Hz. Ebubekir
Aslen Mekkeli zengin bir tüccar olan Ebubekir, Hz. Muhammed'den sonra İslam toplumunun lideri olur. Ebubekir 634'deki ölümüne kadar ümmeti yalnızca 2 yıl yönetir. 632'den 661 e kadar Müslüman toplumunu idare eden Raşid halifelerin (Hulefa-i Raşidin) ilkidir. Her ne kadar bir liderden iki yıl içinde çok şey beklenmese de, Ebubekir halen kırılgan bir durumda olan bir topluluk için istikrar getirici bir etki işlevi görmesi nedeniyle önem taşır.
Hz. Muhammed kısa süren bir hastalık sonrası aniden vefat etmiş olsa da bundan önce en az üç ay sağlığı pek iyi seyretmemiş olduğundan yakında vefat edeceği beklenmektedir. Buna karşın Hz. Peygamber kendisinden sonra oluşum aşamasındaki Müslüman topluluğa kimin halife olacağına ilişkin hazırlık yapmamıştır. Şia ya. göre Hz. Peygamber kuzeni ve damadı Ali Bin Ebu Talib'i halifesi olarak belirlemişken, Sünni olarak da bilinen Müslüman çoğunluk bunu reddeder. Öyle görünüyor ki kimin halife olacağına ilişkin kararı ashaba bırakmış ya da belki bir halifesi olmayacağını düşünmüştür. Ayrıca Araplardaki liderlik kavramı otoriter değildir; liderlerin kendi karizma ve liyakatleriyle ortaya çıkacakları düşünülür. Bu yüzden Hz. Muhammed bir halife tayin etmiş olsa bile Hz. Muhammed'in kanununa rağmen bu Araplar tarafından kabul edilmeyebilir. Hz. Muhammed'den sonra bir Peygamber gelmeyeceği kabul edilir. Dolayısıyla ondan sonra ortaya çıkacak herhangi bir lider, nübüvvet (Peygamberlik) yoluyla meşruiyet iddiasında bulunmaz. Hz. Muhammed'in Peygamberle birlikte İslam'ın da kaybolabileceğine inanıp inanmadığı üzerine spekülasyon da ilginçtir.
Ebubekir'in yaşamıyla alakalı olarak onun Hz. Muhammed'le hemen hemen aynı yaşta olduğu ve ilk olmasa bile ilk inanan erkeklerden biri olduğu dışında çok az veri vardır. Asıl ismi Abdul Kâbe ibn Ebi Kuhafe'dir. Ancak kızı Ayşe'nin doğumundan sonra Ebubekir (kız babası) adını alır. Ayrıca es-Sıddık (sadık kişi) olarak anılır. Sünni geleneğe göre Medine'ye hicretten sonra, bu yeni Müslüman topluluğun önde gelenlerinden kabul edilir. Bu durum Hz. Muhammed Ayşe'yle evlendiğinde daha da pekişir. Ebubekir, Hz. Muhammed'in danıştığı başlıca İçişidir ve kendisine Peygamberin hastalığı sırasında cemaate imamlık gibi kimi merkezi dini konumlar ona verilmiştir. Kimi Sünni otoriteler Hz. Muhammed'in hayattayken Ebubekir'i vekili olarak tayin ettiğini belirtse de Şii gelenek bunu reddeder.
Hz. Muhammed'in vefatında Arabistan'daki kimi kabileler zaten hareketlidir ve oluşmakta olan ümmetten ayrılma girişiminde bulunurlar. Peygamberin ölümüyle kabilelerin, kabile liderlerinden oluşan bir meclis tarafından yönetildiği ve eski kabile bağlarıyla yaşam biçiminin bir kez daha geri döndüğü eski sisteme dönmeleri oldukça olasıdır. Aynı şekilde Mekke'deki güçlü Kureyş kabilelerinin, gücü birkez daha ele geçirmesi de olasıdır. Sonuç olarak bu fiili koşullar nedeniyle Peygamberin vefat ettiği gün halifenin kim olacağına karar verilir. Ebubekir büyük ölçüde öne çıkan bir kabile grubuna üye olmayıp dolayısıyla herhangi . bir çıkarı olmaması nedeniyle akla en yatkın aday olarak belirir. Ayrıca Peygamberin yakın bir Sahabe si olmasının yanı sıra ince kabile ilişkileri konusunda yeterli bilgilere de sahiptir.
Her ne kadar halifelik rolünün hangi görev ve güçleri ifade edeceği tamamıyla açık olmasa da, Ebubekir e Halifetu'r Resulullah unvanı verilir. Kuşkusuz Peygamberle aynı güce sahip olmayacaktır; çünkü halifenin hükmü doğrudan Tanrı'dan gelmez ve dini otoritesi sınırlıdır. Bunun yerine vereceği hükümler Peygamberin sünnetini ve Tanrı tarafından vahyedilenleri koruyacaktır. Yönetimi Medine'den gerçekleştirmiş olup ana görevi; mevcut durumu koruyup Hz. Muhammed döneminde ulaşılan şeylere sıkıca sarılmaktır. Bu kolay bir görev değildir. Çünkü sahte Peygamberler çıkmış ve farklı gruplar güç için sa¬vaşmaktadırlar. Kimi kabileler vergi ödemeyi reddederek Müslüman toplumla bağlarını koparırlar. Böylesi geniş kabile gruplarından biri de sahte Peygamber Müseyleme idaresi altında civar kabilelerle ittifak oluşturan Orta Arabistan'daki Hanife kabilesidir. Ancak bu federasyon çok gevşektir ve 633'teki Akabe Savaşında kolayca bozguna uğrarlar. Bu savaşı Ebubekir'den sıkça bağımsız hareket eden ve amansız taktiklere sahip Hâlid bin Velid kumanda etmiştir. Hanife kabilesinin yenilmesi, Hâlid'in büyük bir orduyu varsıl Sasani (Pers) İmparatorluğu sınırında serbest bırakmayla meşgul olması nedeniyle önemlidir. Hâlid ganimet için bu sınır bölgelerine akınlarda bulunur. Bu feragat Ebubekir'in mev¬cut durumu korumasının ötesine geçer ancak olasılıkla Hâlid bu eylemleri Ebubekir'in izni olmadan yapmıştır.
Bununla birlikte İslam vizyonunu canlı tutan, genellikle diğerlerinin önerileri aksine bir askeri gücü oluşturmada atik davranması ve Arap kabilelerinden oluşan bir ulus bağlamında Hz. Muhammed'in elde ettiklerini en azından korumaya olan adanmışlığının bir sonucudur. Yemen'deki sahte Peygamber el-Esvedü'l Ansi gibi diğer rakip gruplar da ortadan kaldırılmıştır. Kuşkusuz Ridde Savaşları Ebubekir tarafından talihsiz ancak zorunlu kabul edilmiştir. Ebubekir düşmanlarına karşı kin gütmeyerek Hz. Muhammed'i izlemiştir (aynı şey Hâlid bin Velid için söylenemez). Örneğin Yemendeki isyan bastırılınca, liderleri Esvedü'l Ansi'nin yaşamı bağışlanmakla kalmamış ayrıca serbest bırakılmış hatta Ebubekir'in kızıyla evlenmiştir.
Hâlid bin Velid sıkça Ebubekir'den bağımsız olarak hareket ederken, halife, zengin sınırlara akında bulunmanın ekonomik açıdan zorunlu oluşunun farkındadır. Bu eylem birkaç yıl sürmüştür. Akınların önemi Arabistan'ın şiddetli finansal güçlükler içinde olmasıyla vurgulanabilir. Çünkü Hz. Muhammed ve Arabistan'ın gayri müslimlerleri arasındaki bir içsavaş, ticareti şiddetli biçimde etkiler. Ardından gelen Ridde Savaşları da bu duruma yardım etmemiştir. Eğer yeni birleşik Arabistan devam edecekse, o halde sınırları dışındaki akınlar ekonomik bir zorun¬luluktur. Aslında 634'de Ebubekir yeni bir seferi onaylar ancak bu kez Güney Filistin'deki Bizans bölgesine. Arabistan'ın doğusunda varsıl ve güçlü Sasani imparatorluğu, batısında ise eşit varsıllık ve güce sahip Bizans İmparatorluğu bulunmaktadır. Ancak bu güç Filistin'e ulaştığında oldukça hazırlıklı askeri bir güçle karşılaşır. Hâlid bin Velid ve adamları orduya katılıp liderliği ele alınca, Bizans gücü Ecnadeyn'de püskürtülür.
Açıkçası Hâlide ordunun kontrolünü alma yetkisi vermeyen Ebubekir, galibiyet haberleri kendisine ulaşmadan ölür. Ebubekir toplumdaki diğer kabile liderleriyle her zaman görüş birliğinde olmamıştır. Böylesi birçok farklı çıkarlara sahip ilgileri tatmin etmek kolay bir görev değildir. Ancak sınır ötesindeki akınlardan ganimetler geldiği sürece halife meşruiyeti elinde tutmuştur. Ebubekir diğer kimi liderlerden, Ridde Savaşlarındaki isyanlara yönelik tavrıyla ayrılır. Daha önce belirtildiği gibi Ebubekir onlara karşı acımasız karşılıklarda bulunmazken, Hâlid böyle yapmakla eleştirilir. Ancak hem Ebubekir hem de Hâlid'in uzlaştıkları nokta, Müslümanlara karşı duranlara (ya da daha ziyade Medineli ittifaka) İslam'ı kabul ettikten sonra bile eşit şekilde güvenilmemesi gereğidir. İsyancıların vergi ödemeleri gerekir; sınır ötesindeki savaşlara katılmalarına ve dolayısıyla ganimetten pay almalarına izin verilmez.
Bu da iki Arap Müslüman sınıfının var olmasının yanı sıra Filistin örneğinde olduğu gibi büyük askeri bir birliği destekleme konusunda halifeyi reddetme gibi gelecekteki kimi potansiyel sorunları oluşturmuştur. Ebubekir döneminde Sasani ve Bizans sınırları boyunca gerçekleşen akınlar seyrek ve küçüktür. Bu nedenle uzun seferlere çıkılmadığı için çok sayıda askeri birliğe pek ihtiyaç bulunmaz. En önemlisi Ebubekir bunu her zamanki gibi önceden görmüştür.
Yalnızca iki yıl halifelik yapmış olsa da, bu çok hayati öneme sahip bir süredir. Hz. Muhammed'in bıraktığı Arabistan kopmaya ve kendi kabile yöntemlerine geri dönmeye eğilimindedir. Yine de Ebubekir yalnızca ayrılan kabileleri ümmete katmakla kalmamış ayrıca İslama sadakat yemini etmelerini de sağlamıştır. İlk kez Arabistanlılar ortak bir amaçta birleşirler. Ancak bu ortak amaç, geniş ölçüde ganimet elde etme gereksinimidir. Bu Ebubekir tarafından içsavaş öncesinde varolan eski ticaret bağlantılarını yeniden oluşturamadığı için bir başarısızlık olarak görülse de, sonuçta Arap halkı ekonomik açıdan hayatta kalmak için yeni bölgeleri fethetmeye gereksinim duymuştur. Bu gereksinim olmadan İslam, inanç sınırları ötesine geçemeden yerel ve tam anlamıyla bir Arap dini olarak kalacaktır. Savaşlardaki başarılar -her ne kadar Ebubekir mutlak bir hükümdar olmasa da- Ebubekir e büyük bir otori te verir. Hâlid bin Velid örneğinde olduğu gibi zayıf iletişim, diğerlerinin bağımsız olarak eylemde bulunma zorunluluğunu gerektirir. Bu zayıf iletişim ağının Arabistan sınırları ötesinde İslam'ın ani yayılışıyla ortaya çıkması, sonradan bir probleme dönüşecektir. Bununla birlikte Ebubekir'in ölümü sonrasında halifenin politik konum deneyiminin devam etmesi, insanların bir bütün olarak en azından sistemden memnun olduklarını gösterir.
Kaynak: İslamda 50 önemli isim