Bu şövalyeyi çok arıyoruz
Muzaffer İlhan Erdost 'kırmızı ve kısa yaz güneşi'nde karşılaşıyor Emil Galip Sandalcı'yla. Küçük bir dairenin içinde. Bir yanı cezaevi duvarı, diğer yanı havalandırmaya çıkarılan tutukluların volta sınırı. Dairede üç kişi var. Biri Emil Galip. Birbirleriyle konuşmaksızın, art arda dairenin sınırını aşmadan ağır ağır dönüp duruyorlar. Mümtaz Soysal kültür-fizik yapıyor. Uğur Mumcu bir başka tutukluyla konuşarak yürüyor. Muzaffer İlhan Erdost da bu sırada bir arkadaşıyla volta atıyor, 'tebeşir dairesi'ni tam karşısına almış.
"Daire içinde dönenler başlarını kaldırsalar, karşılarında volta atanlarla göz göze gelecek. Ama başlarını kaldırmaları yasak. İkinci gün. Üçüncü gün. Dördüncü gün. Göz göze geliyorum birinde. Hafifçe başımı eğip kaldırıyorum. Emil Galip de. O anda havalandırmanın bittiğini duyuruyor gardiyan erler. Giriş kapısının önünde sıralanıyoruz. Sayılacak, aranacak, tek koldan koğuşlara geçeceğiz. Bir er içeriden koşarak geliyor. Emil Galip'i imleyerek 'Şuna selam vermiş biri' diyor. Ekliyor 'Hangisi o?' Onu dinleyen gardiyan er 'Get oğlum' diyor 'Yakma şimdi birini!' Sıradayım. Yanlarında. 'Şu' dese, arkadaki hücrelerin birine götürüleceğim. Arkadaki hücreye götürülenlerin ardından nasıl içten içten keyiflenerek gittiklerini biliyorum gardiyan erlerin. Ne olduğunu da. Vahap Erdoğdu anlatmıştı. '40'ı birden dövüyorlar' diye. Aşçı kepçeyle girişiyormuş." Mamak'ta tutukludur Emil Galip. Suçu da büyük! Uçak kaçırmak. Hem de Altan Öymen ve Erdal Öz ile. Neden başka tabii. Deniz'lerin asılmasını engellemek için imza toplamak. Bir komplo kurulmuştu. Tutuklular arasında Erdal Öz de vardı. "Ankara'da Muhabere Okulu'nda ayrı ayrı odalara kapatılmıştık. Ben içeri alındığımda, Emil işkenceden yeni çıkmıştı. Sözde hepimiz 1971 yılında Bulgaristan'a kaçırılan Boğaziçi uçağının korsanlarıydı. Daha sonra beni Mamak Cezaevi'ne götürülürken, iyiliksever bir astsubayın yardımıyla, Emil'i kısacık da olsa görebilmiştim. Bitkindi. Ayaklarının üstünde güçlükle duruyordu. Titriyordu. Orada sırtımdaki hırkamı çıkarıp ona vermiştim. Bir ay sonra onu da, Altan Öymen'i de öbür sözde korsan arkadaşları da Mamak'a, bizim koğuşa getirdiler."
Bıyığıma dokunma!
Emil Galip'in yaşamının sonuna kadar değişmeyen kararlı kişiliğini belki de en iyi anlatanlardan biri Dursun Akçam'dır. "Mamak'ta sakal-bıyık baskısı gündemden hiç çıkmazdı. İlle de Emil Galip'in kaytan bıyıkları! Onlar zorladıkça Emil abi inadına bıyık büyütür, uçlarını bükerek kartallar gibi dolaşırdı bahçede. Bir gün yakalayarak zorla kestirmek istemişlerdi. Emil abi direnerek sakalını, bıyığını teslim etmemişti erlere. Deliye dönüyordu cezaevi müdürü. Sıkıyönetim katına şikâyeti sökmedi. Sonunda müdür albay yenik düştü Emil Galip Sandalcı'nın bıyıklarına... Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan bitişik duvarların ardındaki hücredeydiler. Havalandırmalarımız da ayrıydı. Görüşemezdik bir türlü. 'Bu çocukları asacaklar' der, durduğu yerde duramazdı Emil abi. Duvarları yumruklar, bağırır, ses yetiştiremezdi. Sonunda aradan delik açılarak sorun çözüldü. Sevincine diyecek yoktu Emil abinin."
Gazeteciliğe ilk adım
Yaşam çizgisi, belki de Emil Galip'in hayata karşı duruşunu daha doğru açıklar. Selanik kökenli bir aileden geliyordu. 1922'de doğmuştu İstanbul'da. İlk ve orta- öğrenimini babasının sahip olduğu Feyzati Lisesi'nde yapmıştı. Ardından iktisat fakültesi... Amerika'da Michigan Üniversitesi'-nde eğitim felsefesi ve eğitim tarihi üzerine mastır... İki yıl da Harvard Üniversitesi'nde lisansüstü eğitim... Emil Galip'in 1956 yılında başlayan gazetecilik serüveninin tanıklarından biri de Mehmed Kemal'dir. "Cihat Baban'ın çıkardığı Tercüman gazetesinin köşe yazarlığı yarışmasında birinciliği kazanarak basın yaşamına girdi. Uzun süre orada yazdı. Ödün vermediği için ayrılmak zorunda kaldı. 27 Mayıs'tan sonra Vatan'da başladı. Vatan'da birlikte çalıştık, dostluğumuz oradan başlar. Yassıada duruşmalarını öteki yazar arkadaşlarımızla birlikte Vatan'da izledik. Vatan'da en sert kalem Emil'di. Gözünü budaktan esirgemez, yazısını sütunundan aldırmazdı. Askeri yönetimin çekinmeden üstüne gidiyordu. Bir yandan askeri yönetimle, öte yandan Ahmet Emin Yalman'la çatışıyordu. Gazete birkaç kez kapamanın eşiğine geldi gitti."
Köpekler gitti, kediler geldi
Yazısına en küçük bir karışmaya katlanamazdı Emil Galip. Oktay Akbal'ın anlattığına göre yazılardan sorumlu bir gazeteci yazısında bir sözcük değiştirmişti. Politikacıları kastederden "Çöplükte boğuşan köpekler gibi" diye bir cümle kullanmıştı yazısında. Yazıişleri sorumlusu da o cümledeki 'köpekler' sözcüğünü 'kediler' diye değiştirerek sözün ağırlığını hafifletmek istemiş. Bu tavır üzerine, tek bir sözcüğü değiştirildiği için gazeteye bir daha da dönmemişti. Oktay Akbal, Emil Galip için "Sürekli gazete yazarlığı yapamayışının nedeni burdaydı" diyor "Belki aşırı bir duyarlılık, belki aydın dürüstlüğü... İnsan haklarına, yazarın sorumluluğuna en küçük bir saygısızlığı kabul etmemek..." Bu yüzden olsa gerek Tercüman ve Vatan'ın dışında Ulus, Yeni Sabah, Öncü, Yeni Gazete, Yeni Ortam ve Demokrat gazeteleri ile Kim, Tef, Yarın, Yedi Gün ve Güney dergileri gibi çok çeşitli yayın organlarında sürdürecekti yazarlığını.
'Hain' belirleme meraklıları
27 Mayıs süreci Emil Galip Sandalcı'nın insan hakları anlayışını net biçimde gözler önüne seren bir olguydu. Demokrat Parti döneminde yazıları sürekli sansürle karşı karşıya kalmış, baskı görmüştü. Belki de bu yüzden olsa gerek 27 Mayıs darbesini yapanlar Sandalcı'yı hep kendilerine yakın buldu. Ancak o Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesine hep karşı çıkmıştı. 'Kendimizi Seyrederken' adlı kitabına aldığı bir yazısında bu duygularını en net biçimde dile getirir Emil Galip: "1961 yılı ağustosunda bir akşam Trabzon'da bir lokantada karşımda kır saçlı, mert yüzlü, efendi davranışlı bir adam sesizce yemek yiyordu. Sessizce yemek yiyordu ve yanaklarından sesizce yaşlar süzülüyordu. Lokantanın sonuna kadar açık radyosunda spiker: '... Alçaklar, namusuzlar, hırsızlar, dolandırıcılar, kuyruklar...' üzerine bir edebayattır tutturmuş. Yassıada'da tutuklu ve duruşmaları görülen DP'lilere, bu arada tüm DP yanlılarına veryansın ediyordu. Karşımdaki 'kırmızı karpuz yiyerek yeni Anayasa referandumunda olumsuz kırmızı oy verin propagandası yaptığı' gerekçesiyle birtakım insanların savcılığa götürüldüğü o günlerde bile her çeşit kovuşturma ve araştırmadan temize çıkmış mahalli bir DP'li idareci idi. Sırf DP'li olduğu için hırsız sayılmak ağrına gittiğinden ağlıyordu. Ve de haklıydı. Savunmadan suçlanmanın ne menem bir şey olduğunu bilenler kimler ise, savunmasız kişilere haber başlıklarında, henüz duruşma sanıkları iken, hain damgasını vurabilmeleri için gerçekten her devirde yapışacak arka arayan bir ruh taşımaları gerek." 1961'de Ekrem Alican'ın Yeni Türkiye Partisi'nin kurucusu oldu. TRT Yönetim Kurulu'na çalışanları temsilen girdi. 1971 yılında ve 1972'de iki kez, 12 Eylül'den sonra 1981'de ve 1983'te de iki kez olmak üzere dört kez tutuklandı.
İHD'nin kurucusu
12 Eylül cuntasına karşı Aydınlar Dilekçesi'ne imzasını koydu. 12 Eylül karanlığı, insan hakları ihlalleri sürerken, 1986'da İnsan Hakları Derneği'nin kuruculuğunu ve İstanbul Şube Başkanlığı'nı yaptı. Mahkûm yakınlarının, çocukları kaybedilen ailelerin, kadınların, travestilerin,inançlıların, ateistlerin, azınlıkların, kısaca hakları ihlal edilen insanların koştukları ilk kişi oldu Emil Galip Sandalcı. Emil Galip hakkında belki de tek derli toplu kitap 'Emil Galip Sandalcı'ya Armağan'. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen onu kitapta gelecekte de etkileri, izleri sürecek bir aydın olarak anlatır: "1950-1993. 43 yıl gece gündüz, kesintisiz, nefes nefese demokrasi, insan hakları, özgürlük, bağımsızlık, eşitlik, adil, insanca yaşanabilir, sömürüsüz bir Türkiye. Yalın, ödünsüz, hırçın, öfkeli, kavgacı. Sıcak, sevimli bir dost. Bir başvuru, bir iletişim odağı. Ülke dışına açılan pencere. Yerli-yabancı pek çok kişi için güvenilir adam. Çağdaş, evrensel insani değerlerin bilincinde, bu değerleri etrafına, halkına anlatmaya kararlı bir bilge. Kavgada ve yaşamın her anında delikanlı. Dinç ve coşkulu. Dünyaya restini çekmiş, ölümüne dek başı dimdik. 1986'da başlayan örgütlü insan hakları mücadelesinde İnsan Hakları Derneği kurucu üyesi, sonra İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı. 1989'da Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucu üyesi. 43 yıl süren bu kavganın, bu yaşamın, bu adamın adı Emil Galip Sandalcı."
Arı-duru bir insan olmak
Aynı dernek yönetiminde Emil Galip ile görev yapan Nimen Tanrıkulu, özellikle bir sözünü hiç unutamıyor: "İnsan hakları mücadelesi, yağlı urgana tırmanmak gibidir..."
Adalet Ağaoğlu'na göre Emil Galip 'çağdaş bir şövalye'ydi. Çetin Altan'a göre Emil Galip, "Gölleşmiş kusmukların dalgalandığı bir âlemden, arı duru mis gibi bir insan olma gururuyla gelip geçti."
Tektaş Ağaoğlu için 'bulunmaz adam'dı.
Ali Sirmen "Emil Galip, anlatılmaz, yaşanır" diyordu.
Emil Galip, evrenin sonsuz okyanuslarına doğru yol alalı 10 yıl olmuş tam. Boşluğu hâlâ doldurulamadı. Hele şimdi hayatı boyunca gözünü kırpmadan 'yağlı urgana tırmanma' cesaretini gösterecek Emil Galip'lere o kadar çok ihtiyaç var ki.