ABBASİLER DÖNEMİNDE İSLAM-BİZANS MÜCADELESİ
Abbasiler zamanında Türkler:
Türkler İslam kaynaklarında umumiyetle üç tabir altında zikredilmiş görülüyorlar. Daha çok sızma yolu ile İslam Ülkelerine gelerek hilafet merkezinde vazife alanlara:Etrak;müstakil devlet halinde olanlara:Türk;Oğuzlara ise sonraları:Türkmen denmiştir.
Abbasilerin iktidara gelişi ile imparatorlukta Arap olmayan Müslümanlara da çeşitli vazifeler verilmeye başlanmıştır.bu münasebetle halifelerin hassa askerleri ve inzibat birlikleri arasında Türkler de yer aldı ki, bunlar Fergane,Taşkent ve Maveraünnehir’den 8.asrın ikinci yarısında az sayıda, fakat 9.yüzyılda kalabalık aileler halinde ihtida ederek gelenlerdi. Daha 675-680 yıllarında Horasan Valisi emrinde 2000 Türk okçusu vardı. Abu Müslim hareketine katılan Sul (Çur)oğlu Süleyman ile Tarhan Sul-Cammal,halife Al-Mansur zamanında Hammad üt-Türki, al-Mahdi zamanında Mubarek üt-Türki sayılı Türk kumandanlarından idiler.Türklere tahsildarlık vb. gibi sivil vazifeler yanında valilik,haciblik gibi yüksek idari makamlar da veriliyordu. Türklerden hususi muhafız birlikleri teşkiline El-Me’mun zamanında başlanmıştır. Fakat Türklerin hassa askeri olarak birden çoğalması Halife El-Mutasım zamanında (833-842) oldu. Daha doğrusu tamamen Türk gençlerinden kurulu ilk hassa birliği bu halife tarafından teşkil edildi.
Al-Muhtasım Bağdad’ın kuzeyinde Dicle kıyısında inşa ettirdiği yeni başkenti Samarra şehrine (836)bu hassa ordusunu da götürmüştü. Türk usulüne göre kurulan bu şehirde binalar, saraylar ve diğer yapılar da Türk yapı, süs, resim san’atının tesirleri açıktır. Burada Afşin, Aşnas, İnak, Vasıf, Büyük-buğa, Küçük-buğa vb. gibi Türk kumandanlarının idaresinde 4000 Türk askeri vardı. Afşin meşhur Babek isyanını bastırmış (838), elebaşısı Babek’i yakalamış, bu dini-siyasi büyük gaileyi sona erdirmiş, Al-Mu’tasım’ın Ankara civarında Bizans’a karşı kazandığı savaşta yararlık göstermiştir. Büyük-buğa da başkumandanlığı sırasında Bedevilere (845), Ermeniler’e (852) ve Bizans’a (858) karşı başarılar kazanmıştı. Daha sonraki halifeler:Al-Vasik (ölm.849), Al-Mütevekkil (ölm.861) zamanlarında iktidar adeta bu kumandanların elindeydi. Sonuncu halife devrinde Abbasi imparatorluğunun en ileri gelen üç şahsiyeti Türk idi: Küçük-Buğa, Vasif, Hakan-oğlu Feth.
10. asrın ilk yarısında da iki Türk kumandanı: Beçkem ile Tüzün ‘Emir-ül-ümera’ olmuşlardı ki, bu vazife aslında hilafetin gerçek iktidar makamı idi. Beçkem’in adı paralara basılıyordu. Gerek yukarıda adı geçen, gerek bu Türkler halifeliğe tahakküm ediyorlar, halifeleri iş başına getiriyor veya uzaklaştırıyorlardı. Bu yüzden aralarında mücadele eksik olmadı. İşte bu karışıklıklar içinde durumdan faydalanan Buvayhi ailesinden Muizz’üd-devle Bağdad’ı alarak Şii Buvayhi devletini kurdu (945). “Etrak” arasında mısır valilerinden ikisi istiklallerini ilan etmişlerdir:
a) TOLUNLU’LAR (875-905):
İslam halifeliği toprakları içinde ilk Türk müstakil siyasi teşekkülü Oğuz Türklerinden Ahmed tarafından kurulmuştur. Samarra’da bulunan babası Tolun, halife El-Mu’tasım zamanında (838-842) cesareti, bilgisiyle ün yapmış bir zat idi. Aynı derecede cesur ve kültürlü bir şahsiyet olan Ahmed de öteden beri Türk kumandanlarının emrine verilen zengin Mısır ülkesinde vazife almış, imar hareketlerinde bulunmuş, tahkimat yapmış ve kuvvetli bir ordu teşkil etmişti. Bağdad’la arası açılınca istiklal ilan etti (875-884). Mısır maliyesinde ıslahat yaparak halkı darlıktan kurtarması sebebiyle Mısır ahalisi tarafından sevildiği için tutunmaya muvaffak oldu. Kısa zamanda Şam, Haleb, Antakya Şehirleriyle birlikte Suriye’yi idaresine aldı. Adana ve Tarsus bölgesini de ülkesine bağladı. Musiki sever, edip bir adam olan ve Türkçe şiirler yazdığı söylenen Ahmed’in ölümüyle yerine geçen oğlu Humareveyh (884-895) zamanında devletin sınırları Toroslara , doğu da Elcezir’e ve Irak’a kadar genişledi.
b) AKŞİDLİLER (VEYA İHŞİD) (935-969)
Hilafet toprakları içinde yer alan ikinci Türk siyasi teşekkülü de, Mısır’da, Maveraünnehir Türk beyleri sülalesinden gelmesi muhtemel Muhammed Ebu Bekir tarafından kurulmuştur. Türklerin İslam tarihi ve medeniyeti üzerinde tesirli duruma geçmeleri ve İslam dünyasında üstünlük kazanmaları, kütleler halinde İslamiyet’i kabul ederek, Büyük Türk-İslam devletleri kurmalarıyla başlamıştır. Bunlardan ilki Karahanlı Devletidir.
1. EL MANSUR EBU CAFER DEVRİ(745-775):
Abbasi hanedanlığının kurucusu Ebu’l-Abbas’tır (750-754). Bu halife devrinde (Malatya’nın Bizanslılar tarafından alınması gerçekleşerek İslam-Bizans mücadelesi olmuştur. Aralarındaki mücadele sadece bir sınır savaşı idi. Ebu’l Abbas, en çok ün yapmış Arap hanedanının kurucusu olmuştur.
Ebu’l-Abbas’tan sonra hilafete Mansur geçti. Halife Mansur zamanında bir asırdan fazla bir zamandan beri aralıklı bir şekilde Batıdaki ezeli düşman Bizanslılarla tutuşulan zararlı sınır savaşları sadece komşu ülkelerin müstahkem mevkilerine karşı yönetilen akınlar şekline büründürülmüştür. Aşağı Ermenistan’da Malatya’daki sınır müstahkem mevkii (sugur) ve Adana Bölgesi demek olan Klikya’daki el-Messise (Misis)yeni baştan inşa edildi.
Halife Mansur, Horasan’dan gelen Türk birliklerini (Bizanslılara karşı sayıları az da olsa) askeri güç olarak ülkelerinin kuzey bölgesinde kullanmaya başladı. Anadolu’nun güney bölgeleri Türkler için yavaş yavaş vatan olmaya başlamıştır.
El-Mansur, Kalikaa’yı imar ederek halkını buraya yerleştirdi, el-Cezire’den ve başka yerlerden buraya asker ve başka kimseleri getirtti, bunlar buraya yerleşerek bölgeyi korudular. İbnül-Esir’e göre halife Mansur, Abdullah b. Hasan b. Ali’nin iki oğlu ile uğrayıp durduğundan beri yaz seferine çıkmamıştır.
2. MEHDİ DEVRİ (775-785):
Halife Mansur, ölümü ile beraber Mehdi halife oldu. Halife Mehdi, Bizans İmparatorluğu, Abbasi Devleti’nin kuzey hudutlarındaki halkı rahatsız ettiği için 780 yılında Bizans’a karşı savaş hazırlığına başladı.
Bizanslılara karşı ilk “Cihad” ilan eden Abbasi Halifesi El-Mehdi’dir. Mehdi Fırat’tan Halebê geçip burada birtakım zındık öldürüldükten sonra oğlu Harun ‘u teşyi etmek için Halep’ten ayrıldı ve Ceyhan’a geldi. Harun ise İsa b. Musa, Abdulmelik b. Salih, Rebi, Hasan b. Kahtabe Bermek’in iki oğlu Hasan ve Süleyman; yazışma nafaka ve askeri işlerle görevli olan Yahya b. Halid b. Bermek ile birlikte Semalu kalesine geldiler ve burada konakladılar. Sonra Bizans’ta Leon’un ölümü ile Konstantin Parfirogenel imparator oldu. Fakat henüz daha çok küçük olduğundan idareyi annesi İrene almıştı.
Mehdi, 782 yılının Ocak ayında yaz seferi için oğlu Harun Reşid’i bir kuvvetle Bizans topraklarına gönderdi. Harun Reşid İstanbul’a giremediyse de Boğaziçi sahillerine kadar ilerledi. İmparatoriçe İrene Müslümanlarla anlaşmak zorunda kaldı. Anlaşma sağlandıktan sonra Harun geri döndü. Bütün savaş boyunca 54000 Bizanslı öldürülmüş, hatta bu arada 2090 esir de nişana tutularak katledilmiştir. Böylece Müslüman Arapların idaresinde olmak üzere, Bizans’a hasım ordular son olarak bu mağrur ve kibirli başşehrin surları önünde görülmüş oluyorlardı.
3. HARUN ER-REŞİD DEVRİ (786-809):
Halife Harun er-Reşid, İslam Devleti’nin en büyük rakibi olan Bizans imparatorluğuna karşı devam etmekte olan seferlerle büyük ehemmiyet vermiş ve bu devletle olan sınır bölgelerini yeniden tanzim ve tahkimine büyük gayret sarf etmiştir. 786-787 yılları arasında Sugur eş-Şamiye’yi Sugur el-Cezire’den ayırarak burasını el-Avasım adıyla yeni bir askeri valilik haline getirmiştir.
Anadolu’nun güneyine, Suriye ve Irak’ın kuzey bölgelerine yerleşen Türkler sayesinde Araplar kendilerini Bizans saldırılarından korumuş oluyorlardı.Bu sırada hudutların tahkimi yanında donanmaya da önem verildiği denizde de Bizans ile mücadeleye girildiği görülmektedir.
790 yılında Mısır’dan Kıbrıs üzerine yürümekte olan İslam donanması, Antakya açıklarında karşısına çıkan Bizans donanması ile savaşa tutulmuş ve Bizans donanmasını mağlup etmiştir. 797’de Harun Reşid sefere çıkarak Orta Anadolu’daki Safsaf kalesini zaptetti. Abdulmelik b. Salih Ankara’ya kadar ilerledi ve Matmuraa’yı (Niğde ile Aksaray arasındaki Melendiz dağlık bölgesi) fethetti. İmparatoriçe İrene sulh istedi ve barış yapıldı.
802 yılında bir ihtilal sonucu tahta çıkan Nicophorus’un imparator olmasından sonra anlaşma bozuldu. Nicophorus ödemekte olan vergiyi kesti ve daha önce ödenen vergileri geri istedi. 805 yılında Nicophorus sulh şartlarına uymayarak bazı kaleleri tahkim ederek Tarsus üzerine bir ordu gönderdi ve Tarsus Bizanslıların eline geçtiği gibi Aynzarba’da tahrip edildi.
806 yılında kalabalık bir ordu ile sefere çıkan Harun er-Reşid Heraklea’yı ve arkasında Tyana (tuvana)’yı fethetti. Komutanlar İçanadolu’da yedi kale daha fethettiler. Nicophorus Balkanlardan da Bulgarlar tarafından tehdit ediliyordu. Harun er-Reşid’i tekrar barış yapmak istediğini söyledi. Baş vergisi sayılan bir vergi vermek şartını kabul ederek sulh yapıldı. Harun er-Reşid zamanında geçen bu vaka ve bu yıl, belki de Abbasi hanedanının tarihte ulaşabildiği en yüksek kuvvet ve kudret seviyesine işaret etmektedir.
805 yılında Hamid b. Mayuf komutasındaki İslam donanması; Kıbrıs’a bir akın yaptı. 807 yılında yerine Hamid komutasında bir İslam donanması Rodos’a bir akın yaptı. Bu iki deniz seferinde de ganimetten başka bir netice alınamadı.
4. MUHAMMED EMİN DEVRİ (809-813):
809 yılında ölen Halife Harun er-Reşid’in yerine Emin halife oldu. Bu sırada Bizans tahtına 5. Leon (Ermeni Leon) (813-820) geçti. Halife Emin tahta çıktığında kardeşi Me’mun ile mücadeleye başlamış ve böylece ülke içinde büyük karışıklık baş göstermiştir. Bu durumdan yararlanan Bizans İmparatoru 5. Leon Anadolu’da İslam sınırlarına hücuma başladı. Halife Emin ise Bizans’la mücadeleyi ikinci plana atarak kardeşi Me’mun ile mücadeleye devam etmiştir.
5. HALİFE ME’MUN DEVRİ (813-833):
813’te öldürülen Halife Emin’in yerine Hilafet makamına kardeşi Me’mun geçti. Memun’un hayatının son devresi Bizans ile yaptığı harplerle doludur. Bizans ile savaşan Me’mun bizzat Mısır’a giren ve bilahare Bizans ve Babek karşısında kazandığı muvaffakiyetlerle şöhretini arttırmıştır.
Her iki devlette iç huzursuzlukları ile uğraşmaktan dolayı ciddi bir şekilde mücadele etmiyorlardı. 830 yılında başlayan Arap-Bizans mücadelesinin sebebi kesin olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklar bu mücadelenin sebebini Halife Me’mun’un ilim ve fenne verdiği önemi bağlarken Bazı kaynaklar da Azerbaycan’da gittikçe kuvvetlenmekte olan Babek’i (Başlangıçta siyasi manada ortaya çıkmış olan ve fakat sonraları dini bir mahiyet olan bu fırkaya hurremiye denilmektedir) Bizans’ın Araplar üzerine teşvik ve tahrik etmesine bağlarlar.
24 Muharrem 215 (23 Mart 830) tarihinde Bağdat’tan hareketle Musul’dan Menbic’e Dabık Antakya, Manisa ve Tarsus’a geldi. Bizans topraklarına girdi. Oğlu Abbas’da Malatya’ya girdi. Me’mun Kapadokya bölgesinde harekatta bulunarak Macide ve Kurra (Küre) kasabalarını tahrip etmiştir.
Bizans İmparatoru ertesi yıl Toroslar’ı aşarak Manisa ve Tarsus civarına gelmişler ve karşısına çıkan İslam kuvvetlerini yenerek geri dönmüşlerdir. Halife Me’mun Bizanslıların İslam topraklarına yaptıkları bu taarruzu öğrenince, Anadolu’ya girdi. Heraklea üzerine yürüdü. Harun er- Reşid tarafından zaptedilen bu şehir, sonra yeniden Bizanslıların eline düşmüştü. Fakat Halife Me’mun’a tekrar teslim oldu.
Me’mun bundan sonra oğlu Abbas ile kardeşi Ebu İshak (Mu’tasım)’ı ayrı ayrı kuvvetlerin başında görevlendirdi. Me’mun, yer altı mahzen ve istihkamlarını havi,Arapların Matamir (Matmura) dedikleri şimdiki Aksaray ile Niğde arasında Melendiz Dağı bölgesinde mıntıkada başarılı fetihlerde bulundu. Ancak evvelce Abbasiler tarafından fethedilen kalelerin Niğde ve Tuvana civarında olduğu düşünülecek olursa savaş yerini bu bölgeden uzak bir yerde olmadığı tahmin edilebilir.
Theophilos bu mağlubiyetten sonra Yohannes’i elçi olarak Me’mun’a göndermiş. Me’mun’un zaptettiği kaleleri geri vermesini ve beş yıllık bir sulh yapılmasını teklif etmiştir. Halife, İmparator’un bu teklifini kabul etmedi. Seferin devamı ertesi yıla bırakıldı. Me’mun Mısır isyanını bastırmak üzere Şam’dan Mısır’a hareket etmiş, çıkan bir isyanı bastırdıktan sonra hemen Bizans’a sefer hazırlıklarına başlamıştır. Me’mun’un Anadolu şehirlerine Arapları iskan gayesinin gerçekleşmesine ölümü mani oldu. Vefat etti.
6. HALİFE MUTASIM DEVRİ (833-842):
Halife Me’mun 833 yılında ölünce yerine kardeşi Ebu İshak (Mu’tasım) hilafet makamına geçti.
Abbasilerin Babek İsyanı ile uğraşması ve Babek’in Bizans’tan yardım istemesi ve de Theophilos’un Me’mun akınlarına karşılık vermek istemesi sebebiyle Halife Me’mun’un ölümüyle yavaşlayan İslam-Bizans mücadelesine verilen bir ara sona ermiş, Bizans tekrar İslam ülkesine saldırmaya başlamış.
İmparator Theophilos büyük bir ordu ile İstanbul’dan hareket etmiş ve Orta Anadolu’ya geldiği zaman ordusunun bir kısmını Erzurum üzerine, bir kısmını da Yukarı Fırat üzerine göndermek üzere ikiye ayırmıştır. Theophilos bugünkü Sultansu kenarında bulunan Zibetra’yı büyük bir vahşetle yağma ve tahrip etti. Daha sonra sırasıyla Malatya, Şimşat ve Erzurum yağma ve tahrip edilmesine rağmen İmparator Theophilos aniden geri döndü. Hiç engel yokken İmparator’un geri dönmesi Babek’in esir edilmesini haber almasındandır. Theophilos büyük zafer alaylarıyla karşılandı ve hipodromda şenlikler yapıldı.
Zibatra ve diğer şehirlerin tahribi ve halkının katledilmesi İslam Devletlerinde büyük bir üzüntü uyandırdı. Halife Mu’tasım hemen bir sefere çıkmak istemişse de Babek isyanını bastırmaya giden askerlerin hala geri dönmemesi bu sefere çıkmasını engelledi. Zibatra halkına yardım için bir gurup kumandanı buraya gönderdi.
Halife’nin Anadolu’da ilerlediğini haber alan imparator Theophilos büyük bir ordu ile İstanbul’dan hareket etti. Eskişehir’e gelince burada karargah kurdu ve bir miktar askeri Amorion’un müdafaasına yardım için gönderdi. İslam birliklerinin ilk hedefi Ankara idi. Afşin yönetimindeki ordu Amasya’da yapılan mücadele sonunda İmparator Theophilos’u mağlup etmiş ve Afşin, Ankara’yı ele geçirmiştir. İslam birlikleri birkaç gün Ankara’da kaldıktan sonra yeniden düzenlenerek Amorion’a doğru hareket etti. Sağ kanat kuvvetlerine Eşnas, merkez ise Mu’tasım komuta ediyordu. 12 ,ağustos 838 tarihinde Amorion, Mu’tasım tarafından fethedildi.
Amorion seferi Bizans’a karşı girişilen ve başarı ile neticelenen büyük seferlerden birisidir. Fakat her zaman olduğu gibi bu seferlerde de bir fetih ve yerleşme politikası takip edilmediği için büyük zorluklarla ele geçirilen şehir terkedilmiştir. Bu İslam ordusunun Konstantini’ye (İstanbul) üzerine yürümesi beklenmekte iken, yutan askeri bir ayaklanmaya dair tehlike haberlerinin alınması üzerine geri dönülmüştür.
Amorion seferi Bizans’ta çok moral yıkıcı bir etki yaptı. Çünkü hakim Bizans hanedanının yurt şehri idi. İmparator Theophilos, Venedik, Fransa, İspanya’daki Emevi sarayından ve diğer Avrupa ülkelerinden yardım bile istememiştir. Halife Mutasım ülke içindeki karışıklıklardan dolayı doğru dürüst bir daha Bizans ile ilgilenememiş olsa da Sugur’daki birlikler muntazam akınlarına devam ederek başarılı neticeler almışlardır.
7. VASIK DEVRİ (842-847):
Bizans kaynaklarında; Halife Vasık devrinde Bizans’a karşı büyük bir deniz seferinin yapıldığı hakkında geniş ve mübalağalı bilgilerin bulunmasına rağmen İslam kaynakları bu konuda en ufak bir bilgi vermemektedir. Halife Vasık, savaşı sevmeyen bir karaktere sahipti. Bizans’a karşı kazanılan bu son zafere rağmen 845 yılında Samarra’ya gelen Bizans elçisinin karşılıklı olarak esirlerin değiştirilmesi teklifi memnuniyetle kabul edildi. Hatt Halife Vasık’ta Ahmet b. Ebu Kuteybe adlı birisini İstanbul’a göndererek İmparator’a mukabelede bulundu. Esirlerin mübadelesi Silifke ile Tarsus arasında iki devletin hududu teşkil eden Lamis(Göksu) suyu üzerinde yapıldı.
8. HALİFE MÜTEVEKKİL DEVRİ (847-863):
847 Yılında Halife Vasık hastalanarak vefat edince yerine kardeşi Mütevekkil geçti. Mütevekkil zamanında da Bizans İmparatoru III. Mikhail idi. Amorion’un fethinden sonra İslam- Bizans mücadelesi fetih siyasetinden çok küçük sınır harekatları şeklinde olmuştur. Sınırdaki askeri birliklerin bu akınlarına mukabil halifeler artık şahsen seferlere hiç katılmıyorlar, gerekirse merkezdeki kuvvetlerini de Anadolu’ya sefere gönderdikleri görülmektedir.
Halife Mütevekkil, Samarra şehrinde sık sık isyanlar çıkartan Türk askerlerinden meydana gelen ordunun dış olaylarla meşgul etmek için Bizans üzerine bir sefer düzenledi. Halifelerin emri üzerine Temmuz-Ağustos 858 yılında Boğa el-Kebir (Büyük Boğa) komutasında bir ordu Bizans’a sefere çıktı. Orta Anadolu’da Ankara yakınlarında bulunan ve ismini bu sefer esnasında sık sık geçen Samalüyu fethetti.
Bizans ordusu ile İslam ordusu 859 yılında Amasya’daki İris Suyunun yakınlarında karşılaştı. Bizans ordusu mağlubiyete uğrayarak dağıldı. III. Mikhail’in bu akımına mukabil, Sugur Valisi Ali b. Yahya el-Ermeni karşı harekete geçti. Bu sefer esnasında Ali’nin yanında Bilgecur adında bir Türk komutan bulunmaktaydı. Müslümanların bu taarruzunu haber alan Lü’lü’e komutanı onlara karşı koymak istedi ise de başarılı olamadı. İmparator yeni bir komutan daha gönderdi.
860-861 yılında Bilgecur’un tekrar Bizans’a bir sefere çıktığı, bol miktarda esir ve ganimet ele geçirdiği kaynaklarda belirtilmektedir. Halife Mütevekkil zamanında denizde de mücadeleler olmuştur. Abbasi İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu karışıklıktan istifade eden Bizans İmparatorluğu 853 yılında bir donanmayı Akdeniz’e salarak Mısır deltasında bulunan Dimyat’ı ele geçirdi.
9. EL MÜSTA’İN BİLLAH DEVRİ (862-868):
Mütevekkil’in 861 yılında katledilmesinden sonra hilafet makamına oğlu El-Müsta’in Billah geçti. Halife Müsta’in, Bizans hazırlığına karşı Malatya valisi Ömer b. Abdullah’a haber vererek onu Karadeniz’e doğru bir sefere gönderdi. Bizans imparatoru, Ömer b. Abdullah’ın seferini haber alır almaz derhal kardeşi Petronas’ ı Makedonya ve Trakya askerlerinden müteşekkil bir ordu ile Ömer B. Abdullah üzerine gönderdi. Yapılan savaşta Müslüman ordusu yenildi.
Bu arada Sugur vilayetlerindeki komutanları Bizans’ a karşı yaptıkları akınlar devam ediyordu. 864 ortalarında Bilgecur Bizans’a karşı harekete geçti. Yalnız teperi de açık ve çok kısa olarak verilen bu bilgiden Bilgecur’un seferi esnasında nerelerin alındığı veya tahrik edildiğini tespit etmek mümkün olmamıştır. 865 ilkbaharında Bilgecur tekrar Bizans’a karşı sefere çıkmış ve Matmuray’ı fethederek çok sayıda esir ve ganimet ele geçirmiştir. Fethin haberini bildiren mektup 28 Mayıs 865’te halife Müsta’in’e geldi.
10. YAZMAN’IN BİZANS GAZALARI
Halife Mu’temid devrenin sonlarına doğru, Tarsus emri Yazman’ın Bizans gazaları, Abbasi devletinin Bizans’a karşı takip ettiği taarruzi harekatın son safhasını teşkil etmektedir. Feth B. Hakan’ın mevlası olan ve 269 (882) yılında Tarsus amili olarak kaynaklarda geçmiştir Yazman. Ahmet B. Tolun’un komutanı Halef el-Fergani tarafından hapsedildiğini kısa zaman sonra Tarsus halkının onu hapisten çıkararak halefe cephe aldığını, bunun üzerine Ahmet B. Tolon’un Adana’ya kadar geldiğini fakat Tarsus üzerine yürümeyerek geri çekildiğin, bu tarihten itibaren Yazman’ın Tarsus’ta yarı müstakil bir vaziyette hüküm sürdüğünü kaynaklardan takip edebiliyoruz.
270 Rebiülevvel’ inde (Eylül-Ekim 883) Büyük Bir Bizans ordusu, başta Kesta Stypiates olduğu halde beş Patrikçi, Tarsus yakınındaki Kalamiyya’da karargah kurdular. Bunu haber alan Yazman’ın Tarsus’tan hareket edip Bizans ordusunu ansızın bastırarak komutanları da dahil olmak üzere büyük bir kısmını kılıçtan geçirdi. Müslümanların eline bol miktarda ganimet geçti.
Ocak-Şubat 888’ında tekrar Anadolu’ya bir akın yapan Yazman’ın, Maskanin’e kadar ilerleyip bol miktarda esir ve ganimetle Tarsus’a döndü. Bir sene sonra deniz yoluyla Tarsus’a geçip Bizans donanmasını yenerek dört gemi ele geçirdi. Kuvveti artan Yazman elindeki ordu ile ( 3 Ekim 891) ‘de Tarsus’tan hareketle Salandu’yu kuşattı. Yazman’ın ölümünden sonra sugurdan Bizans’a karşı yapılan gazalar oldukça zayıflayacak ve taarruz sırası Bizans’a geçecek.