Ziyaretçi
İlkel Toplumlarda Öte Dünya ile İlgili Tasarımlar
Cesetle ilgili işlemler başlıca iki duyguda toplanmaktadır: Korku ile sevgi - saygı. Bu iki yanlı duygu ölüyle ilgili bir sürü adete damgasını vurmuştur.
Ölenin her zaman geri dönebileceği ve geride bıraktıklarına zarar verebileceği korkusu cesetle ilgili çeşitli işlemlerin ve davranışların biçimlenmesinde ve yorumlanmasında önemli rol. oynamaktadır. Ölüden korkmanın egemen olduğu yerlerde cesedin gömüldüğü ya da bırakıldığı yerden hemen kaçılır; ölenin geri dönüşünü önlemek için, cesedin kemikleri kırılır, eklem yerleri parçalanır; bırakıldığı ya da gömüldüğü yer taşlarla çevrilir; ceset sıkı sıkıya bağlanır; zaman zaman da vahşi hayvanların parçalamasına terkedilir ya da yakılır. Kimi yerlerde cesedi günlük kapıdan çıkarmayıp, arka kapıdan götürürler, sonra da bu kapıyı ya örerler ya da tanınmaz hale getirirler. Bu adetin temelinde de ölünün her an geri dönebileceği korkusu yatmaktadır; kapının bulunduğu yeri örmek, ölünün eve giriş yerini bulamaması amacını gütmektedir. Dul kadın da aynı düşünceyle hareket etmektedir: Yüzünü boyar, çamurlar ya da peçe takar; böylece, kocasının geri dönüşünde kendisini tanımayacağına inanır.
Ölüye gösterilen sevgi, saygı ve bağlılık duygusu sonucu da şu işlemler yapılır: Ceset yıkanır, süslenir. Boyanır, mumyalanır; öte dünyaya gidişini kolaylaştırmak ve oradaki yaşantısını güzelleştirmek için mezarına yiyecek, içecek, süs eşyası, silah, av araçları, para, minyatür kayık (ölüler ırmağını geçmek için) ve minyatür merdiven (gökyüzüne tırmanmak için) konur. Kimi yerde de (Melanezya'da) ölülere bağlılığın bir belirtisi olarak kafatasları saklanmakta ve onlardan özel yardımlar beklenmektedir.
Ölünün geride bıraktıklarıyla ilgili işlemler de vardır. Bunlar ölenin eşyaları, hayvanları, karısı, çocukları, hizmetçileri ve kölelerini içine almaktadır. Ölü gömülürken kişisel eşyası da mezara bırakılır ya da yakılır, kırılır, çok seyrek olarak da suya atılır ve yüksek bir yere asılır; hayvanları mezarının üzerinde kurban edilir; köleleri öldürülür, karısı kendiyle birlikte yakılır
Ölünün toprağa gömüldüğü yerlerde ceset ya tabuta konur ya da toprakla ilişkisini önleyecek bir şeye sarılır. Gömülmeden önce ceset boyanır, süslenir, giydirilir ya da olduğu gibi bırakılır. Kimi halklarda da öte dünya tasarımları su akıntılarıyla bağlantılıdır; ölenin öte dünyaya gidebilmesi için bir kayığa ihtiyacı vardır. Bu amaçla ceset bir kayığa konarak açık denizlere bırakılır. Bu durumda kayık aynı zamanda tabut yerine geçmektedir. Seyrek görülen bu adet Okyanusya adalarının çoğunda, Çukçilerde ve Kuzey Amerika'nın Kuzey - Batı kıyıları yerlilerinde uygulanmaktadır. Cesedin doğrudan doğruya suya atıldığı da olur. Ancak bu iş için gelişigüzel yerler kullanılmaz. Özel yerler seçilir. Ceset örtüye ya da bir hayvan derisine sarıldığı gibi, çıplak olarak da suya atılır. Cesedi yüksek tepelerin, ağaçların üzerine, platformlara bırakmak da oldukça yaygın bir adettir. Bu durumda da ölü ya tabut içine konur ya da bir şeye sarılır. Ölüyü evin içine ya da yakınına (avluya, bahçeye) gömmekse, ona gösterilen yakınlığın ve saygının bir belirtisidir. Kimi yerlerde de ceset küçük bir dam altına, bir kulübeye ya da bir eve gömülür. Bu çeşit gömülmede ya cesedin bütünü ya da sadece kemikleri söz konusudur. Yeryüzünün çok sınırlı kimi yerlerinde de, özellikle Hindistan'da, ceset yakılır, külleri ya gömülür ya da havaya savrulur. Küllerin özel kaplar içinde ibadet yerlerinde saklandığı da olur. Ölenin karısının da kendisiyle birlikte yakılması adeti bugün artık uygulanmamaktadır. Ölü gömme biçimlerinden biri de, ölenin iki kez gömülmesidir. Bu ilginç adete göre, ceset gömüldükten bir süre sonra, kemikler çıkarılır, arta kalan etlerinden iyice temizlenerek ikinci ve son kez ya gömülür ya da yüksekçe bir yere bırakılır. Kemiklerin yanısıra kafatasının saklandığı da olur. Bu adet, ruhun kemiklerde, özellikle kafatasında yaşamasını sürdürdüğü inancına dayanmaktadır.
Ölümden sonra da hayatın sürdüğü inancı, ölenlerin «yaşadıkları» bir dünyanın olacağı inancını da doğurmuştur. Ölülerin eğleştikleri yerler olarak ilkin gömüldükleri yerler, yani mezarlıklar düşünülmüştür; böylece yeraltındaki ölüler dünyası tasarımı doğmuş; ruh inancının gelişmesiyle de, giderek, ruhların gökyüzünde eğleştikleri inancı oluşmuştur.
Öte dünya genellikle yeraltında, yeryüzünde ve gökyüzünde canlandırılmaktadır. Denizlerin dibini, dağların tepesini, üzerinde yaşanılan toprağın sınırlarını, batı yönünü (güneşin batmasıyla ilgili), ormanları, kayalıkları, bataklıkları, mağaraları ve adaları ölülerin eğleştikleri yerler olarak sayabiliriz.
Eskimolar genellikle iki öte dünya tasarımlamaktadırlar; bunlardan biri gökyüzünde, öbürü de yeryüzündedir. Alaska'da, Bering Boğazında yaşayan Eskimolara göre, ölüler ya yeme içmenin çok bol olduğu gökyüzündeki aydınlık bir dünyaya ya da ölü sahiplerinin mezarlara koydukları yiyeceklerle karınlarını doyurdukları yeraltı dünyasına gitmektedirler. Eskimolar yeraltı dünyasını sıcak bir yer olarak tasarlamaktadırlar. Eskimoların inancına göre, üstünde yaşadıkları dünyanın altında sıcak ve hoş bir yeraltı dünyası vardır; ölenlerin çoğu bu yeraltı dünyasına gitmekte ve burada hayatı andıran bir biçimde yaşamaktadırlar. Kimi Eskimolar da ölüler ülkesinin gökyüzünde olduğuna inanmaktadırlar. Gökyüzündeki ölüler ülkesi kimi tribülere göre çok güzel bir yer olarak kabul edilirken, kimilerine göre de bunun tersidir. Batı Grönlandlılarda burası soğuk .ve ıssız bir yerdir. NetsilikEskimolarıysa, bu iki dünyadan başka, yer kabuğunun hemen altında üçüncü bir dünya daha olduğuna inanmaktadırlar.
Yenisey'le Ob nehri arasındaki Selkuplar (Ostiyak Samayatları), insanın ölümünden sonra özgür kalan ruhunun yeryüzündekine benzer bir hayat sürmek için yeraltı dünyasına gittiğine inanırlar.. Tundra Yukagirlerine göre, ölenin bedenden ayrılan ruhu, yeraltındaki ölüler dünyasına gider; buna karşılık aynı insanın nefes ruhu da gökyüzüne çıkar. Tavgi Samoyatlarının inanışına göre, ölenin ruhu, doğan bir çocukla yeniden dünyaya döner; beden ise öte dünyadaki varlıkların yaşadıkları «soğuk ve karanlık» bir yeraltı dünyasında kalır
Kuzey Amerika yerlilerinden Vailakiler, ölülerin gökyüzünde eğleştiklerine inanırlar. Çiçeklerle bezenmiş bu dünyada ruhlar ekmek ve palamutçorbasıyla karınıarını doyurmaktadırlar. Algonkinler ve Patvinler (Kuzey Amerika) öte dünyayı Batıda bir yerde düşünmektedirler. Foxlara göre de ölülerin dünyası batıda yerin altındadır. Aynı şekilde Yuki gruplarının çoğu ölülerin eğleştikleri yeri yeraltında tasarımlamaktadırlar .. Güney Siyam'da, ölenlerin ruhlarının ilkin Batıya giderek gökyüzüne çıktığına, sonra da yeryüzüne inerek ölüler adasına gittiklerine inanılmaktadır.
Maoriler (Yeni Zelanda'da) birisi öldüğü zaman, ruhunun ölüler dünyasına gideceğine inanmaktadırlar. Fakat bu dünya hakkında açık seçik bir tasarımları yoktur.
Endonezya'da ve Filipinler'de yaşayan yerlilerin bir bölümünce ölülerin eğleştikleri yer yeryüzünün üstünde ya da altında kabul edilirken, bir bölümünce de bir adada ya da yüksek bir dağın tepesinde düşünülmektedir. Örneğin Kuzey Borneo'da, oranın en yüksek dağı olan Kinabalu'nun tepesi ölülerin eğleştiği yerdir.
Yüksek dinlerde olduğu gibi, ilkellerin dinlerinde de, ölenlerin ruhları öte dünyaya gidiş sırasında birçok engel ve tehlikelerle karşılaşırlar. Ölüler dünyasına giden yol, çoğunlukla çetin ve tehlikelerle dolu olarak canlandırılmaktadır.
Ruhun öte dünyaya gidebilmesi için, bir nehirden ya da bir köprüden geçmek zorunda kalması yaygın bir inançtır. Örneğin Algonkinler ölüler ülkesine giden yolun bir nehir olduğuna inanmaktadırlar. Bu nehrin üzerinde insanın güvenemeyeceği çürük ağaç kökünden yapılmış bir köprü bulunmaktadır. Yine Kuzey Amerika yerlilerinden olan Ojibvalar ve Foxlar ölenlerin ruhlarının bir nehir boyunca bir köprüden geçerek ölüler ülkesine gideceğine inanmaktadırlar. Endonezya'daki Kaçinler ve Dayaklarda da ayın motif görülmektedir. Öte dünyaya gitmek için, üzerinden geçilmesi gereken bir köprü vardır. Bu köprü eğri bir ağaç kütüğünden, ince bir sazdan, bir yılandan ya da keskin bir kılıçtandır. Bu dünyada yerine getirilmesi gereken tören ve riteri yapmış olanlar köprüden rahatlıkla geçip, öte dünyaya gidebilmektedirler. Ancak kötüler köprüden geçerken içi kaynar suyla dolu bir kazana ya da kaynar bir göle düşmektedirler. Bu tür tasarımların yüksek kültürlerden (Hint ve İslam) etkilendikleri anlaşılmaktadır.
Eskimolar, öte dünyaya gitmek için bazen buzdan bir köprüden geçmek zorunluğu olduğuna inanırlar. Bu köprünün her iki ucunda saldırgan bir köpek beklemektedir.
Ölenin ölüler ülkesine gitmeden önce bir sınavdan geçeceği inancı da yaygındır. Endonezya ve Filipin yerlileri öte dünyaya gidişIerinde birtakım engelleri aşmak ve bazı sınavları vermek zorundadırlar. Bu sınavların kazanılmasında, ölenin sağlığında temiz bir hayat sürmüş olmasının büyük bir payı vardır. Ayrıca yapılması gereken belli törenler, ritler, pratikler; yüce kudretlere sunulan kurbanlar da bu sınavda rol oy narlar. Örneğin Borneo adasındaki Kayanlar dövmelerini göstererek iyi bir kene avcısı olduklarını tanıtlarlar.
Her şeyden önce, öte dünyanın kapısında bekleyen ve genellikle insan ya da hayvan biçiminde düşünülen nöbetçileri geçmek gerekmektedir. Bu nöbetçileri kandırabilmek için, ruhların öte dünyaya girmeye hak kazandıklarını tanıtlamaları gerekmektedir. Bu da çoğu zaman onlara örneğin sedefler, inciler, yiyecekler vermekle olabilmektedir. Onun için ölenlerin mezarlarına çeşitli şeyler konur.
Ölünün ruhunun hemencecik ölüler ülkesine gitmediği inancına da sıkça raslanır. Ruh bir süre evinin çevresinde dolaşmakta, cenaze töreninden sonra da öte dünyanın yolunu tutmaktadır.
Öte dünya'daki hayat, aşağı yukarı bu dünyadaki gibi düşünülmektedir. Orada da bu dünyadakine benzer koşullar altında hayatın sürüp gittiğine inanılmaktadır. Ruhlar tıpkı hayatta olduğu gibi akrabalarıyla, dostlarıyla oturmakta, ekip biçmekte, sığır gütmekte ve avlanmaktadırlar. Buna, ölen'in, yaşarken yokluğunu duyduğu birçok güzel şeye kavuşacağı umudu da eklenmektedir. Örneğin, avcılar Öte dünya'da av hayvanlarının bolluğunu; balıkçılar, içinde balıkların kaynaştığı suları, ekiciler bol ürün veren toprakları düşlemektedirler.
Kimi ilkeller ölüler ülkesini «kötülük olmayan yer» diye adlandırmaktadırlar. Bunların gözünde öte dünya bir cennet, akla gelebilen her türlü isteğin gerçekleştirilebileceği bir ülkedir. Polinezyalılar öte dünyayı bu dünyaya bakarak çok daha iyi olarak canlandırmaktadırlar. Kuzey Amerika yerlilerinde de aynı durum söz konusudur. Onlara göre, öte dünya, her an avlanabilecekleri bir yerdir
Nagadju - Dayakları öte dünyayı içinde ırmağı bulunan güzel bir kara parçası gibi düşünürler; tarlalarda kötü ürüne raslanılmaz; suları balıklarla, ormanları av hayvanlanyla doludur. Her şey bu dünyadakinden daha güzel ve daha tasasızdır; cinayet işlenmez, hırsızlık yapılmaz. Bu dünyada bulunan her şeyorada da vardır. Ancak bunlar tersinedir. Örneğin sağ, sol; yukarı, aşağı; ak, karadır. Hatta ölü ruhlarının dilleri de ters anlamlıdır. Kuzey Amerika'daki Selishler batıda, yerin altında tasarladıkları çiçeklerle donanmış, hastalığın ve ölümün bulunmadığı, sıcak bir ülkede gülüp oynayarak, şarkı söyleyerek yaşayacaklarına inanmaktadırlar .
Kimi tasarımlarda öte dünyadaki hayat o kadar bu dünyadakine benzemektedir ki, ölüler de evlerde yaşamakta, tarlalarını ekmekte, geleneksel bayramlarını kutlamakta, evlenmekte, çocuk sahibi olmakta, yaşlanmakta, hatta ölerek bir başka ölüler dünyasına gitmektedirler.
Kuzey Amerika'da Kaliforniya'daki Katolar insanların öldükten sonra yabancılaştıklarına ya da cinlere, demonlara dönüştükIerine inanmaktadırlar. Bu ölüler dağlarda yaşamakta, gündüzleri uyuyup geceleri de çalışmaktadır1ar. Anular ölüler dünyasını cennet ve cehennem olarak düşündükleri gibi sade bir dünya olarak da düşünmektedirIer. Onlara göre de, ölenler buradakine benzer bir hayat sürmektedirler. Orada da buradaki gibi doğanlar, evlenenler ve ölenler vardır.
Öte dünyadaki hayatın bu dünyadakine benzerliği konusunda örnekler istenildiği kadar çoğaltılabilir. Öte yandan ilkellerin ölüler ülkesi hakkındaki düşüncelerinin her zaman olumlu, aydınlık ve rahat olmadığı da bir gerçektir. Kimi tasarımlarda da öte dünya bu dünyaya bakarak daha çetin, sıkıntılı ve birtakım güçlüklerle doludur. Öyle ki, ruhlar ara ara bu dünyayı özlemekte ve geri dönmek istemektedirler. Onun için, ruhların, geride bıraktıklarına karşı duydukları özlemi, daha doğrusu kıskançlığı gidermek amacıyla onlara kurbanlar sunulmaktadır.
Ölen birinin öte dünyadaki yaşayışını; gökyüzü ya da yeraltındaki dünyalardan birine gitmesini, mutlu ya da mutsuz bir hayat sürmesini etkileyen faktörler arasında ölüm biçiminin yeri büyüktür. Ölüm biçimine bakarak, o insanın iyi ya da kötü bir ölü olduğu. hakkındaki inanışlar toplumlara göre değişmektedir. Kimi ilkel toplumlarda zorla öldürülen, bir cinayete kurban giden kimselerden özel yardımlar beklenirken, kimi toplumlarda da bunların öte dünyada hem kendilerinin acı çekeceklerine, hem de geride bıraktıklarına zarar vereceklerine inanılmaktadır. Aztekler yıldırım çarpmasından ölenlerin, suda boğulanların, felç ve cüzzamdan hayata gözlerini yumanların her türlü şeyin bol bol bulunduğu sanılan yüksek tepelerdeki ölüler ülkesine gideceklerine inanırlardı. Öte yandan savaşta ölenlerin, kurban edilenlerin, çocuk doğururken ölen kadınların, yolculukta hayatlarını kaybeden tüccarların ve şefIerin tanrılaşarak «Güneş Evi» ne gidecekleri kabul edilmekteydi. Henüz kundaktayken ölen bebelerin de çiçeklerin ve meyvelerin bulunduğu «Çiçekler Ülkesi» ne giderek, mutlu bir ha yat süreceklerine inanılırdı.
İnanışa göre, doğal bir ölümle ölmeyenler, ya öte dünyada kötü bir yere gitmekte ya da bu dünyada kalmaktadırlar. Örneğin Endonezya ve Filipinlerin bütün eski halkları kaza sonucu, kellesini başkasına vurdurarak, zorla, intihar ederek, lohusa döşeğindeyken ölenlerin genellikle bu dünyada kalarak kötü cinlere dönüştüklerini kabul etmektedirler. Onun için bu gibi kimselere özel ölü ayinleri yapılır .
Merkezi Borneo'daki Kenya - Kajan Bahauiar, oturdukları yerde, akrabalarının yanında ölmeyen; ölürken yanında din adamı bulunmayan kimseleri «kötü cesetler» olarak nitelerler. Doğu Endonezya'daki yerliler savaşta ölenlerin ruhlarına özellikle saygı duyarlar; çünkü, inanışa göre, bu ruhlar, ölüler dünyasına gitmeyip, yeryüzünde kalmaktadırlar. Eskimolar açlıktan ölenlerle, lohusa döşeğinde ölenlerin, rahat bir biçimde ölenlerin gittikleri dünyadan ayrı bir dünyaya gideceklerine inanırlar. Suda boğulanlarsa ya ilk gruba, ya da bir başka özel gruba girerler .Güney Asya'da zor ya da alışılmışın dışındaki bir ölümle hayatı terkedenlerin ruhlarının çoğunca, hastalık sonucu ölen kimselerin ruhlarının gittiği yerden ayrı bir yere gideceğine ya da kötü cinlere dönüşerek yeryüzünde oradan oraya dolaşacak1arına inanılmaktadır. Çocuk doğururken ölen kadınlar, boğulanlar, yıldırım çarpanlar, bir felaket sonucu ölenlerle vahşi bir hayvan tarafından parçalananların ruhları kötü cinler olarak yeryüzünde dolaşıp dururlar. Onun için, yukarda belirttiğimiz biçimde ölenlerin akrabaları uzun ve çetin temizlik ayinleri yaparlar. Uzakdoğu'daki Gilyaklarda boğulan kimselerin durumu çok önemlidir. İnanışa göre, boğulanların bedenlerinin ve bedenlerinde eğleşen ruhlarının (Gilyaklar insanın ikili bir ruhu olduğuna inanırlar) sulardan korun maları ve her ikisinin birlikte toprağa gömülmeleri gerekmektedir. Yoksa ölünün rahat edemeyeceğine ve geride bıraktıklarına tehlikeler getireceğine inanılmaktadır Ölenin öte dünyadaki yerini belirleyen etkenlerden biri de bu dünyadaki toplumsal yeridir. İnsanın bu dündaki toplumsal yeri, mesleği ve sınıfı, ölüler ülkesinde de roloynamakta; hayatta iken toplumsal yerleri bakımından iyi durumda olanlar genellikle öte dünyada da iyi yerler alabilmektedirler. Örneğin Polinezya'da, Markiz ve Tongo adalarında yaşayan yerliler sadece prensIerin ve soylu kişilerin ruhlarının ölümsüz olduklarına; buna karşılık başka kimselerin ruhlarının, daha ceset mezara indirilir indirilmez, ruh yiyici lota kuşu tarafından yenileceğine inanmaktadırlar
ilkellerin çoğunda, genellikle kabile şeflerinin, soylularının, din adamlarının, zenginlerin, kahraman savaşçıların vb. öte dünyaya giden yollardaki engelleri kolaylıkla aşacakları ve orada da iyi bir hayat sürecekleri inancı yaygındır.
Öte yandan, toplumsal yerin, sınıfın, soyluluğun yanı sıra ölenin sağlığında dinsel ve etik törenleri eksiksiz olarak yapmış olması; tanrılara, atalara kurban ve adaklarda bulunması öte dünyadaki yerinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Ayrıca bir ölünün, ölüler ülkesinde iyi bir yere gidebilmesi akraba ve dostlarının, onun ardından düzenledikleri törenlere ve ölü yemekle rine de bağlıdır. Geleneğe uygun gömülme töreni de ölü~ nün öteki dünyada iyi bir yere gitmesi bakımından büyük kolaylık sağlayabilmektedir.
İnsanın sağlığında yapması gereken ritleri önemsememesi, tabuları çiğnemesi, kaçınmalara özen göstermemesi, onun öte dünyadaki hayatım olumsuz bir biçimde etkilemektedir. Örneğin Netsilik Eskimoları ritüel yasaklara uymayan kimselerin açlık çekecekleri ve şüphe içinde kıvranacakları bir dünyaya gideceklerine inanmaktadırlar.
İlkellerin öte dünya ile ilgili tasarımlarını şu noktalarda toplayabiliriz:
Öte dünyadaki hayat çok az ayırımlarla tıpkı bu dünyadakine benzemektedir. Ölenin öte dünyadaki yazgısı, bu dünyadaki tutum, davranış ve toplumsal yeriyle belirlenmektedir. Ölüm biçimi, gömme törenleri, ritüel yasaklar vb. ölenin yazgısı üstünde önemli rol oynamaktadırlar. Yüksek dinlerin eskatolojilerinde (öte dünya, ahret) görülen kimi katı ve ağır cezalara ilkellerin tasarımIarında genellikle rastlanılmamakta; buna karşılık yüksek dinlerden alınan kimi motiflerin (sırat köprüsü) kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca misyonerlerin ilkeller arasında uzun yıllar kalmaları da, onların öte dünya ile ilgili inanç ve tasarımlarında değişiklikler yapmalarına yol açmıştır.
Sponsorlu Bağlantılar
Ölenin her zaman geri dönebileceği ve geride bıraktıklarına zarar verebileceği korkusu cesetle ilgili çeşitli işlemlerin ve davranışların biçimlenmesinde ve yorumlanmasında önemli rol. oynamaktadır. Ölüden korkmanın egemen olduğu yerlerde cesedin gömüldüğü ya da bırakıldığı yerden hemen kaçılır; ölenin geri dönüşünü önlemek için, cesedin kemikleri kırılır, eklem yerleri parçalanır; bırakıldığı ya da gömüldüğü yer taşlarla çevrilir; ceset sıkı sıkıya bağlanır; zaman zaman da vahşi hayvanların parçalamasına terkedilir ya da yakılır. Kimi yerlerde cesedi günlük kapıdan çıkarmayıp, arka kapıdan götürürler, sonra da bu kapıyı ya örerler ya da tanınmaz hale getirirler. Bu adetin temelinde de ölünün her an geri dönebileceği korkusu yatmaktadır; kapının bulunduğu yeri örmek, ölünün eve giriş yerini bulamaması amacını gütmektedir. Dul kadın da aynı düşünceyle hareket etmektedir: Yüzünü boyar, çamurlar ya da peçe takar; böylece, kocasının geri dönüşünde kendisini tanımayacağına inanır.
Ölüye gösterilen sevgi, saygı ve bağlılık duygusu sonucu da şu işlemler yapılır: Ceset yıkanır, süslenir. Boyanır, mumyalanır; öte dünyaya gidişini kolaylaştırmak ve oradaki yaşantısını güzelleştirmek için mezarına yiyecek, içecek, süs eşyası, silah, av araçları, para, minyatür kayık (ölüler ırmağını geçmek için) ve minyatür merdiven (gökyüzüne tırmanmak için) konur. Kimi yerde de (Melanezya'da) ölülere bağlılığın bir belirtisi olarak kafatasları saklanmakta ve onlardan özel yardımlar beklenmektedir.
Ölünün geride bıraktıklarıyla ilgili işlemler de vardır. Bunlar ölenin eşyaları, hayvanları, karısı, çocukları, hizmetçileri ve kölelerini içine almaktadır. Ölü gömülürken kişisel eşyası da mezara bırakılır ya da yakılır, kırılır, çok seyrek olarak da suya atılır ve yüksek bir yere asılır; hayvanları mezarının üzerinde kurban edilir; köleleri öldürülür, karısı kendiyle birlikte yakılır
Ölünün toprağa gömüldüğü yerlerde ceset ya tabuta konur ya da toprakla ilişkisini önleyecek bir şeye sarılır. Gömülmeden önce ceset boyanır, süslenir, giydirilir ya da olduğu gibi bırakılır. Kimi halklarda da öte dünya tasarımları su akıntılarıyla bağlantılıdır; ölenin öte dünyaya gidebilmesi için bir kayığa ihtiyacı vardır. Bu amaçla ceset bir kayığa konarak açık denizlere bırakılır. Bu durumda kayık aynı zamanda tabut yerine geçmektedir. Seyrek görülen bu adet Okyanusya adalarının çoğunda, Çukçilerde ve Kuzey Amerika'nın Kuzey - Batı kıyıları yerlilerinde uygulanmaktadır. Cesedin doğrudan doğruya suya atıldığı da olur. Ancak bu iş için gelişigüzel yerler kullanılmaz. Özel yerler seçilir. Ceset örtüye ya da bir hayvan derisine sarıldığı gibi, çıplak olarak da suya atılır. Cesedi yüksek tepelerin, ağaçların üzerine, platformlara bırakmak da oldukça yaygın bir adettir. Bu durumda da ölü ya tabut içine konur ya da bir şeye sarılır. Ölüyü evin içine ya da yakınına (avluya, bahçeye) gömmekse, ona gösterilen yakınlığın ve saygının bir belirtisidir. Kimi yerlerde de ceset küçük bir dam altına, bir kulübeye ya da bir eve gömülür. Bu çeşit gömülmede ya cesedin bütünü ya da sadece kemikleri söz konusudur. Yeryüzünün çok sınırlı kimi yerlerinde de, özellikle Hindistan'da, ceset yakılır, külleri ya gömülür ya da havaya savrulur. Küllerin özel kaplar içinde ibadet yerlerinde saklandığı da olur. Ölenin karısının da kendisiyle birlikte yakılması adeti bugün artık uygulanmamaktadır. Ölü gömme biçimlerinden biri de, ölenin iki kez gömülmesidir. Bu ilginç adete göre, ceset gömüldükten bir süre sonra, kemikler çıkarılır, arta kalan etlerinden iyice temizlenerek ikinci ve son kez ya gömülür ya da yüksekçe bir yere bırakılır. Kemiklerin yanısıra kafatasının saklandığı da olur. Bu adet, ruhun kemiklerde, özellikle kafatasında yaşamasını sürdürdüğü inancına dayanmaktadır.
Ölümden sonra da hayatın sürdüğü inancı, ölenlerin «yaşadıkları» bir dünyanın olacağı inancını da doğurmuştur. Ölülerin eğleştikleri yerler olarak ilkin gömüldükleri yerler, yani mezarlıklar düşünülmüştür; böylece yeraltındaki ölüler dünyası tasarımı doğmuş; ruh inancının gelişmesiyle de, giderek, ruhların gökyüzünde eğleştikleri inancı oluşmuştur.
Öte dünya genellikle yeraltında, yeryüzünde ve gökyüzünde canlandırılmaktadır. Denizlerin dibini, dağların tepesini, üzerinde yaşanılan toprağın sınırlarını, batı yönünü (güneşin batmasıyla ilgili), ormanları, kayalıkları, bataklıkları, mağaraları ve adaları ölülerin eğleştikleri yerler olarak sayabiliriz.
Eskimolar genellikle iki öte dünya tasarımlamaktadırlar; bunlardan biri gökyüzünde, öbürü de yeryüzündedir. Alaska'da, Bering Boğazında yaşayan Eskimolara göre, ölüler ya yeme içmenin çok bol olduğu gökyüzündeki aydınlık bir dünyaya ya da ölü sahiplerinin mezarlara koydukları yiyeceklerle karınlarını doyurdukları yeraltı dünyasına gitmektedirler. Eskimolar yeraltı dünyasını sıcak bir yer olarak tasarlamaktadırlar. Eskimoların inancına göre, üstünde yaşadıkları dünyanın altında sıcak ve hoş bir yeraltı dünyası vardır; ölenlerin çoğu bu yeraltı dünyasına gitmekte ve burada hayatı andıran bir biçimde yaşamaktadırlar. Kimi Eskimolar da ölüler ülkesinin gökyüzünde olduğuna inanmaktadırlar. Gökyüzündeki ölüler ülkesi kimi tribülere göre çok güzel bir yer olarak kabul edilirken, kimilerine göre de bunun tersidir. Batı Grönlandlılarda burası soğuk .ve ıssız bir yerdir. NetsilikEskimolarıysa, bu iki dünyadan başka, yer kabuğunun hemen altında üçüncü bir dünya daha olduğuna inanmaktadırlar.
Yenisey'le Ob nehri arasındaki Selkuplar (Ostiyak Samayatları), insanın ölümünden sonra özgür kalan ruhunun yeryüzündekine benzer bir hayat sürmek için yeraltı dünyasına gittiğine inanırlar.. Tundra Yukagirlerine göre, ölenin bedenden ayrılan ruhu, yeraltındaki ölüler dünyasına gider; buna karşılık aynı insanın nefes ruhu da gökyüzüne çıkar. Tavgi Samoyatlarının inanışına göre, ölenin ruhu, doğan bir çocukla yeniden dünyaya döner; beden ise öte dünyadaki varlıkların yaşadıkları «soğuk ve karanlık» bir yeraltı dünyasında kalır
Kuzey Amerika yerlilerinden Vailakiler, ölülerin gökyüzünde eğleştiklerine inanırlar. Çiçeklerle bezenmiş bu dünyada ruhlar ekmek ve palamutçorbasıyla karınıarını doyurmaktadırlar. Algonkinler ve Patvinler (Kuzey Amerika) öte dünyayı Batıda bir yerde düşünmektedirler. Foxlara göre de ölülerin dünyası batıda yerin altındadır. Aynı şekilde Yuki gruplarının çoğu ölülerin eğleştikleri yeri yeraltında tasarımlamaktadırlar .. Güney Siyam'da, ölenlerin ruhlarının ilkin Batıya giderek gökyüzüne çıktığına, sonra da yeryüzüne inerek ölüler adasına gittiklerine inanılmaktadır.
Maoriler (Yeni Zelanda'da) birisi öldüğü zaman, ruhunun ölüler dünyasına gideceğine inanmaktadırlar. Fakat bu dünya hakkında açık seçik bir tasarımları yoktur.
Endonezya'da ve Filipinler'de yaşayan yerlilerin bir bölümünce ölülerin eğleştikleri yer yeryüzünün üstünde ya da altında kabul edilirken, bir bölümünce de bir adada ya da yüksek bir dağın tepesinde düşünülmektedir. Örneğin Kuzey Borneo'da, oranın en yüksek dağı olan Kinabalu'nun tepesi ölülerin eğleştiği yerdir.
Yüksek dinlerde olduğu gibi, ilkellerin dinlerinde de, ölenlerin ruhları öte dünyaya gidiş sırasında birçok engel ve tehlikelerle karşılaşırlar. Ölüler dünyasına giden yol, çoğunlukla çetin ve tehlikelerle dolu olarak canlandırılmaktadır.
Ruhun öte dünyaya gidebilmesi için, bir nehirden ya da bir köprüden geçmek zorunda kalması yaygın bir inançtır. Örneğin Algonkinler ölüler ülkesine giden yolun bir nehir olduğuna inanmaktadırlar. Bu nehrin üzerinde insanın güvenemeyeceği çürük ağaç kökünden yapılmış bir köprü bulunmaktadır. Yine Kuzey Amerika yerlilerinden olan Ojibvalar ve Foxlar ölenlerin ruhlarının bir nehir boyunca bir köprüden geçerek ölüler ülkesine gideceğine inanmaktadırlar. Endonezya'daki Kaçinler ve Dayaklarda da ayın motif görülmektedir. Öte dünyaya gitmek için, üzerinden geçilmesi gereken bir köprü vardır. Bu köprü eğri bir ağaç kütüğünden, ince bir sazdan, bir yılandan ya da keskin bir kılıçtandır. Bu dünyada yerine getirilmesi gereken tören ve riteri yapmış olanlar köprüden rahatlıkla geçip, öte dünyaya gidebilmektedirler. Ancak kötüler köprüden geçerken içi kaynar suyla dolu bir kazana ya da kaynar bir göle düşmektedirler. Bu tür tasarımların yüksek kültürlerden (Hint ve İslam) etkilendikleri anlaşılmaktadır.
Eskimolar, öte dünyaya gitmek için bazen buzdan bir köprüden geçmek zorunluğu olduğuna inanırlar. Bu köprünün her iki ucunda saldırgan bir köpek beklemektedir.
Ölenin ölüler ülkesine gitmeden önce bir sınavdan geçeceği inancı da yaygındır. Endonezya ve Filipin yerlileri öte dünyaya gidişIerinde birtakım engelleri aşmak ve bazı sınavları vermek zorundadırlar. Bu sınavların kazanılmasında, ölenin sağlığında temiz bir hayat sürmüş olmasının büyük bir payı vardır. Ayrıca yapılması gereken belli törenler, ritler, pratikler; yüce kudretlere sunulan kurbanlar da bu sınavda rol oy narlar. Örneğin Borneo adasındaki Kayanlar dövmelerini göstererek iyi bir kene avcısı olduklarını tanıtlarlar.
Her şeyden önce, öte dünyanın kapısında bekleyen ve genellikle insan ya da hayvan biçiminde düşünülen nöbetçileri geçmek gerekmektedir. Bu nöbetçileri kandırabilmek için, ruhların öte dünyaya girmeye hak kazandıklarını tanıtlamaları gerekmektedir. Bu da çoğu zaman onlara örneğin sedefler, inciler, yiyecekler vermekle olabilmektedir. Onun için ölenlerin mezarlarına çeşitli şeyler konur.
Ölünün ruhunun hemencecik ölüler ülkesine gitmediği inancına da sıkça raslanır. Ruh bir süre evinin çevresinde dolaşmakta, cenaze töreninden sonra da öte dünyanın yolunu tutmaktadır.
Öte dünya'daki hayat, aşağı yukarı bu dünyadaki gibi düşünülmektedir. Orada da bu dünyadakine benzer koşullar altında hayatın sürüp gittiğine inanılmaktadır. Ruhlar tıpkı hayatta olduğu gibi akrabalarıyla, dostlarıyla oturmakta, ekip biçmekte, sığır gütmekte ve avlanmaktadırlar. Buna, ölen'in, yaşarken yokluğunu duyduğu birçok güzel şeye kavuşacağı umudu da eklenmektedir. Örneğin, avcılar Öte dünya'da av hayvanlarının bolluğunu; balıkçılar, içinde balıkların kaynaştığı suları, ekiciler bol ürün veren toprakları düşlemektedirler.
Kimi ilkeller ölüler ülkesini «kötülük olmayan yer» diye adlandırmaktadırlar. Bunların gözünde öte dünya bir cennet, akla gelebilen her türlü isteğin gerçekleştirilebileceği bir ülkedir. Polinezyalılar öte dünyayı bu dünyaya bakarak çok daha iyi olarak canlandırmaktadırlar. Kuzey Amerika yerlilerinde de aynı durum söz konusudur. Onlara göre, öte dünya, her an avlanabilecekleri bir yerdir
Nagadju - Dayakları öte dünyayı içinde ırmağı bulunan güzel bir kara parçası gibi düşünürler; tarlalarda kötü ürüne raslanılmaz; suları balıklarla, ormanları av hayvanlanyla doludur. Her şey bu dünyadakinden daha güzel ve daha tasasızdır; cinayet işlenmez, hırsızlık yapılmaz. Bu dünyada bulunan her şeyorada da vardır. Ancak bunlar tersinedir. Örneğin sağ, sol; yukarı, aşağı; ak, karadır. Hatta ölü ruhlarının dilleri de ters anlamlıdır. Kuzey Amerika'daki Selishler batıda, yerin altında tasarladıkları çiçeklerle donanmış, hastalığın ve ölümün bulunmadığı, sıcak bir ülkede gülüp oynayarak, şarkı söyleyerek yaşayacaklarına inanmaktadırlar .
Kimi tasarımlarda öte dünyadaki hayat o kadar bu dünyadakine benzemektedir ki, ölüler de evlerde yaşamakta, tarlalarını ekmekte, geleneksel bayramlarını kutlamakta, evlenmekte, çocuk sahibi olmakta, yaşlanmakta, hatta ölerek bir başka ölüler dünyasına gitmektedirler.
Kuzey Amerika'da Kaliforniya'daki Katolar insanların öldükten sonra yabancılaştıklarına ya da cinlere, demonlara dönüştükIerine inanmaktadırlar. Bu ölüler dağlarda yaşamakta, gündüzleri uyuyup geceleri de çalışmaktadır1ar. Anular ölüler dünyasını cennet ve cehennem olarak düşündükleri gibi sade bir dünya olarak da düşünmektedirIer. Onlara göre de, ölenler buradakine benzer bir hayat sürmektedirler. Orada da buradaki gibi doğanlar, evlenenler ve ölenler vardır.
Öte dünyadaki hayatın bu dünyadakine benzerliği konusunda örnekler istenildiği kadar çoğaltılabilir. Öte yandan ilkellerin ölüler ülkesi hakkındaki düşüncelerinin her zaman olumlu, aydınlık ve rahat olmadığı da bir gerçektir. Kimi tasarımlarda da öte dünya bu dünyaya bakarak daha çetin, sıkıntılı ve birtakım güçlüklerle doludur. Öyle ki, ruhlar ara ara bu dünyayı özlemekte ve geri dönmek istemektedirler. Onun için, ruhların, geride bıraktıklarına karşı duydukları özlemi, daha doğrusu kıskançlığı gidermek amacıyla onlara kurbanlar sunulmaktadır.
Ölen birinin öte dünyadaki yaşayışını; gökyüzü ya da yeraltındaki dünyalardan birine gitmesini, mutlu ya da mutsuz bir hayat sürmesini etkileyen faktörler arasında ölüm biçiminin yeri büyüktür. Ölüm biçimine bakarak, o insanın iyi ya da kötü bir ölü olduğu. hakkındaki inanışlar toplumlara göre değişmektedir. Kimi ilkel toplumlarda zorla öldürülen, bir cinayete kurban giden kimselerden özel yardımlar beklenirken, kimi toplumlarda da bunların öte dünyada hem kendilerinin acı çekeceklerine, hem de geride bıraktıklarına zarar vereceklerine inanılmaktadır. Aztekler yıldırım çarpmasından ölenlerin, suda boğulanların, felç ve cüzzamdan hayata gözlerini yumanların her türlü şeyin bol bol bulunduğu sanılan yüksek tepelerdeki ölüler ülkesine gideceklerine inanırlardı. Öte yandan savaşta ölenlerin, kurban edilenlerin, çocuk doğururken ölen kadınların, yolculukta hayatlarını kaybeden tüccarların ve şefIerin tanrılaşarak «Güneş Evi» ne gidecekleri kabul edilmekteydi. Henüz kundaktayken ölen bebelerin de çiçeklerin ve meyvelerin bulunduğu «Çiçekler Ülkesi» ne giderek, mutlu bir ha yat süreceklerine inanılırdı.
İnanışa göre, doğal bir ölümle ölmeyenler, ya öte dünyada kötü bir yere gitmekte ya da bu dünyada kalmaktadırlar. Örneğin Endonezya ve Filipinlerin bütün eski halkları kaza sonucu, kellesini başkasına vurdurarak, zorla, intihar ederek, lohusa döşeğindeyken ölenlerin genellikle bu dünyada kalarak kötü cinlere dönüştüklerini kabul etmektedirler. Onun için bu gibi kimselere özel ölü ayinleri yapılır .
Merkezi Borneo'daki Kenya - Kajan Bahauiar, oturdukları yerde, akrabalarının yanında ölmeyen; ölürken yanında din adamı bulunmayan kimseleri «kötü cesetler» olarak nitelerler. Doğu Endonezya'daki yerliler savaşta ölenlerin ruhlarına özellikle saygı duyarlar; çünkü, inanışa göre, bu ruhlar, ölüler dünyasına gitmeyip, yeryüzünde kalmaktadırlar. Eskimolar açlıktan ölenlerle, lohusa döşeğinde ölenlerin, rahat bir biçimde ölenlerin gittikleri dünyadan ayrı bir dünyaya gideceklerine inanırlar. Suda boğulanlarsa ya ilk gruba, ya da bir başka özel gruba girerler .Güney Asya'da zor ya da alışılmışın dışındaki bir ölümle hayatı terkedenlerin ruhlarının çoğunca, hastalık sonucu ölen kimselerin ruhlarının gittiği yerden ayrı bir yere gideceğine ya da kötü cinlere dönüşerek yeryüzünde oradan oraya dolaşacak1arına inanılmaktadır. Çocuk doğururken ölen kadınlar, boğulanlar, yıldırım çarpanlar, bir felaket sonucu ölenlerle vahşi bir hayvan tarafından parçalananların ruhları kötü cinler olarak yeryüzünde dolaşıp dururlar. Onun için, yukarda belirttiğimiz biçimde ölenlerin akrabaları uzun ve çetin temizlik ayinleri yaparlar. Uzakdoğu'daki Gilyaklarda boğulan kimselerin durumu çok önemlidir. İnanışa göre, boğulanların bedenlerinin ve bedenlerinde eğleşen ruhlarının (Gilyaklar insanın ikili bir ruhu olduğuna inanırlar) sulardan korun maları ve her ikisinin birlikte toprağa gömülmeleri gerekmektedir. Yoksa ölünün rahat edemeyeceğine ve geride bıraktıklarına tehlikeler getireceğine inanılmaktadır Ölenin öte dünyadaki yerini belirleyen etkenlerden biri de bu dünyadaki toplumsal yeridir. İnsanın bu dündaki toplumsal yeri, mesleği ve sınıfı, ölüler ülkesinde de roloynamakta; hayatta iken toplumsal yerleri bakımından iyi durumda olanlar genellikle öte dünyada da iyi yerler alabilmektedirler. Örneğin Polinezya'da, Markiz ve Tongo adalarında yaşayan yerliler sadece prensIerin ve soylu kişilerin ruhlarının ölümsüz olduklarına; buna karşılık başka kimselerin ruhlarının, daha ceset mezara indirilir indirilmez, ruh yiyici lota kuşu tarafından yenileceğine inanmaktadırlar
ilkellerin çoğunda, genellikle kabile şeflerinin, soylularının, din adamlarının, zenginlerin, kahraman savaşçıların vb. öte dünyaya giden yollardaki engelleri kolaylıkla aşacakları ve orada da iyi bir hayat sürecekleri inancı yaygındır.
Öte yandan, toplumsal yerin, sınıfın, soyluluğun yanı sıra ölenin sağlığında dinsel ve etik törenleri eksiksiz olarak yapmış olması; tanrılara, atalara kurban ve adaklarda bulunması öte dünyadaki yerinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Ayrıca bir ölünün, ölüler ülkesinde iyi bir yere gidebilmesi akraba ve dostlarının, onun ardından düzenledikleri törenlere ve ölü yemekle rine de bağlıdır. Geleneğe uygun gömülme töreni de ölü~ nün öteki dünyada iyi bir yere gitmesi bakımından büyük kolaylık sağlayabilmektedir.
İnsanın sağlığında yapması gereken ritleri önemsememesi, tabuları çiğnemesi, kaçınmalara özen göstermemesi, onun öte dünyadaki hayatım olumsuz bir biçimde etkilemektedir. Örneğin Netsilik Eskimoları ritüel yasaklara uymayan kimselerin açlık çekecekleri ve şüphe içinde kıvranacakları bir dünyaya gideceklerine inanmaktadırlar.
İlkellerin öte dünya ile ilgili tasarımlarını şu noktalarda toplayabiliriz:
Öte dünyadaki hayat çok az ayırımlarla tıpkı bu dünyadakine benzemektedir. Ölenin öte dünyadaki yazgısı, bu dünyadaki tutum, davranış ve toplumsal yeriyle belirlenmektedir. Ölüm biçimi, gömme törenleri, ritüel yasaklar vb. ölenin yazgısı üstünde önemli rol oynamaktadırlar. Yüksek dinlerin eskatolojilerinde (öte dünya, ahret) görülen kimi katı ve ağır cezalara ilkellerin tasarımIarında genellikle rastlanılmamakta; buna karşılık yüksek dinlerden alınan kimi motiflerin (sırat köprüsü) kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca misyonerlerin ilkeller arasında uzun yıllar kalmaları da, onların öte dünya ile ilgili inanç ve tasarımlarında değişiklikler yapmalarına yol açmıştır.
Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek