Arama

Ahmet Hamdi Tanpınar

Güncelleme: 19 Temmuz 2015 Gösterim: 53.151 Cevap: 14
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
19 Ekim 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğdu. İstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt Rüşdiyeleri'nde, Vefa, Kerkük ve Antalya Sultanileri'nde öğrenim gördü. Baytar Mektebi'ni bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu.

Erzurum, Konya ve Ankara Liseleri'yle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı.

Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü.

Eserleri

Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943),

Yaz Yağmuru (1955),

Hikâyeler (Kitaplaşmayan iki hikâyesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Ahmet Hamdi Tanpınar nereli hayatı kimdir.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
19 Ekim 2006       Mesaj #2
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ahmet Hamdi Tanpınar (1901 - 1962) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1923); liselerde, yüksek okullarda çeşitli dersler okuttu, İstanbul Üniversitesi’ nde Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne atandı (1939), Milletvekilliği (1942-1946), Milli Eğitim müfettişliği gibi görevlerden sonra tekrar, ölümüne kadar süren, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ ndeki profesörlüğüne döndü (1949). Rumelihisarı Mezarlığı’ nda Yahya Kemal’ in başucuna gömülü. İlk şiiri 1920’ de yayımlanmıştı. Altmış kadar şiirinden ancak otuz yedisi ile, tek şiir kitabını ölümüne yakın çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri adıyla genişletilmiş olarak 1976). Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikaye ve romanlarında da, başta zaten tema’sı olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür. (Geniş bilgi Prof. Mehmet Kaplan’ ın Tanpınar’ ın Şiir Dünyası;1964 kitabında). Tanpınar’ın başlıca eserleri şöyledir. Hikaye kitapları: Abdullah Efendinin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955), Hikayeler (1983). Romanları: Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (1975), Aydaki Kadın (1987). Denemeleri: Beş Şehir (1946), Yahya Kemal (1961), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), Yaşadığım Gibi (1970). Monografi:XIX. Asır Türk Edebiyat Tarihi (1949). “Ahmet Hamdi Tanpınar’ ın Mektupları”nı da Zeynep Kerman derledi (1974; genişletilmiş ikinci basım, 1992). Çeşitli baskıları olan eserleri Dergah Yayınları’ nda toplanmaktadır. Enis Batur, Ahmet Hamdi Tanpınar’ dan “Seçmeler” adlı bir kitap hazırladı (1992).


ESERLERİ
  • Şiir (Şiirler, 1961; Bütün Şiirleri adıyla genişletilmiş olarak 1976, yeni basım: YKY 1999)
  • Hikâye (Abdullah Efendinin Rüyaları, 1943; Yaz Yağmuru, 1955; Hikâyeler, 1983, Dergâh Yay. 2002)
  • Roman (Huzur, 1949, Dergâh Yay. 2004; Saatleri Ayarlama Enstitüsü, 1962, Dergâh Yay. 2004; Sahnenin Dışındakiler, 1973; Mahur Beste, 1975, Dergâh Yay. 2003; Aydaki Kadın, 1987)
  • Deneme (Beş Şehir, 1946, Dergâh Yay. 2004; Yahya Kemal, 1967; Edebiyat Üzerine Makaleler, 1969; Yaşadığım Gibi, 1970)
  • Monografi (XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, 1949)

hakkında hazırlanmış eserler
  • Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektupları, Zeynep Kerman (1974; genişletilmiş ikinci basım, 1992)
  • Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Seçmeler, Enis Batur (YKY, 1992)
  • Boşluğa Açılan Kapı, Haluk Sunat (Bağlam, 2004)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #3
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi
AHMET HAMDİ TANPINAR
ahmtanpinar 23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. Kadı Hüseyin Fikri Efendi'nin oğlu. Baytar Mektebi'ni bırakarak girdiği Darülfünun-ı Osmani'nin (Bugünkü İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara'daki liselerde öğretmenlik yaptı. Gazi Terbiye Enstitüsü'nde (Gazi Eğitim Enstitüsü) edebiyat dersleri verdi. 1933'ten sonra İstanbul'da Kadıköy Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat tarihi ve estetik dersleri verdi. 1939'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde yeni kurulan Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne getirildi. 1942 ara seçimlerinde CHP'den Maraş Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi, üniversitedeki görevinden ayrıldı. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisinde tekrar derse girmeye başladı. 1949'da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne döndü. Bu görevdeyken 24 Ocak 1962’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Adını ilk kez "Altın Kitap" dergisinde yayınlanan "Musul Akşamları" şiiriyle duyurdu. Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Ülkü, Varlık, Oluş, Kültür Haftası ve Aile dergilerinde şiirleri yayınlandı. Hece vezniyle yazdığı bu ilk şiirler, imge zenginliklikleri ve müzikal nitelikleriyle dikkat çeker. Edebiyat Fakültesi'nde öğrencisi olduğu Yahya Kemal Beyatlı'dan çok etkilendi. Ama ilk eserlerinde Yahya Kemal'den çok Ahmet Haşim izleri görülür. Haşim gibi o da küçük yaşta kaybettiği annesinin yokluğundan duyduğu acıyı ve kendisini avutacak bir sevginin özlemini dile getirir. İçe dönük bir bakışla doğa ile iletişim kurmaya çalışır. Şiirinin bir başka yönü Bergson felsefesinden kaynanlanan zaman kavramıdır. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır. "Ne İçindeyim Zamanın", "Bursa'da Zaman" şiirleri bu olgunun örnekleridir. İlk romanı "Mahur Beste" 1944'te Ülkü Dergisi'nde yayınlandı. Osmanlı Devleti'nin son döneminde seçkin bir çevrenin yaşayışını sergileyen bu romanın ardandan, kendi yaşamından da izler taşıyan "Huzur" 1949'da basıldı. Huzur, hem bir aşk hem de Tanpınar'ın İstanbul'a olan derin sevgisinin romanıdır. Estetik anlayışının, kültür birikiminin ve geçmiş kültürlere yaslanan yaşam felsefesini yansıttığı bu kitabı Tanpınar'ın en yetkin romanı sayılır. Romanda, Mümtaz ile Nuran'ın aşkı çerçevesinde Doğu ile Batı, eski ile yeni, geçmişin değerleriyle var olan değerler, aşk ile toplumsal sorumluluk arasındaki çatışmayı ve bu çatışmanın doğurduğu bireysel bunalımları irdeler. 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan ancak ölümünden sonra 1973'te basılan "Sahnenin Dışındakiler" ile 1961'de basılan "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nde de iki uygarlık, iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosu çizilir. Ölümünden sonra plan ve notlarına dayanılarak biraraya getirilen ve 1987'de yayınlanan "Aydaki Kadın" da da aynı irdeleme vardır. Şiir, roman ve yazılarının yanısıra İstanbul, Bursa, Ankara, Ersurum ve Konya kentlerini doğal, tarihsel ve kültürel yapılarıyla anlattığı 1946'da basılan "5 Şehir" önemli eserleri arasındadır.


ESERLERİ

ŞİİR:
Bütün Şiirleri (1976-1981)

ROMAN:
Mahur Beste (tefrika 1944 - basım 1975)
Huzur (1949-1983)
Sahnenin Dışındakiler (tefrika 1950- basım 1973)
Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961-1977)
Aydaki Kadın (ölümünden sonra 1987)

ÖYKÜ:
Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943-1983)
Yaz Yağmuru (1955-1983)
Hikayeler (Kitaplaşmayan iki hikayesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983)

DENEME:
Beş Şehir (1946-2001)
Edebiyat Üzerine Makaleler (1969-1977)
Yaşadığım Gibi (1970-1977)

ANTOLOJİLER:
Tevfik Fikret (1937-1944)
Namık Kemal (1942)
Yahya Kemal (1940-1982)
19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (Ancak birinci cildini tamamlayabildi, 1942-1985)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
28 Kasım 2006       Mesaj #4
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
MAVİ MAVİYDİ GÖKYÜZÜ

Mavi, maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...

Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller.

Beyaz,beyazdı bulutlar
Gölgeler buğulu, derin;
Ah o hiç dinmeyen rüzgar
Ve uykusu çiçeklerin.

Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
İkindi saatlerinde...

Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında



ANEM İÇİN
Bir günümüz bile sensiz geçmezken
Şimdi mezarına hasretiz anne...

Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer
Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin
Bir yığın toprakla bir parça mermer
Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin.

Bir yığın toprakla bir parça mermer,
Üstünde yazılı yaşınla, adın;
Baş ucunda matem renkli serviler
Hüznüyle titreşir sanki hayatın.

Seni gömdük anne yıllarca evvel
Göz yaşlarımızla bu ıssız yere
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
Matem dağıtırken hasta kalblere.

Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
Hüznüyle erirken Dicle de sessiz,
Öksüzlük denilen acıyla vurgun
Bir başka ölüydük bu toprakta biz.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen KisukE UraharA; 3 Haziran 2008 13:27
Gerçekçi ol imkansızı iste...
celo - avatarı
celo
Ziyaretçi
13 Şubat 2007       Mesaj #5
celo - avatarı
Ziyaretçi
BURSA'DA ZAMAN


Bursada bir eski camii avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su,
Orhan zamanından kalma bir duvar
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi
Bir zafer müjdesi burda her isim
Sanki tek biri anda gün,saat mevsim
Yaşıyor zihnini geçmiş zamanın
Hala bu taşlarda gülen rüyanın
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası
Muradiye sabrın acı meyvası
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer
Türbeler camiler eski bahçeler
Şanlı hikayesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengamelerin
Nakleder yadını gelip geçene
Bu hayalde uyur Bursa her gece
Her şafak onunla uyanır güler
Gümüş aydınlıkta serviler güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin
Başındayım sanki bir mucizenin
Su sesi ve kanat şıkırtısından
Billur bir avize Bursa'da zaman
Yeşil türbesini gezdik dün akşam
Duyduk bir musiki gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur'an sesini
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümle
İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu
Bu hayal içinde... Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya bu renk
Havayı dolduran uhrevi ahenk
Bir ilah uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette
Belkide rüyası eski cedlerin
Beyaz bahçesinde su seslerinin.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Bir Gün İcadiyede

Bir gün İcadiye`de veya Sultantepe`de,
Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerde
Bir kainat açılır, geniş, sonsuz, büyülü,
Bu günün rüzgarında yıkanan mazi gülü
Dağılır yaprak yaprak hayalindeki suya
Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya.

Belki en hulyalısı duyduğun masalların
O şafak saltanatı korularda dalların
Her ufku tek başına bekleyen eski camlar
Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,
Ardıçla kestanenin her yıllık macerası
Harap mezarlıklarda ölülerin duası
Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka
Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka.

Ahmet Hamdi Tanpınar
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Ahmet Hamdi Tanpınar ve Musul Akşamları

Ahmet Hamdi Tanpınar, Adını ilk kez 1920 yılında Celal Sahir’in “Altın Kitap” adlı dergisinde yayımlanan “Musul Akşamları” şiiriyle duyurdu. Tanpınar, Edebiyat Fakültesi’nde hocası olan Yahya Kemal’den çok etkilenmiş olmasına rağmen, ilk şiirlerinde Yahya Kemal’den ziyade Ahmet Haşim’in izleri görülür.
Şair, imge zenginlikleri ve müzikal nitelikleriyle dikkat çeken ilk şiirlerini hece vezniyle yazmıştır. Şiirlerinde düşsel konuları duygusal bir üslupla işleyerek şiir aracılığıyla sonsuzluk duygusunu yakalamaya çalışmıştır.

Musul Akşamları

- I -


Son ziyalar iner uyuyan nehre
Ufku mineleyen kızıl akşamdan
Nakş eder her hüzme ihtiyar şehre
Titrek loş gölgeler hicranla gamdan
Sularda açılır fâni çiçekler
Ufka ezanların yükselir âhı
Şimdi boş sahili gurbetle bekler
Kimsesiz çöllerin yorgun seyyahı

- II -

Böyle haşr olurken akşamla belde
Sahile inerler dik yokuşlardan
Şen bakışlı kızlar destiler elde
Farkı yok hepsinin ürkek kuşlardan
Yollara dağıtır baygın bir koku
Bahçelerden taşan çiçekler dallar
Dolaşır sahili bir ağır uyku
Uzaklarda kayan kederli sallar

-Biraz sonra-
Karanlık dağılır artık beldeye
Bir esrarlı haşyet gezer her evi
Neşideler okur inen geceye
Çöllere açılan gamsız bedevî
Meşaleler yanar şimdi damlarda
Na’t sesi gelir beni idris’den
Şimdi meşaleler yanan damlarda
Sütunlar yükselir ziya ve isden

Ahmet Hamdi Tanpınar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Aralık 2009       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yağmur

Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden.
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
Mehtabın ördüğü saatler nerde?

Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka alemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde.

Ahmet Hamdi Tanpınar
mustakar - avatarı
mustakar
VIP VIP Üye
10 Mart 2010       Mesaj #9
mustakar - avatarı
VIP VIP Üye

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN ŞİİRİ ÜZERİNE



Ne İçindeyim Zamanın


Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpâre geniş bir ânın

Parçalanmaz akışında.



Bir garip rüyâ rengiyle

Uyuşmuş gibi her şekil,

Rüzgarda uçan tüy bile

Benim kadar hafif değil.



Başım sükûtu öğüten

Uçsuz bucaksız değirmen;

İçim muradına ermiş

Abasız, postsuz bir derviş.



Kökü bende bir sarmaşık

Olmuş dünya sezmekteyim,

Mavi, masmavi bir ışık

Ortasında yüzmekteyim.

(A.HamdiTanpınar)



Yaşamla ölümün bıçak sırtı düzleminde, sersem sepet gezinip duran insanoğlunu, her zaman ilgilendirmiştir zaman kavramı. Özellikle de sanatçıları: Şairleri, yazarları, ressamları, müzisyenleri... Bu kişilerin yaşam boyunca ortaya koydukları, koymaya çalıştıkları şeyler de, zamanla didişmekten başka bir şey değildir aslında.

Şairler ve yazarlar, zamanı alt etmek için kendilerine yazılı anlatımı kalkan olarak seçmiş kişilerdir. Şairler, yapıtlarında (şiirlerinde) zaman sözcüğünü şiirsel düzlemde kullanırlar ve ellerindeki kalkanı daha da sağlamlaştırmaya çalışırlar.

Şiir, zaman kavramını somutlama aracı olarak kullanılmaktadır şairler tarafından.

Ahmet Hamdi Tanpınar da şiirlerinde zaman kavramına yer veren, zamanı şiirle yoğurmaya çalışan şairlerimizdendir. Bu yazıda, Tanpınar ın Ne İçindeyim Zamanın adlı şiirine bu açıdan bakılacak ve şiir incelenecektir.

Önce şiirin, içeriğe de yansıyan biçim özellileri üzerinde durmak gerekiyor. Bu özellikleri şöyle belirleyebiliriz:

a- Şiir dörtlüklerden meydana gelmektedir.

b- Şiirde sekizli hece ölçüsü kullanılmıştır.

c- Şiirde çapraz uyak düzeninden (abab, cdcd, efef, ghgh) yararlanılmıştır.

Yukarıda sözü edilen biçim özellikleri şiire bir yandan kısıtlamalar getirirken, öte yandan da şiirin genişlemesine olanak tanımıştır.

Kısıtlamalar getirmiştir: Belirli bir ölçü ve uyak düzeninde ister istemez sınırlara dayanırsınız.

Genişlemesine olanak tanımıştır: Her dörtlükte şiirin bütünü içinde düşüncenin, duygunun yayılması söz konusudur.

Şair, şiirin ilk dizesine ne... ne de yi yerleştirerek kararsızlığı gündeme getirmektedir. Zamanın içinde olmamak, bir varlık, bir nesne, bir şey olarak zaman dışı olmak yaşamamak olmasa gerektir. Zamanın büsbütün dışında olmamak ise, sanırım, yaşamsallığa, bir varlık olarak hayatiyet bulma ya işarettir.

Yaşamı, nesneleri, zamanı adlandıran insanoğlu olduğuna göre yekpare, geniş bir an , ezel ve ebed içerisindeki algılamamızın bir yansımasıdır olsa olsa.

Bu yorum içinde ilk dörtlüğe bir bütün olarak bakıldığında, görülecek olan şudur: İlk iki dizedeki zaman karşısındaki kararsızlık, netleşememe, üç ve dördüncü dizelerde yerini belirginliğe bırakmaktadır. Zaman, insanın sınırlandırıcı düş gücüyle, kavramlaştırıcılığı ve adlandırıcılığıyla bir savunma düzeneği olmuştur. Bu nedenle, zamanın içinde ya da dışında olmak, kâr ya da zarar değildir. Kısaca, insan, tek parça anların ayrılmaz akışında debelenip durmaktadır.

Rüyalar belki de yaşamımızın en gerçekçi göstergeleri,kendimizle buluştuğumuz,hesaplaştığımız anlar toplamıdır.

Tanpınar,ikinci dörtlükte bir garip rüya rengi nden söz etmektedir. Rüya,yaşamımızın en gerçekçi göstergesi olmasına karşın somut bir şey değildir. Dolayısıyla,rüyanın gerçek anlamda-renginden konuşmak da söz konusu olamaz. Birinci dizedeki bir garip rüya rengi ,ikinci dizedeki her şekil i uyuşturan,devinimsiz kılan,yaşamla yarı yaşam olan rüya hali arasındaki çizgiyi anlatan bir yakıştırma dır. Uyku ile uyuşukluk örtüşmesinde rüyanın payı elbette inkar edilemez ve sanırım bu iki dizede (Bir garip rüya rengiyle/Uyuşmuş gibi her şekil) rüya halinin,insanın uyuşukluğuna denk düşme düşüncesi şiirleştirilmiştir.

İlk bakışta,bölümün ilk iki dizesiyle sonraki iki dizesi arasında bir karşıtlık varmış gibi görünmektedir. Çünkü ilk iki dizede rüya halinden kaynaklanan uyuşukluk söz konusu iken, son (üçüncü ve dördüncü) dizelerde bir devinimden, devinimle bağdaştırılacak bir nesneden,tüyden,söz edilmektedir. Tüyün ifade ettiği eğretileme ise sonunda şaire,şairin ruh haline ve oradan da bedensel yapısına yansımaktadır: Rüzgarda uçan tüy bile/Benim kadar hafif değil.

Üçüncü dörtlükte, şairle (ya da şiir kişisiyle) ilgili ve ikişer dizeden oluşan bir yapı var. İlk iki dizide maddi durumu anlatan bir betimleme söz konusu: Başım sükutu öğüten/ Uçsuz bucaksız değirmen. Baş (duygu dünyasına yön veren nesne), değirmene, üstelik uçsuz bucaksız değirmene benzetilmektedir. Değirmende -şairin düşleminde- öğütülen, un ufak edilen, zaman karşısında yoksanan ise sükût tur. Uçsuz bucaksızlık içindeki dağınık sessizlik...

Dörtlüğün üçüncü ve dördüncü dizelerinde soyut bir varlık (iç), somut bir varlığa (derviş) benzetilmektedir. Burada bu benzetmeden çok, son belirleme (muradına ermiş bir dervişin durumu) önemlidir. Şair, bu belirmeyle zaman karşısındaki durumun gözler önüne sermektedir: Benim sorunum zamanla!

Bu dörtlükte kullanılan benzetme sözcüklerinin dizelere yerleştirilme biçimi de dikkat çekicidir. Bu biçim, şöyle gösterilebilir:

Başım..................................

.............................değirmen

İçim......................................

..................................derviş

(Benzetme ögeleri, çapraz olarak dize başında ve sonunda yer almaktadır.)

Bu dizilişte, benzetme ögelerinin, dörtlüğün hem biçim, hem de içerik belirlemesinde etkili olduğu görülebilir. Zaman kavramının bilinçli ya da kurgusal olarak algılandığı yer, dünyamızdır. Çünkü -en azından şimdilik- zamanı algılayan insanoğlu dünyada yaşıyor. Şair de sanırım bu düşünceden hareketle, insanın zaman karşısındaki çaresizliğini biraz olsun hafifletmek için Kökü bende bir sarmaşık/ Olmuş dünya sezmekteyim benzetmesine tutunmaktadır.

Masmavi bir ışık ortasında (yaşamla ölüm arasında, zamanın tedirgin ettiği bir dünyada) dönenip duran şair, son iki dizeyle başa, zaman karşısındaki kararsızlığa dönmektedir.

Ne İçindeyim Zamanın şiiri, biçim olarak kolay bir şiir olarak görünmesine karşın, zaman gibi belalı bir kavramı ele alması bakımından duyumsanması bile güç bir şiir olarak karşımızda durmaktadır.


(Fahrettin Koyuncu, Düş Körükçüleri, Suteni Yayıncılık, 1997)

edebiyatogretmeni.net
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
28 Aralık 2011       Mesaj #10
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Bir Adım Kalmalı
bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç



------------------------------



ÖZLEM
Kime dokunsam sensin
Kimi çağırsa dudaklarım...
Başımın tacı, canım efendim.
Görünmez çığlıklarımı gören
Eğilmez başımı öpensin.
Sen bir deniz derinliğisin
Uslanmak bilmez kederler ülkesi...
Coşup yağan fırtına sessizliğim
Kül kedisi yorgunluğunda kalbim
Masalcı ninesini arıyor
In science we trust.

Benzer Konular

12 Mart 2012 / Mira Edebiyat
19 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
6 Nisan 2013 / _EKSELANS_ Edebiyat