Arama

İletişim Araçları

Güncelleme: 17 Eylül 2016 Gösterim: 206.836 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Kasım 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

İletişim Araçları

Ad:  İletişim Araçları.jpg
Gösterim: 33119
Boyut:  41.3 KB

Bilgi akışını sağlayan araçlara verilen addır. Bu akış, "bireyden çoğula" veya "çoğuldan bireye" yönüyle olan iletişime göre çeşirtlenirler. İletişimde duyuya yönelik algılama da söz konusudur. Algılama ve algılatma adına iletişimi sağlayacak, karşılıklı bilgi aktarımını sağlayacak araçlar, iletişim araçları ile sağlanmaktadır.
Sponsorlu Bağlantılar

İletişim Araçları Nelerdir?


Bunları şu şekilde gruplandırmak mümkündür:

Bilişsel iletişim araçları


Sanal ortamda, bilgi teknolojilerini kullanılarak gerçekleştirilen, bireysel veya toplu iletişim araçlarıdır. Örneğin e-postalar, formlar, chat'ler, messenger'lar,web kamera'lar, bloglar, vb.

Görsel-İşitsel iletişim araçları


Göz ve Kulağımıza hitap eden, multimedya teknolojilerini kullanan, iletişim araçlarıdır. Örneğin tv, sinema, radyo, vb.

Telekomünikasyon iletişim araçları


Göz ve kulağa hitap eden, elektrik, elektronik / elektromanyetik, optik teknolojileri kullanarak gerçekleştirilen iletişim araçlarıdır. Örneğin telefon, cep telefonu, fax, telex, vb.

Kali-Grafik iletişim araçları


Yazı ve çizi ile oluşturularak formatlandırılan ve basım - yayım araçları ile yapılan iletişimdir: Gazeteler, dergiler, afişler, el ilanları, tabelalar, mektuplar, notlar, kitaplar, vb.

Organizasyon iletişim araçları


Ekipler aracılığıyla gerçekleştirilen , kişi veya topluma aktarılacak mesajları tanıtım - eğlence - eğitim - gezme - tüketme adına ileten etkinliklerin sağladığı iletişimin araçlarıdır: Fuarlar, event marketing konserleri, defileler, konferans, vb.

Sanatsal iletişim araçları


İster plastik, ister estetik olsun her türlü sanat faaliyeti veya sanatcı ile sağlanacak iletişimin araçlarıdır: Dans, resim, müzik, şarkı, sergi, konser, tiyatro, defile, heykel, seramik, animasyon, vb.
Ayrıca sportif iletişim, özürlü iletişimi, politik iletişim, kültürel iletişim, psikolojik iletişim araçları da sayılabilir.

BAKINIZ
İletişim Nedir?
Kitle İletişim Araçları
Eski Çağlardan Günümüze İletişim Araçları
İletişim Araçlarının Kronolojik Gelişimi

Son düzenleyen Safi; 17 Eylül 2016 00:08
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
5 Ekim 2008       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

İLETİŞİM BİÇİMLERİ


SÖZSÜZ İLETİŞİM.


Sponsorlu Bağlantılar
Bilinen tüm kültürlerde iletişim süreçlerinin, birbiriyle ilintili üç önemli öğesi durumundaki işaret, gösterge ve simgeler, sözcük ya da dil kavramlarıyla dolaylı ilişkilerinden ötürü iletişim üzerine çalışmalarda başlıca ilgi odağı olagelmişlerdir. Bunların her biri, öncekinin daha karmaşık bir biçimidir ve sözlü dilin gelişmesinden önce ortaya çıkmıştır.

İşaret.


Bu öğe, sürekli enerji aktarımı olan bir alanda ortaya çıkan kesinti gibi düşünülebilir. Telgraf haberleşmesi sırasında elek- tromagnetik alanı açıp kapatan çizgilerle noktalar, sessiz bir odaya giren birinin varlığını belirtmek için öksürmesi ya da dağın tepesinden dumanla verilen kesik kesik işaretler buna örnektir. İşaretlerin işlevi, çevredeki tek bir öğeyi değiştirerek dikkati çekmek ve bir anlam iletmektir. Tek başına ele alındığında, yalnızca birinin varlığını belirtmek gibi çok sınırlı bir anlam ifade eden işaretler, telgrafta olduğu gibi yazılı ya da sözlü dile denk düşecek biçimde kodlandığında geniş iletişim olanakları sağlarlar.

Gösterge.


Sözlü dile uyarlanmaya işaretler kadar yatkın olmasalar da göstergeler, kendi başlarına çok daha fazla anlam taşır. Antropolog Ashley Montagu göstergeyi, kabaca tümceye benzeyen ve kendi içinde özgül anlam taşıyan “somut bir belirtici” olarak tanımlamıştır. Günlük yaşamda karşılaşılan en yaygın göstergeler, resimler ve çizimlerdir. işaretle gösterge arasındaki temel ayrım, göstergenin kendi iç doğasından gelen bir anlam taşıması (örn. polis rozeti), işaretinse yalnızca dışa yönelik bir anlam yaratmada kullanılabilir olmasıdır (örn. yardım istemek için bağırmak). Çoğu hayvanın işaretlere tepki göstermesine karşılık, yalnızca köpek ya da şempanze gibi zeki ve eğitilebilen hayvanların göstergelere tepki vermesi, ikisi arasındaki farkı daha açık biçimde ortaya koymaktadır. Göstergelerin anlamı, biçimsel özelliklerine ve ait oldukları kültüre göre değişir. Bir toplumun trafik ışıkları ve işaretleri, üniformalar, rozetler gibi göstergeleri bütün olarak ele alındığında zengin bir gösterge dağarcığı oluşturur.

Simge.


İşaret ve göstergeden farklı olarak simgeler, bireyin dünyayı algılayışının bir parçası olan karmaşık öğelerdir. Simge, herhangi bir soyutlama aracı olarak tanımlanabilir. Eler kültürün, kendi üyeleri arasında, o kültüre özgü mantığı temsil eden ve kabaca konuşma diline benzeyen bir simgeler sistemi vardır. Bir kültüre özgü simgeler, yabancı birisi için hiçbir anlam taşımayabilir. Simgeler, bir totem ya da alyans gibi tek bir nesne biçiminde olabilirse de, genellikle, ancak grup halinde anlam bütünlüğüne ulaşan nesnelerden ya da öğelerden oluşur. Güç, tehlikeli ya da ortak dille söylenmesi uygun olmayan düşünceler, aynı kültürle beslenmiş insanlar arasında simgeler yoluyla iletilebilir. Gene de simgeler, doğal dilde bulunan ve kesin tanımlamalar için gerekli olan belirlenmişlikten ve düzenden yoksundur; bu yüzden de standart bir bütün halinde derlenmeleri çok güçtür.

İkon.


Birbiriyle doğrudan ya da dolaylı biçimde ilişkili olan ve etkileşim halinde anlamlı bir bütün meydana getiren simgeler kümesine ikon denir (örn. ABD’deki Beyaz Saray, bir cenaze töreni ya da izlenimci üsluptaki bir resim). İnsanların genellikle ikonları ya da simgeleri tek tek ele alarak inceleme eğiliminde olmasına karşın, simgesel iletişim her türlü insan etkinliğiyle çok yakından ilişkilidir ve özellikle bilinçsizce kullanımlarının, tüm toplumlarda iletişimin en önemli yönünü oluşturduğu öne sürülür. Sözcüklerle sayıların da kendi başlarına birer simgesel eğretileme olduğu düşünüldüğünde, bunların bilim, matematik, edebiyat, güzel sanatlar gibi alanlardaki rolü daha iyi kavranabilir. Ayrıca bu simgeler aracılığıyla birey, kendi kimliğine ilişkin bir tanım oluşturur.

Beden dili.


Her kültürün kendine özgü iletişim sistemi oluşturan bir beden dili vardır. Beden dilinin ne kadar etkili bir iletişim aracı olabildiğini gösteren en iyi örnek, dans ve tiyatro gibi sanatlardır. 19. yüzyılda, Fransız pandomim ve jimnastik öğretmeni François Delsarte, tiyatro için beden ve yüz ifadelerinden oluşan bir sözlük derlemişti. Günümüzde de ABD’li araştırmacılar, gündelik yaşamda kullanılan beden dili üzerine benzer bir çalışma yapmıştır.
ABD’li antropolog Edward Hail, çeşitli kültürlerden kişilerin zaman ve mekânı, bedenlerini ve öteki iletişim öğelerini nasıl
iletkenlik 312 kullandıklarını incelemiştir. Hall’un proxemics olarak adlandırdığı bu “sessiz dil” kavramı değişik toplumsal düzeylerdeki insanlar arasında önceden belirlenmiş karşı- bklı ilişkileri kapsar: Kişilerin iletişim halindeyken birbirlerine göre aldıkları konum ve aralarındaki uzaklık, duruş açıları, davranışlarının hızı, değişik koşullardaki iletişime uygun düşen zaman anlayışları, yaydıkları vücut ısısı ve kokular ya da bunları algılayışları gibi. Böylece, sözsüz iletişimin değişik biçimlerini gösteren birkaç genel ilke ayrıntılarıyla saptanmıştır. Hall’un görüşleri tümüyle deneyci bir yaklaşımı yansıtmasına ve tartışmaya açık olmasına karşın, dilbilim ve simgeler üzerine yapılan çalışmaların kapsamına girmeyen noktalara dikkat çekmesi açısından önem taşır.

SÖZLÜ İLETİŞİM.


Sözlü ve sözsüz iletişim, günlük yaşamda iç içe geçmiştir. İşaretler, göstergeler, simgeler ve bazen de ikonlar kimi durumlarda kolayca söze dökülebilir. Beden dilinin de sözle iç içe ya da söz eşliğinde kullanıldığı olur.

Konuşmanın hangi evrim aşamasında ve nasıl başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, insanın konuşmaya karşı fizyolojik bir yatkınlıkla doğduğu söylenebilir. Bebeklerin kendiliğinden çıkardığı sesler bu görüşü destekler niteliktedir. Bazı antropologlar beden dilindeki işaret dağarcığının, konuşma dilinin yapı taşlarını oluşturduğunu öne sürerler. Bir başka görüş de dillerin, fiziksel etkinliğin söze dökülmesi ya da doğadaki seslerin taklit edilmesiyle ortaya çıktığı biçimindedir. Dillerin çeşitliliğini açıklamak da kökenlerini açıklamak kadar güçtür. 1920’lerde ABD’li dilbilimsel antropolog Edward Sapir ve ardından Benjamin Lee Whorf, bu çeşitliliği açıklamak için farklı kültürlerde görülen değişik ifade biçimleri üzerinde durdular.

Yaptıkları araştırmalara göre diller öncelikle, kültürün kendi değerler sisteminde önem taşıyan nesne, kavram ya da olguları yansıtır. Bu, insanların, söylemek zorunda olduklarını söylemenin yollarını buldukları biçiminde de ifade edilebilir. Örneğin Eskimoların dilinde balina yağı, balinanın vücudunda, dışarı alınmış, çiğ, pişmiş ya da kokmuş olmasına göre farklı adlar alır. Bir başka örnek de İngilizcede “sarhoş” sözcüğünün öteki dillere göre çok daha fazla eşanlamlısı olmasıdır. Bu durum, ayıp, rahatsız edici ya da tabu sayılan bir olguyu dolaylı biçimde ifade etme gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Bir kültürde önemli yer tutan, ama aynı zamanda yakışıksız sayılan durumlar için de çoğu dilde aynı yola başvurulur.

Dilin uyarlanabilirliği.


İletişim çalışmalarında üzerinde durulan bir başka önemli konu da, bir dilde anlatılabilen her şeyin bir başka dilde de anlatabilmesidir. Bir kültüre yabancı bir kavram, dolambaçlı yollarla, bazen de sözcük anlamı olmayan seslerin yardımıyla, o kültürün diline aktarılabilir. Dolayısıyla bir kültür öğesi olarak sözlü dil, evrensel bir iletişim kanalıdır.

Değişik söylemlerin aktarılmasını sağlayan dil, gene de birçok açıdan tümüyle anlaşılmayan bir olgudur ve bu konuda çeşitli ölçütler temel alınarak yapılmış birkaç sınıflandırma vardır. İşlev ölçütü temelinde yapılmış bir sınıflandırmaya göre, dilin bilgilendirici, dinamik, duygusal ve estetik olmak üzere dört işlevi vardır. Bilgilendirmeye yönelik iletişim anlamı, dinamik söylem düşünce ve tutumları aktarmada kullanılır. Duygusal işlev taşıyan dil, başkalarını belli bir eyleme yöneltmek için, onlarda belli duygular uyandırmayı amaçlar. Çoğunlukla şiirsel konuşma olarak nitelenen estetik söylem, anlatımın biçimsel ya da üslup özelliklerini aktarır.

Gülme.


Sözcük dışı sesler genellikle konuşma öncesi dil olarak görülmekle birlikte, gülme kendi başına bir iletişim biçimidir; aynı şey hem karşıtı, hem de en yakın akrabası olan ağlama için de söylenebilir. Çocuklukta, bir hoşnutluk ifadesi olarak kendiliğinden gelişen gülme, oldukça etkili, yararlı ve “bulaşıcı” bir sesli iletişim biçimidir. Modern etolojinin kurucusu Konrad Lorenz, hayvanlarda grup davranışı üzerine yaptığı çalışmalarda saldırganlığın çarpıtılmış bir ifadesi olarak gülme benzeri sesler ortaya çıktığını saptamıştır. Bu konuda daha kolay doğrulanabilir bir varsayım ise Henri Bergson’un gülmenin insan doğasının ve davranışının mekanikleşmesine karşı bir tepki olarak geliştiği biçimindeki görüşüdür. Freud ise gülmenin, psikolojik gerilim ya da ketvurmaların indirgenmiş bir ifadesi olduğunu öne sürer. İngiliz romancı George Meredith 18. yüzyıl Fransız saray komedileri üzerine yaptığı incelemeye dayanarak gülmenin, toplumsal açıdan yanlış olanı eğlenceli bir biçimde ortaya koyma işlevi taşıdığını söylemiştir.
Sonuç olarak, çok temel içgüdülerden kaynaklanan basit istekler kadar, yüksek bir zihinsel düzeyin ürünü karmaşık süreçlerin de ifade edilmesini olanaklı kılan sözlü iletişim, fiziksel ve zihinsel evrimin en ileri aşamasını temsil etmektedir.

kaynak: Ana Britanica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 17 Eylül 2016 00:00
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
1 Temmuz 2009       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

İLETİŞİM ARAÇLARI


Ad:  İletişim Araçları2.jpg
Gösterim: 26600
Boyut:  103.0 KB
Eğitimde görsel ve işitsel araçlar öğrenmenin kalıcı izli olmasını sağlama açısından çok önemli görülmektedir. Eğitimde uzun süre çok ortamlı öğretimin temelini öğretmen ve ders kitabı oluşturmuştur. Değişik kaynaklar sınıf içindeki çok ortamlı öğretimin sağlanmasına yardımcı olmaktadır. Göze ve kulağa hitap eden görsel işitsel araçlar olmaktadır. İyi bir öğretmen ders planı hazırlarken vereceği ders ile ilgili görsel ve işitsel araçlarını da önceden hazırlamalı bu araçları nerede nasıl uygulayacağını çok iyi planlamalıdır. Öğrenmelerin kalıcı olması için çok duyu organına hitap eden bir ortamın düzenlenmesi bununda çoklu ortamda sağlanabileceği gözlenmektedir.

ÖĞRETİMDE GÖRSEL İŞİTSEL ARAÇLAR KULLANMANIN ÖNEMİ


Eğitim araçları eğitim ve öğretim etkinliklerinin daha verimli olmasını sağlamak için öğretmen ve yetiştiricilere en büyük yardımcıdır. Ancak araçların en mükemmelinin bile öğretmenin yerini tutmayacağını unutmamak gerekir. Öğrenci okuduklarının %10’unu işittiklerinin %20’sini, gördüklerinin %30’unu, söylediklerinin %70’ini, görüp işittiklerinin %50’sini, yapıp söylediklerinin %90’ını hatırlar. Sınıf içinde çoklu ortamlı öğretimin sağlanmasına göze ve kulağa hitap eden görsel işitsel araçlar yardımcı olmaktadır.

SINIF ORTAMINDA SIKÇA KULLANILAN GÖRSEL İŞİTSEL ARAÇLAR


  • Görsel Araçlar: Kitaplar, Yazı ve gösterim Tahtaları, Resimler, Gerçek Eşyalar ve Modeller, Projektörler.
  • İşitsel Araçlar: Radyo, Pikap ve Plaklar, Teyp, Ses Bantları ve CD’ler, Kompakt Disk
  • Görsel-İşitsel Araçlar: Film Makinesi ve Hareketli Filmler, Kapalı Devre Televizyon, Video, Kuklalar, Tiyatro, Eğitsel Geziler
  • Teknoloji Destekli Araçlar: Teleteks ve Videoteks Uygulamaları, etkileşimli video, iletişim uyduları.
Geliştirilen kaynaklar değişik duyu organlarından etkilenmekte, bazıları tek bir duyu organımızı etkilerken bazıları, birden çok duyu organımıza hitap etmektedir. Bu araç-gereçlerden bir kısmı öğretme-öğrenme süreçlerinde soyut yaşantılar sağlarken, bazıları somut yaşantılar sağlamaktadır. Bazıları yapıları bakımından mekanik, elektronik-mekanik veya elektronik olabilmektedir. Bir araç bazı özellikleri açısından bir gruba girerken bazı özellikleri açısından başka bir gruba girebilmektedir.
  • Yansıtma Özelliği olan görsel Araçlar: Tepegöz, Slaytlar ve slayt projektörü, film şeridi ve film projektörü, data show
  • Yansıtma Özelliği Olmayan Görsel Araçlar ve Alan Gezileri: Gerçek nesneler, modeller, alan gezileri, hareketsiz resimler,
  • Basılı Materyaller: Kitaplar, Ders Notları, Dergiler
  • Gösteri Yerleri: Kara Tahtalar, Çok amaçlı Tahtalar, Sınıf içi Sergiler, Kuklalar, Tiyatro
  • İşitsel Araçlar: Radyo, Kasetçalar, Pikap
  • Hareketli Araçlar(Görüntüler):Televizyon, Video Makinası, Film, Videokaset
  • Bilgisayarlar: Video Projektörü, Çoklu Ortam
  • İletişim(Telekomünikasyon): Radyo Yayını, Telekonferans, Bilgisayar Telekonferansı, Televizyon,
Yukarıda belirtilen araçlardan en uygun görülenler öğretmen tarafından önceden tespit edilmeli ve sınıf ortamında kullanılmalıdır. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı devlet okullarında okutulan ders kitapları için hazırlanmış görsel ve işitsel araçlar bulunmakta, bunların kullanımıyla ilgili bilgiler öğretmen kitaplarında yer almaktadır.
Son düzenleyen Safi; 17 Eylül 2016 00:19
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
1 Temmuz 2009       Mesaj #4
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє

İletişim Nedir


İletişim kavramının farklı alanlarda birbirinden farklı anlamlarda kullanılmasına ilişkin yapılan bir araştırmada, 15 ayrı anlamda kullanıldığı belirlenmekle birlikte iletişim sözünün konumuz bağlamında ilk çağrışımı, insanlar arasında duygu, düşünce ve bilgilerin her türlü yolla başkalarına bildirimi olmaktadır.Tüm yaşamı boyunca, psikolojik olarak insanın, varlığını bildirmek ve varlığının farkındalığının kendisine bildirilmesi ihtiyacı vardır.Bu ihtiyaç içindeki insan, sözlü veya sözsüz çeşitli iletişim yollarına kaçınılmaz olarak başvurur. Her türlü iletişim insanın psikolojik gereksinmelerinin sonucudur. Kendisini tanıması, tanıtması ve dönüt alarak kendini değerlendirmesinde bu iletişim süreçleri önemli rol oynar. Kişiler arası iletişimle ilgili olarak yapılan tanımların buluştuğu nokta bu iletişimin psikolojik nitelikli bir bilgi alışverişi olduğu yolundadır(Capelle 1987). Evrim merdiveninin en üst basamağını işgal eden, en evrimli hayvan olarak tanıdığımız insan jest ve mimikleri en iyi kullanan, gelişmiş refleks ve içgüdülerinin yanında dili de içine alan çok karmaşık öğrenilmiş davranışlarla iletişim yapan yegane varlıktır.Ancak düşünürken, konuşurken, yazarken, dinlerken sürekli olarak, sembollerden oluşan dili kullanmaktayız.

Sözel İletişim


İleti alışverişi canlı dünyasının ortak bir özelliği olmakla birlikte, yalnız insanlar arasında insanın simgeleştirme yetisi sayesinde simgeler aracılığıyla duygu, düşünce ve bilgi aktarımı söz konusudur.İnsan iletişiminin temeli dil, özellikle de konuşmadır.İnsan simge yaratabilme özelliği ile duygusal dilden önerme diline geçebilmiştir. Dili kullanarak gerçekleştirdiğimiz adlandırma, sınıflama, soyutlama ile yaşantımızı bir düzen içinde yürütürüz.Dil ve konuşma yalnızca bundan ibaret olmayıp, anlam yaratma ve onu paylaşma ile ilgili simgesel bir etkinliktir aynı zamanda. Kaynak, hedeflediği kişiye erişmek için, öncelikle iletişimin taşıyacağı duygu, düşünce ve bilgiyi dil dediğimiz simgesel sistem aracılığıyla kodlar.Özünü ve biçimini koruyacak doğru kodlama yapılmadığı zaman, duygu ya da bilgi yerine farklılaşarak ulaşacak ya da ulaşamayacaktır. İletinin kodlanması çok kısa, çarpıcı, dikkat çekici, kolay akılda kalıcı olmalıdır.Böyle olmayan iletiler hedef kitleye ulaşabilse bile, onun tarafından algılanmayacak; yarım yamalak algılanarak taşıdığı anlamsal içerik tam bir biçimde iletilmediğinde ise, bizim kodlarken amaçladığımız ileti çarpıtılarak algılanmış olacaktır. Sözlü iletişim“dil” ve “dil ötesi” olmak üzere iki alt sınıfa ayrılmaktadır.İnsanların karşılıklı konuşmalarını ve yazışmalarını dille iletişim kabul edebiliriz.Dille iletişimde kişiler ürettikleri bilgileri birbirlerine ileterek anlamlandırırlar. Dil ötesi iletişim sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin hızı, şiddeti, hangi kelimelerin vurgulandığı, duraklamalar ve benzeri özellikler, dil ötesi iletişim sayılır.Dille iletişimde kişilerin“ne söyledikleri”, dil ötesi iletişimde ise “nasıl söyledikleri” önemlidir. Bu ayrımı sözel ve sözsüz iletişim terimleriyle de adlandırabiliriz.Sözel iletişim daha çok düşüncelerin, sözsüz iletişim de duyguların aktarımında önemli işleve sahiptir. İnsanları diğer canlılardan üstün kılan düşünceleri söze dökülmediğinde, insanlara ulaşamadığında bir anlam ifade etmeyecektir.Akıl ve düşünce gücümüze işlerlik kazandıran, onu üretken hâle dönüştüren güçtür konuşma. Her türlü teknolojik gelişmeye karşın, yüzyıllardır bireysel ve toplumsal ilişkiler alanında vazgeçilmez yerini korumuştur.Sözlü iletişimin bu gücü çalışmamızın konusu olan ders ortamındaki iletişim çatışmalarında da; özellikle etkin dinlemenin yansıması olan tümcelerle, sen-ben dili aktaran tümceler bağlamında önem kazanmaktadır. Sözlü iletişimin bu gücüne karşılık insan iletişimi yalnız sözcüklerle sınırlı değildir. İletişimin bir de sözel olmayan boyutu vardır.Sözsüz iletişim beden dili ve ses, bütün ögeleri (tonlama, vurgu vb.) aracılığıyla gerçekleşir. Sözsüz iletişimin iki ana işlevinden birincisi doğrudan anlam -özellikle duygularla ilgili- iletmek; diğeri de sözlü iletişimin içeriğini belirlemek, onu desteklemektir.Aynı sözler farklıtonlarda ya da farklı jest ve mimiklerle farklı anlamlar kazanır.

İletişimin Etkinliği


İletişimin etkinliğinin ölçütü, bir iletişim sürecinde karşımızdakine ya da hedef kitleye yönelttiğimiz bildirinin karşılığında, amaçladığımız sonucun alınıp alınmamasıdır.
Bu etkinin sağlanabilmesinin:
  1. İletinin alıcının dikkatini çekecek biçimde kodlanması ve açık olması
  2. İletiyi kodlayan simgeler konusunda alıcı ve vericinin ortak bilgisinin bulunması
  3. İletinin alıcının gereksinmesine yanıt verecek nitelikte olması
  4. Alıcının temel değerlerinin, tutumlarının tanınması
gibi bazı koşulları vardır.

Karşımızdaki insanla iyi ilişkiler içinde olduğumuz oranda onu etkileme, eğitme ve birlikte çalışma konusunda daha başarılı olma şansına sahip oluruz.Bu durumda, iletişimin taraflarından olan alıcılar zamanlarının çoğunu kendilerini korumak ve karşısındakini atlatmak için kullanmazken; kaynak durumundaki ögenin de rolden role geçmesine, sert davranmasına ve insan üstükişiliklere bürünmesine gerek kalmaz.İdeal bir öğretici rol yapmayı bırakıp olduğu gibi davranan, daha erişilebilir olandır.Okul ortamında öğretmen-öğrenci arasında etkin iletişimin kurulması bu iki kişi arasında özel bir ilişkinin, güvene dayalı sağlam bir bağın kurulmasına bağlıdır. Bu ilişki içinde her iki taraf birbirlerinin bireyselliğine, gereksinmelerine saygı gösterir; birbirlerinin yaratıcılığına ve gelişmesine fırsat tanır.

Sınıf İçi Etkin İletişim


Sınıf içi iletişim her şeyden önce öğretme-öğrenme ve bilgilendirmeyi temel alan amaçlı bir iletişimdir.Öğrenci her öğretim düzeyinde ve her zaman gönüllü taraf olmayabilir.Öğretim-öğrenim sürecini gönüllü, dolayısıyla verimli kılacak olan öğretici-öğrenci arasında kurulacak özel bağdır ki bu da öğretimin amacına ulaşmasında öğretim felsefesi ve yöntemleri kadar önemli bir diğer araç olan bazı temel iletişim becerilerinin bilinmesini ve uygulanmasını gerektirir. Bu becerilerin temeli de konuşmaya dayanmaktadır.Konuşma, yapıcı veya yıkıcı olma özellikleri ile öğretmen öğrenci ilişkilerinin niteliğine ve düzeyine önemli katkıda bulunur.

Sınıf ortamında çok yönlü bir iletişim söz konusudur. Bazen bir öğrenciye gönderilen mesaj bir başka öğrenci üzerinde daha etkili olabilir.Ayrıca öğrenci-öğrenci iletişimi de çok yoğundur ve bu aynı anda birçok duygu ve düşünceyi harekete geçirdiği için dersin akışını etkiler. Kuşkusuz her zaman mesajlar gönderildiği gibi anlaşılmaz.Sık sık yanlış anlamalar ortaya çıkabilir.Örneğin öğretmenin, görüşünü almak ya da konuşma fırsatı vermek için soru yönelttiği bir öğrenci, öğretmenin kendisini küçük düşürmek için soru sorduğunu düşünebilir.Bu durum kaynağın duygu ve düşüncelerini uygun iletişim biçimine çevirememesi, doğal davranmaması, alıcının gönderilen mesajı çözümleyememesi vb. nedenlerden kaynaklanıyor olabilir.Bu, tarafların etkili iletişim becerilerinden yoksun olması demektir.
Öğreticinin etkililiği insan psikolojisinin ve insan ilişkilerinin genel kuramı üzerine kurulabilir.Her öğretici ile her grup ve yaştan öğrenci her şeyden önce insandır. Benzer duyguları ve tepkileri vardır.Dinlenilme, anlaşılma, beğenilme, güvenilme, başarılı olma gibi bir çok duygu ve değerler paydasında buluşurlar.Ve bu duygu ve değerlerin oluşması, korunması sözel iletişimbağlamında ağırlıklı olarak “etkin dinleme” ve “ben iletisi becerisi”nde odaklanmaktadır.

Sınıf İçi Etkili Sözel İletişim


Öğrencilerin bazı derslere karşı geliştirdikleri tutumlarının dersin öğreticisi ile geliştirdikleri ilişkiyle ne kadar doğru orantılı olduğuna sıkça tanık oluruz.Öğretmen-öğrenci ilişkisinin niteliği, öğrenmeyi etkileyen temel etkendir.Bu olgu öğretici açısından ciddî bir sorumluluğu beraberinde getirmektedir.Öğrenme kolaylığı, öğrenmeyi eğlenceli hâle getirme ve azami verimi sağlama öğreticinin etkili iletişim becerilerine sahip olmasını gerektirmektedir.Ana babalar gibi çoğu öğreticiler de -eğitimli oldukları hâlde- çocukları ve gençleri istemeyerek de olsa nasıl incitebileceklerinin, onların özsaygılarına ve özgüvenlerine nasıl zarar verebileceklerinin, yaratıcılıklarını nasıl yok edebileceklerinin farkında olmak durumundadırlar.Oysa mevcut eğitim sistemi içerisinde bir çok öğretici öğrencilerine; sorumluluk alma, kendini yönetme ve yönlendirme; kendini tanıma, gerçekleştirme, denetleme ve değerlendirme yetilerini kazandıracak bilgi ve becerilerden yoksun görünmektedir.Ayrıca, etkili iletişim becerilerinden yoksun öğreticiler bu eksikliklerinden kendileri de olumsuz etkilenecek; gençlerin tutum ve davranışlarına biçim vermek, onların gelişimine katkıda bulunmak gibi yüce ve zevkli bir uğraşın ızdıraba dönüşmesine tanık olacaklar ve öğretme coşkusunu yitireceklerdir. Öğreticiyi zorlayan en önemli etken öğrencilerin kabul edilemez davranışlarından kaynaklanan disiplin sorunudur.Eğitim-öğretimle geçirmeyi plânladığı zamanın çoğunu, sınıf içinde düzeni sağlamaya ayırmak zorunda kalan öğretmenlerin, disiplini sağlamak içinsıkça başvurdukları yöntemler; yargılama, suçlama; alay etme, utandırma ve disiplin cezası veya not ile tehdit etme şeklindedir.Oysa baskıcı ve otoriteye dayanan yöntemler reddetmeyi, başkaldırmayı ve savunucu tutumu körükler. Öğretmenin bu konudaki yaklaşımı onun öğrenci davranışlarını kabul edilebilir görme konusundaki esneklik ve hoşgörü sınırıyla; yaşanacak sorunun boyutu da takındığı tutum ve sorun çözmede izleyeceği yöntemle; yani etkili sözel iletişim becerileriyle yakından ilgilidir.

Kabul Edilebilir/Edilemez Davranışlar


Öğrenci davranışlarıyla ilgili kabul edilebilirlik yelpazesi öğretmenlerin bilgisi, deneyimi, bakış açısı hatta o anki duygusal durumu ile bağlantılı olarak değişiklik gösterebilir.

Sorun Kimin?


Sorunun kime ait olduğunun belirlenmesi sorunun çözümünde ilk basamaktır.Kabul edilemez davranışlar alanı öğretmenin gereksinmelerine, onayına ters düşen alandır ve öğretmen için sorun oluşturur. Kabul çizgisinin altında bulunan bir davranışın anında çözülmesi ile ancak öğretim devam edebilecektir.Yani sorun öğretmene aittir.Sorunun kime ait olduğunu belirlemek için öğretmen“Bu davranışın benim üzerimde somut bir etkisi var mı?” sorusunu kendisine yöneltir.

Sorun Öğretmeninse


Yararsız İletiler(İletişim Engelleri)
Öğrencinin ders esnasında cep telefonunu açık bırakarak mesaj sesinin duyulmasına izin verdiğini varsayalım.Öğrenci öğretmenin ve diğer öğrencilerin dikkatini dağıtmış, öğrenmene sorun yaratmıştır. Böyle bir durumda öğretmenin göndereceği yararsız iletiler şunlardır:

Çözüm İletileri


a) Emir vermek, yönlendirmek:
“Telefonu derhal kapat ve çantana koy!”

b) Uyarmak, gözdağı vermek:
“Telefonunu kapatmazsan elinden alırım.”

c) Ahlâk dersi vermek:
“Bir üniversite öğrencisi derste ne yapılıp yapılmayacağını bilir.”

d) Öğretmek, mantık yürütmek:
“Telefon dikkat dağıtmak için icad edilmedi.”

e) Öğüt vermek, çözüm getirmek:
“Dersin düzenini bozmaya hakkın yok, yerinde olsam o telefonu kaldırırdım.”

Çözüm iletileri öğretmenin gereksinimlerini yansıtmadığı için öğrencide olumsuz etki bırakmaktan öte gidemez.“Sınıfta otorite benim, benim dediğim olur” iletisi içerir.

Bastırıcı İletileri


a) Yargılamak, eleştirmek, suçlamak:
“Her derste sorun yaratmasan olmaz sanki.”

b) Ad takmak, alay etmek:
“Sınıfın şarlatanı olmak zorunda mısın?”

c) Yorumlamak, tanı koymak:
“Dikkat çekmek için yapıyorsun.”

d) Övmek, olumlu değerlendirme yapmak:
“Bu yaptığın senin gibi akıllı bir öğrenciyle bağdaşmıyor.”

e) Güven vermek, desteklemek, duygularını paylaşmak:
“Anlıyorum alacağın mesaj şu an seni dersten daha çok ilgilendirdiğine göre önemli olmalı.”

f) Sınamak, sorguya çekmek:
“İlgini bütünüyle derse vermedikçe dersi nasıl anlayacaksın?”

Bastırıcı iletiler de çözüm iletileri gibi sorun hakkında bilgi iletmediği ve öğrencide utanma ve yetersizlik duyguları yaratacağı içinsorunu çözmeye katkıda ulunamaz.“Sorun öğretmenin kendisinde” iletisi içerir.

Dolaylı İletiler


Dolaylı iletiler alay etme, iğneleme ve utandırmayı amaçlar.Aynı örnek durumda: “Oyuncağınla evde oynarsın.”
Çözüm iletileri ve bastırıcı iletiler kadar doğrudan olmadığı için daha az incitici olduğu kanısıyla kullanılan bu iletiler öğretmenin sinsi ve güvenilmez olduğu iletisine neden olur.
Sorun öğretmenin olduğunda, “İletişimEngelleri” de denilen bu yararsız iletiler seçenek ne olmalıdır?

Sen Dili-Ben Dili


Kabul edilmezlik alanında yer alan bir sorun karşısında duygularımızı açıklamadan oluşturacağımız tümceler“sen” ikinci kişi adılıyla biçimlenen tümceler olacaktır.Örn:“Terbiyesizlik ediyorsun.” Duygularımızı dile getirerek oluşturacağımız tümceler ise birinci kişi adılı, yani ben’li tümceler olacaktır.

“Örn ; Dikkatim dağıldı, rahatsız oldum.”
Sen’li tümcelerde sorun, öğretmenin engelleme duygusunun sorumluluğunu almayıp, öğrenciyi suçlaması, yargılamasıdır.Bu tür tümceler kullanıldığında karşı tarafa genellikle olumsuz, savunmacı bir tutum oluşur.Yargılayıcı, denetleyici, üstünlük bildiren bu tutum karşısında öğrenci iç dünyasını kapatır.

Sen dili:


1. Suçlayıcıdır.
2. Davranıştan çok kişiliğe yöneliktir.
3. Kişiye anlaşılmadığını hissettirir.
4.Yeniden konuşma isteğini engelleyicidir.
5. Neye kızıldığının anlaşılmamasına neden olur.
6. Kişiyi incitir, kırar.
7. Kişinin direnmesine, yani savunucu iletişime neden olur.

Savunucu iletişim ise iletişimin içerik düzeyinden ilişki düzeyine geçmesine, ilişkinin bir savaş, bir kazanma sorununa dönüşmesine neden olacağı için öğretimin asıl amacına ulaşmasını engelleyecektir.
Örnekler:
“Yeterince açık konuşmuyorsun.”
“Derse hep geç giriyorsun.”
“Çok fazla gürültü ediyorsun.”
“Dikkatini derse vermiyorsun.”
“Arkadaşlarına haksızlık ediyorsun.”

Ben dili ise özellikle olumsuz duyguların yaşandığı durumlarda, sorun karşısında duygularımızı dile getiren iletilerdir.
Etkili olabilmesi için sırayla:
1. Olumsuz duyguların yaşandığı kişiye davranış veya durum tanıtılmalı:
“Ben ders anlatırken sözüm kesilince ......”
Bu tür tümceler bizi kaygılandıran durumları içerir.

2. Birinci bölümde tanımı yapılan davranışın öğretmen üzerindeki somut etkisi belirtilmeli:
“Ben ders anlatırken sözüm kesilince tekrarlamak zorunda kalıyorum ......”
İnsanların davranışlarını değiştirmesi amacıyla davranışının somut etkileri olduğuna inandırılmasını sağlar.

3. Duygular dile getirilmelidir:

“Ben ders anlatırken sözüm kesilince tekrarlamak zorunda kalıyorum.Bu da benim canımı sıkıyor.”

Ben dili:


1.Savunmaya itmez.
2. Suçluluk hissettirmez.
3.Duygunun nedeni anlaşıldığı için iletişim sağlıklı olur.
4. Ben iletisi alan kişi başkalarını düşünmeyi de öğrenir.
5.Yakınlaşmayı sağlar.
6. Anlaşmazlıkları azaltır.
7. Konuşan kişiyi rahatlatır.

Bir başka örnek:
1. Yüksek sesle konuştuğunuz zaman(davranışın yargılamadan tanımlanması) dikkatim dağılıyor (davranışın somut etkisi).Böyle olunca da gerginleşiyorum(duygunun ifadesi).

Sorun Öğrencininse


Yararsız iletiler bölümünde yer alan 12 ileti kabul edilmezlik iletileridir.Sorunlu olmanın sorun olduğunu ileten bu iletiler kişilere yardımda etkisiz, hatta olumsuz etkiye sahiptir. Bunun yerine karşımızdakini olduğu gibi kabul etmek ilişkileri kuvvetlendirir.Kabul edildiğini hissetmekse sevildiğini hissetmek demektir.

Sorunları olan bireylerle etkili iletişim kurmayı kolaylaştıran dört temel dinleme süreci vardır.
a) Edilgin sessizlik:
Kabul etmeyi gösteren sözsüz bir iletidir.Daha fazla duygu düşünce paylaşmayı sağlar.Karşıdakine konuşma ve kendini anlatma şansı tanır.

b) Kabul edildiğini gösteren tepkiler:
Dikkatle dinlediğini göstermek için kullanılan baş sallamak, gülümsemek, kaş kaldırmak gibi jest ve mimikler ile “hı hı” “evet” gibi kısa, sözlü belirtilerdir.

c) Kapı aralayıcılar ve konuşmaya çağrı:
Konuşmayı başlatmak, derinleştirmek ve daha çok konuşturmayı sağlamak için kullanılan tümcelerdir.
“Bu konuda konuşmak ister misin?”
“İlginç, devam etmek ister misin?”
“Yaa, anlıyorum, sonra?”

d) Etkin dinleme:
İlk üç temel dinleme sürecinde etkin olan konuşucudur.Konuşan dinlendiğini bilir ama anlaşılıp anlaşılmadığını bilmez.Etkin dinlemede etkileşim daha fazladır.Konuşucuya dinleyenin yalnız duyduğunu değil, aynı zamanda doğru olarak anladığını da gösterir.
Etkin dinleme savunmayı azaltan, öz güveni zedelemeyen bir iletişim tekniğidir.Aynı zamanda duygusal olarak gerilimi azaltır.Etkin dinleyici olmak; karşıdakinin duygularını anlayabilmek, tanımlayabilmek, onlara zamanında yanıt verebilmek ve onları kendi sözcükleriyle takrarlayarak konuşanın onayını almaktır. Duyguların yansıtılması kişinin duygularının açıklığa kavuşturulmasına, belirginleştirilmesine yardımcı olur. Etkili dinleyici olmak için özetle; dikkati vermek, önyargısız olmak, konuşmaktan çok dinlemek, ilgi ve sabır ile dinlemek, anlamak için dinlemek gerekir.

Örnek1: Konuşucu :Bu hoca bana gıcık gidiyor.Derste beni azarlamak için fırsat kolluyor.Ne yapsam suç.
EtkinDinleyici; Seni sevmediğini hissediyorsun, nasıl davranacağını bilemiyorsun.

Örnek 2: Konuşucu :Bu gün size korkarak geldim. Sizden önceki öğretmenim yaptığı bir çalışmada yazdıklarınız gizli kalacak dediği hâlde yazdıklarımızı ailelerimize anlattı.Bu nedenle ailemle ilişkilerim bozuldu.Şu an size açılmakta kararsızım.
EtkinDinleyici :Öğretmenin davranışından dolayı güvenin sarsıldı. Aynı şeylerin tekrar başına gelmesinden korkuyorsun.
Konuşucu :Evet korkuyorum.Ama şu anda da çok fazla sıkıntım var.Anlatma ihtiyacı içindeyim.
EtkinDinleyici :Kendini bunalmış hissediyorsun, güvenecek birine ihtiyaç duyuyorsun.
Etkin dinleme gerçekleştirirken, konuşan kişinin konuşmasında yer alan anahtar sözcüklerin tekrarlanmasıyla kişi konuşmaya sevk edilir. Sorulan sorular gelişigüzel olmamalıdır.İyi soru sormak da bir iletişim becerisidir.Yargılayıcı, hesap sorucu bir izlenim yarattığı için“neden” “niçin” soru sözcükleri yerine “ne” “nasıl” soru sözcükleri kullanılmalıdır.Ayrıca konuşmanın sürmesini sağlamak için soruların açık uçlu olması gerekir.

Kaybeden Yok Yöntemi


İletişimde birinin davranışları diğerinin ihtiyaçlarına ters düşüyor, onu engelliyor ya da değerleri birbirine uymuyorsa, bu kişiler arasında çıkan sürtüşmeye “çatışma” denir. Çatışma durumunda sorun her iki tarafa aittir.Çatışmaların çözümünde en ideal yol, her iki taraf için kabul edilebilecek ve hiç birinin kaybetmeden kazanacağı bir çözüm üretme yöntemi olan“kaybeden yok yöntemi”dir.
“Kaybeden Yok” yöntemi bir süreçtir.Taraflar olumlu sonuca ulaşıncaya kadar pek çok iletişim içine girerler.Çatışmalarda her iki taraf soruna çözüm getirebilmek için baş başa verip çeşitli çözümler üretir ve içlerinden her iki tarafın gereksinimine yanıt verecek biri seçilir.

Sonuç


Sonuç olarak öğretimin etkili olmasında iletişim başat rolü oynamaktadır. Bunun için öğretmenlerin etkili iletişim becerilerine sahip olması ve bunları öğrencilere da kazandırmaya çalışması gerekmektedir.
İnsan“EtkinDinleme” becerileriyle karşılarındaki kişilerin sorunlarını çözmelerine yardımcı olacak; “Ben Dili”ni kullanarak kendilerine yaratılan sorunu çözecek; “Kaybeden Yok” yöntemiyle de çatışmalara iyi bir çözüm bularak etkili bir iletişim kuracaklardır.
Son düzenleyen Safi; 17 Eylül 2016 00:27
Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Kasım 2010       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

İletişim Araçları


GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ULUSLARARASI RADYOLAR

İletişim teknolojilerinin gelişmesi ve aynı anda, pek çok dilde yayın yapan ve hemen hemen dünyanın tamamını kapsayan sınır ötesi radyoların artışı ile toplumlara ulaşma ve etkileme süreci de giderek kolaylaşmıştır. Ülkelerin uluslararası yayın yapan radyoları, bir anlamda temsil ettikleri ülkenin dünyaya yönelik sesi olup, masraflarını karşılayan ülkelerin ifade aracı olma işlevini taşımaktadır. Bu yazının temel amacı, yabancı ülkelere yönelik radyoların tarihsel gelişiminden yola çıkarak ve alana yönelik literatür taramasına dayalı olarak, o dönemde ve günümüzün değişen koşullarında (özellikle ortaya çıkan farklı politik tabloda) işlevlerini eleştirel bir perspektifle irdelemektir.

Çalışmada, uluslararası radyolar İkinci Dünya Savaşı öncesi, Savaş, Soğuk Savaş ve günümüz olmak üzere farklı dönemler çerçevesinde incelenmiştir. Uluslararası radyo yayınları incelendiğinde, kamusal yayın kuruluşu kökenli oluşları dikkat çekici olup, radyo yayınları, Maxwell, Murdoch, AOL-Time Warner, Sony vd. gibi büyük gruplar için uygun gözükmemektedir. Avrupa’da Hachette ya da ABD’de Capital Cities/ABC gibi bazı girişimlerin dışında radyo, hâlâ büyük grupların denetimi dışındadır.

Buna neden olan etkenlerin başında, radyonun her şeyden önce yerel bir iletişim aracı olması, insanların topluluklarına bağlı hizmet ve enformasyon beklemesi ile kendi ortamlarıyla bütünleşen istasyonlara güvenmesi yer almaktadır. Radyo, tutkulu gönüllerin iletişim aracı olup, genellikle medya profesyonelleri ile kolaylıkla bağdaşmamaktadır.
Bu ise büyük radyo gruplarını, özerk ve aşırı özel yetenekler isteyen bu iletişim aracında zorlamaktadır. Kaldı ki radyo, uluslar arası büyük bir gruba bağlı olduğunda genellikle verimsizleşmektedir (Pierra,1992:238).
1947’den 1960’a kadar ki yıllar, kısa dalgada yayın yapan büyük uluslararası radyoların gelişimine tanık olmuştur. Bu radyoların önem sıralarının hesabında yayın saatleri, vericilerin gücü, hedef ülkelerin sayısı, kullanılan dalga uzunlukları gibi farklı kriterler ortaya çıkabilse de 70’li yılların sonundan günümüze dek dereceye giren radyolar kabaca şöyle sıralanabilir:
  • British Broadcasting Company World Service (BBC Word Service): Haftada 43 dilde, 1.120 saatle ulaştığı 143 milyon dinleyicisi olup bütçesi 280 milyon dolardır.
  • Voice of America (VOA): Haftada 51 dilde, 870 saatle ulaştığı 91 milyon dinleyicisi olup, bütçeşi 106 milyon dolardır.
  • Deutsche Welle (DW): Haftada 36 dilde, 718 saatle ulaştığı 28 milyon dinleyicisi olup, bütçesi 336.6 milyon dolardır.
  • Radio France International (RFI): Haftada 20 dilde, 313 saatle ulaştığı 45 milyon dinleyicisi olup, bütçesi 125.6 milyon dolardır.
Güç ve etkinlik bakımından yukarıda belirtilen radyoların arasında yer alan Türkiye’nin Sesi Radyosu’nu incelediğimizde ise, Türkiye’de ilk dış yayının, 5 kw. gücünde Ankara Radyosu’ndan yapıldığını görmekteyiz.

BİLGİSAYAR


Mesleki işlevleri kesintisiz yerine getirmek için bilgisayara ve internete ihtiyaç var. İnternet farklı bir kültür, toplumumuz için henüz yeni sayılır. Kullanımı için bir takım kurallarını bilmemiz ve bunları uygulamamız gerekiyor. Bunların başında internetin güvenli kullanımı geliyor. Bu konu hakkında ADSL servisi sağlayan kurum veya kamu tarafından toplumu bilgilendirme çalışmasının yapılması gerekiyordu, maalesef çok ihmal edildi. Ülke olarak güvenliğin bilincinde değiliz ve internet güvenliğimiz yok. Bilmenizi isterim ki, internet asla korkulmaması, her şeyi ile kullanılması, yararlanılması gereken bir alemdir. Ancak gerekli kuralları yerine getirmeniz gerekmektedir. Tıpkı karayolundaki trafik gibi kuralları var, yaya ve sürücüler olarak bu kurallara riayet ettiğimiz sürece emniyette oluruz.

Son bir-kaç yıldır internet kullanımı yaygınlaştı. İnternet üzerinden yapılan veri transferleri, bankacılık işlemleri, gümrük-maliye beyannameleri, SSK bildirgesi işlemleri başladı ve bu yılın başlarında E-Türkiye’ ye geçiş için E-Dönüşüm projesi yapılandırıldı. Türkiye’ nin Bilişim Toplumu olması hedeflendi. İnternet ortamının hukuksal alt yapısı için bir çok kanunumuzda uyarlamalar yapıldı, en önemlisi, dünyada az sayıda ülkenin sahip olduğu 5070 sayılı E-İmza Kanunumuz çıkarıldı, 2005 yılı uygulamaya hazırlık, 2006 yılı tam uygulama başlangıç yılı olarak belirlendi, günlük hayatımızın bir parçası olma yolunda.
Birey ile toplum arasındaki bağı oluşturmada iletişimin ne kadar önemli olduğu da fark edilmektedir. İletişim ne kadar kuvvetli ve sağlam olursa toplum ve birey arasındaki çatışma da o denli az olacaktır.İnsanoğlu varolduğu günden bu zamana kadar tek başına yaşamamış, toplum olarak varlığını sürdürmüştür. İnsan, birey olarak bir grubun üyesi olmuş ve kültürü oluşturmuştur. Gerek kültürü oluşturmasında gerek de kendisinden sonra gelen kuşaklara bu kültürü aktarmasında elbette en önemli rolü iletişim oynamıştır. İletişim, her şeyden önce bir insan etkinliğidir. Ünsal Oskay, iletişimin tanımını şu şekilde yapmıştır. "İletişim, birbirlerine ortamlarındaki nesneler, olaylar, olgular ile ilgili değişmeleri haber veren, bunlara ilişkin bilgilerini birbirlerine aktaran, aynı olgular, nesneler, sorunlar karşısında benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan, benzer duygular taşıyıp bunları birbirine ifade eden insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı içinde gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce, duygu bildirişimleridir."

İletişimin insanlar için ne kadar önemli olduğunu gösteren bir başka delil ise bireyler arasındaki haberleşmenin sağlanmasında etkili bir rol oynamasıdır. İnsanoğlu geçmişten günümüze kadar çevresinde olup bitenleri hep öğrenmek istemiştir. Öğrendiklerinin ya da kendi ürettikleri bilgilerin yayılmasında çeşitli haberleşme yolları bulmuşlardır. Yazılı kültürün gelişmesi ya da bilgilerin taşınmasında tek bir canlının kullanılması ilk haberleşme şekillerinden bazılarıydı. Ama gelişen bilim ve teknoloji sayesinde ortaya çıkan yeni buluşlar bir çok alanda olduğu gibi iletişim konusunda da kendini göstermiş ve teknolojik yönden faydalı olabilecek her türlü araç iletişimde de kullanılmaya başlanmıştır. Böylece görsel ve işitsel pek çok kitle iletişim araçları ile haber alış verişi hızlı bir şekilde işler hale gelmiştir.



ALINTIDIR.
Son düzenleyen Safi; 17 Eylül 2016 00:29
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Eylül 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Günümüzden geleceğe Telekomünikasyon alanında yaşanacak olan değişimi ve gelişimi değerlendirmek için kısaca dünden bugüne nereye gelmişiz?
* M.Ö. IV bin.yy – M.S. IV.yy... Mısır’da Hiyoroglif adı verilen, insan, hayvan, eşya şekilleri ve sembollerdan oluşan yazı sisteminin kullanılmaya başlaması(taş üzerine anıt yazılar).
* M.Ö. XVIII.yy – M.S. VIII.yy... Papirus bitkisinin Mısırlılar tarafından kağıt olarak kullanılması.
* M.Ö. XIV. yy... Bilinen ilk alfabenin kullanılması(seramik, ahşap, papirus üzerine)
* 1436... Matbaa’nın icadı, Gütenberg.
Tipografi basım yönteminin bütünü, ana kalıpların yapımı, dökümevlerinin kurulması, metinlerin dizilmesi ve el baskısıyle basım Gütenberg tarafından gerçekleştirildi.
* 1727... Türkiye’de ilk defa matbaa’nın kuruluşu.
Türkiye’de basım işlerinin Türkçe’ye uygulanması, III. Ahmed’in sarayında aslen Macar asıllı olan Kolozsvar’lı İbrahim Müteferrika sayesinde oldu. Kendisini Yirmisekiz Çelebizade Said Efendi ve Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa da destekledi. Şeyhülislam Abdullah Efendi’nin fetvasından ve III.Ahmed’in fermanından sonra, Darüttıbaa denilen basımevi, Sultanselim’de, İbrahim Müteferrika’nın konağında kuruldu.Dizgiye 1727 Aralığında başlandı. Ocak 1729’da ilk Türkçe kitap basıldı (Vankulu Mehmet Efendi’nin, Cevheri’nin Sıhah adlı arapça sözlüğünün türkçe tercümesi olan Kitab-ı Lugat-ı Vankulu).
* 1820... Danimarkalı bilimadamı Oersted elektromanyetik akımı keşfetti.
Bu buluş günümüzde kullanılan modern iletişim araçlarının çalışma prensiplerinin temeli olmuştur.
*1827... Fotoğrafçılığın keşfi, Nicephore Niepce.
O yıllarda bir tek manzara resmi için, Yuda bitümü sürülmüş duyar tabakaya tam sekiz saat poz vermek gerekiyordu.
* 1840... Bilinen ilk pulun kullanılmaya başlanması
1840 yılında, İngiltere’de posta arabaları mahalleleri dolaşır, boru çalarak vatandaşları mektupların almaya çağırırdı. Postacı, zarflardan isimleri okur, ismi okunan kişi de ücretini ödeyip mektubunu alırdı. İngiltere Parlamentosu Lordlar Kamarası Vekili Sir Rowland Hill, Dolaşırken postacının adını okuduğu bir genç kızın arabaya yaklaştığını, kendisine gelen zarfı eline alıp baktıktan sonra postacıya iade ettiğini gördü.
Kızın posta ücretini ödeyecek parası olmadığını anlayan Hill, posta ücretini ödeyerek zarfı kıza uzattı. Bunun üzerene kız, Hill’e dönerek şöyle dedi: “Boşuna zahmet ettiniz. Ben öğreneceğimi zaten öğrenmiştim. Mektup, askerdeki kardeşimden geliyor. Yoksul olduğumuz için askere gitmeden önce aramızda kararlaştırdık. Birbirimize yazdığımız mektupların zarfına bir çarpı işareti koyacaktık. Çarpı işareti sağlıklı olduğumuz ve bir sıkıntımızın olmadığı anlamına gelecekti.” Hill, o gün, bu olayı parlamentoda konu etti ve parlamento, posta ücretini mektubu alanın değil, gönderenin ödemesine, ödemenin yapıldığı belirtilmesi için zarfın üzerine bir kağıt yapıştırılmasına karar verdi.
İngiliz James Chalmer’ın denemeleri pula son biçimini verdi (1834-1838), Chalmers’ın bu buluşu, birçok tartışmalardan sonra, Rowland Hill’in teklifi üzerine 1840’tan itibaren İngiltere’de kullanılmaya başlandı (10 Ocak’ta bütün İngiltere toprakları üzerinde tek ücret uygulaması başladı; 6 Mayıs’ta da ilk posta pulu olan 1 penny’lik siyah pul çıkarıldı). 1840 yılında satışa sunulan, 1 penny değerindeki pulun üzerinde, dönemin kraliçesi Victoria’nın portresi yer alıyordu.
* 1843... Elektriğin işaret iletiminde kullanılması Morse’ın çalışmalarıyle 1843’te gerçekleşti. Elektromıknatısla çalışan ilk telgraf patenti Morse tarafından alındı.
Telgraf sistemi Telekomünikasyon alanında kullanılmış en eski sistemdir.
Halkların tarihinde ne kadar eskiye gidilirse gidilsin, işaretlere(gündüz duman, gece ateş veya tamtam) dayanan bazı ilkel haberleşme metodlarına daima rastlanır.
Telgrafın icadı Telekomünikasyon alanındaki en önemli dönüm noktalarından biridir.
* 1863... Türkiye’de ilk posta pulunun kullanılması.
Türkiye’de bir sivil haberleşme Kurumu kurulmasına yönelik ilk girişim, Sultan II. Mahmut döneminde oldu. Tarihe “Tuğralı Pullar” olarak geçen ilk Türk pullarının üzerinde ise sultan Abdülaziz’in imzasını temsil eden tuğra bulunuyordu. Sultan II. Mahmut, bir kararname yayınlayarak, halkın haberleşme ihtiyacını karşılayacak bir haberleşme teşkilatı kurulması emretti ve 1840 yılında Posta Nezareti kuruldu. İlk posta Kanunu, 16 Kasım 1840 tarihinde yürürlüğe girdi. 1863 yılında, Sultan Abdülaziz döneminde, Posta Nazırı Agah Efendi hükümete posta pulu basılmasını teklif etti. Komisyon da posta pulu kullanılmasını onayladı. İlk Türk pulu, 13 ocak 1863’te satışa sunuldu.
* 1867... İlk pratik daktilo makinasının icadı, Cristofer Sholes
Yazıyla iletişimde devrimin başlangıcı sayılabilir.
* 1876... Telefonun icadı, Graham Bell.
Şehir içi bir telefon şebekesi Avrupa’da ilk defa Paris’te 1879 yılında kuruldu.
Türkiye’de ise ilk telefon 1908’de Meşrutiyet’in ilanından sonra kullanıldı. Bölge Santrallarının kurulması için bir İngiliz firmasıyle anlaşmaya varıldı ve Beyoğlu, Istanbul ve Kadıköy Santralleri 1911’de işletmeye açıldı.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

9 Kasım 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
4 Mayıs 2008 / The Unique İletişim Bilimleri
10 Kasım 2016 / Daisy-BT İletişim Bilimleri
5 Mart 2014 / Misafir Cevaplanmış
24 Mayıs 2013 / Misafir asdfgh Cevaplanmış