RASTLANTISAL sıf. Rastlantı sonucu olan, tesadüfi: Rastlantısal bir olay.
—Bot. Rastlantısal tür, aynı bitki topluluğuna ilişkin bitkiler listesinin dörtte birinden azında rastlanan türe denir.
—Çağ. sant. Bir bilgisayar programından yararlanarak ya da yararlanmadan, biçimi rastlantı sonucu oluşturulan plastik (özellikle kinetik) sanat yapıtları için denir.
—Ed. Rastlantısal yapıt, kaleme alınırken ya da okunurken bazı unsurları rastlantıya bırakılan yapıt. (Bk. ansikt. böl.)
—i stat. Rastlantısal örnekleme, ana kütle öğelerinden her birinin, örneklemde yer alma olasılığı aynı olacak biçimde bir örneklem oluşturması. (Bk. anslkl. böl.) || Rastlantısal sayılar, her rakamı, kura yoluyla eşolası çekimle elde edilen ve sırasına bakılarak örnekleme girecek bireyleri belirlemeye yarayan sayı. || Rastlantısal yanılgı, örnekleme hatasının bir bölümü. Sistematik hata ya da yanlılığın ve ölçüm, gözlem, yanıt vb. hataların tersine, örnekleme sonsuz sayıda yinelenebilse yok olacak bir hata. (Bir örnekleme yapılırken yanlılığın olmamasına çalışılır. Oysa, rastlantısal yanılgı bilinmez ve bundan kaçınılamaz. Ortalama olarak çok büyük olmadığından emin olabilmek için, örnekleme dağılımının değişkesi ve standart hatası hesaplanır.)
—Mat. Rastlantısal değişken, "evren” denen ve bir P olasılığıyla donatılmış bir Q kümesinden, İR gerçek sayılar kümesi içine X uygulaması. (SAYISAL RASTLANTI da denir.) [Alınan değerlerin kümesine göre sürekli’ ve kesikli rastlantısal değişkenler ayrımı yapılır.] || Rastlantısal eleman, kipliklerinden birini belirli (sonlu ya da sonsuz) kiplik kümesinden alabilen eleman, bu kipliğin belirlenmesi gelişigüzel yapılır. (Kiplik bir sayı olduğunda elemana rastlantısal değişken denir.) || Rastlantısal fonksiyon, olasılık yasası başka bir büyüklük (çoğu kez zaman) ile birlikte değişen rastlantısal değişken.
—Müz. Rastlantısal müzik, yaratıcının, ya besteleme aşamasında ya da seslendirme anında, rastlantı ya da doğaçlama öğeleri kattığı müzik. (Bk. ansikl. böl.)
—Olasıl. Rastlantısal süreç, t artan zamanının bir TcIR kümesine ait olduğu X, rastlantısal değişkenler ailesi, burada X(, değerlerini bir E kümesinden almaktadır. (T sayılabilirse süreç kesiklidir; T, İR nin bir aralığı ise süreç daimidir. Olasılıklar kuramından çıkan rastlantısal süreçler kuramı, fiziğin [Brouvvn devinimi, radyoaktif bozunumlar, ergodik kuramı], teknolojinin [kazaların çıkışı], sanayisel örgütlenmenin vb. pek değişik problemlerinin incelenmesi nedeniyle düzenlenmiştir.)
—Perspekt. Rastlantısal nokta, perspektif olarak canlandırılmak istenen bir nesnede, birbirine koşut, ama resim düzlemine dik olmayan iki doğrunun izdüşümlerinin yatay çizgi üzerinde karşılaştığı nokta.
—Ruhbil. Rastlantısal yanıtlar, olası yanıtlar topluluğu arasında, tümüyle rastlantının yönlendirdiği bir yanıtın seçimi. (Çok seçenekli sorulara yüzde yüz rasgele yanıt veren öznenin, belli bir sayıda doğru yanıt verme olasılığı bulunduğu söylenir. Kimi zaman değerlendirmede bu olgu da göz önünde tutulmaya çalışılır.)
—ANSİKL. Ed. Rastlantısal yapıt. Görsel sanat deneyimleri, bilimsel kuramlar (alan ve bilinmezlik ilişkileri kavramları) edebiyatı da etkilemiş ve kendi bilinmezliklerine açık bir yapıt fikrinin ve uygulamasının yazı alanında da benimsenmesine yol açmıştır. Bu anlayışta, çağdaş eleştirinin de büyük payı vardır: gerçekten de çağdaş eleştiri, yapıtı donmuş, tecrit edilebilir ve tek yönlü bir olgular dizisi olarak değil, bir anlamlar demeti çıkarıp yayan sürekli ve belirsiz bir görünüm olarak ele almıştır. Rastlantısalın işlevselliği iki düzeydedir: edebiyat üretimi ve edebiyat yapıtının okunması. Üretim bakımından rastlantısallık, çoğu kez gerçeküstücülerin otomatik yazısıyla çakışır; edebiyat yapıtının okunması bakımından rastlantısallığı deneyen Michel Butor, Raymond Oueneau, Maurice Roche gibi yazarlarsa, okuyucuyu metnin kendi gidişini benimseye değil, kendi yapılarını ona kabul ettirmeye çağırırlar.
—istat. Rastlantısal örnekleme. Örnekle- mi oluşturacak öğelerin ana kütleden rasgele çekilmesi gerekir. Ana kütle çok büyükse, bir rastlantısal sayı ya da rasgele sayılar çizelgeleri, O’dan 9'a dek her sayının, çizelgelerin herhangi bir yerinde bulunma şansının aynı olduğu tablolardır. Demek ki, oluşturulacak örneklemin rastlantısal olması için, çizelgede okunan sayıyı ana kütle listesindeki numaraya karşılık getirmek yetecektir. Rastlantısal sayı çizelgesine dayanan örnekleme, incelenmek istenen kütleyi temsil edecek bir örneklemin oluşturulmasına olanak verir.
—Müz. Rastlantısal müzik deyimi, John Cage (bu terimi hiçbir zaman benimse- memiştir), sonra da Karlheinz Stockhau- sen ve Pierre Boulez’in denemeleri için 1950'lerde kullanılmaya başladı. Bu adlandırmadaki isabet fazla değildir. Çünkü tümüyle rastlantısal bir müzik yoktur: "Doğaçlama yerine kullanılan rastlantısal terimi, bilimsel anlamı (tesadüfe bağlı) göz önünde tutulduğunda, duygusal ve çarpıtıcı bir tutumu yansıtan bir galattır” (Xenakis). Rastlantısal müzik, büyük bölümüyle, Batı dışında oluşmuş kimi akımlarla karşılaşılmasından ve tüm müzikal parametrelerin, ilke olarak önceden belirlenip yazıldığı (kimi zaman bunlar, seslendirme olanaklarını aşar) tam diziselliğe tepki olarak doğmuştur. Diziselcilik konusunda Ligeti, "Yorumcu o denli dikkat etmeli ki, artık dikkat edemeyecek noktaya gelsin... işte o zaman, yapıların tam belirlenmişliğinden, seslendirmenin belirlen- memişliğine kayar" demiştir. Rastlantısal kavramı, aynı zamanda, değişken biçim (önceden belirlenmiş olan ve olmayan öğeleri bir araya getirir), kaypak biçim (hepsi de olabilecek çeşitli seçenekler verir), açık biçim ve ”work in progress” (daha sonra yeniden ele alınmaya elverişli bir aşamasında yarım bırakılmış yapıt) gibi kavramların doğuşuyla da ilgilidir. Sorun, önceden-belirlenmemişliğin, gözetim altındaki bir özgürlük biçiminde, seslendirmeye nasıl, hangi sınırlar içinde ve hangi düzeyde katılacağını bilmektir. Cage ile Boulez’in yolları, özellikle de Boulez’in Alda başlıklı yapıtının yorumlanmasından (1957) sonra, işte bu sorun dolayısıyla ayrıldı. "Ana çizgileri belirlenmiş, ayrıntıları rastlantıya bırakılmış süreçler, rastlantısal diye adlandırılır” (Meyer-Eppler). Ama uygulamada bu tanıtım genellikle tersine çevrildi; "rastlantısal” birçok yapıtta, ana çizgiler yerine ayrıntılar önceden belirlendi: Stockhausen’ın ünlü Klavierstück XI (1956) ve Boulez’in piyano için Üçüncü sonat (1957) adlı yapıtları böyledir. Stockhausen’ın Zeitmasse (1955-56) ve Zyklus'u (1959) ile Boulez’in Pli selon pli’sinin (1960) kimi pasajları, tersine, ana çizgilerde sabit, ayrıntıda rastlantısaldır. "Sanat ve bilim alanında rastlantıyla diyalog kurmak, derin ve felsefi bir tarih görüşünü ve olasılıkların ve rastlantının hesaplanmasını bilmeyi gerektirir” diyen Xenakis, yaratma sürecini, kısmen bilgisayara ve matematiğe emanet etti. Kavramı sözlük anlamında alan (zarların ve Çinliler'in kehanet kitabının kullanılması) John Cage, yorumcuya, kimi zaman yalnızca birtakım grafik taslaklar vermiş (bu yolda onu Sylvano Bussotti izlemiştir) ve işi bestesizliğin şampiyonu olmaya dek vardırmıştır. Witold Lutostawski, rastlantısal kontrapun- to kavramını geliştirirken, Mauricio Kagel, Sonant adlı yapıtında "work in progress" düşüncesini derinleştirdi. Son olarak, New Phonic Art ya da Ars nova (Marius Constant tarafından kuruldu) gibi topluluklar icra sırasında bulunan ya da belirlenen birtakım müzikal öğelere dayanan saf doğaçlamaya bağlandılar. Vinko Globokar, özellikle de Stockhausen, birçok yazı kaleme alarak bu tarz kolektif uygulamaların sakıncalarını (bilinçli ya da bilinçsiz olarak basmakalıp öğelerin kullanılması) ve yararlarını göstermeye çalıştılar.
Sponsorlu Bağlantılar
—Çağ. sant. Bir bilgisayar programından yararlanarak ya da yararlanmadan, biçimi rastlantı sonucu oluşturulan plastik (özellikle kinetik) sanat yapıtları için denir.
—Ed. Rastlantısal yapıt, kaleme alınırken ya da okunurken bazı unsurları rastlantıya bırakılan yapıt. (Bk. ansikt. böl.)
—i stat. Rastlantısal örnekleme, ana kütle öğelerinden her birinin, örneklemde yer alma olasılığı aynı olacak biçimde bir örneklem oluşturması. (Bk. anslkl. böl.) || Rastlantısal sayılar, her rakamı, kura yoluyla eşolası çekimle elde edilen ve sırasına bakılarak örnekleme girecek bireyleri belirlemeye yarayan sayı. || Rastlantısal yanılgı, örnekleme hatasının bir bölümü. Sistematik hata ya da yanlılığın ve ölçüm, gözlem, yanıt vb. hataların tersine, örnekleme sonsuz sayıda yinelenebilse yok olacak bir hata. (Bir örnekleme yapılırken yanlılığın olmamasına çalışılır. Oysa, rastlantısal yanılgı bilinmez ve bundan kaçınılamaz. Ortalama olarak çok büyük olmadığından emin olabilmek için, örnekleme dağılımının değişkesi ve standart hatası hesaplanır.)
—Mat. Rastlantısal değişken, "evren” denen ve bir P olasılığıyla donatılmış bir Q kümesinden, İR gerçek sayılar kümesi içine X uygulaması. (SAYISAL RASTLANTI da denir.) [Alınan değerlerin kümesine göre sürekli’ ve kesikli rastlantısal değişkenler ayrımı yapılır.] || Rastlantısal eleman, kipliklerinden birini belirli (sonlu ya da sonsuz) kiplik kümesinden alabilen eleman, bu kipliğin belirlenmesi gelişigüzel yapılır. (Kiplik bir sayı olduğunda elemana rastlantısal değişken denir.) || Rastlantısal fonksiyon, olasılık yasası başka bir büyüklük (çoğu kez zaman) ile birlikte değişen rastlantısal değişken.
—Müz. Rastlantısal müzik, yaratıcının, ya besteleme aşamasında ya da seslendirme anında, rastlantı ya da doğaçlama öğeleri kattığı müzik. (Bk. ansikl. böl.)
—Olasıl. Rastlantısal süreç, t artan zamanının bir TcIR kümesine ait olduğu X, rastlantısal değişkenler ailesi, burada X(, değerlerini bir E kümesinden almaktadır. (T sayılabilirse süreç kesiklidir; T, İR nin bir aralığı ise süreç daimidir. Olasılıklar kuramından çıkan rastlantısal süreçler kuramı, fiziğin [Brouvvn devinimi, radyoaktif bozunumlar, ergodik kuramı], teknolojinin [kazaların çıkışı], sanayisel örgütlenmenin vb. pek değişik problemlerinin incelenmesi nedeniyle düzenlenmiştir.)
—Perspekt. Rastlantısal nokta, perspektif olarak canlandırılmak istenen bir nesnede, birbirine koşut, ama resim düzlemine dik olmayan iki doğrunun izdüşümlerinin yatay çizgi üzerinde karşılaştığı nokta.
—Ruhbil. Rastlantısal yanıtlar, olası yanıtlar topluluğu arasında, tümüyle rastlantının yönlendirdiği bir yanıtın seçimi. (Çok seçenekli sorulara yüzde yüz rasgele yanıt veren öznenin, belli bir sayıda doğru yanıt verme olasılığı bulunduğu söylenir. Kimi zaman değerlendirmede bu olgu da göz önünde tutulmaya çalışılır.)
—ANSİKL. Ed. Rastlantısal yapıt. Görsel sanat deneyimleri, bilimsel kuramlar (alan ve bilinmezlik ilişkileri kavramları) edebiyatı da etkilemiş ve kendi bilinmezliklerine açık bir yapıt fikrinin ve uygulamasının yazı alanında da benimsenmesine yol açmıştır. Bu anlayışta, çağdaş eleştirinin de büyük payı vardır: gerçekten de çağdaş eleştiri, yapıtı donmuş, tecrit edilebilir ve tek yönlü bir olgular dizisi olarak değil, bir anlamlar demeti çıkarıp yayan sürekli ve belirsiz bir görünüm olarak ele almıştır. Rastlantısalın işlevselliği iki düzeydedir: edebiyat üretimi ve edebiyat yapıtının okunması. Üretim bakımından rastlantısallık, çoğu kez gerçeküstücülerin otomatik yazısıyla çakışır; edebiyat yapıtının okunması bakımından rastlantısallığı deneyen Michel Butor, Raymond Oueneau, Maurice Roche gibi yazarlarsa, okuyucuyu metnin kendi gidişini benimseye değil, kendi yapılarını ona kabul ettirmeye çağırırlar.
—istat. Rastlantısal örnekleme. Örnekle- mi oluşturacak öğelerin ana kütleden rasgele çekilmesi gerekir. Ana kütle çok büyükse, bir rastlantısal sayı ya da rasgele sayılar çizelgeleri, O’dan 9'a dek her sayının, çizelgelerin herhangi bir yerinde bulunma şansının aynı olduğu tablolardır. Demek ki, oluşturulacak örneklemin rastlantısal olması için, çizelgede okunan sayıyı ana kütle listesindeki numaraya karşılık getirmek yetecektir. Rastlantısal sayı çizelgesine dayanan örnekleme, incelenmek istenen kütleyi temsil edecek bir örneklemin oluşturulmasına olanak verir.
—Müz. Rastlantısal müzik deyimi, John Cage (bu terimi hiçbir zaman benimse- memiştir), sonra da Karlheinz Stockhau- sen ve Pierre Boulez’in denemeleri için 1950'lerde kullanılmaya başladı. Bu adlandırmadaki isabet fazla değildir. Çünkü tümüyle rastlantısal bir müzik yoktur: "Doğaçlama yerine kullanılan rastlantısal terimi, bilimsel anlamı (tesadüfe bağlı) göz önünde tutulduğunda, duygusal ve çarpıtıcı bir tutumu yansıtan bir galattır” (Xenakis). Rastlantısal müzik, büyük bölümüyle, Batı dışında oluşmuş kimi akımlarla karşılaşılmasından ve tüm müzikal parametrelerin, ilke olarak önceden belirlenip yazıldığı (kimi zaman bunlar, seslendirme olanaklarını aşar) tam diziselliğe tepki olarak doğmuştur. Diziselcilik konusunda Ligeti, "Yorumcu o denli dikkat etmeli ki, artık dikkat edemeyecek noktaya gelsin... işte o zaman, yapıların tam belirlenmişliğinden, seslendirmenin belirlen- memişliğine kayar" demiştir. Rastlantısal kavramı, aynı zamanda, değişken biçim (önceden belirlenmiş olan ve olmayan öğeleri bir araya getirir), kaypak biçim (hepsi de olabilecek çeşitli seçenekler verir), açık biçim ve ”work in progress” (daha sonra yeniden ele alınmaya elverişli bir aşamasında yarım bırakılmış yapıt) gibi kavramların doğuşuyla da ilgilidir. Sorun, önceden-belirlenmemişliğin, gözetim altındaki bir özgürlük biçiminde, seslendirmeye nasıl, hangi sınırlar içinde ve hangi düzeyde katılacağını bilmektir. Cage ile Boulez’in yolları, özellikle de Boulez’in Alda başlıklı yapıtının yorumlanmasından (1957) sonra, işte bu sorun dolayısıyla ayrıldı. "Ana çizgileri belirlenmiş, ayrıntıları rastlantıya bırakılmış süreçler, rastlantısal diye adlandırılır” (Meyer-Eppler). Ama uygulamada bu tanıtım genellikle tersine çevrildi; "rastlantısal” birçok yapıtta, ana çizgiler yerine ayrıntılar önceden belirlendi: Stockhausen’ın ünlü Klavierstück XI (1956) ve Boulez’in piyano için Üçüncü sonat (1957) adlı yapıtları böyledir. Stockhausen’ın Zeitmasse (1955-56) ve Zyklus'u (1959) ile Boulez’in Pli selon pli’sinin (1960) kimi pasajları, tersine, ana çizgilerde sabit, ayrıntıda rastlantısaldır. "Sanat ve bilim alanında rastlantıyla diyalog kurmak, derin ve felsefi bir tarih görüşünü ve olasılıkların ve rastlantının hesaplanmasını bilmeyi gerektirir” diyen Xenakis, yaratma sürecini, kısmen bilgisayara ve matematiğe emanet etti. Kavramı sözlük anlamında alan (zarların ve Çinliler'in kehanet kitabının kullanılması) John Cage, yorumcuya, kimi zaman yalnızca birtakım grafik taslaklar vermiş (bu yolda onu Sylvano Bussotti izlemiştir) ve işi bestesizliğin şampiyonu olmaya dek vardırmıştır. Witold Lutostawski, rastlantısal kontrapun- to kavramını geliştirirken, Mauricio Kagel, Sonant adlı yapıtında "work in progress" düşüncesini derinleştirdi. Son olarak, New Phonic Art ya da Ars nova (Marius Constant tarafından kuruldu) gibi topluluklar icra sırasında bulunan ya da belirlenen birtakım müzikal öğelere dayanan saf doğaçlamaya bağlandılar. Vinko Globokar, özellikle de Stockhausen, birçok yazı kaleme alarak bu tarz kolektif uygulamaların sakıncalarını (bilinçli ya da bilinçsiz olarak basmakalıp öğelerin kullanılması) ve yararlarını göstermeye çalıştılar.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Rastlantısal Nedir?
