ÖN a.
1. Bir şeyin ya da bir kimsenin baktığı, gittiği, karşısında ya da yüz yüze bulunduğu taraf: Arabanın önüne fırlamak. Öne geçin. Önüne baksana, ezileceksin!
2. Bir şeyin bu tarafa gelen yakın çevresi; onun karşısı: Evin önünden geçen cadde. Ateşin önünde oturmak. Kapının önünde duran otomobil.
3. Bir şeyin, özellikle de bir taşıtın önde bulunan bölümü: Kazada arabanın önü ağır hasar gördü.
4. Bir şeyin asıl ya da göze çarpan ilk yüzü: Kumaşın önü bu yüzü mü?
5. Huzurunda, karşısında: Bunlar herkesin önünde söylenecek sözler değil. Kanun önünde herkes eşittir.
6. Giyeceklerin özellikle göğsü örten bölümü: Önünü ilikle. Önü işlemeli bir giysi. Kazağın önünü bitirdim, koli arını örmeye başlayacağım.
7. Gelecek, genellikle de yakın gelecek: Daha önünde uzun yıllar var. Önümüzde zor günler var. Önümüzdeki yaz nereye gideceksin?
8. Bir yolculukta alınması, katedilmesi gereken uzaklık: Önümüzde daha yüz kilometrelik bir yol var
9. (Bir kimseyi) [bir şeye] ön ayak etmek, onun bir işe başlamasını, harekete geçmesini istemek: Niçin seni ön ayak ediyorlar? || Bir şeye ön ayak olmak, topluca yapılan bir işin, başlatıcısı, yürütücüsü durumunda bulunup herkesi ardından sürüklemek: Bu işte de yine o ön ayak oldu. || Önde gelmek, etkin ve önemli durumda olmak: Köyün önde gelen kişileri toplandılar. || Öne almak, bir şey ya da kimseye, zaman ve sıra yönünden ötekilere göre öncelik tanımak: Sınavları öne aldılar. Yaşlıları bekletmemek için öne onları aldılar. || Öne düşmek, Önden yürümek: Sen öne düş, biz seni izleyelim; bir işin yapılmasında, yürütülmesinde yol göstermek: Yapılır yapılmasına, ancak birinin öne düşmesi gerek. || Öne sürmek, bir eylem ya da bir iş için bir kimseyi önermek: Bu işi en iyi sen yaparsın diye onu öne sürmüşlerdi; bir düşünce, bir sav ortaya atmak: Öne sürdüğü düşünce üzerinde duruldu. || Önü alınmak, önlenmek, engellenmek: Bu gidişin önü alınmazsa kötü sonuçlar doğar. || Önü sıra gitmek, yürümek, hemen önünden, yakın bir arayla. || Önünde, ardında dolaşmak, bir kimsenin yanından ayrılmamak, onunla birlikte olmaya çalışmak. || Önünde, ardında gidilmez, bir kişiyle ortak iş yapılamayacağını, ona güvenmemek gerektiğini belirtmek için söylenir. || Önünde perende atılmamak, bir kimsenin kolay kolay aldatılamayacağını belirtmek için söylenir. || Önüne, ardına bakmadan, bir şeyi bütün yönleriyle düşünüp taşınmadan, düşüncesizce || Önüne bakmak, utanmak, utancından yanıt veremez duruma düşmek. || Önüne bir kemik atmak - AĞZINA" BİR KEMİK ATMAK || Önüne çıkmak, birinin yolunu kesmek. || Önüne dikilmek, bir kimsenin karşısında durmak, bir kimsenin bir girişimini engellemeye çalıştığını söz ya da davranışlarıyla göstermek: Önüne dikilenler, onu caydırmak isteyenler oldu. || (Birinin) önüne düşmek, bir kimsenin önünde yürümek; bir kimseye yapacağı bir işte yol göstermek. || Önüne geçmek, bir kimsenin önünde yer almak; bir şeyi önlemek, engellemek. || Önüne gelen, karşısına çıkan, olur olmaz, rasgele herkes: Önüne gelen her kişiyle arkadaş olma. || Önüne katmak, bir şeyi ya da kimseyi önde yürütüp kendisi arkadan gitmek ya da koşmak: Bizi önüne katıp kovalamaya başladı. || Bir şeyin önünü almak, onu önlemek, || Önünü ardını düşünmemek, bir işin nasıl gelişip nasıl sonuçlanacağını hesaplamamak. || Önünü kesmek, yolda gitmesine engel olmak; akarsudan söz ederken, akmasını engellemek.
—Avc. Ön almak, bıldırcın, keklik vb. kuş avlarında avcılar arasında kararlaştırılan saatten önce av alanına yanlız girmek.
—Bine. Öne sıçramak, atın art arda öne doğru sıçraması. At bu hareketi ya kendisinden istenen bir harekete karşı savunu duygusuyla ya da bir sevinç gösterisi olarak yapar.
—Denize. Önüne düşmek, çok sert ve fırtınalı havalarda, dalgalara ve rüzgâra karşı seyretmenin mümkün olmadığı durumlarda, gemiyi hırpalamamak için rüzgâr ve dalgayı pupaya alarak, onlara bağlı olarak seyretmek.
—Bir tekneden söz ederken, herhangi bir nedenle başka bir teknenin yolu üzerine çıkmak.
—Dilbil. Öne alma, bir sesbirimin gerçekleştirilmesinde, eklemleme yerini ağız boşluğunun önüne kaydırma. (Dil patolojisinde, yanlış öne alma; genellikle ön sesbi- rimlerin yakınlığı ve dili ağız boşluğunun başka bir yerine çabuk hareket ettirememe güçlüğüyle açıklanır.)
—Ev eşy. Önden doldurmak, önden doldurulan çamaşır makinesi için kullanılır.
—Res. Öne çıkmak, kabartı duygusu uyandırmak, zeminden ayrılmak.
—Sesbil. Öne almak, bir sesbirime düz niteliği vermek.
—Spor. Yarışı önde götürmek, bir yarışta grubun başında yer alarak yarışın hızını ayarlamak.
—Tek. res. Önden görünüş, bir nesnenin, genellikle yüzlerinden birine koşut düşey bir düzlem üzerindeki izdüşümü.
—Zootekn. Dört bacaklı bir hayvanın karşıdan görülen kısmı. || Önü ya da önleri kapalı at, ön bacakları alt kısımda birbirine çok yaklaşık olan at.
♦ sıf.
1. Bir şeyin esas tutulan ya da önde bulunan bölümü, bu bölümde yer alan, bu bölüme yerleştirilmiş şey için kullanılır: Binanın ön yüzü. Apartmanın ön pencereleri. Ön bahçe. Ön tekerlekler. Sinemada ön sıralarda oturmak.
2. Aynı türden organlara göre ileride, üstte vb. bulunan organlar için kullanılır: Ön ayaklar Ön dişler
.
—Anat. Anatomik tanımlamalarda kendi türündeki bazı organların önünde olanları (diz ekleminin ön bağları) ya da konumunu belirtmek için bir organın bir bölgesine, bir yüzüne, bir kenarına, bir ucuna (kü- rekkemiğinin ön yüzü) denir. [| Ön ağız, ağzın dudaklardan dişlere kadar uzanan kısmına denirj Ön-alt, önde ve alt tarafta olana denir jj Ön-arka, önden arkaya doğru yönü belirtmek için kullanılır: Leğenin ön-arka çapı. Kafatasının ön-arka çapı. || Ön-arka dikiş, iki yankafa kemiğini kafatasının üstünde birleştiren oynamaz eklem. || Ön-arka düzlem ya da hayvanların vücut bakışım düzlemi, enlemesine, yatay ve düşey düzlemlere dikey düzlem. (Eşanl. SAGİTAL DÜZLEM.) || Ön-arka kesit, ön-arka düzlemde yapılan kesit. || Ûn-üst, önde ve üst tarafta bulunana denir.
—Ask. Ön emir, tasarlanan bir muharebe harekâtı için, harekât emrinin yayımlanmasından önce ast birliklere beklenen emre uygun olarak hazırlıklarını yapmaları için zaman kazandırmak amacıyla harekâtla ilgili ön bilgileri duyuran emir. || Ön siper, bir silah mevzisinin ön bölümüne, personelin düşmanın hafif silahına ve gözetlenmesine karşı korunması amacıyla topraktan oluşturulan basit sütre.
—Bine. Ön kısım, atın ayaklarını ve omuzlarını kapsayan kısmı.
—Cez. huk. Ön soruşturma - HAZIRLIK SORUŞTURMASI.
—Dilbil. Ön öğe, üretici dilbilgisinde, başka hiçbir öğenin bileşimine girmeyen ve bu yüzden de yeniden yazım kurallarındaki okun sağında hiçbir zaman yer alamayan öğe. (Örneğin C [cümle] simgesi bir türetmenin ön öğesidir; yerleştirilmiş cümleler sözkonusu olduğunda bu öğe, yinelemeyle bir okun sağında yer alabilir: bu durumda yerleşme derecesini gösteren bir rakam konur [Cı, C2 vb.].)
—Mim. Ön cephe, bir yapının ana cephesi; taçkapılı önyapı.
—Nümism. Ön yüz, sikkelerin tuğralı ya da ana motifli yüzü.
—Sesbil. Eklemleme yeri, sert damağa göre ağız boşluğunun önünde bulunan sesçil bir üretim (ünlü ya da ünsüz) için kullanılır (örn. [i], [e], [ö], [ü]). [Eşanl. İNCE.]
—Spor. Ön çapraz, güreşte bir tutuş. (Ayakta güreşirken, rakibi, sağa sola fırlatmak ya da dengesini bozup başka bir oyuna geçebilmek için iki elle göğüsten çapraz kavrama.)
—Tarım. Ön ekim, belirli bir tarım bitkisi ekilmeden önce bir tarlada yapılan ekim ve/ya da çalışmalar. (Bk. ansikl. böl.)
—Zool. Ön üyeler, dörtayaklı omurgalılarda ön bacaklar, (insanlarda ön üyeler kollara dönüşmüştür.)
—Zootekn. Ön bölüm, hayvanların, özellikle atın baş, boyun, cıdağı kısımları ile ön bacakları içeren ön tarafı.
—ANSİKL. Tarım. Bir baklagil ya da organik gübre verilmiş bir ürün sözkonusu olduğu zaman ön ekim bitkilerin yararlanabileceği azot miktarını artırabilir. Bu etki, örneğin eski bir çayırda, yıllarca sürebilir Bunun aksine bazı ön ekimler mineral azotu bağlar ve gübre gereksinimini artırabilir Bu hal, çoğunlukla toprağa tahıl samanı karıştırıldığı zaman ortaya çıkar.
Toprağın fiziksel durumuna gelince, hasat usulleri, kullanılan alet ve makineler, toplama sırasındaki iklim koşulları da ön ekimde kullanılan bitki kadar rol oynar. Örneğin bir patates ya da pancar ekiminden sonra ürün kaldırma işlemleri kuru ya da nemli toprakta yapılmış olduğuna göre, toprak değişik biçimlerde işlenecektir. Bir asalak ya da yabancı otun yayılma riski ön ekime göre pek çok azalabilir ya da artabilir.
Bir ön ekimin bıraktığı artıklara gelince şunlar sayılabilir: toprağın humusunu korumaya yardım eden organik maddeler (kökler, yem bitkilerinin gömülü çotukları, pancar yaprakları, vb); tüketilmemiş gübre artıkları; tarımcının toprakta aylarca, hatta bir yıldan fazla kalabilen yabancı ot ilaçlarını kullanmadan önce göz önünde bulundurması gereken ot ilacı artıkları.
1. Bir şeyin ya da bir kimsenin baktığı, gittiği, karşısında ya da yüz yüze bulunduğu taraf: Arabanın önüne fırlamak. Öne geçin. Önüne baksana, ezileceksin!
Sponsorlu Bağlantılar
3. Bir şeyin, özellikle de bir taşıtın önde bulunan bölümü: Kazada arabanın önü ağır hasar gördü.
4. Bir şeyin asıl ya da göze çarpan ilk yüzü: Kumaşın önü bu yüzü mü?
5. Huzurunda, karşısında: Bunlar herkesin önünde söylenecek sözler değil. Kanun önünde herkes eşittir.
6. Giyeceklerin özellikle göğsü örten bölümü: Önünü ilikle. Önü işlemeli bir giysi. Kazağın önünü bitirdim, koli arını örmeye başlayacağım.
7. Gelecek, genellikle de yakın gelecek: Daha önünde uzun yıllar var. Önümüzde zor günler var. Önümüzdeki yaz nereye gideceksin?
8. Bir yolculukta alınması, katedilmesi gereken uzaklık: Önümüzde daha yüz kilometrelik bir yol var
9. (Bir kimseyi) [bir şeye] ön ayak etmek, onun bir işe başlamasını, harekete geçmesini istemek: Niçin seni ön ayak ediyorlar? || Bir şeye ön ayak olmak, topluca yapılan bir işin, başlatıcısı, yürütücüsü durumunda bulunup herkesi ardından sürüklemek: Bu işte de yine o ön ayak oldu. || Önde gelmek, etkin ve önemli durumda olmak: Köyün önde gelen kişileri toplandılar. || Öne almak, bir şey ya da kimseye, zaman ve sıra yönünden ötekilere göre öncelik tanımak: Sınavları öne aldılar. Yaşlıları bekletmemek için öne onları aldılar. || Öne düşmek, Önden yürümek: Sen öne düş, biz seni izleyelim; bir işin yapılmasında, yürütülmesinde yol göstermek: Yapılır yapılmasına, ancak birinin öne düşmesi gerek. || Öne sürmek, bir eylem ya da bir iş için bir kimseyi önermek: Bu işi en iyi sen yaparsın diye onu öne sürmüşlerdi; bir düşünce, bir sav ortaya atmak: Öne sürdüğü düşünce üzerinde duruldu. || Önü alınmak, önlenmek, engellenmek: Bu gidişin önü alınmazsa kötü sonuçlar doğar. || Önü sıra gitmek, yürümek, hemen önünden, yakın bir arayla. || Önünde, ardında dolaşmak, bir kimsenin yanından ayrılmamak, onunla birlikte olmaya çalışmak. || Önünde, ardında gidilmez, bir kişiyle ortak iş yapılamayacağını, ona güvenmemek gerektiğini belirtmek için söylenir. || Önünde perende atılmamak, bir kimsenin kolay kolay aldatılamayacağını belirtmek için söylenir. || Önüne, ardına bakmadan, bir şeyi bütün yönleriyle düşünüp taşınmadan, düşüncesizce || Önüne bakmak, utanmak, utancından yanıt veremez duruma düşmek. || Önüne bir kemik atmak - AĞZINA" BİR KEMİK ATMAK || Önüne çıkmak, birinin yolunu kesmek. || Önüne dikilmek, bir kimsenin karşısında durmak, bir kimsenin bir girişimini engellemeye çalıştığını söz ya da davranışlarıyla göstermek: Önüne dikilenler, onu caydırmak isteyenler oldu. || (Birinin) önüne düşmek, bir kimsenin önünde yürümek; bir kimseye yapacağı bir işte yol göstermek. || Önüne geçmek, bir kimsenin önünde yer almak; bir şeyi önlemek, engellemek. || Önüne gelen, karşısına çıkan, olur olmaz, rasgele herkes: Önüne gelen her kişiyle arkadaş olma. || Önüne katmak, bir şeyi ya da kimseyi önde yürütüp kendisi arkadan gitmek ya da koşmak: Bizi önüne katıp kovalamaya başladı. || Bir şeyin önünü almak, onu önlemek, || Önünü ardını düşünmemek, bir işin nasıl gelişip nasıl sonuçlanacağını hesaplamamak. || Önünü kesmek, yolda gitmesine engel olmak; akarsudan söz ederken, akmasını engellemek.
—Avc. Ön almak, bıldırcın, keklik vb. kuş avlarında avcılar arasında kararlaştırılan saatten önce av alanına yanlız girmek.
—Bine. Öne sıçramak, atın art arda öne doğru sıçraması. At bu hareketi ya kendisinden istenen bir harekete karşı savunu duygusuyla ya da bir sevinç gösterisi olarak yapar.
—Denize. Önüne düşmek, çok sert ve fırtınalı havalarda, dalgalara ve rüzgâra karşı seyretmenin mümkün olmadığı durumlarda, gemiyi hırpalamamak için rüzgâr ve dalgayı pupaya alarak, onlara bağlı olarak seyretmek.
—Bir tekneden söz ederken, herhangi bir nedenle başka bir teknenin yolu üzerine çıkmak.
—Dilbil. Öne alma, bir sesbirimin gerçekleştirilmesinde, eklemleme yerini ağız boşluğunun önüne kaydırma. (Dil patolojisinde, yanlış öne alma; genellikle ön sesbi- rimlerin yakınlığı ve dili ağız boşluğunun başka bir yerine çabuk hareket ettirememe güçlüğüyle açıklanır.)
—Ev eşy. Önden doldurmak, önden doldurulan çamaşır makinesi için kullanılır.
—Res. Öne çıkmak, kabartı duygusu uyandırmak, zeminden ayrılmak.
—Sesbil. Öne almak, bir sesbirime düz niteliği vermek.
—Spor. Yarışı önde götürmek, bir yarışta grubun başında yer alarak yarışın hızını ayarlamak.
—Tek. res. Önden görünüş, bir nesnenin, genellikle yüzlerinden birine koşut düşey bir düzlem üzerindeki izdüşümü.
—Zootekn. Dört bacaklı bir hayvanın karşıdan görülen kısmı. || Önü ya da önleri kapalı at, ön bacakları alt kısımda birbirine çok yaklaşık olan at.
♦ sıf.
1. Bir şeyin esas tutulan ya da önde bulunan bölümü, bu bölümde yer alan, bu bölüme yerleştirilmiş şey için kullanılır: Binanın ön yüzü. Apartmanın ön pencereleri. Ön bahçe. Ön tekerlekler. Sinemada ön sıralarda oturmak.
2. Aynı türden organlara göre ileride, üstte vb. bulunan organlar için kullanılır: Ön ayaklar Ön dişler
.
—Anat. Anatomik tanımlamalarda kendi türündeki bazı organların önünde olanları (diz ekleminin ön bağları) ya da konumunu belirtmek için bir organın bir bölgesine, bir yüzüne, bir kenarına, bir ucuna (kü- rekkemiğinin ön yüzü) denir. [| Ön ağız, ağzın dudaklardan dişlere kadar uzanan kısmına denirj Ön-alt, önde ve alt tarafta olana denir jj Ön-arka, önden arkaya doğru yönü belirtmek için kullanılır: Leğenin ön-arka çapı. Kafatasının ön-arka çapı. || Ön-arka dikiş, iki yankafa kemiğini kafatasının üstünde birleştiren oynamaz eklem. || Ön-arka düzlem ya da hayvanların vücut bakışım düzlemi, enlemesine, yatay ve düşey düzlemlere dikey düzlem. (Eşanl. SAGİTAL DÜZLEM.) || Ön-arka kesit, ön-arka düzlemde yapılan kesit. || Ûn-üst, önde ve üst tarafta bulunana denir.
—Ask. Ön emir, tasarlanan bir muharebe harekâtı için, harekât emrinin yayımlanmasından önce ast birliklere beklenen emre uygun olarak hazırlıklarını yapmaları için zaman kazandırmak amacıyla harekâtla ilgili ön bilgileri duyuran emir. || Ön siper, bir silah mevzisinin ön bölümüne, personelin düşmanın hafif silahına ve gözetlenmesine karşı korunması amacıyla topraktan oluşturulan basit sütre.
—Bine. Ön kısım, atın ayaklarını ve omuzlarını kapsayan kısmı.
—Cez. huk. Ön soruşturma - HAZIRLIK SORUŞTURMASI.
—Dilbil. Ön öğe, üretici dilbilgisinde, başka hiçbir öğenin bileşimine girmeyen ve bu yüzden de yeniden yazım kurallarındaki okun sağında hiçbir zaman yer alamayan öğe. (Örneğin C [cümle] simgesi bir türetmenin ön öğesidir; yerleştirilmiş cümleler sözkonusu olduğunda bu öğe, yinelemeyle bir okun sağında yer alabilir: bu durumda yerleşme derecesini gösteren bir rakam konur [Cı, C2 vb.].)
—Mim. Ön cephe, bir yapının ana cephesi; taçkapılı önyapı.
—Nümism. Ön yüz, sikkelerin tuğralı ya da ana motifli yüzü.
—Sesbil. Eklemleme yeri, sert damağa göre ağız boşluğunun önünde bulunan sesçil bir üretim (ünlü ya da ünsüz) için kullanılır (örn. [i], [e], [ö], [ü]). [Eşanl. İNCE.]
—Spor. Ön çapraz, güreşte bir tutuş. (Ayakta güreşirken, rakibi, sağa sola fırlatmak ya da dengesini bozup başka bir oyuna geçebilmek için iki elle göğüsten çapraz kavrama.)
—Tarım. Ön ekim, belirli bir tarım bitkisi ekilmeden önce bir tarlada yapılan ekim ve/ya da çalışmalar. (Bk. ansikl. böl.)
—Zool. Ön üyeler, dörtayaklı omurgalılarda ön bacaklar, (insanlarda ön üyeler kollara dönüşmüştür.)
—Zootekn. Ön bölüm, hayvanların, özellikle atın baş, boyun, cıdağı kısımları ile ön bacakları içeren ön tarafı.
—ANSİKL. Tarım. Bir baklagil ya da organik gübre verilmiş bir ürün sözkonusu olduğu zaman ön ekim bitkilerin yararlanabileceği azot miktarını artırabilir. Bu etki, örneğin eski bir çayırda, yıllarca sürebilir Bunun aksine bazı ön ekimler mineral azotu bağlar ve gübre gereksinimini artırabilir Bu hal, çoğunlukla toprağa tahıl samanı karıştırıldığı zaman ortaya çıkar.
Toprağın fiziksel durumuna gelince, hasat usulleri, kullanılan alet ve makineler, toplama sırasındaki iklim koşulları da ön ekimde kullanılan bitki kadar rol oynar. Örneğin bir patates ya da pancar ekiminden sonra ürün kaldırma işlemleri kuru ya da nemli toprakta yapılmış olduğuna göre, toprak değişik biçimlerde işlenecektir. Bir asalak ya da yabancı otun yayılma riski ön ekime göre pek çok azalabilir ya da artabilir.
Bir ön ekimin bıraktığı artıklara gelince şunlar sayılabilir: toprağın humusunu korumaya yardım eden organik maddeler (kökler, yem bitkilerinin gömülü çotukları, pancar yaprakları, vb); tüketilmemiş gübre artıkları; tarımcının toprakta aylarca, hatta bir yıldan fazla kalabilen yabancı ot ilaçlarını kullanmadan önce göz önünde bulundurması gereken ot ilacı artıkları.
Kaynak: Büyük Larousse
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Ön Nedir?
