayvanlarında hiç bulunmaz; yumurtası önceden depo edilmiş spermalarla yumurtlama sırasında döllenen türlerde (arı) ise hemen hemen yok gibidir. Bunun tersine, vivipar memelilerde, özellikle insan türünde çok uzundur (yaklaşık 270 gün). Bitkiler âleminde çiçekli bitkilerde bir kuraldır; bunlarda tohum, hemen hemen her zaman örgün bir embriyon (bitki taslağı) içerir.
Yavru, yaşamının bu ilk döneminde nasıl beslenir? Her şeyden önce yedek besinle. Döllenmemiş yumurtada birikmiş olan yedek besinin miktarı çok değişiktir, örneğin kuş yumurtasında bütün kütleyi oluşturur. Ondan başka, ikiz kardeşler için hazırlanmış besinler gelir; embriyon bunu kendi yaranna kullanır (kardeş öldüren beslenme), bir de bu "yalancı kardeş”in ana maddesi yani bitki taslağı için albu- men bu amaçla kullanılır; bunlann ikisi de kapalıtohumlularda görülen tipik çifte döllenmenin ürünüdür Nihayet, gebe kalma durumunda ananın vücudundan alınan besin maddeleri gelir (memeliler, bazı köpekbalıkları vb.)

• Ana dışı kapalı evre Yumurtanın yumurt- lançıasından ya da tohumlann dağılmasından sonra başlar. Yumurta ya da tohum, yavru hayvanın ya da filizin, özgür bireydeki besleyici organların (hayvanda sindirim borusu, bitkide kökler ve yapraklar) oluşturabilmesi için kullanılmak üzere önemli miktarda besin maddesi içerir. Yumurta ile tohum arasındaki büyük fark, pek çok türde tohumun yıllarca, cansızlığın sınırında yavaşlamış olarak yaşayabilme yeteneğidir. Hiçbir yumurta yavru vermeden birkaç aydan fazla yaşayamaz. Elbet vivipar hayvanlar bu evreden geçmezler (vivipar bitki çok enderdir; en iyi bilineni mangrovdur). Kuluçka gibi ana -baba ihtimamı birçok hayvanda yumurta için yaşamsal bir gerekliliktir. Tohumlar da, çoğunlukla kendilerini çevreleyen etli meyvenin içerdiği yedek besinler dahil, her türlü ana bitki yardımına muhtaç sayılabilirler.

• Besin bağımlılığı evresi. Şişkin çenekli bir fasulye filizi, karnının altında göbek kesesini taşıyan alabalık yavrusu, bu canlıların ana-babaları gibi beslenebilecek hale gelinceye kadar, tüketebilecekleri yedek besine sahiptirler. Kuş yavrusunun, yeni- doğan memeli hayvanın vb. yedek besini yoktur, ya ana-baba salgılarıyla (ana sütü, güvercinlerin kursak sübyesi), ya ana -babalarının ve bakıcılarının (işçi arılar örneği) hazırladıklan yiyecekle beslenirler. Çok özel bir durum, yumurtlamadan hemen sonra yumurtanın ana-babadan birinin bir vücut boşluğuna yerleştiği, orada hemen açıldığı, besin ve koruma yardımı aldığı ve sonuçta kılıfsız, kabuksuz olarak dışarı atıldığı paravivipar türlerin durumudur (çeşitli kurbağalar, denizatı); böylece bunlarda yavru birincisi ovipar ve İkincisi vivipar olmak üzere art arda iki doğumdan geçmiş olmaktadır Keselimemelilerde, iki “doğum” da vivipardır, fakat bu çok küçük bir fark sayılabilir.

• Larva evresi. Yavrunun küçültülmüş bir yetişkinden az farklı olduğu durum ile,
başkalaşma bilinmemiş olsaydı başka bir hayvan grubundan sayılacak kadar yetişkinden farklı olduğu karşıt durum arasında bütün ara biçimler bulunmaktadır. Ama larva kavramı ancak bu son durumda tam anlamını taşımaktadır. Değişikliğin keskinliği ya görünürde eylemsiz bir ara dönemin gerekliliğinden (tümbaşkalaşmalı böceklerde nemfoz hali), ya vücudun yalnız bir kısmının yetişkini oluşturmaya yaramasından (denizkestanesinde plute- us), ya da düpedüz ölüm oranının yüksekliğinden (kurbağada iribaş) ileri gelir. Değişiklik sırasında, yalnızca vücudun biçim ve yapısı değişmekle kalmaz, beslenme rejimi, hatta yaşam ortamı da değişiklik gösterir (larvası suda ya da yeraltında yaşayan uçucu böcek vb). Büyük çoğunlukla genç yetişkin yaşlı larvadan daha hafiftir.

• Ergenlik evresi. Büyüme ve cinsel olgunlaşma evresidir. Tümüyle ya son başkalaşmadan önce yer alır (tümbaşkalaş- malı böcekler) ya da ondan sonra uzun süre devam edebilir (denizkestanesi, kurbağa). Bitkilerde, çiçek açmayla ve çok- yıllık türlerde, kışın yaşamayı sağlayabilecek yapıların oluşmasıyla (uzun ömürlü organlar) belirgindir.

• Yetişkinlik evresi. Süresi büyük ölçüde değişkendir. Yetişkin durumda kendini besleyemeyecek olan ve bu yüzden hızlı bir ölüme yönelen bazı böceklerde ne kadar kısa olabilirse o kadar sürecek biçimde programlanmıştır. Ağaçlar ve bazı hayvanlar (timsahlar, kaplumbağlar) döl verimi başladıktan hayli sonrasına kadar büyümeye devam ederler, ama agave çok geç döl verir ve döl verdikten sonra pek yaşamaz.

• Üreme sonrası durum. Doğal ayıklanma, üreme yetisini kaybetmiş "yaşlılar" için acımasızdır. Bununla birlikte insan türü yaşlılarına katlanan tek tür değildir, nitekim kimi türlerde üreme yetisi uzun sürer (2 000 yaşındaki sekoyalar), kimi türlerde aksolotlda olduğu gibi, üreme daha larva evresinde başlar, öyleki, çok ender olan “yetişkinler" aslında olgunluk sonrası yaşında sayılır, kimi türlerdeyse darwinciliğin açıklayamadığı nedenlerle yaşlılık meydana gelip devam eder (yaşlı sombalıklarında olduğu gibi).
Her ne olursa olsun, bir hayvanın ya da bir bitkinin yaşamını "normal" (normal, ama olağan değil) bitimine kadar sürdürebilmesi için özellikle elverişli ortam ko- şullannın bulunması gerekir. Avlanarak yaşayanlar ve asalaklar, açlık ve kötü yaşam koşulları yüzünden uzun yaşayamazlar; bu nedenle birçok canlı türünün sürebileceği ömür iyi bilinmemektedir.

• Yaşam sûresi. Bir hayvan ya da bitki türünde bireyin maksimum yaşam süresini belirlemek zordur:
1. köksaplı üstün yapılı bitkilerde, bakterilerde ya da kültürü yapılan hücrelerde, hatta protistlerde eşeysiz çoğalma halinde art arda gelen birçok hücre kuşağı boyunca yavru hücreyi ana hücreden ayırt edecek hiçbir şey bulunmadığından yaşam süresi doğru belirtenemez (-* ÖLÜMSÜZLÜK);
2. tohumu bilimsel gözlemlerin başladığı tarihten çok önce filizlenmiş olan bazı ağaçlarda (sedir, sekoya, baobab) bilinemeyecek kadar büyük olabilir;
3. ekim, dikim ya da üretme ve yetiştirme nedeniyle değişebilir;
4. kışları soğuk olan bölgelerde, döl verdikten sonra sonbaharda ölen biryıllık hayvan ve bitki türleri pek çoktur. Yaşam süresi (ömür) kavramı tam olarak ancak kışı geçiren çokyıllık türlere ya da tersine, bir yıl içinde birçok döl veren türlere uygulanabilir.

• Ortalama yaşam sûresi belli bir dönemde, örneğin bir yıl içinde doğan bireylerin yaşam sürelerinin ortalamasıdır. İstatistikler Batı ülkelerinde insanlarda ortalama.

—ikt. Yaşam düzeyi. Yaşam düzeyi, birçok öğelerin bir araya gelmesinden oluşur ve ücrete ya da toplam gelire indirgenemez. Gerçekten de, ücret, “alım gücü" olarak düzeltilmiş daha bilimsel yorumuyla ele alındığı zaman bile yaşam düzeyinin öğe terinden ancak bir tanesidir, çünkü her şe yin satın alınması gerekmez: ticari olmayan kesim tarafından sunulan hizmetlerin (sosyal güvenlik, bireylerle ilgili ya da bireysel olmayan karşılıksız hizmetler, fiyat indirimlerine yol açan ayni transferler, çevrenin niteliği vb.) miktarı gittikçe artmaktadır; ayrıca, işçinin ücretini daha az çabayla kazanmasını ve zamanından ve gücünden tasarruf etmesini olanaklı kılan başka öğeleri de göz önüne almak gerekir iş süresi, barınma koşulları, ulaşım kolaylıkları vb. Bunun için Birleşmiş milletler örgütü uzmanları yaşam düzeyi göstergesi" olarak kamu sağlığı (ölüm oranı, doğan çocuklarda yaşama oranı, 1 000 kişiye düşen hastane yatağı sayısı, 1 000 kişiye düşen doktor sayısı vb), beslenme (kişi başına düşen besin miktarı), konut ve istihdam, eğitim, boş zamanları değerlendirme vb. koşulları konusundaki özellikleri almışlardır.

• Yaşam düzeyinin değerlendirilmesi.
1. Bireyler ölçüsünde ele alındığında, yaşam düzeyinin gelire göre değerlendirilmesi fazla bir itiraza uğrar gibi görünmemektedir, ama, gelir sahibinin elde edebileceği mal ve hizmetlerin fiyatları ile yaşamak için sermayesinden ayırabileceği miktarlar da hesaba katılmak koşuluyla... Çünkü, etkin ücretlilerden çoğunun yaşam düzeyi, onların şimdiki harcamalarına bağlı olsa bile, emekli kişilerden çoğunun yaşam düzeyi, en başta onların geçmiş harcamalarına, yapmış oldukları tasarrufun kaynaklandığı bu harcamaların düzeyine bağlıdır.
2. Aileler ölçüsünde ele alındığında, yaşam düzeyinin gelirlere göre değerlendirilmesi daha karmaşık bir durum alır; çünkü, ailenin geliri, çocuk sayısına göre özellikle de konut, öğretim, ulaşım ve vergi konularında öngörülen bir dizi düzenlemeyle tamamlanır. Değerlendirilmesi güç başka bazı öğeler de birbirine ters yönde etki yaparak yaşam düzeyini yükseltir ya da düşürür: bazı harcamalar, çocuk sayısı arttığı zaman azalır ve bir asgari oranı bulduktan sonra, oranı aşacak biçimde yeniden yükselir.
3. Ulus ölçüsünde ele alındığında, belli bir ülkede yaşayan nüfusun yaşam düzeyini belirlemek için üç tip yaklaşım vardır.
Birinci yaklaşım, kişi başına düşen besin miktarını kalori olarak belirterek bir ülkeyi başka bir ülkeyle karşılaştırmaktır Besin tek başına bir bireyin ya da bir ülkenin yaşam düzeyini oluşturamayacağına göre, kusurlu bir ölçü birimidir. Örneğin, Arjantin’in 3 000 kaloriyi aşan ortalama besin olanakları göz önüne alınacak olursa, bu ülkenin yaşam düzeyinin yeryüzün- deki en yüksek yaşam düzeylerinden biri olduğu sonucuna varılabilir Oysa, bu rakam yalnızca Arjantin’in hayvan yetiştirici bir ülke olduğunu gösterir.
ikinci yaklaşım, kişi başına düşen ulusal gelir kavramına dayanır. Bu yaklaşım birçok eleştirilere yol açar: özetle, kişi başına düşen ortalama gelirin, bir ülkede yaşayan kişilerin yaşam düzeyleri hakkında hiçbir fikir veremeyeceği, çünkü ortalama ulusal yaşam düzeyi çevresinde dağılan kişisel yaşam düzeylerinin büyük ölçüde değişebileceği ileri sürülebilir.
Üçüncü yaklaşım, tüketilen mallarla değil, sahip olunan mallarla, çeşitli ülkelerin donatımıyla, daha genel bir deyişle, bir topluluğun yaşam düzeyini belirlemeye yarayan, paraca değerlendirilmesi olanaksız malların bütünüyle (sağlık, kültür, konfor) ilgilidir. Burada güçlük, sözkonusu ülke nüfusunun kültür, sağlık ve konfor düzeyinin değerlendirilmesine olanak verecek ölçütlerin bulunmasındadır Örneğin, her bireyin yararlandığı çalışma, ulaşım, güvenlik koşullarını, her vatandaşa tanınan özgürlüğü ölçmeye olanak yoktur. Genellikle, bu konudaki göstergeler, yaşam düzeyinin niteliksel yanlarını çoğu kez hesaba katmazlar: örneğin, okula giden öğrenci sayısıyla öğretimin kalitesi, ortalama konut alanıyla konutların oturulabilırliği arasında büyük farklar vardır.

• Yaşam düzeylerinin karşılaştırılması. Bu karşılaştırma, zengin ülkelerle yoksul ülkeler (geri kalmış ülkeler) arasında bir uçurum olduğunu gösterir: zengin ülkeler (yani insanlığın dörtte biri) dünya gelirinin % 70'inden fazlasına sahiptir. Doktor sayısı ya da kişi başına düşen hastane yatağı ortalaması bakımından farklar, kimi zaman akıl almaz rakamlara ulaşır (1'e 50, hatta 60). Doğan çocukların yaşama oranı, batılı ülkelerde durmadan artarken, geri kalmış ülkelerde düşük kalmaktadır. Zengin ülkelerle yoksul ülkeler arasındaki bu fark varlığını korumakta, hatta gittikçe büsbütün belirginleşmektedir. Bir yandan, tıbbın ilerlemeleri, yoksulların ölüm oranını hızla düşürürken, bunların doğum oranlan hep çok yüksek kalmaktadır. Bunun sonucu olarak, yararlanılabilir kaynaklardaki artışlar, batılı ülkelerdekinden kat kat yüksek olan nüfus artışına ayak uyduramamaktadır. Öte yandan, yoksul ülkeler, sanayilerinin gelişmesi konusunda, zengin ülkelerde gerçekleştirilen teknolojik ilerlemelere gittikçe daha çok bağımlı duruma gelmekte bu yüzden de başlangıçtaki gecikmelerini bir türlü giderememektedirler.

—Nüfbil. Yaşam tabloları'nın temelini ölüm tabloları oluşturur. Bir insan grubunun ölüm oranını kesin bir biçimde ölçmek için ölüm oranı çizelgeleri hazırlanır. Sözkonusu çizelgeler ölüm oranları katsayılarının hesaplanmasına dayanır. Belirli bir birey grubunda x ve gx yaşları için, x ve z+1 yaşları arasında gerçekleşmiş ölümlerin katsayısı dr x yaşına erişmiş kişilerin sayısı P, olsun. Böylece, formülü elde edilir. x yaşında ölüm oranı katsayısı, x yaşında sağ kişiler için x ve x+1 yaşları arasında ölüm olasılığını gösterir. Bu katsayılar dizisi, doğumdaki (0 yaş) bir SQ sayısından yola çıkılarak çeşitli x yaşlarda sağ kalanların (Sx) sayısını hesaplama olanağı sağlar S0 çoğunlukla 1 000, 10 000, 100 000 olarak saptanır; bu tablonun köküdür Sx sağ kalanlar dizisi sağ kalma çizelgesini, ondan çıkarılan eğri de sağ kalma eğrisini oluşturur.
Doğumda (e0) yaşama umudu ya da ortalama ömür, grubun bütün bireylerinin yaşadıkları yılların ortalamasıdır.
formülüyle hesaplanır x ve ex yaşında ortalama ömür, x yaşına ulaşmış kişiler için geri kalan yaşanacak, yılların ortalaması olarak da hesaplanır.
Tablonun oluşturulmasını sağlayan katsayılar dizisi, kısa bir dönem süresince (birkaç yıl) bir ülkenin çeşitli kuşakları için hesaplanmış dizi olabilir. Sağ kalanlar dizisi ve ondan çıkarılan ortalama ömür dizisi göreldir: ele alındıklarında bir ülkenin hiçbir kuşağına tümüyle uygulanmaz, ancak ele alınan ülkede yaşamları boyunca hesaplama dönemindeki ölüm koşullarından etkilenen bir kuşağın ölüm oranının* ne olacağını ortaya koyarlar; dolayısıyla anlık bir ölüm oranı çizelgesi sözkonusu- dur. Bu anlamda, 1991'de Türkiye'de doğan bir bebeğin yaşama umudunun erkek için 68 yıl, kız için 72 yıl olduğu söylenebilir. Ölüm olasılıkları dizisi bir ülkenin belli bir kuşağına da uygulanabilir; böyle bir dizinin uygulanabilmesi yaklaşık yüz yıllık bir gözlemi gerektirir. İnsan yaşamının maksimum süresine yakın bir sonuç veren dizi, kuşağın yaşam tablosunu sağlar.

Kaynak: Büyük Larousse



SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
yaşam ingilizcesi
  • life; living
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
yaşamsal ingilizcesi
  • staminal, vital
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAŞAMAZ sıf.
1. Dölyatağı içi evrimi süresince yaşamasına yeterli gelişmeyi sağlayamamış olan dölüte denir. (YAŞAR karşıtı.)
2. Yaşamla bağdaşmaz lezyonları olan yenidoğana denir.

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAŞAMSAL sıf.
1. Yaşamla ilgili bir şey için kullanılır; dirimsel; hayati: Organların yaşamsal işlevleri. Yaşamsal ilke
2. Yaşamın sürekliliğini sağlayan şey için kullanılır; hayati: Yaşamsal gereksinimler.
3. Bir kimsenin yaşamında vazgeçilmez olan, gerekli ve zorunlu bir şey için kullanılır; hayati: Bu benim için yaşamsal bir sorundur.
4. Bir bölgenin, bir girişimin varlığını sürdürebilmesi için kesinlikle gerekli ve zorunlu olan şey için kullanılır; hayati: Hayvancılık bu ülke için yaşamsal bir önem taşır Tarihsel zenginlikleri korumanın, turizmin geleceği açısından yaşamsal bir değeri vardır.

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

15 Ekim 2012 / Ödevcan Soru-Cevap
15 Ekim 2013 / Misafir Soru-Cevap
6 Mayıs 2014 / Misafir Cevaplanmış
4 Aralık 2011 / ozan Soru-Cevap
12 Şubat 2010 / Misafir Soru-Cevap