KILIÇ
Alm. Sabel (m), Schwert (n), Degen (m), Fr. Sabre (m), epee (f), Glaive (m), İng. Sword saber. Ateşli silâhların yapımından evvel kullanılan kesici harp âleti. Bele asılarak taşınır. Uzun, ucu sivri olup, çelikten yapılırdı. Kudret ve hâkimiyet timsâlidir. İlk defâ kimler tarafından, nerede kullanıldığı bilinmemektedir.
Kılıcın duvara asılmasına yarayan bölümüne “kayış”, elle tutulan kısmına “kabza”, kılıç gövdesinin uç bölümüne “taban”, kılıç kullananın elini saldırılara karşı koruyan bölümüne “balçak” adı verilir. Kabzanın ve balçağın altındaki tabanın en kalın olan ve kılıcın eğiminden önceki kısmına “sırt” denir. Kılıç için kullanılan diğer terimler de şunlardır: Kılıcı tutturmaya yarayan ve bel kayışına geçirilen “askı kayışı”, “kılıç askısı”(omuza asılan kayış), saldırılara karşı eli koruyan “kabza siperi”, “kılıç namlusu”, “kılıç kılıfı” (atın terkisinde bulunan kılıç mahfazası), “kılıç kını” (kılıcın içine konulduğu deri veya mâdenî kılıf), “kılıç pabucu” (kılıç kınının aşağı kısmı), “kılıç püskül kayışı” (kılıcın kabzasına bağlı olan ve bir ilmekle bileğe takılan kayış), “kılıç bağı” (bele takılan kayış kemer)dır.
Kılıç çeşitleri: Gövdesi yılankavî biçiminde olana “burma kılıç”; kesici bir âlet olmaktan ziyâde gösteriler için yapılan, incesine, “cirit kılıcı”; iki ağızlı ve herhangi bir eğriliği olmayanlarına “doğru kılıç”; taban demiri dengeli biçimde kavislenen cinsine “eğri kılıç”; geçit törenleri için süslü bir şekilde hazırlanmış olanlarına da “tören kılıcı” adı verilmektedir.
Romalıların kılıçları demirdendi. Boyları uzun, orta yeri kalın, her iki yanı kesiciydi. Sâdece savaş sırasında bellerine takarlardı. Fransızların kılıçları da demirdendi. Diğerlerine nazaran daha ağır, boyları kısa ve her iki yanı kesiciydi. Haçlıların kılıçları genellikle demirdendi.
Türk kavimleri arasında kılıcın târihi Türk târihi ile başlar. Aşağı Volga (İdil) bölgesinde bulunan Hun kılıcı tek ağızlıdır. Hunların Çin’e gönderdiği mallar arasında az da olsa kılıç vardır. Göktürklerde kılıç yapımı daha da gelişti. Kuzey Türk illerinde Hazar, Bulgar ve Kıpçaklar anayurtta ise Kırgızlarla Uygurlar kılıç yapmada meşhur oldular.
Saltar’da çıkarılan Hazar kılıcı, Spansk ve Kazan yöresinde bulunan Kuman eğri kılıçları, Kuzey Türklerinin kılıç yapma sanatındaki mahâretlerini ortaya koymuştur. Uygurların, Göktürklerin çeliğe su vermekte pek usta oldukları Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır. Orta çağda Türkelinde bulunan Hami şehri, kılıç sanâyiinin meşhur merkezlerinden biriydi. Karahanlılar, kılıç îmâlinde Müslüman Türkler arasında ilk sırayı aldılar. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde Kayseri, Ahlat, Divriği, Bursa daha sonra Rumeli’de Samakov, Saraybosna ve Şam ünlü kılıç yapım merkezleri olmuştur.
Türklerde kılıç sanâyii 19. asrın başlarından îtibâren önemini kaybetmiştir. Kılıcın yerini savaşta süngü, şahsî korunmada ise tabanca almıştır.
Bütün Türk kavimlerinde kılıç kullanma ve kılıç tâlimleri yapmak için birlikler kurulmuştur. Aynı zamanda kılıç, bir spor aracıydı. Başarı gösteren kumandanlara, beylere kutlama hediyesi olarak kılıç verilirdi. Abbâsî halîfeleri Selçuklu veOsmanlı sultanları, devlet kuran Müslüman hükümdarlara istiklâl ve hâkimiyetinin tanındığını belirtmek için kılıç gönderirlerdi. Bu bakımdan kılıç şan ve şeref aracıydı. Selçuklu veOsmanlı Devletinde ordu ihtiyaçlarını karşılamak için her eyâlette dâimî olarak kılıçhâneler kurulmuş ve kılıç ustaları yetiştirilmişti. Osmanlı Türklerinde kılıç yapmak, kılıç kuşanmak, kılıç kullanmak başlı başına bir sanattı.
Osmanlı Türklerinin kılıçlarının başlıca özellikleri: Çok iyi su verilmiş, keskin ve hafif olması; kullananı yormaması; kavisli (eğri) olması; hücumda ve savunmada hareket imkânının çok olması; usta kullanıcıların ellerinde körlenmemesi, ağzının kırılmaması idi. Osmanlı pâdişâhlarının kılıçlarının kabzaları genellikle beyaz sedeften olur ve üzerinde altın kakma yazılar bulunurdu. Pâdişâh kılıçları devrin en meşhur kılıç ustaları tarafından yapılırdı.
Osmanlı pâdişâhları tahta geçişlerinden hemen sonra Ebû Eyyüb el-Ensârî’nin türbesinde, muhteşem bir merâsimle kılıç kuşanırlardı. (Bkz. Kılıç Alayı)
Osmanlı Devletinde tımar olarak verilen arâzinin tahsis, edilmiş olan bölümüne de kılıç adı verilirdi. Kılıç hakkı olarak verilen tımarların değerleri zamanla yükseldi. Üç bin akçadan altı bin akçaya kadar olanlara “kılıç hakkı”, altı bin akçadan yirmi bin akçaya kadar olanlara “terakki”, yirmi bin akçadan fazla vergi geliri olan dirliklere “zeamet”, yüz bin akçayı aşan tımarlara “has” adı verilirdi. Has, pâdişâhlarla vezirlere ve büyük devlet adamlarına mahsustu.