
Ziyaretçi
PARA

a. (fars. pare, parça'dan).
Sponsorlu Bağlantılar
2. Herhangi bir ülkede kullanılan para birimi: Mark, alman parasıdır.
3. Hangi biçimde olursa olsun tüm nakit paralar, menkul değerler, mal mülk: Çok parası var, çok zengin. Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir.
4. Esk. Kuruşun kırkta biri.
- Para babaları, ellerindeki büyük parasal kaynakları kullanarak siyasi alanda etkili olan iktisadi çevreler.
- Para babası, çok zengin kimse
- Oyunda, kumarda para basmak, belli miktarda bir paraya oynamak.
- Para bozmak, kâğıt ya da madeni bir parayı aynı değerde daha küçük kâğıt ya da madeni paralarla değiştirmek.
- Para canlısı, parayı çok seven, ona aşırı ölçüde düşkün kimse için kullanılır.
- Para cicoz, para nanay, hiç para yok (arg.).
- Para çekmek, bankaya yatırılmış paradan bir bölümünü geri almak; bir kimseden çeşitli gerekçelerle para sızdırmak: Bugün bankadan bir milyon lira çektim. İkide bir babasına gidiyor, şunlar şunlar yapılacak, diye ondan para çekiyordu.
- Para çıkarmak, para basarak piyasaya sürmek; bir kimse sözkonusuysa, başka yerde bulunan bir kimseye banka ya da posta kanalıyla para göndermek.
- Para dökmek, bir iş ya da şey için çok fazla para harcamak: Bu üç gözlü evi yaptırabilmek için çok sıkıntı çekmiş, çok para dökmüştü; bir işi yaptırabilmek için ilgililere rüşvet vermek.
- Para etmek, belli bir değeri olmak: Para edecek bir şeyi olsa hemen satacak, bu durumdan kurtulacaktı.
- Para etmemek, değerine göre saklamamak: Tütünler bu yıl hiç para etmedi; bir iş ya da durum için, etkili olamamak: Adam direniyor, yalvarıp yakarmalar da para etmiyor.
- Para getirmek, kazanç sağlamak: Bu para getirecek bir iş değil.
- Para için her şeyi yapmak, para kazanmak için her yolu denemek.
- Para ile değil, bir şeyin bedava sayılacak kadar ucuz olduğunu belirtmek için söylenir.
- Para ile değil, sıra ile, her işin para ile yapılmadığını, sıra beklemenin gerekliliğini belirtmek için söylenir.
- Para kesmek, sözkonusu bir devlet ise para basmak; bir kimse ise çok para kazanmak: Daha fazla göndere- mem, ben burada para kesmiyorum ya.
- Para kırmak, çok para kazanmak.
- Para pul, bir kimsenin elinde bulunan para ya da para edebilecek şeylerin tümü: Parasını pulunu olduğu gibi bu işe yatırdı.
- Para saymak, bir şey için para ödemek: Bedava değil ya, para saydık aldık.
- (Bir kimseden) para sızdırmak, kapmak, bir kimseden vermek istemediği halde tüm yollara başvurarak para almak.
- Para tutmak, parasını gelişigüzel harcamayarak biriktirmek; sözkonusu satın alınan bir şey ise, karşılığı para olarak hesaplanmak.
- Para üstü, paranın üstü, edimsel ödeme miktarıyla ödenecek miktar arasındaki fark; üstü: Paranın üstünü vermek. Ne zaman alışverişe gönderilse, paranın üstünü geri vermez.
- Para vurmak, yasadışı yollarla para edinmek ya da çok para kazanmak.
- Para yapmak, para kazanıp biriktirmek: Yurtdışına gidince iyi para yaptı.
- Bir işe para yatırmak, o iş için gerekli yatırımları yapmak.
- Bir yere para yatırmak, gerektiğinde almak üzere banka vb bir yere para vermek.
- Para yedirmek, bir işi yaptırabilmek için bir kimseye rüşvet vermek; bir kimse için gereksiz yere para harcamak; Arkadaşına az mı para yedirdin? Para yedirmezsen işini yaptıramazsın.
- Para yemek, yerli yersiz para harcamak, zimmetine para geçirmek ya da rüşvet almak; sürekli para harcamak durumunda bırakmak: Böyle para yersen, bir süre sonra beş kuruşsuz kalırsın. Para yiyerek köşeyi dönmek. Enflasyon nedeniyle inşaat umduğumuzun çok üzerinde para yiyor.
- Paradan çıkmak, para harcamak zorunda kalmak.
- Paran kadar konuş, "söz hakkın sahip olduğun para ölçüsündedir" anlayışını ifade eden söz.
- Paranın gümüş olduğunu anlamak, savurganlıktan kaçınmak gerektiğini kavramak.
- Paranın yüzü sıcak, paranın çekiciliğini, onu geri çevirmenin olanaksızlığını belirtmek için söylenir
- Parasını çıkarmak, sözkonusu parayla alınan ya da parayla gerçekleştirilen bir şeyse, ödenen parayı karşılayacak kadar yarar sağlamak ya da yatırılan parayı kazanç olarak vermek.
- Parasını sokağa atmak, değersiz bir mala ya da işe yatırmak.
- (Bir kimsenin) parasını yemek, yaşamını kendi emeğiyle değil, başkasının parasıyla sürdürmek; asalak olarak yaşamak.
- Parasıyla rezil olmak, harcadığı paranın karşılığını alamamak ya da rahat etmesi için para harcamasına karşın sıkıntı çekmek.
- Bir şeyi paraya çevirmek, bir malı satarak değeri kadar para almak: Hisse senetlerini paraya çevirmek.
- Paraya kıymak, yapılması ya da alınması istenen bir şey için gerekiyorsa bol para harcamaktan taşınmamak: Paraya kıyıp her şeyin en iyisini almak.
- Paraya para dememek, çok para kazanır durumda olmak; herhangi bir miktarda parayı az bulmak; hiç düşünmeden bol para harcamak.
- Parayı denize, sokağa atmak, parayı bcşuna harcamak, israf etmek.
- Parayı mezara mı götüreceksin, parası olup da gerektiğinde harcamayanlara söylenen bir tür uyan, eleştiri sözü.
- Parayı veren düdüğü çalar, parasız hiçbir şey elde edilemez.
Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2018 02:27
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.