Arama

Anlayana - Sayfa 12

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 575.558 Cevap: 3.995
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mayıs 2006       Mesaj #111
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SEVMEKTEN NE ZAMAN VAZGECTIM?

Sponsorlu Bağlantılar
Kotu gunumde yanimda olmadigin zaman vazgectim. Canin sikildiginda benimle paylasmadigini, kirilacak veya tedirgin olacak olsam bile dusuncelerini acikca soylemedigini anladigim zaman vazgectim.Bana yalan soyledigini anladigim zaman vazgectim.Gozlerime baktiginda kalbinle bakmadigini ve bana hala soylemedigin seyler oldugunu hissettigimde vazgectim.Her sabah benimle uyanmak istemedigini, gelecegimizin hicbir yere gitmedigini anladigim zaman vazgectim.Dusuncelerime ve degerlerime deger vermedigin icin vazgectim.Agrilarimi dindirecek sicak sevgiyi bana vermediginde vazgectim.Sadece kendi mutlulugunu ve gelecegini dusunerek beni hice saydigin icin vazgectim.Tablolarimda artik kendimi mutlu cizemedigim ve tek neden sen oldugun icin vazgectim.
BENCIL OLDUGUN ICIN VAZGECTIM!!
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgecmem icin yeterli degildi, cunku sevgim yuceydi. Ama hepsini dusundugumde senin benden coktan vazgectigini anladim. Bu yüzden ben de senden vazgectim.

Revo.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mayıs 2006       Mesaj #112
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kavuşmamızın alfabesini en derin duygularımla sesleniyorum

Sponsorlu Bağlantılar


< öylesine bir gündü, yeni değil de sanki geçmiş günlerden biriydi, öyle gibiydi… Kaç gece koynuma hasretini alıp uyumuştum. Kaç gece yalnızlık sancısıyla kıvranıp durmuştum. Öyle acımasız dıki geceler, gökteki yıldızlar yüreğime atılan birer taş gibi gelmişti bana. Yinede her şeye değerdi bekleyişim. Bütün yollar sana çıkıyordu ama ben asıl senin yolunun benimkiyle kesişmesini bekliyordum. Aylar geçmişti. Hep vardın ama bir tek o an yanımdaydın. Biraz yabancıydın bana, birazda tanıdık. Şaşkındık, şaşkınlığımız çok fazla yansıyordu yüzümüze, göz göze gelmek hiç bu kadar zor olmamıştı, bir bakıştan bin anlam çıkarmak buna denirdi işte. Yüzümüzde birbirimize ait izler arıyorduk bakarken, ne çok duymuştum sesini ama sanki ilk kez konuşuyordun, ilk kez söylediğin cümleler sahibiyle bütünleşiyordu. Düşündükçe gülüşün yüzüne, sessiz olan her şey konuşmuştu içimde. Yine sözler bir türlü çıkmıyordu ağzımdan.


Oysa boynuna sarılıp <<SEN AYLARDIR BEKLENEN, SEN YILLARDIR ÖZLENENSİN>>

Demek istiyordum. Hava serin değildi ama ben titriyordum. Kelimeler hiç bu kadar zor olmamıştı bana, ne zaman bir şey söylemeye kalksam, her seferinde bir şeyler oluyordu, sözcükler ağzımda donuyordu. Sıcaktın dokunmasamda yansıtıyordun. Biraz önce titreyen ben artık terliyordum. Aşktı bu biliyorum ama bunu kendime bile itiraf edemiyordum. Farkında değildin belki, belki ben belli etmiyordum. Ama yıllardır koruduğum yıllardır kimseye açamadığım topraklarımı çoktan teslim almıştın bile. Sınırlarımdan içeri girmiştin bir kere. Yüreğimin en gizli en kuytu köşelerinde sen vardın artık.

İtirazsızdım belikli mutluydum. Belliği beni şaşırtan mutluluğun ta kendisiydi. Harfleri tükenmez bir kavuşmanın alfabesindeydim. Ve ben okumayı sanki yeniden öğreniyordum. Şimdi bu sevdayı bana yaşattığın için kendimi şanslı hissediyorum.< YA SEN OLMASAYDIN >diye düşünmüyorum. Çünkü sen varsın. Çünkü sen içimdesin, çünkü sen hayat kaynağımsın.

Biliyormuşsun çölde bulabildiğim bir avuç su olsan, bitmeyesin diye içmem seni, nerede olursan ol benimle kal.

Ben bu yürek attığı sürece seninleyim!



<<Hoşça kal>>

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mayıs 2006       Mesaj #113
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Işıksız Bir Gece
Mumumuzu yaktım bu akşam, hani şu konuşarak sabahlarken yakarız diye alıp da aylarca yakamadığım mumu. Yaktım artık. Onu izleyip kendi kendime konuşuyorum.

Aslında dışardan görenler öyle zanneder diye, ‘kendi kendime’ dedim. Nasıl anlasınlar ki yanımda olamadığın için bu akşam muma dönüştüğünü.

Sen anlıyorsun değil mi?

Titreyerek sağa sola yatması düşüncelere dalmama sebep oluyor, ben de anlatıyorum. Mesela; birkaç saat önce, sol tarafa yatık olarak uzun bir süre durdu. Az kalsın kendi kendine zarar verecekti. “Dur!” dedim, “Yapma! Rüzgardan kaçayım derken, kaçtığın tarafını yok ediyorsun. Boş ver, sen sön, ben seni tekrar yakarım, üşümezsin.” Dinlemedi, çok inatçı, beni hiç dinlemiyor. Ama başka bir çözüm bulduk hemen; pencereyi kapadım, rüzgar kesildi. Biraz havasız oldu ama, ne yapalım az sigara içerim, olur biter. Sonra oturduk, tartıştık bu konuyu tabi. Bir şeylerden kaçarken kendimize verdiğimiz zararları, kaçmanın rüzgar estiği için mi yoksa sönmemek için mi olduğunu, çözümlerin etrafı değiştirerek mi yoksa kendimizi değiştirerek mi bulunması gerektiğini konuştuk.

Aslında dışardan görenler öyle zanneder diye, ‘konuştuk’ dedim. Nereden bilsinler ki mumların konuşmadığını.

Sen biliyorsun değil mi?

Şimdi rüzgar kesildi ve hiç kıpırdamadan, dimdik durarak dibe doğru gidiyor. İyice küçüldü, bitecek birazdan, uykusu geldi herhalde. Olsun, ben de yatar uyurum şimdi. Yarın da başka bir şey olarak gelirsin, gene konuşuruz. İyi geceler sevgilim, iyi uykular.

Aslında dışardan görenler öyle zanneder diye, ‘iyi uykular’ dedim. Nasıl inanabilirler ki senin öldüğüne.

Sen inanabiliyor musun?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mayıs 2006       Mesaj #114
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İnsanların çift yaratıldığına ve doğumumuzdan itibaren diğer yarımızı aradığımıza inanırmısın ?

Kac kişi gerçek aşkını bulur dersin ?
Eşine, sevgiline, ya da sevgili olmaya can atacağınız o kişiye bak; o senin gerçekten ruh eşin mi yoksa sadece tipi, çevresi ya da cebi mi seni ilgilendiriyor?
Nasıl anlarız beraber olduğumuz kişi, gerçekten bizim diğer yarımız mı ?
Durup düşünün bir kez ; üzgünseniz o da sizinle üzülür mü; sevinçli haberinizi ilk kimle paylaşırsınız; ağlamak için en iyi omuz onunki midir; sınırlı bütçeniz de olsa en iyi yılbaşı hediyenizi ona mı alırsınız; hiç makyaj yapmadığınız halde, ondan telefon gelince, ilk elinize aldığınız rimeliniz mi olur; spora vakit ayıramam deyip, 'Canım, göbeğin mi çıkmış? ' dediğinde, ilk koştuğunuz yer, köşedeki spor salonumudur?; onunlayken yağmur daha romantik, güneş daha mı sıcaktır?; ve gerçekten yürekten sevdiğin, 'Seni Seviyorum' deyişinde içini ısıtan ses onun sesi midir?
Hiçbir zaman azla yetinmemek gerekir bu fani dünyada
Gülüşünü sevmiyorum ama beraberim, espirileri komik değil ama yalnız kalmayayım, giyinişi ne kadar da kötü ama yine de yanımda biri olsun... dememeli insan.
O kolaya kaçmak olur, hazırı kabul edip yaşamak
Her zaman, bu son olsun diye başlanır ama bazen şans gülmez yüzümüze, ayrılık olur yolun sonu gelir
Ya da bazen, insan zorlar kendini ayrılmamaya, azla yetinmeye, sevmeyerek sadece yalnız kalmamak için katlanmaya, zor gelir yeniden aramak, yeniden tanımak, yeniden süslenip çıkmak...
Ne kadar çok arasak da, her defasında 'Bir daha tövbe' desek de, bıkmamak gerek, ümidi kaybetmemek, hep aynı heyecan ve aynı iyi dileklerle çıkmak gerek yola
Çünkü bulduğunda diğer yarını, hayat daha güzel, daha yaşanası,gökyüzü daha mavi, yıldızlar daha parlak...
Düşün bir kez, sorunlar paylaşılınca azalıyor,ama sevgi ve mutluluk paylaşınca daha da artıyor, kahkahalar daha uzun, gözyaşları daha az sürüyor.
VE onun gözlerine baktığınızda, sizi camdan bir kafeste taşımak istediğini, elinizi kestiğinizde bile onun içinin kanadığını, sitemlerin bile onun küçücük kalbini dağladığını,her gülüşünüzde yeniden nefes aldığını bilmek, tüm arayışların en mutlu ve en huzurlu ödülü oluyor..

(Death Rose)

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mayıs 2006       Mesaj #115
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Düş Karası Yollar

/ Düş karası yollardasın artık… Yürüyebildiğin kadar… /

Sen de anladın, düşsüzlükten ölünmüyor ama hala emin değilsin, kendi türkünü söyleyemediğin yerlerde var mıdır hayat?
Hatırlamaya kıyamadığın anlarda çıban, seyretmeye doyamadığın dağlarda zalim bir çoban lekesi var… "Kim yaptı bunu… Neden oldu?" diye binlerce kez inlettin gecelerini… Cevap bulamadın… Bir akşamüstü eve dönerken, yolda karşılaştığın ve yüzüne yokluk nakşeden, kimsesiz bir çocuğun bakışında anladın en çok çaresizliği… Dünyayı değiştirebilen var mı?
Sordun…“Bir çorba ısmarlasan bu sokak çocuğuna, bütün açlar doyar mı?”
"Doymaz," dedin… Vazgeçtin… Sonucu değiştiremeyeceğini biliyordun… Bilmediğin, o anda binlercesiyle, aynı soruya aynı cevabı verdiğindi… Ve aynı anda binlerce tas çorbanın çöpe döküldüğü idi…
Nerde yanlış yaptı dünya? Ne zaman saptın sen bir ezberin yaşandığı sokağa? Yoksa aslında doğduğun sokak mıydı orası?
Cevap yok…
“Sen” olduğunda sen, bitip tükenmez görünen engeller örüyor zaman… Olmadığında, hep bir delik bırakıyor nefesinin deseninde…
Herkes kendini koysaydı ortaya, ne olurdu?
Çekseydi “düşünceyi” aradan ve kalakalsaydı kalbiyle orta yerde, nasıl olurdu hayat?
Düşünmedin…
Acıdan kavrulurken ve yok olmayı isterken de, sana öğretilen acizliğini yaşıyordun…
Var olmanı buyurmuştu oysa Tanrı… Sadece bu… Var olmak…
Güzleşen gözlerini çevirip gökyüzüne, göçmen kuşlara kızdın, vakti geldiğinde göç edemedin diye…
Arılara kızdın, sevdiğin bal dudaklardan vazgeçtin diye…
Oysa, kendini yaşıyordu arılar ve kuşlar, sen itelerken varlığını ezberinden…
………………………………………………………………………………
Cuma salâsı veriliyordu memlekette ve bir kadının “dudağı” kanıyordu… Bir kelimelik öpücüğündü tuzu… Esirgedin…
Esirgedin çünkü kelimeden öpücük, öpücükten tuz olmazdı…
Düş karası yollardasın artık… Yürüyebildiğin kadar…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mayıs 2006       Mesaj #116
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ağladığımda Mendilim Ol

Ağladığımda mendil, güldüğümde kahkaham, susadığımda su olmanı; uyuduğumda rüyalarıma girmeni, her sabah alnımdan öperek uyandırmanı istiyorum...

Sen canımdan öte can, damarımda kanımdın. Sevmeye, okşamaya kıyamadığım, yıllarca yüreğimde saklayıp, kimselere anlatamadığımdın ...

Ne zaman gözlerine baksam, menekşe gözlerinden beyaz güvercinler uçardı mavilere, güller açardı yüzünde ne zaman ellerini tutsam... Hayat bir şiir kadar güzel ve içtendi dağların eteklerinde. Irmakların dilinde söylenen türküler gibiydi sevdamiz, güneş atarken karşı yamaçlara ve pınarlara gülerken kırmızı benekli çiçekler.

Bilki sensiz uzak bir dağbaşı ıssızlığıyım, yoksan ürpertilerde tiril tirildir yapraklarım, seni özlemenin korkunç girdabında ve yönünü yitirmiş göçmen bir bulut olur her gece uçurumlara ağlarım...

Hüzün kafesteki kuşlara benzer sevdiğim, sarı sarı yapraklara sonbaharda; tütünü bitmiş bir babanın acı gülüşüne benzer, yavrusundan ayrı düşmüş bir *****n gözyaşlarına.

Dün yine gökyüzünün masmavi görkemi ve hayalini çizdiğim beyaz bulutlarının altında seni bekledim. Uzaklarda gülümseyen gökkuşağının renkleri içinde aradım seni, yoktun. Yokluğun, bir canavarın dişlerinde yüreğimi kemirip durdu. Yokluğun cehennemim oldu, yokluğun zifiri karanlığım, yokluğun zindanım oldu. Belki bir köşeden çıkıp gelirsin diye bütün gün seni düşleyip, gözlerim ufukta, kucağım dolu sevgi, yüreğimde binbir umutla bekledim; baharlar yeşertip hayallerimde, ölesiye bir özlemle bekledim seni, gelmedin... Seni ne kadar özlediğimi bilmiyorsun. Bilsen; dağları, tepeleri aşar, denizleri, ovaları devirip gelirdin gülüm..

İçim özleminle dolup taşıyor, özleminle tutuşuyor gönül bahçemin çiçekleri. Yüreğimin bütün bentleri paramparça şimdi. Söz geçiremiyorum yüreğime artık. Düşlerime de sığmıyorsun, büyüyorsun günbegün yüreğimde..

Biz seninle bu dünyada hesapsız, çıkarsız, yalansız sevdik birbirimizi.. Yüreğimizin bembeyaz tuvaline maviyi fonlayarak ve aşkın kıpkızıl resmini çizerek aynalara; insanları, kuşları, dağları, çiçekleri, suları da öyle sevmiştik gülüm.

Biz seninle bütün engellere rağmen, bitmez tükenmez bir azimle sevginin doruğuna erişmek için tırmandık hayat yokuşunu. Ve bitip tükenmeyen bir aşkla sevdik yaşamı. Biz seninle uzak dağ başlarına yazdık umutlarımızı gülüm. Denizlere, dalgalara, fırtınalara, acılara, korkulara inat, uçurumlara yazdık sevdamızı. Biz seninle kanatları sevdalı iki güvercindik mavi göklerde. Kanat çırptıkça yükseldik, yükseldikçe sevdalara avcılar düştü peşimize.

Zamanın acımazsızlığına, aramızdaki mesafelere, etrafımızdaki çirkinliklere, günübirlik aşklara, saldırılara, satılık sevgilere rağmen; biz yine de yüreğimiz de hiç sönmeyen bir yangınla özledik birbirimizi, en kutsal aşkla sevdik, bekledik kirletmeden umutlarımızı...

Senden ayrılalı günlerin, ayların, yılların nasıl geçtiğini bilemez, hesabını tutamaz oldum gülüm. Her seher uyanınca dağların esen rüzgarlarına açıyorum penceremi, o ölümüne özlediğim gül kokunu getirir diye. Bir nebze de olsa dindirir yada söndürür diye yüreğimdeki aşk ateşini... Şimdi her zamankinden daha çok çaresiz ve kimsesizim ve sana daha çok ihtiyacım var. Özlemin içerimde volkan, vucudum buzlar içindeymiş gibi titriyorum... Dışarda haziranın kırk derece sıcağı var ama ben kar altındaymışcasına üşüyorum. ..

Her gece menekşe rengi gözlerini demlerim hayalimde. İpek saçlarını, sevdalı gülüşlerini, inci dişlerini demlerim. Ne çok severdik yayla yollarında türküler söylemeyi gülüm; ellerimi avucunun içine alıp, başını göğsüme dayamayı. Şimdi her gece insana hayat veren ve yüreğime nakış nakış işledigim sevda sözlerin dolaşıyor kulaklarımda, paylaştığımız ümit dolu hayaller.

Yılmak yoktu bizim için bu yolda. Ağlamak, sızlamak, geriye dönmek hiç yoktu. Zordu, çetindi bizim sevdamız ama her şeye ve çekilen tüm acılara değerdi. Sabır diyordun. Sabrı da, ümit etmeyi de senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevmeyi, zorluklara karşı direnmeyi. Konuşurken insanın yüzüne dosdoğru, dürüst ve namuslu bakmayı, merhameti, acımayı, insan gibi düşünmeyi senden öğrenmiştim. Senden öğrenmiştim sevdalara türkü yakmayı gülüm..

Şimdi Ren nehrinin kıyısında dalgın bakışlarla dalıp dalıp gidiyorum uzaklara. Gökyüzü masmavi ve saatler yorgun bir su gibi akıp gidiyor gözlerimde.. Ufka, gökmavisinin kızılla birleştiği o ince sıcak ve yumuşak çizgiye bakıyorum. Bir kuş gelip konuyor saçlarıma, yüreğimi ipekten kanatlarına sarıp sana gönderiyorum...

Saatler su gibi akıp gidiyor. Bir gemi yanaşıyor kıyıya, inen yolcuları izliyorum, sen yoksun. “ Kahretsin !”. diyorum.” Ne olur çıkıp gelse, sarılsa boynuma.” Bir gemi uzaklaşıyor limandan. Suların devinimleri akıyor gözlerimde, karışıp gidiyor uzaklara... Seninle suyu pırıl pırıl bir pınarın başında buluşmak, ellerini tutmak, yüreğinin sımsıcak yerinden, menekşe gözlerinden, narçiçeği dudaklarından öpmek, serin nefesini doyasıya içmek ve doyasıya içime çekmek geçiyor içimden... Sonra sarılıp, sımsıkı kucaklamak ve sevinçten havalara uçmak geçiyor ...

Seni düşünüyorum. Seni düşünmek gökyüzü olmak gibi bir şey bazen, ya da rotası belli olmayan bir gemiye binip, yeni iklimlere yelken açmak gibi. İnsan olmayan bir adada inip, Robinson gibi insansız bir yaşam kurmak istiyorum. Ve o adada bir ömür yalnız seni beklemek istiyorum...

Ağladığımda mendil, güldüğümde kahkaham, susadığımda su olmanı; uyuduğumda rüyalarıma girmeni, her sabah alnımdan öperek uyandırmanı istiyorum...

Upuzun köprüler kuruyorum içimdeki yolculuklara sana kavuşmak için, beyaz günlere uzanıp beyaz atlarla, sana getirsinler diye umutlarımı bulutlara yalvarıyorum.

Sevgiler büyütüyorum kır çiçeklerinden güneşin kanını emen. Umutlar yeşertiyorum bahar renginde al yeşil, dağlarda kar erirken ceylanlar emziriyorum, melekler uyandırırıyorum her tan ağardığında. Toplamak için bütün düş kırıklarını aynalardan, yıldızlarla selam yolluyorum sana. Ve her gece mavi bir kuş tutup avuçlarıma, dudaklarına gül ve rüzgar iliştirip sana yolluyorum gülüm

Her gece kuş olup sana doğru uçmak, ardında serin rüzgarlar bırakarak, dağlar, denizler, ormanlar aşıp, bir pınarın başında menekşe gözlerine konmak geçiyor içimden. Dalgın bakışlarından, sevdalı yüreğinden öpmek geçiyor. O an bütün ağaçlar diz çökmeli diyorum, özleminle kanayan yüreğime. Bütün yıldızlar göz kırpmalı mutluluklara. “Allahım bu kadar mutluluk çok.” deyip, ellerimi gökyüzüne kaldırıp ağlamalıyım. Gökler de ağlamalı benimle, bulutlar, ırmaklar, yıldızlar da ağlamalı...

Şunu bilmelisin ki, nerede olursam olayım, hangi iklimde kalırsam kalayım, vakti geldiğinde bir gün mutlaka, yüreğim alıp beni sana getirecektir. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum, sen de inan bütün kalbinle. Hiç bir yol bilmesem de, gelmeye kalmasa da mecalim, geleceğim inan... Bekle...

Bir gün gökyüzü gülünce ve geçince üşümesi kalbimin, bütün hasretleri yükleyip rüzgarın kanatlarına, yüreğimde taşıdığım sevda aleviyle, upuzun yollardan çıkıp geleceğim sana...
Nuri CAN


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mayıs 2006       Mesaj #117
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hani bazen oturup kendi kendine bir şeyler karalar ya insan..Duygularını,hislerini,yaşadıklarını işte öyle birşeyler.kendin yasabilmek kendini ifade etmek ve kendini herkesle paylaşmak
iki satır herşey....
hayatta iki satır ...
o kadar kısa ve bi o kadar zor yazması
neler yazdınız siz o iki satıra neler paylaştınız
dönüp o iki satıra baktıkça neler hissettiniz
keşke mi dediniz gurur mu duydunuz yazdıklarınıza bakarken
iki satır kadar kısa yaşamak göz açıp kapamak gibi çabuk bitiyo
bu kısacık zamanda yaşadım demek için ne yaptınız
nasıl aşklar yaşadınız,nasıl dostluklar kurdunuz,insanları ne kadar sevdiniz ve en önemlisi insanlara ne kadar kendinizi sevdirdiniz
zaman geçiyor
şmdi baktıgınızda 60lı 70 li yaşlar ne kadar uzak geliyor ama bi düşünsenize ilk okula yeni başladığınızda 20li 30 lıu yaşlar ne kadar uzak geliyordu..
bu hayatı iki satıra yazarken yaşayın dolu dolu mutlu hep huzurlu yaşayın
çünkü hayat akıp gidiyor

hayatı dolu dolu yaşamak içinde



İki satırlık düşünün...


çünkü yanlışlar ilkinde fark edilmesede ikincisinde fark edilir



Boşlukta biriken karanlıklar gibi yüreğim bazen...


Ama çırpınırcasına deli,heyecanlı bir başka o anlar yürek...




NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #118
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Özlemek gridir gülüm, oysa sen gökkuşağı zannedersin...
Özlem madalyonunun öbür yüzsüzlüğüdür yalnızlığın,
ama sen sol göğsünün tam üstüne yapışmış özgürlük nişanı zannedersin...

Özlem duyulana uzakta kalmanın sancısı ile özlem duyacak

kadar seviyor olmanın gururu çatışır durur aynı bedende!

Anlık öne çıkmalar da olur elbette! Bir sancı, bir gurur;

alıp götürür bilmediğin iklimlerin sürpriz havalarına...
Bir bakmışsın güneş allı pullu aydınlatıyor umutlarını,
bir bakmışsın kötücül bir rüzgar süpürüyor biriktirdiklerini...
Ne çelişki ama...

Sancının gittikçe artan ve artık sınırı karanlığa dayanan siyahı ile gururun kirlenmemiş talihli beyazı sevişir...

Tanımlandığı, tanımlanabildiği günden bu yana değişmeyen aşk oyunudur bu!

Özlemin kendine özgü duruşlarından birisidir,

avuç içinin ıssızlığını alnının çizgilerine yapıştırıp gözlerini kapatarak durmak!
Hem avuç içinin yangını artar hem alın çizgilerinin derinliği...

Gel çık işin içinden...

Avaz avaz düşündüğün için olsa gerek

avaz avaz bağırırcasına "Çık gel!" dersin ya
gözlerin perdenin arkasından seyrettikçe artık kedilere terkedilmiş sokağını!

Kimseler duymaz!

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #119
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Unutmak hiç kolay olmadı seni
Sorma, ben anlatabilirmiyim bilmem
Önce, gözlerini oydum gözlerimden
Rengini, bakışını, yakışını sildim teker teker
Kanadı kırılmış kuş gibiydim
Nefes alamadım, nefesim sen olamazdın
Sabır denizlerinde boguldum, sabırsız
Ayaklarım sana koştu, gelmedim
Yoklugunda sendin yaşatan yine beni
Ölmeyi hiç düşünmedim
Ne çok agladım yitirdigim sana, bir bilsen
Ölesiye sevmiştim seni çılgınca, aşık ben
Başa çıkamadım ihanetinin sabıkasıyla
Kalbimi söktüm aldım yerinden tırnaklarımla
Şimdi ne gözümde, ne de yüregimdesin
Biliyor musun birtanem
Geçmişimin tozlu köşelerinde bile
Yaşamıyorsun artık sen ...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mayıs 2006       Mesaj #120
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BALON
Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmis gibi takip ederken, saskinligini gizleyemiyordu. Onu hayrete düsüren sey, "Bizim eve bile sigmaz" dedigi o güzelim balonlarin adami nasil havaya kaldirmadigi idi. Baloncu dinlenmek için durakladiginda o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamin kendisine baktigini farkederek ona dogru yaklasti ve bütün cesaretini toplayarak:
-Baloncu amca, dedi. Biliyormusun benim hiç balonum olmadi.
Adam çocugu söyle bir süzdükten sonra:
-Paran var mi? diye sordu. sen onu söyle.
-Bayramda vardi, diye atildi çocuk, önümüzdeki bayram yine olacak.
-Öyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim.
Çocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan ayirmadigi gözleri dolu dolu olmus, yürümeye bile mecali kalmamisti. Bir kaç adim attiktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktiginda, gördüklerine inanamadi. Balonlar, her nasilsa adamin elinden kurtulmus ve yol kenarindaki büyük bir akasya agacinin dallarina takilmisti. Çocuk, olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken, baloncu ona dogru dönerek:
-Küçük, diye seslendi. Balonlari agaçtan kurtarirsan birini sana veririm.
Yapilan teklif, yavrucagin aklini basindan almisti. Kosarak agacin altina dogru yöneldi ve ayakkabilarini aceleyle firlatip tirmanmaya basladi. Hedefine adim-adim yaklasirken duydugu heyecan, bacaklarini kanatan akasya dikenlerinin acisini hissettirmiyordu. Sincap çevikligiyle balonlara ulastiginda bir müddet onlari seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkitti. Ancak balonlardan birisi iyice sikistigindan digerlerinden ayrilmis ve agaçta kalmisti. Çocuk onu kurtarmaya kalkissa, dikenlerden patlayacagini çok iyi biliyordu. Ister istemez balonu yerinde birakip asagiya indi ve adam dönerek:
-Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o?
Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra:
-Seninki agaçta kaldi evlat, dedi. Istersen çik al.
Çocuk bu sefer ayakta bile duramadi. Kaldirim kenarina oturup baloncunun uzaklasmasini bekledikten sonra, dallar arasinda parlayan balona uzun uzun bakarak:
"Olsun", diye mirildandi. "Olsun." Agacin üzerinde kalsa da, bir balonum var ya artik..
unhappy (pis ve gıcık baloncu angry2)