Arama

Yaşamak Nedir?

Güncelleme: 20 Mart 2016 Gösterim: 1.058 Cevap: 2
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Haziran 2015       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YAŞAMAK gçz. f.
1. Yaşama özgü belirtiler göstermek: Yaşıyor mu? Hayır öldü.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Zaman tümleci + yaşamak,sağ olmak, yaşamını sürdürmek: Büyük babası neredeyse yüz yıl yaşamıştı. Papağanlar çok uzun yaşarlar.
3. Yer tümleci, durum tümleci vb. + yaşamak,belli yaşam koşulları, özellikleri olmak: Suda yaşayan bitkiler.
4. Belli bir tarihte, belli bir çağda yaşamak,yaşamını o tarihte, o çağda sürdürmüş olmak: XVII. yüzyılda yaşayan şairler. Atom çağında yaşamak
5. Yer tümleci, dolaylı tümleç + yaşamak,bir kimse, bir topluluk sözkonusuysa, yaşamını ya da yaşamının bir bölümünü belli bir biçimde geçirmek ve özellikle bir yerde oturmak, ikamet etmek: Köyde, kentte yaşamak. On yıl yurtdışında yaşadı. Anne siyle küçük bir dairede yaşıyor.
6. Bir kimseyle yaşamak,o kimseyle aynı evde evlilikdışı bir beraberliği sürdürmek: Evli bir adamla yaşıyor.
7. Belirteçya da durum tümleci + yaşamak,belli bir yaşantısı olmak, başkalarıyla belli ilişkileri olmak: Özgür ve bağımsız yaşamak. Komşutanyta uyum içinde yaşamak. Dünyadan uzak, bir başına yaşamak.
8. Tümleçsiz, yaşamdan haz almak, yaşamın tadına varmak, yoğun bir yaşantısı, değişik deneyimleri olmak: Yaşamak isteyen gençler.
9. Bir şey, bir kimse için yaşamak,tüm gücünü, çabasını belli bir amaca yöneltmek, onları var oluşunun bir nedeni olarak görmek: Tiyatro için yaşamak. Çocuktan için yaşamak.
10. Bir şeyde (soyut), bir şeyle (soyut) yaşamak,sürekli onu düşünmek: Eşi öldüğünden beri geçmişte, anılarla yaşıyor. Başka bir dünyada yaşayan bir hayalperest.
11. Bir duyguyla yaşamak,onu tatmak, hissetmek: Gelecek korkusuyla yaşamak.
12. Bir şeyle yaşamak,bir şeyle beslenmek: Yalnız süt ve meyveyle yaşamak;o şeyle geçimini sağlamak, sürdürmek: Emekli aylığıyla yaşamak.
13. Bir şeyle (soyut) yaşamak,onunla beslenmek, ondan destek almak, onda bir yaşama nedeni bulmak: Düşlerle, umutlarla yaşamak
14. Bir şey sözkonusuysa canlıymış izlenimi vermek: Yaşayan bir tablo.
15.
Özellikle bir dil sözkonusuysa, doğma, gelişme, değişme, yok olma özellikleri taşımak; hâlâ konuşuluyor olmak: Bir sözcük doğar, yaşar ve ölür. Yaşayan bir dil.
16. Zaman içinde ilginçliğini, yararlılığını, etkisini korumak, sürdürmek, unutulmamak: Bu yapıt yüzyıllarca yaşayacaktır O, hâlâ aramızda yaşıyor
17.
Bir şeyden söz ederken, canlı ve etkin olmak: Yaşayan gelenekler inançlarımızın yaşaması için.
18.
Tkz. Sevinmek, mutlu olmak: Sınavda bu soru sorulursa yaşadık demektir
19.
Artık yaşamamak,sürekli bir sıkıntı, üzüntü içinde olmak, yaşamdan haz almamak: Clğlunun ölümünden beri o artık yaşamıyor, sanki bir ölü.

— Polim. Yaşayan potimer, bir polimerleş- me tepkimesi sırasında ürünün tamamının polimerleşmesinden sonra bile etkin ucunu koruyan bir polimer için kullanılır. (Bu, polimerleşme tepkimesinin sonsuz olduğu anlamına gelir. Yaşayan polimerler genellikle anyon polimerleşmeleri sırasında oluşur ve bu bileşiklerden yararlanılarak düzenli eşpolimerler, zincir uçlarında işlevsel gruplar taşıyan polimerler ve dallı eşpolimerler elde edilebilir.)

g. f.
1. Belli bir hayat yaşamak, varlığını belli bir biçimde sürdürmek, belli bir yaşantısı olmak: Sakin bir hayat yaşamak Göçebe hayatı, sürgün hayatı yaşamak.
2. Bir duyguyu, bir olayı, bir durumu yaşamak, o duyguyu tatmak, o olay başından geçmek, o durumda bulunmak: Yaşadığı mutlu günleri özlemle anıyor Bir bunalım dönemi yaşıyoruz O duyguyu ben de yaşadım.
3. Bir şeyi yeniden, bir kez daha yaşamak, hatırlamak, zihinde canlanmak: O anı yeniden yaşadım.

yaşanmak, yaşanılmak edilg. f.
1. Yaşamak eylemine konu olmak: Güzel yaşanmış bir hayat.
2. Yaşam sürdürülmek, yaşam için elverişli olmak: Böyle yaşanır mı? Bu kentte yaşanmaz.

yaşatmak ettirg. f.
1. Yaşamasını sağlamak, yaşamasına olanak vermek.
2. Bir kimsenin yaşamını şu ya da bu biçimde sürdürmesini sağlamak ya da buna yol açmak: Bir kimseyi krallar gibi yaşatmak Cehennem azabı içinde yaşatmak.
3. iyi, rahat bir yaşam sürmesini sağlamak: Karsını, çocuklannı yaşatmayı biliyor.
4. Bir kimse için teselli, güç kaynağı, destek oluşturmak; güçlükleri, engelleri aşmasına yardım etmek: Onu yaşatan inancı oldu
5. Bir kimsenin, bir şeyin zaman içinde ilginçliğini, etkililiğini sürdürmesini sağlamak, unutmamak: Onu, eserlerini sonsuza dek yaşatacağız Gelenekleri yaşatmak
6. Yaşatmamak, herhangi bir yerde barınmasına olanak vermemek: Hele bir söylesin, onu buralarda yaşatmam.

Kaynak: Büyük Larousse


X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
yaşamak
(nesne almayan fiil)
Sponsorlu Bağlantılar

1 . Canlılığını, hayatını sürdürmek; sağ olmak:
"Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir."- A. İlhan.
2 . Varlığını sürdürmek.
3 . Oturmak,.eğleşmek.
4 . Geçinmek.
5 . Herhangi bir durumda bulunmak veya olmak.
6 . mecaz Sürmek, devam etmek.
7 . mecaz Varlık, endişesiz, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek:
"Tek başına manevra yapan bir lokomotif rahatlığı ile hayatını yaşıyor."- H. Taner.
8 . mecaz Keyfi yerine gelmek, mutlu olmak, işleri yolunda olmak.
9 . mecaz Bir durumu yaşar gibi olmak, bir durumla özdeşleşmek, duymak, hissetmek:
"Sen genç gibi yaşar, ihtiyar gibi ölürsün."- Ö. Seyfettin.
10 . Görüp geçirmek, başından geçmek:
"İki üç büyük aşk yaşadı."- H. Taner.
"Balkan Savaşının bütün acılarını yaşamış bir ailenin kızıydı."- N. Cumalı.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Mart 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
yaşamak ingilizcesi
  • to live; to exist; to inhabit, to dwell, to live; to experience, to live through; to lead a life of luxury, to lead a carefre life
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

3 Kasım 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
31 Mart 2011 / EMOTİONAL-58 Soru-Cevap
13 Nisan 2011 / ENGELLİ BİR İNSAN Soru-Cevap