Kuşlar hava kirliliğinden, pil atıklarından,besin azlığından,iklim tiplerinden dolayı göç ederler.Bütün bu sorulara tatminkar cevap bulmak oldukça güçtür. Bilim adamları son yıllarda göçlerle ilgili kıymetli bilgiler elde ettiler. Bununla beraber halen çözüm bekleyen sayısız bilmece mevcuttur. Ancak aşikare olarak görülen şudur ki; göçmen kuşlar yerleşik olanlardan ayrı bir bünyeye sahiptir. Birçok yön bulma yetenekleri ile birlikte doğarlar. İlkbahar ve sonbaharda günlerin uzayıp kısalmasıyla gün ışığına bağlı olarak göçmen kuşların hipofiz ve epifiz bezlerinin hormon salgısı değişmeye başlar. Hormon uyarısıyla bünyelerinde, önüne geçilmez bir göç isteği belirir. Yapılan incelemeler neticesinde, gün aydınlığı süresinin değişmesine bağlı olarak kuşların eşeylik organlarının (erbezi ve yumurtalıkların) büyüyüp küçüldüğü tesbit edilmiştir.
William Rowan aynı türden iki kuş grubunu sert Kanada kışında ayrı kafeslere yerleştirerek farklı ışık periyotlarına tabi tuttu. Bu deneyle fotoperyodizmin (ışık sürelerinin) kuşlardaki etkisini gözledi. Normal gün ışığına maruz bırakılan birinci grubun vücutlarında görünür bir değişim olmadı. Işık periyodu arttırılan diğer kafes kuşlarının ise eşeylilik organları ve kanatları ilkbahar mevsiminde olduğu gibi büyüdü. Her iki grup da serbest bırakıldığında, ikinci grubun hazırlıksız bir göç girişimine kalkıştığı tesbit edildi.
Kuşların, göçü etkileyen fotoperyodizme paralel olarak vücutlarında yağ birikiminden başka, yön bulma yetenekleri, yerin manyetik alanına, havanın barometrik basıncına, polarize ve ultraviole ışınlarına, frekansı çok düşük seslere ve kokuya olan duyarlılıkları da onları son model cihazlarla donatılmış bir pilottan üstün kılar. Vakti geldiğinde bünyelerinde göç saati çalar. Programlanmış en modern kompütürlerden daha karmaşık olan bu varlıklar itirazsız göç emrine boyun eğerler. Eski yerlerine döndüklerinde, çoğu zaman ayrıldıkları ağaca, hatta uçuşa kalktıkları aynı dala konarlar.
Bütün göçmen türler, her yıl aynı zamanda göç etmezler. Bazan hava durumu sebebiyle hareketlerini değiştirebilirler. Fakat San
Juan Capistrona kırlangıçları gibi bazıları da her yıl göçmen bir biçimde aynı günler içinde göç yerlerine gidip gelirler. Umumi olarak gece uçarlar. Gündüz yiyecek bulmak için avlanırlar.
Kuzey kutbundan kalkan bir kuşun, elinde bir harita ve pusulası varmış gibi yüzlerce kilometre ötede hedefine varması ve vakti gelince tekrar aynı noktaya dönüşünü izah etmek oldukça güçtür. Hele, yeni yumurtadan çıkan yavruların, uçmayı öğrendikten hemen sonra, hiç bilmedikleri ana ocağına tek başına dönmeleri son derece şaşırtıcı bir olaydır. Tek bir rota üzerinden uçmaları ve kendilerinden bir önceki neslin yaşadıkları topraklara konmaları fevkalade bir yön bulma tekniğinin varlığını gösterir.
Uzun zaman, göçmen kuşların yollarını, coğrafi işaretlere göre buldukları zannediliyordu. Gerçekten de gündüz uçan birçokları deniz kıyılarından, vadi yataklarından, dağ silsilelerinden ve kıyılardan giderler. Bunları yol bulma işareti olarak kullanırlar.
Ancak kuşlar yollarını yalnız bu tip coğrafi işaretlerle tayin etselerdi, gece yol alanlar hedeflerine varamazdı. Çok uzak yerlerden salıverilenler de şaşkına dönerdi. Birkaç yıl önce Pasifik'ten geçen uçaklar için tehlikeli olmaya başlayan albatrosların bir kısmı, yakalanarak Filipinler'e nakledildi. 2560 kilometre mesafeden bir ay içinde geri döndüler. Diğer bir kısmı ise, tam aksi istikamete doğru götürüldü. Bu kuşlar da, bir günde 200 kilometre mesafe uçarak 10 gün içinde hiç bilmedikleri yollardan geçerek asıl bölgelerine geri geldiler.
Belki de en esrarlı mesele kuşların şaşırmadan, binlerce kilometre, hiçbir nirengi (işaret) noktası, yön alacak yeri olmadan yönlerini nasıl bulduğudur.
Bunu nasıl yapıyorlar? Eskiden ornitologlar (kuş uzmanları) kuşların rüzgarlarla, dünyanın manyetik alanıyla veya koriolis tesiriyle (dünyanın ekseni etrafında dönmesinden kuzey yarımkürede hava akımlarının sağa, güneyde sola sapma göstermesi) yönlerini bulduklarını iddia ederlerdi. Yine eskiden genç kuşların yaşlıları takip ettiğini zannederlerdi. Ancak Frank Bellrose'nin yapmış olduğu araştırmaya göre, bu fikirler geçersiz kabul edildi. Mesela, güneye doğru göç etmekte olan mavi kanatlı ördek kuşlarından bir grubu yakalanarak işaretlendi. Yetişkinleri hemen salıverildi. Gençler, yaşlılar güneye iyice yaklaştıktan sonra bırakıldı. Güneye ve göç edilecek sahaya daha önce hiç uçmamış genç kuşlar, aynı yollardan geçerek aynı yere vardılar. Gittikleri istikametten o kadar emindiler ki, genç olduklarından yaşlılardan daha hızlı gittiler. Bu kuşlar, yaşlı kuşları değil, bünyelerinde doğuştan mevcut olan yön bulma sistemini takip ettiler.
Başka bir deneyde bir grup dalgıç kuşu İngiltere'deki Stokholm Adasından alınarak Venedik'ten salıverildi. Bu kuşlar karalardan geçmeyi sevmedikleri halde Alp Dağlarını aşarak Fransa üzerinden İngiltere'deki yuvalarına vardılar. Yapılan bu tip araştırmalar göçmen kuşların yollarını tayin ederken biyolojik pusulalarına destek olarak yeryüzü şekillerinden ve güneşten de istifade ettiklerini ortaya koydu.
Son senelerde Almanya'da yapılan araştırmalar, göçmen kuşların daha yumurtadan çıkar çıkmaz, ne zaman, nasıl ve hangi yol üzerinden göç edeceklerini, nerede durup dinleneceklerini ve nereye ineceklerini önceden bildiklerini ortaya çıkardı. Araştırma ekibinden Peter Berthold Almanya'dan Ekvator Afrikası'na göç eden kara başlı ötleğenleri (
Sylvia atricapilla) ile yaptığı araştırmalar sırasında, iki ayrı soya mensup ötleğenden meydana gelen yavruların, göç yollarının ne analarının ne de babalarınınkine benzediğini, ikisinin arasında bir başka göç yolu bulduklarını belirledi.
Mesela, annenin göç yolu İspanya-Cebelitarık üzerinden Fas, babanınki Yugoslavya-Türkiye üzerinden Mısır ise, bunlardan meydana gelen yavruların Tunus üzerinden geçen ortalama yolu tercih ettikleri tesbit edildi. Böylece bu davranışların, kuşların genetik yapısına daha önceden yazılmış ve irsi olduğu ortaya kondu.
Bütün bunlara rağmen kuşların çoğu zaman göç yollarını değiştirdikleri ve bunda genetik unsurların yanı sıra bazı çevre faktörlerinin de etkili olduğu bilinmektedir. Mesela, kuşların yemesi için pencerelerde kırıntıların bulundurulmasının adet olduğu Büyük Britanya, Almanya'dan sıcak bölgelere göç eden kuşları çekebilmektedir.
Çeşitli deneyler genç kuşların içgüdüsel bir yön duyusuna sahip olduklarını ve buna uyduklarını, yaşlı ve tecrübelilerin ise harikulade bir pusulaya ve yerlerinden uzaklaştırıldıklarında dahi rota değiştirip doğru yolu bulabilme yeteneğine sahip olduğunu göstermektedir.
Sonbaharda güneye göçeden bir kuş yakalanarak bir kafese konursa, ilginç bir olay gözlenir. Kafes ne tarafa çevrilirse çevrilsin, kuş daima göç istikameti olan güneye döner. Alman kuş bilgini Gustav Kramer yapmış olduğu gözlem ve deneyleriyle kuşların yönlerini güneşe göre kestirdiklerini ilk bulanlardandır. Ekim aylarında yakaladığı Avrupa sığırcıklarını altı şeffaf olan yuvarlak boş kafeslere koydu. Kafesin şeffaf kısmında davranışlarını gözledi. Bunların kafeslerinde rahat durmadıklarını, durunca bile kafesin bir köşesinde güney istikametine devamlı döndüklerini gördü. Güney bu kuşların normal göç istikametiydi. Kafes döndürülünce kuşlar da buna uyarak tekrar dönüyorlardı. İlkbahar aylarında kuşlarda yine göç huzursuzluğu başlıyordu. Bu sefer de tam aksi istikamete, yani kuzeye dönüyorlardı. Güneş ışığından başka bir şey görmeyen sığırcıklar, hep doğru istikamete dönüyorlardı. Kramer kafese gelen güneş ışığının istikametini değiştirmeye karar verdi. Döner aynalar kullanarak ışığın kafese giriş istikametini 90 derece değiştirdi. Kuşlar da buna bağlı olarak yönlerini 90 derece değiştirdiler. Demek ki, güneşe göre, yönlerini ayarlıyorlardı.
Kuşların çoğu gündüz güneşe göre hareket ederler. Ancak birçok kuş da gece göç eder. Yapılan araştırmalar kuşların gündüz güneşe, geceleyin ise ay ve yıldızlara göre uçuş istikametlerini bulabildiklerini ispat etti.
Ardıç kuşları gökyüzünü göremeyecekleri yuvarlak bir kafese konulduklarında göç huzursuzluğuyla mevsimlik göç istikametlerine döndükleri tesbit edildi. İyi ama bunlar güneşi, ayı ve yıldızları göremedikleri halde yönlerini nasıl buluyorlardı?
Araştırmalar birçok hayvanın vücutlarında biyolojik pusulalara sahip olduklarını ortaya çıkarmaktadır.