Arama

Ocak Nedir?

Güncelleme: 16 Aralık 2015 Gösterim: 1.887 Cevap: 1
SUNU - avatarı
SUNU
Ziyaretçi
1 Haziran 2010       Mesaj #1
SUNU - avatarı
Ziyaretçi
ocak -ğı
isim
Sponsorlu Bağlantılar
1 . Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer:
"Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar."- Halikarnas Balıkçısı.

2 . Şömine:
"Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar."- Y. K. Karaosmanoğlu.

3 . Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet:
"Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak."- H. Taner.

4 . Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer:
"Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür."- S. Birsel.

5 . Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer:
"Mermer ocağı. Kömür ocağı."- .

6 . Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası:
"Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu."- S. F. Abasıyanık.

7 . Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer:
"Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi."- F. R. Atay.

8 . Yılın birinci ayı, kânunusani:
"Ocak ayını sevmem, oldum olası."- B. Felek.

9 . tarih Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri.

10 . mecaz Ev, aile, soy:
"Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı."- A. Gündüz.

11 . halk ağzında Halk hekimliğinde bir önceki kuşaktan el verme suretiyle aktarılan bilgileri kullanarak belirli bir şikâyeti veya hastalığı iyileştirdiğine inanılan aile.



Atasözü, deyim ve birleşik fiiller
ocağı batmak ocağı kör kalmak ocağına düşmek ocağına incir (veya darı) dikmek (veya ekmek) ocağını yeşertmek ocağı sönmek ocağı tütmek

Birleşik Sözler
ocakbaşıocakeşeğiocak kaşıocak katıocak taşıkör ocakod ocakacemi ocağıaile ocağıasker ocağıaş ocağıbaba ocağıbostancı ocağıçay ocağıdeprem ocağıelektrik ocağıgaz ocağıhumbara ocağıispirto ocağıkahve ocağıkireç ocağıkum ocağımaden ocağıparti ocağısağlık ocağıtaş ocağı



Kaynak: Türk Dil Kurumu
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
16 Aralık 2015       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
OCAK a.
1. Ateş yakılan yer.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Eski evlerde odalarda ve mutfaklarda duvar içine tuğla ya da taştan yapılan ve dumanı çekmeye yarayan bir bacası olan yer.
3. Isı elde etmek amacıyla yapılan aygıtlara verilen genel ad (çalışma biçimini gösteren bir adla da kullanılır): Gaz ocağı. Elektrik ocağı Ocağa yemek koymak.
4. Taş, maden vb. çıkarılan yer: Maden ocağı. Taş ocağı. Kireç ocağı
5. Bir etkinliğin yoğun olarak gerçekleştirildiği yer: Bilim ocağı.
6. Belirli bir amaçla toplanılan yer: Türk ocakları.
7. Kimi deyimlerde, ev, aile soy: Ocağı dağıldı.
8. Bir aile yapısı gibi algılanan kuruluş: Yeniçeri ocağı.
9. Bir kurum, kuruluş ya da kahvehanelerde çay, kahve vb. pişirilen bölme: Çay ocağı.
10. Ocak kaşı, ocağın üzerine tencere oturtmak için yapılan yer. || Ocağı batmak, büyük bir yıkıma uğramak, mahvolmak. || Ocağı kör kalmak, soyunu sürdürecek çocuğu bulunmamak, soyu tükenmek. || Ocağı tütmek, soyu sürmek, çoluk çocuğu olmak: Evlen, ocağın tütsün. || (Birinin) ocağına düşmek, bir kimseye sığınarak ondan yardım dilenmek: Ocağına düştüm, ötesini sen bilirsin. || (Birinin) ocağına incir dikmek, ocağına darı ekmek, bir kimsenin evini barkını yıkıp yok etmek, onu bir daha kurulmaz, şenlenemez duruma sokmak. || (Birinin) ocağını söndürmek, ailesinin yok olmasına, evinin barkının yıkılıp dağılmasına yol açmak: Hiç unutur muyum, ocağımı söndürdü onlar.

—Esk. Ocağ-ı mihman-nevaz, misafir ağırlayan ocak, hanedan.

—Denize. Buharlı gemilerin kazanlarının içinde ve altlarında ateş yakmaya ayrılmış bölüm. || Ocak bastırmak, kazan ocaklarındaki ateşi öne doğru çekerek, en az yanar duruma getirmek. || Ocak çekmek, kazan ocağındaki ateşi söndürmek.

—Folk. Bazı hastalıkları iyileştirme gücü olduğuna inanılan aile; bu hastalıkların iyileştirildiği yer. (Bu ailelerin bir ya da birkaç hastalığı iyileştirme yeteneğine sahip olduğuna inanılır; ilgilendikleri hastalığa göre ad alırlar: sarılık ocağı, sıtma ocağı, al ocağı gibi.) [OCAKLI ]

—Isıbil. Sanayide ya da evlerde kullanılan ısıtma aygıtlarında, içinde yanma olayının gerçekleştiği bölüm. (Bk. ansikl. böl.)

—Isıt, havld. Ocak çengeli, ATEŞ ÇENGELl'nin eşanlamlısı.

—Isıt havld. ve Isıbil. Otomatik ocak, kömür yüklemeye ve yakmaya yarayan mekanik ocak.

—Inş. Ocak perdesi, OCAK slPERh'nln eşanlamlısı.

—Kur. tar, Ysnlçerl teşkilatı hakkında kullanılan bir deyim. (Yeniçeriler kendilerini bektaşlliğe bağlı saydıkları için bu deyim ortaya çıkmıştır Kurum anlamına gelen bu deyim, Lağımcılar ocağı, Cebeci ocağı vb. başka hizmet birimlerini de kapsıyordu.) || Ocak ağası, "yeniçeri ağası" yerine kullanılan bir deyim. (YENİÇERİ AĞASİ.) || Ocak bölûkbaşıları, Yanlçerl ocağı’nı oluşturan bölüklerin başında bulunan, bölüğün eğitim ve disiplininden sorumlu olan subay. || Ocak erkim ya da ocak ağaları, başta ocak ya da yeniçeri ağası olmak üzere sırasıyla sekbanbaşı, yeniçeri kâtibi, yeniçeri kethüdası, İstanbul ağası, Anadolu ve Rumeli ağaları gibi ocağın İleri gelenlerine verilen ad. || Ocak hasekisi, Yeniçeri ocağf nın ayrıldığı ortalardan birinden sorumlu 'subayın adı. (Bütün ocak ağaları gibi, ocak hasekisi de yeniçeri ağasının oluruyla atanırdı.) || Ocak ihtiyarları, Yeniçeri ocağı’nın önde gelen kişileri hakkında kullanılan bir deyim, (önemli kararlann alınmasını gerektiren toplantılara bunlar da katılırlardı.) || Ocak imamı, Yeniçeri ocağı'nın din İşlerinden sorumlu görevlisi. (Yeniçeriler arasından okuyup yazma bilenler ve gerekli eğitimi görmüş kimselerden seçilirdi.) || Ocak kâtibi, ocak erkânından, ocağın yazı işlerini yöneten kişi. || Ocak kapı kethüdası, Yeniçeri ocağı subaylarından, birinin unvanı. (Görevi ocağın BabIâli ve resmi yerlerle olan işlerini takip etmekti.) || Ocak muhzırı ağa, 'feniçeri ocağı’nın yüksek rütbeli subaylarından birinin unvanı. (Görevi, istenen kişileri bulup ocağa getirtmekti.) || Ocak talimhanesi, yeniçerilerin eğitimlerini yaptıkları alan. (Tarihsel kayıtlara göre ilk kez, Okmeydanı’nda, Bayezit II tarafından yaptırılan talimhane, Kanuni Sultan Süleyman zamanında genişletilmiştir. Padişah yılda bir kez buraya gelerek, ok ya da tüfek atışlarında başarılı olan yeniçerileri ödüllendirirdi. Selim lll’ûn Nizamıcedit’i kurmasından sonra da yeniçerilerin talimlerine önem verilmiş, ancak nizamıcedit ortadan kalktıktan sonra talimler de ihmal edilmiş, Mahmut II döneminde ocak talimhanesi bütünüyle lağvedilmiştir.) || Ocak tatarları, yeni padişahın tahta çıkışı vb. önemli olaylar sırasında, saraydan verilen fermanları imparatorluğun çeşitli yerlerine götüren ulaklara verilen ad. (Bugünkü iletişim araçlarının bulunmasından önce ya da yaygınlaşmadığı dönemlerde bu görev daha çok hızlı at süren tatarlar tarafından yerine getirilirdi. Bunlar kısa ceket ve uzun kalpak giyerlerdi.)

—Mad. oc. - MADEN OCAĞI. || Ocak amiri, bir ya da birkaç ocağın işletmesinden ve teknik yönetiminden sorumlu olan maden mühendisi. || Ocak lokomotifi, çıkarılan cevher ya da kömürü yerüstüne taşımak için kullanılan arabaları çeken lokomotif.

—Metalürj. Yer ocağı, eskiden dökme demirin kömürle yeniden eritildiği arıtma fırını. (Bu aygıtın çalışma düzeni, yükseltgeyici işleme dayanır.) [Bk. ansikl. böl.]

—Nalbantl. Alaturka nal yapımında çubukları kızdırmakta kullanılan, taş, tuğla ya da betondan, gezgin ya da sabit düzenek. (Bk. ansikl. böl.)

—Seram. Kütahya seramikçiliğinde seramik fırınlarına verilen ad.

—Tarım. Ekim amacıyla içine bir ya da birçok tohum atmak için toprakta açılan çukur. || Bostanda, bahçede vb. her sebze için ayrılmış bölüm. || Ocak usulü ekim, ocaklar açarak yapılan ekim. (Tropikal ülkelerde yaygın olan bir ekim yöntemidir. Avrupa’da ve Türkiye’de bu yöntem bazı ürünler için sebze bahçelerinde kullanılır.)

—ANSİKL. Eskiden yurt denilen çadırlarda yaşayan Türkler, çadırın ortasında açılan bir çukur içinde yakılan ateşle ocak gereksinimini karşılıyorlardı. Bu ateşin dumanı çadırın tepesindeki çangaraktan ııkardı. Yerleşik düzene geçildikten son tandırlar ve evin duvarına gömülmüş bacalı ocaklar yapıldı; bunlar hem ısınmada hem de yemek pişirmede kullanılıyordu. Bu ocaklar özellikle osmanlı mimarlığında, saraylarda, konaklarda, büyük evlerde mimari bir değer kazandı; kullanılmadıklarında da odaya güzellik katabilen, çevresiyle birlikte tasarlanmış, gösterişli ocaklar yapıldı. Osmanlılar’ın Bursa dönemine değin basık bir koni biçiminde olan davlumbazlar (Bursa Ybşll cami hünkâr mahfili), klasik dönemde tavana dek uzanan İnce, uzun bir koni biçimini aldı; ateşlik büyüdü. Ocakların çevresi, davlumbaz ve yaşmak bölümleri alçı kabartmalar, XVII. yy. ortalarından sonra da çini kaplamalarla süslendi. Altın yaldızlı, tunç kaplamalı örnekler de vardır (Topkapı sarayı Murat III köşkü). XVIII. yy.'dan sonra öteki mimari öğelerde olduğu gibi ocaklarda da barok ve rokoko üslubu egemen oldu. Son dönem osmanlı ocaklarıysa Avrupa şöminelerine benzedi; daha çok mermerden yapılan ocaklarda davlumbaz çıkıntısının yerini ocak ağzının üstünde, iki yandaki desteklere oturan raflar aldı. Topkapı sarayı’nın çeşitli bölümlerinde bu üslupları yansıtan örnekler bulunmaktadır.
Ocaklar genellikle döşemeden 10 cm kadar yükseklikte bir set ile bunun üzerinde dumanı kavrayıp bacaya ulaştıran yarım koni ya da silindir biçiminde bir davlumbaz ve yaşmaktan oluşuyordu. Bacalarda demir çubuk ya da zincirle kapatılan bir kapak vardı. Ocak ağzının kenarlarında kıvılcımların sıçramasını engelleyen siperler bulunurdu. Ayrıca ocağın yanlarında "maşalık" denen oyuklar vardı. Yanlarda, minderli sekilerin üst bölümünde çeşitli eşya konulan, "tembel deliği", "takçe göz” gibi adlarla anılan ve ocak başında oturan kişinin kolayca erişebileceği oymalı nişler yer alıyordu.
Türk ocakları ateşin havalandırılmasını sağlayan düzenekleriyle de dikkati çeker: ocak tabanının altına, pişmiş topraktan künkler yerleştirilir, bu künklerin ağzı dışardan ateşliğe hava sağlayacak biçimde açık bırakılırdı. Kimi evlerdeyse bu amaçla, ateşlikten odanın zemini ortasına kadar uzanan bir yol açılır, bu yolun ağzı açık bırakılırdı. Ateşin az yanması istendiğinde bu delik bir taş kapakla örtülürdü.
Günümüzde ocaklann yerini daha çok süs öğesi olarak şömineler ve çeşitli ısınma araçları aldı.

—Folk. Ocağın Anadolu folklorunda önemli bir yeri vardır. Ocağa ilişkin inanışlardan bazıları şaman inanışlarının izlerini taşır. Ocak Anadolu folklorunda evin dirliğini simgeler. Ocağa su dökerek ateş söndürmek iyi sayılmaz, böyle yapılırsa evin dağılacağına, “ocağın söneceğine" inanılır. Ocağı kirletmemeye de özen gösterilir. Ocak, kötü güçlerin erişemeyeceği tek yer olarak düşünülür. Bu nedenle cin vb kötü güçlerin etkisiyle hastalandığı düşünülenler ocağın yanına yatırılır; yeni doğmuş çocuklar ocağın çevresinde gezdirilir. Yeni evlilerin ocağının çevrede saygınlık kazanmış sağlıklı ve mutlu bir kadın, tarafından yakılmasının uğur getireceği ne inanılır. Kızlar çabuk evlenebilsinler di ye ocağın çevresinde dolaşırlar. Yoksulluk tan kurtulmak için zenginlerin ocağındar gizlice ateş çalma, eve bolluk gelmesi içir başkalarının genellikle daha iyi dürümdakilerin ocağından taş alma vb. gelenek ler bugün de Anadolu'nun bazı kesimlerinde yaşamaktadır. Gün battıktan sonra ocaktan ateş vermemek en yaygın inanışlardan biridir; aksi yapılırsa evin bereketinin gideceği düşünülür. Ocak büyü işlemleri için de kullanılır. Kötülük yapılmak istenen kişinin ocağına su atmak, ocağı kirletmek, o kişinin zarara uğramasını sağlayacak en etkin yollardan biri olarak düşünülür. Bazı yörelerde evi yıkılan ya da başka bir yere göçen kişinin ilkin ocak taşını alma geleneği yaygındır.

—Isıbil. Ocak, daha çok yanma odası terimine uygun düşen bir yeri belirtmekle birlikte çok basit ya da çok karmaşık olabilen aygıtlardan ya da organlardan oluşan bir bütündür.
Kömür yakılan geleneksel ocaklarda yakma aygıtı, yakıtı taşıyan ve çubuklarının arasından havanın geçmesini sağlayan ızgaradır. Bir yükleme kapısı ocağa kömür doldurup ızgara üzerine yaymaya ve ızgarayı temizlemeye olanak verir. Izgara ayrıca, hem hava giriş odası hem de kül toplama yeri görevi yapan küllüğü yanma odasından ayırır. Küllük kapısı üzerinde genellikle, hava girişi için ayarlanabilir delikler bulunur. Çekme sonucu ocakta meydana gelen alçak basınç, havanın ızgara ve yakıtın arasından geçerek ocağa girmesini sağlar. Izgaranın arka bölümünde yanma odası, ateş köprüsü İle sınırlanmıştır; gazlar fırına ya da kazanın duman kanalına girmeden önce buradan geçerek yanmayı tamamlayan bir karışmaya uğrarlar. Kimi ocaklarda bu işlevi, gazları öne doğru yönelten bir kemer görür. Bazı katı yakıtlar için, elle yüklenen basit ocaklarda bile, basamaklı özel ızgaralar ya da ızgara yerine delikli tuğlalar kullanmak gerekebilir. Nemli ya da uçucu madde bakımından zengin yakıtlar için yanma iki evrede gerçekleşir; ilk evrede bir gazlaşma sözkonusudur (gazojen ocakları). İnce tane haline getirilmiş çok küçük çaplı yakıtlar hava geçişine büyük bir direnç gösterir. Bunun için yanma, bazı merkezi ısıtma sistemi kazanlarında olduğu gibi alçak basınç etkisinde değilse, ızgara altına yeterli basınçta hava göndermek gerekir. Havanın ızgara altına bir üst- basınçla gönderildiği, elle ya da yakıt ağırlığıyla yüklenen ocaklara özellikle üflemeli ocaklar adı verilir; ancak mekanik ocakların çoğu da üflemelidir.
Elle yükleme yalnız, oldukça büyük parçalar halinde katı yakıtla beslenen düşük güçlü ocaklarda git gide uygulanmaktadır. Küçük çaplı (tane) kömür yakan küçük ve orta büyüklükteki ocaklarda genellikle bir üfleme vantilatöründen başka mekanik bir organ bulunmaz ve yükleme yakıtın kendi ağırlığıyla gerçekleştirilir. Toz ya da akaryakıt brülörleriyle donatılmadıkları sürece büyük tip sanayi ocaklarının hemen hemen tümü mekanik ocaklardır.
Mekanik ocakların tasarımı ve düzenlenişi yakılacak yakıtın türüne ve aşağıdaki sorunlar için kabul edilecek çözümlere bağlıdır: yakıtın ızgara üzerine yüklenmesi; havanın girişi, dağılımı ve dozunun belirlenmesi; külleri ve cürufları temizleme ve boşaltma. Izgara sabitse yakıtı ızgaranın tüm'yüzeyine yaymak gerekir; kûremeli ocaklar bu ilkeye göre yapılmıştır. Izgara arkadan öne doğru hareket ediyorsa yakıtı geriye doğru atmak gerekir. Yanma sırasında ızgara yakıtı öne doğru getirdiğinden besleme arkadan yapılır. Yakıt ocağa genellikle bir yükleme hunisinden bırakılarak ızgaranın (iki tambur üzerine sonsuz bir zincir gibi sarılan eklemli çubuklu mekanik ızgara: Babcock ve Wilcox, Roubaix. Harrington tipleri) sürekli hareketiyle sürüklenir ya da bir itecekle ya da çubukların almaşık hareketleriyle eğik bir ızgaranın üzerine itilir. Izgara genellikle ocağın ortasında bulunan bir oluğun her iki yanına yerleştirilmiş eğik iki yan yüzeye ayrılır. Önce bu oluk içine itilen yakıt burada yükselir ve oluğun kenarlarını aşarak eğik ızgaralara dökülür; alttan gelen yakıt (alttan beslemeli ocak) yükselme hareketi sırasında hava giriş deliklerinin düzeyini geçer ve yanmakta olan katmana girer. Bütün mekanik ocaklarda, yakıtın ilerleme hızı, kalınlığı ve yanma biçimi, kömürün, ocak çıkışında kül ve cüruf haline dönüşürek bir boşaltma hunisi, çukuru ya da kanalına dökülmesini sağlayacak biçimde ayarlanır.
Büyük kazan dairelerinde yakıt ocak yükleme hunilerine depolama yerinde mekanik taşıyıcılarla beslenen boşaltma kanallarıyla gönderilir. Cüruflar mekanik ya da hidrolik yolla boşaltılabilir.
Akaryakıt ya da toz yakıt kullanılıyorsa yakma aygıtı genellikle brülördür; bir ya da birçok brülörle donatılmış yanma odası, genellikle nispeten basit bir biçimdedir ve profili ile boyutları alevin şekline bağlıdır. Toz kömür yakan diğer aygıtlarda ise yakıt, küçük bir ızgaranın üzerinde yükselen, hava oranı yüksek bir gaz akımı içine püskürtülür ya da yine ızgara üzerindeki hava akımı içinde katı asıltı halinde bırakılır. Öte yandan, siklon ocaklarda, silindir ya da kesik koni biçimindeki nispeten küçük bir hacim içinde, yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılmış yanma havasının etkisiyle çok hızlı bir dönme hareketi yaparak sürüklenen yakıt tanecikleri, bu hacmin dibinde bulunan erimiş haldeki cüruf katmanının yüzeyinde yanar. Cüruflar gaz yanışının tamamlandığı ikincil yanma odasının dibinden sıvı halde akarlar.
Yanma odalarının hacmi, tam yanmayı gerçekleştirebilecek büyüklükte olmalıdır. Nitekim gereken hacim, yakıt ve yakıcının etkili biçimde karışmasını sağlayacak kadar küçüktür (yanma ızgara üzerinde gerçekleşiyorsa bu hacim, ızgara üzerindeki katmanın üstünden açığa çıkan gazlar ve yanıcı parçacıklar için geçerlidir). Brülörlerin biçimi ve düzenlenişi bu karışmayı kolaylaştırabilir: örneğin, brülörlerin teğetsel konumları bir burgaç hareketi meydana getirebilir Öte yandan, yanma odası çeperlerinin yapısı ve büyüklüğü yanma gazlarının ve ortamda katı asıltı halinde bulunabilen kül tanecikleri ile çeperlerin sıcaklığına bağlıdır. Bu sıcaklıklar için çeşitli değerlendirmelerle maksimum ve minimum sıcaklıklar öngörülebilir: yakma koşullan ve yanmanın düşük bir hızla sürdürülmesi, çeperlerin korunması, ısıtma işlemleri için gereken sıcaklık düzeyi, buhar üreteçlerinde özellikle kızdırma sıcaklığı ve küllerin fiziksel hali için belirlenen koşullar; duruma göre, kazanın boru demetlerine yapışmalarını önlemek için, külleri hamur değil de toz halinde tutma yoluna gidilir ya da tersine ocağın altına akmalannı sağlamak için tümüyle sıvılaştırılmalarına çalışılır (erimiş küllü ocaklar). Bunun için ocakta sıcaklığı düşürmeye yarayan ve buharlaşmaya etkin olarak katılan saydam su ekranları ya da yüksek sıcaklığı korumak için ateşe dayanıklı, soğutulmuş yüzeyler kullanılır.
Erimiş küllü ocaklarda alt bölüm bir huni biçimindedir; bu huninin altında sıvı küller su içinde toplanır ve boşaltılmadan önce tanecikler halinde katılaşır.

—Metalürj. Yer ocağı. Katı yakıtla karıştırılan cevher ya da metal, hacmi 1-2 M3 olan dikdörtgen biçiminde dar bir gövde ye yüklenir. Boru donanımlarından yakıtı yakan, cevheri kavuran ya da metalin arıtılmasını sağlayan şiddetli bir hava akımı gönderilir. Yer ocağı eskiden dökme demirden demir üretmede ve kurşun sülfürden kurşun elde etmede yaygın olarak kullanılırdı; kurşun üretiminde kurşun sülfür önce hava akımı içinde bölümsel olarak kavrulur ve meydana gelen oksit, daha sonra geride kalan sülfürle tepkimeye sokularak kurşun elde edilirdi. Yer ocağında çalışmak hem zor, hem de verimi düşüktür; bu aygıt özellikle kesikli üretimler için elverişlidir.

—Nalbantl. Nalbantların kullandığı bu ocaklar tek ya da çift haznelidir ve her haznenin önünde bir su yalağı bulunur; ateşin kolayca yanması ve kızgın kalması için bir körükle donatılmıştır. Körük elle, ayakla, motorla ya da elektrikle çalıştırılır. Ocakların üstünde dumanı çekmek için geniş davlumbazlı bir baca vardır. Eskiden Anadolu'da kullanılan gezgin ocaklar kalın demir saçtan yapılmış ayaklı bir mangal biçimindeydi.

OCAK
a. (esk. türkç. ot, ateş'ten).
1. Yılın birinci ayı.
2. 1 Ocak, yılın ilk günü, yılbaşı günü.

Kaynak: Büyük Larousse


Benzer Konular

10 Ocak 2012 / Ziyaretçi Taslak Konular
8 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Uzay Bilimleri
7 Mart 2010 / _KleopatrA_ X-Sözlük