Arama

Oturmak Nedir?

Güncelleme: 23 Aralık 2015 Gösterim: 759 Cevap: 0
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
23 Aralık 2015       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
OTURMAK gçz. f.
1 .(Bir yere, bir şeyin üzerine) oturmak, makatı üzerinde dik duracak biçimde oraya yerleşmek: Yatağın üstüne oturmak. O sandalyeye oturma, sağlam değil.
Sponsorlu Bağlantılar
2. Bu biçimde yerleştiği yerde az ya da çok bir süre kalmak: Canı oturduğu yerden kalkmak bile istemiyordu. Yaklaşık uç saattir öyle oturuyor.
3. Ayakta durmamak, oturma pozisyonuna geçmek: Buyrun oturun. Oturmanıza izin vermedim.
4. Bir şeyin üzerine oturmak, bir şey sözkonusuysa, bir altlık, bir temel üzerine yerleştirilmiş olmak: Geniş bir kaide üzerine oturan heykel beş metre boyundaydı.
5. Bir şeye, bir yere oturmak, bir şey sözkonusuysa, ona, ora
ya uygun olmak, uymak: Kapak tencereye oturmuyor. Ceket üstünüze çok güzel oturdu.
6. Bir yerde oturmak, orada yaşamak, ikamet etmek: İzmir’in neresinde oturuyorsunuz? Bir zamanlar biz de o mahallede oturmuştuk. Güzel bir evde oturuyor.
7. Bir kimse sözkonusuysa, herhangi bir işte çalışmamak; zamanını hiçbir şey yapmadan geçirmek, boş durmak: Bugünlerde hep oturuyor. Oturacağına kalk da iş ara.
8. Bir kimseyle oturmak, yalnız, tek başına vb. oturmak, onunla aynı evde yaşamak, birlikte yaşamak ya da yalnız yaşamak: Artık ailesiyle oturmak istemiyor. —Kiminle oturuyorsunuz? —Yalnız otunjyorum.
9. Toprak, temel, bina vb. sözkonusuysa, aşağı inerek yerleşmek: Bu sarsıntıdan sonra bölgede zeminin oturduğu söyleniyor.
10. Bir şeye, bir şey yapmaya oturmak, ona başlamış, onu yapıyor olmak: Yemeğe oturmuştuk ki, annem geldi. Çamaşıra oturmak.
11. Bir fiyata oturmak, belli bir fiyata mal olmak: Bu düğün onlara pahalıya oturdu. Bütün bunlar bize tam yüz milyona oturdu.
12. Bir makama, bir mevkiye oturmak, o makama, o mevkiye geçmek: Bakanlık makamına oturur oturmaz muhaliflerini tasfiye etti.
13. Bir şey (soyut) sözkonusuysa, bir toplulukta, bir yerde benimsenmek; oraya, o topluluğa yerleşmek: Demokrasi henüz bu ülkede oturmadı. Bu ilkeler toplumda oturmadan demokrasinin oturacağını söylemek iyimserlik olur.
14. Bir sayıya oturmak, bir süreli yayından söz ederken, tirajı o sayıda dengelenmek.
15. Bir yörüngeye oturmak, belli bir yörüngeye yerleştirilmiş olmak, o yörüngede dönmeye başlamak: Haberleşme uydusu programlanan biçimde yörüngesine oturdu.
16. Dibe oturmak, bir sıvı sözkonusuysa, tortuları dibe çökmek: Suyun tortuları şişenin dibine oturmuş.
17. içine, yüreğine oturmak, işlemek.
18. Oturduğu dalı kesmek — BİNDİĞİ- DALI KESMEK. || Oturup kalmak, davranışlarını ayarlamak, hareket etmek: O karısının sözüyle oturup kalkar. || Yerine oturmak - YER.

—Denize. Dokuz oturak oturmak, bir gemiden söz ederken, bir sığlığa ya da kayalığa kızağa çekilmiş gibi boylu boyunca oturmak. (Kürek devrinden kalma bir deyimdir.) || Karaya oturmak, bir gemiden söz ederken, herhangi bir nedenle sığlık bir mevkiye sürüklenerek, dibe oturmak,

—inş. Zemine oturmak, temeli ve tabanında pabucu bulunmayan bir duvar sözko- nusu olduğunda, doğrudan doğruya zemin üzerine inşa edilmek.

oturtmak ettirg. f.
1. Bir kimseyi, bir yere, bir şeyin üzerine oturtmak, onun oturmasını sağlamak: Çocuğu tabureye oturtmak.
2. Bir kimseyi oturtmak, oturacak yer göstermek: Onu oturtmadan saatlerce ayakta bekletmiş.
3. Bir şeyi, bir yere oturtmak, onu oraya yerleştirmek: Heykeli kaideye oturtmak. Vidayı yuvasına oturtmak
4. Bir şeyi (soyut) bir şey üzerine oturtmak, onu kalıcılığını sağlayacak biçimde sağlam bir temel üzerine kurmak: Yeni rejimi tartışılmaz ilkeler üzerine oturtmak.
5. Bir kimseyi bir işe oturtmak, onun o işi yapmasını sağlamak: Kızı çamaşıra oturttum, geldim.
6. Bir kimseyi, bir makama, bir mevkiye oturtmak, onu o makama, o mevkiye geçirmek.
7. Bir süreli yayının satışını bir sayıya oturtmak, tirajının o sayıda dengelenmesini sağlamak: Gazetenin günlük satışını yüz bine oturtacağız.
8. Bir şeyi (soyut) oturtmak, onun bir toplulukta benimsenmesini, oraya yerleşmesini sağlamak: Bir toplumda demokrasiyi oturtmak.
9. Bir uyduyu, roketi vb. bir yörüngeye oturtmak, onu belli bir yörüngeye yerleştirmek.
10. Bir yere bir şey oturtmak, onu yapmak, koymak: Resimdeki kardan adamın ağzına bir pipo oturtmak.
11. Arg. Bir yerine tokat, yumruk vb. oturtmak, bir kimseye vurmak.

—Mac!, cc. Sarma adı verilen tahkimat üst direğini yan direk ucunda açılan yuvaya yerleştirmek.

—Müz. Sesini oturtmak, bir şarkıcı sözkonusuysa, sesini, nefes ve ses tekniğine en uygun ses bölgesinde kullanmak.

—Sil. Oku oturtmak, ok bedeninin alt ucundaki kertiği yay ipine yerleştirmek. || Topu oturtmak, kundağının toprağa iyice yerleşmesi için bir ya da iki kez top atışı yapmak.

—ferz. Bir giysiyi yan dikişlerinden alarak ya da penslerle daraltmak.

—Uz. havc. Bir uzay aracını yörüngeye oturtmak, bir uzay aracını fırlatma yörüngesinden bir gökcismi yörüngesine geçirmek.

oturtulmak edilg. f. Oturtmak eylemine konu olmak: Oturtulduğu yerden kalkmasına izin verilmedi. Anıt, kaidesine oturtuldu. Sağlam bir temele oturtulmadıkça hiçbir savı dikkate alamayız. Yüksek bir mevkiye oturtuldu. Yörüngesine oturtulan mekik.

oturulmak edilg. f.
1. Bir yere dik duracak biçimde yerleşilmek.
2. Hiçbir iş yapmadan durulmak: Öyle saatlerce boş oturulur mu?
3. Bir yerde yaşanmak, kalınmak: işte buralarda oturulabilir.
4. Bir kimseyle aynı yerde yaşanmak: O insanlarla aynı evde oturulmaz.
5. Bir şeye, bir eyleme başlanmış olmak: Yemeğe saat onda oturuldu.

oturuşmak dönşl. f. Esk. Hızı kesilmek, yatışmak; sakinleşmek: "Ol od bu resme yedi gün yandı oturuşdu kimse anın katına varmağa mecâl bulmazdı" (Tefsir-i Ebilleys tercümesi, XV. yy.).


Kaynak: Büyük Larousse

X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.

Benzer Konular

6 Haziran 2009 / KisukE UraharA Rüya Tabirleri