Arama
Günlük Kontrol Paneli
Bu Mesaja Puan Verin

İBN SÎNÂ AFORÎZMALARINDAN

Baragyal 14 Mayıs 2014 21:06

Ord. Prof. Dr. A. SÜHEYL ÜNVER’in
ÜÇ MAKALESİNDEN DERLENMİŞTİR.


Şark’ın Türk âleminde yetişmiş, Garb’da hayatından bin sene geçmesine rağmen hâlâ ilim ve marifet ve müspet ilim araştırmalarında sönmez bir ışık olan Buhâra’lı İbn Sînâ’mızın bugün de bütün dünyada en baş düsturları­mızdan olan sözlerine burada tekrar değineceğiz.
İbn Sînâ’nın bu sözleri zihnî olgunluğunun meyvelerindendir. Kendi ayarında büyük mütefekkirlerin aforizmalarını yapmaları ilerlemelerinin bi­rer ölçüsü mesabesindedir. Bunlar zaman zaman insanların doğru düşünce­lerinin, kendilerinde olduğu gibi diğer insanlarda da çoğalması lüzumlu sayılmalıdır. Zira İbn Sînâ gibi büyük insanların çoğalmaları lüzumunu da hatırlatmaktadır. Onun için bu sözleri benimsemek icabeder. Biz de bu deneme ile mecbur olduğumuz bir vazifeyi yerine getirmeye çalıştık ve tam yapa­madığımıza inanarak bu tecrübelerimizin en yenisini yine eskilerinden sıra­lamakla yetindik.
Binlercesinden çok az birkaçı :

Zaman bir ağız ise ben onun diliyim. (1)
Bana hased edenleri bir tarafa attım. Adlarını anmadım. Onların ise bütün ömürleri hased ile geçti, (1)
Bir kimse kendisinin ne olduğunu bildikten sonra kendisini bilmeyen­lerin onun hakkında söylemekte oldukları sözlerin onun nazarında hiç bir önemi ve etkisi yoktur, (1)
Sana karşı bir hata eden kimse özür dileyecek olursa onun özürünü kabul­de tereddüt etme… (1)
Rızk için biç kıvranma; şuraya buraya saldırma.. Herkes nasibinden fazla bir habbeye nail olamaz. (1)
Kişinin aklı bol olursa zamanındaki kıtlıktan ona bir ziyan olmaz. Kıt­lığa rağmen o, aklının bolluğu sayesinde boş yaşayabilir, (1)
İyiliklerin en faydalısı sadakadır. En iyi huy herkesin eza ve cefasına katlanmaktır, kimseye ses çıkarmamaktır. Yapılan işlerin en kötüsü riyakârlıktır, insan canını dedikodudan, münakaşa ve kavgadan ve her­hangi bir hale karşı infialden çekmedikçe, çekemedikçe kir ve pastan temizlenemez. (1)
Dünya dediğin budur : Kenetlenmesi kırılmak ve yapılması yıkılmak içindir. (1)
Nice sevap zannolunan şeyler vardır ki sevap değil hatadır. (1)
İnsan avunur, aldanır; günler ise durmadan geçer, ilerler. (1)
Taliin (kısmet) yüz göstermesinin ucu, kulpu, sebat ve kararı yoktur. (1)
Zenginliği bulmuş, akıl ve idraki kaybetmişlerdir. Acaba bulmuş olduk­ları şeyle kaybettikleri değerce bir midir? (1)
Buna ihtiyarlık derler; elbette saça, sakala kır düşecektir. İstersen saç ve sakalındaki akları kes, yol, istersen ört. (1)
İhtiyarlara hürmet eyle ve onları azizlemeyen gençlere darıl!.. (1)
Darılmada pek ileri gitme .. Tasrih ve tayini bırakıp kinaye ile söz söy­leme. .. (1)
Öfkelenildiği vakit haykırılmamalıdır. (1)
İnsanın ruhu kandil, hilm aydınlığı ve İlâhî hikmet te ondaki zeytinyağı terkibidir.
Benim fazilet sahibi bir hekim olduğumu çekemiyorlar. Kendilerinin ce­hilleri karşısında faziletlerimi görmek onlara ağır geliyor. (1)
Onlar kendi akıllarıyla beni çekiştirmekte, didiklemekte olmalarıyla bana bir fenalık yaptıklarını zannediyorlar. Bence onların beni çekiş­tirmeleri, dağ keçilerinin dağa tos vurmalarına benzer. (1)
Tâun vakt-i vebada çok vâki olur ve belli yerlerde de çoktur. (2)
Çok kere kanser olup gizli kalır. Ve ona iyi gelecek odur ki seretan tahrik olunmaya. Zira dokunulursa helâke sebep olur. İlaçlanmayıp terk olunur­sa hastalığın müddeti uzar. Görünürde hastalık küçük ve yeni başlamış ise içeri dalacak dal ve budaklarıyla tamamen alınırsa hastalık ortadan kaldırılır. (2)

Seksüel birleşmede ileri gitmiyesin. Bu durumda ileri gitmemek sağlık yapısının temelidir. (3)
Yemek ile karnını tamamıyla doyurmadan önce yemekten elini çek. (3)
Bağırsağını üçe ayır. Biri yiyecek, diğeri içecek, üçüncüsü de hava payı olsun. (3)
Eğer tozlar ve dumanlar olmasaydı insanoğlu bin sene yaşardı. (3)
Her ne istersen sor, korkma. Her hastalığın devasını bilen ve her söyle­diğini anlatmaya kadir kimsenin karşısındasın. Tıbbın gizli sırlarını sana haber verir. Bukrat, (Hipokrat) Batlamyus, Sokrat, Calinos’tan sonra bu mey­danın sahibi benim.(3)
Sanat tabiattan daha zayıftır. (4)
Her insanın sevinmeye ve mahzun olmağa kudreti vardır. Fakat insanla­rın bazısı feraha ve bazısı da daima hüzne müsaittir.
Çokça âdet edinilmiş şeyler maruf olmayan sebeplerdir. Çünkü çok alı­şılan şeye akıl ve zekâsı ulaşmaz. (4)
Ferahın arka arkaya gelmesi ferahı hazırlar. Yine kederin arka arka­ya bulunması da kederi ve sıkıntıyı hazırlar. (4)
Her kalbi kuvvetli olan çok sevinen olmadığı gibi her çok sevinçlinin de kalbi kuvvetli değildir. (4)
Kızgınlık çabuk geçerse hayalde tesiri sürmez, bozulur ve kin hâsıl ol­maz. (4)
Perhiz tabiatın yardımcısı ve her türlü dert ve hastalıklardan kurtaran şifacısıdır. (5)
Fevkalâde muhtaç olmadıkça hiçbir ilaç ve şerbeti içme!.(6)
Her hastalığı yapan bir kurttur (mikroptur). Yazık ki onu görecek elimizde âlet yok­tur. Temizlik bu gibi kurttan ileri gelen hastalığın önünü alır. (7)
Bukrat Hekim ne güzel demiştir: ilaç hem temizler, hem fenalık yapar. (8)
Her uzvumuzun kendisine göre bir mizacı vardır. Ruh mizacının diğer uzuvların tabiatı ile karışmaya ihtiyacı yoktur. (8)
Eğer ben insanların gönüllerinde bir tesir ve sevgi bırakmamış olsay­dım benimle ilgilenmezler ve leh ve aleyhimde bulunmazlardı. (9)
Bana yan yan bakıyorlar; çünkü ben yüceliğin uğrunda çalışarak gece­lerimi sabah ettim. Onlar ise sabahlara kadar uyudular. Sevmeyerek baktıklarından beni fena görüyorlar. Severek baksalardı, bende fena görmekte oldukları şeylerin iyi olduklarını anlarlardı. (9)
Ey beni hasta olmayan gözleri ile hastalandıran güzel! Senin gözlerin beni hasta ettiği gibi aynı zamanda benim hastalığımın dermanıdır. (10)
İhtiyarlığın rengi benim sakallarımın yanında bir ihtar nişanıdır ki bana yolsuz davranışlar, kötü işler yapmaya meydan kalmadığını bildirir. Bana bu akları boya diyenler oldu. Ben de onlara şöyle dedim: Ben bu ihtiyarlığı, bu ak saç ve sakalı diri olarak üzerimde taşımak istemiyorum. Bir de onları siyah boyaların altına gömüp ölü olarak nasıl taşıyayım. (10)
Sırrını herkesten sakın ve daima kuşkulu ol! Çünkü akıllı olmak demek kuşkulu olmak demektir. Eğer sen sırrını saklarsan sır senin esirin olur. Onu açığa vurursan sen onun esiri olursun.
Benim gönlümün kırılmaz sabrı, senin gönlünün de erimez sertliği var. Şu halde sevdiğim, aşk ve sevda yolunda ikimiz de iki katı taşız. (10)
Nice cansız insan vardır ki yüksek mertebelere erişmişler ve kocamanlaşmışlardır. Bunların cansız olmalarına rağmen büyümelerine şaşılmaz mı ? (10)
Dünyanın haracını kendisi alan padişah benden daha mutlu, ve hiçbir Bey benden daha bahtiyar değildir; fakat siz bu zevki bilemezsiniz. Dünya hırsı peşinde olanların gözleri bunları seçemez, onlar tek göz­lüdür. (10)
Bildim ve anladım ki hiçbir şey bilinmemiş ve hiçbir şey anlaşılma­mıştır. (11)
Şu anda öyle bir haldeyim ki her ne görüyorsan onu tanrım (Rabbim) diye görü­yorum. (12)
Malın seni aldatmasın. Eğer malını koruyup saklarsan o başkalarınındır. ondan sarfettiğin senindir. (13)
Ey hevâ vü hevese bağlanmış nefis! Acele et ki bir nefesin himayesindesin. (14)
Rindin dünyalıktan bir yudum şarabı var. Serhoş olunca onu da elinden bırakır. Şeyhin iyi, kötü yüz bin ilişiği (muttasılı-bağlantısı) var. Muttasıl bu iyidir, bu fenadır diye ıkınır. Pek tuhafı budur ki uzağı görmeyen insanlar, rindi avam takımından, şeyhi de Huda-perest sayar. (14)
Avam topluluğu tarafından reddedilmeyip kabul edilmek için kendini eşek yapma.(Komedyen). Çünkü avâmın işi eşeklikten, hırıltıdan başka olamaz. (15)
Şarap ruhun gıdasıdır. Onun rengi uzaktan gölün rengiyle alay ediyor. Şarap içen ahmak bunu içince hemen elini kılıca veya bayrağa götürürse bunda şarabın ne günahı var. Eğer Ebû Ali İbni Sînâ gibi şarabı hikmet yoluyla içecek olursan, Hakk’a kasem olsun ki vucudun mutlak hak kesilir. (16)
Tıb ilmi iki beyte sığdırılmıştır. Ye, söylemenin güzeli de kısa söylenmesindedir. Az ye! Yedikten sonra hazmoluncaya kadar başka bir şey alma! Zira şifa yemeğin hazmolmasındadır. İnsanın sağlığını bozan yemek üzerine yemek yemektir. (17)
Belâlar seni sıkıntıya sokarsa “Elem neşrah” sûresini düşün. Zira orada her güçlük iki kolaylık arasındadır, der. Bunu düşün de ferahla.. Zira sıkıntı sürüp gitmez, sonu selâmettir. (17)
… Elinden geldiği kadar cimâi azalt.. Zira onunla rahme akıtılan hayatın suyudur. (18)
Kara toprağın dibinden (yani arzın merkezinden) ta Zühal’in evcine (ucuna) kadar cihanın bütün zor noktalarım hallettim. Her fikrin ve her cümlenin kaydından çıktım, fırladım. Her bağ açıldı fakat ecel bağı açılmadı. (19)
Günün birinde hekimlerden vukuf sahibi birine sordum: Saçımın sakalı­mın ağarması nedendir, dedim. O da (balgam) dandır dedi. Bunun üzerine sıkılmadan o zata “Sözünde hata ettin. Balgamdan değil, belki gamdan­dır” dedim. (20)
Ey feleğin hareketlerinden gafil olan kimse.! Allah seni uyandırsın, ne kadar gafilsin. Sakladığın surette malın başkası içindir. Maldan ne ki harcarsan işte o senindir. (21)
Bu Kategoride: Varsayılan
Gösterim 605  Yorum 2  
Önceki     Ana Sayfa     Sonraki
Toplam Yorum 2

Yorumlar

  1. Avatarı yok
    İlginç ve güzel emeğine sağlık Msn Happy
     
    Ziyaretçi 14 Mayıs 2014 23:15
  2. Baragyal - avatarı
    Alıntı
    _LEYDİM_ adlı kullanıcıdan alıntı

    İlginç ve güzel emeğine sağlık Msn Happy

    Tebrikler en çok sevdiğim iki kelimeyi kullandın,ayrıca emek verip sağlıklı bir yorum yaptığın için teşekkürler Msn Happy
     
    Baragyal 14 Mayıs 2014 23:22