Arama

Hallac-ı Mansur

Güncelleme: 5 Temmuz 2017 Gösterim: 19.531 Cevap: 3
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
21 Ekim 2010       Mesaj #1
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  HALLAC-I-MANSUR-ENEL-HAK-GIZLI-OGRETISI-b_208.jpg
Gösterim: 2320
Boyut:  46.3 KB

Hallac-ı Mansur (857-922)


Büyük İslâm sûfilerinden. Asıl adı Ebu'l Mugîs Hüseyn b. Mansûr el-Beyzâyî olan Mansûr babasının adıyla anılmıştır.
Sponsorlu Bağlantılar
Daha küçükken, babası­nın, Dicle üzerinde Vasıt kasabasına geldiği ve Mansûr'un burada 12 yaş­larında Kur'an-ı Kerîm'i ezberlediği bilinmekle birlikte nerede ve nasıl bir tahsil gördüğü hususlarında fazla bilgi yoktur. 20 yaşlarında Tüster'de Sehl b. Abdullah 'tan, bir süre sonra Bas­ra'da Amr b.Osman Mekkî'den ta­savvufun inceliklerini öğrendi. Daha sonra Mekke'ye gitti, orada kaldığı süre içinde devamlı oruç tuttu ve kim­seyle konuşmadı. Hac dönüşü Bağ­dat'ta Cüneyai Bağdadi, Ebu'l-Hüseyn Ahmed Nuri ve Amr Mekkî ile görüşüp onlardan feyz aldı. Son­ra tekrar Tüster'e döndü.

Bazılarının tarizleri üzerine Sûfilik kıyafetini değiştirerek halk kisvesine büründü. Ta­lebeleri ile beraber ikinci defa hacca gitti. Dönüşünde asker kıyafetine gi­rerek putperest diyarı olan Hind'e, oradan Horasan'a, Türkistan'a ve ta Çin sınırına kadar giderek oralarda yaşayan halka tslamiyeti anlattı ve onları Allah yoluna davet etti. Geri dönünce H.287/900 yıllarında üçün­cü defa hacca gitti ve orada halktan kendisine işkence yapılmasını iste­di. Bağdat'a geri dönünce, Müslü­manlar uğruna, halk tarafından öldü­rülmeyi talep etti. Bu sırada meşhur "Ene'l-Hakk" sözünü söyledi; bu söz kısa zamanda bütün İslam diyarına yayıldı. Bir süre habsedildi, suçsuz ol­duğu anlaşılınca serbest bırakıldı.

"Ene'l-Hakk" sözü çok çeşitli şekil­lerde yorumlandı. Bu arada ismi Ismailîye, Karmatiye ve Hanbelî mezhebleri mensubları arasında bazı siya­si hadiselere karıştı ve ağır suçlama­larla tekrar hapsedildi, sekiz yıl kadar hapiste yattı ve sonunda idama mah­kûm edildi. İdam hükmü, devrin İs­lam halifesi tarafından da tasdik edi­len Hallâc-ı Mansûr, H.309/922'de İbn Abdüssamed tarafından önce kır­baçlandı, sonra elleri ve ayakları ke­sildi, ardından asıldı ve cesedi yakı­larak külleri minareden Dicle Nehri'ne atıldı.

Kendisine ayrıca, insanların gö­nüllerinde dolaşanları açıkladığı için "sırları pamuk gibi atan" manasın­da Hallâcü'l esrâr da denmektedir.

Hallâc-ı Mansûr'un tek eseri Kitâbu't-Tavâsîn L. Massignon tara­fından La Passion d'al-Hallaj (Paris 1922) adıyla bir incelemeyle birlikte yayınlanmıştır. Aynı eser, Yaşar Nu­ri özturk tarafından Hallacı Mansûr'a dair bir bölüm, notlar ve açık­lamalarla birlikte Hallâc'ı Mansûr ve eseri Kitâbu't-Tavâsîn (İstanbul 1976) adıyla tercüme edilerek yayınlanmış­tır.

İslam Ansiklopedisi

Son düzenleyen perlina; 5 Temmuz 2017 19:24
Biyografi Konusu: Hallac-ı Mansur nereli hayatı kimdir.
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
9 Haziran 2012       Mesaj #2
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hallacı Mansur

Sponsorlu Bağlantılar
(857 Beyza/Tur-922 Bağdat), mutasavvıf ve şair. Asıl adı Ebu'l Mugis El-Hüseyin bin Mansur El-Beyzavi'dir. Küçük yaşta Kuran'ı ezberleyip hafız oldu. Basra'ya giderek tasavvuf okudu ve hırka giydi. Mekke'ye giderek hacı oldu. Hac dönüşü Bağdat'a geldi. Halkın sevgisini kazandı. Bir ara suçlanınca sofilik hırkasını çıkardı. 5 yıl Horasan, Maveraünnehir, Kirman ve Sicistan taraflarında kendi başına dolaştı. Basra'ya, oradan da Mekke'ye giderek ikinci kez hacı oldu. Mekke'ye gittiğinde dört yüz öğrencisiyle yandaşlarından oluşan bir topluluk da onu izledi. Daha sonra yeniden Hind, Horasan ve Türkistan'ı dolaşarak düşüncelerini yaydı. Abbasîlere karşı katıldığı bir ayaklanma başarısızlığa uğrayınca Sus kentinde üç yıl gizlendi. Bir ihbar sonucu yakalanarak Bağdat'a gönderildi (913). Bundan sonraki yaşamı hapiste geçti. Halife El-Muktedir döneminde yargılanarak idama mahkûm edildi. Suçlanmasının özü "vahdeti vücut" inancından yola çıkarak "Ene'l Hak" (Ben Tanrı'yım) demesiydi. Asılmaya giderken de "Ene'l Hak" sözünü tekrarlıyordu. Büyük bir topluluğun önünde bin değnek vuruldu, elleri ve ayakları kesildi. Asıldığında henüz ölmemişti. Sonra yakılarak külü Dicle'ye atıldı.


MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
5 Temmuz 2017       Mesaj #3
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Hallac-ı Mansur

, asıl adı EBUL MUGÎS EL-HÜSEYİN BİN MANSUR EL-HALLAC (d. y. 858,
Tur, Fars, İran - ö. 26 Mart 922, Bağdat), görüşleri ve yaşamıyla tartışmalı değerlendirmelere konu olan ünlü mutasavvıf.

Kişiliğiyle pek çok müslümanın deneyimlerini, ülkü ve özlemlerini dile getirdiği için kimilerinde hayranlık, kimilerinde öfke uyandıran yaşamı ve ölümü İslam tarihinin en çok sözü edilen öykülerinden biridir. Baba mesleğinden dolayı Hallaç (pamuk atıcısı) adıyla tanınır. Ayrıca “manevi sırları hallaç pamuğu gibi attığı” benzetmesiyle “Hallac-ı esrar” olarak anılır. Hallac-ı Mansur’a dayandırılan tasavvuf öğretisi de Hallaciye adıyla bilinir.

İnanışa göre Zerdüşt dinine bağlı olan büyükbabası, sahabilerden Ebu Eyüb’ün soyundan geliyordu; babası sonradan Müslüman olmuştu. Hallaç, İran’daki mezhep çatışmaları nedeniyle genç yaşta Tur’dan ayrılarak, Arap kültürünün önemli merkezlerinden biri olan Vasıt’a, ardından Tuster’e gitti. Bu yaşlarda tasavvufa yöneldi. Tuster’de ünlü mutasavvıflardan Sehl bin Abdullah et-Tusteri’ye bağlandı ve onunla Basra’ya gitti. Daha sonra Bağdat’a geçerek Amr bin Osman el-Mekki’ye bağlandı; bu sırada ünlü mutasavvıf Ebu Yakub el- Akta’nın kızıyla evlendi.

Hallaç, Bağdat’ta Cüneyd-i Bağdadi’yle tanıştı ve ondan hırka giydi. Ama coşkun kişiliği nedeniyle aralarında çıkan anlaşmazlıktan dplayı kısa sürede Cüneyd’den de ayrıldı. İlk haccından (896) sonra Bağdat şeyhleriyle bütün ilişkisini keserek Tuster’e gitti. Dört yıl boyunca katı bir çile yaşamı sürdürdü. Sufi hırkasını çıkardı, halk arasına karıştı. Fars, Huzistan ve Horasan’da halkı yazıları ve konuşmalarıyla Tanrı aşkına çağırmaya başladı, çevresinde çok sayıda mürid topladı. Bu dönemde hadis ve fıkıh bilginleriyle ilişkileri gitgide bozuldu.

İkinci haccından (905) sonra denize açılarak İslam’ı yaymak amacıyla Hindistan ve Türkistan’a gitti, Çin sınırlarına kadar dolaştı. Onun bu gezisi sırasında İslam dinine kazandığı Müslümanlar daha sonra Mansuri olarak anıldı. Daha sonra üçüncü kez hacca giden Hallaç, Hicaz’da geçirdiği iki yılın ardından Bağdat’a döndü ve buraya yerleşti (y. 908). Son haccı sırasında tam bir kendinden geçme durumuna girdi. Ünlü “Ene’l-Hak” (Ben Hakk’ım) sözünü bir vecd anında bu dönemde söylediği, hacda vakfedeyken insanlardan kendisine işkence etmelerini, Bağdat sokaklarında yoldan geçenlerden kendisini öldürmelerini istediği anlatılır.

Hallac’ın tutuklanmasının ve korkunç biçimde öldürülmesinin koşullarını, yaşadığı ve ürün verdiği ortamın yoğun toplumsal, ekonomik, siyasal ve dinsel gerilimleri hazırladı. Hallac’ın görüşleri ve etkinlikleri gerek devlet yöneticileri, gerek din yetkilileri tarafından kuşkuyla karşılanıyordu. Kaldı ki yeni biçimlenen tasavvuf öğretileri ve uygulamaları İslamın fıkıh ve kelam sistemiyle henüz yeterince bütünleştirilebilmiş değildi Hallac’ın yolculuk tutkusu ve tasavvuf deneyimlerini kendisini dinleyen herkesle paylaşma çabası şeyhlerinin de hoşuna gitmemişti. Onun İslâmî yaymayı amaçlayan yolculukları, şiddet eylemleriyle Abbasi yönetimini tehdit eden Karmatilerin yıkıcı etkinlikleriyle de ilişkilendiriliyordu. Ayrıca karısı aracılığıyla, Mezopotamya’nın güneyinde patlak veren Zenci ayaklanmasıyla bağlantı kurduğu öne sürülüyordu. Nitekim Hallac’ın “Ene’l-Hak” sözüyle Karmatilerin ve Zenci kölelerin öğretileri arasında bir koşutluk vardı. Öte yandan Hallaç, adil bir vergilendirmeden yana olan, Halife Muktedir’in başmabeyincisi Nasr el-Kaşuri’yle yakın ilişki içindeydi.

Hallaç y. 911’de Sus’ta yakalanarak hapsedildi. İlk yargılanmasında Şafii kadısı İbn Sureye onun öldürülmesine karşı çıktı ve aleyhinde istenen fetvayı vermedi. Daha sonra Maliki kadısı Ebu Ömer ile İbn Mücahid ve İbn Buhlul da Hallac’ın öldürülemeyeceği yönünde karar verdiler. Büyük mutasavvıfın öldürülmeksizin tutuklu kalması ününün daha da yaygınlaşmasına yol açtı. Sonunda Vezir Hamid, Ebu Ömer’den Hallac’ın öldürülmesi yönünde bir fetva elde etmeyi başardı. Bunun üzerine Hallaç önce kırbaçlandı, ardından kolları ve bacakları kesildi, asılarak halka teşhir edildi. Başı kesildikten sonra yakılarak külleri savruldu.

Çeşitli kaynaklarda Hallaç’a dayandırılan 50’ye yakın yapıttan söz edilirse de bunlar günümüze ulaşmamıştır. Hallac’ın yapıtlarının derlenmesine büyük katkıda bulunan Fransız Katolik araştırmacı Louis Massignon’a göre Hallac’dan bugüne ulaşan metinler altı mektup, 350 kadar özdeyiş, konuşmalarına ilişkin 74 özet, 80 şiir, 27 rivayet ile 11 bölümlük Kitabü’l-Tevasin’ den oluşmaktadır. Massignon’un Passion d’al-Hallaj (1922, 2 cilt; Hallac’m Çilesi) adlı yapıtı Hallac’ın yaşamı ve öğretisiyle ilgili en önemli kaynaktır.

Hallac’ ın öğretisi başlıca üç temele dayanır: Tanrı ruhunun insana girmesi (hulûl), hakikat-ı Muhammedi’nin (nur-ı Muhammedi) öncesizliği ve dinlerin birliği. Hallaç’a göre insan, özü bakımından tanrısal bir varlıktır. Tanrı insanı kendi biçiminde yaratmış ve melekleri ona secde ettirmiştir. Bu nedenle benliğini Tanrı’ya kullukla eğiten, tutkulardan arındıran, kalbini iyi işlere veren ve zevklerden kaçınan insan Tanrı dostluğuna erer. Daha sonra dostluk merdiveninde yükselerek beşeri doğasından kurtulur. Benliğinde beşeri hiçbir iz kalmayınca Tann’nın ruhu, Hz. İsa’da olduğu gibi onun ruhuna hulûl eder. Bu andan sonra her şey ona boyun eğer, istediği her şey gerçekleşir, buyruğu Tanrı buyruğu gibi her şeye koşulsuz egemen olur, her eylemi Tanrı eylemi niteliği kazanır.

Hz. Muhammed’in birbirinden ayrı iki biçimi (sûret) vardır. Birincisi bütün varlıklardan önce var olan öncesiz (kadîm) bir nurdur ve bu nur bütün bilgilerin kaynağıdır. İkincisi, peygamber olarak dünyaya gelen, belli bir yer ve zamanda ortaya çıkan geçici biçimidir. Hz. Muhammed peygamberlik görevi süresince bütün bilgilerini ve ahlakındaki olgunluğu öncesiz nurdan almıştır. Yalnız o değil, bütün peygamberlerle veliler bilgi ve ışıklarını o nurdan almışlardır.

Hallac’a göre bütün dinler aynı gerçeği dile getirir. Değişik adlarla anılsa bile bütün dinler bir ağacın dalları gibi temelde birleşir; amaçları aynıdır ve tümü Tanrı’ya aittir. Toplumların çeşitli dinlere bağlanması kendi seçimleriyle değil, Tanrı’nın dilemesiyle ilgilidir. Bu yüzden hiçbir dinin temelsiz olduğu söylenemeyeceği gibi, bir kimsenin dininin yanlış olduğu da öne sürülemez. Çünkü böyle bir savla o kişinin inancını kendi özgür iradesiyle seçtiği öne sürülmüş olur.
Hallac’ın öğretisini benimseyenlerin bir bölümü onun öldürülmediğine, Hz. İsa gibi onun yerine bir benzerinin öldürüldüğüne inanmışlardır.

Kaynak: Ana Britannica
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
5 Temmuz 2017       Mesaj #4
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Hallac-ı Mansur




Benzer Konular

30 Haziran 2010 / BARIŞ Müzik tr
11 Ağustos 2017 / Daisy-BT Müzik tr
25 Temmuz 2008 / TiglonBoYs Siyaset tr
6 Kasım 2009 / _KleopatrA_ Rüya Tabirleri