Şimdi her yer karanlık. Varlığında olan tüm renkler, terk ettiğin gün siyahları giydirdi üzerime. Gökkuşağı dahi sadece tek rengi gösteriyor oda gece karanlığında. Artık ihtiyaç duymuyor yağan bir yağmur sırasında doğan güneşe...
Yarasalar gibi dolaşıyorum etrafta sessizce. Kimseye zarar vermeden, kaldırım taşlarına bakarak yürüyorum yosun tutmuş boş sokaklarda. Elimdeki ucuz biranın tek mezesi oldu şu yalnızlık. Daha bir efkarlı oluyormuş meğer sensiz içmek..
Yıkılmışlığımın enkazı altında nefes almaya çalıştığım sırada geri döndü ve gözlerindeki yaşları saklamaya çalışarak <meğer ne çok beklemişsin dönmemi.> dedi. Arkamı dönüp yürümeye başlarken ona son sözümü söyledim: <Gittiğine inansam. dönmeni beklerdim...>
İstanbul hala yağmur ağlıyordu!
Umutsuzca dinlersin hayatın tik tak'larını
Geri dönüşü olmadığını bile bile..
Oysa "umut" olmalıydı hayat
Kapalı kutular ardında yaşanan kalıplaşmış ömür değil!