Ebu Hureyre'nin Hadis Nakline Yönelik Tenkidler ve Bu Tenkidlere Verilen Cevaplar!
Ebû Hureyre'nin
hadis konusundaki güvenilirliğine gölge düşürecek şüphe kaynaklarından biri, onun Rasûlullah (s.a.s.)'den: "Bir kimse Ramazan ayında cünüp olarak sabahlarsa, o gün oruç tutmasın " hadisini nakletmesi ve halka bu yolda
fetvâ vermesidir. Onun böyle rivâyet ettiğini Âişe ve Ümmü Seleme haber alınca, onun bu rivâyetini kabul etmemişler, şöyle demişlerdir: "Hz. Peygamber ailesiyle birlikte olması neticesinde cünüp olarak sabahlar, sonra da boy abdesti alıp orucunu tutardı." Bunun üzerine Ebû Hureyre onların dediklerini kabul etmiş ve demiştir ki: "Bu hadisi bana Fadl b. Abbâs ile Üsâme b. Zeyd Hz. Peygamberden nakletmişlerdi. Mü'minlerin anneleri ise bu gibi konuları erkeklerden daha iyi bilirler"
(Buhâri; Savm, 23; İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, Mısır 1300, IV, 123-124; Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 155). Buna şu cevap verilmiştir:
Ebû Hureyre söz konusu hadisi Rasûlullâh (s.a.s.)'den kendisi işitmemiştir. Hadisi Fadl ve Üsâme vasıtasiyle rivâyet etmiştir. Bu iki Sahâbe ise doğru ve güvenilir kişilerdir. Âişe ile Ümmü Seleme'nin hadisi, onun yanında ağırlık kazanınca, onların rivâyetine dönmüş, hakka uyarak önceki fetvâsından vazgeçmiştir. Fadl ve Üsâme'nin naklettiği hadise gelince, âlimler bu konuda şunları söylediler: Birincisi, bu hadis kendisinden daha kuvvetli hadisle çelişmektedir; dolayısıyla onunla değil kuvvetli olanla amel edilir. İkincisi, bu iki Sahâbenin hadisi orucun farz kılındığı dönemin başlarına aittir. O sırada oruçlunun uyuduktan sonra yemesi, içmesi, cinsel münasebette bulunması haramdı. Daha sonra Allah tan yeri ağarıncaya kadar bütün bunları mübah kıldı. Onun için karı-koca ilişkisi sabaha kadar devam ederdi. Fecrin doğuşundan sonra da yıkanması gerekmekteydi. Bu da gösteriyor ki Âişe ile Ümmü Seleme'nin naklettiği hadisin hükmünü neshetmiştir. Ne Fadl ile Üsamenin ne de Ebû Hureyre'nin bu son hükmü bildiren hadisten haberleri vardı. Bu yüzden Ebû Hureyre hâlâ önceki hadise göre fetvâ vermeye devam ediyordu. Kendisine bu haber ulaşınca da bu fetvâsından dönmüştür
(İbn Hacer, a.g.e., IV, 127-128). İbn Hacer şöyle der: "Ebû Hureyre'nin hakkı teslim edip ona dönmesi onun faziletini gösterir".
Bir başka itiraz da şudur:
Ebû Hureyre hadis rivâyet ederken
tedlis yapardı
(Hz. Peygamberden duymadığı bir hadisi kendisine rivâyet eden şahsın ismini vermeyerek, Hz. Peygamberden rivâyet ederdi). Meselâ, yukarıda geçen "cünüp olarak sabahlayan kimseye oruç tutmak yoktur" hadisinde durum böyledir. Tedlis yapmak ise yalan söylemenin kardeşidir.
Bu itiraza verilen cevap:
Ebû Hureyre'nin İslâm'a girişinin hicretin 7. yılına kadar geciktiği dikkate alınırsa, Hz. Peygamberin pek çok hadisini ondan duymadığı ortaya çıkar. Bu durum, onun hadis bilgisini tamamlayabilmesi için, Hz. Peygamberden duymuş olan Sâhâbelerden almasını gerektiriyordu. Onun bu hali, ya dünyevi meşguliyetlerinden dolayı, ya da yaşlarının küçük olması, yahut da sonradan Müslüman olmaları gibi sebeplerle Hz. Peygamberin meclislerinde bulunmayan diğer Sâhâbelerin durumuyla aynıdır. Humeyd'den gelen şu haber de bunu teyid eder: "Biz Enes b. Mâlik'in yanında idik. Bize şöyle dedi: Vallahi size Hz. Peygamberden naklettiğimiz hadislerin hepsini bizzat kendisinden duymuş değiliz. Fakat
(hadisi duyan duymayana naklederdi) biz de birbirimizi yalanlamazdık".
Hadisi duyan ve diğerlerine nakleden Sahâbenin isminin zikredilmemesini tedlis saymak uygun değildir. Zira
ehli sünnet âlimlerinin ittifakıyla Sahâbenin hepsi âdildir. Âlimlerin, mürsel hadisi delil kabul etmek hususundaki ihtilâfı, ismi zikredilmeyen râvinin durumunun bilinmeyişi sebebiyledir. İbnu's-Salâh bu hususta şöyle der: "İbn Abbâs ve benzeri yaşça küçük Sahâbelerin Hz. Peygamberden işitmedikleri halde ondan rivâyet ettikleri
mürsel hadisler, mevsûl ve müsned hükmündedir. Çünkü onlar bu hadisleri Sâhâbelerden almışlardır. Bir Sahâbenin kim olduğunun bilinmemesi, hadisin sıhhatine zarar vermez. Çünkü Sâhâbelerin tamamı âdildir". Bütün bunlardan anlaşılıyor ki
Ebû Hureyre'den hiçbir yalan çıkmış değildir. Zira bu tür mürsel hadislerde Ebû Hureyre, "Rasûlullah'ın şöyle dediğini işittim, ya da şöyle yaptığını gördüm" demiyor; aksine,
"Rasûlullah şöyle buyurdu veya şöyle yapmıştır" gibi ifadeler kullanıyordu. Burada onun tedlis yaptığı da söylenemez. Çünkü adını zikretmediği Sahâbeden biridir ve Sahâbenin âdil olduğuna dair icmâ vardır.
Bir başka itiraz:
Hz. Ömer, Ebû Hureyre'yi hadis rivâyetinden alıkoymuş ve ona, "Ya Hz. Peygamberden hadis rivâyetini bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim" demiştir. Hz. Ömer'in (r.a.) bu tutumu Ebû Hureyre'nin yalan söylediğini göstermektedir.
Verilen cevap:
Ebû Hureyre, Hz. Peygamberden naklettiği hadisleri halka öğretmeyi, ilmi gizlemenin günahından kurtulmak için, kendisine bir görev sayıyordu
(Buhâri, İlim, 43). Bu anlayış onu çok hadis rivâyet etmeye sevketti. Bir tek mecliste bile Hz. Peygamberin birçok hadisini naklederdi. Fakat Hz. Ömer, halkın her şeyden önce Kur'ân ile meşgul olmasını, amelle ilgili olanların dışında kalan hadisleri az rivâyet etmelerini, halkı yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat hadisleriyle, halkın anlayamayacağı müşkil hadisleri halka rivâyet etmeyi uygun görmüyordu. Bu arada, çok hadis rivâyet edenlerin, rivâyet sırasında hata yapabileceklerinden ve benzeri şeylerden de endişe ediyordu. Bütün bu sebeplerle, Hz. Ömer Sahâbeleri çokça hadis rivâyet etmekten alıkoymuş, Ebû Hureyre'ye de ağır konuşmuş ve onu Devs'e sürmekle tehdit etmiştir. Çünkü Sahâbe içerisinde en çok hadis rivâyet eden oydu. İbn Kesir bunu naklettikten sonra şöyle der: "Bildirildiğine göre Hz. Ömer (r.a.) daha sonra Ebû Hureyre'nin hadis nakletmesine izin vermiştir.
Bir başka menfî tenkid:
Ebû Hureyre'nin diğer Sahâbelerden daha çok hadis rivâyet etmesini sağlayan şey, Hz. Peygamber söylesin veya söylemesin, helâl ve haramla ilgili olmayan, fakat güzel ahlâka teşvik, cennet ve cehennem haberleri gibi bütün güzel sözleri ona isnad etmeyi kendine câiz görmesidir. Onun bu konudaki dayanağı şu hadislerdir: "Benden size Hakka uygun bir söz ulaştığında, ben onu ister söylemiş olayım isterse olmayayım, onu alınız' "Benim söylemediğim fakat benden size ulaştırılan güzel bir sözü, ben söylemişimdir".
Verilen cevap:
Geç Müslüman olmasına rağmen Ebû Hureyre'nin çok hadis rivâyet etmesi, onların ileri sürdükleri sebeplere bağlanamaz. Bunun asıl sebebi, dünyadan el-etek çekip Hz. Peygamberin (s.a.v.) toplantılarına katılması, savaşta ve savaş dışında onun yanından ayrılmaması, hadisleri unutmaması için Hz. Peygamberin duasını alması, Hz. Peygamberin vefâtından sonra elli yıl kadar daha yaşaması ve duymadığı hadisleri diğer Sâhâbelerden alarak insanlara rivâyet etmesidir.
Helâl ve haram dışındaki konularda Hz. Peygambere yalan isnad etmesini kendisi için câiz görmesi iddiası da geçersizdir. Çünkü o,
"Kim bilerek bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın" hâdisinin râvîlerinden biridir. Birçok toplantılarında hadis rivâyet etmek istediğinde bu hadisi zikrettiği sâbittir. Sahâbeler, onun hadis rivâyetindeki üstünlüğünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Hz. Osman, Talha, İbn Abbâs, Hz. Âişe, Abdullah b. Ömer ve diğerleri (r.anhum) bunlardandır
(Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 513; İbn Kesir, a.g.e., VIII, 108). Bu da onların,
Ebû Hureyre'nin güvenilirliği ve doğruluğu hususunda ittifak ettiklerini gösterir. Diğer taraftan, Ebû Hureyre'nin rivâyet ettiği hadislerin çoğunun, başka Sâhâbeler tarafından da nakledildiği görülür.
Ebû Hureyre'nin dayandığını ileri sürdükleri hadislere gelince, bu hadisleri Ebû Hureyre rivâyet etmemiştir. Aksine bunlar onun adına uydurulmuş sözlerdir. Bu hususta İbn Hazm şöyle demiştir:
"Allah'tan korkmaz bazı insanlar birtakım hadisler rivâyet ettiler. Bunların bazısı İslâm'ın temel prensiplerini geçersiz kılmakta, bazıları da Hz. Peygambere yalan isnat etmeyi mübah saymaktadır. " İbn Hazm bu iki hadisi de, râvîlerinin çok zayıf olmasından ötürü geçersiz saymaktadır.
Macar asıllı ünlü müsteşrik yahudi İgnaz Goldziher de Ebû Hureyre'nin hadis uydurduğunu ve bunda hayli ileri gittiğini ileri sürmüştür.
Böyle bir tenkid tümüyle bâtıldır, geçersizdir ve hiçbir haklı tarafı yoktur. Buhâri'nin söylediği gibi Ebû Hureyre'den 800 âlim hadis rivâyet etmiştir. O, Sahâbe ve muhaddisler nazarında son derece güvenilir yüce bir şahsiyettir. İbn Ömer şöyle demiştir:
"Ebu Hureyre benden daha hayırlı ve naklettiğini daha iyi bilendir." Cennetle müjdelenenlerden biri olan Talha b. Ubeydullah da:
"Şüphe yok ki Ebû Hureyre Hz. Peygamberden bizim işitmediğimiz hadisleri işitmiştir" demiştir. Mervan'ın sekreteri Ebû Zualza'a da Ebû Hureyre'nin hadis rivâyetinde ne derece güçlü olduğunu gösteren şu haberi nakleder: "Mervan, Ebû Hureyre'yi Saray'da hadis rivâyet etmek için dâvet etmişti. Mervan beni divanın arkasına oturtmuştu ve ben de Ebû Hureyre'nin naklettiklerini gizlice yazıyordum. Ertesi yıl yine onu dâvet etti ve ondan hadis rivâyet etmesini istedi. Bana da bir yıl önceki yazdıklarımdan takip etmemi tenbih etti. Neticede, onun
bir tek kelime bile değişiklik yapmadan rivâyet ettiğini gördüm. Ebû Hureyre 78 yıl yaşadıktan sonra
Hicrî 57/676 yılında
Medine'de vefât etmiştir.
Kaynak: Hayatü's Sahabe