KALPAK a. (esk. türkç.). Giy.
1. Tersine çevrilmiş kesik koni biçimli deri, kürk ya da kumaştan yapılmış siperliksiz başlık. (Bk. ansikl. böl.)
2. Acem kalpağı, İranlI tüccarların ve Azeri Türkleri'nin giydiği bir tür kalpak. || Bulgar kalpağı, Bulgaristan da yaşayan Tûrkler'in ve Bulgarlar’ın giydiği genişçe ve pek yüksek olmayan kalpak, || Çerkez kalpağı, Çerkezler'in giydiği koyun ya da kuzu postundan yapılmış yüksekçe kalpak. || Kemali kalpak, Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemalin giydiği kuzu postundan yapılmış, üst kısmı hafifçe genişleyen, tepesi bombeli kalpak. (Mustafa Kemal'in Erzurum kongresi’nden sonra giymeye başladığı bu tür kalpak, kısa sürede onun safında çarpışanların simgesi haline geldi, TBMM üyeleri tarafından da giyildi.) [Kısaca Kemali de denir.) || Macar kalpağı, macar ordusunda giyilen bir tür kalpak. || Samur kalpak, samur kürkten yapılmış kalpak. || Tatar kalpağı, D. Türkistan ve Kırım yarımadasında yaşayan Tûrkler'in giydiği posttan yapılmış uzun tüylü ve genişçe kalpak.
—ANSİKL. Giy. Kalpak, Türkler arasında çeşitli dönemlerde kullanılmış bir başlıktır. Orta Asya'da yaşayan bazı türk boyları kalpağa benzer çeşitli biçimlerde başlıklar giyerlerdi, ilk biçimi başı, göz ve kulaklara değin örtecek genişlikte bir kesik koniydi. Genellikle koyun postundan yapılır ve koyu renkte olurdu. Beyaz renkli olanları da vardı. Varlıklı kesimden olanlar astragandan yapılmış kalpak giyer, kenarlarına daha açık renkte kürk geçirtirlerdi. İslam dininin yaygınlaşmaya başlamasıyla kalpağın yerini sarık türü başlıklar almaya başladı. OsmanlIlar döneminde hıristiyan halk kalpak giyerdi. Bu dönemde giyilen kalpak siyah renkte kalın bir kumaştan yapılırdı ve biçimi enlemesine şişkin bir kavunu andırırdı. Bir süre sonra meslek dallarına göre renkleri ve biçimlerinde farklılaşmalar oldu; bu yeni kalpaklar hekim kalpağı, tüccar kalpağı, sarraf kalpağı gibi adlar aldı. XIX. yy.'da sarayla ilişkisi olan sefaret tercümanlarının kalpak giymesi zorunlu tutuldu. Mahmut II döneminde fesin resmi başlık olarak kabulüyle (1828), hıristiyanlar da bu yeni başlığı kullanmaya başladılar. Sadrazam izzet Paşa bir fermanla (1842) türk olmayan osmanlı uyrukluların kalpak giymesini zorunlu kıldı. Ancak bu ferman uzun süre uygulanamadı, ikinci meşrutiyetten sonra (1908), kalpak her rütbedeki subayların resmi başlığı olarak kabul edildi. Bu kalpaklar fes biçimindeydi ve tablası çuhadan yapılıyor, kenarlarına post geçirili- yordu. Renkleri de kullanan subayın sınıf ve rütbesine göre değişiyordu. Yayalar yeşil, topçular lacivert, süvariler kül rengi, kurmay sınıfından olanlar ve generaller kırmızı kalpak giyiyordu. Tablasının üzerine çaprazlamasına sırmalı şerit dikiliyor ve şeritlerin kesiştiği orta noktaya da parlak bir madeni düğme dikiliyordu. Bir süre sonra üniformalı polislere de kül rengi çuha kalpaklar giydirilmeye başlandı. Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’in giydiği üstü hafifçe genişleyen kuzu postundan yapılmış koyu renk kalpak, kısa sürede onun safında çarpışanların simgesi oldu. Yeni oluşturulan orduda zabitler posttan, neferler kumaştan yapılmış kalpaklar giydiler. Kalpak bu dönemde TBMM üyelerinin birçoğu tarafından da kullanıldı. Cumhuriyet'in ilanındag sonra yapılan giyim kuşama ilişkin düzenlemelerle kalpak giyilmesi de yasaklandı.
Kalpak, Bonaparte'ın muhafız birliği aracılığıyla Mısır'dan Fransa’ya da girdi ve konsüllük, Birinci ve ikinci İmparatorluk dönemlerinde çeşitli askeri birlikler tarafından kullanıldı.
Kaynak: Büyük Larousse