Arama

Cinsellik ve Eşey

Güncelleme: 12 Mart 2009 Gösterim: 4.321 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
12 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Cinsellik ve Eşey
MsXLabs.org & Temel Britannica
Bilgi: Bu maddede insanın cinselliği ve eşeysel özellikleri anlatılacak, insandaki ve bütün öbür memelilerdeki üreme olayı ise ayrı bir madde olarak ÜREME başlığı altında ele alınacaktır.
Sponsorlu Bağlantılar
Gelişmiş canlılarda bütün bireyler, üreme olayında birbirini ta­mamlayan erkek ve dişi olarak iki karşıt gruba ayrılır. İnsanda kadın ile erkeği, atlarda kısrak ile aygırı, sığırlarda inek ile boğayı ya da bir kümesteki tavuklar ile horozları çoğu kez ilk bakışta birbirinden ayırt etmeye yara­yan belirgin fiziksel özellikler vardır. Ama gelişmiş canlılarda, özellikle insanda bireyler arasındaki bu ayrım fiziksel özelliklerle sınırlı kalmayıp ruhsal ve toplumsal birçok kavram ve olguyu da beraberinde getirir. Konunun bu değişik boyutları nedeniyle, erkek-dişi ayrı­mından doğan bütün kavram ve olguları karşılamak üzere dilimizde iki ayrı terim yerleşmiştir:
Bunlardan biri cinsiyet ya da biyologların önerdiği karşılığıyla eşey, öbürü de cinsellik ya da batı dillerinden gelen daha geniş kapsamlı, ama çoğu kez eşanlamlı ola­rak kullanılan karşılığıyla seks sözcükleridir. Cinsiyet ya da eşey dendiğinde, bir türün
bütün üyelerini erkek ve dişi bireyler olarak ayırt etme olanağı veren kalıcı fiziksel özellik­ler anlaşılır. Cinsellik terimi ise, eşeyli canlı­larda üremeye ve cinsel doyuma ulaşmaya yönelik bütün bedensel etkinlikler ile buna bağlı bütün ruhsal ve toplumsal olguları içe­rir.
20. yüzyıla gelinceye kadar insanın cinsel davranışları konusunda pek az şey biliniyor­du. Çünkü cinsellik, üzerinde konuşulması hoş görülmeyen, hatta "ayıp" sayılan çok özel bir konuydu. Oysa bugün batı toplumlarında insanlar cinsellik konusunda çok daha rahat ve açık davranabiliyor, hatta birçok ülkede okul çağındaki çocuklara cinsel eğitim verili­yor. Bizim toplumumuzda bu konunun bir "tabu" olmaktan çıktığı öne sürülemezse de, cinselliğin ve cinsellik konusundaki bilimsel tartışmaların 50 yıl öncesine oranla çok daha doğal karşılandığı söylenebilir.

Eşeyin Belirlenmesi
Ailede yeni bir bebek beklendiği zaman çocuk kız mı, erkek mi olacak diye herkesin nasıl merak ettiğini çoğunuz kendi deneyimle­rinizden bilirsiniz. Doğacak bebeğin kız ya da erkek olmasını, daha doğrusu eşeyini belirle­yen özel bir kromozom çiftidir; bunlara eşey kromozomları denir. Kromozomlar hücre içinde bulunan ipliksi yapılardır. Bu kromo­zomlar canlının ana babasından alacağı bütün kalıtsal özellikleri, sözgelimi göz ve saç rengi­ni, boyunu, el ve ayak biçimini, kişilik yapısı­nı belirleyen genleri taşır. Eşey kromozomları üzerindeki genler de bebeğin erkek mi yoksa kız mı olacağını belirler.
Güçlü bir mikroskopla bakıldığında insan­daki eşey kromozomlarından bazılarının X, bazılarının Y harfine benzediği görülür. Bu nedenle bilim adamları eşey kromozomlarını biçimlerine göre X ve Y kromozomları olarak adlandırmışlardır. İnsan vücudunun her hüc­resinde, bir çifti eşey kromozomu olmak üzere, 23 çift (46) kromozom bulunur. Dişi­lerde bu eşey kromozomlarının ikisi de X'tir (XX çifti). Erkekte ise eşey kromozomların­dan birisi X, öbürü Y'dir (XY çifti). Buna karşılık eşey ya da üreme hücrelerinde, yani dişinin yumurta hücresi ile erkeğin sperma hücresinde bulunan kromozom sayısı, vücu­dun bütün öbür hücrelerinden farklı olarak çiftten teke düşer. Demek ki her eşey hücre­sinde 46 yerine yalnızca 23 kromozom bulu­nur:
22 kromozom çiftinin birer teki ve bir tek eşey kromozomu. Dişide eşey kromozomları XX olduğu için, yumurta hücresindeki bu kromozom ancak X olabilir. Oysa erkeğin eşey kromozomları XY olduğuna göre, bir sperma hücresinde öbür 22 kromozoma ek olarak bazen bir X, bazen bir Y kromozomu bulunabilir. Bu nedenle, dişinin yumurta hüc­resi Y kromozomu taşıyan bir sperma hücresiyle döllendiğinde, XY eşey kromozomlarını taşıyan bu döllenmiş yumurtadan doğan bebek erkek olur. Ama yumurta hücresini dölleyen sperma hücresi bir X kromozomu taşıyorsa, döllenmiş yumurtada iki X kromo­zomu bulunacağından bebek kız olur. Böyle­ce, döllenme sonucunda dünyaya gelecek dişilerin bütün vücut hücrelerinde iki X (XX), erkeklerinkinde ise bir X, bir Y kromozomu (XY) bulunur.


Cinsel Gelişme Evreleri
Erkekler ve kızlar doğuştan birbirinden deği­şik fiziksel özellikler taşır. Erkeklerde erbezleri (testisler), kızlarda yumurtalıklar ve öbür üreme organları gibi birincil eşeysel özellikler her iki cinste birbirinden farklıdır. Gene de yaklaşık 10-12 yaşına kadar dış görünümleri birbirlerine öylesine benzer ki, aynı giysileri giyip, saçlarını aynı biçimde kestirdiklerinde hangisinin kız, hangisinin erkek olduğunu söylemek oldukça güçtür. Ama çocukluk çağından çıkıp cinsel yönden olgunlaşmaya başladıkları ergenlik döneminde ikincil eşey­sel özellikler belirmeye başlayınca, kızlar ile erkekler arasında ayrım artık kolayca görüle­bilir.
İkincil Eşeysel Özellikler
Ergenlik dönemi­nin başlangıcında, beynin tabanındaki hipofiz bezi hormon denen bazı özel maddeler salgı­lamaya başlar. Bu hormonlar kızlarda yumur­talıkları uyararak ilk âdet (aybaşı) kanamala­rının başlamasını, yumurta hücrelerinin ol­gunlaşmasını ve östrojen denen dişilik hormo­nunun salgılanmasını sağlar. Erkeklerde ise erbezlerini uyararak sperma üretimini ve tes­tosteron denen erkeklik hormonunun salgısını başlatır. Bu dönemde kızlar ve erkekler hızla, ama genellikle çok orantısız biçimde büyür­ler. Özellikle kolları ve bacakları öyle çabuk uzar ki, aynı gövdenin bir parçası değilmiş sanılabilir.

Kızlarda memeler gelişmeye ve uçları belir­ginleşmeye başlar. Hem deri altında yağ biriktiğinden, hem de doğum sırasında bebe­ğin kolayca geçebilmesi için leğen kemiği genişlediğinden kalçalar dolgun-laşır. Bütün bu değişikliklerle genç kız çocuk­luktan çıkıp kadınsı bir görünüme bürünür. Sesi biraz kalınlaşır; koltuk altlarında ve karnın bacaklarla birleştiği yerde kıllar, yü­zünde de fark edilemeyecek kadar incecik ve yumuşak tüyler belirir.
Erkek çocuklar da birtakım değişiklikler geçirerek erkekliğe ilk adımlarını atarlar. Kasları, omuzları ve göğüsleri genişler. Gırt­lakta âdemelması denen bir çıkıntı belirir, ses telleri kalınlaşır. Bu nedenle sesleri biraz boğuk ya da "çatlak" çıkmaya başlar. Konu­şurken seslerini denetleyemediklerinden gırt­laklarından bir an tiz bir çocuk sesi, hemen ardından kalın bir erkek sesi çıkması o dö­nemde erkek çocuklar için bir sıkıntı ve utanç kaynağı olur. Ama bu dönem kısa sürer ve ses normal tınısını alır. Koltuk altlarında, üreme organı bölgesinde, göğüste, hatta bazen omuzlarında kıllar belirir. Seyrek ve ince de olsa sakal ve bıyıklan çıkmaya başlar. Ama başlangıçta her gün tıraş olmaları gerekmez; haftada bir iki gün yeterlidir. Kamış (penis) ve erbezleri irileşir, sperma üretimi başlar.
İkincil eşeysel özelliklerin başlangıcı ve bitişi için kesin bir yaş söylenemez. Kızlarda ergenlik genellikle 11-12 yaşlarında başlar ve 17 yaşında yapısal gelişim tamamlanır. Erkek­ler kızlardan biraz daha geç, genellikle 12-14 yaşlarında ergenlik çağına girer ve 18 yaşına geldiklerinde cinsel gelişmelerini tamamlamış olurlar. Ama bütün bu sınırlar kişiden kişiye büyük ölçüde değişir. Yaşıtlarından daha geç ya da daha erken gelişmeye başlayan bir ergenin bunu sorun haline getirmemesi gere­kir. Çünkü kalıtım ve beslenme bu konuda belirleyici bir rol oynar.
Ne yazık ki, gençlerin çok duyarlı oldukları ve dış görünümlerine çok önem verdikleri bir dönemde, ter ve yağ bezlerinin aşırı çalışması­na bağlı olarak vücutta keskin bir ter kokusu, deride yağlanma ve ergenlik sivilceleri belirir (bak. ergenlik sivilcesi). Kızlar memelerinin dikkati çekecek kadar büyümesinden utanır ya da istedikleri biçimde olmayacağını düşü­nerek üzülürler. Hatta sağ ya da sol memenin öbüründen biraz daha iri olması genç kızları kaygılandırırsa da bu son derece normaldir.
Ergenlik çağına giren genç kız ve erkekler vücutlarındaki bütün bu değişikliklere değişik tepkiler gösterirler. Ana babalarının ve öğret­menlerinin gençleri bu değişikliklere hazırlamalan çok önemlidir. Böylece gençler bu yeni vücutlarına alışarak yetişkinliğe uyum içinde ilk adımlarını atar ve yeni coşkularının üste­sinden kolayca gelebilirler.

Cinsel Uyanış ve Cinsel Davranışlar
İnsanın karşı cinsin farkında olması ve cinsel duygularının gelişmesi daha çocukluk döne­minde başlar. Beş yaşına basmamış bir çocuk bile kızlar ile erkekler arasındaki ayrımı kavrayabilir ve her iki cinsten arkadaşlarına farklı davranır.
Yeni yetişen bir genç kızın ya da erkeğin karşı cinsten birinin cinsel çekiciliğine kapıl­ması, anlatılması güç birtakım fiziksel ve ruhsal tepkilerin karmaşasıdır. Bu duygu ba­zen hafif bir ilgi ya da heyecandır; bazen de gün boyunca kişinin aklını ve gece düşlerini dolduracak kadar güçlü olabilir. Gencin cin­sel ilgisi yalnızca tanıdığı gerçek kişilere değil, düşsel bir sevgiliye de yönelebilir.
Cinsel ilgi bütün insanlara özgü evrensel bir duygudur; ama cinsel davranış ve deneyimle­rin hoşgörü sınırı toplumdan topluma çok de­ğişir. Bazı toplumlarda yetişkinler cinsellik konusundaki bilgileri çocuklardan gizlemeye çalışırken, bazılarında çocukların cinsellik konusunda akıllarını kurcalayan her soruyu ya­nıtlamak çocuk eğitiminin bir parçası olarak görülür. Böylece çocuklar erken yaşlardan başlayarak, toplumun hangi cinsel davranışla­rı hoş gördüğü, hangilerini kınadığı konusun­da ana babaları ve çevrelerindeki öbür büyük­ler tarafından yönlendirilir.
Genç kızlar genellikle 17, delikanlılar ise 18 yaşında cinsel yönden tam olgunluğa erişirler. Bazı toplumlarda bu yaşa gelen gençlerin ev­lenip yuva kurmaları beklenir. Ama çağımız­da gençlerin çoğu evlenip ana baba olmak için yalnızca cinsel olgunluğun yeterli olmadığı­nın, ruhsal ve ekonomik açıdan kendilerini bir aile kurmaya hazır hissetmeleri gerektiği­nin bilincindedir. O yaştaki bir gencin eğitimi­ni bitirmesi için önünde daha uzun yıllar var­dır. Bu yüzden ana baba olmanın sorumlulu­ğunu erkenden üstlenmek istemezler. Cinsel güdülerini ve deneyimlerini de, toplumun koyduğu kurallara uyarak, duygusal kız-erkek arkadaşlığı ya da "flört" gibi saf ve tehlikesiz ilişkilerle sınırlı tutmaya çalışırlar.
Kuşkusuz her toplumun kendine özgü ah­lak ölçütleri vardır. Bir toplumda yanlış ve ahlak dışı olarak görülen cinsel davranış ya da eğilimler bir başka toplumda hoşgörüyle kar­şılanabilir. Hatta çoğu kez aynı toplumun de­ğişik kesimlerindeki ahlak anlayışları birbirin­den çok farklıdır. Bu çelişkiler, ergenlik ça­ğındaki gencin hangi davranışın onaylanır, hangisinin yanlış olduğunu kavramasını güç-leştirerek bocalamasına neden olur. Üstelik toplumun kızlar ve erkekler için koyduğu ku­rallar, her iki cinsten beklenen davranış kalıp­ları da farklıdır. Genç bir erkeğin gece geç saatlere kadar arkadaşlarıyla gezmesi, hatta genç kızlarla flört etmesi "gelişme sürecinin bir parçası" olarak anlayışla karşılanırken, bir genç kızın aynı davranışları toplumun sert tepkisine ve eleştirilerine yol açar.
İnsanların cinsel özgürlüğü konusundaki görüşler yalnız toplumdan topluma değil, za­mana bağlı olarak da değişir. Ama tarih bo­yunca bütün toplumlarda geçerli olan cinsel tabuların başında, aynı ailenin bireyleri ara­sındaki cinsel ilişki ya da toplumbilimlerdeki terimiyle ensest gelir. Ana baba ile çocuklar ya da kız ve erkek kardeşler arasındaki cinsel ilişki, yalnız yasaların değil ahlak kurallarının da kesinlikle bağışlamayacağı bir davranış olarak her zaman şiddetle kınanmış ve yasak­lanmıştır.

Eşcinsellik
İnsanlar doğal olarak karşı cinsten birine ilgi duyar, cinsel güdülerini ve duygularını öbür cinse yöneltirler. Ama bu genel davranış ka­lıplarının dışına çıkarak kendi cinsinden olan­lara ruhsal ve bedensel ilgi duyan kişiler de vardır. Bunlara eşcinsel ya da batı dillerindeki karşılığıyla homoseksüel denir. "Lezbiyen" terimi ise yalnızca kadın eşcinseller için kulla­nılır. Toplumlar ayrı cinsten bireyler arasın­daki cinsel ilişkiyi, yani heteroseksüel ilişkiyi doğal karşıladığı için eşcinseller genellikle toplumdan soyutlanırlar ve eşcinsel ilişki bir­çok ülkede yasadışı kabul edilir. Biseksüel de­nen kişiler ise her iki cinsle de, yani hem ka­dınlarla, hem erkeklerle cinsel ilişki kurma eğilimindedir.

Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar
Hastalıklı bir insanın soluğuyla, tükürüğüyle, vücuduna ya da eşyalarına dokunmakla bula­şan birçok hastalık vardır. Ama bazı hastalık­lar iki vücudun birbirine değmesiyle değil, yalnızca cinsel birleşmeyle bulaşır. Bunlara, Roma mitolojisindeki aşk tanrıçası Venüs'ün eski adı olan Zühre'den türetilmiş eski bir te­rimle "zührevi" ya da yeni karşılığıyla "cinsel yolla bulaşan" hastalıklar denir. Bu hastalık­ların etkeni bakteri ya da virüs gibi mikroplar, tekhücreli hayvanlar ya da mantarlardır. Cin­sel yolla bulaşan bazı hastalıklar, örneğin frengi ve belsoğukluğu antibiyotiklerle ya da başka ilaçlarla tedavi edilebilir. Ama virüsler­den ileri gelen bu tür hastalıkların henüz teda­visi bulunamamıştır. Cinsel yolla bulaşan vi­rüs kökenli bazı hastalıklar, hastanın ömür boyu bu mikrobu taşımasına ve başkalarına bulaştırmasına karşın ölümcül değildir. Oysa gene bir virüsten ileri gelen ve daha çok cinsel yolla bulaşan AIDS hastalığı çoğu kez ölümle sonuçlanır. Uzmanlar AIDS hastalığını, 14. yüzyılda bütün Avrupa'yı kasıp kavuran bü­yük veba salgınından bu yana toplum sağlığını tehdit eden en büyük felaket olarak görüyorlar.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

29 Kasım 2012 / nünü Sağlıklı Yaşam
21 Ocak 2010 / Misafir Soru-Cevap
25 Kasım 2008 / Pasakli_Prenses Taslak Konular
15 Şubat 2010 / Daisy-BT X-Sözlük