YARMAK g. f.
1. Bir şeyi(araç tüm. +) yarmak, genellikle sert bir maddeyi uzunlamasına bölmek, ayırmak: Baltayla odun yarmak. Bıçakla bir tahta parçasını yarmak.
2. (Bir kimsenin) kalasını, dudağını vb. yarmak, (kendi) kafasını, dudağını vb yarmak, bir vuruşla, bir darbeyle orada derin bir yara açmak; düşme, çarpma sonucunda derin bir yara açılmasına neden olmak: Odunla adamın kalasını yarmış. Düşüp kalasını yardı.
3. Vücudun bir bölümünü yarmak, bir çıbanı yarmak, kesip açmak: Karnını yarıp içerdeki kurşunu çıkarmışlar.
4. Bir topluluğu yarmak, ilerlemeyi, geçişi güçleştiren bir topluluğun içine dalarak kendine yol açmak: Kalabalığı yararak yolun karşı yanına geçti. Birlikler sabaha doğru düşman cephesini üç yerden yardılar
5. Ed. Suları, dalgaları yarmak, suda hızla gitmek.
6. Buğday, arpa vb. yarmak, tanelerim değirmende kırmak, öğütmek.
7. Yörs. Bebeği, yavruyu yarmak, onu sütten kesmek.
—Denize. Denizi yarmak, bir deniz taşıtından söz ederken, ileri yol sırasında suyu keser gibi dalgaları ikiye ayırarak yol almak.
—Deric. Bir deriyi yarmak, deriyi kalınlığı boyunca birkaç tabakaya bölmek. || Yüzeyse/ yarmak, derinin kendine özgü görünümünü ve grenini koruyacak biçimde, kıl keseciklerinin dibine dokunmadan yüzeydeki kusurları ortadan kaldırmak amacıyla, sırça tarafından çok ince bir deri yaprağını sıyırmak.
—Inş. Bir kesme taşı ocak yatağı boyunca kesmek.
—Müc. Bir elması, billurlaşma tabakalarının doğal yönünde yontmak.
♦yarılmak edilg. f.
1. Uzunlamasına bölünmek, parçalanmak: Odunlar yarıldı
2. Geçişi engelleyen bir topluluğu yararak içlerine girilmek: Düşman hatları yarıldı.
♦ yarılmak edilg f. ve. dönşl. f.
1. ikiye ayrılmak, üzerinde yarık oluşmak: Depremde toprak yanldı, ağaçlar içine girdi.
2. Derin bir yara açılmak: Dolabın kenarına çarpınca dudağı yarıldı.
—Jeomorfol. Yarılmış engebe, göreli yükseltileri ne olursa olsun, dar doruklar arasında çok sayıda ve geniş vadiler içeren engebe.
1. Bir şeyi(araç tüm. +) yarmak, genellikle sert bir maddeyi uzunlamasına bölmek, ayırmak: Baltayla odun yarmak. Bıçakla bir tahta parçasını yarmak.
Sponsorlu Bağlantılar
3. Vücudun bir bölümünü yarmak, bir çıbanı yarmak, kesip açmak: Karnını yarıp içerdeki kurşunu çıkarmışlar.
4. Bir topluluğu yarmak, ilerlemeyi, geçişi güçleştiren bir topluluğun içine dalarak kendine yol açmak: Kalabalığı yararak yolun karşı yanına geçti. Birlikler sabaha doğru düşman cephesini üç yerden yardılar
5. Ed. Suları, dalgaları yarmak, suda hızla gitmek.
6. Buğday, arpa vb. yarmak, tanelerim değirmende kırmak, öğütmek.
7. Yörs. Bebeği, yavruyu yarmak, onu sütten kesmek.
—Denize. Denizi yarmak, bir deniz taşıtından söz ederken, ileri yol sırasında suyu keser gibi dalgaları ikiye ayırarak yol almak.
—Deric. Bir deriyi yarmak, deriyi kalınlığı boyunca birkaç tabakaya bölmek. || Yüzeyse/ yarmak, derinin kendine özgü görünümünü ve grenini koruyacak biçimde, kıl keseciklerinin dibine dokunmadan yüzeydeki kusurları ortadan kaldırmak amacıyla, sırça tarafından çok ince bir deri yaprağını sıyırmak.
—Inş. Bir kesme taşı ocak yatağı boyunca kesmek.
—Müc. Bir elması, billurlaşma tabakalarının doğal yönünde yontmak.
♦yarılmak edilg. f.
1. Uzunlamasına bölünmek, parçalanmak: Odunlar yarıldı
2. Geçişi engelleyen bir topluluğu yararak içlerine girilmek: Düşman hatları yarıldı.
♦ yarılmak edilg f. ve. dönşl. f.
1. ikiye ayrılmak, üzerinde yarık oluşmak: Depremde toprak yanldı, ağaçlar içine girdi.
2. Derin bir yara açılmak: Dolabın kenarına çarpınca dudağı yarıldı.
—Jeomorfol. Yarılmış engebe, göreli yükseltileri ne olursa olsun, dar doruklar arasında çok sayıda ve geniş vadiler içeren engebe.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Yarmak Nedir?
