Arama

Can Yücel

Güncelleme: 8 Şubat 2020 Gösterim: 48.144 Cevap: 11
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  CAN YÜCEL...jpg
Gösterim: 7220
Boyut:  77.2 KB

Can Yücel

(1926 - 12 Ağustos 1999), dünyaca tanınan modern Türk şairdir. Kullandığı kaba ama samimi dil ile Türk şiirinde farklı bir tarz yaratmıştır.
Can Yücel, 1926'da İstanbul'da doğdu. Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış olan ünlü kültür adamı Hasan-Âli Yücel’in oğludur.
Sponsorlu Bağlantılar

Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okudu. Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı.
Askerliğini Kore’de yaptı. 1958’de Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Bodrum’da turist rehberi olarak çalıştı. Ardından bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını İstanbul’da sürdürdü. 1956 yılında Güler Yücel ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı (Güzel ve Su) ve bir oğlu (Hasan) oldu.

Son yıllarında Datça’ya yerleşti ve her hafta Leman, her ay Öküz dergilerinde yazıları ve şiirleri yayımlandı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel`e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. 12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça'ya gömüldü.

Yazarlığı
Can Yücel, 1945-1965 yılları arasında 'Yenilikler', 'Beraber', 'Seçilmiş Hikayeler', 'Dost', 'Sosyal Adalet', 'Şiir Sanatı', 'Dönem', 'Ant', 'İmece' ve 'Papirüs' adlı dergilerde yazdı. Daha sonraları 'Yeni Dergi', 'Birikim', 'Sanat Emeği', 'Yazko Edebiyat' ve 'Yeni Düşün' dergilerinde yayımladığı şiir, yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel, 1965`ten sonra siyasal konularda da ürün verdi. 12 Mart 1971 döneminde Che Guevara ve Mao'dan çeviriler yaptığı gerekçesiyle 15 yıl hapse mahkum oldu. 1974’de çıkarılan genel afla dışarı çıktı. Dışarı çıkışının ardından hapiste yazdığı Bir Siyasinin Şiirleri adlı kitabını yayımladı. 12 Eylül 1980 sonrasında müstehcen olduğu iddiasıyla "Rengahenk" adlı kitabı toplatıldı.

1962'de İngiltere'deyken, 1709 yılından kalma, Latin harfleriyle taş baskısı olarak basılmış bir Türkçe dilbilgisi kitabı bulması geniş yankı uyandırdı.
Şiirlerinde argo ve müstehcen sözlere çok sık yer veren, bu nedenle zaman zaman dikkatleri üzerine çekip koğuşturmaya uğrayan Yücel, ilk şiirlerini 1950 yılında `Yazma` adlı kitapta toplamıştır.

Can Yücel, taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti. Can Yücel'in ilham kaynakları ve şiirlerinin konuları; doğa, insanlar, olaylar, kavramlar, heyecanlar, duyumlar ve duygulardır. Şiirlerinin çoğunda sevdiği insanlar vardır. 'Maaile' şairin kitaplarından birine koyduğu bir ad. Can Yücel için ailesi çok önemlidir: eşi, çocukları torunları, babası.. Bu insanlarla olan sevgi dolu yaşamı şiirlerine yansımıştır. 'Küçük Kızım Su'ya', 'Güzel'e', 'Yeni Hasan'a Yolluk', 'Hayatta Ben En çok Babamı Sevdim' bu sevgi şiirlerinden bazılarıdır.

Can Yücel ayrıca Lorca, Shakespeare, Brecht gibi ünlü yazarların oyunlarından çeviriler yaptı. Shakespeare çevirileri (Hamlet, Fırtına, Bir Yaz Gecesi Rüyası) aslına tam olarak bağlı kalmasa da son derece başarılıdır. Shakespeare'in ünlü 'to be or not to be' sözünü 'bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin' şeklinde türkçeleştirmiştir. 1959'da ilk baskısı yayımlanan 'Her Boydan' adlı kitabında dünya şairlerinin şiirlerini serbest ama çok başarılı bir biçimde Türkçe'ye çevirmiştir.

Eserleri
* Yazma (1950)
* Her Boydan (1959, Çeviri Şiirler)
* Sevgi Duvarı (1973)
* Bir Siyasinin Şiirleri (1974)
* Ölüm ve Oğlum (1976)
* Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabı)
* Rengâhenk (1982)
* Gökyokuş (1984)
* Beşibiyerde (1985, ilk beş şiir kitabı)
* Canfeda (1985)
* Çok Bi Çocuk (1988)
* Kısa Devre (1990)
* Kuzgunun Yavrusu (1990)
* Gece Vardiyası (1991)
* Güle Güle-Seslerin Sessizliği (1993)
* Gezintiler (1994)
* Maaile (1995)
* Seke Seke (1997)
* Alavara (1999)
* Mekânım Datça Olsun (1999)

Son düzenleyen perlina; 11 Nisan 2017 14:18
Biyografi Konusu: Can Yücel nereli hayatı kimdir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mart 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  can yucel.jpg
Gösterim: 3901
Boyut:  117.3 KB

Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  can-yucel-sozleri-5.jpg
Gösterim: 7230
Boyut:  103.4 KB

Son düzenleyen perlina; 11 Nisan 2017 13:57
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
2 Mart 2007       Mesaj #3
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi

_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
30 Mayıs 2011       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  CAN YÜCEL.jpg
Gösterim: 1532
Boyut:  54.3 KB
Can Yücel
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

(1926 İstanbul-1999 Datça), şair, yazar.

Hasan Ali Yücel'in oğludur. Ortaöğrenimini Ankara Erkek Lisesi'nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü'nde ve İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde okudu. Bir süre Londra'da BBC radyosunda çalıştı. Dönünce Bodrum'da turist rehberliği yaptığı birkaç yıldan sonra (1963-1965) İstanbul'a yerleşti. Bağımsız çevirmen olarak yaşamını sürdürdü.

Yenilikler, Beraber, Seçilmiş Hikâyeler, Dost, Sosyal Adalet, Şiir Sanatı, Dönem, Yön, Ant, İmece, Papirüs (1945-1969), Yeni Dergi, Birikim, Sanat Emeği, Yazko-Edebiyat dergilerinde yayımladığı şiir, yazı, çeviri şiirleriyle tanınan Yücel 1965'ten sonra sürekli olarak siyasî konularda da yazdı. İlk şiirlerini topladığı "Yazma" (1950) kitabından sonra, toplumsal sorunların yarattığı izlenimlerin ağırlığından kurtulmak istermiş gibi yazdığı şiirlerde yalın dili ve buluşlarıyla dikkati çekti.

Yapıtları:
  • "Yazma" (1950).
  • "Her Boydan" (dünya şiirinden çeviriler, 1959),
  • "Sevgi Duvarı" (1973),
  • "Bir Siyasînin Şiirleri" (1974),
  • "Ölüm ve Oğlum" (1976),
  • "Şiir Alayı" (1981),
  • "Rengahenk" (1982),
  • "Gökyokuş" (1984),
  • "Beşibiryerde" (1985),
  • "Canfeda" (1986),
  • "Çok Bi Çocuk" (1988),
  • "Kısa Devre" (1990),
  • "Kuzgunun Yavrusu" (1990),
  • "Gece Vardiyası" (1991),
  • "Gezintiler" (1994),
  • "Seke Seke" (1997),
  • "Alavara" (1999).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 11 Nisan 2017 13:50
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
28 Aralık 2011       Mesaj #5
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
BULUŞMAK ÜZERE
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım

BÜYÜK CAN DEDİ Kİ
Kovalamayın beni yatağa
Hiç uykum yok
Daha lafınıza karışacağım
Ortalığı dağıtacağım
Televizyonu kapatacağım
Ayçiçeği resmi yapacağım daha
Başparmağıma şiir okuyacağım
Islık çalacağım
Daha çok işim var
Gecenizi karartacağım
Kütahya vazonuzu kıracağım
Vakitsiz yatırmayın beni
Daha çok erken

EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

ELLERİMDE BİR GÖZTAŞI
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mi
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Sabahçı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
Ağardım, nişanlayınca gece ve yavrulayan yalnızlık
Ya da ilk insanın doğdugu, öldüğü dağdi Moby Dick
Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.

HALİME TERCÜMANDIM
Sözümona insandım
Hamsiydim buğulandım
Koynumdaki hatunu
Havva anamız sandım

Beyazıt Kulesiydim
Hem Kumkapıdaki yangın
Arap itfaiyeciynen
Kendi derdime yandım

Pir Sultandım abdaldım
Düz rakıya dadandım
Çekip çekip kafayı
Anacığımı andım

Banazdaydı bazlamam
Ve radyodaki reklam
Yaşamı yandaş sayıp
Bana bir ekmek bandım

Arşa vardı feryadım
Firazda kör kadıydım
Kararsızlıktan cayıp
Katlime karar aldım

Gül benizli isyanım
Eksi çıktıkça kanım
Arta durdu bicanım
Ben ölsem ölsem bile
Dipdiri o sol yanım

NUR İNDİ
Kış kışlada kışlar iken
Karakuşi bir yazıylan
Kışkışlanıp, kışkışlanıp
Akkuğulu yazmalarla
İne inmez yazılara
Elif oldu ne demezsin
Teliflerim, teleflerim
Sivil oldu savaşlarım
Onbeş gündür kardı yağdı
Daha da yağacakmış eyvah
Yarına kalmaz görürüm
Bütün çocuklarıyla çocukluğumun
Ve tuşları üzerinde -İLAHİ- bir orgun
Nur baba gibi geçerken Bach

Zeyil
Bu sulu kar ve bu pespaye şiir
Sürerse bu minval üzre
Bizi bilmem ama, aziz karilerim
Gözlerimde hüzünlü ve tütsülü bir tebessüm
Yarına kalmaz, ben, fücceten ölürüm...

AL BİR UZUN HAVA
Çekirgeydi Raşko’nun elindeki güvercin
Raşko’da mengeneydi, bu beynimizde kalsın!
Çekmişler ıstor diye muhribin dumanını
Böyle aşk, böyle barış, Allah belamı versin! Bugün kitabım verdim tek pedal matbaaya
Bu yol beni götürür sağlam Selimiye’ye
Ağlıyorsam gözyaşım iki gözüme dursun
Vermişim ben canımı al-uzun bir havaya

ANAYASASI İNSANIN
Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!

Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!

Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!

Anayasası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 11 Nisan 2017 13:24
In science we trust.
taklım - avatarı
taklım
Ziyaretçi
28 Aralık 2011       Mesaj #6
taklım - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  can-yucel-sozleri-1.jpg
Gösterim: 11948
Boyut:  112.0 KB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 11 Nisan 2017 13:59
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
28 Haziran 2015       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  CY-6.jpg
Gösterim: 1388
Boyut:  95.3 KB

YÜCEL (Can)


türk şair (21 Ağustos 1926, İstanbul - 12 Ağustos 1999)
Haşan Ali Yücel' in oğlu Ankara Üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi klasik filoloji bölümü'nü bitirdi. Bir süre Cambridge Üniversitesi'nde okudu. BBC'de çalıştı. Bir çevirisi yüzünden 7,5 yıla hüküm giydi. 1974'te aftan yararlandı, ilk şiir kitabı (Yazma), 1950'de yayımlanmış; ayrıca dünya şiirinden bazı ürünleri oldukça özgür bir söyleyişle türkçeye aktarmıştı (Her boydan, 1959). Fakat asıl ününü 1970' lerde kara mizaha, siyasal ve toplumsal taşlamaya geniş yer veren, halk dilinden, hatta argodan, atak çağrışımlardan yararlanan yapıtlarıyla kazandı; Sevgi duvarı (1973), Bir siyasinin şiirleri (1974), Ölüm ve oğlum (1976), Beşibiyerde (1985), Çok bi çocuk (1988), Kısa devre (1990), Kuzgunun yavrusu (1990), Gece vardiyası albümü (1991).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 16 Şubat 2021 22:48
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Temmuz 2016       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Aslandan Al Haberi


Romalılar aslanlara atarlarmış Hıristiyanları.
O Hıristiyanlar ki
Romalılardan daha dürüst, daha düzgün, daha uygar bir düzene
inanmaktan başka suçları yoktu...
Romalılar oyalamak için işsiz yığınlarını
O zamanın gazetesi
Ve Hürriyet’i olan Coliseum stadyomunda
Aslanlara atarlarmış sen gibi ben gibi
Mehmet Turgut gibi insanları
O Mehmet Turgut ki
İşsiz olmaktan başka suçu yoktu
İşsiz parasız evsiz-barksız
Ve aslanın kafesine girdiğini farketmeyecek
kadar uykusuz...
O Mehmet Turgut ki
Libya’ya gitmek için sıra bekleyen bir
Kunuri Aslanıydı
Adana’nın Girne yolunda bir lunaparkta
Buldular parçalanmış vücudunu...
Sade Adana’nın Girne yolunda değil
Roma’da da böyle
Oyalamak için işsiz yığınlarını
Ve belki de azalsın diye işsizlerin sayısı
O zamanın gazetesi
Ve Hürriyet’i olan Coliseum stadyomunda
Aslanlara atarlardı sen gibi ben gibi
Mehmet Turgut gibi insanları...
Ama Ali adındaki
O kendi de müebbete mahkum aslan
Aslanlar akıllanıyorlar mı nedir
Yemedi kardeşim yemedi
Kore Gazisi Mehmet Turgut’un göğsündeki
Silver Star nişanını!

ANLADIM


Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda
anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..

Fakat,hakkedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini avucuma koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş
sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl
ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş
pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün
affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
sevmekmiş...
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 12 Temmuz 2017 22:30
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
11 Nisan 2017       Mesaj #9
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Kadın Dediğin

Ad:  aşk.gif
Gösterim: 1546
Boyut:  1.50 MB

Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş.
Koyun gibi yatmayacak, kımıl kımıl olacak yatakta.
Aklını başından alacak ama, aklını sadece bununla yormayacak.
Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak.
Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini.
Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin.
Kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine yemediğin.
Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük.
Yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak.
En seksi leydi olmayı da bilecek,hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de.
Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küfretmeyecek,
Kadın dediğin ayıp nedir bilecek.
Sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek.
Seni öyle bir tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna.
İki lafın başı, her tartışmada ayrılalım tehdidi savurmayacak.
Sabırlı olacak ve asla gururuna dokunmayacak
Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürlerle yemeklerle işi olmayacak.
Şöyle pastırmalı kuru fasulyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz.
Salatasız oturmayacak yemeğe.
Temiz olacak her şeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri yahut pahalı parfümlerin sindiği, boyacı küpü gibi,
Her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin.
Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş.
Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.
Kadın dediğin güzel olacak
Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da
Paranın güzelliğini bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak.
Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terketmeyecek.
Namussuzluğunu , ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak,
Yan gözle adam kesmeyecek ,başka sevgili edinmeyecek.
Sarışın, renkli gözlü uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya
Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir, olacak.
Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha.
Ağzı sıkı olacak kadın dediğin.
Sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak
Para lazımcılardan, kürkçülerde, dırdırcılardan, unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan, kendi yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden,tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak.
Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak.
Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.
En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir.
Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa
Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle.
Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de
Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek.
Parayla pulla, kariyerle,kimin ne dediğiyle ,sınırlamayacak.
Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla
Bileceksin ki evde ’O‘ kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana
Öyle bir kadın işte
Nerede öyle kadın yoktur deme!
Sende adam olacaksın seçmesini bileceksin!

Can Yücel
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 11 Nisan 2017 18:51
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
11 Nisan 2017       Mesaj #10
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  can yücel.gif
Gösterim: 5246
Boyut:  448.6 KB

Can Yücel

(d. 21 Ağustos 1926, İstanbul), halk deyişlerinden, argodan ve değişik biçimlerden yararlanarak kendine özgü bir üslup ve şiir dili geliştirmiş şair.

Devlet adamı ve eğitimci Hasan Ali Yücel’in oğludur. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü’nde ve İngiltere’de Cambridge Üniversitesinde okudu. Uzun süre Paris’te ve İngiltere’de yaşadı. Askerliğini 1953’te Kore Savaşı’na katılan Türk Tugayı’nda tamamladı. BBC Türkçe Yayınlar Bölümü’nde spiker olarak çalıştı. 1963’te Türkiye’ye döndükten sonra Marmaris’te turist rehberliği yaptı. Daha sonra İstanbul’a yerleşti.

12 Mart döneminde iki ayrı kitap çevirisinden ötürü toplam 15 yıl hapse mahkûm edildi. 1974’te çıkarılan afla serbest bırakıldı. Vatan, Demokrat, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı.Edebiyata şiirle başladı. Çeşitli dergilerde çıkan yazı ve çevirileriyle kısa sürede tanındı. 1950’de yayımladığı ilk şiir kitabı Yazmamdan sonra, uzun süre biçim arayışlarıyla uğraştı. Uyaklı söyleyiş, coşkulu anlatım, geleceğe umut ve güvenle bakış şiirinin belirgin özelliklerini oluşturuyordu.

İkinci kitabı Sevgi Duvarı'ndaki (1973) şiirlerinde imge-sözcük-anlam üçlüsünü birbiriyle dengeleyerek işlemeyi amaçlamıştı. Konu olarak doğa-insan ilişkilerini ağırlıklı biçimde ele aldı. Kara mizah öğeleri taşıyan siyasal içerikli bazı şiirlerinde tarihsel olaylarla günlük olayları iç içe işledi. 1974’te çıkan Bir Siyasinin Şiirleri Yücel’in o döneme değin yazdığı şiirlerinin bir bileşimiydi. Bu şiirlerde cezaevinden dışarıya dönük gözlem, izlenim, duygu ve düşünce birikimini, politik kimliğinin sorgulamasıyla birlikte verdi. Hiciv gücü ve sözcük oyunlarıyla eriştiği dil ustalığı, geniş bir kültürle beslenen şiirini yeni anlam boyutlarına ulaştırdı. Halk kaynaklarından, halk ağzından ve halk türkülerinin deyişlerinden de yararlandı. Kullandığı günlük konuşma dili, yöresel deyişler, deyimler ve argo sözcükler şiirinin öteki önemli özellikleri oldu. 1976’da yayımladığı Ölüm ve Oğlum'u, Rengâhenk (1982, 1986) ve Gökyokuş (1984, 1986) izledi. Daha sonraki şiirlerini Canfeda (1986, 1987), Çok Bi Çocuk (1988), Kısa Devre (1990) ve Kuzgunun Yavrusu (1990) adlı yapıtlarında topladı. 1990’da bütün şiirleri, 1992’de de bütün yapıtları toplu olarak yayımlandı.
Çeviri şiirlerini 1957’de Her Boydan adlı kitapta toplayan Can Yücel Lorca, Shakespeare, Weiss, Brecht gibi yazarlardan oyun çevirileri de yapmıştır.

Kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.

Benzer Konular

17 Haziran 2011 / KisukE UraharA Sanat tr
26 Nisan 2011 / DERUNİ Siyaset tr
28 Haziran 2015 / Safi Spor tr
28 Haziran 2015 / Safi Türkiye'den
19 Haziran 2011 / AndThe_BlackSky Edebiyat tr