Arama

Mescit ve cami nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 7 Aralık 2013 Gösterim: 3.074 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mescit ve cami nedir?
EN İYİ CEVABI ThinkerBeLL verdi
Mescit nedir?
Mescit, Cuma Namazı kılınmayan küçük cami veya namaz kılma yeridir.
Sponsorlu Bağlantılar
Mescit kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescitlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescitler namaz kılmak için kullanılan küçük mekânlardır.

Cami nedir?
Cami, İslam'da bir ibadet mekanıdır.
"Cami" Türkçeye Arapçadan geçen bir sözcüktür. Cem’ "toplanma, bir araya gelme" kökünden gelen cami, "toplayan, bir araya getiren" demektir. Sözcük önceleri "cuma namazı mescidi" anlamında kullanılıyordu.

Câmi sözcüğü, aynı zamanda İslam'da Allah'ın 99 isminden birisidir.


NOT: Cami ve mescit ayrımı sadece Türkiye'de vardır. Diğer İslam ülkelerinde mescit kelimesi Türkiye'deki cami sözcüğünün karşılığı olarak kullanılır. Arapça’nın dışındaki dillere cami kelimesi mescit sözcüğünün değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.

_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
3 Ocak 2010       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Mescit
Mescit, Cuma Namazı kılınmayan küçük cami veya namaz kılma yeridir.
Sponsorlu Bağlantılar
Mescit kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescitlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescitler namaz kılmak için kullanılan küçük mekânlardır.
Cami ve mescit ayrımı sadece Türkiye'de vardır. Diğer İslam ülkelerinde mescit kelimesi Türkiye'deki cami sözcüğünün karşılığı olarak kullanılır. Arapça’nın dışındaki dillere cami kelimesi mescit sözcüğünün değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.
Anadolu Türk Mimarisi’nde, Selçuklu devrinde yapımına başlanılan tek kubbeli mescitler, daha sonra Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde de yaygın bir şekilde devam ettirilmiştir.

* Mescit hakkında ek bilgi:
Secde edilen yer, namazgâh, cami yerine kullanılan namaz yeri. Aşırı saygı göstermek, alnını yere koymak, baş eğmek, eğilmek anlamlarına gelen "sücûd" masdarından yer ismi. Çoğulu "mesâcid" mescitlerin büyüğüne "cami" denir. Çoğulu "cevâmi''dir. Cami; toplayan toplayıcı demektir. Beş vakit namazda cuma ve bayram namazlarında mü'minleri bir araya topladığı için bu isim verilmiştir. İbadet edilen yer, tapınak anlamında "ma'bed" ve çoğulu "meâbid" de kullanılır. Türkler Anadoluda, ibadethanelerin büyük yapıda olanlarına "cami" küçüklerine ise "mescit" adını vermişlerdir.
Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe-i Muazzama'dır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev Mekke'de bulunan mübarek ve âlemler için bir hidayet kaynağı olan Kâbedir."
(Âl-i İmran, 3/96).

Ebû Zerr (r.a)'den rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah (s.a.s)'a, yeryüzünde ilk defa hangi mescidin tesis edildiğini sordum. Cevap olarak; "mescid-i Haram" buyurdu. Bundan sonra hangisi inşa olundu, dedim Mescid-i Aksâ" buyurdu. İkisinin inşası arasında ne kadar süre bulunduğunu sordum. "Kırk yıl" cevabını verdi. Bundan sonra da, Allah'ın elçisi şöyle buyurdu:
"Ey Ebû Zerr! Namaz vakti nerede girerse, namazını orada kıl. Namazın fazileti, vaktinde kılınmasıdır."
(Buhârî, Enbiyâ, 10, 40; Müslim, Mesacid, 1,2).

Kâbe-i Muazzama'nın ilk olarak Hz. Âdem tarafından inşa edildiği, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) tarafından aynı temeller üzerine yeniden bina edildiği nakledilmiştir. Kâbe ve Mescid-i Aksâ'nın inşası arasında bin yıllık bir süre farkının bulunduğu rivayeti dikkate alınınca, Mescid-i Aksa'nın da Süleyman (a.s) tarafından ikinci olarak inşa edilmiş olması muhtemeldir (bk. Zebîdî, Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Kâmil Miras, 7. baskı, Ankara 1984, VI, 22-32; "Kâbe", "Mescid-i Aksa" maddeleri). Diğer yandan bu en eski iki büyük mescit arasında süre ile ilgili rakamların çokluk bildirmesi de mümkündür.
Allah'ın elçisi üç mesciti ziyaret ve orada ibadet için yolculuk yapılabileceğini belirtmiştir.
"Ancak şu üç mescit için yolculuk yapılabilir: Mescid Haram, benim şu mescidim (Mescidi Nebevi) ve Mescid-i Aksa."
(Buhârî, Mescid-i Mekke, I, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Müslim, Hacc, 415, 511-513; Ebû Dâvud, Menâsik, 94; Tirmizi, Salat, 126).

Bu üç mescitte yapılacak ibadetin, başka mescitlerde yapılacak olandan üstünlüğünü bildiren çeşitli hadis-i şerifler nakledilmiştir (bk. Buharî, Mescid-i Mekke, 1; Müslim, Hacc, 505-510; Tirmizi, Mevâkit, 126, Menâkıb, 67; Nesaî, Mesâcid, 4, 7, Menâsik, 124).
İslâm'ın çıkışı sırasında Kâbe putlarla doldurulmuş bir halde, Kureyş müşriklerinin ziyaret yeri idi. Hz. Peygamber Mekke'de iken müslümanlar önceleri kendilerini gizlemişler, Erkam b. Ebî'l-Erkam'ın evinde toplantılarını gizlice sürdürmüşlerdi. Hz. Ömer'in İslâm'a girişi ile kendilerini açığa vurdular ve ilk olarak topluca Kâbe'ye kadar giderek burada müşriklere karşı bir gösteri yaptılar. Hz. Peygamber Mekke'de iken namazlarım Beytullah'ın yanıbaşında, Yemen köşesi ile Hacer-i Esved arasında kılmaktaydı. O, peygamberlikten önce de, Kâbe'ye saygı göstermekte, onu kutsal tanımakta, fırsat olunca ziyaret edip, Hacer-i Esved'i öpmekteydi.
Mekke'de ilk müslüman cemaatin, özel bir ibadet yeri yoktu. Hz. Peygamber (s.a.s), erkeklerden ilk müslüman olan Hz. Ali (r.a) ve diğer arkadaşları ile Mekke'nin dar sokaklarında, gizlice namaz kılmıştı. Hz. Peygamber genellikle namazlarını, Kâbe civarında veya kendi evinde tek başına kılardı. Bununla birlikte müslümanlar, cemaat halinde namaz kılabilmek için bir evde toplandıkları da olurdu. Bu ev, çoğu zaman ashabdan Erkam'ın evi idi. Hz. Ömer (r.a), islâmiyeti kabul ettikten sonra, müminlerin rahatsız edilmeden Kabe'nin yanında namaz kılmalarını temin etmişti.
Hz. Peygamber (s.a.s.), yeryüzünün bütün müslümanlar için bir mescit olduğunu ve Allah nazarında her yerin bir olduğunu belirtmiştir (Buhârî, Salât/56). Ancak namazların mescitlerde kılınmasının daha güzel olacağını bildiren hadislerde mevcuttur (bk. Müslim, Mecâcid/1).
Mekke'de İslâm'ın çıkışından sonra Kâbe dışında ilk mescit, Ammâr b. Yâsir tarafından yapılmıştır. Ammar b. Yâsir, Mekkeli olmayıp oraya yerleşen bir yabancı idi. Müşriklerin bitmez-tükenmez eziyetlerine dayanamadığı ve ibadetini Kâbe'de rahat yapamadığı için evini mescid yapmıştır.
Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in Mekke'de iken yaptırdığı mescit, İslâmın ikinci mescidi olarak kabul edilir. O Mekkede iken, evinin avlusunda kapı yanında özel bir mescit yapmıştı. Kureyşliler, onu görecek olan kadınların ve çocukların heyecana kapılıp yoldan çıkacakları endişesiyle itiraz etmiş ve bu şekil söz konusu mescitte açıkça namaz kılmasını yasaklamıştı (Buhâri, Salât/86).
Medine'ye hicret etmeden önce. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in emri ile orada Cuma namazı kılınmıştı. Cuma namazının kılındığı bu yer, İslâm tarihinin üçüncü mescitidir. Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret ederken Kubada birkaç hafta geçirdi. Burada bir mescit inşasına başladı. Bu hususta şu ayet-i kerime nazil oldu: "İlk gününden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescitte bulunman daha uygundur" (et-Tevbe, 9/108). İşte bu mescit, İslâm âleminde dördüncü mescittir: Beşinci mescit ise, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Medine'ye vardıktan sonra yaptığı mescittir. Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Medine'ye giren Resulullah (s.a.s.) devesini salıverir. Devesi, nerede durursa orada misafir olacağını belirtir. Deve, bugün Mescid-i Nevevî'nin olduğu yerde durur. Boş bir arazi olan bu yeri, Hz. Muhammed (s.a.s.), mescit ve kendi ev halkı için oturacak yer yaptırmak üzere satın alır. O zamandan beri bu mescit, Medine'nin belli başlı mescidi olarak zamanımıza kadar gelmiştir. Medine mescidinde, ashabını dinî ve dünyevî konularda aydınlatma amacıyla oturmaları Resulullah'ın âdetleri idi.
Bu ilk mescitlerden sonra, İslâm âleminde mescitler çığ gibi çoğaldı. Müslümanlar kurdukları bütün köy ve kasabalarda, fethettikleri her yerleşim merkezinde bir veya birden fazla mescit yapmayı prensip haline getirdi.
Mescitler, başlangıçta ibadet yeri, ilim müessesesi, kaza dairesi (mahkeme), ordu karargâhı, elçilerin kabul edildiği bir makam ve hatta gerektiğinde hapishane olarak kullanılmıştır. Mescitler son zamanlara kadar, ibadet yeri olarak görev yapmanın yanı sıra, eğitim-öğretim faaliyetlerinin de icra edildiği bir yer olmuştur. Mescitlerde göze çarpan yapı unsurları olarak şunlar sıralanabilir: Mihrab, minber, vaaz kürsüsü, padişahların yaptıkları mescitlerde hünkâr mahfili, müezzinlerin namaz sırasında oturduğu müezzin mahfili, son cemaat mahalli, minare, imam ve müezzin odaları, hükümdarlara yapılabilecek suikastleri engellemek için inşa edilen maksûre, şadırvan ve avlu, gasilhane ve tuvaletler, son olarak da Kur'an okutmaya yarayan ve kurs binası niteliği taşıyan bölmeler.
Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, mescitleri yapacak olanlarda dört ana vasfın arandığı görülmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı gereği üzere kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka kimseden korkmayanlar imâr eder. İşte bunların doğru yolda olup başarıya ulaşacakları umulur" (et-Tevbe, 9/8).

Mescitlere ait hükümler
Mescitler Allahu Teâlâ'ya ibadet amacıyla yapıldığı için büyük bir şerefe sahiptir. Bu yüzden her mescite "Beytullah (Allah'ın evi)" denir. Bir mescit kıyamete kadar mescittir. Mescite saygısızlık veya tecavüz, Allahu Teâlâ'nın hukukuna tecavüz anlamı taşıyacağı için uhrevî sorumluluğu gerektirir.
Bir mescitin içi ve arsası mescit olduğu gibi gökyüzüne kadar üstü de mescit hükmündedir. Bu yüzden mescitte yapılması mekruh olan şeyin, üstünde yapılması da mekruh olur. Mescidlerin araya yol girmeyen çevresi de (finâ-ı mescid) namaz konusunda mescit hükmündedir. Fakat başka konularda mescit hükmünde değildir. Bu nedenle, oralardan geçip gitmek veya oraya abdestsiz girmek caizdir.
Bir kimsenin kendi mahallesi veya köyü camiinde namaz kılması daha faziletlidir. Ancak imamının daha salih ve daha fakih olması bir tercih sebebidir. Bu konuda Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevi'de ayrı bir üstünlük vardır.
Bir mescit, cemaata dar gelmeye başlamışsa yanlarından arsa satın alarak genişletilebilir. Arsa sahipleri razı olmasa da bedeli ödenerek alınabilir. Çünkü buna toplumun ihtiyacı vardır.
Bir kimse, Allah rızası için yaptırdığı bir mescitin idaresine, tamir, tefriş ve aydınlatılmasına ve ehilse imamlık veya müezzinliğine başkalarından daha fazla hak sahibidir. Kendisinden sonra ehil olan çocukları ve aşireti de başkalarından önde gelir.
Bir mescitin duvarları veya kubbesi bir takım nakış ve yaldızlarla süslenebilir. Ancak mescitin sade olması daha uygundur. Özellikle namaz kılanların dikkatini dağıtacak şekilde kıble tarafına yapılacak süslemeler mekruh sayılmıştır. Bununla birlikte bir kimse kendi malından mesciti süsleyebilir. Fakat vakıf mütevellisi bu nakış ve süsleri vakfın malından yapamaz, yaparsa bedelini tazmin etmesi gerekir. Çünkü bunlar mescitin binasına, devamına ait şeyler değildir. Ancak vakıf gelir fazlasının kötü yöneticilerin eline geçip zayi olmasından korkulursa böyle bir harcama yapılabilir.
Mescit içinde abdest alınmaya mahsus bir yer yapılmışsa, burada abdest alınabilir.
Görevli imam ve müezzini bulunan bir mescidde cemaatle namaz kılındıktan sonra, başka bir cemaatın yeniden ezan ve ikametle namaz kılması mekruhtur. Ancak ezan ve ikametsiz olarak, mihraptan başka bir yerde ikinci cemaatin namaz kılmasında bir sakınca yoktur.
Bir mescite sağ ayakla girilir, önce Resulullah (s.a.s)'a salâtü selâmdan sonra, "Allahümme'ftah aleynâ ebvâbe rahmetike (Allahım, bizlere rahmet kapılarını aç)" diye dua edilir. Çıkarken de önce sol ayağı dışarıya atarak,
"Allahûmme'ftah aleynâ ebvâbe fadlike (Allahım, bize lütuf ve kereminin kapılarını aç)" diye duada bulunmalıdır. Diğer yandan mescite ilk girişte selâmlama anlamında Allah rızası için en az iki rekât "Tehıyyatül mescit" namazı kılınması sünnet olup, mescitin manevî havasına intibakı sağlar.
Mescitlerde yüksek sesle konuşmak mekruhtur. Ancak vaiz, hatib ve öğrencilerine ders vermekte olan üstad sesini duyurmak için yükseltebilir. Namaz kılanlara zarar vermemek şartıyla Kur'ân-ı Kerîm okuyanların veya Allah'ı zikredenlerin seslerini yükseltmeleri caizdir.
Namaz için mescite gelenlerin, kendi durumuna göre en temiz ve en güzel giysilerini giyinmeleri, cemaatı nefret ettirecek soğan, sarmısak gibi şeyleri namaz öncesinde yemekten sakınması insan, cemaata ve mescide olan saygının gereğidir. Kur'ân-ı Kerîm'de "Ev Ademoğulları! Her mescite gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyinin" (el-A'râf, 7/31).
Namaz kılanın önünden geçmek caiz değildir. Ancak mescitte ön saflarda boş yer varken arka safa namaza duranın önünden geçip ileri safa gidilebilir. Burada önünden geçilen kimse cami adabına uymayarak kendi saygınlığını kendisi yitirmiştir.
Mescite abdestli olarak girilir. Mescitlere namaz için olmaksızın çocukları, akıl hastalarını sokmak veya mescidin içinden zaruret bulunmadıkça yol gibi geçmek caiz değildir (Geniş bilgi için bk. el-Kâsenî, Bedâyiu's-Sanayi, Beyrut 1402/1982, VI, 220, 221; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, II, 454 vd.; İbn Âbidîn, Reddü'l Muhtâr, İstanbul 1984 (tıpkı basım), IV, 356 vd., Terceme, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1983, IX, 267 vd.; Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 240 vd.),
Mefâil HIZLI


Cami
Toplayıcı, toplayan, kaplayan, müslümanların ibadet gayesiyle toplandıkları yer, ma'bed.
"Câmi" terimi "(cemaatleri) bir araya getiren mescid" anlamındaki "el-mescidü'l-câmi"den kısaltılarak sonradan kullanılmaya başlanmıştır. Kur'an'da, hadislerde ve ilk tarihî kaynaklarda "câmi" yerine "mescid" kelimesi geçmektedir. "Mescid", "secde edilen yer" anlamında bir mekân ismidir Namazın başka rükünleri de olmasına rağmen ibadet edilen yer, önemine binaen secdeye izafe edilmiştir İnsanın daha ilk yaratılışında şahit olduğu secde (el-Bakara, 2/34) hürmet ve tazimin en güzel ifadesidir Hz Peygamber (sas) onu, kulun Allah'a en yakın anı olarak vasıflandırmıştır (Nesâî, Tatbik, 78) İçinde Allah'a ibadet edilen her yere mescid denilmiştir Kur'an bu geniş anlamıyla mescidi geçmiş dinlerin mabedleri ile beraber zikreder (el-Hac, 22/41 )
Batı dillerinde kullanılmakta olan "mosquee" ve benzeri terimler "mescid"in değişik telaffuzundan doğmuştur Osmanlılar da sultanlar tarafından yaptırılan câmilere "salâtin câmi", vezirler ve rical tarafından yaptırılanlara, yaptıranın adına izafeten " câmii" küçük olanlara da "mescid" demişlerdir.
İlk câmiler:
Hz Âdem (as)'in yeryüzüne ilk geldiği yer olarak kabul edilen Serendip (Seylan) adasında kendine ait bir mescidi olduğu rivayet edilir (İbn Haldun, Mukaddime, Beyrut 1967, 635) Halen bu adada, Hz Âdem'in adını taşıyan bir dağ ve tepesinde ona ait olduğu söylenen bir ayak izi ve geniş bir düzlük bulunmaktadır Rivayet doğru bile olsa, bu mescid özel olmalıdır Kur'an'ın bildirdiğine göre insanların tümü için yapılan ilk ma'bed Kâbe'dir: "Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev Mekke'deki Kâbe'dir Orada apaçık nişaneler ve İbrâhim'in makamı vardır Oraya giren emniyette olur" (Âli İmrân, 3/96-97) Kâbe'yi de içine alan geniş sahaya "Mescid-i Haram"* denilir Ebû Zer (ra)'in merakı üzerine Hz Peygamber (sas)'in verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre, Kâbe'den sonra Mescid-i Aksa* yapılmıştır Bu iki mescid ilk banileri olarak bilinen Hz İbrahim (as) ve Süleyman (as) dan çok öncelere dayanmaktadır (Buhârî, Enbiya, 40; İbn Mâce, Mesâcid, 7; Ahmed b Hanbel, V, 150-157)
İslâm'ın ilk yıllarında müşrikler, İslâm'ı seçen zayıf ve desteksiz müslümanları dinlerinden döndürmek ve yeniden kendi küfür düzenlerine ve putlarına ibadet ettirmek için onlara korkunç işkenceler yapıyorlardı Hz Bilâl, Ammâr İbn Yâsir ve Habbâb'ın uğradığı işkenceler, diğerlerine nazaran en şiddetlileri idi.
Diğer müslümanlar, zaman zaman namazlarını Harem-i Şerif'te kılıyorlardı Müşrikler güçlü kabilelere mensup olan müslümanlara fazla yaklaşamıyorlardı Ama bu garip ve cefakâr müslümanlar, Harem'de namaz kılamıyorlardı Hatta müslümanlıklarını gizlemek zorunda kalıyorlardı İşte Erkam b Ebi'l-Erkam'ın evinden sonra ilk mescid, Ammar b Yâsir'in gizlice namaz kılmak maksadıyla evinin bir bölümünde bir yer ayırmasıyla gerçekleştirilmişti.
İkinci mescid ise yine hicretten evvel Hz Ebû Bekr es-Sıddık'ın kendi evinde inşa ettirdiği mescittir Bu da bir zaruret sonucunda yapılmış bir mesciddir Teymoğulları kabîlesine mensup olan Hz Ebû Bekr es-Sıddık (ra) kendisinin Mekke'de nüfuzu olmakla beraber kabilesinin öteki kabileler tarafından horlanması sebebiyle, öteki muhacirler gibi Habeşistan'â hicret etmek istemişti Onun Mekke' den ayrılması bir çoklarını endişelendirdi Çünkü zengindi ve Mekke'nin ekonomisine büyük katkısı vardı Bunun üzerine İbn Dağunna adında bir Mekkeli, onu himayesine almakla hem kötülükten korumuş hem de hicret ederek Mekke'den ayrılmasını engellemiş oluyordu Himayeye alma, bu tür şehir devletlerinde geçerli bir hukuk kuralıydı Ancak İbn Dağunna'nın bir şartı vardı Namaz ve ibadetlerini Harem-i Şerif'te yapmayacaktı Hatta Ebû Bekir, ibadetlerini gizli yapacaktı İşte bu anlaşma üzerine o, evinin avlusunu mescid edinmişti.
İslâm'da Hz Peygamber'in umuma açık olarak ashabı ile birlikte namaz kıldığı ilk mescid Hicret esnasında inşa edilen Kubâ'dır Hicret'ten sonra Hz Peygamber Medine'de Mescid-i Nebevî'yi inşa etti Bu iki mescidin inşasında Hz Peygamber ashabı ile birlikte bir işçi gibi çalışmıştır Sonraları Medine'de dokuz mescid daha yaptırılmıştır İslâm'ın yayılmasına orantılı olarak mescidler geniş bir alana yayıldılar Buhâri'nin, Mescid-i Nebevî' den sonra içinde cuma namazı kılınan ilk mescidin Abd-i Kaysoğulları ülkesindeki Cuvâsa Mescidi olduğuna dair rivayeti (Buhârî, Cumuâ', 11), daha Hz Peygamber'in sağlığında mescidlerin ne kadar geniş bir alana yayılmış olduğunu göstermektedir Cuvâsa, Mekke ve Medine yöresinde olmayıp, bugünkü Riyad ve Zahran arasındadır.
Mimarî: Yapımı yedi ay kadar süren Mescid-i Nebevî 100x100 zira (yaklaşık 48x48 m) ebâdında mütevâzi bir yapıydı Kıbleye göre sol tarafta Hz Peygamber'in odaları sıralanıyordu Arka kısmında üzeri hurma lifleri ve dallarıyla örtülmüş, fakir öğrencilerin barındığı Suffe bulunmaktaydı İlk câmiler Mescid-i Nebevî örneğinde görüldüğü gibi sütunlu revakların çevrelediği bir avludan ibaretti Bu plân Eyyûbîler'e kadar pek fazla bir değişikliğe uğramadı Yeni milletlerin İslâm'ı kabul etmeleri ve onların mimarî anlayışının etkisi, fetihlerle ele geçirilen bölgelerin kültürel tesiri, coğrafî şartları, malzemenin sağladığı bir takım imkânlar câmi mimarisinde gelişmelere yol almıştır İran, Maverâünnehr, Anadolu, Kuzey Afrika ve Endülüs'te gelişen câmi mimarisi Osmanlılar'da Mimar Sinan'la zirveye ulaştı Osmanlı câmi mimarisinin başlıca üslûp ve ekolleri kısaca şunlardır:
a) Bursa Üslûbu (1325-1501): Ulu Câmi ve Yeşil Câmi
b) Klâsik Üslûp (1501-1616) Süleymâniye, Şehzade, Selimiye câmileri,
c) Yenileştirilen Klâsik Üslûp (1616-1703): Sultan Ahmed Camii
d) Lâle Devri üslûbu (1703-1730): III Ahmet Çeşmesi
e) Barok üslûbu (1730-1808): Lâleli ve Nuruosmaniye câmileri
f) Ampir üslûbu (1808-1874): Ortaköy Camii
g) Yeni Klâsik Üslûp (1874-1930): Valide Camii

Klâsik Türk câmileri başlıca şu kısımlardan meydana gelir:
Dış avlu, iç avlu, son cemaat mahalli, sahn, yan sofalar, mihrap İç avlunun etrafı revaklı olup, orta yerde abdest almak için bir şadırvan bulunur Arka duvara bitişik bölüm son cemaat mahalli olup, geç kalanların cemaatle namaz kılmalarını temin için mihrap yapılmıştır Câmi içinde bulunan minber, mihrap, vaaz kürsüleri, müezzin mahfelleri bazı câmilerde padişahın namaz kılması için yapılan hünkâr mahfelleri birer sanat şaheseridir Minareler ise bir ustalık ve zerafet sembolüdür
Görevliler:
Câmilerde başlıca şu görevliler bulunur:
İmam: Kelime olarak önder, devlet başkanı gibi anlamları vardır Hz Peygamber zamanında bir yere öğretici olarak gönderilen kişi, aynı zamanda onların imamlığını da yapmakta idi Hz Peygamber Kur'an'ı en güzel okuyanı yaşça küçük de olsa imam tayin etmiştir Atadığı valiler aynı zamanda merkezî câmiin imamlığını da yapmakta idi Câmi imamlarının namaz kıldırma dışında başka birçok görevleri de vardır
Müezzin: Vakti geldiğinde ezan okur ve câmi içinde diğer müezzinlik görevlerini yerine getirir Hz Peygamber (sas) müezzinleri Bilâl, Sa'd b Karaz gibi sesi güzel olanlardan seçmiştir
Vâiz: Namaz vakitlerinden önce bilhassa cuma, bayram ve terâvih önceleri halkı çeşitli konularda aydınlatan, nasihat eden kimselerdir Câmilerde va'z âdeti, Hz Ömer zamanında başlamıştır Bu görevi ilk ifâ eden Temim ed-Dârî olmuştur
Kayyum: Câmilerin temiz ve düzenli olmasını sağlayan görevlilerdir Hz Peygamber (sas) mescidlerin temizliğine çok önem vermiştir O hayatta iken mescidi süpüren bir kadıncağız vardı Vefatı kendisine haber verilmeden defnedildi Rasûlullah bu duruma çok üzülmüş ve onun mezarı başında namaz kılmıştır Onu Cennet'te mescidin kırıntılarını süpürürken gördüğünü haber vermiştir (Buhârî, Salat, 8/72)

Câmilerde genel olarak bu dört grup görev yapmakla beraber, bilhassa Osmanlıların yükselme çağında bu sayı otuza kadar yaklaşmaktadır Vakfiyelerde zikredilen görevlilerden bazıları şunlardır: Hatip, ecza-han, devirhan, ders-i âmm, ferrâş, şeyhu'l-kurrâ, müderris, bevvâb, naat-han, muhaddis, hâfız-ı kütüp, kandilci, buhurî, mahyacı, şifâ-i şerif hocası (Ziya Kazıcı, İslâmî ve Sosyal Açıdan Vakıflar, İstanbul 1985)

Câmilerin fonksiyonları,
a) Mabed
b) Yönetim merkezi,
c) İlim ve kültür merkezi

a) Mabed olarak: Esas itibariyle mescidler içinde ibadet edilmek üzere inşa edilmişlerdir Bu itibarla kudsiyet kazanmışlar ve "Allah'ın evi" adını almışlardır Kur'an Allah'ın adının anılması için yapıldığını belirtmektedir (Cin, 72/18) İslâm dini toplu ibadeti teşvik etmiştir Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınandan 25-27 derece daha üstün tutulmuştur Her renkten ve sınıftan insanın bir araya gelip omuz omuza ibadet etmeleri, sosyal dayanışmanın sağlanmasında önemli bir faktör olmuştur

b) Yönetim Merkezi olarak: Hz Peygamber (sas)'in nübüvvet görevi yanında, devlet başkanlığı, hâkimlik, komutanlık gibi görevleri de vardı Bu görevler, İslâm devlet başkanının görevleridir Medine'deki Mescid-i Nebevî O'nun bu görevlerine uygun olarak devletin idare merkezi özelliği taşımakta idi Elçiler orada karşılanır, Bazen orada misafir edilir, ordu orada teçhiz edilip sefere gönderilir, dâvâlara orada bakılır, devletin hazinesi orada muhafaza edilir ve sarfedilmesi gereken yerlere oradan sarfedilirdi Câmilerin bu görevleri vilâyetler düzeyinde de aynı idi Câmiler halkın birbirleriyle ve devletle kaynaştığı bir yer durumundaydı İlk Osmanlı câmileri de bir devlet merkezi olarak plânlanmış ve bu görev için kullanılmışlardır

c) Bir İlim ve Kültür Merkezi olarak: Hiç bir din İslâm kadar ilme önem vermemiştir Kendisinin "muallim" olarak gönderildiğini ifade eden Hz Peygamber (sas) Mescid-i Nebevî'deki "Suffe" ile, üniversitelerin ilk temelini atmıştır Suffe yatılı bir üniversite özelliği taşımakta idi Hz Peygamber (sas)'le başlayan ders halkaları değişik ilim dallarını da içine alarak yüzyıllarca, mescidlerde devam etmiştir Hz Peygamber zamanında değişik sosyal amaçlar için de kullanılan mescid (câmi) bir çok müessesenin temelini oluşturur Câmilere sığamaz hale gelen bu müesseseler daha sonra külliyeleri meydana getirmiştir Zamanla câmiler, herkesin okuması için eserlerinirı bir nüshasını buralara bırakan müellifler sayesinde, bir kütüphane hizmeti de vermişlerdir Satın alınan kitaplarla zenginleştirilen bu kütüphaneler, "hâfız-ı kütüp" adı verilen memurlarca idare ediliyordu Böylece câmiler ruh ve maddenin bütünleştiği bir merkez durumundaydı.

Câmi Âdâbı:
Allah (cc): "Ey Âdem oğulları, her mescidde zînetlerinizi takının" (el-Araf 7/31) buyurmaktadır "Zînet"ten maksat edeptir Câmilerin ilk yapılış gayesi Allah'a ibadettir Bu bakımdan ibadet esnasında, cemaati rahatsız edecek derecede yüksek sesle konuşmak, soğan-sarımsak gibi kokusu çirkin görülen şeyler yenilerek câmiye gelmek, safları çiğneyerek ileriye geçmeye çalışmak vb davranışlar hoş karşılanmamıştır Hz Peygamber (sas) mescidlere girerken sağ ayağı ile girer ve (euzü billahi azimi vebacehehe ekrame vesalihinehü agdıma eşşeydani ercaim) diye dua ederdi Mescidlere girildiğinde iki rekat "tahiyyetü'l-mescid"* (câmiye hürmet) namazı kılmak Hz Peygamber'in sünnetidir (İbn Kesir, Tefsir, V, 106)


Nebi BOZKURT

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
15 Kasım 2013       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Mescit nedir?
Mescit, Cuma Namazı kılınmayan küçük cami veya namaz kılma yeridir.
Mescit kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescitlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescitler namaz kılmak için kullanılan küçük mekânlardır.

Cami nedir?
Cami, İslam'da bir ibadet mekanıdır.
"Cami" Türkçeye Arapçadan geçen bir sözcüktür. Cem’ "toplanma, bir araya gelme" kökünden gelen cami, "toplayan, bir araya getiren" demektir. Sözcük önceleri "cuma namazı mescidi" anlamında kullanılıyordu.

Câmi sözcüğü, aynı zamanda İslam'da Allah'ın 99 isminden birisidir.


NOT: Cami ve mescit ayrımı sadece Türkiye'de vardır. Diğer İslam ülkelerinde mescit kelimesi Türkiye'deki cami sözcüğünün karşılığı olarak kullanılır. Arapça’nın dışındaki dillere cami kelimesi mescit sözcüğünün değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Aralık 2013       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
cami nedir?
Son düzenleyen _Yağmur_; 8 Aralık 2013 11:37 Sebep: içerik düzeni

Benzer Konular

26 Kasım 2012 / ThinkerBeLL Mimarlık
17 Aralık 2008 / ejder24 Cevaplanmış
17 Nisan 2010 / LaSalle Siyaset tr
24 Haziran 2011 / AndThe_BlackSky Mimarlık