Arama

Hayvanlar Hakkında Detaylı Bilgi Merkezi - Sayfa 2

Güncelleme: 4 Aralık 2016 Gösterim: 226.893 Cevap: 177
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
23 Mart 2010       Mesaj #11
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
13 yıl sonra ilk kez görüntüledi

Sponsorlu Bağlantılar



Dünyada soyu tükenmekte olan 120 memeli arasında yer alan kedigiller familyasından karakulağı (Caracal caracal), 13 yıl önce doğal ortamında ilk kez görüntüleyen Batur Avgan, bu hayvanı Antalya-Düzlerçamı ormanlık alanında ikinci kez hem gece, hem gündüz görüntüledi.

Türkiye'de, Ege ve Akdeniz'de çam ormanları arasında yaşadığı bilinen karakulak, Türkiye'de ilk defa doğal ortamında 1997 yılında görüntülendi.

Atlas Dergisi'nden Batur Avgan ile Ali Murat Atay, Antalya'daki Güllük Dağı Milli Parkı'nda 1993- 97 yılları arasında yabani kediler üzerine yaptıkları arazi çalışmasının son aşamasında bu hayvanı görüntülemeyi başarmıştı.

Araziye yerleştirilen 5 fotoğraf makinesinden (fotokapan) Avgan ve Atay'ın kamp kurdukları noktaya en yakın yerde olan 3 numaralı kapan, karakulakı görüntüledi. Bundan 12 yıl sonra ise karakulak, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğrencileri Anıl Soyutürk ve Alper Ertürk tarafından proje çalışmaları esnasında görüntülenebildi. Geçen yılın Haziran ayında 2 öğrenci, yine fotokapanla gündüz saatlerinde kabakulak görüntülemeyi başardı.

İsviçre Bern Üniversitesi Ekoloji Bölümü'nde yüksek lisans yapan ve ‘Karakulakların Habitat Seçimi, Beslenme Ekolojileri ve İnsanla Olası Çatışmaları' konusu üzerine bitirme tezi hazırlayan Batur Avgan, Termessos Milli Parkı ve Düzlerçamı Yaban Hayatı Geliştirme Sahası'nın yeraldığı 400 kilometrekarelik alanda 2008 yılı Eylül ayında yeniden çalışmalara başladı. Önümüzdeki Aralık ayına kadar sürecek araştırmaya ABD'de yaban kedileri üzerine ekolojik çalışmaları destekleyen Panthera Vakfı, Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve Düzlerçamı Yaban Hayatı Geliştirme ekipleri de destek verdi.

Avgan, karakulakların yaşam biçimlerine ilişkin yürüttüğü araştırmalar kapsamında ormanlık alanın 24 noktasına 24 fotokapan kurdu. Günler süren bekleyiş ardından, fotokapanlardan biri 13 Şubat 2010 tarihinde karabulağı gündüz saat 12.31'de görüntüledi. Çalışmalar sürerken ikinci görüntüleme 14 Mart 2010 tarihinde bu kez saat 22.24'te yapıldı. Daha çok düzlüklerde yaşadığı bilinen karakulak, Türkiye'de ilk defa 1050 metre rakımda hem gece hem de gündüz fotoğraflandı.

13 yıl aradan sonra karakulağı görüntüleyen Avgan, şöyle dedi: “Geceleri avlanır ve doğada da çok iyi gizlendikleri için vahşi yaşamda görebilmek çok zordur. Düzlerçamı bölgesindeki araştırmamızda birine ait saha büyüklüğünün 5 kilometrekare olduğunu düşünüyoruz. Bu çok büyük bir alan ve o alanda sadece 1 tane bulunan ve çok iyi gizlenen bu hayvanı görüntülemek de çok zordur. Bir aylık süre içerisinde farklı bölgelerde kurulan fotokapanlardan biri ile gündüz, bir diğeriyle de gece görüntüledik.”

Dünya genelinde karakulak ekolojisi konusunda güvenilir bilimsel verilerin son derece sınırlı olduğunu anlatan Batur Avgan, Düzlerçamı Ormanı'nda bölgedeki köylülerin de bilmediği ve karakulakların kullandığını tahmin ettiği 12 yol tespit ettiğini ve her gün bu yollardan birinde 3 kilometreyi bulan gidiş ve dönüşlü yürüyüş yaptığını söyledi. Bu yürüyüşün çok yavaş olduğunu ve karakulaka ait dışkı topladığını belirten Avgan, “Genetik olarak dünyada ilk defa dışkısından hareket edilerek bu türün nelerle beslendiği, habitatı gibi bilimsel verilere ulaşacağız. Bugüne kadarki incelemelerimizde tavşan, keklik, üveyik ve çobanaldatan gibi yer kuşları ile beslendiğini tahmin ediyoruz. Çalışmalarımız Aralık ayına kadar sürecek” dedi.

ADINI TÜRKLER KOYDU
Tamamen farklı bir tür olan ‘karakulak' adını, kulaklarının kenarındaki siyah çizgilerden esinlenerek Orta Asya'da Türkler koydu. Karakulakın Latince adı da bu nedenle ‘Caracal Caracal’ olarak benimsendi. Ortalama ağırlığı 7- 9 kilo arasında değişen karakulakların yalnız yaşadıkları biliniyor. Geceleri avlandığı ve doğada çok iyi gizlenebildiği için vahşi yaşamda görebilmek çok zor olan karakulaklar, küçük kemirgenler olan tavşan, tarla faresi ve sincap, nadir olarak da meyve ile besleniyor. Son derece atik olduğu bilinen hayvan, bir kuşu havalanmak üzereyken yakalayabiliyor.

(ekolay)


Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:10
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
1 Nisan 2010       Mesaj #12
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Kıkırdayışları her şeyi anlatıyor

Sponsorlu Bağlantılar



Afrika'da yaşayan benekli sırtlanların (crocuta crocuta) çıkardıkları "isterik kıkırdayış" seslerini inceleyen bilim adamları, bu seslerin hayvanın yaşını, cinsiyeti ve sürüdeki yerini gösterdiğini tespit etti.

İtalyan Corriere della Sera gazetesinin haberine göre, ABD'deki Kaliforniya Üniversitesi ile Fransa'daki St. Etienne Üniversitesi tarafından ortaklaşa yürütülen araştırmada bilim adamları, 26 sırtlanın seslerini kaydetti.

Sırtlanların çıkardığı kıkırdama seslerinin tonunun hayvanın sosyal sınıfını gösterdiğini gözlemleyen bilim adamları, bu sayede işbirliği içinde avlanmalarına rağmen, avın paylaşılması sırasında oldukça rekabetçi olan bu hayvanların sürülerinde beslenme kurallarının belirlendiğini söyledi.

Sırtlan sürülerinde dişilerin otoritesinin hakim olduğunu da belirten bilim adamları, yani dişi sırtlanların yaşlarından bağımsız olarak sürüde öncelikli olduklarını kaydetti.

Bilim adamları, sırtlanların çıkardığı kıkırdama seslerinin içerdiği bilgilerin, sürüye yeni katılan bir erkek sırtlan için, grupta kimin sözünün geçtiğini anlaması ve kendi sosyal pozisyonunu iyileştirmesi açısından önemli olduğunu da ifade etti.

Kaydettikleri seslerin bir kısmının kızgınlık mesajı ve yardım çağrısı olduğunu da gözlemleyen bilim adamları, örneğin bir arslanla karşı karşıya kalan bir sırtlanın bu sesleri çıkardığını ve böylelikle sürüsünü yardıma çağırdığını söyledi.



Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:10
KIRLANGIC - avatarı
KIRLANGIC
Ziyaretçi
24 Nisan 2010       Mesaj #13
KIRLANGIC - avatarı
Ziyaretçi
Doğada vahşi olarak bildiğimiz hayvanların aslında bizlere ne kadar yararlı olduğunu bilmiyormuydunuz. İşte bazı doğadaki bazı vahşi hayvanların bize yararları.

Peçeli baykuş: Ölümcül kemirgen avcıları
Peçeli baykuş, baykuşgiller familyasından renkleri, beyaz veya kahverengi olan baykuş türlerinin ortak adıdır. Peçeli baykuş muazzam miktarda fare ve sıçan yer. Kemirgenlere olan bu düşkünlüğü insanlara en büyük iyiliğidir. Yaklaşık olarak 43 santimetre uzunluğundaki bu kuşun o kadar garip bir görünüşü vardır ki, bazı yerlerde "Maymun suratlı baykuş" olarak da bilinir. Ergin olanlarının sırtında karışık gri renk üzerinde siyahla çevrili beyaz lekecikler vardır. Bu gri renkli kısımlar arasında, özellikle boynun yanlarında, pas sarısı karışık renkler vardır.

Örümcek: Haşereyi önler
Böcek dünyasının belki de en mekanik görünümlü türüdür. En büyük zevki diğer küçük haşereleri ve sinekleri hızlıca yakalayıp yemesidir. Bu yönüyle aslında insanlara büyük fayda sağlar. Termit, sivrisinek ve arıların başlıca kovalayıcısı olan bu böcek türü aslında yırtıcıdır. Kendi içlerinde sürekli mücadele halinde olan örümcekler birbirlerine saldırmaktan çekinmezler. Zehirli ve zehirsiz olmak üzere farklı türü vardır.

Çizgili sırtlan
Yalnızca Afrika’da bulunan diğer sırtlan türlerinden farklı olarak bu tür, Asya’da hatta Türkiye’de de bulunuyor. Çizgili sırtlanın yaşam şekli benekli sırtlanınkinden çok farklıdır. Yalnız yaşamayı tercih eder. Çok nadiren, aile fertlerinden oluşan ufak gruplar kurabilir. Kendine ait olan bölgesine çok önem verir ve bu bölgeyi savunur. Kendi gücü ile büyük hayvanları avlayamaz. Genelde leş ile beslenir. Bunun yanısıra küçük kemirgenleri, kuşları, kertenkeleleri, avlar. Leş yedikleri için tehlikeli salgın hastalıkları önler.
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
24 Nisan 2010       Mesaj #14
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi

Hindistan cevizi toplayan maymunlar

Tayland ve Malezya’da yaşayan bu maymun türü, bölgede yaşayan çiftçilerin en büyük yardımcısıdır. Ağaçlara tırmanarak hindistan cevizi toplayan bu maymunlar, tek bir insan gücünden ortalama on kat daha fazla işgücü otansiyeline sahip. Hatta zaman zaman bir insanın bin katı kadar daha fazla iş çıkarabiliyorlar.

Kral yılan: Çiftçinin en büyük yardımcısı
Diğer yılanların zehirinden etkilenmediği ve yılan yediği için kendisine bu isim verilmiş. Avını boğarak öldürüyor. Yılanların besin zincirinde üst sıralarda yer alan kral yılan, kendisi zehirli olmamasına karşın zehirli yılanlarla da beslenebilmektedir. Bu nedenle yaşadıkları bölgelerdeki çiftçilerin en büyük koruyucusudur. Küçük memeliler, kertenkeleler, kuşlar, kaplumbağa yumurtaları ve kurbağalar da ilgi gösterdiği diğer canlı türleridir. Doğal yaşam alanı Kuzey Amerika’dır.

Misk kedisi ve solucanlar
Bazen hayvanlar kolay sindirim yapabilme özelliğiyle de diğer canlılara faydalı olabilir. Solucanlar da işte buna benzer bir özelliğe sahip. Birçok organik bahçede toprağın hava almasına ve mineral bakımından zenginleşmesine olanak sağlıyor. Gübre işlevi de görüyor.
Kopi Luwak, dünyanın en pahalı kahvesi! Üstelik bir tür kedi dışkısından üretiliyor.Hem de misk kedisinin dışkısından. bu kedilerin sindirim sistemi farklı olduğu için kahveye özel bir tat veriyor. Bu kahve türü aynı zamanda dünyanın en pahalı kahvesi olma özelliğine sahip.

Şahin ve güvercin
Şahinler genellikle böcekleri ve küçük memelileri avlar, ara sıra da kuşlara saldırır.
Çalı çırpıdan yaptıkları ve yumuşak maddelerle döşedikleri sağlam yuvaları, ağaçların ya da kaya çıkıntılarının üzerinde bulunur. Dişiler yuvaya birkaç tane kahverengi lekeli beyaz yumurta bırakır. Genellikle kartallara benzerler. Avlanma şekli insanlara avlanma konusunda yardımcı olmuştur. Yani insanların avlanma konusundaki ilk kılavuzu şahinlerdir.
Posta güvercinleri de geçmişte insanların en önemli iletişim kaynağıydı. İnsanlar arasındaki iletişim bu güvercinler
yardımıyla sağlanıyordu.

Çöp yiyen bakteriler
Bazı bakteri türleri büyük mikrop ve pislik yığınları içinde yaşar. Özellikle bazı bakteri türleri pis su artıma tesislerinde insan sağlığına zararlı bakterileri daha zararsız hale getirir veya tamamen yok eder.

Filler
Filler Güneydoğu Asya, Güney Asya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde ağır yük kaldırmak ve çekmek için kullanılıyor.
Batıda büyük motorlu araçların yaptığı işi, Asya’da filler yapıyor. Maalesef Afrika’nın bazı bölgelerinde de eti için avlanılıyorlar. Yani bu kaslı hayvanın etini yiyen kabileler de var.

Deniz yosunu
Deniz yosununun hücreleri yüksek oranda yağ içeriyor. Bu küçük organizmalar geri dönüşümlü enerji devrimi için anahtar bile olabilir. Bilim adamları ve enerji şirketleri petrol ve dizel yakıta alternatif olarak yosunlar üzerinde çalılşmalara devam ediyor.
jaws - avatarı
jaws
Ziyaretçi
30 Nisan 2010       Mesaj #15
jaws - avatarı
Ziyaretçi
Evlerimizde ya da işyerlerimizde sıklıkla karşılaştığımız canlılar vardır, birde bunun yanında hiç tanımadığımız yağmur ormanı canlıları, kutup canlıları yada çöl hayvanları vardırki bunları ancak belgesellerde gorebiliyoruz.Fakat gördüğümüz bu canlılar kendi dünyalarında mucizevi bir yaşam sürdürmektedirler. Her canlı yaşadığı ortama olagan üstü bir uyum içerisindedir. Buna karşın beslenme, avlanma ve ilginç savunma mekanizmaları ise insanı gerçektende hayrete düşürmektedir.

Doğada yaklaşık olarak 40 milyonun üzerinde farklı canlı türü yaşamaktadır. Bu gerçekende çok yüksek bir rakamdır.Fakat bu canlıların yanlızca küçük bir bölümü var olmasaydı şu an dünya üzerindeki "Ekolojik" dengeler altüst olacaktı. Sitenin bu bolümünde,canlıların yaşadıgı bu ortak ekosistem içerisinde birbirleriyle ne tür bir ilişki içinde olduklarını özetlemeye çalıştım.


PİRENİN TEKNOLOJİSİ

pire
Canlı dostlarımızdan birisi olan pire vucut yapısının ufaklığına karşın olağan üstü bir tasarıma sahiptir. Hiç düşündünüz mü? "Bir pire nasıl oluyor da kendi vücudunun 30 - 40 katı yuksekliğe sıçrayabiliyor?" Bu sorunun cevabını pirenin anatomisini inceleyerek vermeye çalışalım.
Resimde mikroskop altına yatırılmış bir pire görülüyor.Belkide herkese itici gelen bu hayvan aslında bir muhendislik harikasıdır.Bir pire kuvvetli bir biçimde sıçradığı vakit 30-40 cm uzağa gidebilir. Bunu ise bacaklarındaki özel bir sisteme borçludur.
Şaşırtıcı olan bulgu ise, sıçramasindaki asıl etmenin bacak kaslarında değil, bacaklara bağlı potansiyel bir yay siteminde olduğudur.Bu sistem tıpkı bir sapan gibi çalışır. Bir miktar enerjiyi depo eden bu esnek sistem depoladığı potansiyel enerjiyi aniden bacaklara aktarır.Bacaklara aktarılan bu kinetik enerji sadece %5 lik bir kayıpla pirenin olağan üstü bir yuksekliğe sıçramasına neden olur.
Şu an insanlar tarafından üstün teknolojiyle üretilen yay,lastik vb maddeler bile depoladıkları enerjiyi ancak %15 lik bir kayıpla kinetik enerjiye çevirebilmektedir.Fakat bu kayıp pirenin bacaklarındaki sistemde %5 tir.Bu derece muthiş bir tasarıma sahip bir pire boyunun 80 - 100 katı yüksekliğe kadar rahatça sıçrayabilir.
Pire kendinden 100 kat yükseğe sıçradıktan sonra büyük bir hızla yere düşer.Buna rağmen vücüdünda hiçbir zarar meydana gelmez.Çünki vücudunda iskelet sistemi yerine pamuk gibi yumuşak tabakalar bulunur.Örneğin böceklerin sert kabuklarına karşın pirelerin kabukları oldukca yumuşak bir yapıya sahiptir.Bu yapı şiddetli darbeleri emerek pirenin hasar görmesini engeller.

SUDAKİ TUZAK

sukapani8
Bazı okyanus ve tatlı sularda yaşayan bir tür bitki beslenme ihtiyacını ilginç bir tuzak sistemiyle karşılamaktadır.Bu bitkinin Türkce ismi " Su kapanı " dır.Bu bitki tıpkı sönmuş bir balona benzer.Bitkinin vücudunun etrafından sarkan ilginç uzantılar vardır.Bu uzantılar aslında dokunma duyusunu algılayabilen reseptörlerdir.Bunun dışında birde bitkinin gövdesinin yanında bir kapakçık bulunur.Yakınlardan geçen bir canlı bu reseptörlere dokunduğu vakit kapakçık derhal açılır.Bir vakum sistemiyle bitkinin içine süratle su dolmaya başlar.
Şeklin bölumlerindede görüldüğü gibi suyun akım şiddetine kapılan canlı bitkinin içerisine sürüklenir. Ardından kapak süratle kapanır.
Tabii bundan sonra canlının yapacağı pek birşey kalmaz.Bu aşamadan sonra bitki salgıladığı enzimlerle (eritici maddelerle) böceği sindirerek besin ihtiyacını karşılamış olur.

BİR ARININ HİKAYESİ

ariviz
Hiç merak ettinizmi acaba arılar niçin bal yapar ?.Bir arı yaşamı boyunca ortalama olarak 3 - 4 damla bal üretebilir.Fakat ürettiği bu bal bile kendi besin ihtiyacının çok üzerindedir.Bu ise insanın aklına kocaman bir soru işaretinide beraberinde getirmektedir.Doğadaki tüm canlılar gereğinden fazla besin toplayarak israf yapmaktan kaçınırlar.Fakat arılar tam aksine, bir kovan arı sürüsü için gerekli olan 100 - 150 gram bal yerine litrelerce bal üretirler.Bunun nedenini arının yaşam hikayesini inceleyerek açıklamaya çalışalım.
Arının macerası kovanı terketmekle başlar.Arıdaki koku reseptörleri o kadar hassastır ki bu reseptörler kilometrelerce ötedeki güzel kokulu bir nektar çiçeginin bile varlığını algılayabilir.Arı çiçege vardığı vakit nektarını ağız aletleriyle içine çekmeye başlar.Arının diğer bir mucizevi özelligi ise geldiği yolu hiç şaşırmadan kilometrelerce ötedeki kovana tekrar ulaşabilmesidir.Arı yolculuk esnasında midesine depoladığı nektarı bala dönüstürmektedir.Bunu ise midesindeki o eşsiz enzimlerle gerçekleştirir.
petek
Arının sahip oldugu bu mükemmel özellikler bununla da bitmez. Altıgen petekler üreten arılar bir mimara bile parmak ısırtacak ince hesaplamalar yaparlar.
Matematikçiler arıların niçin peteklerini beşgen, dörtgen, üçgen veya sekizgen değilde altıgen yaptıklarını merak edip hesaplamaları kağıda dökmüşler.Karşılaşılan sonuç ise insana adeta " Arı ne zaman matematik öğrendi " dedirtiyor.
Altıgen diğer çokgenlere gore kenar uzunluklarının toplamı en kısa olan şekildir.Bunu bilen arı peteğini altıgen yaparak en az malzemeyle en fazla peteği üretmektedir.Böylelikle malzemeyi tasarruflu kullanarak balmumu israfını önlemiştir.Ayrıca altıgenler, yapıldığı petekte üretilen balı muhafaza etmek açısından maksimum hacim sağlar.Tabii arıların mucizeleri bununlada bitmiyor.
Bir arı kolonisi peteklerini yatayla 7-8 derecelik bir açı yapacak şekilde inşaa eder.Böyle yapmasının nedeni peteğin içine bırakılan balın yere dökulmemesi içindir.İlginç olan ise bu açının hiçbir zaman şaşmamasıdır.
Arılar peteklerini üretirken kovanın farklı yerlerinden başlarlar.Fakat arılar o kadar hassas hesaplamalar yaparlarki peteklerini merkezde kavuşturmalarına rağmen altıgenlerin simetrisinde bir bozukluk olmaz.
Başka bir şekilde açıklayalım.
Kovanın 4 köşesinden arılar peteği inşaa etmeye başlıyorlar.Her bir arı altıgenleri kusursuz bir biçimde meydana getiriyor.Kovanlar köşelerden merkeze doğru ilerliyor ve en sonunda merkezde birleşiyorlar.Arılar öyle bir hesap yapmıştırki merkezde birbirleriyle kavuşan altıgen grupları birbirine yapıştırıldığında sanki altıgen yapımına merkezden başlanılmış gibi bir izlenim verir.Ve dahası petekteki altıgenlerin herbiri aynı boyutta olup aralarında büyüklük olarak 1 mm bile fark yoktur
Gerçekten çok ince hesaplar üzerine oturtulmuş bu mimari eserin düşünme yeteneği olmayan küçücük böcekler tarafından yapılması, bir güç tarafından insanların hizmetine verildiğini göstermektedir.

BALON BALIK

balonbalik
Denizlerde yaşayan bir tür balık çok akıllıca planlanmış bir savunma mekanizmasıyla düşmanlarından korunmaktadır.Bu balık düşmanla karsı karsıya olmadığı zamanlarda sıradan bir balık gibi görünür.Vücudunun etrafında iri dikenler olup bu dikenler balık normal haldeyken yassı olarak vücudun yanına yapışık vaziyettedir.
Yandada görüldüğü gibi balık bir düşmanla karşı karşıya geldiği zaman düşmanının çene darbelerinden kendini korumak amacıyla vücudunu süratle suyla doldurmaya başlar.Balık bir yandan şişerken bir yandanda vücuduna yapışık olan dikenler dik konuma gelir.
Bu dikenler oldukca sert olup düşmanın ağızıyla yaptığı darbelere karşı bir engel oluşturur.Balık, kendisinden daha büyük başka bir düşman tarafından yutulsa bile vücududundaki dikenler balığın düşmanın boğazından geçmesine engel olur.
Düşman, balığı yuttuğu gibi ağızından geri çıkarır.
Bu kadar akıllıca bir savunma mekanizmasını balığın düşünüp uygulamaya koyması elbette mümkün değildir.

SAVAŞ UÇAĞI SİVRİSİNEK

sivrilarva
İnsanların çoğu, sivrisinek kelimesini duydukları vakit tiksinti duyduklarını söylerler.Fakat biz bu bölümde sivrisineği büyütec altına alarak sahip olduğu o essiz navigasyon cihazlarını siz okuyuculara aktarmaya calıştık.Eminizki sizlerde sivrisineğin bilinmeyen yönlerini öğrendiğinizde hayranlığınızı gizleyemeyeceksiniz.
Bilindiği üzere sivrisinek insanların kanını emerek yaşayan bir canlı türüdür.Bunun dışında diğer canlıların kanlarınıda emerler.Sivrisinekler belirli mevsimlerde yumurtalarını suya bırakarak üremeye başlarlar.Suya bırakılan larvalar bir müddet burada kalarak değişim geçirmeye başlarlar.Yumurtalardaki mükemmel bir sistem suda boğulmalarını engeller.Bu sistem tıpkı dalgıçların kullandığı borulara benzer ve sifon adını alır.Borunun bir ucu yumurtaya bağlı iken diğer ucu su yuzeyinin üzerindedir.Larva olgunlaştıktan sonra yavru sivrisinek yumurtadan çıkar ve hayata atılır.
yukardaki resimde su yüzeyinden baş aşağı sarkmış olan larvaların nefes almasını sağlayan sifon sistemleri net bir sekilde görülmektedir.
Bir sivrisinekte o kadar kusursuz reseptörler vardır ki bu reseptörlerle, sinek bir kan birikintisine hiç dokunmadan kanın grubunu bile belirleyebilir. Sinekteki reseptörler elbette bununla bununla sınırlı değildir.Özellikle bacak bölgelerinde bulunan çeşitli reseptörler, sineğin havadaki hızını ve çevre sıcaklığını çok hassas bir şekilde algılayabilir.Isı reseptörleri o kadar hassastırki çevredeki sıcaklığın 1000 de biri (0,001 C) değerindeki bir degişikliği bile rahatlıkla algılayabilir.

sivri1

Sivrisinekteki diğer bir mucizevi sistem ise sahip olduğu gece görüş cihazlarıdır. Farzedinki siz geceleyin zifiri karanlık bir odada uyuyorsunuz.Üstünüze kocaman bir yorgan örtmüşsünüz fakat 1 parmağınız yorganın dışında kalmış.
Odada bulunan bir sivrisinek odada hiç bir ışık kaynağı olmamasına rağmen sizin yorganın dışında kalan parmağınızı rahatlıkla görebilir.Bunu başarmasının nedeni sahip olduğu kızılötesi görüş organlarıdır.
Bu organlar, parmağınızın sinek tarafından algılanması yanında parmağınızdaki damarların hangisinin deri yuzeyine daha yakın olduğunu bile tespit edebilir.
Burada durup düşünmek gerekir.Zifiri karanlık bir odada göz gözü görmezken küçücük bir sivrisinek yalızca parmağımızı görmekle kalmıyor birde parmağımızdaki damarların konumunu bile tespit edebiliyor.Bu sistem gerçektende harikulade bir yaratılış eseridir.Bu harikulade canlılar, bugünün savaş uçaklarında yeni yeni kullanılmaya başlayan kızılötesi görüş sistemini milyonlarca yıldan beri kullanmaktadır.
Bir sivrisinek sahip olduğu özel bir hortum vasıtasıyla avını sokarak kanını emer.Basit gibi görunen bu işlem aslında birtakım karmaşık basamaklar sonucunda meydana gelir.
sivri4
Yukarıdaki şekillerden soldakinde hortumunu deriye saplamış vaziyette kan emen bir sivrisinek görülmektedir.Sağdaki resimde ise " Elektron tarama mikroskobu " ile fotoğrafı çekilmis bir sivrisineğin ağız aletleri görülmektedir.
Sivrisinekteki ağız aletleri resimde görulenden çok daha karmaşıktır.Bir sivri sinek kan emeceği kurbanının üzerine konduktan sonra hortumundaki 6 adet bıçaktan 4 tanesi ile deriyi kesmeye başlar.Hortumunu en yakın damara kadar sokan sinek, hortumundaki diğer 2 bıçağıda deriye saplayarak damardan kanı çekmeye baslar.Fakat ortada büyük bir problem vardır.
Kurbanın kanı damardan çıkar çıkmaz pıhtılaşmak için bir seri reaksiyon geçirmeye başlayacaktır.Kanın pıhtılaşması ise sivrisineğin kan emmesi sırasında büyük bir engel teşkil eder.Fakat sivrisinek, kendisine yaratılışından verilen bir sistem ile bu problemi salgıladığı bir kimyasal madde vasıtasıyla halleder.Bu maddenin latince isimi " Hirudin " dir.Bu madde kanın pıhtılaşmasını sağlayacak reaksiyonları durdurur.Kanın pıhtılaşması durdurulunca sivrisinek akışkan kanı rahatlıkla emer.
Fakat sivrisineğin sahip olduğu bu mükemmel silahlar bununlada sınırlı değildir.Sivrisinek damarına hortumunu soktuğu hayvanın canının yanmasını engelleyecek bir formül geliştirmiştir.Sivrisinek, bugün tıp alanında kullanılan " Anestezi (uyuyşturucu) " kimyasallarını kendi salgı bezleri ile üretir.Bu kimyasalı hortumun içinden geçen bir kanal aracılığı ile hayvanın derisinin altına zerk eder.Hortumun girdigi bölge uyuşunca, kurban, sinek tarafından sokulduğunun farkına bile varmaz.
Bu kadar mükemmel savaş silahlarına sahip bir sivrisinek, bir uçak kadar büyük değil, yanlızca bir kaç santim büyüklüğündedir.Bu kadar silahın bir kaç santimlik bir vücuda sığması kuşkusuz kendisini tasarlayan akla işaret etmektedir.

KAKTÜSÜN AKLI

kaktus
Kurak çöllerde yasayan bir tür bitki görenleri hayrete düşürmektedir.Bu bitki kurak yaşam şartlarında yaşamaya elverişli bir yapıya sahiptir. Bitkinin gövdesini saran örtü ise çok kalındır.Bu vesileyle su kaybı en aza indirilmistir.
Bitkinin ilgi çekici yanı ise kendisini çöllerde yaşayan vahşi hayvanlara karşı korumak için özel bir kamuflaj sistemine sahip olmasıdır.
Resimde de görüldüğü gibi bu özel kaktüsü, hemen yanındakı çakıl taşlarından ayırmak çok güçtür.Çölde yaşayan hayvanların ise bu bitkiyi farketmeleri mümkün değildir.
Burada problem, bitkinin kendini kamufle etmesinin yanında çakıl taşlarının rengini nereden bildiğidir.
Çünki bitkinin gözü yoktur.Aklı ise hiç yoktur.Aklı ve gözü olsa bile kendi DNA sını keyfine gore degiştiremeyeceğine göre, bitki kendisine yaratılışdan verilen DNA programı ile hareket etmektedir.

KÜÇÜCÜK BİR BAKTERİ

bakteri
Yaşadığımız heryerde çok kücük canlılar yaşamaktadır.Bu canlılar o kadar ufaktırlarki ışık mikroskobuyla bile güçlükle görülebilirler.Bu mikroskobik canlıların büyük bölümünü ise " Bakteri " adı verilen tek hücreli bir canlı grubu oluşturur.
Bakterilerin vücutları yanlızca tekbir hücreden meydana gelmiştir.Bu kadar basit görünmesine karşın elektron mikroskopları ile yapılan araştırmalar, ışık mikroskobuyla bile zor görülebilen bu küçücük yaratıkların vücutlarında bile olağanüstü birer teknoloji ile tasarlanmış yapılar bulunduğunu göstermiştir.
Resimde bir bakterinin vücudunun, kamçısının bağlı olduğu bölgesinden boyuna bir kesiti görülüyor.Kesit oldukça karmaşıktır.
Özetlenecek olursa sırasına uygun olarak nizami bir şekilde yerleşen özel parçalar, bakterinin kamçısını maksimum verimle döndürecek şekilde birbirleriyle uyum içerisinde çalışmaktadırlar.
Sistem yakıt olarak ise hidrojen atomlarını kullanır.Yani (+) yüklü çıplak " Proton " ları.Bu ise insanların bile taklıt edemedigi olağanüstü bir sistemdir.
Belki gelecekte buna benzer enerji sistemleri kurulabilir kim bilir ?
Burada verilen örnekler canlıların devasal alemlerinden yanlızca birkaç örnektir.Biliyoruz ki doğada yaşayan milyonlarca canlı türünün herbiri ayrı ayrı birer tasarım harikasıdır.Canlılar aleminin insanı içine çeken yönüde bu olsa gerek.
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
7 Temmuz 2010       Mesaj #16
Avatarı yok
Yasaklı
Arılar Dumandan Neden Kaçar?



Arıcıların kullandığı duman bal arılarını nasıl bir arada tutuyor? BBC Focus dergisinde yer alan haber, bunu detaylı bir şekilde açıklıyor.

Bal arıları alarm durumuna geçtiklerinde keskin kokulu feromon (İnsan ve hayvanlarda davranışları düzenleyen ektohormon tipi) yayıyorlar. Bal arılarında alarm feromonunun esas bileşeni iso-pentyl acetate'dir. Bu madde kraliçe arıda bulunmuyor. İso-pentyl acetate, 2-heptanone adlı bir başka kimyasal madde tarafından da destekleniyor. Bu madde işçi arıların mandibular bezlerinde bulunuyor. Bu bileşenler diğer arılarda alarm yanıtını harekete geçiriyor, böylece tüm arılar alarm duruma geçiyor ve davetsiz misafir olarak görünen her şeye karşı saldırmaya hazırdırlar.

Duman arıların koku duyusuyla çatışıyor, bundan dolayı arılar feromonların düşük konsantrasyonlarını uzun süre saptayamıyorlar. Bu nedenle de saldırmıyorlar ve kaçışmıyorlar.

Güçlü çiçek kokusu benzer bir etki yapıyor, ancak profesyonel arıcılar, genellikle dumanı tercih ediyor, çünkü dumanla ilgili deneyimleri daha fazla ve aynı zamanda duman daha ucuz. Dumanın etkisi bir süre sonra tersine çevriliyor. Arıların anteninin yanıt vermesi 10-20 dakika içinde derece derece azalıyor.





Kaynak:BBC Focus(zamanonline-19 Mayıs 2009 Salı)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:10
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
17 Temmuz 2010       Mesaj #17
Avatarı yok
Yasaklı
Timsahlardaki Duyu Organı

Timsahlar geceleri avlarını gözleri ya da kulaklarıyla değil altçeneleriyle tanıyor. Çünkü bilim adamları bu bölgede şimdiye dek bilinmeyen ve sudaki en ufak kıpırtıları bile algılayan basınç reseptörlerinden oluşan bir duyu organı keşfettiler.

Maryland Üniversitesi’nden Daphne Soares'in, keşfiyle ilgili Nature dergisinde yayımladığı bilgilere göre;

Gece avlanan timsahlar bedenlerinin yarısıyla suya dalarak avlarını bekliyorlar. Gece karanlığında bile en küçük bir akıntıya tepki göstererek avlarına doğru yönlenmelerinin nedenini anlamak isteyen Soares, küçük timsahlarla bir deney gerçekleştirdi ve İşitme yetisi ortadan kalktığında bile timsahların aynı tepkiyi gösterdiklerini gözlemledi.

Ancak araştırmacı, altçenelerinde kıllarla kaplı bir deri çıkıntısının üzerini kapadığında timsahlar yapay olarak üretilen dalgaları hissetmemişler. Ayrıntılı incelemeler sonucunda ise bu deri çıkıntısının basıncı duyumsama organı olduğu anlaşılmış. Aynı zamanda haberleşmede de önemli bir rol oynadığı sanılan duyu organı tüm timsah türlerinde bulunmakta.




Kaynak: Enginbilim
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
3 Aralık 2010       Mesaj #18
Avatarı yok
Yasaklı
Köpekbalığını ağzındakilerden çok vücudunu saran dişler iyi bir avcı haline getiriyor



Köpekbalığı derisi, dişlerle aynı malzemeden yapılmış ve insan gözünün neredeyse ayırt edemeyeceği kadar küçük ve esnek pullarla kaplı. Alabama Üniversitesi’nden uzay mühendisi Amy Lang’e göre bu pullu giysi balığa bir zırh olmanın yanında akıcı bir hareket kabiliyeti de kazandırıyor.

Daha önceki çalışmalar köpekbalığının bu pulları gerektiğinde kabartarak sürat kazandığını ve iyi bir av için daha hızlı manevra yapabildiğini söylüyordu. Fakat Lang, yakın geçmişte yapılan bir deney sonucuna göre köpekbalıklarının tendonlarla sıkıca deriye bağlanmış olan pullarını aktif bir şekilde hareket ettiremediklerine dikkat çekiyor. Bunun yerine hayvanın çevresinde akmakta olan suyun köpekbalığının aerodinamik vücudundan koparken pulların kendiliğinden kabardığını belirtiyor. Sonrasındaysa pullar vücuda yeniden yapışırken, suyun hızlanmakta olan balık üzerindeki sürtünme etkisini en aza indiriyor.

Lang golf topu üzerinde yer alan minik çukurları örnek vererek açıklıyor, “Top üzerinde hareket etmekte olan akımı göz önüne getirin. Top havada yol alırken arkasında küçük girdaplar oluşacaktır. Fakat bu küçük çukurlar sayesinde bu girdaplar en aza indirgenir. Köpekbalığı derisinde meydana gelen şeyin de buna benzediğini düşünüyoruz.”

Lang, büyük beyaz köpekbalığının yakın akrabası olan Mako köpekbalıkları üzerinde çalışmış. Bu canlıların sudan 12 metre kadar sıçrayabildikleri biliniyor. Laboratuvar gözlemleri ve bilgisayar modellerinin karşılaştırarak ekip Mako köpekbalıklarının vücutlarında dizilmiş olan pulların farklı büyüklük ve esnekliğe sahip olduklarını görmüşler. Buna göre en sivri, konik ve hareketli pulların yüzgeçlerin arkasında ve vücudun yanlarında olduğu tesbit edilmiş.Akan suyun vücuttan ayrıldığı ve en fazla sürtünmeye neden olduğu bu bölgelerdeki pulların deriden 60 derece yukarı kabarabildikleri de bulgular arasında yer alıyor.

Lang, köpekbalıklarının 400 milyon yıllık evrim yolculuklarında geliştirdikleri sürat ve gücün, sürtünmeye maruz kalan uçak gibi araçların daha verimli tasarımına yardımcı olacağını düşünüyor.



Kaynak:APS-Physics(29 Kasım 2010,17:15)

Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:11
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Aralık 2010       Mesaj #19
Avatarı yok
Yasaklı
Bir eşekarısı türünün güneş enerjisi toplama ve metabolik süreçte kullanma yeteneği olduğu keşfedildi



Yakın Doğu ve Hindistan arasındaki bölgede dağılım gösteren 'doğu eşekarısı' (Vespa orientalis), sabah saatlerinde aktif olan diğer yakın böcek türlerinden farklı olarak günün en sıcak saatlerinin yaşandığı gün ortasını değerlendiriyor.

Bilimciler uzun süredir yuvalarını yer altında yapan bu arı türünü inceliyordu. Tel Aviv Üniversitesi'nden doktor Marian Plotkin'in önderliğindeki araştırma grubu, bu eşekarısı türünün midesindeki özel bir yapı sayesinde güneşten gelen ışınları topladığını ve daha sonra yine özel bir pigment aracılığıyla bu enerji deposunu kullandığı saptamışlar. Keşif bu böcek türünün neden karınlarında sarı bir bant taşıdıklarına ve diğer yakın türlerden farklı zamanlarda aktif olduklarına da açıklama getiriyor.

Atomik kuvvet mikroskobuyla böceğin vücudunu kaplayan bir dış iskelet olan sert kutikula tabakasını inceleyen ekip, kahverengi olan kısmın 160 nanometre yüksekliğindeki oluklardan oluştuğunu görmüşler. Sarı bantın yer aldığı kısmın yapısı ise daha farklıymış. Buradaki bir dizi oval şekilli 50 nanometre yüksekliğindeki çıkıntının, bir diğeriyle kenetlendiği farkedilmiş. İleri aşama deneyler sonucunda yapının bu noktaya gelen güneş ışınlarının yansımalarını engellediği ve ışınların bu bölgede hapsedilerek enerji elde etmede kullanıldığı anlaşılmış.

İkinci aşamada kutikula içinde yer alan melanin pigmentinin kahverengi, ksantopterin pigmentinin ise sarı rengi verdiği tespit edilmiş. Plotkin, ksantopterin pigmentinin ışığı doğrudan elektrik enerjisine çevirerek adeta ışık hasadı yapan bir işçi gibi çalıştığını söylüyor.

Bulguyla birlikte bu böceklerin metabolizmasına dair mevcut varsayımlar da değişiyor. Bugüne değin, metabolizmanın büyük bölümünün 'yağ organı' adı verilen ve insandaki karaciğere benzer işlev gören bir yapı tarafından döndürüldüğü düşünülüyordu. Artık sarı pigmentin metabolizma üzerindeki temel etkiyi sağladığı biliniyor.



Kaynak:SpringerLink(08 Aralık 2010,12:35)
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:11
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Haziran 2011       Mesaj #20
Avatarı yok
Yasaklı
Rengeyikleri Morötesi Işınları Algıyabiliyor


Uluslararası bir bilim ekibi, rengeyiklerinin insan gözünün göremediği morötesi ışınları da algılayabildiğini söylüyor

Kutup bölgesinde yaşayan rengeyiklerinin, insanların aksine, morötesi ışınlara tepki verdiği görüldü.Uzmanlar, kutup ortamında rengeyiklerinin bu kabiliyetleri sayesinde uzun kış aylarının alacakaranlığında daha kolay yiyecek bulabildiğini ve düşmanlarını uzaktan görebildiğini düşünüyor.

Morötesi ışınlar, dalga boyu kısa kaldığı için insan gözünün algıladığı ışık yelpazesi dışında yer alıyor.

Araştırmacılar, anesteziyle uyutulmuş rengeyiklerinin retinasına morötesi ışın vererek retinadaki tepkisini ölçtü.

Deneyde, geyiklerin retinasındaki ışık reseptörlerinin morötesi ışınları algıladığı anlaşıldı.

Uzmanlar, rengeyiklerinin ana besin kaynağı olan ağaçların üzerindeki yosunun geyiklere siyah göründüğünü düşünüyor, çünkü liken adı verilen bu yosun türü morötesi ışınları emiyor.

Keza kurtların da rengeyiklerine insanlara göründüğünden daha koyu renkte göründüğü tahmin ediliyor. Çünkü kurdun tüyleri de morötesi ışınları emme özelliğine sahip.

Bembeyaz karla kaplı bir ortamda, siyah görünen cisimleri ayırt etmek rengeyikleri için insanlara nazaran çok daha kolay.

Karda idrar izini de rengeyiğinin morötesi ışınlar sayesinde daha kolay algıyabildiği, böylece geyiklerin çevrede başka canlıların -belki bir düşmanın- olduğunu düşünerek hareket ettiği söyleniyor.

Araştırmacılar, rengeyiklerinden sonra benzer bir deneyi foklar üzerinde de deneyecek. Fok balıklarının da morötesi ışınları görme kapasitesine sahip olduğu varsayılıyor.

Londra'da bulunan Queen Mary Üniversitesi'nden Profesör Lars Chittka, arıların da morötesi ışınları görebildiğini belirterek, ''Aslına bakarsanız insanlar ve bazı memeliler, morötesi ışınları algılama kabiliyetini yitirmiş yaratıklar olarak, istisnai bir durum oluşturuyor olabilirler.'' diyor.


Kaynak:BBC Türkçe(27 Mayıs 2011,14:54)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 9 Kasım 2015 00:11

Benzer Konular

9 Aralık 2016 / ipek kılıç Cevaplanmış
28 Kasım 2012 / STeFLo Soru-Cevap
10 Nisan 2015 / Misafir Cevaplanmış