Arama

Anlayana - Sayfa 10

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 575.461 Cevap: 3.995
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Nisan 2006       Mesaj #91
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ESKİ BİR DOSTA VERİLECEK CEVAP
ARKADAŞLIK BİHASSA DOSTLUK OYUNCAK DEĞİLDİR.KARŞINDAKİ İNSANA GÜVEN VERİP <<DOSTUMSUN>>DEDİKTEN SONRA<<OLMADI SIKILDIM>>DİYEREK DOSTLUĞU BİTİRME YOLUNA GİTMEK KARŞINDAKİ İNSANLA BİR OYUNCAK GİBİ OYNADIĞIN ANLAMINA GELİR.BAŞKA İNSANLARIN ARKADAŞIM DEDİĞİN İNSAN HAKKINDAKİ NEGATİG DÜŞÜNCELERİNDE ETKİLENİP ARAYA MESAFE KOYMAKTA KARŞINDAKİNE VERDİĞİN DEĞERE VE O İNSANI HİÇ DOSTUN OLARAK GÖRMEDİĞİNİ GÖSTERİR.BÇYLE BİR DÜŞÜNCEYE SAHİP OLAN İNSAN BENCİL DÜŞÜNCELİDİR BUNLARI YAPARKEN KIRDIĞI KALPLERİ, ÜZDÜĞÜ İNSANLARI HİÇ DÜŞÜNMEZ ONUN İÇİN TEK DOĞRU KENDİ DÜŞÜNCESİDİR.BÖYLE BİR İNSAN HİÇBİR ZAMAN DOST SAHİBİ OLAMAZ.ELİNDİKİLERİNİ KAYBETMEYE HERZAMN MAHKUMDUR.BUNDON SONRAKİ DOSTLARINI KAYBETMEMEN DİLEĞİYLE
Sponsorlu Bağlantılar
"YAŞAM SANA MUTLULUK GETİRSİN ESKİ DOSTUM"

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Nisan 2006       Mesaj #92
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KÜÇÜK KIZ HÜZÜNLÜ BİR YABANCIYA GÜLÜMSEDİ BU GÜLÜMSEME ADAMIN KENDİSİNİN DAHA İYİ HİSSETMESİNE SEBEP OLDU BU HAVA İÇİNDE YAKIN GEÇMİŞTE KENDİSİNE YARDIM EDEN BİR DOSTA TEŞEKKÜRETMEDİĞİNİ HATIRLADI HEMEN TELEFONUNU ÇEVİREREK AKADAŞINA TEŞEKKÜRETTİ ARKADAŞ BU TEŞEKKÜRDEN OKADAR MEMNUN OLDU Kİ HER ÖĞLE TATİLİNDE YEEK YEDİĞİ LOKANTADA GARSONA YÜKLÜ BAHŞİŞ BIRAKTI GARSON İLK DEA BÖYLE BİR BAHŞİŞ ALIYORDU.
AKŞAM EVE GİDERKEN KAZANDIĞI PARANIN BİR KISMINI HER ZAMN KÖŞE BAŞINDA OTURAN FAKİR ADAMA VERDİ ADAM ÖYLE AMA ÖYLE BİR MİNNETAR OLDU Kİ İKİ GÜNDÜR BOĞAZINDAN AŞAĞI LOKMA GEÇMEMİŞTİKARNINI İLK DEFA DOYURDUKTAN SONRA BİR APARTMAN BODRUMUNDAKİ TEK ODASININ YOLUNU TUTTUÖYLE NEŞELİYDİKİ BİR SAÇAK ALTINDA TİTREŞEN KÖPEK YAVRUSUNU GÖRÜNCE KUCAĞINA ALIVERDİ
Sponsorlu Bağlantılar
KÜÇÜK KÖPEK GECENİN SOĞUNDA KURTULDUĞU İÇİN MUTLUYDU SICAK ODADA SABAHA KADAR KOŞTURDU GECE YARISINDAN SONRA APARTMANI DUMANLAR SARDI BİR YANGIN BAŞLIYORDU.
Son düzenleyen GusinapsE; 27 Nisan 2006 16:51
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #93
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
Anlayana SMS
Mektuplar “mail” oldu.. kart yok, mesaj var!
Artık imza bile elektronik.
Olsak da çoğumuz, “trene bakar!”
Virüs yayılıyor.. zîra kronik!

Türbanını takmış, erkekten kaçar,
Altında dört çeker.. önünde lap-top!
Kafam bu tezadı kavramaz.. nâçar..
Ya çağı yakala, ya iyice kop!

Tuhaf bir milletiz, kalmış ortada,
Ne tavuğa benzer, ne uçan kuşa!
Ne bulutta aklı.. ne yumurtada..
İnmez aşağıya, çıkmaz yokuşa!

Türkçe de bozuldu, bir garip oldu,
Kimi Arap ağzı.. kimi İngiliz!
Birsürü yabancı kelime doldu,
Tekerleri farklı farklı dingiliz!

Çorba bile değil, sanki bulamaç!
Ölçüsü bozulmuş, tadı kalmamış..
Sohbetler tükenik, varsa yoksa maç!
Hep yüzeyde kalmış, derin dalmamış!

Böyle gelmiş böyle gider derseniz
Tarihin yanılmaz tokadı patlar!
Ah, birazcık akla kulak verseniz,
Belki bu millet de yarına atlar!

Son düzenleyen Blue Blood; 1 Mayıs 2006 14:45
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #94
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
KALBİMDEKİ ACI

ONA BU KADAR YAKIN BİR OKADAR UZAK OLMAK O KADAR ZORKİ YALNIZIM O YANIMDAYKEN İLE ACI ÇEKTİRİYOR BU SEVGİ CANIMI ACITIYOR ALTINDA EZİLMEK ONA TÜM GÜZEL SÖZLERİ SÖYLEMEK AMA ONDAN TEK BİR TANE BİLE DUYMAMAK HAKSIZLIK BU AMA ELİMDENDE BİRŞEY GELMİYOR ONU SEVMEKTEN VAZGEÇEMİYORUM HEMDE TÜM YAŞATTIĞI ACILARA RAĞMEN SANIRIM SEVMEK AŞK BUTELEFON EDİPTE CEVAP ALAMAMAK HEMDE SADECE ONU ÖZLEDİĞİMİ SÖYLEMEK İÇİN BİR TEBESSÜM BEKLEMEK SEVDİĞİNİ DUYMAK KÜÇÜCÜK ŞEYLER BİLE MUTLU EDER AMA ONDAN BİRŞEY DUYAMAMAK CANIMI ACITIYOR HERŞEYİ HERKESİ BOŞVERDİM BİR ONU SEVDİM

onLy - avatarı
onLy
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #95
onLy - avatarı
Ziyaretçi
Bir renk düşünüyorum duygularımızı anlatacak, hislerimizi açıklamamıza yardım ederken sırrını, gizemini içimde saklayacak. Öyle bir renk olmalı ki bu, her duruma, her koşula, üzüntü, sevinç, keder ya da mutluluk tüm duygulara eşlik edecek. Öyle bir renk olmalı ki, hemen her yerde bulunacak. Her bir bakışta tonlarını konuşturacak. Bazen bir beyazla birleşip en açık halini alırken, bazen en koyusu olup, gizemi ile ağırlaşacak. Baktıkça bakası gelecek insanın; baktıkça yeni pencereler, yeni dünyalar açılacak içimde sessizce, derinden...
Baktıkça insana huzur ve dinginlik verecek, ferahlatacak içini. Arzulanacak delicesine, hep istenecek, biraz deli, biraz çılgın olacak ama masumiyetini her daim koruyacak. Uyumlu olacak, sevgiyle bakan gözlerdeki ışıltıyı heyecan damlaları ile gerisin geri verecek. Paylaşmaya açık olacak, diğer renklerle hoş alternatifler yaratacak. Gün ışığındaki tadına doyulmaz güzelliğini, gece ay ışığındaki büyüsünde hissettirecek. Öylesine alımlı bir renk olacak. Diğer renkler alınmasınlar ne olur. Ama bu duygulara en çok yakışan renktir MAVİ. Mavi hayallerin rengidir. Mavi rüyalardadır. Mavi hayallerin gerçekleşeceği tek renktir.
Başınızı kaldırıp gökyüzüne bakın bir bahar sabahı. Öyle bir mavi ile karşılaşır ki gözleriniz, tüm bedeninizi sarıp sarmalar aniden. Yüreğinizi kıpır kıpır ettiren duygularınız alevlenir, sizde evreni kucaklamak istersiniz kollarınızla evreni ve sevdiklerinizi.
Bir yaz günü sahilde, minik çakıl taşları ile oynaşan denizin rengine ne demeli peki? Her bir noktada, her bir uzaklıkta değişen renk ahengi ile size kademe kademe hislerinizi konuşturmak için ön ayak olmuştur adeta. Tutkularınızın sıcaklığı tüm bedeninizi sarıp dayanamaz hale geldiğinde ise serin bir mavilik sizi yeniden doğmuş gibi yapacaktır. Yeniden doğuşun güzelliği içinizdeyken dalarsanız derinliklere daha da koyu ama bir o kadar da serin maviler karşılayacaktır sizi. Yer yer içiniz ürperse de hoşunuza gidecektir bu durum. Biraz sarhoş, biraz tutuk ama mutlu bir yorgunluktur bedeninizdeki.
Gecenin kopkoyu karanlığında yalnız bir başınıza kalırken duygularınızla, yine mavi en dayanılmaz rengi ile size eşlik edecektir masumca. İşte mavi o anda size yıldızların parıltıları ve ayın büyülü ışığı ile aslında yalnız olmadığınızı haykıracaktır sessizce. Gözleriniz yıldızlardayken, diliniz konuşmasa da konuşan yüreğinizdir o anda. Öyle gizemli bir büyü ile yollar ki mesajlarınızı sevdiğinize, aşkınıza ya da özel dostunuza. Geri dönüşlerini kalbinizde hissedersiniz yürek çarpıntılarınızla birlikte yine son derece masumca. Mavi öyle bir renktir işte. Size huzur ve dinginlik verirken, hislerinizin en güzel tercümanı olur. Gözlerinizin ışıltısı, yüreğinizin çarpıntısına eklenirken; bir avuç su uzatsa sevdiğiniz size.. Sevilen kişinin avcundan içilen bir yudum su gibi içiniz hep aydınlık kalır bu renkle. Nasıl doyamazsanız o bir avuç suya ve en güzel tatlılardan bile daha tatlı gelirse o suyu içmek; işte renklerden mavi de öyledir. Baktıkça bakasınız, daldıkça dalasınız gelir... derinlere çok daha derinlere... Taa ki hayal dünyanızın bile hayal edemediği o gerçeği yakalayana değin.
Maviliklerde huzur ve dinginliği yakalayanlar ve hayal kuranlar için...hayallerine bir gün kavuşmaları dileği ile...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #96
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
DÜNYANIN EN GÜZEL YEMEK TARİFİ


· BİR BARDAK DOLUSU GÜLÜMSEME İLE BAŞLAYIN

· BİR KAP DOLUSU DOSTLUK İLAVE EDİN

· BİR TUTAM YUMUŞAKLIK, BİRAZDA NEZAKET TOZU İLE KABARTIN

· BOL MİKTARDA ILIM’I BİR TUTAM ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK İLE ÇIRPIN

· BİR KAŞIK ÜMİT BİR BÜYÜK PARÇA YARDIMLAŞMA KUVVETLENDİRMEK İÇİN BİR ÇORBA KAŞIĞI GÜVEN EKLEYİN

· BİR SADAKAT KASESİ İÇİNDE BİR ÖLÇÜ İNANÇ İKİ ÖLÇÜ AKLISELİM BİR KAÇ DAMLA HOŞGÖRÜYÜ

· İKİ KAŞIK TEBESSÜM BİR KAŞIK SABIR BİR TUTAM ÖVGÜ İLAVE EDİN

· HİÇ DURMADAN ŞEVK İLE KARIŞTIRIN VE ŞÜKRAN İLE TATLANDIRIN

· YEMEĞİN ADI MI?

İNSANLIK………..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #97
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Iki satir az gelir banahuh

Hicbir duygumu ertelemedim ben


hicbir duygumu ertelemedim ben. yasayacagim hicbir seyi sonraya
birakmadim. sonra diye bir seyin olmadigini biliyorum cünkü. hep
yarina dair hayaller kurmak, gelmesi mümkün olmayacak zamanlari
beklemek benim isim degil.

ask zamana meydan okur ama sen karsi koyamazsın ona. orada durup
öylece bekleyemezsin gelecegi. bir adim atmalisin, bir el
uzatmalisin aska dogru. askin anahtari cesaret degil mi yar? cesur
olmak gerekmez mi bir sevdayi yasamak, bir sevdayi büyütmek icin?
kac gece yalniz gecti hesaplasana... kac gece bir sonraki günü
düsünerek gecti. neler yapabilirdik, neler yasayabilirdik
düsünsene... her sabahi birlikte karsilamak vardi seninle.
sevismekten yorgun düsmüs bedenini öpücüklerle yeni güne
hazirlayabilirdim. gözünü acar acmaz ilk gördügün sey ben olurdum ve
sen benim yüzümde mutlulugu görürdün.

bu kentin her yerinde, herkesin icinde el ele dolasabilirdik.
girmedigimiz sokak kalmazdi. bakislara aldirmadan sokagin ortasinda
sarilip öpebilirdim seni.

bir sarkiyi sözlerini bilmesek bile bagira cagira söyleyebilirdik.
sonra bir filme gider, bir kitap okur, denize bakar, bir martinin
bir lokma simit kapabilmek icin vapurlarin pesinden bikmadan ucusunu
izleyebilirdik.

paylastigimiz her an beynimize bir daha cikmamak üzere kazinirdi.

özlerdik birbirimizi delicesine. bir saati yalniz gecirsek, bir
sonraki saati iki saatlik yasardik. yasayamadigimiz o bir saatin
acisini cikarmak icin.

peki biz ne yaptik? aski bir bekleyisin sirtina yükleyip ona sadece
uzaktan bakmakla yetindik.

her an aski yasamak varken, her gün birbirimizi yeniden kesfetmek
varken, bu yolda birer kasif olmak varken, sürgünleri yasamaya
mahkum ettik birbirimizi.

bu sürgünlüge son vermenin zamani geldi artik. sana huzur vaad
etmiyorum. askta huzur arayan yanilir. ben tutkunum, en koyu, en
deli sevdanin sözcüsüyüm. onlar adina konusuyorum.

yarini olmayan zamanlarda hicbir seyi düsünmeden erimek adina
konusuyorum. gözlerinin icine bakip SENI SEVIYORUM demek istiyorum.
askin akisina kapilip hicbir kaygi duymadan gidebildigin yere kadar
gitmek istiyorum. kokunu icime cekmek, teninin sicakligiyla irkilmek
istiyorum. yasama senin adinla anlam katmak, mutlulugu bulmak ve bir
daha kaybetmemek istiyorum.

seni istiyorum! yarin, öbür gün, öbür hafta, öbür ay, öbür yil
degil, SIMDI!!!"

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #98
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Genç kız nihayet uyanmıştı. Tüm gece boyunca uyumuştu. Gözlerini ovuşturdu. Elbiselerini düzeltti. Şaşkındı.

- Neredeyim ben? Siz kimsiniz?

- Demek dün gece neler olduğunu hatırlamıyorsun?

- Çok içtiğimi hatırlıyorum o kadar...

- Evet, kapıyı sana açtığımda çok sarhoştun gerçekten. Kapıyı açar açmaz bana ilk söylediğin söz suydu:

"Ben Tanrı'nın hediyesiyim" Genç kız bu söz karşısında utancını gizleyemiyordu. Bir şeyler söylemek istiyor ama nereden
başlayacağını da bilemiyordu. Şaşkınlığını biraz olsun gizlemek için:

- Peki ya sonra ? dedi.

- İşin doğrusu ben Tanrı'dan böyle bir hediye beklemiyordum. Şaşırdım bir an. Gerçeği arayan birisine senin gibi bir
serabın gösterilmesi doğal gelmedi bana. Ben bunları düşünürken sen de şu anda yattığın yerde sızıp kaldın zaten.

- Dün geceden beri yerde mi yatıyordum? Diye sordu şaşkınlıkla.

- Evet, düşüp sızdığın yerden kaldırmadım. Biliyorsun seraba dokunulmaz. Bütün gece Tanrı'nın seni almasını bekledim.
Ama görüyorsun ki hala gelmedi. Sahi söyler misin sen hangi Tanrı'nın hediyesisin böyle?

Ferda sitem dolu bir utangaçlıkla:

- Lütfen benimle alay etmeyin, dedi.

- Alay etmiyorum. Sadece seni anlamaya çalışıyorum. İstersen önce sana bir kahve yapayım da kendine gel. Kemal kahveleri
getirdiğinde Ferda biraz olsun kendine gelmişti. Üzerindeki yabancılığı atmaya, doğal olmaya çalışıyordu.

- Benim adim Ferda. İki sokak ilerideki sitelerde oturuyorum. Dün gece için özür dilerim. Arkadaşlarla yasadığım bir
çılgınlıktı o kadar. Çok utanıyorum.

- Ben de Kemal. Bu evde tek başıma yaşıyorum. (Bir an duraksadı Kemal). Senin hakkında ne düşündüğümü merak ediyorsun
değil mi?

- Biraz öyle...

- Hiç... Hiçbir şey düşünmedim.

- Neden?

- Özel olarak hiçbir insan üzerinde düşünmem pek.

- Gecenin yarısında kapını çalıp evinde yatan bir kız hakkında bile mi?

- Evet...

- Çok garip bir insansın.

Kemal sustu... ve sonra

- Söylesene maskeli bir baloda insanların gerçek yüzlerini tanımak mümkün müdür sence?

- Tabii ki değil.

- İşte şu toplumda gördüğün bir çok insan ve sen... Hepiniz maskelerinizle yaşıyorsunuz. Su toplum maskeli bir balodan
farksızdır bence. Hem de zamana, kişilere ve olaylara göre her an değişen maskelerin kullanıldığı bir balo...
Bu yüzden pek anlamlı gelmiyor bana insanlar üzerinde düşünmek.

- Kendini soyutluyorsun insanlardan.

- Öyle de denebilir. Zaten toplum ferdin en büyük düşmanıdır bence. Bu yüzden insanlardan hiçbir şey almamayı yeğliyorum.
Buna rağmen her şeyimi vermeye de hazırım onlara.

- İnsanların sevgisini de reddeder misin, örneğin?

- En başta onu. Bugünün sahte sevgileri bir insanin kalbini yaralamak için seçilen en tehlikeli yoldur.

- Ama insan hiç sevilmeden yasayamaz ki...

- Bunda yanılıyorsun. İnsan sanıldığının aksine sevilerek değil severek yaşar. İnsan sevilmek ihtiyacında olan zayıf
bir varlık değildir. Kısacası sorun bence sevilmek değil sevmektir.

- Sevdiğin halde sevilmiyorsan?

- Sevilmek senin sorunun değil onun sorunu. Bence sevmek bir insanı kendi içinde hissetmendir. Sevilmek ise kendini bir
insanin içinde hissetmen. Anlayabiliyor musun? Sevmek seni zenginleştirir, sevilmek değil. Bunu evreni kapsayacak şekilde
de düşünebilirsin.

- Nasıl yani?

- Evrensel anlamda sevmek kainatı kendinde seyretmek, sevilmek ise kendini kainatta seyretmektir. Ferda'nın kafası
karışmıştı. Hiç bu kadar derinlemesine düşünmemişti sevgi üzerine.

Bunu fark eden Kemal:

- Bunları bir anda anlamak sana güç gelebilir. Ama biraz düşünürsen umarım anlayabilirsin. Şunu unutma ki insanlık bugün
ikinci tas devrini yaşıyor. Birinci taş devrinde insanlar yumuşacıktı. Sevgi sayesinde her şey yumuşacıktı. Sadece evleri
ve aletleri taştandı. Simdi ise her şeyimiz yumuşacık, yüreklerimiz taş gibi. Hatta taştan da katı. Çünkü öyle taslar
vardır, üzerlerinde otlar yetişir ve öyleleri de vardır ki... Kemal'in gözleri nemlendi bunları söylerken. Yılların
acılarını, ihanetlerini, buruklukların, kelimelere döküyordu aslında. Ağlamaklı bir hale dönüşüyordu sesi kesik kesik...

Uzun bir sessizlik oldu. Bütün bir hayat şeridi geçti Ferda'nın gözleri önünden. Eğer Kemal'in anlattıkları doğruysa sevgi
hiç olmamıştı hayatında. Bir anda gözleri duvarda bir çerçevede olan mısralara takıldı:

"Donuk sevgiler çağındayız Sıcak sevgiler cehennemde yanıyor Sevgi... Yaşanmayacak kadar güzel, Fark edilmeyecek kadar sade,
Duyulmayacak kadar doğaldır."

Kemal duvarda ağlayan bir çocuk portresi gösterdi Ferda'ya:

- Biliyor musun bir çocuğa verilecek en değerli besin şefkattir. Ve de cesaret. Bunlar öyle hassas bir dengeye sahiptir ki
denge bozuldu mu işte şu insanları görürsün karşında... Şefkat ve cesaret kurbanları... Kimileri aşırı şefkatin yanında
cesaretsiz büyütülürler. Bu insanlar küçücük bir dünya kurmak isterler kendilerine. Güçsüzdür bu insanlar, kolayca kırılırla


. Dünya çok acımasızdır öylelerine göre... Kendilerini sevecek birilerini ararlar hep. O kadar yoğunlaşırlar ki bazen
şiddetli
bir arzuyla birine doğru akmak isterler. Cesurca sevemezler. Cesareti öğrenememiştir bu insanlar. Öte yandan da cesur
insanlar... Dünyayı bile devirebilirler. Ama basit bir sevgi oyunuyla kolayca yıkılıverirler. Dünyayı titretecek cesareti
taşıyan bu insanlar kalplerine dokunan bir parmakla diz üstü çöküverirler yere. Ve su sözleri duyar gibi olursun onlardan:
" Dağ düştü üstümüze Yıkılmadık ama İnsan değdi tenimize Acısı yıktı bizi...! Cesaret onları o kadar sertleştirmiştir ki
sevdikleri insanı kolları ile kalpleri arasında neredeyse öldürür.

Kemal sustu birden. Ferda bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Çözmek istiyordu Kemal'i.

- Niye sustun?

- Bana ne şefkati öğrettiler nede cesareti.

- Ama tüm bunları biliyorsun sen

- Nasıl olduğunu merak ediyorsun değil mi, anlatayım. Bir an durdu sonra:

- İnsanların nefretinden sevgiyi, ihanetlerinden sadakati, korkaklıklarından cesareti öğrendim.

- İnsanlar bu kadar acımasız mi? Gerçekten seven insanlar yok mu hiç?

- Bırak sevgilerini gülmeleri bile doğal değil onların. Seni senin için değil kendileri için severler. O kadar iyi o
kadar güzel ve o kadar haince severler ki hayran olmamak elde değil biliyor musun? Sevgi ve ihaneti sanatsal bir
uyarlamayla o kadar güzel sahneye koyarlar ki son sahnede öleceğini bile bile seyredersin oyunu. Mükemmel bir katildir
onlar. Seve seve öldürürler seni. Dudaklarından sevgi sözcükleri yükselir. Yapacağın tek şey gözlerini kapatıp sevgi
atmosferi içinde sevgi sözcüklerinin sağanak yağmuru altında ölümü beklemendir. Anlıyor musun?

- Sen sevilmekten korkuyorsun

- Belki...

- Neden? - Neden mi? Ben her insani kalbime misafir edebilirim, sevebilirim yani. Kalbimden eminim çünkü. Sevdiğim
insani rahatsız edecek hiçbir şey yok kalbimde. Ama kimsenin kalbine girmek istemem. Çünkü bilmiyorum nelerle
karsılaşacağımı. Bilmiyorum hangi tuzaklar bekliyor beni. Ve bilmiyorum o insan bunlardan haberdar mı?

- Fikirlerimi alt üst ettin. Her şey karıştı. Sevmek sevilmek, nefret sevgi... Hatta şu ana kadar gerçekten yaşayıp
yaşamadığımı düşünüyorum.

- Aslında sana anlattığım her şeyi kendinde bulabilirsin.

- Nasıl?

- Kendini tanıyarak... Yalnız kaldığın anlarda...

- Yalnızlıktan kaçmışımdır hep...

- Yalnızlıktan kaçmak kendinden kaçmaktır. Bir düşünsene, doğarken de yalnızsın, ölürken de. O halde yasarken yalnızlıktan
kaçmak anlamsız değil mi?

- Yalnızlıkta insan ne bulabilir ki sıkıntı ve boşluktan başka?

ruhumuzu öldürüyor sonra başına geçip ağıt yakıyoruz... Benliğindeki zenginliği fark etseydin dünyada ikinci bir
insan aramazdın biliyor musun?

- Anlamadım!

- Dünyada bir tek kişi vardın aslında. O bir tek kişinin içinde beş milyar insan.

- Benliğim bu kadar kalabalık mi?

- Evet. Benliğin tüm varlığın merkezidir. Tüm acılar ve sevinçler yüreğinde gizlidir senin. Ölenleri yüreğine gömdüğün
gibi doğacak çocuğun kalbi de senin içinde atar. Hem acıyı hem sevinci yaşarsın iç içe, yan yana... Hatta o kadar acı
çekersin ki acı, acı olmaktan çıkar...

- Sözlerin çok karışık.

- Belki haklısın bu konuda. Bazı insanlar başlı başına paradokstur. Düşünceleri de öyle. İnsanlar paradoksal düşünmeye
alışık değiller. Bu yüzden anlaşılmıyoruz. Zaman bir hayli ilerlemişti. Ferda izin istedi. Zihni o kadar dağılmıştı ki
hiçbir şey söylemeden çıktı evden. Bütün gece boyunca Kemal'in sözleri ile uğraştı Ferda. Bazen onu anladığını düşünüyor,
bazen saçmaladığına karar veriyordu. Her şeye rağmen hayranlık duyuyordu ona. Ara sıra arkadaşlarına anlatmak istiyordu onu.
Ama kimsenin anlamayacağından emindi. Günler geçiyor, yüreğinde Kemal'e, karşı konulmaz bir sevgi taşıdığını hissediyordu
Ferda. Her geçen gün biraz daha büyüyordu sevgisi. Aylar geçmiş ama bir türlü ona gitmeye karar verememişti. Çekiniyordu.
İnsanlardan bu kadar uzak biri onun gibi deli dolu bir kızı ciddiye alır miydi? "Hiç kimse sevgiyle dirilmeyecek kadar
ölmüş değildir hiçbir zaman". Evet, bu söz de onun değil miydi? Nihayet karar verdi Ferda. Gitmeli ve ona sevdiğini
söylemeliydi.

Ferda Kemal'in evine gittiğinde büyük bir şaşkınlık geçirdi. Evde kimse yoktu, taşınmıştı... Evin bekçisi yaklaştı
Ferda'ya:

- Kızım, adinizi öğrenebilir miyim?

- Adım Ferda, Kemal Bey taşındı mi?

- Evet kızım, taşındı. Ve kimseye söylemedi nereye gittiğini, bana bile. Bir mektup bıraktı sana. Gelirse verirsin dedi.
Ferda mektubu aldı. Tereddütlü adımlarla evine gitti. Yıkılmıştı. Derin bir boşluk hissetti yüreğinde. Birden ümitle doldu
yüreği. Belki de onu yanına çağırıyordu.

Sabırsızlıkla mektubu açtı. "Ey sevgili, Seni sevip sevmediğimi söylemeyeceğim. Ama sevgiyi öğretebildim sana sanırım
(ne kadar öğretilebiliyorsa). Dilerim kalbine kalbimden verdiğim şey yüreğinde yeşerip meyve verir. Böylece ne sen bende
kaybolacaksın, ne de ben sende. Sen beni kendinde, ben seni kendimde bulmuş olacağım. O zaman hiç ayrılmayacağız.

Sakin sevgimle seni tuzağa düşürdüğümü sanma. Sevgi hayatin hem çekirdeği hem de meyvesidir. Bir ağaç, meyvesiyle seni
kendine çağırıyorsa bu bir aldatma sayılmaz. Unutma ki ağaç meyvesine çağırır, kendisine değil.

Ey sevgili, Sen bir sığınak arıyorsun ama ben durulmaz bir fırtınayım. Sen kendinin sakini olmak istiyorsun ama ben
evrenin sakini olmak istiyorum. Sen olmayacak bir barışı arıyorsun. Bense tüm kötülüklerle savaşmak istiyorum. Sen küçücük
bir çocuksun. Ama ben küçükken çok büyüdüm. Sen dünyadan kopup yıldızlara sığınmak istiyorsun. Bense kendimi yeryüzüne
karşı sorumlu tutuyorum. Sen bir ağacın gölgesine sığınıp yaşamak istiyorsun. Bense ülkemi arıyorum. Yolları aydınlık,
insanları ümitli ve huzur dolu olan bir ülke. Sen bende kaybolmak istiyorsun ama ben seni kaybetmek istemiyorum.
Sen susuyorsun, bense haykırıyorum.

Sakin unutma:

Kalbim paylaşılamayacak kadar senindir. Seninle bile. (Ama bilmiyorum sen bu kadar bende misin?)
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
1 Mayıs 2006       Mesaj #99
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Nazik olmak için bir gülümseme beklemeyin...
Sevmek için sevilmeyi beklemeyin...
Bir arkadaşın degerini anlamak için,yalnız kalmayı beklemeyin...

Çalışmaya başlamak için en iyi işi beklemeyin...
Biraz paylaşmak için çok olmasını beklemeyin...
Ögütleri hatırlamak için,düşmeyi beklemeyin...
Dua'ya inanmak için,acıları beklemeyin...
Yardım edebilmek için,zamanınızın olmasını beklemeyin...
Ne özür dilemek için diğerinin acı çekmesini nede barışmak için ayrılıgı beklemeyin...



UNUTMAYIN HAYAT ÇOK KISA
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
iSYaN-OZde_BiRiz - avatarı
iSYaN-OZde_BiRiz
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #100
iSYaN-OZde_BiRiz - avatarı
Ziyaretçi
SAKLANBAÇ

BİLİRMİSİNİZ SAKLANBAÇI ?
HEPİMİZ OYNAMIŞIZDIR O OYUNU.
AMA SADECE İNSANLAR MI OYNAR SAKLANBAÇI?
DUUGULARINDA SAKLANBAÇI YOKMUDURSİZCE?
ONLARDA ZAMANINDA OYNAMIŞLAR ELBET.
AMA BİZİMKİNDEN BİRAZ FARKLI OLARAK…..
Toplanmış bir gün sıkı dostlar. Tutku, gurur, mutluluk, hasret, yalan ve aşk. Saklanbaç oynamak istemişler. Çılgınlık ebe olup saymaya başlamış. Mutluluk, bulutlara saklanmış. Tutku dağların arkasına. Hasret fazla uzaklaşamayıp ormana saklanmış. Yalan güneşe saklanıcam demiş; ama yalan söylemiş. Göle saklanmış. Gurur ise gururundan saklanıcak yer bulamayınca, oynamaktan vazgeçip terk etmiş orayı. Ama nedense aşk saklanacağı yer konusunda çok kararsız kalmış. Ancak çılgınlık neredeyse saymayı bitirmek üzereymiş. “97-98-99-100” dediği anda sıçrayıp güllerin arasına saklanmış aşk. Çılgınlık aramaya başladığı gibi hepsini bir,bir bulmuş. Ancak aşk hariç…! Hasret, aşkın hasretine dayanamayıp, yerini söyleyivermiş çılgınlığa. Oda eline çatal şeklinde bir mızrak alarak güllerin arasına saplamaya başlamış. Ta ki acı dolu bir feryat onu durdurana kadar. Aşk elleriyle yüzünü kapayarak çıkmış saklandığı yerden. Parmaklarını arasından kanlar süzülüyormuş. Çılgınlık “ne yaptım ben! Gözünü kör ettim. Söyle, söyle senin için ne yapabilirim?” diye sormuş pişman bir halde. Aşkta; “evet gözümü kör ettin. Ama bundan sonra kılavuzum sen olabilirisin.” Diye teselli etmiş onu. Ve birleşmişler. İşte o günden beri aşkın gözü kördür. Ancak bulunduğu her yerde çılgınlıkta vardır….!
Son düzenleyen Blue Blood; 1 Mayıs 2006 15:05