Arama

İletişim aracı olarak televizyonun önemi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 16 Eylül 2016 Gösterim: 32.173 Cevap: 2
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
18 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
İletişim aracı olarak televizyonun önemi nedir?
EN İYİ CEVABI Keten Prenses verdi

Bir Eğitim Aracı Olarak Televizyon ve Etkileri


Günümüzün en yaygın kitle iletişim aracı olan televizyon, insanlara bir yandan, hem görsel hem de işitsel uyaran sunarken, bir yandan da gerçek dünyalardan sanal dünyalara kadar bir çok durumu göstermektedir. Bunların sonucu olarak da dünyaya açılan bir çeşit pencere görevini üstlenerek bir çok evde baş köşededir. Televizyonun tüm insanlar, özellikle de çocuklar üzerinde görsel ve işitsel bir materyal olarak pek çok olumsuz etkileri olduğu tartışılmaktadır. Yaşantımıza giren her yeni şey gibi televizyonun da insanlar üzerindeki etkileri bir çok araştırmaya konu olmuştur. Evrensel bir araç olan televizyonun etkileri de genellikle evrenseldir. Ancak her toplum ve kültüre göre televizyonun etkileri bazı farklılıklar gösterebilmektedir. Ülkemizde de son yirmi yıl içerisinde televizyonun maddi açıdan ucuzlaması ve herkesin alabileceği bir fiyata inmesi, özel kanalların açılması, kablolu yayınların yaygınlaşması televizyonun bireyler üzerindeki etkilerinin arttığını düşündürmektedir (Atay Ve Öncü, 2006). Türkiye'de televizyon izleme oranları giderek yükselmektedir. Özellikle de son yıllarda TV kanallarında bir furya hâlini alan dizilerin katkısıyla Türkiye'nin, televizyon izleme oranları bakımından, dünyada birinci sıraya yerleştiği görülmektedir. Daha önce günde 3.5 saat ile dünya ikincisi olan Türkiye, dizi filmlere izleyicilerin rağbet göstermesiyle birlikte 4 saat ortalamayla dünyada ilk sırada olan ABD'yi yakalamıştır. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de televizyonun, okuma alışkanlığını engellediği bilinen bir gerçektir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı'nca (MEB) hazırlanan raporda da ortaya çıkmaktadır. Televizyon izleme alışkanlığının, özellikle son yıllarda okuma alışkanlığı edinmede en etkin engelleyicilerden biri olduğunun belirtildiği raporda, çeşitli dönemlerde öğrenciler arasında yapılan anket sonuçlarına da yer verilmektedir. Anketten hareketle öğrencilerin boş zamanlarının büyük bölümünü 'evde geçirdikleri' ifade edilen raporda ayrıca, her Japon'un yılda 25, her İsviçreli'nin 10, her Fransız'ın 7, Türkiye'de ise her 6 kişinin yılda sadece bir kitap okuduğu belirtilmektedir (http).
Sponsorlu Bağlantılar

Televizyonun toplumsal etkisi ve yarattığı sonuçlar açısından bakıldığında; televizyona karşı tedbir alınmasının, özellikle de küçük çocukların televizyondan korunması gerektiği net olarak ortaya çıkmaktadır.
Erken Çocukluk Dönemi (0-8 yaş), gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. Televizyon, çocukların bu dönemde ilgilerini çeken ve özellikle görselliğe hitap eden ilgi çekici bir uyarıcı olma niteliğindedir. Bu uyarıcının çocukları olumsuz yönde etkilememesi için uygun yönlendirmeler ve düzenlemeler yapılması gerektiği tartışılmaktadır. Gerçekte televizyon çocukların öğrenmelerine katkı vermekte midir? Yoksa, çocukları oyalayan bir elektronik bakıcı olmaktan öteye geçememekte midir? 'Bakıcı' sözcüğü, çocuğun son derece pasif, sessiz ve hareketsiz olduğu, dolayısıyla çocuğun televizyon seyrettiği sürece güvenli (hareket eden, öğrenmeye çalışan okulöncesi çocuğu her zaman tehlike ile karşı karşıyadır) bir ortamda bulunmasını ifade etmektedir. Oysa ki günümüzde 'Çocuk Gelişimi' alanında 'Bakım' sözcüğü yalnızca çocuğun beslenme ve güvende olmasını sağlama gibi fiziksel ihtiyaçları karşılama anlamında kullanılmamaktadır. Bakım, çocuğun psiko-sosyal gelişimini de kapsayarak, bir bütünlük içinde çocuğun tüm gelişim alanlarını ele alır. Örneğin, annenin çocuğunu beslerken onunla sıcak ve güven veren bir ses tonu ile konuşması çocukta temel güven duygusu yaratacaktır. Temel güven duygusu, çocuğu motor aktiviteler için cesaretlendirecektir, cesaret bulan çocuk fiziksel aktivitelerle daha çok deneyim kazanacak ve öğrenerek, öğrenmenin keyfini yaşayacaktır. Böylesine bir bakımı elektronik bir aletin gerçekleştirmesi mümkün değildir. 'Elektronik Bakıcı Televizyon' bu bakımın yalnızca küçük bir boyutunda, çocuğu oyalayarak rol almaktadır.

Televizyon Ve Eğitim


Televizyonun fonksiyonlarından birisi olan; izleyiciyi eğitme fonksiyonu, ülkelerin yönetim ve yaşayış tarzlarına, ülkedeki eğitim anlayışı ve eğitim politikasına, ayrıca televizyon istasyonlarının yönetim biçimlerine bağlı olarak değişiklikler göstermektedir.
Televizyonla eğitim, değişik ölçütlere göre, farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıflamalar açısından, televizyonun haber ve bilgi vermeye yönelik programları, 'tamamlayıcı eğitim' grubunda yer almaktadır. Tv programları arasında, mesleklerle ilgili bilgi ve becerileri aktaran; bireyi belirli alanlara yöneltmeyi amaçlayan; teknolojik gelişmelere ve gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan duruma uyum göstermeye yardımcı olan; bireyin ufkunu genişletmeyi amaçlayan, bireyin demokratik yaşayışta yerini almasını sağlayan, temel bilgileri aktaran ve bireyleri çeşitli konularda aydınlatan programlar, 'yaygın eğitim' kapsamına girmektedirler.
İzleyici de; bilgi, beceri, duygu, düşünüş, kanaat ve tutumlar açısından, var olanı pekiştirmeyi veya değiştirmeyi, yenilerini kazandırmayı amaçlayan programlara, 'eğitim fonksiyonlarını yerine getiren' veya 'eğitici' programlar denilebilir. Bu programlar, çocuk, genç ve yetişkin olmak üzere değişik yaş gruplarında, farklı cinslere, farklı meslek gruplarına, farklı yerleşim birimlerindeki izleyici kümelerine yönelik olabilir.

Televizyonun genel yayın programları içerisindeki, belirli izleyici kümelerini, belirli amaçlar doğrultusunda eğitmeyi amaçlayan programların yanı sıra, televizyonun doğrudan doğruya örgün eğitime yönelik 'eğitim programları' da söz konusudur. Bu tür programlar, öğretim programlarıyla uygunluk gösteren, okul derslerine paralel olarak hazırlanan ve örgün eğitimi destekleyici programlardır. Televizyonun eğitim amacıyla kullanılışı, doğrudan eğitim veya zenginleştirici eğitim olarak ortaya çıkmaktadır. Eğitim televizyonu, ya eğitimin niteliğini geliştirmeye yardımcı olması ya da yer ve görevliler açısından ekonomik destek sağlaması için kullanılmaktadır. Eğitim televizyonu anlayışından kaynaklanan uygulamalara, ilköğretimden yüksek öğretime kadar bütün örgün eğitim kurumlarında rastlanmaktadır. Ayrıca okullarda kapalı devre televizyon yayınlarından da yararlanılmaktadı.

Televizyon yayınları, ister genel yayın programı içerisindeki eğitici yayınlar; isterse okul programlarına paralel, okuldaki öğretimi destekleyici, tamamlayıcı ve doğrudan örgün eğitime yönelik eğitim yayınları olsun; temelde davranış değiştirmeye ve izleyici açısından öğrenmeye, televizyon açısından öğretmeye dayanmaktadırlar. Bu nedenle, söz konusu bu yayınların hazırlanması ve sunulmasında, öğrenme-öğretme kuramlarının ve bu kuramlar doğrultusunda yapılan araştırmaların sonuçlarının dikkat alınması gerekmektedir. Ayrıca, hedef-izleyici grubunun çeşitli yönleriyle tanınması ve bu yönde yapılmış psikolojik ve sosyolojik araştırma sonuçlarından haberdar olunması gerekmektedir. Ulaşılmak istenen hedeflere en uygun yöntemlerin, araç-gereçlerin seçilip kullanılmasına ilişkin bilgi ve beceriler de gerekli olmaktadır. Böylece, hedef-izleyici gruplarının yaş, cinsiyet, meslek, istek ve gereksinimlerle ilgili özelliklerine uygun, belirlenen hedefleri gerçekleştirecek yöntem, araç ve gereçlerin kullanıldığı programlar hazırlanıp sunulabilecektir. Bütün bu gereklilikler, programı hazırlayan ekibin ve özellikle program yapımcısının bir takım bilgi, beceri ve yeteneklere sahip olması gerektiğini beraberinde getirmektedir.

Çilenti ( 1980; 1982; 1984), kitle iletişim araçlarını, E. Dale'in öğrenme modeline dayanarak değerlendirmekte ve televizyonun göze ve kulağa hitap eden bir araç olarak öğrenmedeki yerini tespit etmektedir. Bu değerlendirmeye göre, Tv, somuttan soyuta doğru giden öğrenmelerde, Dale'in yaşantı konisinin ortaya yakın üst kısmında yer alan, diğer eğitim araç ve yöntemlerinin kullanılabildiği bir eğitim aracıdır. Öğrenilenlerin yüzde 83'ü görme, yüzde 11'i işitme yoluyla öğrenilmekte ve işitilenlerin yüzde 20'si, görülenlerin yüzde 30'u, görülüp işitilenlerin ise yüzde 50'si hatırlanabilmektedir.

Diğer kitle iletişim araçlarının özellikleriyle karşılaştırıldığında, televizyonun eğitim açısından önemli bir yere ve öneme sahip olduğu, televizyonun bireyin birden fazla duyu organına uyararak algılama, hafızada tutma ve öğrenmede kolaylık sağladığı ve bireyde öğrenme isteği uyandırdığı görülmektedir.
Televizyonun eğitim televizyonu ve okul televizyonu olarak kullanılması yönünde, değişik ülkelerde çeşitli uygulamalar yapılmıştır. Bu uygulamalar, ülkelerin politik, sosyal ve eğitim ile ilgili koşullarına ve özelliklerine, televizyon sisteminin yönetimine ve olanaklarına bağlı olmaktadır. Söz konusu uygulamalarda, televizyonun sınırlılıklarını ve olumsuz yönlerini tamamlayıcı yöntemlerden yararlanılmakta ve televizyonla eğitim bu şekilde desteklenmektedir. Eğitim televizyonu, çeşitli öğretim kademelerine yönelik olabildiği gibi, okul öğretim programlarının tamamına veya belirli bilim dallarına, ders konularına yardımcı bir nitelikte olabilmekte; okuldan ayrı bir sistem olarak diploma veya sertifika verebilmektedir.
Televizyonla eğitim uygulamaları (özellikle gelişmiş ülkelerde), bireylerin, hayatın gerektirdiği temel bilgi, beceri ve alışkanlıkları kazanmalarına yardımcı olacak ve örgün eğitimle sağlanamayan temel eğitimi gerçekleştirecek şekilde kullanılmaktadır. Televizyonun bu şekilde kullanılması 'fonksiyonel eğitim' olarak adlandırılmaktadır. Fonksiyonel eğitim ile ilgili uygulamalar, okuma-yazma eğitiminden mesleklerle ilgili eğitime, sağlık ile ilgili eğitimden toplum kalkınmasına ve üretime yönelik eğitime varıncaya kadar, çok çeşitli konu ve alanlarda gerçekleştirilmiştir .

Türkiye'de Televizyon Ve Eğitim


Türkiye'de ilk defa 1968 yılında yayına başlayan televizyonda, iletişim işlevlerinin yanı sıra yaygın ve tamamlayıcı eğitim anlayışı doğrultusunda izleyiciyi eğitme fonksiyonunu da yerine getiren programlara yer verildiği görülmektedir. Söz konusu programlar arasında, yerli yapımlarla beraber, dış kaynaklı programlar da yer almaktadır. Eğitici yayınların bir kısmı, yetişkinlere hitap eden, genel bilgi veren ve günlük yaşantıda uygulanabilecek becerileri, etkinlikleri öğreten programlardan oluşmaktadır. Bunlar; yabancı dil yayınları, trafik, çevre ve insan sağlığı, beslenme, giyim, spor, el sanatları, çocuk bakımı vb. konularla ilgili yayınlar ve köy yaşantısı ile ilgili, köyün sorunlarına yönelik programlardır. Bu programlar, değişik yıllarda, değişik süre ve oranlarda yayınlanmıştır. 1981-82 yıllarında, 'Tv Okulu' adıyla yayınlanan bir program dizisi, örgün eğitim sürecine girmemiş olan yetişkinlere okuma-yazma öğretmek amacıyla yayınlanmıştır (Aziz, 1975; Aziz, 1982; Özgen, 1985).
Köy yayınları, kadına yönelik yayınlar ve genel eğitim yayınları olarak gruplandırılan ve yetişkinlere hitap eden bu yayınların yanında çocuklara yönelik eğitici yayınlar da söz konusudur. Okul öncesi dönemdeki ve okul çağındaki çocuklara bilgi veren ve onları eğlendiren programlar, yabancı programlarla (özellikle çizgi filmlerle) desteklenerek, televizyonun ilk yayın yılından itibaren değişik oranlarda yayınlamıştır ve artarak yayınlanmaya devam etmektedir (Aziz, 1975; Aziz, 1982; Özgen, 1985).
Türkiye'de eğitim televizyonu, okul televizyonu anlayışı doğrultusunda yayınlanan programlar, genellikle yüksek öğretim seviyesindedir. İlköğretim programlarına paralel bir biçimde, örgün eğitime ve yetişkinlerin temel eğitimine yardımcı olması amacıyla MEB tarafından hazırlanan bir program, 1970-1973 yıllarında 'okul televizyonu' adıyla yayınlanmıştır. 1973 yılında, bu yayına, lise ve ortaokul seviyesinde fizik, matematik, sosyal bilgiler, fen bilgisi ve yabancı dil programları eklenmiştir. Yüksek öğretim seviyesinde, üniversiteye hazırlık kursları niteliğinde yayınlanan programlar kısa süreli olmuştur. 1976 yılında YAY-KUR yayınları başlamış ve 1978 yılında sona ermiştir. 1982-83 yılında AÖF'nin faaliyete geçmesi ile televizyonda açık öğretim yayınları da başlamıştır (Hızal, 1983; Aziz, 1982; Çilenti, 1982; Açıkalın, 1985; Özbilgin Vd, 1985).

Sonuç
Modern topluma geçişle birlikte yükselen yaşam standartları, insanı doğadan kopararak, beton mezarlara dönüşen kentlere hapsetmiştir. Dört duvar arasında doğup büyüyen, çalışan anne-babaların çocuklarını sağlıklı olarak büyütmesi, onlarla sosyallik içinde bütünleşmesi giderek büyük bir zorluğa dönüşmektedir. Bu zorluğu ortadan kaldırmanın yolu ise, dört duvar içinde hapsedilen çocuğu güvende tutmanın yolu olarak, bir kurtarıcı, bakıcı, oyalayıcı, zaman geçiştirici olarak televizyona düşmektedir. Anne-babaların çocuklarını beslemek için bile televizyondan yararlandığı görülmektedir. Televizyon izlerken, televizyonun büyüsü içinde çizgi film, reklam ve dizilere odaklanan çocuğu beslemek, çalışan ve yorgun kentli anne-babaların kolayına gelmektedir. Elbette, görünürde yaşamı kolaylaştırıcı bir araç olarak televizyon, gelecekte ortaya çıkabilecek ekran bağımlısı, antisosyal, reel yaşam ve doğadan uzak, okumaktan hoşlanmayan bireylerin yetişmesinin ana faktörü olarak, başlangıçta oldukça masum bir araç olarak evlerimizde ve sürekli açık olarak durmaktadır. Bir tuşun ucundaki sanal dünya, insanı gerçeklikten, sosyallikten alıp uzaklaştırarak kendine katmakta ve bir süre sonra tutsak almaktadır. Bu tutsaklık bile bile, isteye isteye ve gönül rızası ile gerçekleşmektedir. Daha sonra bundan şikayet etmek ve suçu çocuğa yüklemek, beyhude bir çaba olacaktır.

Modern toplumun anne-babası, televizyon denen hapisliğin bilincinde olarak, çocuk sahibi dahi olmadan önce, bu olgu üzerinde düşünmeli, bilgilenmelidir. Kamu adına sorumluluk taşıyan kurum ve kuruluşlar, bu konuda anne-babaları bilinçlendirmeli, yüksek öğretim kurumlarında içeriği uygun olan derslerde bu konuklardan da bahsedilmelidir.
Son düzenleyen Safi; 16 Eylül 2016 22:58
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
18 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.

Bir Eğitim Aracı Olarak Televizyon ve Etkileri


Günümüzün en yaygın kitle iletişim aracı olan televizyon, insanlara bir yandan, hem görsel hem de işitsel uyaran sunarken, bir yandan da gerçek dünyalardan sanal dünyalara kadar bir çok durumu göstermektedir. Bunların sonucu olarak da dünyaya açılan bir çeşit pencere görevini üstlenerek bir çok evde baş köşededir. Televizyonun tüm insanlar, özellikle de çocuklar üzerinde görsel ve işitsel bir materyal olarak pek çok olumsuz etkileri olduğu tartışılmaktadır. Yaşantımıza giren her yeni şey gibi televizyonun da insanlar üzerindeki etkileri bir çok araştırmaya konu olmuştur. Evrensel bir araç olan televizyonun etkileri de genellikle evrenseldir. Ancak her toplum ve kültüre göre televizyonun etkileri bazı farklılıklar gösterebilmektedir. Ülkemizde de son yirmi yıl içerisinde televizyonun maddi açıdan ucuzlaması ve herkesin alabileceği bir fiyata inmesi, özel kanalların açılması, kablolu yayınların yaygınlaşması televizyonun bireyler üzerindeki etkilerinin arttığını düşündürmektedir (Atay Ve Öncü, 2006). Türkiye'de televizyon izleme oranları giderek yükselmektedir. Özellikle de son yıllarda TV kanallarında bir furya hâlini alan dizilerin katkısıyla Türkiye'nin, televizyon izleme oranları bakımından, dünyada birinci sıraya yerleştiği görülmektedir. Daha önce günde 3.5 saat ile dünya ikincisi olan Türkiye, dizi filmlere izleyicilerin rağbet göstermesiyle birlikte 4 saat ortalamayla dünyada ilk sırada olan ABD'yi yakalamıştır. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de televizyonun, okuma alışkanlığını engellediği bilinen bir gerçektir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı'nca (MEB) hazırlanan raporda da ortaya çıkmaktadır. Televizyon izleme alışkanlığının, özellikle son yıllarda okuma alışkanlığı edinmede en etkin engelleyicilerden biri olduğunun belirtildiği raporda, çeşitli dönemlerde öğrenciler arasında yapılan anket sonuçlarına da yer verilmektedir. Anketten hareketle öğrencilerin boş zamanlarının büyük bölümünü 'evde geçirdikleri' ifade edilen raporda ayrıca, her Japon'un yılda 25, her İsviçreli'nin 10, her Fransız'ın 7, Türkiye'de ise her 6 kişinin yılda sadece bir kitap okuduğu belirtilmektedir (http).
Sponsorlu Bağlantılar

Televizyonun toplumsal etkisi ve yarattığı sonuçlar açısından bakıldığında; televizyona karşı tedbir alınmasının, özellikle de küçük çocukların televizyondan korunması gerektiği net olarak ortaya çıkmaktadır.
Erken Çocukluk Dönemi (0-8 yaş), gelişimin en hızlı olduğu dönemdir. Televizyon, çocukların bu dönemde ilgilerini çeken ve özellikle görselliğe hitap eden ilgi çekici bir uyarıcı olma niteliğindedir. Bu uyarıcının çocukları olumsuz yönde etkilememesi için uygun yönlendirmeler ve düzenlemeler yapılması gerektiği tartışılmaktadır. Gerçekte televizyon çocukların öğrenmelerine katkı vermekte midir? Yoksa, çocukları oyalayan bir elektronik bakıcı olmaktan öteye geçememekte midir? 'Bakıcı' sözcüğü, çocuğun son derece pasif, sessiz ve hareketsiz olduğu, dolayısıyla çocuğun televizyon seyrettiği sürece güvenli (hareket eden, öğrenmeye çalışan okulöncesi çocuğu her zaman tehlike ile karşı karşıyadır) bir ortamda bulunmasını ifade etmektedir. Oysa ki günümüzde 'Çocuk Gelişimi' alanında 'Bakım' sözcüğü yalnızca çocuğun beslenme ve güvende olmasını sağlama gibi fiziksel ihtiyaçları karşılama anlamında kullanılmamaktadır. Bakım, çocuğun psiko-sosyal gelişimini de kapsayarak, bir bütünlük içinde çocuğun tüm gelişim alanlarını ele alır. Örneğin, annenin çocuğunu beslerken onunla sıcak ve güven veren bir ses tonu ile konuşması çocukta temel güven duygusu yaratacaktır. Temel güven duygusu, çocuğu motor aktiviteler için cesaretlendirecektir, cesaret bulan çocuk fiziksel aktivitelerle daha çok deneyim kazanacak ve öğrenerek, öğrenmenin keyfini yaşayacaktır. Böylesine bir bakımı elektronik bir aletin gerçekleştirmesi mümkün değildir. 'Elektronik Bakıcı Televizyon' bu bakımın yalnızca küçük bir boyutunda, çocuğu oyalayarak rol almaktadır.

Televizyon Ve Eğitim


Televizyonun fonksiyonlarından birisi olan; izleyiciyi eğitme fonksiyonu, ülkelerin yönetim ve yaşayış tarzlarına, ülkedeki eğitim anlayışı ve eğitim politikasına, ayrıca televizyon istasyonlarının yönetim biçimlerine bağlı olarak değişiklikler göstermektedir.
Televizyonla eğitim, değişik ölçütlere göre, farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıflamalar açısından, televizyonun haber ve bilgi vermeye yönelik programları, 'tamamlayıcı eğitim' grubunda yer almaktadır. Tv programları arasında, mesleklerle ilgili bilgi ve becerileri aktaran; bireyi belirli alanlara yöneltmeyi amaçlayan; teknolojik gelişmelere ve gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan duruma uyum göstermeye yardımcı olan; bireyin ufkunu genişletmeyi amaçlayan, bireyin demokratik yaşayışta yerini almasını sağlayan, temel bilgileri aktaran ve bireyleri çeşitli konularda aydınlatan programlar, 'yaygın eğitim' kapsamına girmektedirler.
İzleyici de; bilgi, beceri, duygu, düşünüş, kanaat ve tutumlar açısından, var olanı pekiştirmeyi veya değiştirmeyi, yenilerini kazandırmayı amaçlayan programlara, 'eğitim fonksiyonlarını yerine getiren' veya 'eğitici' programlar denilebilir. Bu programlar, çocuk, genç ve yetişkin olmak üzere değişik yaş gruplarında, farklı cinslere, farklı meslek gruplarına, farklı yerleşim birimlerindeki izleyici kümelerine yönelik olabilir.

Televizyonun genel yayın programları içerisindeki, belirli izleyici kümelerini, belirli amaçlar doğrultusunda eğitmeyi amaçlayan programların yanı sıra, televizyonun doğrudan doğruya örgün eğitime yönelik 'eğitim programları' da söz konusudur. Bu tür programlar, öğretim programlarıyla uygunluk gösteren, okul derslerine paralel olarak hazırlanan ve örgün eğitimi destekleyici programlardır. Televizyonun eğitim amacıyla kullanılışı, doğrudan eğitim veya zenginleştirici eğitim olarak ortaya çıkmaktadır. Eğitim televizyonu, ya eğitimin niteliğini geliştirmeye yardımcı olması ya da yer ve görevliler açısından ekonomik destek sağlaması için kullanılmaktadır. Eğitim televizyonu anlayışından kaynaklanan uygulamalara, ilköğretimden yüksek öğretime kadar bütün örgün eğitim kurumlarında rastlanmaktadır. Ayrıca okullarda kapalı devre televizyon yayınlarından da yararlanılmaktadı.

Televizyon yayınları, ister genel yayın programı içerisindeki eğitici yayınlar; isterse okul programlarına paralel, okuldaki öğretimi destekleyici, tamamlayıcı ve doğrudan örgün eğitime yönelik eğitim yayınları olsun; temelde davranış değiştirmeye ve izleyici açısından öğrenmeye, televizyon açısından öğretmeye dayanmaktadırlar. Bu nedenle, söz konusu bu yayınların hazırlanması ve sunulmasında, öğrenme-öğretme kuramlarının ve bu kuramlar doğrultusunda yapılan araştırmaların sonuçlarının dikkat alınması gerekmektedir. Ayrıca, hedef-izleyici grubunun çeşitli yönleriyle tanınması ve bu yönde yapılmış psikolojik ve sosyolojik araştırma sonuçlarından haberdar olunması gerekmektedir. Ulaşılmak istenen hedeflere en uygun yöntemlerin, araç-gereçlerin seçilip kullanılmasına ilişkin bilgi ve beceriler de gerekli olmaktadır. Böylece, hedef-izleyici gruplarının yaş, cinsiyet, meslek, istek ve gereksinimlerle ilgili özelliklerine uygun, belirlenen hedefleri gerçekleştirecek yöntem, araç ve gereçlerin kullanıldığı programlar hazırlanıp sunulabilecektir. Bütün bu gereklilikler, programı hazırlayan ekibin ve özellikle program yapımcısının bir takım bilgi, beceri ve yeteneklere sahip olması gerektiğini beraberinde getirmektedir.

Çilenti ( 1980; 1982; 1984), kitle iletişim araçlarını, E. Dale'in öğrenme modeline dayanarak değerlendirmekte ve televizyonun göze ve kulağa hitap eden bir araç olarak öğrenmedeki yerini tespit etmektedir. Bu değerlendirmeye göre, Tv, somuttan soyuta doğru giden öğrenmelerde, Dale'in yaşantı konisinin ortaya yakın üst kısmında yer alan, diğer eğitim araç ve yöntemlerinin kullanılabildiği bir eğitim aracıdır. Öğrenilenlerin yüzde 83'ü görme, yüzde 11'i işitme yoluyla öğrenilmekte ve işitilenlerin yüzde 20'si, görülenlerin yüzde 30'u, görülüp işitilenlerin ise yüzde 50'si hatırlanabilmektedir.

Diğer kitle iletişim araçlarının özellikleriyle karşılaştırıldığında, televizyonun eğitim açısından önemli bir yere ve öneme sahip olduğu, televizyonun bireyin birden fazla duyu organına uyararak algılama, hafızada tutma ve öğrenmede kolaylık sağladığı ve bireyde öğrenme isteği uyandırdığı görülmektedir.
Televizyonun eğitim televizyonu ve okul televizyonu olarak kullanılması yönünde, değişik ülkelerde çeşitli uygulamalar yapılmıştır. Bu uygulamalar, ülkelerin politik, sosyal ve eğitim ile ilgili koşullarına ve özelliklerine, televizyon sisteminin yönetimine ve olanaklarına bağlı olmaktadır. Söz konusu uygulamalarda, televizyonun sınırlılıklarını ve olumsuz yönlerini tamamlayıcı yöntemlerden yararlanılmakta ve televizyonla eğitim bu şekilde desteklenmektedir. Eğitim televizyonu, çeşitli öğretim kademelerine yönelik olabildiği gibi, okul öğretim programlarının tamamına veya belirli bilim dallarına, ders konularına yardımcı bir nitelikte olabilmekte; okuldan ayrı bir sistem olarak diploma veya sertifika verebilmektedir.
Televizyonla eğitim uygulamaları (özellikle gelişmiş ülkelerde), bireylerin, hayatın gerektirdiği temel bilgi, beceri ve alışkanlıkları kazanmalarına yardımcı olacak ve örgün eğitimle sağlanamayan temel eğitimi gerçekleştirecek şekilde kullanılmaktadır. Televizyonun bu şekilde kullanılması 'fonksiyonel eğitim' olarak adlandırılmaktadır. Fonksiyonel eğitim ile ilgili uygulamalar, okuma-yazma eğitiminden mesleklerle ilgili eğitime, sağlık ile ilgili eğitimden toplum kalkınmasına ve üretime yönelik eğitime varıncaya kadar, çok çeşitli konu ve alanlarda gerçekleştirilmiştir .

Türkiye'de Televizyon Ve Eğitim


Türkiye'de ilk defa 1968 yılında yayına başlayan televizyonda, iletişim işlevlerinin yanı sıra yaygın ve tamamlayıcı eğitim anlayışı doğrultusunda izleyiciyi eğitme fonksiyonunu da yerine getiren programlara yer verildiği görülmektedir. Söz konusu programlar arasında, yerli yapımlarla beraber, dış kaynaklı programlar da yer almaktadır. Eğitici yayınların bir kısmı, yetişkinlere hitap eden, genel bilgi veren ve günlük yaşantıda uygulanabilecek becerileri, etkinlikleri öğreten programlardan oluşmaktadır. Bunlar; yabancı dil yayınları, trafik, çevre ve insan sağlığı, beslenme, giyim, spor, el sanatları, çocuk bakımı vb. konularla ilgili yayınlar ve köy yaşantısı ile ilgili, köyün sorunlarına yönelik programlardır. Bu programlar, değişik yıllarda, değişik süre ve oranlarda yayınlanmıştır. 1981-82 yıllarında, 'Tv Okulu' adıyla yayınlanan bir program dizisi, örgün eğitim sürecine girmemiş olan yetişkinlere okuma-yazma öğretmek amacıyla yayınlanmıştır (Aziz, 1975; Aziz, 1982; Özgen, 1985).
Köy yayınları, kadına yönelik yayınlar ve genel eğitim yayınları olarak gruplandırılan ve yetişkinlere hitap eden bu yayınların yanında çocuklara yönelik eğitici yayınlar da söz konusudur. Okul öncesi dönemdeki ve okul çağındaki çocuklara bilgi veren ve onları eğlendiren programlar, yabancı programlarla (özellikle çizgi filmlerle) desteklenerek, televizyonun ilk yayın yılından itibaren değişik oranlarda yayınlamıştır ve artarak yayınlanmaya devam etmektedir (Aziz, 1975; Aziz, 1982; Özgen, 1985).
Türkiye'de eğitim televizyonu, okul televizyonu anlayışı doğrultusunda yayınlanan programlar, genellikle yüksek öğretim seviyesindedir. İlköğretim programlarına paralel bir biçimde, örgün eğitime ve yetişkinlerin temel eğitimine yardımcı olması amacıyla MEB tarafından hazırlanan bir program, 1970-1973 yıllarında 'okul televizyonu' adıyla yayınlanmıştır. 1973 yılında, bu yayına, lise ve ortaokul seviyesinde fizik, matematik, sosyal bilgiler, fen bilgisi ve yabancı dil programları eklenmiştir. Yüksek öğretim seviyesinde, üniversiteye hazırlık kursları niteliğinde yayınlanan programlar kısa süreli olmuştur. 1976 yılında YAY-KUR yayınları başlamış ve 1978 yılında sona ermiştir. 1982-83 yılında AÖF'nin faaliyete geçmesi ile televizyonda açık öğretim yayınları da başlamıştır (Hızal, 1983; Aziz, 1982; Çilenti, 1982; Açıkalın, 1985; Özbilgin Vd, 1985).

Sonuç
Modern topluma geçişle birlikte yükselen yaşam standartları, insanı doğadan kopararak, beton mezarlara dönüşen kentlere hapsetmiştir. Dört duvar arasında doğup büyüyen, çalışan anne-babaların çocuklarını sağlıklı olarak büyütmesi, onlarla sosyallik içinde bütünleşmesi giderek büyük bir zorluğa dönüşmektedir. Bu zorluğu ortadan kaldırmanın yolu ise, dört duvar içinde hapsedilen çocuğu güvende tutmanın yolu olarak, bir kurtarıcı, bakıcı, oyalayıcı, zaman geçiştirici olarak televizyona düşmektedir. Anne-babaların çocuklarını beslemek için bile televizyondan yararlandığı görülmektedir. Televizyon izlerken, televizyonun büyüsü içinde çizgi film, reklam ve dizilere odaklanan çocuğu beslemek, çalışan ve yorgun kentli anne-babaların kolayına gelmektedir. Elbette, görünürde yaşamı kolaylaştırıcı bir araç olarak televizyon, gelecekte ortaya çıkabilecek ekran bağımlısı, antisosyal, reel yaşam ve doğadan uzak, okumaktan hoşlanmayan bireylerin yetişmesinin ana faktörü olarak, başlangıçta oldukça masum bir araç olarak evlerimizde ve sürekli açık olarak durmaktadır. Bir tuşun ucundaki sanal dünya, insanı gerçeklikten, sosyallikten alıp uzaklaştırarak kendine katmakta ve bir süre sonra tutsak almaktadır. Bu tutsaklık bile bile, isteye isteye ve gönül rızası ile gerçekleşmektedir. Daha sonra bundan şikayet etmek ve suçu çocuğa yüklemek, beyhude bir çaba olacaktır.

Modern toplumun anne-babası, televizyon denen hapisliğin bilincinde olarak, çocuk sahibi dahi olmadan önce, bu olgu üzerinde düşünmeli, bilgilenmelidir. Kamu adına sorumluluk taşıyan kurum ve kuruluşlar, bu konuda anne-babaları bilinçlendirmeli, yüksek öğretim kurumlarında içeriği uygun olan derslerde bu konuklardan da bahsedilmelidir.
Son düzenleyen Safi; 16 Eylül 2016 23:00
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Aralık 2012       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Televizyon; hayatımızı, vizyonumuzu, görüşlerimizi değiştiren bir kitle iletişim aracı. 1975’li yıllarda, evinde televizyonu olan komşular ziyarete gidilirdi, herkesin izlediği Kaçak, görevimiz tehlike dizisi, uzay yolu konuşulurdu. Ayrıca, denizlerin altındaki yaşamı Kaptan Cousto’yu heyecanla takip ederek öğrendik.
1990’lara kadar üç dört kanalla devam eden yaşamımız, 1990 sonrasında özel televizyonların yayına başlamasıyla birlikte birden bire renklendi. Televizyon yayıncılığı insanların beklenti ve talepleri doğrultusunda hizmet veren bir sektör haline geldi.
Özel televizyonların giderek artması, yayınlanan programların çeşitlenmesi ve sürekli olarak sektörün gelişip, yenilenmesi ve tüm bunların görsel ve işitsel olarak alıcıya ulaşması, televizyonu diğer kitle iletişim araçlarından daha çok tercih edilir bir konuma getirdi.

Artık, televizyonsuz bir ev ve yaşam düşünülemiyor. Televizyonun kapalı olduğu yemek masalarının sayısı çok azaldı. Aile içindeki paylaşım ve sohbetin yerini televizyondaki diziler aldı, televizyon dizilerinin aile içinde ve aile dışındaki yorumları sohbetlerin yerini aldı.

Bir dönem brezilya dizileri vardı, bir dönem magazin programları gündemdeydi, bir dönem yarışmalar vardı, şimdi de dizilerin en yoğun izlenildiği dönem. Biz hepsinde kendimizden birşeyler bularak izliyoruz.

Aslında televizyon, çok önemli bir iletişim aracı. Topluma ulaşmaktaki en etkin iletişim aracı. Bir yandan dünyadan bilgilere ulaşırken, diğer yandan da kuruluşların kendini ve faaliyetlerini kamuoyuna ulaştırmaktaki en önemli iletişim aracı.

Bütün iletişim araçları gibi televizyonun da iyi ve kötü yanları var. Ancak, burada en önemli nokta, bireylerin kendilerini ve çocuklarını yönlendirmedeki bilgi, beceri ve donanımı. Çünkü televizyonların kitle iletişim aracı olarak bilgilendirme, haber verme, tanıtma ve eğlendirme gibi görevleri var.
Günümüzde gazete, dergi ve kitap okuma seviyesinin düşüklüğü hepimizce biliniyor. İletişim fakültesi öğrencileri ile çok fazla bir aradayım ve gazete okuma alışkanlığının olmadığını veya çok düşük olduğunu üzülerek görüyorum. Bu ise düşünme geleneğinin ve yaratıcılığın yerleşmesine bir engel teşkil ederken, televizyon yayınlarından etkilenme oranını da çok daha yükseltiyor.

Aslında televizyon bir eğlence aracı olmaktan çok daha öte, toplumun kültürünün de oluşmasında çok etkili bir araçtır.Televizyon sosyal kimliğin belirlenmesinde çok önemli bir rol oynar. Bu bakımdan televizyon aracılığı ile yayılan kültür, popüler kültürün en yaygın türüdür. Televizyon toplumun sosyal kimliğinin belirlenmesinde çok önemli bir rol oynar. Bugün televizyon aracılığı ile yayılan popüler kültür, bizim geleneksel kültürümüzü unutturuyor. Bunları unutturmak ise, toplumu şaşkınlaştırmak, yöntemsiz hale getirmektir.
Televizyonların hayatımıza girmesiyle birlikte insanların hayatında elbette olumlu etkileri oldu. Örneğin çocuklar televizyonda çizgi film izleyerek oyalanıyor, böylece yaramazlık yapmıyor, ya da sorun çıkarmıyor.

Anne ve babalar, güncel olaylardan haberdar olmak için gazete okumak zorunda kalmıyor, saat başı yayınlanan haber programlarını takip edebiliyor, film izleyebiliyor, müzik dinleyebiliyor, belgesel programları izleyerek bilgi sahibi oluyor, hayranı olduğumuz sanatçıların özel hayatlarına girebiliyor, yeni çıkan ürünleri takip edebiliyor kısacası arzu ettiğimiz her şeyi ve herkesi evlerimizde konuk edebiliyoruz.
Peki bize bunca şey kazandıran yayınlar, neden son yıllarda bazı tepkiler alır oldu? Bizleri bu derece bilgilendirdiğini gördüğümüz yayınlar acaba bize zarar mı veriyorlar? Her yaştan insanın hayranlıkla izlediği dizilerin, merakla takip ettiğimiz magazin programlarının, bilgilendirici ve eğlenceli haber bültenlerinin, eş arayan, sesini, dansını ispat etmek isteyen kişiler için yarışmalar, aile sorunlarını anlatmak isteyenler için kadın programların toplumdaki etkileri neler ve en çok kimleri etki altında?

Televizyon ve Çocuk
Televizyon yayınlarından en çok etkilenen kuşkusuz çocuklardır. Televizyonda işlenen tüm konuları yetişkinler gibi algılayamamakta ve yetişkinlerden farklı şekillerde etkilenmektedirler. Televizyon kullanım nedenlerine bakıldığında da çocuklar ile yetişkinler arasında farklılıklar görülmektedir. Yetişkinlerin çoğu televizyonu eğlenmek amacıyla izlerken, çocuklar ise eğlendirici buldukları televizyonu dünyayı tanımak ve anlamak için izlemektedirler.

Çocuklar kurmaca ve gerçek arasındaki farkı çoğu kez yetişkinler kadar kolay bir biçimde algılayamamaktadırlar. Birçok açıdan çocuklar televizyon karşısında yetişkinlere oranla daha korumasız durumdadırlar. Olaya bu açıdan bakıldığında zararlı çıkanlar çocuklar gibi görülmektedir. Çocuklar kendi yerlerini öğrenmek amacıyla içinde yaşadıkları toplumu gözlemlemektedirler. Çocuklar bu gözleme eylemini gerçekleştirirken yetişkinlerden yeterince yardım alamamakta bunun yerine televizyona yönelmektedirler. Ancak bu yönelme televizyonun çocuk davranışları üzerinde doğrudan etkili olduğunu göstermez.

Televizyon yayınları en yıkıcı etkisini, etkiye en fazla açık durumdaki çocuklar ve gençler üzerinde gösteriyor. Şiddet onların davranışlarına, sözlerine, oyunlarına yansıyor. Çocukların küçük yaşlardan itibaren 12 – 13 yaşlarına kadar çizgi film izledikleri, bunun yanı sıra erişkinler için yapılan televizyon yayınlarını da izledikleri düşünüldüğünde çocukların yoğun olarak televizyonun etkisi altında kaldığı görülüyor.

Televizyonun Yetişkinlere ve Kültüre Etkisi
Kitle iletişim araçları, bir yandan geleneksel kültürlerde ve değerlerde değişikliklere sebep olurken, bir yandan da hâkim güçlerin ürettiği medya kültürünün, egemen bir kültür haline gelmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Bu yeni kültürün adı, popüler kültürdür. Kitle iletişim araçlarının hızla gelişmesi sayesinde, her yerde ve herkes için hazır olan bu kültür, sınır tanımayan argo kültürüne veya hâkim bir dünya kültürüne (global kültüre) dönüşmektedir.

Televizyon yayınlarıyla ilgili önemli bir nokta da, bunların toplumda belli fikirleri "yaygın görüş" hâline getirmesidir. Televizyonlar, bazı fikirlerin toplum tarafından kabulünü sağlamakta, belli konularda aynı şekilde düşünenlerin sayısını yükseltmektedir. Yapılan bir araştırma Türkiye'de "yaygın görüşün" oluşmasında televizyonun % 50 nispetinde rol oynadığını ortaya koymaktadır. Diğer bir husus ise, bizzat bazı televizyon kanallarının yaydığı bazı görüşlerin toplumda benimsendiği gerçeğidir. Buna karşılık televizyon karşısında geçirilen saatlerde giderek artmaktadır.

Yani toplum, içinde yaşamadığı bir hayatı, günde en az 4-5 saat seyretmek zorunda kalmaktadır. Böylece televizyon başka bir dünyanın kültürünü topluma ekmekte ve hasadını beklemektedir.
TV yayıncılığı sadece dizi üzerine kurulamaz. Televizyon çocuk, yaşlı, kadın, erkek çok geniş kitleye seslenir. Toplumun tek ihtiyacı dizi değildir. Televizyon, izleyiciye çeşitlilik sunmak zorundadır. Çünkü televizyon sinema değildir. Televizyon stüdyo demektir. İnteraktif ilişki demektir.

Ayrıca, çocuklar ve yetişkinlerin televizyon programlarını değerlendirmeleri çok farklı. Televizyonda gösterilen yaşam ile gerçek yaşam çok farklı, aslında bunu herkes biliyor. Ama büyülü, hareketli, şaşalı, zengin yaşama karşı modaya karşı ne yapmalıyız?

Amerikalılar buna bir isim bulmuşlar “The Beautiful People Syndrome”. Çok televizyon seyrettiğinizde ne oluyor, oradaki yaşama inanıyoruz, bekliyoruz, sıradan bireyleriz ama televizyon yıldızları gibi görünmeye başlıyoruz. TV mi yaşamı taklit ediyor? Yaşam mı televizyonu taklit ediyor/ veya ikisi birden mi oluyor? Televizyonun çizdiği insan görünümü, güzel, akıllı, sağlıklı, yaratıcı, anlayışlı, heyecanlı, pratik, özelliklere sahip, kötü bir görünüm yok. Kim seyrederse de buna inanıyor. Saatlerce televizyon seyretmeden sonra, yakışıklı, güzel, ince, sevimli karakterler, yazarlardan, şairlerden, politikacılardan çok daha şöhretli ve öğretmenden, polisten, doktordan çok daha önemli oluyor. Güzel bayan ve yakışıklı erkek tiplerinin standartlaşması, buna ulaşamayan kişilerde psikolojik bozukluğa sebep oluyor.

Bunun sonucu nedir? Mutsuz bireyler, mutsuz bir toplum
Sonuç Olarak, Yüzlerce yabancı tv yayınının seyredildiği, küreselleşmenin yaygınlaştığı günümüzde kendi değerlerini ve güzelliklerini koruyan, geliştiren bir toplum olmanın önemi çok büyük.
Bu konuda Türk televizyonları ciddi bir strateji geliştirerek, bu alanda uluslararası rekabete dayanabilir hale gelmesi gerekmektedir.
Türk toplumunun kimliğini koruyabilmesi, kendi kültür, sanat, tarih ve diline sahip çıkması, ile ancak mümkün olabilir.
Televizyon ve toplum iletişimindeki en önemli konu, toplum değerlerini koruyan, anlatan yerleştiren kavramların iyi işlenmesi.
Bugün dünyada etik kavramı bütün çalışmalarda ilk sıralarda yer alıyor. Bunun temelinde ise bireysel değerler ve bireysel etik kavramı yer alıyor. Yayınlarda yer alan Türkçe’nin kullanımındaki bozukluklar ve argo kullanımı, kişiler arası iletişimdeki bozukluklar, şiddet, cinsellik ve manevi değerlerin kullanımdaki uçurumlar birey olarak hepimizi etkiliyor. Ancak, çocukları yani toplulumuzun gelecekteki bireylerini çok daha fazla etkiliyor. Televizyon programlarının, bilgilendirme yanının daha artırılması ve dizilerdeki iletişimlerde ve ilişkilerde bireysel ve toplumsal değerlerimize sahip çıkılması önem kazanıyor.

Tabi burada anne ve babalara da görev düşüyor, çocuklarını gündüz programlarını dahi kontrollü seyrettirmeleri önemli. Bu arada akıllı işaretlerin ülkemizde de başlaması ve uygulanmasındaki çabaları nedeniyle RTÜK yetkililerine teşekkür etmek istiyorum, önemli bir başlangıç yapıldığını düşünüyorum.
Son düzenleyen Safi; 16 Eylül 2016 23:01

Benzer Konular

12 Ocak 2014 / Misafir Soru-Cevap
16 Kasım 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
18 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap