Arama

Uzakdoğu Dinleri - Konfüçyüsçülük

Güncelleme: 13 Ekim 2014 Gösterim: 6.619 Cevap: 0
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
13 Ekim 2014       Mesaj #1
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Konfüçyüsçülük
MsXLabs.org & Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Konfüçyüsçülük
, eski bir Çin ahlâkı ve Çin felsefesi sistemi olup başlangıçta bilgin Konfüçyüs'ün öğretilerinden yola çıkarak gelişmiştir. Ağırlığı insan ahlâklı ve iyi amellerdedir. Konfüçyüsçülük ahlâk, sosyal, politik, felsefî ve dini düşüncelerden oluşan karmaşık bir sistem olup Doğu Asya'nın kültürü ve târihi üzerinde muazzam etkisi olmuştur. Batıdaki bâzı kaynaklar, hükûmetlerin bu inanışı târih boyunca uzun süreler desteklemelerinden dolayı Konfüçyüsçülük'ü Doğu Asya'daki devletlerin "devlet dîni" olarak görmüşlerdir.

Târihi
Savaşan Devletler Dönemi'nde tartışılmış ve yasaklanmış olup kısa ömürlü Qin Hânedanlığı döneminde Çin devletini yönetmek için İmparator Han Wudi tarafından politik sistem olarak seçilmiştir. Tang Hânedanlığı döneminde etkisini kaybetmesine rağmen Konfüçyüsçü doktrin, ortodoks Çin'in ana görüşü olarak 20. yüzyıla kadar kalmıştır. 20. yüzyılın başında modernizm öncüsü radikal Çin düşünürleri tarafından aleyhinde yazılmış ve Çin'in çağdaşlaşmasına engel olduğu öne sürümüşlerdir. Bu hareket, Çin Halk Cumhûriyeti'nde yapılmış olan Kültür Devrimi sırasında doruk noktaya ulaşmış olup kıtasal Çin'de daha sonra yeniden canlandırılmış, artık hem ilgi görmüş, hem de üzerinde tartışmalar artmıştır.
19. ve 20. yüzyıla yetişen Konfüçyüsçülük, öncelikle ona Song ve daha sonraki hânedanlıklarda yeni canlılık kazandıran, Zhu Xi'nin önderliğindeki Neokonfüçyüsçü ekolden türemiştir. Neokonfüçyüsçülük, Taoizm ve Budizm fikirlerini mevcut Konfüçyüsçü fikirlerle birleştirerek o zamâna kadar görülmemiş karmaşık bir metafizik oluşturmuştur. Aynı zamanda birçok Konfüçyüsçü şekiller, kendilerinin Budist ve Taoist inanç sistemlerine karşı olduklarını îlân etmişlerdir.
MÖ 551-MÖ 479 yılları arasında yaşamış olan Konfüçyüs, bir bilgin ve sosyal filozoftu. Öğretileri 2500 yıl boyunca Doğu Asya'yı derinden etkilemiştir. Bununla berâber Konfüçyüs ve Konfüçyüsçülük arasındaki ilişki çok zayıftır. Konfüçyüs'ün ideaları hayâtı boyunca kabûl görmemiş, kendisi sık sık hiçbir derebeyi tarafından ona iş verilmediğinden şikâyet etmiştir.
Buda, Sokrat ya da Îsâ gibi diğer tanınmış kişileride de olduğu gibi insanlığın Konfüçyüs'ün fikirleri günümüze kadar değişmeden gelememiştir. Bunun yerine insanlar, mürit ve talebelerinin bu kişiler hakkındaki anıları bilinmektedir. Bu faktör, Konfüçyüs'ün ölümünden 2 yüzyıldan fazla geçtikten sonra Qin Hânedanlığı zamânında "Kitap yakımı ve bilginlerin gömülmesi"yle yapılan farklı düşüncede olanlara baskıyla daha da zorlaşmıştır.
Fakat bugün kalan artıklardan Konfüçyüs'ün düşüncelerini kabataslak çizebiliriz. Konfüçyüs, yaşadığı problemli zamanlar hakkında kaygılanan entelektüel bir kişiydi. Kendisi hayâtı boyunca düşüncelerini yaymak ve o zamanlar hüküm süren ve birbiriyle hâkimiyeti ele geçirmek için çarpışan birçok kralı etkilemek için dolaştı durdu.
772-221 yılları arasında hüküm süren Doğu Zhou Hânedanlığı'nda hüküm süren krâl, zamanla gücünü kaybetmişti. Oluşan iktidar boşluğunda hükümdarlar, birbirleri üzerindeki hâkimiyeti elde etmek için çarpışıp duruyorlardı. Misyonunun önemine derinden inanarak yola çıkan Konfüçyüs[1], yılmadan Zhou'nun Dükü gibi eski zamanların ünlü bilgelerin erdemlerini dile getirirdi. Konfüçyüs, baş kaldıran bir kişinin dâvetini kabul ederken yeni bir hânedanlık kurmak için gerekli gücü bir araya getirmeye çalışarak "doğuda bir Zhou hânedanlığı kurmak" için çalıştı (Analektler XV, 5). Konfüçyüs'ün "taçsız kral" olduğunu söyleyen deyimden de anlaşılacağı üzere hiçbir zaman düşüncelerini uygulamaya koyma imkânı bulamadı. Birçok kere devletlerden sınırdışı edildi ve sonunda yurduna dönerek hayâtının son bölümünü ders vererek geçirdi. Konfüçyüs'ün Analektleri, düşüncelerini bugün anlayabilmek için elimizde olan aslî kaynaklara en yakın kaynak, düşünceleriyle hükümdarlar ve müritleriyle sürdürdüğü tartışmaları kısa pasajlar hâlinde verir. Analektler'in nasıl yorumlanacağı konusunda hayli tartışma yapılmıştır.
Birçok Batılı filozofun aksine Konfüçyüs, dinleyicilerini iknâ etmek için tümdengelime dayanan akıl yürütmeye değil, analoji ve atasözleriyle belâgat sanatını kullanmıştır. Çoğu zaman bu öğretim teknikleri değişik bağlamlarda kullanılmıştır. Bu yüzden Batılı okuyucular, bu felsefeyi açıkça anlaşılamayan bulanık düşünceler olarak görürler. Buna rağmen Konfüçyüs, "herşeyi delen bir birlik" aradığını ve "yolunu birleştiren tek bir ipin" varlığından (Analektler XV, 3 ve IV, 15) bahseder. Gerçek Konfüçyüsçü bir sistem, ilk kez müritleri ya da onların müritlerince oluşmuş olabilir. Felsefî açıdan verimli Yüz Düşünce Okulu döneminde Konfüçyüsçülük'ün ilk büyük ve önemli temsilcilerinden olan Mensiyüs ve Xun Zi[2], Konfüçyüsçülük'ten törel ve politik bir öğreti yapmışlardır. Her ikisi de çağdaş olan düşüncelerle mücâdele etmek ve hükümdarların güvenini tartışıp akıl yürüterek kazanmak durumundaydılar. Mensiyüs, Konfüçyüsçülük'e insan tabiatı, iyi yönetim için gerekenler, ahlâklılığın ne olduğu konusunda daha geniş bir yorum getirerek insan tabiatının iyi olduğunu iddia eden idealist bir öğretiyi yaymaya başlattı. Xun Zi, Mensiyüs'un birçok fikrine karşı çıkarak insan tabiatının kötü olduğu ve dolayısıyla eğitim görmesi ve dinsel törenlere uyması gerektiği ideası üzerine yapısal bir sistem kurmuştur. Ancak bu eğitimden geçtikten sonra insan, insanlara iyi davranmayı öğrenmiş olur. Han Feizi ve Li Si gibi Xun Zi'nin bâzı müritleri, erdeme dayanan Konfüçyüslük yerine yasaya dayanan totalitarist olan legalizmi savunmuşlar ve böylece Qin Shi Huang'ın Çin'i birleştiren ve herkesin her hareketini kontrôl altına alan devlet sistemini ortaya koymuşlardır. Bu yüzden Konfüçyüs'ün birleşme ve barış rüyâsı, Çin'de onun düşüncelerine neredeyse tam ters olan legalizmle gerçekleşti denebilir.

Yönetim

"Erdemli yönetimi Kuzey Yıldızı'yla kıyaslayalım: sayısız yıldızlar onu beklerken yerinden ayrılmaz." (Analektler II, 1)
Konfüçyüsçülük'ün bir başka önemli kavramı, başkalarını yönetmeden önce insanın kendi kendini yönetmesini bilmeksidir. Krallığın bütününe bereket getirici etkisi, olgunlaşmış kralın kişisel erdeminden gelir. Büyük Öğreti'de bu düşünce daha da derinleştirilerek "kral ne kadar az icraat yaparsa o kadar çok sonuç alınır" prensibi getirilir ve böylece Taoist wu wei (Basitleştirilmiş Çince: 无为; Geleneksel Çince: 無為; pinyin: wú wèi) karvamına sıkı sıkıya bağlanır. Krallığının etrâfında döndüğü "sâkin merkezi" oluşturarak kral, herşeyin düzgün çalışmasını sağlar ve kendisini bütünün parçalarıyla uğraşıp onları değiştirmek zahmetinden alıkoyar.
Bu düşüncenin temeli, çok önceki zamanlarda hâkim olan şamanistik inançlarda olduğu görüşü vardır. Bu inanışlara göre kral, gök, insanlar ve yer arasında bir eksendir. Kral (Çince: 王; pinyin: wáng) için kullanılan Çince karakterde bu üç unsur, yatak çizgilerle temsîl edilmiş olup kral, dikey çizgiyle bunları birleştirmektedir. Bir başka bütünleyici bir görüşe göre kral hakkındaki bu anlayışın toplumun zarârına olan aristokratik kaprisleri engellemek isteyen bakan ve danışmanlarca yayıldığıdır.

Erdemlilik

"Eğitimde sınıf ayrımı olmamalıdır." (Analektler XV, 39)
Konfüçyüs'ün hiçbir şeyi îcat etmediği ve sâdece eski zamanların bilgilerini naklettiği sözüne rağmen (bkz. Analektler VII, 1), birkaç düşünceyi kendi ortaya koymuştur. Avrupa ve Amerika'da yaşmış olan hayranlarından Voltaire ve H. G. Creel, soyluluk yerine erdemi koyma devrimci düşüncesine işâret etmişlerdir. Daha önceleri "soylu" demek olan Yunzi (Çince: 君子; pinyin: Jūnzǐ), Konfüçyüsçülük'ün etkisiyle zamanla "centilmen" anlamına gelmeye başladı. Kendini yetiştirip erdemli olan avamdan biri, "centilmen" olabilirken bir kralın utanmaz oğlu, ancak "küçük kişi" olabilir. Konfüçyüs'ün okulunda değişik sınıflara âit öğrencileri birleştirmesi, Çin'deki sınıf ayrımına karşı verdiği mücâdeleyi göstermektedir.
Bir başka yeni düşüncesi olan erdemlilik, Çin'de İmparatorluk sınav sisteminin temelini oluşturur. Bu sistemle sınavda başarılı olan herkes, ailesine onur ve zenginlik getiren mêmur olabiliyordu. Bu sistem, muhtemelen MÖ 165'te uygulanmaya başlandı. Bu sınav için devlet mêmurluklarına alınacak bâzı adayların ahlâki mükemmeliyetlerinin imparatorca tespîti için başkente çağrılmışlardır. Sistem, daha sonraki yüzyıllarda gelişerek nihâyet devlette çalışmak isteyen herkesi kapsar bir sınav sistemi olmuş, adaylar yazılı sınavda bu mevkîye lâyık olduklarını göstermek durumunda kalmışlardır.
Konfüçyüs, krallıklarını hânedanlıklarında sırada olan en büyük oğulları yerine en erdemli kişiye bırakan kralları övmüştür. Başarısı, devlet ve görev bilinciyle dolu öğrenciler yetiştiren bir okul kurmasıdır (Çince: 儒家; pinyin: Rújiā; düz olarak "Konfüçyüsçü, Konfüçyüs okulu"). Savaşan Devletler Dönemi ve eski Han Hânedanlığı döneminde Çin çok yayıldığından güvenilir, merkezî çalışan ve evrakları okuyup yazabilen mêmurlara olan ihtiyaç arttı. Bunun sonucunda Konfüçyüsçülük'ün önemi arttırılarak bu yolda çalışanlar, devletin bütünlüğünü tehlikeye sokabilecek toprak sâhibi soylulara karşı bir denge unsûru oluşturdular.
O târihten sonra Konfüçyüsçülük'ün prensipleri olan otoritercilik, lejitimizm, paternalizm ve otoriteye teslîmiyetle Çin'in yönetiminde gereken bu araçları veren bir çeşit "devlet dîni" hâline geldi. Çoğu imparatorlar, içe doğru legalizmle, dışa doğru Konfüçyüsçülük'le devleti idâre etmişlerdir.

Konfüçyüsçülük'ün Yayılması

Konfüçyüsçülük, Qin Hânedanlığı dönemindeki baskıyı kısmen bir müridin evinde saklı Konfüçyüsçü klâsikler kolleksyonunu duvarının içine örmesiyle atlatarak ondan sonra gelen Han Hânedanlığı döneminde (MÖ 206-220) kabul gören bir öğreti oldu. Bu dönemde Konfüçyüsçü öğrenciler devletten destek alırdı. Böylece bu öğretiler zamanla resmî devlet felsefesi oldu (Han'lı İmparator Wu'ya bkz.). Konfüçyüsçü klâsiklerin öğrenilmesiyle bu öğretiler, devlet sınavının ve müfredat programının temelini oluşturmaya başlamıştı. Konfüçyüsçülük'e karşı bundan sonra 1912'de Çin Cumhûriyet kurulup bu öğretileri okullardan kaldırılmasına kadar ciddî hiçbir teşebbüs yapılmamıştır. Bu karar, 15 yıl kadar bir süre boyunca Nanking'de Milliyetçi Hükûmet kurulana kadar tartışılmıştır.
Zhu Xi, Wang Yanming ve diğer benzeri filozoflar tarafından yapılan Neokonfüçyüsçü yorumlarla Konfüçyüsçülük Kore ve Japonya'da da devletin politik felsefesi olarak kabul görmüştür. Chosun Hânedanlığı'nın Koresi'ne "Konfüçyüsçü devlet" denir.[3]
Çin egemenliği altında Konfüçyüsçülük, Vietnam toplumunda da değer kazanmaya başladı.[1] Fakat Konfüçyüsçülük, Vietnamlıların hayâtını Vietnam 939'da bağımsız olduktan sonra nüfûz etti.[2] Çin'de de olduğu gibi Konfüçyüsçülük Vietnam'da 15. yüzyılda doruğa ulaştı. Tek bir millet, merkezî bir yönetim ve sosyal düzen oluşturmak düşüncesiyle Konfüçyüsçülük Budizm'in yerine alarak Le Hânedanlığı döneminde en önemli felsefe oldu. Konfüçyüsçülük, sosyal ve politik yapıyı derinden etkileyerek eğitim ve sınav sistemiyle birlikte Konfüçyüsçü bilginler, zamanla sosyal ve ahlâkî hayâta hâkim olmuşlardır.

Dinsel Törenler
"İnsanları idârî konularda uyararak onlara önder ol ve onlara cezâ hukûkuyla hizâya getir. İnsanlar cezâdan sakınmak isteyecek, fakat utanç nedir bilmeyecektir. İnsanlara mükemmel bir örnek olarak önder ol ve onları toplumsal roller ve dinsel törenlerle hizâya getir. Böylece utanç duygusunu geliştirmenin yanında harmonik bir şekilde düzene gireceklerdir." (Analektler II, 3)
Yukarıdaki satırlar, legalizm ve törencilik görüşlerini arasındaki temel farklılıklardan birini açıklamakta ve Batılı toplumlarıyla Doğu Asyalı toplumlar arasındaki önemli bir farkı göstermektedir. Konfüçyüs'e göre dış otoriteler, suç olan eylemlerden sonra cezâ vermeleriyle insanların iyi hareket etmenin sebebini anlamadan öyle hareket ettiklerini öne sürer. Fakat dinsel törenlerle davranış şekilleri içten gelerek yapılır ve etkileri, eyleme tenezzül etmeden önce görülür. Böylece insanlar, utanç verici hareketlerden utanıp saygınlığını kaybetmekten korktuklarından uygun şekilde hareket eder. Bu bağlamda dinsel tören (Çince: 禮; pinyin: lǐ) ideal sosyal normdur.
"Dinsel tören", Türkçede zor ifâde edilebilerce bir kavramdır ve kompleks görüşleri içine alır. Bu kavram için kullanılan Çin karakterinin daha eskiden anlamı "kurban"dı. Konfüçyüsçü anlamı güleryüzlülükten ve görgülü hareketten her kişinin toplumdaki yerine anlamak arasıdır. Dıştan dinsel tören, insanlar arasında ayrım yapmak içindir; uygulanmasıyla kimin o toplumda genç, kimin yaşlı, kimin misâfir, kimin ev sâhibi olduğunu v. b. herkese gösterir. İçten insanlara diğerlerine karşı olan görevlerini ve kendi kendilerinden ne beklendiğini hatırlatır.
İçselleştirme süreci, dinsel törenin en önemli sürecidir. Şekil verilmiş tavırlar zamanla içselleşir, istekler yönlendirilir ve kişinin kültürlü oluşu, toplumsal dürüstlüğün hedefi olur. Bu fikir, "Mârifet kavuktaysa tak kafana hoca ol" deyiminin demek istediğiyle çelişirse de Konfüçyüsçülük'te samîmiyetle bir hareket, kişinin bir davranışı içtenlikle kabûl etmesini sağlar. Dinsel törene samîmiyetle uymak, dinsel töreni kültürlü olma yolundaki en etkin yol yapar. Böylece
Dinsel törensiz hürmetkârlık yorucu koşuşturmadan başka bir şey değildir. Dinsel törensiz özen, utangaçlığı getirir. Dinsel törensiz cesâret, isyâna dönüşür. Dinsel törensiz dürüstlük, kabalığa dönüşür." (Analektler VIII, 2).
Dinsel törenler, onlar olmadan çatışmaya götürecek zıt nitelikleri başarıyla dengelemek için gidilecek yoldur.
Dinsel törenler, insanları sınıflandırarak hiyerarşik ilişkiyi protokoller ve törenlerle oluşturarak herkese toplumda bir yer verir ve buna göre uygun olan tavrı tanımlarlar. Konfüçyüs'ün hayâtında önemli bir rol oynamış gibi görünen müziğe burada istisnâî bir durumdadır. Çünkü müzik, bu sınırları aşar ve 'kâlpleri birleştirir'.
Analektler, dinsel töreni yükseltmesin rağmen Konfüçyüs, bizzat farklı hareket etmiştir. (Örn.: Gözde öğrencisinin ölümünde ağlaması ya da şeytânî bir prensele görüşmesi (VI, 28). Daha sonraları sıkı törenleştirmeler, dinsel törenlerin "yeşim ve ipekten hediyeler"den daha fazla olduğunu (XVII, 12) unutarak ustalarının görüşünden uzaklaşmışlardır.

theMira

Benzer Konular

3 Ağustos 2009 / Misafir Din/İlahiyat
14 Şubat 2012 / asla_asla_deme Din/İlahiyat
13 Aralık 2008 / Misafir Din/İlahiyat
1 Ekim 2006 / Misafir Din/İlahiyat
5 Eylül 2012 / Misafir Din/İlahiyat