Ziyaretçi
Şimdi sayın üyeler vipler ve adminler bana gazetelerde yada dergilerde yapılan anlatım bozuklukları lazım. Dönem ödevi . Herkes bir tane bulsa yada dikkat edip bir tane yazsa hem bana hem birçok kişiye yarar sağlar yardım eder misiniz?
Köşe yazılarına sıkışan Türkçe yanlışları
1990’lı yılların başında aylık yayımlanan Polemik adlı sevimli bir tartışma dergisi vardı. Türkiye Günlüğü dergisi ekibinin çıkardığı derginin her sayısı ayrı renkteki bir kağıda basılırdı. İlk sayısı Mayıs 1992’de yayımlanan ve yazarı olmaktan zevk duyduğum Polemik,bir süre sonra aylık yayın düzenini koruyamadı, 1993 başından sonra da iki aylık periyotla yayımlanmaya başladı. 9.sayıdan itibaren kağıdının rengini sabitleyip yazısının rengini değiştiren dergi, giderek düzensizleşti ve Mayıs-Haziran1994 tarihli 13.sayısıyla yayın hayatından çekili. Oldukça seviyeli tartışma yazılarının yayımlandığı derginin arka kapağının içinde, “Bu Sayfada Acele Yazanlar İçin Meccanen Tashih Hizmeti Verilir” başlıklı ilginç duyuru yer almıştı. Dikkatle incelenen bir köşe yazısının kenar boşluklarına çıkılan ok işaretli, numaralı eklemelerle yazı düzeltiliyordu. Ne yazık ki bu ilginç ve önemli ayrıntının devamlılığı sağlanamadı. Birinci sayıda Mehmet Ali Brand’ın, ikinci sayıda ise Güneri Civaoğlu’nun köşe yazıları düzeltildi ve ardından üçüncü bir düzeltme çalışması yayımlanmadı. Yazıları düzeltilen her iki yazarın, adı geçen dergiden haberdar olup olmadıklarını, şayet haberdar oldularsa ne tür bir tepki verdiklerini bilmiyorum.
Yazarların, (gazeteci, romancı, öykücü, akademisyen vb.) yazılarının dil yanlışlarının gösterilmesine pek tahammülleri yok gibi. Bazen yazdıklarının içeriğine de elbette. Bu durumun açık örneğini akademisyen/romancı Tahsin Yücel’in, romancı Orhan Pamuk’un romanlarındaki dil kusurlarıyla ilgili yazısı yayımlandığında Orhan Pamuk’un hakarete varan tepkisinde görmüştüm. ÖSYM, bunca zamandır sınavlarda sorduğu Türkçe yanlışlığı(yazım, noktalama, anlatım bozukluğu) sorularını seçtiği metinlerin yazarlarını belirtse kim bilir ne tür tepkilerle karşılaşırdı. Vaktiyle, bazı dergilerde (Dergâh, Türk Dili, Mavi Yeşil) bu tür Türkçe yanlışlarını ben de göstermeye çalıştım, bazı şeyleri göze alarak. Yıllar geçiyor; Türkçe yanlışlarında azalma olduğuna dair bir kanıt yok. Yalnızca sınava giren adaylar sadece sınav kazanabilmek için sorumlu, diğer kesimler, özellikle gazete, dergi, kitap yazarları, için hava hoş; isteyen her tür Türkçe yanlışı yapabilir gibi bir hava oluş(turul)muş her nasılsa.
Doç.Dr.İsmet Emre’nin, edebiyat ufku adlı sitede eski bir romanla ilgili yeni yazısını (Kar ve İnkar) okuyunca sınavzede adaylara teselli, ÖSYM’nin ilgili komisyonlarına kolaylık olsun istedim. Biraz da Polemik nostaljisi belki.
“Kabaca, ilköğretim ve ortaöğretimden sonra zorlu ÖSS sınavına girilir.” (Radikal İKİ, 29 Haziran 2008) İhsan Çetin’in bu cümlesinde olduğu gibi sınava giren bir aday da ÖSS kısaltmasından sonra “sınav” sözcüğün getirebilir mi acaba?
“ÖSS sınavına gençler ortalama yirmi yaş dolayında giriyorlar…”(Star, 14 Haziran 2009) Eser Karakaş da ÖSS kısaltmasından sonra “sınavına” sözcüğünü yazabiliyor, “gereksiz sözcük” uyarısını dikkate almadan.
“Bu roman için deyim yerindeyse ‘sosyolojik bir iman’ gerekmiştir diye düşünüyorum.” (Radikal Kitap,13 haziran 2008) Sema Aslan’ın cümlesindeki “deyim” sözcüğünün “deyiş” olması gerektiğini gör(e)meyen aday, yanlış anlamlı sözcük kullanmaktan bir soru kaybederdi.
“Herkesin meşrebine göre bir futbol yorumu var.” (Star AÇIK GÖRÜŞ, 6 Temmuz 2008) Salih Kılıç, önemsememiş olabilir; ancak “herkesin” sözcüğünden sonra “virgül” kullanamamak, cümlenin anlamını nasıl da değiştiriyor.
“Güçlü bir savunma yapan Av. Labori’yi, 14 Ağustosta bir kişi tabanca ile yaralar.” (Star, 30 Haziran 2009) Sınava giren herhangi bir aday, Sami Selçuk gibi davranıp “Ağustosta” sözcüğünü “kesme işareti” kullanmadan yazabilir miydi acaba?
“Şanlıurfa’nın Viranşehir İlçesi’nden Diyarbakır’a gelirken (…)” (Star, 5 Temmuz 2009) Mehmet Altan’ın yazdığı gibi “İlçesi’nden” sözcüğüne büyük harfle başlayıp sonra da ek ayırmak için “kesme işareti” kullanabilir misiniz?
“İki gün önce, Murat Bardakçı ve (bir okuyucumun deyimiyle) “tarihin sansür odası” ya da (bir başka okuyucumun deyimiyle) “tarihin televolesi” ile uğraşma faslına bir ara verip, dar anlamda politikaya dönerek “asıl şimdi anladı[ğı]m”ı kâğıda dökmek, karşılamadı günün icaplarını.” (Taraf, 4 Temmuz 2009) Halil Berktay da “deyiş” yerine, “deyim” sözcüğünü bir cümlede iki kez kullanabilmektedir.
“Örnek pekçok… ” (Yeni Şafak, 7 Temmuz 2009) Ali Bayramoğlu, bir “tık”la, birleşik sözcüklerin yazım yanlışından kurtulabilirdi.
“Öyle ki, ayrıntı detektörü H. Devrim dahi sizi farketmez.” (Radikal,11 Temmuz 2009) Serhan Ada da tıpkı Ali Bayramoğlu gibi, bir “tık”la “farketmez” yanlış yazımını düzeltebilirdi.
“Öbür dikkatimi çeken Mehmet Altan’ın Star’daki yazısı, daha doğrusu yazısının başlığı idi.” (Milliyet, 9 Temmuz 2009) Doğan Heper, “öbür” sözcüğünü yanlış yerde kullanmakla cümlenin anlamını nasıl da değiştirmiş; dikkat ettiniz mi?
“Hükümetlerin kurulma düzenlerinden tutun, dinlerin “işletmelerine,” çocuk olma mevhumundan tutun, kadın haklarına, tarihi yorumlamaktan tutun, birey/toplum ilişkilerine...” “Antik Yunanistan, Sokrat ve öğrencileri Eflatun ve Aristo’nun diyalogları sayesinde demokrasiyi keşfetmiştir.” “Rousseau, prangalı halimizi yüzümüze çarparak Fransız devrimininin altyapısını kurmuştur.” “Şunu unutmamak gerekir: felsefe, tarihten, matematikten, teolojiden, edebiyattan, sosyolojiden bağımsız olamaz.” “Hume’suz bir Frege düşünülemez çünkü bütün bu şahıslar tarihi ve onun ürünlerini delik deşik ederek “yeniyi” keşfetmiştir.” (Habertürk, 11 Temmuz 2009) Pelin Batu, ilk cümlede “kavram” anlamındaki “mefhum” ile “mevhum” sözcüğünü karıştırış gibi. İkinci cümlenin başlangıcındaki “Antik” nitelemesi, “Yunanistan” değil, “Yunan” sözcüğünün önüne yazılabilir. “Fransız Devrimi” özel addır; bu bakımdan her iki sözcüğünün de ilk harfi büyük yazılmalıdır. Özel adlara eklenen çekim ekleri, “kesme işareti” ile ayrılır. Sınava giren bir aday, Pelin Batu’nun dördüncü cümlesindeki gibi “üst üste iki nokta” işaretinden sonra yargı bildiren cümleye küçük harfle başlamayı onaylayabilir mi acaba? Son cümle, “noktalı virgül” eksikliği için örnek bir cümledir; çünkü burada iki ayrı yargı belirtildiğinden cümledeki “çünkü” sözcüğünden önce “noktalı virgül” kullanılmalıdır.
“En saçması da 1 milyona yakın aday sınava girdi.” (Milliyet,11 Temmuz 2009) Abbas Güçlü’nün bu cümlesinde saçmalığın nerede olduğunu sorabilirsiniz. Şaşkınlığınızı giderebilmek için cümlenin devamındaki “978 bini barajı aştı.” cümlesini okumanız gerekiyor. Dikkat ederseniz burada iki ayrı cümle yoktur. Birinci cümlenin yüklemi “girdi” sözcüğünden sonra “virgül” konularak devam edilmelidir.
“Ortak çözümler bulmak ve hayata geçirmek zorundayız.” (Habertürk, 11 Temmuz 2009) Yiğit Bulut’un cümlesi, nesnesi eksik olduğu için anlatım bozukluğuna neden olmuştur: bu bakımdan “ve” bağlacından hemen sonra “onları” sözcüğü eklenmelidir.
“…yayınlanan yazıların önemli bir bölümü İngilizce ve İbranice dillerine çevrildi.” (Zaman, 13 temmuz 2009) Ali Bulaç, iki ayrı dil adını; “İngilizce” ve “İbranice” yazdıktan sonra “dillerine” sözcüğü yerine “-a/-e” yönelme ekini dil adına ekleyerek kullanmalıydı. Cümle içinde, “dillerine” sözcüğü, “İngiliz” ve İbrani” soy adlarından sonra gelebilir.
“Bir tutum almak, tutum sahibi olmak dediğimde bir ülkenin köklü değişim noktalarındaki, kavşaklarda, dönemeçlerdeki hal ve tavrımızdan, söz ve eylemlerimizden söz ediyorum.” (Taraf, 13 Temmuz 2009) Nabi Yağcı’nın cümlesinde “noktalarındaki” sözcüğünden sonra kullanılan “virgül”, bir cümlede asla “virgül kullanılmayacak yer” için güzel bir örnektir.
“Sanıyorum Latince'deki "revoltum" kökünden gelen ve "revolution" benzeri sözcüklerle ifade edilen bu kavram, Türkçemiz'de farklı iki sözcükle ifade edilmektedir.” (Bugün, 14 temmuz 2009) Toktamış Ateş, iki ayrı dil adını gösteren her iki sözcükte de “kesme işareti”ni gereksiz kullanmış, noktalama yanlışına neden olmuştur.
“Öğrenciler dün başlayan tercih yapma işlemlerini 17 Temmuz'da sona erecek.” (Sabah, 14 Temmuz 20009) Yaşar Özay, sınavlarda sorulan “aşağıdakilerden hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?” sorusuna uygun seçenek olacak bir cümle yazmıştır.
“Gerçektende, öğreneceğiniz her yabancı dil, sizi 2'ye çarpacaktır.” (Posta, 14 Temmuz 2009) M. Ali Brand, yine aceleye getirmiş olacak ki cümlesinin ilk sözcüğündeki “de” bağlacını bir “tık”la ayıramamıştır. Yine anı nedenle olmalı ki “2’yle” yazılamamıştır.
Adlarından söz ettiğim yazarlar, öncelikle okunuyor oldukları için kendilerini şanslı saymalılar bence. Yazılarındaki Türkçe yanlışlarını gösterdiğim ve her gün yüz binlerce okura ulaşan çoğu akademisyen köşe yazarı, yoğun olduklarını ve zamanlarının darlığını gerekçe göstererek yazıma alınmış olabilir. Belki de onlar “aman sen de” diyerek konuyu ellerinin tersiyle itip, savsaklamıştır. Ancak bilinmesi gereken bir gerçek var ki o da “sınava giren adayların köşe yazarlarından daha çok zamanı ve daha az stresi olmadığı”dır. Kimsenin kazandığı parada gözümüz yok; ancak köşe yazarlarının gazetelerinden aldığı paralar dudak uçuklatıyor.(Öyle değilse, doğrusunu açıklayabilirler.) ÖSS’de veya KPSS’de bir yanlış cevabın adaya nelere mâl olduğunu herkes biliyorken bunca Türkçe yanlışı olan köşe yazarlarının, bırakınız maaş kesimini bir uyarı alıp almadıklarını kimse bilmiyor. Yazılarındaki Türkçe yanlışlarını gösterdiğim yazarları seven okurlar, küçük bir iyilik edip yazarlarına bir “ileti” göndererek onların aynı yanlışları yeniden yapmalarını engellemiş olurlarsa ne güzel.
Sponsorlu Bağlantılar
Yazarların, (gazeteci, romancı, öykücü, akademisyen vb.) yazılarının dil yanlışlarının gösterilmesine pek tahammülleri yok gibi. Bazen yazdıklarının içeriğine de elbette. Bu durumun açık örneğini akademisyen/romancı Tahsin Yücel’in, romancı Orhan Pamuk’un romanlarındaki dil kusurlarıyla ilgili yazısı yayımlandığında Orhan Pamuk’un hakarete varan tepkisinde görmüştüm. ÖSYM, bunca zamandır sınavlarda sorduğu Türkçe yanlışlığı(yazım, noktalama, anlatım bozukluğu) sorularını seçtiği metinlerin yazarlarını belirtse kim bilir ne tür tepkilerle karşılaşırdı. Vaktiyle, bazı dergilerde (Dergâh, Türk Dili, Mavi Yeşil) bu tür Türkçe yanlışlarını ben de göstermeye çalıştım, bazı şeyleri göze alarak. Yıllar geçiyor; Türkçe yanlışlarında azalma olduğuna dair bir kanıt yok. Yalnızca sınava giren adaylar sadece sınav kazanabilmek için sorumlu, diğer kesimler, özellikle gazete, dergi, kitap yazarları, için hava hoş; isteyen her tür Türkçe yanlışı yapabilir gibi bir hava oluş(turul)muş her nasılsa.
Doç.Dr.İsmet Emre’nin, edebiyat ufku adlı sitede eski bir romanla ilgili yeni yazısını (Kar ve İnkar) okuyunca sınavzede adaylara teselli, ÖSYM’nin ilgili komisyonlarına kolaylık olsun istedim. Biraz da Polemik nostaljisi belki.
“Kabaca, ilköğretim ve ortaöğretimden sonra zorlu ÖSS sınavına girilir.” (Radikal İKİ, 29 Haziran 2008) İhsan Çetin’in bu cümlesinde olduğu gibi sınava giren bir aday da ÖSS kısaltmasından sonra “sınav” sözcüğün getirebilir mi acaba?
“ÖSS sınavına gençler ortalama yirmi yaş dolayında giriyorlar…”(Star, 14 Haziran 2009) Eser Karakaş da ÖSS kısaltmasından sonra “sınavına” sözcüğünü yazabiliyor, “gereksiz sözcük” uyarısını dikkate almadan.
“Bu roman için deyim yerindeyse ‘sosyolojik bir iman’ gerekmiştir diye düşünüyorum.” (Radikal Kitap,13 haziran 2008) Sema Aslan’ın cümlesindeki “deyim” sözcüğünün “deyiş” olması gerektiğini gör(e)meyen aday, yanlış anlamlı sözcük kullanmaktan bir soru kaybederdi.
“Herkesin meşrebine göre bir futbol yorumu var.” (Star AÇIK GÖRÜŞ, 6 Temmuz 2008) Salih Kılıç, önemsememiş olabilir; ancak “herkesin” sözcüğünden sonra “virgül” kullanamamak, cümlenin anlamını nasıl da değiştiriyor.
“Güçlü bir savunma yapan Av. Labori’yi, 14 Ağustosta bir kişi tabanca ile yaralar.” (Star, 30 Haziran 2009) Sınava giren herhangi bir aday, Sami Selçuk gibi davranıp “Ağustosta” sözcüğünü “kesme işareti” kullanmadan yazabilir miydi acaba?
“Şanlıurfa’nın Viranşehir İlçesi’nden Diyarbakır’a gelirken (…)” (Star, 5 Temmuz 2009) Mehmet Altan’ın yazdığı gibi “İlçesi’nden” sözcüğüne büyük harfle başlayıp sonra da ek ayırmak için “kesme işareti” kullanabilir misiniz?
“İki gün önce, Murat Bardakçı ve (bir okuyucumun deyimiyle) “tarihin sansür odası” ya da (bir başka okuyucumun deyimiyle) “tarihin televolesi” ile uğraşma faslına bir ara verip, dar anlamda politikaya dönerek “asıl şimdi anladı[ğı]m”ı kâğıda dökmek, karşılamadı günün icaplarını.” (Taraf, 4 Temmuz 2009) Halil Berktay da “deyiş” yerine, “deyim” sözcüğünü bir cümlede iki kez kullanabilmektedir.
“Örnek pekçok… ” (Yeni Şafak, 7 Temmuz 2009) Ali Bayramoğlu, bir “tık”la, birleşik sözcüklerin yazım yanlışından kurtulabilirdi.
“Öyle ki, ayrıntı detektörü H. Devrim dahi sizi farketmez.” (Radikal,11 Temmuz 2009) Serhan Ada da tıpkı Ali Bayramoğlu gibi, bir “tık”la “farketmez” yanlış yazımını düzeltebilirdi.
“Öbür dikkatimi çeken Mehmet Altan’ın Star’daki yazısı, daha doğrusu yazısının başlığı idi.” (Milliyet, 9 Temmuz 2009) Doğan Heper, “öbür” sözcüğünü yanlış yerde kullanmakla cümlenin anlamını nasıl da değiştirmiş; dikkat ettiniz mi?
“Hükümetlerin kurulma düzenlerinden tutun, dinlerin “işletmelerine,” çocuk olma mevhumundan tutun, kadın haklarına, tarihi yorumlamaktan tutun, birey/toplum ilişkilerine...” “Antik Yunanistan, Sokrat ve öğrencileri Eflatun ve Aristo’nun diyalogları sayesinde demokrasiyi keşfetmiştir.” “Rousseau, prangalı halimizi yüzümüze çarparak Fransız devrimininin altyapısını kurmuştur.” “Şunu unutmamak gerekir: felsefe, tarihten, matematikten, teolojiden, edebiyattan, sosyolojiden bağımsız olamaz.” “Hume’suz bir Frege düşünülemez çünkü bütün bu şahıslar tarihi ve onun ürünlerini delik deşik ederek “yeniyi” keşfetmiştir.” (Habertürk, 11 Temmuz 2009) Pelin Batu, ilk cümlede “kavram” anlamındaki “mefhum” ile “mevhum” sözcüğünü karıştırış gibi. İkinci cümlenin başlangıcındaki “Antik” nitelemesi, “Yunanistan” değil, “Yunan” sözcüğünün önüne yazılabilir. “Fransız Devrimi” özel addır; bu bakımdan her iki sözcüğünün de ilk harfi büyük yazılmalıdır. Özel adlara eklenen çekim ekleri, “kesme işareti” ile ayrılır. Sınava giren bir aday, Pelin Batu’nun dördüncü cümlesindeki gibi “üst üste iki nokta” işaretinden sonra yargı bildiren cümleye küçük harfle başlamayı onaylayabilir mi acaba? Son cümle, “noktalı virgül” eksikliği için örnek bir cümledir; çünkü burada iki ayrı yargı belirtildiğinden cümledeki “çünkü” sözcüğünden önce “noktalı virgül” kullanılmalıdır.
“En saçması da 1 milyona yakın aday sınava girdi.” (Milliyet,11 Temmuz 2009) Abbas Güçlü’nün bu cümlesinde saçmalığın nerede olduğunu sorabilirsiniz. Şaşkınlığınızı giderebilmek için cümlenin devamındaki “978 bini barajı aştı.” cümlesini okumanız gerekiyor. Dikkat ederseniz burada iki ayrı cümle yoktur. Birinci cümlenin yüklemi “girdi” sözcüğünden sonra “virgül” konularak devam edilmelidir.
“Ortak çözümler bulmak ve hayata geçirmek zorundayız.” (Habertürk, 11 Temmuz 2009) Yiğit Bulut’un cümlesi, nesnesi eksik olduğu için anlatım bozukluğuna neden olmuştur: bu bakımdan “ve” bağlacından hemen sonra “onları” sözcüğü eklenmelidir.
“…yayınlanan yazıların önemli bir bölümü İngilizce ve İbranice dillerine çevrildi.” (Zaman, 13 temmuz 2009) Ali Bulaç, iki ayrı dil adını; “İngilizce” ve “İbranice” yazdıktan sonra “dillerine” sözcüğü yerine “-a/-e” yönelme ekini dil adına ekleyerek kullanmalıydı. Cümle içinde, “dillerine” sözcüğü, “İngiliz” ve İbrani” soy adlarından sonra gelebilir.
“Bir tutum almak, tutum sahibi olmak dediğimde bir ülkenin köklü değişim noktalarındaki, kavşaklarda, dönemeçlerdeki hal ve tavrımızdan, söz ve eylemlerimizden söz ediyorum.” (Taraf, 13 Temmuz 2009) Nabi Yağcı’nın cümlesinde “noktalarındaki” sözcüğünden sonra kullanılan “virgül”, bir cümlede asla “virgül kullanılmayacak yer” için güzel bir örnektir.
“Sanıyorum Latince'deki "revoltum" kökünden gelen ve "revolution" benzeri sözcüklerle ifade edilen bu kavram, Türkçemiz'de farklı iki sözcükle ifade edilmektedir.” (Bugün, 14 temmuz 2009) Toktamış Ateş, iki ayrı dil adını gösteren her iki sözcükte de “kesme işareti”ni gereksiz kullanmış, noktalama yanlışına neden olmuştur.
“Öğrenciler dün başlayan tercih yapma işlemlerini 17 Temmuz'da sona erecek.” (Sabah, 14 Temmuz 20009) Yaşar Özay, sınavlarda sorulan “aşağıdakilerden hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?” sorusuna uygun seçenek olacak bir cümle yazmıştır.
“Gerçektende, öğreneceğiniz her yabancı dil, sizi 2'ye çarpacaktır.” (Posta, 14 Temmuz 2009) M. Ali Brand, yine aceleye getirmiş olacak ki cümlesinin ilk sözcüğündeki “de” bağlacını bir “tık”la ayıramamıştır. Yine anı nedenle olmalı ki “2’yle” yazılamamıştır.
Adlarından söz ettiğim yazarlar, öncelikle okunuyor oldukları için kendilerini şanslı saymalılar bence. Yazılarındaki Türkçe yanlışlarını gösterdiğim ve her gün yüz binlerce okura ulaşan çoğu akademisyen köşe yazarı, yoğun olduklarını ve zamanlarının darlığını gerekçe göstererek yazıma alınmış olabilir. Belki de onlar “aman sen de” diyerek konuyu ellerinin tersiyle itip, savsaklamıştır. Ancak bilinmesi gereken bir gerçek var ki o da “sınava giren adayların köşe yazarlarından daha çok zamanı ve daha az stresi olmadığı”dır. Kimsenin kazandığı parada gözümüz yok; ancak köşe yazarlarının gazetelerinden aldığı paralar dudak uçuklatıyor.(Öyle değilse, doğrusunu açıklayabilirler.) ÖSS’de veya KPSS’de bir yanlış cevabın adaya nelere mâl olduğunu herkes biliyorken bunca Türkçe yanlışı olan köşe yazarlarının, bırakınız maaş kesimini bir uyarı alıp almadıklarını kimse bilmiyor. Yazılarındaki Türkçe yanlışlarını gösterdiğim yazarları seven okurlar, küçük bir iyilik edip yazarlarına bir “ileti” göndererek onların aynı yanlışları yeniden yapmalarını engellemiş olurlarsa ne güzel.