Arama

Cami Mimarisi

Güncelleme: 26 Kasım 2012 Gösterim: 55.184 Cevap: 4
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
6 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Cami ve Cami Mimarisi
MsXLabs.org & Temel Britannica & Vikipedi
Sponsorlu Bağlantılar
Cami, toplamaktan toplayıcı anlamında, Müslümanların ibadet yeri, İslam mabedi demektir. Mescit Türkçede küçük mabetler için kullanılır ancak Arapça'da geniş manada ibadet yerlerine mescit denir.
Hz. Muhammed'in ilk mescidi Kuba Mescidi'dir. Medine'de yapılan ilk mescit ise Mescid-i Nebevi'dir. Cami mimarisi ana şeklini Osmanlı İmparatoğlu'nda kazandı. Mimar Sinan elinde mükemmelliğe erişti. Külliye halinde medrese, türbe, hastane, aşhane, mektep, kütüphane, çarşı, hamam, çeşmesiyle büyük camiler yapıldı, ibadet temel alınarak sosyal, siyasi, iktisadi faaliyet merkezi oldu.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde yapılan camiler de Osmanlı Mimarisi'ni örnek almıştır. Türk mimarisinin en çok ürettiği yapı camidir. Türkiye'de resmi olarak 78 bin cami bulunmaktadır.


Çağdaş Cami mimarisinin örneklerinden Cidde, Suudi Arabistan'dan bir camii

Ad:  Mosque_on_Water_V2.jpg
Gösterim: 1574
Boyut:  25.0 KB

Cami, Müslümanların içinde ibadet ettikleri kutsal bir yapıdır. Camiler topluca namaz kılmak amacıyla yapılmış olmalarına karşılık buralarda tek tek ibadet edilebilir, Kuran ve mevlit de okunur. Arapça "toplama", "yığma" anlamına gelen "cem" sözcüğünden türemiş olan cami sözcüğü, Türkiye dışındaki Müslü­man ülkelerde pek kullanılmaz. Bu ülkelerde "secde edilecek, namaz kılınacak yer" anla­mına gelen mescit sözcüğü kullanılır. Kuran ve hadislerde de cami sözcüğü değil, mescit sözcüğü geçer. Bayram, cuma, teravih ve cenaze namazları camilerde topluca kılınır. Öbür namazlar için böyle bir zorunluluk yoktur. Osmanlılar cuma namazının kılınma-dığı minbersiz yapıya mescit, cuma namazı kılınan minberli yapıya ise "mescidü'l-cami" demişlerdir. Zamanla mescit sözcüğünün düş­mesiyle cami sözcüğü tek başına kullanılmaya başlanmıştır. Ülkemizde daha çok mahalle ya da köylerdeki küçük camiler için mescit söz­cüğü kullanılır. Kentlerdeki büyük ve önemli camilere "ulucami", padişahların, sultanların yaptırdığı camilere ise "sultanlar camisi" anla­mına gelen "selatin camisi" denir.

Cami yapımında mimarlık açısından İslam dininden kaynaklanan birtakım kurallara uyulur. Bu nedenle cami, yapı olarak bazı belirgin özellikler gösterir. Namaz sırasında kıble yönüne dönüldüğü için cami de yapısı bakımından bir bütün olarak aynı yöne dö­nüktür. Her camide kıble yönündeki (Türkiye'de güney) duvarın ortasında, namaz sıra­sında cemaatin (topluluğun) önünde bulunan imamın durduğu mihrap yer alır. Genellikle duvarın içinde, üstü kemer biçiminde bir girinti olarak yapılan mihrabın sağında, cuma günlerinde hutbe okumak ya da topluluğa konuşma yapmak için merdivenle çıkılan yük­sek bir kürsü olan minber vardır. Birkaç basamakla çıkılan vaaz yeri ise mihrabın sağında kalır.
Camilerde topluluğun namaz kıldığı büyük bölüme şahın adı verilir. Kadınlar için kadın­lar mahfili denilen ayrı bir bölüm vardır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında büyük ca­milerde hükümdar için hünkâr mahfili adı verilen ayrı bir bölüm bulunurdu. Gene bü­yük camilerde müezzin mahfilleri vardır. Namaz kılınırken topluluğun aynı anda hare­ket etmesini sağlamak amacıyla müezzinler burada hazır bulunarak imamın tekbirini yi­nelerler. Gecikenlerin ya da içerisi dolduğu zaman dışarıda kalanların namaz kıldığı ve caminin giriş cephesi boyunca uzanan bölüm ise "son cemaat" yeri adını alır. Burada da içerdeki imamın tekbirini yineleyen müezzin­ler için mükebbire denilen balkon biçiminde bölümler vardır.
Müslümanlar "Allanın evi" olarak kabul ettikleri camiye aptessiz girmezler. Ayrıca camiye özenli ve temiz giyinerek gitmeyi, gidildiğinde iki rekât saygı namazı kılmayı, din dışı konular konuşmamayı, belli bir dü­zende oturmayı gelenekleştirmişlerdir. Cami­nin içinde genellikle fazla eşya yoktur. Zemi­ni çoğunlukla taş, taşın üzeri halı, hasır ve kilimlerle örtülüdür. Ayrıca şamdanlar, kan­diller, kuran rahleleri, ayakkabı konulan "pa­buçluklar" başlıca cami eşyalarıdır.
Camilerin dış görünüş bakımından özellik­leri de birbiriyle benzerlikler gösterir. Hemen her camide bir ya da daha fazla minare bulunur. Gökyüzüne doğru uzanan, genellik­le silindir biçiminde yapılan minarelerde, ezan okumak için yapılan daire biçimindeki, korkuluklu çıkıntılara şerefe denir. Bir mina­rede birden fazla şerefe bulunabilir. Müezzin minarenin içinde kıvrılarak yükselen merdi­venle şerefeye çıkar ve dört bir yana duyur­mak için dolanarak ezan okur. Günümüzde ise minarenin uygun yerine yerleştirilen ho­parlörler aracılığıyla ezan duyurulmaktadır. Ramazan, kandil, bayram gecelerinde ve önemli günlerin gecelerinde minarelerde kan­diller yanar; şerefeler ışıklandırılır. Ayrıca böyle gecelerde iki minare arasına gerilen ipler ya da teller üzerine kandil ya da elektrik ampulleriyle yazılar yazılır, şekiller çizilir. Mahya denen bu ışıklı gösterinin Osmanlı Devleti döneminde ortaya çıktığı bilinmek­tedir.
Camilerin üzeri genellikle kubbe biçiminde süslü ve güzel çatılarla örtülüdür. Her cami­nin hemen dışında ya da çok yakınında, namaz kılmaya gelenlerin aptes aldıkları çeş­meler bulunur. Bu bölüme de şadırvan denir. Cami avlusunda cenaze namazının kılındığı musalla denilen yer, tabutun üzerine konduğu musalla taşı, helâlar, imam ve müezzinlerin kaldığı oda ya da evler vardır.
İlk camiler yalnızca namaz kılınan yerler değildi. Aynı zamanda Müslümanların bulu­şup toplumsal sorunları tartıştığı, önemli ka­rarlar alınan, mahkeme olarak kullanılan yerlerdi. Ayrıca camilerde eğitim yapılır, konuklar barındırılırdı. Daha sonra bu tür işleri gören kurumlar ortaya çıkınca, camiler yalnızca namaz kılınan, ibadet edilen yerler oldu. Ama bu yeni kurumların yapılarının cami çevresinde toplanması uygun görüldü. Sübyan mektepleri (küçük çocuk okulları), medreseler, yoksullara yemek dağıtılan ima­ret, hamam, hastane gibi çeşitli toplumsal yardım ve eğitim kurumlarından oluşan bu yapı topluluğuna da külliye denildi.
İlk cami Hicret sırasında Hz. Muhammed' in Medine yakınlarındaki Küba'da yaptırdığı Kuba Mescidi'dir. Daha sonra Hz. Muhammed Medine'de Mescid-i Nebi adı verilen ca­miyi yaptırmıştır. Gerek Hz. Muhammed, ge­rek Dört Halife döneminde her türlü gösteriş ve harcamadan kaçınma düşüncesiyle büyük, görkemli camiler yapılmamıştır. Ama halifeli­ğin Emeviler'e geçmesi ve başkentin Medine' den Şam'a taşınmasıyla büyük bir değişim ya­şandı. Yeni başkentte kiliseler ve eskiçağ ta­pınakları yanında sönük kalmayacak camile­rin yapımına girişildi.
Çoğu Emeviler döneminde yapılan ilk bü­yük camiler geniş bir alanı kaplamaktaydı. Eski camiler zamanımıza kadar ulaşamadığın­dan ya da özgün biçimleri değişmiş olduğun­dan, İslam sanatının ilk cami örneği olarak Şam'daki Emeviye (Ümeyye) Camisi kabul edilir. Bu dönemde Kudüs'te yapılan Mes­cid-i Aksa da günümüze kadar ulaşan önemli yapılardandır. İslamiyet'i benimseyen her ulus, öteki İslam ülkelerindeki camileri örnek alarak kendi mimarlık anlayışına uygun cami­ler yapmıştır. Bu da mimarlık yönünden ca­miye zenginlik kazandırmıştır.
Cami mimarlığı Anadolu'da da özellikler kazanarak gelişti. 11. ve 12. yüzyıldan kalma çok ayaklı cami yapılarının en önemlileri gü­nümüze de ulaşmıştır. Sivas, Kayseri ulucami-leri, Konya Alaeddin Camisi bunlardandır. 12. yüzyılda yapılmış, özgün mimari özelliği olan camilerden biri de Divriği Ulucamisi'dir. Bu camide mihrap önünde kubbeli bir bölüm vardır. Kubbeli bölümün tepesi içeriye ışık girmesi için açık bırakılmıştır.
Kubbeli camiler Osmanlı döneminde de yeni özellikler kazanmıştır. Bu türün ilk önemli örnekleri Bursa'da Orhan, Muradiye, Yıldırım ve Yeşil camileridir. Edirne'deki, II. Murad döneminden kalma Üç Şerefeli Cami cami mimarlığında yeni aşamalara ilk örnek oldu. Bir yandan anıtsal bir yapı olan Üç Şe­refeli Cami'nin mimari özellikleri, öte yandan mimarlık açısından esin kaynağı olan Ayasofya'nın özellikleri cami yapımını etkiledi. Böylece günümüzde de hayranlık uyandıran, her biri olağanüstü güzel camiler ortaya çıktı. İstanbul'daki Fatih, Bayezid, Süleymaniye camileri, Edirne'deki Selimiye Camisi bunlar­dandır.
18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa mimarisinin etkisiyle cami yapımında değişiklikler oldu ve yeni biçimde camiler yapıldı. İstanbul'daki Nusretiye Camisi, Beylerbeyi, Ortaköy ve Dolmabahçe camileri bu türün en güzel ör­nekleridir.
20. yüzyılda yapılan camiler, geleneksel özellikler taşımakla birlikte çağdaş teknoloji­nin olanaklarından da yararlanarak yapılmış­tır. İstanbul'daki Şişli Camisi ve Ankara'daki Kocatepe Camisi bu tür camilerdendir.

Cami'nin Başlıca Kısımları
Mimar Sinan'ın ustalık dönemi eserlerinden Selimiye Camii Avlusu
Ad:  Selimiye_avlu.JPG
Gösterim: 1074
Boyut:  47.0 KB

Mimar Sinan'ın başyapıtı Edirne'deki Selimiye Camii
Ad:  Selimiye_camii.JPG
Gösterim: 939
Boyut:  50.9 KB
  • Subasman
  • Dış avlu
  • İç avlu
  • Kapılar
  • Şadırvan
  • Merdiven
  • Pencereler
  • Mahfel
  • Maksure
  • Mükbire
  • Son cemaat yeri
  • Revak
  • Minare
  • Kubbe
  • İstinare
  • Şerefe
  • Alem
  • Türbe
  • Döşeme
  • Ayakkabılık
  • Minber
  • Mihrap
  • Vaaz kürsüsü
  • Sütunlar
  • Ağaçlar
  • Parmaklıklar
  • Mermerler
  • Çiniler
  • Ahşap
  • Kesme taşlar
Camiler çeşitli tipte olabilir: Ulucami, tekkubbeliler, monumental, çift fonksiyonlu, tek veya çok minareli, selatin, barok.
Müslümanların kutsal ibadet mekanıdır. Arapça'dan gelen bir sözcüktür. Cem’ (toplanma, bir araya gelme) kökünden gelen cami "toplayan, bir araya getiren yer, toplanma yeri" demektir. Her kıtada ve ülkede değişik göz alıcı mimari tarzlar ve süslemelerle yapılır. Mescit (Mescid)
sözcüğü ise yine Arapça'daki secd(e)’den türeyip secdeye varılan yer, ibadet yeri demektir. İspanya'da yaşayan İslam Uygarlığı Endülüsler'den miras kalan ve cami demek olan ‘mezquita’ sözüğünün ‘mescid’den geldiği çok açık olup, İngilizce'de de bundan dolayı camiye ‘mosque’ denmektedir. Zaman içinde bu dini mimarilerde küçüklere mescit, büyüklere cami denilmiştir. Büyük camilere selatin camileri denir. Üstü açık yerlere namazgah denilmiştir.

Cami Özelikleri
II. Hasan Camii, Fas
Ad:  Morocco.jpg
Gösterim: 998
Boyut:  44.7 KB

Kuranı Kerim'de camilerin imarı ve onarımı üzerine olan Tevbe suresinin 18. ayeti ve Muhammed'in cemaatle namazı ve hayratı öven hadislerini temel alan İslam dini mimarisi ilk mabet Kabe ile ve ilk mescit olan Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa ile devam ederek bütün üç kıtaya yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Emeviler döneminde Şam Ümeyye Camii, Kayravan Camii; Abbasiler döneminde Samerra Camii; Tolunoğulları döneminde Tolunoğlu Camii; Fatımiler döneminde El-Ezher Camii; Endülüs'te Kurtuba Camii; Selçuklular zamanında Ulu camiler; Osmanlılarda selatin camileri dikkat çeken yapılardır. Büyük camiler, etrafında medrese, mektep, aşhane, hastane gibi yapılarla birer imaret (külliye)dir.
“Çok sayıda küçük kubbe içeren Osmanlı camilerinin merkezcil yerleşim düzeni ve piramit biçimli kütlesi, en azından form olarak, bir Uygur resminde tasvir edilen gök tapınağından yola çıkılarak oluşturulmuş ve 8.-10. yüzyıllarda Kökşibagan’da cami mimarisine uygulanmış gibi görünmektedir. Aya Sofya örneğinin önemli teknik özellikler ortaya koyduğuna hiç şüphe yoktur. Ancak çok kubbeli Osmanlı camilerinde estetik özellik olarak, her biri yüksek bir ayak üzerinde duran dört kubbeli Bizans kilisesinin çoğul görüntüsüne değil, Kökşibagan’da erişilen ahenge öykünme vardır. Gerçekten de merkezcil haçvari eksenli plân, Osmanlı dervişlerinin felekleri, belki de vahdet-i vücud anlayışla evrensel ahengin grafik simgesi haline gelmiş ve derviş taçlarının üst kısmında resmedilmiştir.”
(Esin, sy.114)

“8. yüzyılda, İslam'ın zaferinin ardından bu Türk meliki kentini (Buhara) terk etti, kent sakinleri İslam dinine geçti ve bir mescit inşa ettiler. 8. ya da 11. yüzyıla tarihlendirilen bu mescit, hem Uygur kozmogrofik resim sanatına hem de piramit biçiminde düzenlenmiş dokuz kubbeli Oğuz hükümdar ikametgâhına benzemesi nedeniyle, inşasında daha eski gök tapınaklarından esinlenilmiş olabilir. Ne var ki, Müslümanlıkta cemaatle birlikte yapılan ibadette geniş bir alana ihtiyaç duyulması yüzünden hücreler arasındaki duvarlar kaldırıldı ve sütunlar kubbelerin ağırlığını taşıyacak biçimde yapıldı. Böylece piramit düzenindeki çok kubbeli Türk kapalı mescitlerinin ilk örneği geliştirilmiş gibi görünüyor.”

(Esin, 122)
Selçuklularda sahın kargir ayaklar ve sütunlarla, çok kubbeli örtülüydü. Osmanlılarda ise dört kalın fil ayağına oturan ana kubbeli camiye geçilmiştir. Türkler bir yeri fethettikten sonra önce toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bütüncül binalar yaparlardı. İmaret kültürü denilen bu olgu, İslam kültürünün temelidir.

Cami Mühendisliği
Sultanahmet Camii, İstanbul
Ad:  Sultanahmet_Camii.JPG
Gösterim: 1051
Boyut:  48.2 KB

Camilerde kullanılan ana malzeme taş, tuğla, demir, ağaç, toprak, mozaik, kiremit, somaki, kum, kireç, alçı, horasan, kereste, çivi, pirinç, bakır, kurşun, çinko, mermer, cam, çini, altın, gümüştür. Topraktan yapılana kerpic, taş-tuğla olana kargir, ağaçtan olana ahşap, yarı ahşap yarı kargir olana nimkargir denir. Kargir yapılarda yontma, kesme küfeki taşı kullanılmıştır. Yapı ustalarının her biri ayrı bölümlerde çalışır: Rençber, lağımcı, hamamcı, doğramacı, sıvacı, camcı, tüfenkçi, çilingir, hamal, katip, haseki, harbeci, mutemed, kapıcı, yeniçeri katibi, duvarcı, kemerci, kubbeci, minareci, neccar, dülger, çinici, nakkaş, oymacı, sütuncu, senktraş. Osmanlı’da ilk dönem camilerde tuğla kullanılmış, fetihten sonra kesmetaş yaygınlaşmış, tuğlalar kubbe, kemer ve hatıllarda yer almıştır.
Bir cami inşaatı büyük bir camide şu seyri izlerdi: Mimarlar, caminin planını çizer, ölçüleri çıkarır ve çamur veya tahta bir maketini çıkarıp padişaha sunardı. (Arseven, 1955: 747vd.)
Bu plana göre cami şu kısımlardan meydana geliyordu: Dış avlu (harim), duvarlar, iç avlu (harem), döşemeler, sahın (cami iç meydanı), kürsü, mihrap, minber, mahfiller, mükebbire, son cemaat yeri, kubbeler, kemerler, kasnak, minare, şadırvan, muvakkithane, imam ve müezzin odaları, musalla taşı, hela, kapılar ve pencereler, sütunlar, sofalar, ışıklandırma, şamdanlar, avizeler, kandiller, dolap ve çekmeceler, ayakkabılıklar, halılar, hat levhaları, saatler, bahçe ve ağaçlandırma, türbe, hazire.
Binanın nerede yapılacağı, zemin ve çevreyle uyumuna dikkat edilirdi. Anıt eserlerin şehre yerleştirilmesi bir plana göreydi. Cephe, yer, simetriklik, vezin ve ritim hesaplanırdı. Cami avlularına yine en uyumlu şekilde ve mükemmel bir ahenkle ağaç dikilmesi ve çevrenin yeşillendirilmesi önemliydi. Yapı külliye ise, bütün cami, medrese, aşevi, mektep, çarşı planları çıkarılırdı. Mimarlar, ısı, ses ve ışık düzenini, havadarlık ve iç süslemeleri ayrıntılarıyla çıkarırdı. Temel atmaya çok önem verilir, uğurlu bir günde, eşref saatinde hafriyata başlanır ve temel atılırdı. Devlet yöneticileri hazır bulunur, temele altın atılırdı. Dualarla temel atılırken, mimara, bina eminine, bina kalfasına hilat giydirilir, kurbanlar kesilirdi. Temel çukuru açılıp, kazıklar çakılır, aralara kemer örülür, aralarda su biriktirilir ve köprülük od taşı döşenir. İşçiler paydosla evlerine gider, nöbetçiler kalır. İnşaatta hiç kimse zulümle çalıştırılmaz, herkese hakkı verilir. Yalnız, malzemeden çalanlar şiddetle cezalandırılır. Çiniler İznik ve Kütahya’dan, keresteler Karadeniz’den, mermer Marmara adasından, kesmetaşlar Bakırköy’den, çivi İzmit’ten gelir. Bütün malzemeler yerlidir.
Taş taşımada, sütun kaldırma ve indirmede sırık hamalları kullanılır. Zemin sathının 4 arşın altından satha kadar köprülük od taşı döşendikten sonra, duvarların inşasına geçilir. Genellikle zeminle kubbe arası büyük camide en az 50 zira’dır. Kubbe, kemer, duvar bağlamalarında demir civatalar kullanılır. Sütunlar mermer olup dışardan getirilir. Duvar taşları, demir kenetlerle birbirine bağlıdır. Kenetler beş kileden birbuçuk okkaya kadar ağırlıktadır. Taşların arasına kalın demir çiviler, yani zıvana denilen çubuklar sokulur, kurşun dökülür. Sütun başlıklarının altında kurşun levha zıvanalarla raptedilir.
Binanın her yanı içten ve dıştan kereste iskelelerle kuşatılır. Cümle kapıları önündeki döşemeye aşınmayı önlemek için porfir taşı konulur. Direk, kemer, kazık, çerçeve işlerinde çıralı çam; kapı ve kanatlarda ceviz, şimşir, meşe, elma kerestesi kullanılır. Tuğlalar Fatih devrinde 4,5x28x28 ölçülerindeydi. Hatıl tuğlaları ise 3 cm’dir. Kiremitlerin boyu 18 parmak, ağırlığı 460 dirhemdir. Kum, kireç ve horasandan yapılan harç zenbille taşınır. Çinilerde alçı harcı, sıvalarda kıtıklı (keten elyafı) harç kullanılır. Neme müsait duvarlarda koyun yünü, yumurta akı katılır. Örümceklerin ağ kurmaması için devekuşu yumurtası harca katılır.
İnşaatta kullanılan ölçüler: Başparmak ucundan boğuma kadar olan ölçüye boğum; başparmağın yanlamasına kalınlığına parmak denirdi. 1 arşın 60 parmaktı. I. Ahmet zamanında 1 zira 24 parmak oldu, boğuma parmak denildi. 1 parmak 10 iplikti. Amme ziraı 100 eski parmak ve bu da 32 kerah idi.

Cami Özellikleri
Camiye cümle kapısından sahına girilir, tam karşıda kıble duvarı ve ortasında her zaman cümle kapısının karşısında mihrap bulunur. Orta sahının yanları revakların altındaki yan sahındır ve yüksekçe olursa yan sofalar denir.
Başlıca kısımlar:
Pencere: Kubbede ve duvarlarda iki-üç sıradır, alttakiler düz atkılı ve düz camlı, üsttekiler kemerli ve renkli işlemeli camlıdır. Işık belli bir miktar ve ölçüyle pencereden sahına girer.
Mihrap: İmamın durduğu yer, çıkıntılıdır.
Duvar: Kerpic, tuğla, kaba yontmataş, tuğla hatıllı taş duvar, kesmetaş. Pencere ve kapı kemerleri ve atkılarındaki duvara ayaklama denir. Dış duvar kaplaması mermer, iç duvar kaplaması çini olur. Duvar üstleri üçgen veya değirmidir.
Minber: İmamın hutbe okumak için çıktığı yer. Mihrabın sağındadır.
Kürsü: Vaaz yeri.
Muvakkithane: Dış avlu kapısı yanındaki vakit tayini binası. Muvakkit, güneş saatiyle ezan saatini ayarlar.
Hünkar Mahfeli: Selatin camilerinde padişahların namaz kıldığı yer.
Son Cemaat Yeri: Namazın ilk vaktine gelemeyenler için ayrılmış yer.
Minare: Müezzinin çıkıp ezan okuduğu yer.
Şerefe: Minare gövdesindeki bir veya birçok balkon. Müezzinin durduğu yer.
Mahya: İki minare arasına asılan ışıklı yazı levhası.
Mahfil: Camilerde parmaklıkla ayrılmış yüksek yer.
Hazire: Camiyi yaptıranın, ailesinin, devlet erkanının lahitlerinin bulunduğu yer.
İmam odası: İmam ve müezzinin odası.
Şadırvan: Elbise askılıkları ve oturma sehpaları, içinde su bulunan hazne, musluklar, takunyaları bulunan avlu ortasındaki abdest yeri.
Avlu: Caminin giriş kapısına bakan geniş alan.
Gasilhane: Cenaze yıkamak için ayrılan yer. Ortasında teneşir tahtası, su araçları, yıkayıcı elbisesi, çizmesi, önlüğü, tabut, tabut yeşil örtüsü bulunur.
Tuvalet: Avluda yer alan eski taşlı veya yeni taşlı, tek veya birçok bölümlü ayakyolu.
Ayakkabılık: Cami kapısı girişinde dışta veya içte, yanlarda bulunan raflı, dolaplı sistem.
Kitabe: Cami ana kapısı üzerinde, Arap harfleriyle, caminin tarihi ve mimarına ait bilgiler ihtiva eden levha.
Hat: Cami tavanında, tavan katında bulunan bant halinde yahut levha halindeki yazılar.
Sütun: Anakubbenin yaslandığı ayaklar. Şadırvan ve dış ya da iç avlunun, son cemaat yerinin direkleri.
Merdiven: Subasman üzerine yapılmış camilerde, camiye çıkılan basamaklı yer.
Kapılar: Dış kapılar avluda, son cemaat kapısı ve anakapı.
Türbe: Genellikle kubbeli, camiye bitişik, etrafı açık mezarlık.
Kurs odaları: Külliyelerde imamların öğrencilere ders verdiği yerler.
Yer örtüsü: Hemen her camide halı. Son cemaat yerinde hasır, muşamba örtüler.
Kapı örtüsü: Kenarları işlemeli kalın muşamba örtü.
Avize: Yüzlerce tek kandil veya ortada büyük bir avize.
Vaiz: İbadethanelerde, genellikle camilerde güzel nasihatler veren, kürsüde oturarak her gün veya cuma namazı öncesinde ayet ve hadislerle cemaate dersler veren hoca.
Kubbe: Camiler başta olmak üzere yapılarda yarım küre şeklindeki dam. Kasnak, kemer, tavan ve pencereleri vardır. En büyük kubbe Selimiye Camii kubbesidir.
Musalla taşı: Camilerde cenzelerin üzerine konulup cenaze namazının imam tarafından önünde kıldırıldığı taş.

Larabanga Camii, dünyanın en eski camilerindendir.
Ad:  Larabangacamii.jpg
Gösterim: 1046
Boyut:  55.8 KB

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Kasım 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cami, toplamaktan toplayıcı anlamında, Müslümanların ibadet yeri, İslam mabedi demektir. Mescit Türkçede küçük mabetler için kullanılır ancak Arapça'da geniş manada ibadet yerlerine mescit denir.
Muhammed'ın ilk mescidi Kuba Mescidi'dir. Medine'de yapılan ilk mescit ise Mescid-i Nebevi'dir. Cami mimarisi ana şeklini Osmanlı İmparatoğlu'nda kazandı. Mimar Sinan elinde mükemmelliğe erişti. Külliye halinde medrese, türbe, hastane, aşhane, mektep, kütüphane, çarşı, hamam, çeşmesiyle büyük camiler yapıldı, ibadet temel alınarak sosyal, siyasi, iktisadi faaliyet merkezi oldu.
Sponsorlu Bağlantılar
Türkiye Cumhuriyeti döneminde yapılan camiler de Osmanlı Mimarisi'ni örnek almıştır. Türk mimarisinin en çok ürettiği yapı camidir. Türkiye'de resmi olarak 78 bin cami bulunmaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
13 Nisan 2011       Mesaj #3
ener - avatarı
Ziyaretçi
Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi&MsXLabs

Cami

Müslümanların ibadet etmek için toplandıkları minareli tapınak. En gelişmiş durumunda büyük bir dış avlunun ortasında yer alan şadırvanlı iç avlu ve kubbeli asıl yapı olmak üzere iki bölümden oluşur. Caminin sözlük anlamı "toplayan"dır. Müslümanlar günde beş kez namaz zamanlarında, ayrıca bayram sabahlarında ve cuma namazlarında camide toplanırlar. Günlük namazları camide kılma zorunluğu yoktur; ama bayram ve cuma namazları cemaatle (topluca) ve camide kılınır. Camilerin bazı ortak özellikleri vardır. Hemen her cami, bir "dış avlu" nun ortasında bulunur. Bu avlu genellikle, pencereleri demir parmaklıklarla süslü bir alçak duvarla çevrilidir. Çeşitli yönlere açılan birkaç kapısı vardır. Bazı camilerde, dış avluda imamlar için "meşruta" adı verilen konut bulunur. Büyük bir cümle kapısıyla diğer yardımcı kapılardan girilen "iç avlu", dış avlu ile ana yapı arasındadır. İç avlu ya da harem, iç tarafında sütunlu bir galeriyle çevrilidir. Bu galerilere "revak" denir. Ortada abdest almaya yarayan bir şadırvan bulunur. Avlunun camiye giriş cephesi boyunca uzanan revakı, "son cemaat yeri" adını taşır. Yine büyük bir cümle kapısıyla geçilen asıl ibadet bölümüne genel olarak "harim" ya da "sahın" denilir. Ortada daha geniş olan "orta sahın" bulunur, bunun tam orta bölümüne "kubbealtı", yanlardakilere de, "yan sahınlar" denir. İbadet yönünü gösteren "mihrap", kıble duvarlarında çukur bir hücre hâlinde olur. Mihrabın önünde caminin esas tabanından az yüksekteki yer, "mihrap sekisi" adını taşır. Mihrabın sağ tarafında, hutbe okumak için merdivenli bir "mimber", solda yine birkaç basamakla çıkılan bir "vaiz kürsüsü" bulunur. Selâtin camilerde, güneydoğu köşesinde bulunan ve bir locayı andıran "hünkâr mahfili" vardır. Burada hükümdarlar namaz kılarlardı. Ayrıca caminin içinde kadınlara ayrılmış "kadınlar mahfili", müezzinler için "müezzin mahfili" gibi bölümler yer alır. Namaz vakitlerini bildirmek üzere "şerefe" denilen balkonundan ezan okunan "minare", caminin önemli bir parçasıdır. Bazı camilerde iki ya da daha çok sayıda minare vardır. Birden çok minareli camilerde, kandil ve bayram günlerinde minareler arasına "mahya"lar kurulur. Eski camiler, genellikle tek yapılar değildiler. Medrese, kütüphane, çeşme, sebil, hamam, imaret, sıbyan okulu, darüşşifa, hazire (mezarlık) gibi yapıların bütünü ya da bir bölümüyle çevrilir ve bu yapılar topluluğuna "külliye" adı verilir. İlk cami, Hicret sırasında, Mekke ile Medine arasındaki "Kubâ" köyünde kerpiçten yapıldı. Daha sonra, Medine'de Muhammet Peygamber'in evinin avlusu cami olarak kullanıldı. Minaresi yoktu. Müezzin, yüksek bir taş üzerine çıkarak ezan okurdu. Emevîler döneminde, gerçek anlamda camiler yapıldı. Bunların en ünlüsü, 691'de yapılan Kudüs'teki Ömer Camii'dir. Bunu 702'de yapılan Mescid-ül Aksa izler. Cami mimarlığı Abbasîler, Fatımîler ve Anadolu Selçukluları dönemlerinde güzel örnekler vermişse de en görkemli camilere Osmanlılar döneminde rastlanır.
  • Bursa'daki Ulucami (1399),
  • Yeşilcami (1424),
  • Edirne'deki Beyazıt Külliyesi (1488),
  • Selimiye Külliyesi (1575),
  • İstanbul'daki Fatih Camii (1470),
  • Beyazıt Camii (1505),
  • Şehzade Camii (1548),
  • Süleymaniye Camii (1557)
Osmanlı dönemi camilerinin önemli örnekleridir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
3 Ağustos 2011       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Ulu Camii
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & Vikipedi

Ulu Camii, ilk dönem İslam Mimarisi'nin sütunlar üzerine oturan düz dam ve örtülü avlu şeklinde yapılan camileri örnek alırlar. Sıcak ülkelerde üzeri açık bıraklıan avlular, Anadolu'da küçültülmüş ve caminin içine alınmış ve cami kapalı mekana dönüştürülmüştür. Selçuklu Dönemi'nde bazı camilerin üzeri düz dam ile örtülürken, Osmanlı döneminde'nde ilk kez anıtsal mekanlar ortaya çıkan mimarlık uygulamaları görülmüştür. Her kentte görülen Ulu Camii'ler Cuma namazlarının kılındığı yerlerdir.

Çok kubbeli camilere verilen genel ad. Ulucamilerin kökeni, ilk dönem İslâm mimarîsinin payeler ve sütunlar üzerine oturan düz damla örtülü avlulu camilerine dayanır. Bu camilerin sıcak ülkelerde açık bırakılan avlusu, Anadolu'da küçültüldü ve caminin içine alındı; cami de her yandan dışarıya kapatıldı.

Ulucamiler, Selçuklular döneminde düz bir damla örtülürken, Osmanlılarda çok sayıda kubbe kullanıldı ve ilk kez anıtsal bir mekân ortaya çıkarıldı. Anadolu'daki ulucamilerin en önemlisi, Bursa'da bulunan ve Yıldırım Bayezit zamanında yaptırılan Ulucami'dir. Ulucami, damla örtülen Selçuklu camilerinin kubbeli düzene çevrilmiş ilk örneğidir. 12 paye ile 5 nefe bölünen bu caminin 20 kubbesi vardır.

Türkiye'de hiçbir camide bu kadar çok kubbe yoktur. Duvarların kalınlığı ve büyüklüğüyle çağının yapıtları arasında önemli bir yer tutar. İç süslemeleriyle de dikkati çeken Ulucami'nin eski kütüphanesinin içinde yazma kitaplar ve altın işlemeli bir Kuran bulunmaktadır.


Ulu Camiiler

  • Adana Ulu Camii
  • Aksaray Ulu Camii
  • Amasya Ulu Camii
  • Bursa Ulu Camii
  • Birgi Ulu Camii
  • Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
  • Diyarbakır Ulu Camii
  • Erzurum Ulu Camii
  • Elbistan Ulu Camii
  • Erbil Ulu Camii
  • Gazze Ulu Camii
  • Hatay Ulu Camii
  • Harput Ulu Camii
  • Kahramanmaraş Ulu Camii
  • Kayseri Ulu Camii
  • Kütahya Ulu Camii
  • Manisa Ulu Camii
  • Mardin Ulu Camii
  • Milas Ulu Camii
  • Muğla Ulu Camii
  • Musul Ulu Camii
  • Musul Ulu Camii (Camii Nuri)
  • Niğde Ulu Camii (Alaeddin Camii)
  • Paterson NJ ABD Ulu Camii
  • Sinop Ulu Camii
  • Sivas Ulu Camii
  • Sivrihisar Ulu Camii
  • Uşak Ulu Camii
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
KAPTAN - avatarı
KAPTAN
Ziyaretçi
26 Kasım 2012       Mesaj #5
KAPTAN - avatarı
Ziyaretçi
Cami Mimarisi

Selçuklular döneminde inşa edildiği tahmin edilen Samsun'un Çarşamba ilçesindeki Göceli (Mezarlık) Camisi 800 yıldır zamana meydan okuyor.

Tüm Mühendisler ve Mimarlar Birliği Platformu Genel Başkanı mimar ve ekonomist Remzi Kozal, yüzyıllardır çürümeden, bozulmadan ayakta durabilen böyle bir yapının yalnızca Türkiye'de değil, dünyada da nadir olduğunu, hatta bir benzerinin olmadığını söyledi.

Halen ibadete açık olan caminin, ustalarının mükemmeliyetçiliğini, ahşap yapı konusundaki uzmanlığını gösterdiğini söyleyen Kozal, ''Ahşabın, uzun süre dayanabilmesi için kestane ağaçlarının kesim zamanı, kurutulması ve işlenmesi son derece önemlidir. Bu bina, dönemi itibari ile bir mimari şaheser olmasının yanı sıra, kültür ve turizm açısından da bir dünya kültür mirası olarak büyük önem taşımaktadır'' dedi.


Altı Şadırvan, Üstü Minare'li Cami Mimarisiyle İlgi Çekiyor

Şadırvan ve minaresi ile arasından yol geçen Timurtaş Paşa Camii, altı asrı aşan mazisi ile ziyaretçilerin hayranlığını çekiyor.

Bursa'daki Timurtaş Paşa Camii, ilginç mimarisi ile yerli veya yabancı herkesin dikkatini çekiyor. Bugünlerde cemaatle namaza ve mukabele okumaya gelenlerle dolup taşan 618 yıllık caminin şadırvanı ve minaresi, asıl binadan ayrı bir ünite halinde yükseliyor.

Bursa'nın Demirtaş Mahallesi'nde bulunan Timurtaş Paşa Camii, özellikle Ramazan'da ziyaretçi akınına uğruyor. Asıl cami binasından ayrı bir mekanda şadırvan üzerine minaresi inşa edilen camiyi görenler hayretlerini gizleyemiyor. Bursa'nın Ulucami'sinden sonra en çok ziyaret edilen mabedlerinden olan Timurtaş Paşa Camii, ilginç bir mimariye sahip. "Altı şadırvan üstü minareli camiyi biliyor musun?" şeklinde soru ve bilmecelere bile konu olan Timurtaş Paşa Camii, bugünlerde tatlı bir yoğunluk yaşıyor. Camide 13 yıldır imamlık yapan İsmail Çakır, mabedin Ramazan ayı ile birlikte ziyaretçi sayısının arttığını belirterek, "İlginç mimarisi ile dünya çapında ün yapan camimiz, cuma namazları başta olmak üzere önemli gün ve gecelerde dolup taşıyor. Ramazan aylarında cemaat, teravih namazlarına, mukabele ve vakit namazlarına yoğun ilgi gösteriyor." dedi. Bursa'ya misafirliğe gelenlerin camiyi ziyaret edip hikâyesini dinlemeden gitmediğini vurgulayan Çakır, şunları söyledi: "Özellikle Bursa'ya yeni gelenler camiyi gördüklerinde cami ile minare arasından yol geçmesinin nedenini bize soruyor. Ben herkese bunu anlatıyorum. İnsanların hoşuna gitmesinin yanı sıra camiyi çok beğeniyorlar. Ayrıca Bursa'da oturanlar da sık sık gruplar halinde namaza ve camiyi gezmeye geliyorlar."


Osmanlı Camii Mimarisi

Mimar Sinan’ın ölümü ile Osmanlı mimarisinde “Klasik Dönem” diye adlandırılan çağ kapanmış, ama bu büyük ustanın etkileri uzun süre devam etmiştir. Bu etki, özellikle cami planlarında çok güçlü ve kalıcı olmuştur. Mimar Sinan’ın şehzade Camii’nde geliştirdiği dört yarım kubbeli sistem, birçok yapıda yinelenmiştir. Bunlar arasında en önemli olanı Sultan Ahmet Camii’dir. I. Sultan Ahmed’in mimar Sedefkar Mehmed Ağa’ya yaptırdığı bu külliye, Sinan’ı izleyen, onun ekolünü sürdüren yapılar arasında en tanınmış örnektir denilebilir.

Külliyenin merkezini oluşturan cami, dört yarım kubbeli plan şemasının başarılı uygulamalarından biridir. Yapının öteki camilerden ayrılan yönü ise avlunun dört köşesinde ve caminin iki yanında birer olmak üzere altı minareye sahip oluşudur. Caminin avlusu da ortasındaki şadırvanı ve çepeçevre revaklarıyla klasik dönemdekilere benzer. Ancak ayrıntılarda bazı farklar vardır.

17. yüzyılın ilk yıllarına ait olan bu yapıda dikey hatların ön plana geçmeye başladıkları görülür. Süslemede klasik motifler ele alınmış, ancak kompozisyon anlayışında bazı küçük farklar belirmiştir.

Benzer Konular

9 Ağustos 2011 / asla_asla_deme Osmanlı İmparatorluğu
18 Ekim 2015 / ener Felsefe ww
7 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış
17 Nisan 2010 / LaSalle Siyaset tr
24 Haziran 2011 / AndThe_BlackSky Mimarlık