Arama
Günlük Kontrol Paneli
Bu Mesaja Puan Verin

Hikâye olunur ki;

Baragyal 7 Temmuz 2014 12:32

Devrinde zeki, anlayışlı, ileri görüşlü ve zengin olarak tanınan Adnan isminde bir adamın Mazarr, Rebîa, İyâz ve Enmâz isminde dört oğlu vardır.

Dört kardeş, babaları öldüğü zaman, onun bütün mal ve mülkünü kendileri arasında önceden taksim ettiğini öğrenirler. Babaları, rengi kızıl veya buna benzer olanların Mazarr’a, siyah ve ona benzer olanların Rebîa’ya, alaca ve buna denk bulunanların İyâz’a, parlak veya beyaz ve onun benzerlerinin Enmâz’a verilmesini vasiyet etmiş. Ayrıca;

Eğer benden sonra taksimde anlaşmazlık veya zorluk meydana gelecek olursa sizi birbirinizle anlaştırmak üzere, Bahran ülkesinin hükümdarı ve büyük âlim olan Eflâyı Cerhemî’yi tavsiye ederim. Böyle bir durumda onun huzuruna çıkıp şüphenizi kendisine açıklayın. Sizin davanızı o çözebilir,” demiş.

Aradan bir zaman geçer. Dört kardeş birbirleri ile anlaşmazlığa düşerler. Babalarının tavsiyesi üzerine, ileri görüşlü ve anlayışlı hükümdarın yanına gitmek için yanlarına aldıkları hediyelerle yola çıkarlar. Yolda giderlerken dinlenmek için bir otlağa uğrarlar. Bu otlakta bir deve otlamış ve gitmiştir. Moladan sonra yola koyulan kardeşlerden;

Mazarr bu durumu gördüğünde: ”Bu bir gözü kör deve imiş. Ayrıca sırtında bal ve yağ yükü varmış” der.

Rebia da: “Bir ayağında sakatlık varmış,” der

lyâz da:” Kuyruksuzmuş,” der

Enmâz ise: “ Kaçağan’mış,” diye ilave eder.

Bu dört kardeş bu şekilde konuşa konuşa giderlerken, devesini kaybetmiş olan deveciye rastlarlar. Deveci onlara kayıp devesini görüpgörmediklerini sorar. Mazarr cevap vererek:

“Deven tek gözlü müydü?” der. Deveci “evet” cevabını verir. Rebîa:

“Ayağının birinde sakatlık var mıydı ?” diye sorar. Deveci “evet” der. İyâz:

“Kuyruksuz muydu?” diye sorar. Deveci yine “evet” der. Enmâz:

“Kaçağan mıydı?” deyince, deveci buna da “evet” cevabını verir. Bundan sonra tekrar Mazarr: “Devenin bir tarafında yağ ve bir tarafında bal mı vardı ?” deyince deveci hepsine “evet, doğru…” gibi cevaplar verir.

Bunun üzerine Deveci “Beni uğraştırmayın da devemi hana verin.” diye yalvarır.

Kardeşler: Biz, senin deveni görmedik” diye yemin ederler. Bu tartışmalar üzerine taraflar arasında büyük bir anlaşmazlık çıkar. Deveci de onların peşi sıra yola koyulur. Hep beraber hükümdarın huzuruna çıkarlar. Deveci:

“Bunlar benim kayıp devemin haberini ve bütün vasıflarını açıkladılar; ama onu kendilerinden istediğimde “görmedik” diye cevap veriyorlar. Benim devemi bunlardan kurtar!..” diye yalvarır. Hükümdar kardeşlere dönerek;

“Peki görmediğiniz devenin özelliklerini nasıl oluyor da biliyorsunuz ?” diye sorar.

Mazarr ve kardeşleri şöyle cevap verirler: “Yolculuk sırasında bir çayırlığa uğradık. Çayırlığının bir tarafına hiç dokunulmamış. Bundan otlayan devenin bir gözü kör olduğunu anladım.”

Rebîa da şöyle der:

“O devenin bir ayağının izleri pek belli değil iken, öteki ayaklarının izleri görülmekteydi. Topallamanın eserinin bundan kaynaklandığını anladım.”

Ivâz da der ki:

Yürüyüş sırasında devenin arka adımları bir arada değil, birbirinden ayrı olduğunu gördüm.”

Enmâz da:

Gördüm ki otlu yerde otlarken başka bir yere tecavüz etmiş; anladım ki kaçağan’dır.”

Eflâyı Cerhemî şöyle konuştu:

“Doğrusu sizlere aşk olsun. Bu işler büyük bir ferâset, anlayış ve kavrayıştır. Peki o yağ ile balın devenin üzerinde olduğunu nereden bildiniz?”

Mazarr cevap verdi:

Oradaki sinek ve karınca bolluğundan anladım. Zira sinek bala, karınca da yağa toplanırlar.”

Hükümdar Cerhemî bütün bunlara hayran kalıp deveciyi; dönerek:

“Bunlar senin şüphelendiğin adamlar değildir; sen git kendi deveni kendin ara.” diyerek gönderir. Kardeşlere ise hürmet edip konağında barındırır. Yedirip içirir. Sonra “Benden ne gibi şerefli bir hizmet istiyorsunuz?” diye sorar. Kardeşler de hükümdara, miras konusunda aralarında çıkan anlaşmazlığı ve babalarının kendilerine müracaat etmelerini tavsiye ettiğini söylerler. Maceralarını başından sonuna kadar hepsini anlatırlar. Cerhemî şöyle der:

“Sizler gibi çok zekî kimseler arasına başka birinin girmesi uygun değildir. Babanızın vasiyeti üzere kızıl veya buna benzer olanların altın ve deve kısmıdır; bunlar Mazarr’ındır. Siyah ve ona benzer şeyler, siyah atlar ve bütün siyah renkte olanlardır ki, onlar Rebîa’nındır. Alaca ve buna denk bulunanlar koyun ve alaca renkteki eşyalar İyâz’ındır ve parlak veya beyaz ve onun benzerleri, akçe ve bütün beyaz olan kısmı Enmâz’ındır” diyerek taksim işini tamamlayıp, yol azıklarını da hazırladıktan sonra onlara bir ziyafet verir. Hükümdar, bu misafirleri için hazırlattığı sofraya birer bardak şarap, bir kuzu kebabı ve birkaç beyaz ekmek gönderir. Kendisi bir yere gizlenip konuşmalarını dinlemeye başlar. Misafirler de yiyip içmeye başlarlar. Mazarr, bir kadeh içtikten sonra şöyle der:

“Bu şarabın üzümü mezarlıkta yetişmiştir.” Rebiâ ilave eder;

“Bu kuzu bir köpekten süt emmiştir.”

İyâz da fikrini ileri sürdü:

“Bu ekmeği yoğuran hizmetçi kadın âdet görmekte imiş.”

En büyük iddiayı ise Enmâz ortaya atar:

“Bu hükümdar soylu bir kişi değildir; bir hizmetkârın soyundan gelmiştir.” Hükümdar Cerhemî bu sözleri işitince çok müteessir olur. Bunların anlayış ve kavrayışlarının bir tecrübenin eseri olduğunu gördüğü için “Söyledikleri sözler sebepsiz değildir.” diye düşünerek durumu hemen bahçıvana sorar. Bahçıvan: “Evet üzümler babanızın türbesi üzerinde bulunan asmadan koparılmıştır, onun şarabıdır.” cevabını verir. Çoban ise; “Kuzu doğduktan sonra ******* kurt kapmıştı; o günlerde bir köpek yavrulamıştı. Kuzuyu ona emzirttik.”

Kardeşlerin söyledikleri aynen çıkmıştı. Emîr, annesinin yanına vardı ve asıl babasının kim olduğunu sordu. Annesi, “Meşhur olan babandır.” deyince hükümdar oğlu: “İstediğim kimin soyundan geldiğimi bilmektir. Bana işin doğrusunu söyle.” diye ısrar eder. Bunun üzerine annesi:

Baban çok yüce, soylu ve değerli bir adamdı; fakat çocuğu olmuyordu. Çünkü son derece yaşlanmıştı. Bu sebeple devlet makamı yabancılara geçebilir diye endişe ediyordum Bu korku ve endişeyle kendimi hizmetkârlardan bir deri derleyicisine teslim ettim ve sen doğdun. İşin gerçeği budur ” itirafında bulundu. Hükümdar’ın kardeşler hakkındaki inancı daha da arttı. Onların yanına gidip kendileriyle birlikte içkiye başladı. Konuşma sırasında: ’’Şarabın mezarlık ta biten üzümden meydana geldiğini nasıl anladınız?” diye sordu. Mazarr:

“Şaraba yakışan şey, geçicide olsa gam ve can sıkıntısını gidermesidir; oysa bunu içince bende keder, öfke ve üzüntü meydana getirdi. Bildim ki bu helâk erbabının türbesinden hasıl olmuştur.” Rebîa:

“Kebabı ağzıma aldığımda damağıma mezesiz bir tükürük doldu. Ayrıca malum, bütün hayvanların yağları etlerinin üstünde olur, fakat köpeğinki etinin altındadır. Bundan anladım ki kuzu köpek tarafından beslenmiştir.” İyâz:

Ekmeği tiride doğradığımda asla kabarmadı. Bildim ki bunu yoğuran âdet gören bir kadındır.” Enmâz:

“Hükümdar şarap ve yemek hazırlayıp bizlere ikram ettiği halde kendisi bizimle birlikte yemeğe gelmedi. Hâlbuki babası misafirlerini, bizim baba ve dedelerimizi davet ettiği zaman onları büyük ölçüde ağırlar ve kendisi de sofrada bizzat hazır bulunurmuş. Hükümdarda bu davranışın aksini görünce anladım ki bu zât o soydan gelmemiştir, başka bir mayadandır.” der.

Hükümdar onlara büyük ikram ve hürmette bulunarak, aynı şekilde memleketlerine geri uğurlar.
Bu Kategoride: Varsayılan
Gösterim 317  Yorum 0  
Önceki     Ana Sayfa     Sonraki
Toplam Yorum 0

Yorumlar