Arama

Yüz Nedir?

Güncelleme: 28 Nisan 2016 Gösterim: 8.913 Cevap: 10
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Şubat 2009       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yüz
Ad:  yüz.jpg
Gösterim: 450
Boyut:  9.9 KB

isim
Sponsorlu Bağlantılar
1 .
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı.

2 .
Bu sayıyı gösteren 100 ve C rakamlarının adı.

3 .
sıfat On kere on, doksan dokuzdan bir artık.

4 .
Kere, kat vb. kelimeler ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatan söz:
"Hikmet Bey'in kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus.
Birleşik Sözler
  • yüzbaşı
  • yüzbeşlik
  • yüz binlerce
  • yüz binlik
  • yüz kere
  • yüznumara
  • yüz para
  • yüzyıl
  • yüzde yüz


Son düzenleyen Safi; 28 Nisan 2016 03:24
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Şubat 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yüz
isim
Sponsorlu Bağlantılar
1 .
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat:
"Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık.
2 . Yüzey:
"Suyun yüzünde."- .
3 . Kesici araçlarda ağız:
"Bıçağın keskin yüzü."- .
4 . Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü.
5 .
Yorgana ve yastığa geçirilen kılıf.

6 .
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş:
"Yorgan yüzü. Kanepenin yüzü."- .
7 . Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret:
"Ne yüzle? Yüzü olmamak."- .
8 . Nedeniyle, sebebiyle:
"Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç.
9 . Yan, taraf.
10 .
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin her biri:
"Ön yüz. Yan yüz. Arka yüz."- .
11 . mecaz Utanma:
"Adamda yüz yok ki!"- .
Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
  • yüz bulmak
  • yüz bulunca astar istemek
  • yüz çevirmek
  • yüze çıkmak
  • yüze duramamak
  • yüze gelmek
  • yüze gülmek
  • yüz etmek
  • yüze vurmak
  • yüz geri etmek
  • yüz göstermek
  • yüz kızartmak
  • yüz kızdırmak
  • yüz surat davul derisi (veya mahkeme duvarı)
  • yüz sürmek
  • yüz takınmak
  • (bir şeye) yüz tutmak
  • (bir şey olmaya) yüz tutmak
  • (bir şeyin) yüzü açılmak
  • yüzü asılmak
  • yüzü düşmek
  • (bir şey) yüzü görmemek
  • yüzü gözü açılmak
  • yüzü gülmek
  • (birinin) yüzü kâğıt gibi olmak
  • yüzü kalmamak
  • yüzü karışmak (veya allak bullak olmak veya alabora olmak)
  • yüzü kasap süngeriyle silinmiş
  • yüzü kızarmak
  • yüzü kireç gibi olmak (veya ağarmak)
  • yüzü kireç kesilmek
  • yüzünden akmak
  • yüzünden düşen bin parça olmak
  • yüzünden kan damlamak
  • yüzünden okumak
  • (birinin) yüzüne bağırmak
  • yüzüne bakamaz olmak
  • yüzüne bakılacak gibi olmak
  • yüzüne bakılır olmak
  • yüzüne bakılmaz olmak
  • yüzüne bakmamak
  • yüzüne bakmaya kıyamamak
  • yüzüne bir daha bakmamak
  • yüzüne duramamak
  • yüzüne gözüne bulaştırmak
  • yüzüne gülmek
  • (bir şeyin) yüzüne hasret kalmak
  • yüzüne kan gelmek
  • (birinin) yüzüne karşı
  • yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır
  • yüzüne vurmak (veya çarpmak)
  • yüzüne yazmak
  • (birinin) yüzünü ağartmak
  • yüzünü buruşturmak (veya ekşitmek)
  • yüzünü duvara yapıştırmak
  • yüzünü gören cennetlik
  • yüzünü görmemek
  • (birinin) yüzünü gözünü açmak
  • (birinin) yüzünü güldürmek
  • yüzünü kara çıkarmak
  • yüzünü karartmak
  • (birinin) yüzünü kızartmak
  • yüzünü kızartmak (veya kızdırmak)
  • yüzünün derisi kalın
  • yüzünün derisi yere geçmek
  • yüzünü şeytan görsün
  • (birinin veya bir şeyin) yüzünü unutmak
  • yüzünü yere getirmek (veya geçirmek)
  • yüzünüze güller
  • (bir şeye) yüzü olmamak
  • yüzü sararmak
  • yüzü seçilmemek
  • yüzü sıcak olmak
  • yüzü soğuk olmak
  • (birinin veya bir şeyin) yüzü suyu hürmetine
  • (birinin veya bir şeyin) yüzü suyuna
  • (bir şeye) yüzü tutmamak
  • yüzü yazılı kalmak
  • yüzü yere gelmek (veya geçmek)
  • yüz verince astar istemek
  • yüz vermemek
  • yüz yapmak
  • yüz yazmak
  • yüz yüzden utanır
Birleşik Sözler
  • yüz akı
  • yüzbeyüz
  • yüz görümlüğü
  • yüz göz
  • yüz havlusu
  • yüz kalıbı
  • yüz kaplama
  • yüz karası
  • yüz kızartıcı suç
  • yüz kiri
  • yüz ölçümü
  • yüz sabunu
  • yüzsuyu
  • yüzüstü
  • yüz yazısı
  • yüz yüze
  • yüze gülücü
  • yüze soğurma
  • yüzü ak
  • yüzü asık
  • yüzü kara
  • yüzükoyun
  • yüzü pek
  • yüzü yerde
  • yüzü yumuşak
  • arayüz
  • arka yüz
  • çatık yüz
  • dış yüz
  • eğri yüz
  • ekşi yüz
  • güler yüz
  • içyüz
  • iç yüz kara
  • yüz paralel
  • yüz ters yüz
  • o yüzden
  • şu yüzden
  • gökyüzü
  • ters yüzü
  • yeryüzü
  • yorgan yüzü
  • eli yüzü düzgün
  • eli yüzü temiz


Son düzenleyen Safi; 28 Nisan 2016 03:05
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
26 Ocak 2010       Mesaj #3
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
dış yüz
isim
  • Bir şeyin dışarıdan görünüşü.
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
6 Mart 2010       Mesaj #4
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
yüz karası
isim
  • Utanılacak bir durum veya şey, yüz kiri:
"Bizim gibi yüzyıllar boyunca egemen olmuş, imparatorluklar kurmuş, zaferler kazanmış bir ulus için ne yaman bir yüz karasıdır bu."- T. Halman.

Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
  • yüz karası olmak
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
29 Haziran 2015       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YÜZ a.
1. Başın saç, kulaklar, çene altıyla sınırlı olan ve gözlerin, burnun, ağzın, yanakların bulunduğu ön bölümü; surat, çehre: Yuvarlak, uzun, soluk, güzel bir yüz. Yüzünü yıkamak. Yüzü kızarmak. (Bk. ansikl. böl. Anat.)
2. Yüzüyle özdeşleştirilen kişi: Yeni yüzler aramak. Aynı yüzleri görmekten bıkmak.
3. Kişinin karakteri, duyguları vb. ile ilgili bıraktığı izlenim, yansıttığı ifade bakımından ele alınan çehre: Yüz ruhun aynasıdır. Yüzünden iyi bir insan olduğu anlaşılıyor. Gerçeği öğrenince yüzü değişti.
4. Bir kimsenin önceki olumlu davranışlarına dayanarak kendisine tanıdığı hak, sahip olduğu itibar ya da birinden beklediği hoşgörüye güvenerek gösterdiği cüret: Borcumu hemen ödeyeyim ki gene istemeye yüzüm olsun. Siz bu davranışlarınızla insanda yüz bırakmıyorsunuz! Ne yüzle karşıma çıkıyorsun?
5. Utanma: O adamda da hiç yüz yokmuş!
6. Yüzey, satıh: Dünya yüzünde kimsem yok. Suyun yüzüne çıkmak.
7. Bir şeyin ön yanı, cephesi ya da dışa bakan düşey yanlarından her biri: Binanın yüzü güneş görmüyor. Dağın doğu yüzü.
8. Bir kumaşın, bir giysinin vb. gösterişli olan, dışa gelen bölümü: Bu kumaşın yüzü tüylü. Paltosunun yüzü solmuş.
9. Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş; yastığa geçirilen kılıf: Koltukların yüzünü değiştirmek gerek. Yorgan yüzü satenden yapılmış. Yastık yüzlerini yıkamak.
10. Kesici araçların keskin yanı: Bıçağın yüzünü boğazımda hissettim.
11. Bir şeyin görünümü: Gerçeğin iki yüzü.
12. Bu yüzden, bir kimsenin, bir şeyin yüzünden, genellikle can sıkıcı bir olaydan sorumlu olan kişiyi belirtmek ya da bir olumsuz duruma, olaya açıklama getirip nedenini göstermek için kullanılır: Bu yüzden onlarla dargınım. Çocukların yüzünden işe geç kaldım.
13. (Bir şeyin, bir kimsenin) gerçek yüzü, aslı: Onun gerçek yüzünü yeni gördüm. )| Yüz ağartmak, kendisine verilen bir işi büyük bir başarıyla gerçekleştirerek o işi vereni mahçup düşürmemek: Aferin, iyi çalışıp yüzümüzü ağarttın. || Yük akı, utanmaya, mahcup olmaya yol açacak bir yönü bulunmama. || (Bir işten) yüz akıyla, yüzünün akıyla çıkmak, kendisinden beklenen işi tam olarak, başarıyla tamamlamak, eksik gedik bir yan bırakmamak: Ben senin bu girişimden de yine yüz akıyla çıkacağına inanıyorum. || Yüz bağlamak, süt vb.’den söz ederken, kaymak tutmak. || (Biri) yüz bulmak, bir kimsenin gösterdiği ilgi ve yakınlıktan şımarmak. || Yüz bulunca, yüz verince astar istemek, kendisine gösterilen küçük bir ilgiden şımararak bu ilgiyi gösterenden daha fazla yetki koparmaya, kendisine daha çok çıkar sağlamaya çalışmak. || (Bir kimseden) yğz çevirmek, bir kimseye karşı gösterdiği ilgi ve yakınlığı kesmek, dirsek çevirmek. || Yüz etmek, alacaklısını borçlusuna ya da borçlusunu alacaklısına havale etmek ya da alacağını verecekle, vereceğini alacakla karşılama yoluna gitmek. || Yüz geri etmek, gidilen bir yerden vakit geçirmeksizin geri dönmek ya da geri kaçmak. || Yüz göstermek, belirmek, ortaya çıkmak, görünmek. || Yüz göz, yüzü gözü, bütün yüzü, yüzünün tümü: Yüz göz toz toprak içindeydi. || Yüz göz olmak, aralarındaki saygılı olma, birbirine karşı dikkatli davranma durumu kalmamış olmak, laubali bir biçimde senlibenli olmak: Bunlarla yüz göz olma, sonra söz dinletemezsin. || Yüz kalıbı, insan yüzünün alçıyla alınmış kalıbı, mask. || Yüz kızartıcı, utanılacak ya da utandırıcı söz ve davranış için kullanılır: Yüz kızartıcı bir suçtan hapis yatmıştı. || Yüz kızartmak, bir kimseye utana sıkıla bir şey için yalvarmak: Yüzümü kızartıp yardım istedim. || Yüz kızdırmak, bir şey için utanıp sıkılmayı göze almak. || Yüz surat davul derisi, yüz surat eşek derisi, yüz surat hak getire, yüz surat mahkeme duvarı, utanma duygusundan yoksun, arsız ve yüzsüz kimseler için söylenir: Ne söylersen söyle, utanacak değil ya, onda yüz surat davul derisi. || Yüz sürmek, aşırı ölçüde sevgi, saygı gösterilen birinin karşı-t sına çıkarken eşiğine, ayağına doğru -yüzünü yere sürercesine- eğilmek. || Yüz takınmak, bir duyguyu yüze verilen bir biçim ya da anlatımla dışa vurmak: Onu görünce hemen asık bir yüz takınmış, konuşmasını kesmişti. || (Bir şeye) yüz tutmak, bir şeye yönelmek, kendini ona vermek (esk.). || (Bir şey belli bir durum almaya) yüz tutmak, bir durum olmak üzere bulunmak ya da olma yönünde gelişip ilerlemek: Yıkılmaya yüz tutmuş bir koca konakta bir başına yaşıyordu. || Yüz verdik deliye, çemrendi sıçtı halıya, gösterilen ilgi ve yakınlıktan şımarıp terbiyesizce davranışlarıyla, kendisine yakınlık ve ilgi gösteren kimseyi zarara sokanlar için kullanılır. !| Yüz verince astar istemek, yüz bulunca astar istemek. || (Birine) yüz vermek, bir kimseye karşı ilgi ve yakınlık göstererek onun tüm davranışlarını hoş karşılamak: Yüz verirsen işte böyle şımarır, ne seni dinler ne de beni. || Yüz yazısı, kimi yörelerde, özellikle de kırsal kesimlerde, gelinin yüzüne yapıştırılan telli pullu süsler. || Yüz yüze bakmak, birbiriyle sürekli ilişki içinde bulunmak, konuşur ve görüşür durumda olmak: Öyle sözler söylemeyin, komşusunuz, yüz yüze bakacaksınız. || Yüz yüze gelmek, birdenbire yüzleri birbirine gelecek biçimde karşılaşmak, karşı karşıya gelmek: Köşeyi dönerken onunla yüz yüze gelmişti. || Yüze çıkmak, sözkonusu bir şeyse bir sıvının yüzüne çıkmak; gizli tutulan bir haber, sorun vb. ise ortaya çıkmak, belirmek: Aralarındaki gizli ilişki sonradan yüze çıkmış, herkesin diline düşmüşlerdi; bir kimseyse yüzsüzleşmek, şımarmak: Üstüne fazla varmayın, sonra o da yüze çıkar. || Yüze duramamak, kendisinden istenen bir şeyi, isteyenin hatırını kırmamak için yerine getirmeye çalışmak. || Yüze gülmek, sözkonusu biriyse, içten olmayan, yapmacık bir tutum takınarak güler yüz göstermek, yalandan dostluk taslamak; bir nesne, bir yerse sevimli, iç açıcı bir görünümü olmak: Ev pırıl pırıl, insanın yüzüne gülüyor sanki. || Yüze gülü- cü, içtenlikten uzak biçimde dostluk taslayan, ikiyüzlü, riyakâr. || (Bir şeyin) yüzü açılmak, üstündeki kirden, pastan arınarak güzelliği, parlaklığı ortaya çıkmak. || Yüzü ak, bir kusuru ya da ayıbı bulunmayan, erdemli, onurlu. || Yüzü ak olsun, bir kimseden söz ederken, "sağ olsun” anlamında söylenen iyi dilek sözü. || Yüzü asık, yüzü gülmeyen, somurtkan, küskün ve dargın suratlı kimseler için söylenir. || Yüzü asılmak, yüzü somurtkan bir ifade almak, somurtmak: Mektubu okuyunca yüzü asıldı, iyice karardı. || (Rahat, uyku, dert vb.) yüzü görmemek, belirtilmek istenen durumdan yoksun ya da uzak olmak: Yarım yüzyıllık ömründe bir gün bile rahat yü zü görmemişti. || Yüzü gözü açılmak, cinsel ilişkileri öğrenmek /a da utangaçlığını, sıkılganlığını yitirmek; toplumsal ilişkilerini geliştirmeye, bu yolla çevresini, dünyada olup bitenleri anlamaya, kavramaya başlamak. || Yüzü gülmek, neşelenmek, ferahlamak sevindirici güzel bir duruma kavuşmak: Son yağmurlarla köylünün yüzü güldü. Bırak somurtmayı, yüzün gülsün biraz. || (Birine) karşı yüzü kalmamak, yüzü olmamak, bir kimseden daha önce birçok istekte bulunduğu için yeni bir istekle karşısına çıkmaktan utanmak, sıkılmak. || Yüzü kara, bir ayıbı, bir suçu ya da utanılacak bir yanı bulunan. || Yüzü karışmak, yüzü allak bullak olmak, yüzü alabora olmak, kötü, can sıkıcı bir olay, durum ya da haber karşısında duyduğu üzüntü yüzüne yansımak: Gazeteye bakar bakmaz yüzü karışmıştı. || Yüzü kasap süngeriyle silinmiş, kendisine yöneltilen en ağır suçlamalardan bile etkilenmeyen, utanıp sıkılması olmayan kimse için söylenir. || Yüzü kızarmak, bir şeyden utanıp sıkılmak. || (Bir kimseye) yüzü olmamak, bir kimseye karşı bir kusuru bulunuşundan ya da ondan daha önce birçok şey istemiş oluşundan ötürü artık yeni bir şey isteyecek durumda olmamak. || Yüzü pek, karşısındakini kırma ya da gücendirme kaygısı çekmediği için kendisinden istenenleri kolayca geriye çeviren, birine söylenmesi güç olan şeyleri rahatça söyleyebilen. || Yüzü sıcak, sevilen, hoşlanılan. || Yüzü sirke satmak, hoşnutsuzluğu yüzünden anlaşılmak, yüzünün ifadesi hoş olmamak. || Yüzü soğuk, sevimsiz, hoşlanılmayan, ürkütücü. || (Bir şey söylemeye) yüzü tutmamak, utanıp sıkıldığı için bir kimseye bir şey söylemeye, ondan bir şey istemeye çekinmek: Yoo benim yüzüm tutmaz, ona sen söyle. (Bir şeyin) yüzü yazılı kalmak, kullanılmak ya da yenilmek için hazırlanmış bir şey hiç dokunulmamak, olduğu gibi kalmak. || Yüzü yerde, başkalarını hor görmeyen, herkesle dostluk, ilişki kurabilen, kendini üstün görmeyen kimse için söylenir. || Yüzü yere gelmek, yüzü yere geçmek, yüzünün derisi yere geçmek, herhangi bir nedenle aşırı ölçüde utanıp sıkılmak. || Yüzü yok, bir kimseden söz ederken, kendisine karşı bir kusuru bulunduğu ya da daha önce çok şey istediği birinden yeni bir istekte bulunamayacağını belirtmek için kullanılır. || Yüzü yumuşak, karşısındakini gücendirmemek için kendisinden istenilen her şeyi yapan kimse için söylenir. || Yüzünde şeytan tüyü var, herkese kendisini sevdiren kimseler için kullanılır. || (Bir durumu) yüzünden akmak, herhangi bir durumda olduğu yüzüne yansımak, yüzünden belli olmak: Hırçınlığı yüzünden akıyor sanki. || Yüzünden, suratından düşen bin parça olmak, canının çok sıkıldığı ya da öfkeli ve sinirli olduğu yüzünden açıkça belli olmak. || Yüzünden, yanağından kan damlamak, çok sağlıklı olduğu yüzünün renginden anlaşılmak, belli olmak. || Yüzünden okumak, bir kimsenin hangi durumda olduğunu, ne duyup ne düşündüğünü yüzünden anlamak; bir şeyi ezbere değil yazılı kâğıttan okumak. || (Birinin) yüzüne atılmak, özellikle de bir büyüğüne karşı kırıcı, kaba ve saygısızca sözler söylemek. || (Birinin) yüzüne atmak, birşeyi beğenmeyip onu getirene öfkeli ve aşağılayıcı bir tutumla geri vermek. || (Birinin) yüzüne bağırmak, bir kimseye karşı kırıcı, kaba sözleri saygısızca ve öfkeyle bağıra bağıra söylemek. || (Birinin) yüzüne bakamaz olmak, yaptığı kötü bir iş ya da davranış yüzünden kimsenin karşısına çıkacak gücü ya da cesareti kendinde bulamamak. || Yüzüne bakılır, bir kimsenin güzelce olduğunu, çirkin denemeyeceğini belirtmek için kullanılır. || Yüzüne bakılmaz, bir kimsenin çok çirkin olduğunu vurgulamak için kullanılır. || (Birinin) yüzüne bakmamak, ilgi ve yakınlık göstermemek, önemsememek: Gittiğine pişman olmuştu, kimse yüzüne bakmamıştı toplantıda; darılıp gücenmek: Söylediklerimi yapmazsan yüzüne bakmam, bilesin. || Yüzüne bakmaya kıyılmaz, bir kimsenin çok güzel olduğunu vurgulamak için söylenir. || Yüzüne bir daha bakmamak, darılıp küsmek, konuşmamak: O olaydan sonra en yakın arkadaşları bile bir daha yüzüne bakmamışlardı. || Yüzüne durmamak, kendisinden istenilen bir şeyi geri çevirememek, hayır diyememek ya da bir kimsenin vermesi gerektiği halde vermeye yanaşmadığı bir şeyi istememek. || Birinin) yüzüne gelmemek, bir kimsenin işlediği kabahati bilmezlikten gelmek, kabahatini, yüzüne karşı söylememek: Yüzüne gelme, o kendisi anlasın suçunu. || Yüzüne gözüne bulaştırmak, bir işin üstesinden gelmemek, onu başarmak şöyle dursun daha da kötü duruma sokmak. || Yüzüne gülmek, bir kimseye dalkavukluk etmek. || (Bir şeyin) yüzüne hasret kalmak, o şeyi bulamamak, ondan yoksun olmak: Burada kuru ekmeğin yüzüne bile hasret kaldık. || Yüzüne kan gelmek, benzi pembeleşerek sağlığına kavuşmak, solgunluğu kalmamak. || Yüzüne kapanmak - KAPİ*LAR YÜZÜNE KAPANMAK. || (Birinin yüzüne karşı, bir kimsenin karşısında ve kendisinden korkup çekinmeden: Yüzüne karşı her şeyi açık açık söyledim. || Yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır, bir kimsenin aşırı ölçüde arsız ve onursuz olduğunu vurgulamak için söylenir. || Yüzüne vurmak, yüzüne çarpmak, bir kimsenin yaptığı bir kabahati açıkça yüzüne karşı söyleyerek onu ayıplamak, kınamak: Söylediği yalanı yüzüne vurmakla iyi ettin, bir daha yapmasın. || (Birinin) yüzünü ağartmak, yaptığı bir işle ya da sağladığı bir başarıyla özellikle de yakınlarının övünç duyacağı bir durum kazandırmak, onlara övünme olanağı vermek: Elde ettiğin bu sonuçla sen hepimizin yüzünü ağarttın, seninle övünüyoruz. || Yüzünü buruşturmak, yüzünü ekşitmek, yüzüne memnun olmadığını belirten bir ifade vermek: İçeride toplananları görünce yüzünü buruşturdu. || Yüzünü gören cennetlik, uzun süre ortalıkta görünmeyen ya da çok seyrek görünen kimseler için söylenir. || (Birinin) yüzünü görmemek, bir kimseden söz ederken, onu uzun süredir görmemiş olmak: Nereye gitmişti, nerelerdeydi, nicedir yüzünü görmemiştim; bir şeyden söz ederken ona gereksinim duymak, hasretini çekmek: Kıtlık yıllarında buğday unundan yapılan ekmeğin yüzünü görmedik. || (Birinin) yüzünü gözünü açmak, bir çocuğa ya da gence bilmediği, edinmediği birtakım cinsel bilgiler kazandırmak. || (Birinin) yüzünü güldürmek, bir kimseyi mutlu kılacak bir iş yapmak, ona yardım etmek, iyilikte bulunmak. || (Birinin) yüzünü kara çıkarmak, bir kimsenin öne sürdüğü bir savda yanıldığını ortaya koyarak onu utandırmak. || Yüzünü kızartmak, yüzünü kızdırmak, bir işi utanarak, onurunu, gururunu hiçe sayarak yapmak: En sonunda yüzünü kızartarak ondan da borç istemişti. || (Birinin) yüzünü kızartmak, bir kimseyi utanacak bir duruma düşürmek, utanıp sıkılmasına, mahcup olmasına yol açmak. || Yüzünü şeytan görsün, hoşlanılmayan, sevilmeyen birine karşı duyulan nefreti vurgulamak için kullanılır. || Yüzünü yazmak, kimi yörelerde, özellikle de köylerde gelinin yüzünü süslemek. || Yüzünü yere getirmek, yüzünü yere vermek, bir kimsenin,utanmasına, mahcup olmasına yol açacak bir davranışta bulunmak: Düşmanı sürüp çıkardık kasabadan, mak, yüz akıyla çıkmak. || Yüzünğn derısi kalın, yüzü pençe utanma, arlanma, sıkılma duygusundan yoksun, arsız kimseler için söylenir. || Yüzünüze güller, kusuntu, dışkı vb. iğrenç şeylerden söz edileceği zaman "affedersiniz" anlamında söylenir.
Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 28 Nisan 2016 05:17
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
11 Ekim 2015       Mesaj #6
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
ARKAYÜZ a. Bir yaprağın önyüzünün arkasındaki ikinci sayfa. (Kör baskıda, arkayüz basılı olmayan yüzdür.)
—Marangl. Bir ahşap parçasının kullanım sırasında görülmeyen, önyüzüne karşıt yüzü.
—Nümism. Bir sikkenin ya da bir madalyanın asıl yüzünün tersim oluşturan ve çekiçle vurulunca dişi kalıbın biçimini alan yüzü.

Kaynak: MsXLabs.org & Büyük L.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
🌘 🚀
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
28 Nisan 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YÜZ
—Anat. Yüz açısı, yüzün çeşitli özelliklerinin (prognatizm, yükseklik vb.) ölçümü için kullanılan açıların her biri. || Yüz atardamarı, dil atardamarının üstünde, dış karotisten doğan, sonra yüzün ön kısmından geçmek üzere altçeneyi dolanan atardamar. (Komşu kaslara birçok dal verir.) || Yüz siniri, kafa sinirlerinin yedinci çifti. (Bk. ansikl. böl.)

—Antropol. Yüz göstergesi, yüz yüksekliğinin (burun kökünden itibaren) iki elmacık kemiği arası mesafeyle bölümünün 100 ile çarpımı.

—Ayakkc. Ayakkabı sayasının ayağın üstünü ve parmaklarını örten\ön bölümü.

—Cerr. Yüz germe ameliyatı, LİFTİNG’in eşanlamlısı. || Yüz plastiği, yüiün bir madde kaybına uğramasından ötürü öz derisi ile onarımı. (Eşanl. MELOPLASTİ.)

—Cez. huk. Yüz kızartıcı suçlar zimmet, ihtilas, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, haleli iflas gibi suçların ortak adı.

—El sant. Bıçak yüzü, bıçağın kesici kenarı.

—Elektrotekn. Kutup yüzü, döner bir makinenin kutuparası kafacığının kenarında bulunan ayağın ya da kutup parçasının yüzeyi.

—Eşy. Yastığa geçirilen ince kumaştan kılıf.

—Folk. Yüz yazısı, renklendirmek ve güzelleştirmek için yüze yapılan süsleme; makyaj. (Anadolu'da özellikle düğün, nişan vb. özel günlerde yapılırdı. Yüz yazısını daha çok bu işte beceri sahibi deneyimli kadınlar yapardı. Bunlar aklık, allık, rastık, sürme, laden ben, yapıştırma vb. kullanarak gelinin yüzünü süslerlerdi. Büyük kentlerde, özellikle İstanbul’da bu işi meslek edinmiş kadınlar vardı.) || Yüz yazmak, yüze makyaj yapmak.

—Geom. E3 uzayının bir çokyüzlüsünü sınırlayan çokgen. || Sonlu herhangi boyuttaki bir uzayın bir çokyüzlüsünü sınırlayan, bir aşırıdüzlem parçası dışbükey çokyüz- lü. || Bir ikidüzlemli kesmenin sınırını oluşturan yarıdüzlem. || Bir çokyüzlü kesmenin sınırını oluşturan düzlem kesme. || Komşu ya da bitişik yüzler, bir çokyüzlünün ortak bir ayrıtı bulunan yüzleri.

—ikonogr. Kutsal yüz, Calvarium’a çıkışı sırasında acı çeken İsa’nın yüz hatlarını gösteren tasvir.

—inş. Bir duvarın, kesme taş, beton vb.’den görünen dış yüzeyi. || Duvar yüzü, üzerinde hiçbir çıkıntı bulunmayan duvar bölümü. || Kaba yüz, yontulmamış ya da perdahlanmamış taş ya da beton yüzey. || Pencere eteği yüzü, pencere parapetini oluşturan taşlar.

—Kad. doğ. Yüzden geliş, baştan gelişin arkaya yatık türü. Bu çeşit gelişte dölüt başının çenealtı-bregma çapı üst darlığı aşar.

—Kâğ. san. Elek yüzü ya da alt yüz, bir kâğıt ya da karton yaprağının, üretim sırasında makine eleğiyle temas eden yüzü. || Keçe yüzü ya da üst yüz, düz tabla üzerinde üretilen kâğıt ya da kartonların, eleğin ters tarafındaki yüzü. (Bu yüz genellikle daha düzgün ve daha parlaktır.)

—Manyet. Kutup yüzü, yararlı manyetik akının geçtiği mıknatıs yüzeyi.

—Matbaac. Önyüz, kâğıt tabakasının birinci sayfayı içeren forması; basılmış tabakanın birinci sayfayı içeren yüzü. || Arka yüzü, tabakanın ikinci sayfayı içeren forması; basılmış tabakanın bu sayfayı içeren yüzü.

—Müc. Pırlanta olarak yontulmuş taşların baklava biçimindeki façetalarından her biri.

—ol. Yüz telci, yüz kaslarının çevresel merkez sinirlerine bağlı felci. (Bk. ansikl. böl.) || Yüz nevraljisi, ÜÇÜZSİNİFT NEVRALJİSİ'nin eşanlamlısı. || Yüz siniri. (Bk. ansikl. böl.) || Yüz spazmı, gözkapaklarının büzücü kasından başlayan, sonra zamanla tüm yüz kaslarını saran klonik ya da tonik sarsıntılar. (Bk. ansikl. böl.)

—Saatç. Eksenler, fener dişliler vb. üzerinde bulunan, silindirsel yüzeye dik bölüm.

—Tek. res. Bir yüzeyin ötekilerden bir ayrıtla ayrılmış bölümlerinden her biri. || Bu bölümle, in aynı düzlemde oluşturdukları yüzdeki bütün. deri kasları.

—Tip. Yüz belirtisi, CHVOSTEK BELİRTİSİ’nin eşanlamlısı.

—Zootekn. Atın ve bazı hayvanların başında, altta burun kemik ve kıkırdaklarından başlayıp üstte göz hizasına kadar uzanan ön bölümü. || Yüz çukuru, köpeğin somağı ile alnı arasında kalan çukur kısım.

—ANSİKL. Anat. Kafatasının ön-alt bölümünde bulunan yüz iki kısımdan oluşur: üstçene ve altçene. Altçene tek kemikten oluşur. Üstçene ise, aralarından birinin (üstçene kemiği) çevresinde kümelenmiş on üç kemikten oluşur: üstçene kemiği dışında kalan bu kemiklerin adları şöyledir: elmacık kemiği, tırnakçık kemiği, alt boynuzcuk kemiği, burun kemiği, damak kemiği (hepsi çift), ve son olarak, ortada bulunan ve tek olan sapankemiği.
Yüz kasları mimik hareketlerini sağlayan deri kaslarıdır. Bütün bu kaslara yüz siniri kumanda eder; duyarlık ise üçüz sinir ve •yüzeysel boyun sinir ağının dalları tarafından sağlanır. Damarlar dış karotisin bir dalı olan yüz atardamarından gelir. Gözler, kulaklar, burun ve ağız yüzün kısımladır.

• Yüz siniri. Soğanilik-Varol köprüsü oluğunun dış yan çukurcuğundan çıkar ve VII. yan sinir (Wrisberg ara siniri) ile VIII. sinir (işitme siniri) eşliğinde içkulak kanalına doğru ilerler. Fallope kanalına girer, şakak kemiğinin kaya parçasından çıkar, çenealtı tükürük bezinin içinden geçer ve üst gözkapağını kaldırıcı kas dışında yüzün hareketle ilgili çeşitli kaslarına dağılır. Yüz sinirinin bir zarara uğraması, lezyonun yerine göre, merkezi ya da çevresel tipte bir yüz felcine neden olur.

—Karş. anat. Kafa sinirlerinin VII. çifti olan yüz siniri, suda yaşayan omurgalılarda hi- yoit yay bölgesinin sinirini sağlar, özellikle köpekbalıklarında spirakulumdaki solungaç sinir ağını oluşturur. Karada yaşayan omurgalılarda endoblastik solungaç kesesinin ortakulağa dönüşmesi, bu sinirin altçene dalının kulakdavulunun iç yüzüne yerleşmesini sağlar.

—Nörol. • Yüz felci.
1. Çevresel sinir kökenli yüz felçleri, yüz siniri köklerinin çıktığı çekirdekteki ya da bu ana sinirin kendisindeki bir bozukluktan ileri gelir. Sonuçta lezyonun bulunduğu yandaki yüz kaslarının tümünü, yani alt ve üst yüz sinirleri alanını saran bir felç ortaya çıkar. Alt yüz siniri felci yüzde bir bakışımsızlık yaratır ve yüz çizgileri sağlam tarafa doğru çekilir ve bu belirtiler kendiliğinden ya-da istemli yüz hareketi yapıldığında daha da belirginleşir. Üst yüz siniri felpi Charles Bell belirtisine yol açar: felçli tarafta gözkapakları kapatılamaz ve hasta bunu denerken, göz yukarıya ve dışa kayar, gözbebeği üst gözkapağı altında kalır.
Böyle bir felce çeşitli hastalıklar neden olabilir; enfeksiyonlar (zona, akut otit, tetanos, frengi, çocuk felci, poliradikülonev rit), travma (şakak kemiğinin kaya kısmının kırıkları), ur (beyinsapı gliomu, işitme siniri nörinomu, çenealtı tükürük bezi uru), damarsal bir olay (tümsek çıkıntı yumuşaması).
Soğuğa bağlı yüz lelcı (ya da Bell hastalığı), gerçek neden ve mekanizması bugün de bilinmediği için böyle adlandırılmıştır, ama en sık rastlanan çevresel yüz felçlerinden biridir. Nadir bir ihtilat olan ve felçten spazma geçişle belirginleşen bir yarı yüz spazmı dışında hastalığın gidişi genellikle iyicildir.
Yüz kasları elektromiyografisi sinir yoksunluğu belirtilerini ortaya çıkarır; devimsel birim potansiyellerinin yeniden çıkması sinir işlevinin geri geldiğini gösterdiği için bu inceleme özellikle hastalığın gidişini izlemek bakımından yararlıdır. Böylece, klinik ve elektromiyografik gidişte, normalde iki ay içinde iyileşme olmazsa, sinir üzerindeki baskıyı kaldırmaya yönelik bir cerrahi girişim düşünülebilir.

2. Merkez kökenli yüz felçleri Rolando kıvrımını yüz siniri çekirdeklerine bağlayan liflerin lezyonundan ileri gelir. Felç lezyonun karşı tarafındaki yarı yüzü sarar ve alt yüz siniri bölgesinde daha çok göze çarpar. Burada yüz kasları elektromiyogramı normaldir Nadiren tek başına gelişen bu felç genellikle yarım vücut felcinin bir parçasıdır ve aynı omurilik soğanı sendromunun belirtilerinden birini oluşturur.

• Yüz spazmı. Yüz spazmı tek taraflı olduğunda, bir ura ya da atlas-artkafa ekleminin oluşum bozukluğuna bağlı bir yarım yüz spazmı oluşturur. Çok daha sık olarak, spazm evresine geçmiş soğuğa bağlı bir yüz felcinin sonucudur. Ayrıca herhangi bir nedene bağlı olmadan da ortaya çıkabilir: nedeni belirsiz yarım yüz spazmı.
iki taraflı olduğunda, gözkapaklarında yol açtığı kapanmanın verdiği sıkıntıyla Si- card yalancı yüz spazmını (ya da Meige orta yüz spazmını) oluşturur.

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 28 Nisan 2016 05:18
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
28 Nisan 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
YÜZ as. say. sıf.
1. Doksan dokuz artı bir ya da on kere on: Yüz haneli bir dama tahtası. Sınava yüz kişi katıldı.
2. (Addan sonra), yüzüncü anlamında numaralama, sıralama belirtir: Sayfa yüz.
3. Belirsiz, büyük ya da küçük bir sayıyı belirtir: Size bu konuyu yüz kere anlattım. Yüz sözcük öğrenmekle bir dili biliyor geçinmek.

♦ a. 100 rakamı, sayısı (yerine göre bir oda, ev, dosya vb. numarasını belirtir).

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
28 Nisan 2016       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Yüz Kemikleri
Göz çukurlan, ağız ve burun boşluklarını çevreleyen kemiklerdir. Yüz bölgesinde üst ve alt çene olmak üzere iki parça bulunur. Üst çenede 1 tane tek, 6 tane çift olmak üzere toplam 13 tane kemik bulunur. Tek olan kemikler vomer (soğan) kemiktir. Çift olanlar ise, masilla (üst çene kemikleri), palatinal (damak kemikleri), zygomal (elmacık kemikleri), tırnaksı kemikler, nasal (burun kemikleri) ve alt boynuzcuklardır. Alt çene kemiği mandibula ise at nalına benzeyen tek kemiktir. Alt çene kemiği, zygomal (şakak) kemiklerine oynar eklem ile bağlanır.

DEVAMI Kemik Nedir - Kemiğin Yapısı Ve Görevleri
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
28 Nisan 2016       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ahmağa yüz, abdala söz vermeğe gelmez
akılsız veya muvazenesiz kimselerle fazla samimî olmak, vaatte bulunmak insanın başına iş açar.

Yüz verme arsız olur, az verme hırsız olur
çok yüz verilen arsız olur, eline az para verilen daha ister, hırsız olur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

28 Temmuz 2013 / Pollyanna Taslak Konular
6 Şubat 2014 / Misafir Cevaplanmış
16 Haziran 2012 / Misafir Soru-Cevap
22 Ocak 2015 / mevlüt tahir Cevaplanmış