Arama

Yunus Emre - Sayfa 2

Güncelleme: 19 Kasım 2016 Gösterim: 285.353 Cevap: 28
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
29 Eylül 2006       Mesaj #11
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
İlim İlim Bilmektir

Sponsorlu Bağlantılar
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmez isen
Ya nice okumaktır

Okumaktan mânâ ne
Kişi Hakk'ı bilmektir
Çün okudun bilmez isen
Ha bir kuru emektir

Okudum bildim deme
Çok tâat kıldım deme
Eri Hak bilmez isen
Abes yere yelmektir

Dört kitabın manası
Bellidir bir elifde
Sen elifi bilmez isen
Bu nice okumaktır

Yunus Emre der hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden eyice
Bir gönüle girmektir

Yunus Emre

Bana Seni Gerek Seni

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni


Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın âşıklar öldürür
Aşk denizine daldırır
Teselli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dün ü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
Sen istiyene ver gil anı

Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım orda çağıra
Bana seni gerek seni

Yunus'durur benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksûdum
Bana seni gerek seni

Yunus Emre
Gel Gör Beni Aşk Neyledi

Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Gah eserim yeller gibi
Gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni
Ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile
Şeyh anarım dilden dile
Gurbette hâlim kim bile
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm
Ol yâri düşte görürüm
Uyanıp melûl olurum
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yâreyim
Dost ilinden âvâreyim
Gel gör beni aşk neyledi

Yunus Emre

Hak Cihana Doludur

Hak cihana doludur
Kimseler Hakk'ı bilmez
Onu sen senden iste
Ol senden ayrı olmaz

Dünyaya inanırsın
Rızka benimdir dersin
Niçin yalan soylersin

Çün sen dedigin olmaz



Ahret yavlak ırakdır
Doğruluk key yarakdır
Ayrılık sarp firakdır
Hiç giden geri gelmez


Dünyaya gelen göçer
Bir bir şerbetin içer

Bu bir köprüdür geçer
Cahiller onu bilmez


Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz

Yunus sözün anlarsan
Mânâsını dinlersen
Sana iy(i) dirlik gerek
Bur da kimsen kalmaz.

Yunus Emre

Aşkın ile Aşıklar Aşkın ile aşıklar
Yansın ya Resulullah
İçip aşkın şarabın
Kansın ya Resulullah

Şol seni seven kişi

Verir yoluna başı
İki cihan güneşi
Sensin ya Resulullah

Şol seni sevdi
Subhan
Oldun kamuya sultan
Canım yoluna kurban

Olsun ya Resulullah

Aşık Yunus'un canı

Hilm-u şefaatkanı

Alemlerin sultanı
Sensin ya Resulullah

Yunus Emre

Taşdın Yine Deli Gönül
Taşdın Yine Deli Gönül
Sular gibi cağlar mısın

Aktın yine kanlı yaşım

Yollarımı bağlar mısın

Nidem elim ermez yare

Bulunmaz, derdime çare
Oldum ilimden avare

Beni bunda eğler misin
Yavi kıldım ben yoldaşı
Onulmaz bağrımın başı

Gözlerimin kanlı yaşı

Irmak olup cağlar misin

Ben toprak oldum yoluna

Sen aşırı gözedirsin

Su karşıma göğüs gerip
Taş bağırlı dağlar mısın
Harami gibi yoluma

Arkuru inen karlı dağ
Ben yarimden ayrı düştüm

Sen yolumu bağlar mısın

Karlı dağların başında

Salkım salkım olan bulut

Saçın çözüp benim içun

Yaşın yaşın ağlar mısın
Esridi YUNUS'un canı

Yoldayım, illerim hani

YUNUS düşte gördü seni
Sayru musun, sağlar mısın

Yunus Emre

Ben Dert ile Ah Ederdim
Ben dert ile ah ederdim
Derdim bana derman imiş
İster idim hasret ile
Dost yanımda pinhan imiş

Nerde deyi fikrederdim
Göğe bakıp şükrederdim
Dost benim gönlüm evinde
Tenim içinde can imiş

Sanırdım kendim ayrıyım
Dost ayrıdır, ben gayriyim
Beni bu hayale salan
Bu sıfat-i hayvan imiş

İnsan sıfatı, kendi Hak
İnsan durur Hak, doğru bak
Bu insanin suretine
Cümle alem hayran imiş

Her kim o insani bile
Hayvan ise insan ola
Cümle yaratılmış kula
İnsan dahi sultan imiş

Tevhit imiş cümle alem
Tevhidi bilendir adem
Bu tevhidi inkar eden
Öz canına düşman imiş

İnsan olan buldu Hak’i
Meclis onun, odur saki
Hemen bu biçare YUNUS
Aşk ile bil ayan imiş

Yunus Emre
Bir Ben Vardır Bende
Severim ben seni candan içeri

Yolum vardır bu erkândan içeri.

Beni bende demen bende değilim

Bir ben vardır bende benden içeri.

Nereye bakar isem dopdolusun

Seni nere koyam benden içeri.

O bir dilberdürür yoktur nisâni

Nisan olur mu nisandan içeri.
Beni sorma bana bende değilim S
ûretim hoş yürür don'dan içeri.

Beni benden alana ermez elim

Kadem kimbasa sultandan içeri.

Tecelliden nâsib erdi kimine

Kiminin maksudu bundan içeri.

Kime dîdar gününden sûle deyse

Onun sû'lesi var günden içeri.

Senin aşkın beni benden aliptir

Ne sirin dert bu dermandan içeri.

Seriat, tarikat yoldur varana

Hakikat mârifet andan içeri..

Süleyman kuş dilin bilir dediler

Süleyman var Süleyman'dan içeri..

Unuttum din diyânet kaldı benden

Bu ne mezhepdürür dinden içeri..

Dinin terkedenin küfürdür işi

Bu ne küfürdür îmandan içeri..

Geçer iken Yunus sas oldu dosta

Ki kaldi kapida andan içeri....
Yunus Emre

Dolap
Dolap niçin inilersin
Derdim vardir inilerim
Ben Mevlâya âsik oldum

Anin için inilerim.
Benim adim dertli dolap
Suyum akar yalap yalap

Böyle emreylemis
Çalap
Derdim vardir inilerim.
Beni bir dağda buldular

Kolum kanadım yoldular

Dolap'a lâyık gördüler

Derdim vardır inilerim.
Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatliyim ne acıyım

Ben Mevlâya duacıyım
Derdim vardır inilerim.
Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim

Ben bir usanmaz ozanım

Derdim vardir inilerim.

Dülgerler beni yondu

Her âzam yerine kondu

Bu iniltim Hak'tan geldi

Derdim vardır inilerim.

Suyum alçaktan çekerim

Dönüp yükseğe dökerim

Görün su ben ne çekerim

Derdim vardir inilerim.

Yunus bunda gelen gülmez

Kişi muradina ermez

Bu Fânide kimse kalmaz

Derdim vardir inilerim...
Yunus Emre

Şöyle Garib Bencileyin

Acep su yerde varm'ola

Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaslı

Şöyle garip bencileyin

Gezdim Urum ile Sami

Yukarı İlleri kamu

Çok istedim bulamadım

Şöyle garip bencileyin
Kimseler garip olmasın

Hasret oduna yanmasın

Hocam kimseler duymasın

Şöyle garip bencileyin
Söyler dilim ağlar gözüm

Gariplere göynür özüm

Meğer ki gökte yıldızım

Şöyle garip bencileyin

Nice bu dert ile yanam

Ecel ere bir gün ölem

Meğer ki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin
Bir garip olmuş diyeler
Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar

Şöyle garip bencileyin

Hey Emre'm Yunus biçare

Bulunmaz derdine çare

Var imdi gez sardan sara

Şöyle garip bencileyin
Yunus Emre
Geldi Geçti Ömrüm Benim

Geldi Geçti Ömrüm Benim
Şol Yel Esip Geçmiş Gibi
Hele Bana Şöyle Geldi
Şol Göz Yumup Açmış Gibi

İşbu Söze Hak Tanıktır
Bu Can Gövdeye Konuktur
Bir Gün Ola Çıka Gide
Kafesten Kuş Uçmuş Gibi

Miskin Âdem Oğlanını
Benzetmişler Ekinciye
Kimi Biter Kimi Yiter
Yere Tohum Saçmış Gibi

Bir Hastaya Vardın İse
Bir İçim Su Verdin İse
Yarın Orda Karşı Gele
Hak Şarabın İçmiş Gibi

Yunus Emre

Dost
Ben dost ile dost olmuşsam
Kimseler dost olmaz bana
Münkirler bakar gülüşür
Selam dahi vermez bana

Ben dost ile dost olayım
Ölmez evvel öleyim
Canimi kurban vereyim
Dünya baki kalmaz bana

Ben aşıkı biçareyim
Baştan aşağı yareyim
Ben bir deli divaneyim
Aklim da yar olmaz bana

Kimseler bilmez halimi
Aşk odu yaktı canimi
Seçmezem soldan sağımı
Namusu" ar olmaz bana

Sanurlar ki ben deliyim
Ben dost bağı bülbülüyem
Mevla'nin kemter kuluyem
Kimse baha saymaz bana

Bülbül olu ben oterim
Dost bahçesinde biterim
Gül alırım satarım
Bağu ban olmaz bana

Dervis Yunus nice diyem
Ben bu cani terk idem
Yan yana DOSTA GIDEM
Perde hicap olmaz bana

Yunus Emre
Erenler Bir Denizdür

Erenler bir denizdür
Âşık gerek dalası
Bahri gerek denizden
Girüp gevher alası

Gine biz bahri olduk
Denizden gevher alduk
Sarraf gerek gevherün
Kıymetini bilesi

Muhammed Hakk'ı bildi
Hakk'ı kendüde gördi
Cümle yerde Hak hâzır
Göz gerekdür göresi

Âlimler kitab düzer
Karayı aka yazar
Gönüllerde yazılur
Bu kitabun sûresi

Yunus Emre

Bir Nazarda Kalmayalım

Bir nazarda kalmayalım
Gel dosta gidelim gönül
Hasret ile ölmeyelim
Gel dosta gidelim gönül

Terk edelim il ü şarı
Dost için kılalım zârı
Ele getirelim yâri
Gel dosta gidelim gönül

Bu dünyaya kalmayalım
Fânidir aldanmayalım
Bir iken ayrılmayalım
Gel dosta gidelim gönül

Kılavuz olgıl sen bana
Gönülelim dosttan yana
Bakmayalım önden sona
Gel dosta gidelim gönül

Ölüm haberi gelmeden
Ecel yakamız almadan
Azrâil hamle kılmadan
Gel dosta gidelim gönül

Gerçek erene varalım
Hakk'ın haberin soralım
Yunus Emre'yi alalım
Gel dosta gidelim gönül

Yunus Emre

Bir Kez Gönül Yıkdın İse

Bir kez gönül yıkdın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Hani erenler geldi geçdi
Bunlar yardu kaldı göçdü
Pervaz urup Hakk'a uçdu
Hümâ kuşudur kaz değil

Yol oldur ki doğru vara
Er oldur alçakda dura
Göz oldur ki Hakk'ı göre
Yüceden bakan göz değil

Doğru yola gittin ise
Er eteğin tuttun ise
Bir hayır da ettin ise
Birine bindir az değil

Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka metâların satar
Yükü cevrherdir tuz değil

Yunus Emre

Aşk

İşidin ey yârenler
Kıymetli nesnedir aşk
Değmelere bitinmez
Hürmetli nesnedir aşk

Dağa düşer kül eyler
Gönüllere yol eyler
Sultanları kul eyler
Hikmetli nesnedir aşk

Kime kim vurdu ok
Gussa ile kaygu yok
Feryad ile âhı çok
Firkatli nesnedir aşk

Denizleri kaynatır
Mevce gelir oynatır
Kayaları söyletir
Kuvvetli nesnedir aşk

Miskin Yunus neylesin
Derdin kime söylesin
Varsın dostu toylasın
Lezzetli nesnedir aşk

Yunus Emre

Benim Bunda Kararım Yok

Benim bunda kararım yok
Ben gine gitmeğe geldim
Bezirgânım metâım çok
Alana satmağa geldim

Ben gelmedim dâv'i için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmağa geldim

Dost esrüğü deliliğim
Âşıklar bilir neliğim
Değşürüben ikiliğim
Birliğe yetmeğe geldim

Yunus Emre

Ol Dost Bize Gelmez İse

Ol dost bize gelmez ise
Ben dosta girü varayın
Çekeyin cevr ü cefâyı
Dost yüzin görüvireyin

Sermaye bir avuç toprak
Anı dahı aldı bu aşk
Ne sermaye var ne dükkân
Bazara neye varayın

Kurılmışdur dost dükkanı
Dost içine girmiş gezer
Günahum çok gönlüm sizer
Ben dosta çok yalvarayın

Gönlüm eydür dost benümdür
Gözüm eydür dost benümdür
Gönlüm eydür göze sabr it
Bir dem haberin sorayın

Hak nazar kılduğı cana
Bir göz ile bakmak gerek
Ana kim ol nazar kıla
Ben anı nice yireyin

Yunus Emre

Gözüm Seni Görmek İçin

Gözüm seni görmek için
Elim sana ermek için
Bugün canım yolda kodum
Yarın seni bulmak için

Bugün canım yolda koyam
Yarın ivâzın veresin
Arz eyleme uçmağını
Hiç arzum yok uçmağ için

Bana uçmak ne gerekmez
Hergiz gönlüm ona bakmaz
İşbu benim zârılığım
Değüldürür bir bağ için

Uçmağ uçmağım dediğin
Müminleri yeltediğin
Vardır ola birkaç hûri
Hevesim yok uçmağ için

Sûfilere ver sen onu
Bana seni gerek seni
Hâşâ ben terk edem seni
şol bir ala çardağ için

Yunus Emre

Hak Bir Gönül Verdi Bana

Hak bir gönül verdi bana
Ha demeden hayran olur
Bir dem gelir şâdî olur
Bir dem gelir giryan olur

Bir dem sanasın kuş gibi
şol zemherî olmuş gibi
Bir dem beşâretten doğar
Hoş bağ ile bostan olur

Bir dem gelir söyleyemez
Bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker
Dertlilere derman olur

Bir dem çıkar arş üzere
Bir dem iner taht-es-serâ
Bir dem sanasın katredir
Bir dem taşar umman olur

Yunus Emre

Miskinlikte Buldular

Miskinlikte buldular
Kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler
Yüksekten bakar ise

Ak sakallu pir hoca
Bilinmez hâli nice
Emek yimesün hacca
Bir gönül yıkar ise

Sağır işitmez sözü
Gece sanır gündüzü
Kördür münkirin gözü
Âlem münevver ise

Gönül Çalab'ın tahtı
Gönüle Çalab baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise

Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da onu san
Dört kitabın mânâsı
Budur eğer var ise

Bildik gelenler geçmiş
Konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş
Kim mânâ duyar ise

Yunus Emre

İy Dost Aşkun Denizine

İy dost aşkun denizine
Girem gark olam yüriyem
İki cihan meydan ola
Devranum sürem yüriyem

Bülbül olubanı ötem
Gönül olam canlar utam
Başumı elüme alıp
Yolına varam yüriyem

şükür gördüm didarını
Aşdum visâlün yârını
Bu benlik senlik şarını
Terkini uram yüriyem

Yunus'dur aşk âvâresi
Biçareler biçaresi
Sendedür derdüm çaresi
Dermanum soram yüriyem

Yunus Emre

Yok yere geçirdim günü
Yok yere geçirdim günü
Ah nideyim ömrüm seni

Seninle olmadım gani

Ah nideyim ömrüm seni
Geldim ve geçtim bilmedim
Ağlayıp gussa yemedim

Senden ayrilam demedim

Ah nideyim ömrüm seni

Hayrım serim yazılacak

Ömrüm ipi üzülecek

Suret benden bozulacak

Ah nideyim ömrüm seni

Gidip geri gelmiyesin

Gelip beni bulmayasın

Bu benliği sermayesin
Ah nideyim ömrüm seni

Hani sana güvendiğim

Güveni ben yuvandığım

Kaldı külli kazandığım
Ah nideyim ömrüm seni

Miskin YUNUS gideceksin

Acep sefer edeceksin

Hasret ile kalacaksın

Ah nideyim ömrüm seni
Yunus Emre

Niçe Bir Besleyesin

Niçe bir besleyesin
Bu kaddile kameti
Düştün dünya zevkine
Unuttun kıyameti

Düriş kazan ye yedir
Bir gönül ele getir
Yüz Kâbe'den yeğrektir
Bir gönül ziyareti

Uslu değil delidir
Halka sâlûsluk satan
Nefsin müslüman etsin
Var ise kerameti

Yunus Emre

Bir Sâkiden İçdük Şarab

Bir sâkiden içdük şarab
Arşdan yüce meyhanesi
Bir kadehden esrimişüz
Canlar anun peymânesi

Ol meclis kim bizde vardur
Anda ciğer kebab olur
Ol şem'a kim bizde yanar
Ay u güneş pervanesi

Yunus bu cezbe sözlerin
Cahillere söylemegil
Akıl kâmil olan kişi
Bu mâ'niye inanası

Yunus Emre

Mülk-ü Bekadan Gelmişem

Mülk-ü bekadan gelmişem
Fâni cihanı neylerem
Ben dost cemalin görmüşem
Hûr-i cinanı neylerem

Vahdet meyinin cür'asın
Mâşuk elinden içmişem
Ben dost kokusun almışam
Misk i reyhanı neylerem

İsa gibi yeri koyup
Gökleri seyran eylerem
Musayı didar olmuşam
Ben "len terani" neylerem

İsmail'in Hak yoluna
Canımı kurban eylerem
Çünki bu can kurban sana
Koç kurbanı ben neylerem

Aşık Yunus mâşuk ile
Vuslat bulunca mest olur
Ben şişeyi vurdum taşa
Namus u ârı neylerem


Yunus Emre


Düşdi Önüme Hubbü'l Vatan

Düşdi Önüme Hubbü'l Vatan
Gidem Hey Dost Diyü Diyü
Anda Varan Kalur Heman
Kalam Hey Dost Diyü Diyü

Halvetlerde Meşgul Olam
Dâim Açılam Gül Olam
Dost Bağında Bülbül Olam
Ötem Hey Dost Diyü Diyü

Şol Bir Beş On Arşun Bizi
Kefen İdeler Eğnüme
Dökem Şol Dünya Tonların
Geyem Hey Dost Diyü Diyü

Mecnun Oluban Yüriyem
Yüce Dağları Büriyem
Mum Olubanı Eriyem
Yanam Hey Dost Diyü Diyü

Günler Geçe Yıl Çevrile
Üstüme Sinlem Obrıla
Ten Çüriye Toprak Ola
Tozam Hey Dost Diyü Diyü

Yunus Emre Var Yolına
Münkirler Girmez Yolına
Bahri Olup Dost Göline
Dalam Hey Dost Diyü Diyü

Yunus Emre

Cümle Vücudda Bulduk

Mâ'nî evine dalduk
Vücud seyrini kılduk
İki cihan seyrini
Cümle vücudda bulduk

Bu çizginen gökleri
Taht-es-serâ yirleri
Yetmiş bin hicabları
Cümle vücudda bulduk

Yedi yir yedi göği
Dağları denizleri
Uçmağıla tamuyı
Cümle vücudda bulduk

Gice ile gündüzi
Gökte yidi yılduzı
Levhde yazılı sözi
Cümle vücudda bulduk

Musi ağduğı Tûr'ı
Yohsa Beytü'l-ma'mûrı
İsrâfil çalan sûrı
Cümle vücudda bulduk

Tevrat ile İncil'i
Furkan ile Zebur'ı
Bunlardağı beyanı
Cümle vücudda bulduk

Yunus Emre

Bu Dem Yüzüm Süreduram

Bu dem yüzüm süreduram
Her dem ayum yeni toğar
Her dem bayramdurur bana
Yayum kışum yenibahar

Benüm ayum ışığına
Bulutlar gölge kılmaya
Hiç gedilmez toluluğı
Nûrı yirden göğe ağar

Anun nûrı karanuyı
Sürer gönül hücresinden
Pes karanulık nûrıla
Bir hücreye nite sığar

Ben ayumı yirde gördüm
Ne isterem gökyüzinde
Benüm yüzüm yirde gerek
Bana rahmet yirden yağar

N'ola Yunus sevdiyise
Çoktur Hakk'ı seviciler
Sevenleri köyer didi
Anunıçun boyun eğer

Yunus Emre

Can Bir Ulu Kimsedür
Can bir ulu kimsedür
Beden anun atıdur
Her ne lokma yirisen
Bedenin kuvvetidür

Ne denlü yirisen çok
Ol denlü yürisen tok
Cana hiç ıssı yok
Hey suret maslahatıdur

İnayetdur anun işi
Anlamaz değme bir kişi
Bilgil ki bu hümâ kuşı
Âşıklarun devletidür
Yunus Emre

virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
29 Eylül 2006       Mesaj #12
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Divaneler, Divaneler
Divaneler, divaneler

Sponsorlu Bağlantılar
Durun durun aşka sela Aşk esriği mestaneler
Durun durun aşka sela

Mest-i elestler kandaksız

Mestane mestler kanatsız

Saki duruptur canaksiz
Durun durun aşka sela

Merdaneler merdaneler
Erlik demi bu gündurur
Bas veruben can terkini
Vurun vurun aşka sela Ey nice hamle idelim
İşbu fenadan gidelim

Binin binin sevk atalım
Surun surun aşka sela

Muhabbet yoluna girip

Aşktan dava kılan kişi

Tan eylemiş asıklara

Görün görün aşka sela

Akıl ne bilir aşkı kim

Mağrur oluptur aklına

Aşkı bu gün bu YUNUS'a

Sorun sorun aşka sela

Yunus Emre
Dosttan Yüzüm Dönmez
Benim
Deniz oldu birkaç kadeh,
Susaslıgım kanmaz benim

İniltilerim kesilmez,

Gözüm yaşı dinmez benim

Gel varalım bizim ile,
Ki giresin bahçelere

Daim öter bülbülleri,

Gülistanım solmaz benim

Bizim ilin bahçeleri,

Daim tazedir gülleri

Ma'muredurur bostanım,

Ağyar gülüm üzmez benim

Mansur kadehin nice kez

Ma'suka sundu elime

Dört yanımda od vurdular,
Kimse halim bilmez benim
Yana yana kul oluban

Sen ma'sukanin yolunda

Günde bin kez yanar isem
Dosttan yüzüm dönmez benim

Canım askın kulunğune

Ferhat olup tuttum başım

Daim dağları keserim,

Şirin’im hiç sormaz benim

Yunus eydur, ey sultanim,
Aşkın ile yandı canım
Gel kılar isen dermanım,

Artık canım ölmez benim

Yunus Emre
Gönüller Yapmaya Geldim

Benim burda kararım yok

Ben burdan gitmeye geldim

Bezirganim, metaim çok
Alana satmaya geldim

Ben gelmedim davi için

Benim isim sevi için

Gönüller dost evi için

Gönüller yapmaya geldim

Dost esriği deliliğim

Asıklar bilir neliğim

Devsiriben ikiliğim

Birliğe yetmeye geldim
O hocamdır, ben kuluyum

Dost bahçesi bülbülüyüm
O hocamın bahçesine
Şad olup ötmeye geldim

Burda bilis olan canlar

Orda bilisirler imiş

Bilisiben hocam ile

Halim arz etmeye geldim

Siz YUNUS'tan sorun haber

Dost kanda ise anda var
Haberi gel gör benden al
Ben onu görmeye geldim

Yunus Emre
Çıkdum Erik Dalına

Çıkdum erik dalına
Anda yidüm üzümi
Bostan ıssı kakıyup
Dir ne yirsin kozumı

Agrılık yaptı bana
Bühtan eyledim ana
Çerçi de geldi eydür
Kanı aldın kızumı

Kerpic koydum kazana
Poyrazıla kaynatdum
Nedür diyü sorana
Bandum virdüm özini

İplik virdüm çulhaya
Sarup yumak itmemiş
Becid becid ısmarlar
Gelsün alsun bezini

Bir serçenin kanadın
Kırk katıra yükledüm
Çift dahı çekemedi
şöyle kaldı kazanı

Bir sinek bir kartalı
Salladı urdı yire
Yalan değül gerçekdür
Ben de gördüm tozını

Bir küt ile güreşdüm
Elsüz ayağum aldı
Güreşip basamadum
Köyündürdü özümi

Kaf dağından bir taşı
şöyle atdılar bana
Öğlelik yola düşdi
Bozayazdı yüzümi


Balık kavağa çıkmış
Zift turşusın yimeğe
Leylek koduk toğurmış
Baka şunun sözini

Gözsüze fisıldadum
Sağır sözüm işitmiş
Dilsüz çağırup söyler
Dilümdeki sözümi

Bir öküz boğazladum
Kakıldum sere kodum
Öküz ıssı geldi eydür
Boğazladun kazumı

Bundan da kurtulmadum
N'idesini bilmedüm
Bir çerçi geldi eydür
Kanı aldun gözgümi

Tospağaya sataşdum
Gözsüz sepek yoldaşı
Sordum sefer kancaru
Kayseri'ye azimi

Yunus bir söz söyledün
Hiçbir söze benzemez
Münâfiklar elinden
Orter mâ'nı yüzini

Yunus Emre

Yar Yüreğüm Yar

Yar yüreğüm yar
Gör ki neler var
Bu halk içinde
Bize güler var

Bu yol uzakdur
Menzili çokdur
Geçidi yokdur
Derin sular var

Girdük bu yola
Işkıla bile
Gurbetlik ile
Bizi salar var

Her kim merdâne
Gelsün meydana
Kalmasun cana
Kimde hüner var

Yunus sen bunda
Meydan isteme
Meydan içinde
Merdâneler var

Yunus Emre

Anma mısın Şol Günü Sen

Anma(z) mısın şol günü sen
Gözün nesne görmez ola
Düşe suretin toprağa
Dilin haber vermez ola

Çün Azrâil ine tuta
Issı kılmaz ana ata
Kimse döymez o heybete
Halktan meded ermez ola

Oğlan gider danışmana
Salâdır dosta düşmana
Sonra gelmek peşîmâna
Sana ıssı kılmaz ola

Evvel gele şol yuyucu
Ardınca şol su koyucu
İletip kefen sarıcı
Bunlar hâlin bilmez ola

Ağaç ata bindireler
Sinden yana göndereler
Yer altına indireler
Kimse ayruk görmez ola

Üç güne dek oturalar
Hep işini bitireler
Ol dem dile getireler
Ayruk kimse anmaz ola

Yunus miskin bu öğüdü
Sen sana versen yeğ idi
Bu şimdiki mahlukata
Öğüt ıssı kılmaz ola

Yunus Emre

Yer Yüzünde Gezer İdim

Yer yüzünde gezer idim
Uğradım milketler yatur
Kimi ulu kimi kiçi
Key kuşağı berkler yatur

Kimi yiğit kimi koca
Kimi vezir kimi hoca
Gündüzleri olmuş gece
Bunculayın çoklar yatur

Doğru varırdı yolları
Kalem tutardı elleri
Bülbüle benzer dilleri
Danışman yiğitler yatur

Ulu kiçi ağlaşmışlar
Server yiğitler düşmüşler
Baş ucunda yay sımışlar
Kırıluban oklar yatur

Atlar izi tozulu
Önleri tabıl-bazulu
İle güne hükmü yaz(ı)lı
şu muhteşem beğler yatur

Yunus Emre

Ah N'ideyim Ömrüm Seni

Ömrüm beni sen aldadın
Ah n'ideyim ömrüm seni
Beni deprenimez kodun
Ah n'ideyim ömrüm seni

Benim derdim hey sen idin
Canım içinde can idin
Hem sen bana sultan idin
Ah n'ideyim ömrüm seni

Gönlüm sana eğler idim
Gül deyüben yiyler idim
Garipseyip ağlar idim
Ah n'ideyim ömrüm seni

Gider imiş bunda gelen
Dünya işi cümle yalan
Ağlar ömrüm yavı kılan
Ah n'ideyim ömrüm seni

Hayrım şerrim yazılısar
Ömrüm ipi üzüliser
Gidip suret bozulısar
Ah n'ideyim ömrüm seni

Bari koyuban kaçmasan
Göçgüncü gibi geçmesen
Ölüm şarabın içmesen
Ah n'ideyim ömrüm seni

Bir gün ola sensiz kalam
Kurda kuşa öyün olam
Çürüyüben toprak olam
Ah n'ideyim ömrüm seni

Miskin Yunus bilmez misin
Yoksa nazar kılmaz mısın
Ölenleri anmaz mısın
Ah n'ideyim ömrüm seni

Yunus Emre


Ey yarenler, Ey Kardaşlar
Ey yarenler, ey kardaşlar
Ecel ere olum bir gün
İslerime pişman olup
Kendi özüme gelem bir gün

Yanlarıma kona elim
Söz söylemez ola dilim
Karşıma gele amelim
Nettim ise görem bir gün

Oğlan diğer danişmana
Seladır dosta düşmana
Sol dört tekbir namaz ile
Dahi tamam kılam bir gün

Beş karış bezdurur donum
Yılan çıyan yiye etim
Yıl gece obrula sinim
Unutulup kalam bir gün

Basıma dikeler hece
Ne erte bilem ne gece
Alemler umudu hoca
Sana ferman olam bir gün

Yunus Emre sen bu sözü
Dahi tamam etmemişin
Tek yürüyeyim neyleyim
Üstadıma gelem bir gün

Yunus Emre
Ben Bunda Seyr Eder İken

Ben bunda seyr eder iken
Aceb sırra erdim ahî
Bir siz dahı sizde görün
Dostu bende gördüm ahî

Bende baktım bende gördüm
Benim ile ben olanı
Suretime can vereni
Kimdiğini bildim ahî

İsteyüben bulımazam
Ol ben isem ya ben hani
Seçemedim ondan beni
Bir kezden ol oldum ahî

Değme bir yol kandan bana
Dağılmayam değme yana
Kutlu oldu seferim
Hoş menzile erdim ahî

Münkir kişi duymaz bunu
Dertlilerin sezer canı
Ben aşk bağı bülbülüyem
Ol bahçeden geldim ahî

Mansur idim ben ezelde
Onun için geldim bunda
Yak külümü savur göğe
Ben "Ene'l-Hak" oldum ahî

Mun'im oldum yoksul iken
Benüm oldu kevn ü mekan
Yirden göğe mağrıp maşrık
Yire göğe doldum ahî

Nitekim ben beni buldum
Bu oldu kim Hakkı buldum
Korkum anı buluncadı
Korkudan kurtuldum ahî
Yunus Emre

İsteridüm Allah'ı

İsteridüm Allah'ı
Buldumısa ne oldı
Ağlarıdum dün ü gün
Güldümise ne oldı

Erenler meydanında
Yuvarlanur tup idüm
Padişah çevgânında
Kaldumısa ne oldı

Erenler sohbetinde
Deste kızıl gül idüm
Açıldum ele geldüm
Soldumısa ne oldı

Alimler ulemalar
Medresede buldıysa
Ben harâbat içinde
Buldumısa ne oldı

Yunus Emre

Yandı Yüreğüm Dutuşdı

Yandı yüreğüm dutuşdı
Bağrum ciğerüm kebabdurur
Aşıklarun şerbetleri
Bu derdüme sebebdurur

Bir niçeleri aşk düzer
Bir niçeleri aşk bozar
Bir niçeler esrük gezer
Eyle kim var harabdurur

Aşkıla çalındı kalem
Aşka yesirdurur âlem
Âşıklar arasında
Cebreil dahı hicabdurur

Medreseler müderrisi
Okumadılar bu dersi
şöyle kaldılar âciz
Bilmediler ne babdurur


Azâzil dâ'vi kıldı
Dâ'visi yalan oldı
Yalan dâ'vi kılanun
Pes cezası azabdurur

Ölmez aşk bilişleri
Esrük meclis hoşları
Dâim bunlarun işi
Çeng ü şeşte rebabdurur

Yunus imdi miskin ol
Hem miskinlere kul ol
Zîre miskin olanları
Arzulayan Çalabdurur

Yunus Emre

Herkime Kim Dervişlik Bağışlana

Herkime kim dervişlik bağışlana
Kalpı gide pâk ola gümüşlene

Nefesinden miskile anber düte
Budağından il ü şar yimişlene

Yaprağı hem dertlüye derman ola
Gölgesinde çok hayırlar işlene

Âşıkun gözi yaşı hem göl ova
Ayağından saz bitüp kamışlana

Cümle şair dost bağçesi bülbüli
Yunus Emre orada dürraçlana
Yunus Emre

Gelin Ey Kardeşler
Gelin
Gelin ey kardeşler gelin
Bu menzil uzağa benzer

Nazar kıldım şu dünyaya

Kurulmuş tuzağa benzer

Bir Pir'in eteğin tuttum

"Ana beni" deyip gittim
Nice yüz bin günah ettim
Her biri de bir dağa benzer

Cağla Derviş Yunus cağla

Sen özünü Hakk'a bağla

Ağlar isen haline ağla
Erdem vefa yoğa benzer

Yunus Emre
Haber Eylen Âşıklara

Haber Eylen Âşıklara
Aşka Gönül Veren Benem
Aşk Bahrisi Olubanı
Denizlere Dalan Benem

Deniz Yüzünden Su Alıp
Sunuverirem Göklere
Bulutlayın Seyran Edip
Arşa Yakın Varan Benem

Gördüm Diyen Değil Gören
Bildim Diyen Değil Bilen
Bilen Oldur Gösteren Ol
Aşka Yesir Olan Benem

Sekiz Uçmak Âşıklara
Köşk Ü Saraydır Bilene
Musileyin Hayran Olup
Tur Dağında Kalan Benem

Deli Oldum Adım Yunus
Aşk Oldu Bana Kılavuz
Hazrete Değin Yalınız
Yüz Sürüyü Varan Benem

Yunus Emre

Evvel Benem Ahir Benem

Evvel benem ahir benem
Canlara can olan benem
Azup yolda kalmışlara
Hâzır meded iren benem

Düş döşedüm bu yerleri
Çöksü urdum bu dağları
Sayvân eyledüm gökleri
Girü dutup duran benem

Dahı aceb âşıkları
Ikrâr u din iman oldum
Halkun gönlinde küfrile
İslâmıla iman benem

Halk içinde dirlik düzen
Bu üstine kara dizen
Dört kitabı toğru yazan
Ol yazılan Kur'an benem

Yunus değül bunı diyen
Kendüliğidir söyleyen
Kâfir olur inanmayan
Evrel âhir heman benem

Yunus Emre

Hiç Bilmezem Kezek Kimün

Hiç bilmezem kezek kimün
Aramuzda gezer ölüm
Halkı bostan idinmişdür
Diledüğin üzer ölüm

Bir nicenün belin büker
Bir nicenün yaşın döker
Bir nicenün mülkin yıkar
Var gücini üzer ölüm

Yiğidi koca olınca
Komaz kendüyi bilince
Birini koyup gülince
Gözlerini süzer ölüm

Yunus Emre

Gelin Gidelim
Gelin gidelim,
Allah yoluna
Feryat edelim,
Allah yoluna

Bir yılı bir gün

Gelecek o gün

Süregel yüzün,

Allah yoluna Derdine düşme,
Yolundan şaşma

Hiç Şerlik koşma,

Allah yoluna

Yunus'un sözü,
Kul olmuş özü
Kanalar gozu,
Allah yoluna
Yunus Emre
Ben Söylerem,
Ben Dinlerem

Ben bir acep ile geldim

Kimse halim bilmez benim

Ben söylerem, ben dinlerem

Kimse dilim bilmez benim

Benim dilim kus dilidir

Benim ilim dost ilidir
Ben bülbülüm, dost gülümdür

Bilin, gülüm solmaz benim

O dost, bana gelsin demiş

Sundum kadeh, alsın demiş
Aldım kadeh, içtim şerap

Artık gönlüm ölmez benim

Ne durum var, ne durağım

Bir yerde yoktur kararım

Hakk'a münacat etmeğe

Belli yerim yoktur benim

Sor durduğum yeri bana

Gelirsen gösterem sana

Bir zerrece Hak'tan ayri

Gözüm nesne görmez benim

Tur dağında bir tecelli
Gör Musa'ya neler kildi

YUNUS eydur Hak katında

Sözüm geri kalmaz benim
Yunus Emre



İşbu Gönül Bir Kaledir
İşbu gönül bir kaledir
Akıl içinde sultan
Bu gönül bir hazinedir
Aşkı tutmuş bekler anı
Akıl bastan başa ürür
Nazar gözden baka durur
Akıl gönül icre durur
Ol uc haslet bekler ani
Akıl taht eyledi başı
Söyle bilir her bir isi
Dünya icre akıl kişi
Kimseye değmez ziyanı
Yunus Emre

Niçin Ağlarsın Bülbül
Hey Sen burda garip mi geldin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Yorulup iz mi yanıldın
Niçin ağlarsın bülbül hey
Karlı dağlardan mı aştın
Derin irmekler mı geçtin
Yarinden ayrı mı düştün
Niçin ağlarsın bülbül hey
Hey, ne yavuz inilersin
Benim derdim yenilersin
Dostu görmek mi dilersin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Kal'ali şehir mi yıkıldı
Ya nam-u arin mi kaldı
Gurbette yarin mi kaldı
Niçin ağlarsın bülbül hey
Gülistanlarda yaylarsın
Taze gülleri yiylarsın
Yavlak zarilik eylersin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Uykudan gözüm uyandı
Uyandı kana boyandı
Yandı sol yüreğim yandı
Niçin ağlarsın bülbül hey
Ne oldu şu Yunus'a noldu
Askın deryasına daldı
Yine baharistan oldu
Niçin ağlarsın bülbül hey
Yunus Emre

Bu Dünyaya İnanma
Gelin bir nazar eylen
Noldu cihan içinde
Niceler toprak oldu
Bu az zaman içinde
O taze güller soldu
Bülbüller ötmez oldu
Ata, ana zar oldu
Kaldı zindan içinde
Canları oda yandı
Kuzuların kurt aldı
Ardınca baka kaldı
Zar-u figan içinde
Ey nice yarenleri
Hasret kaldı canları
Meğer ki buluşalar
Yarın cinan içinde
O ipek don geyenler
Hiç toz kondurmayanlar
Çürüyüp toprak olmuş
Tenler kefen içinde
O gözler ve o kaslar
O inci gibi dişler
O tenler ve o saclar
Yılan, çıyan içinde
Kamu çürümüş eller
O dudak ve o diller
O sevgili oğullar
Kalmış toprak içinde
Bu dünyaya inanma
Vefasın bulam sanma
Ömrün veren ziyana
Çoğu pişman içinde
Dünyayı bi-vefa bil
Aç gözünü yarağ kil
Sen dahi olursun bil
Kalma guman içinde
Yunus söyle sözünü
Yavi kil kendozunu
Ağardı-gör yüzünü
Koma firak içinde
Yunus Emre

Gel Gidelim Dosta Gönül
Bir karardan durmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Hasretinden yanmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Kılavuz ol gönül bana
Gel gidelim yardan yana
Canım kurbandır canana
Gel gidelim dosta gönül
Kara haberin almadan
Can bedenden ayrılmadan
Azrail bizi bulmadan
Gel gidelim dosta gönül
Gerçek murada varalım
Yarin hatırın soralım
Yunus Emre'yi alalım
Gel gidelim dosta gönül
Yunus Emre
Ben Bu Cani Canana
Ben bu cani canana

Kurban etsem gerektir

Dost aşkını sineme

Mihman etsem gerektir.

Mest ede askı beni

Bırakıp akli cani
Geçip kevn ü mekânı

Seyran etsem gerektir.

Yürüyem an'dan yana

Zerre'yem kândan yana
Yâni cânandan yana
Cevlân etsem gerektir.

Bulunca ben ol cani

Nideyim adı sanı

Aşk dârında ben beni

Berdâr etsem gerektir.

Sen ey Yunus'un cani

Olsun Dost'un kurbânı

Bilip sırrı nihâni

Âyan etsem gerektir...
Yunus Emre
Söylenilen Bir Kelamı
Söylenilen bir kelamı
İşittiğinde pek dinle
Sözü doğru anlamayıp
Birkaç laf ta sen katmagil
Yunus Emre
O Can Haçan Olüser
O can haçan olüser
Sen ona can olasın
Ölmüş gönül dirile
Orda ki sen olasın
Olmeklik dirlik ola
Ölümsüz dirlik bula
Ölmüş gönül dirile
Dermanı sen olasın
Sen olduğun gönüller
Her dem canin yeniler
Bunlardır ölmeyenler
Hekimi sen olasın
Sen olduğun makamda
Adil, dad olur anda
Güç olmaz o divanda
Sultani sen olasın
Can bedenden uçacak
Menzilinden göçücek
O cihana geçicek
Göze ayan olasın
Tozunu yel almaya
Bir zerre irilmaya
Aşık cani ölmeye
Meşuku sen olasın
YUNUS sen aşık isen
Aşka muvafık isen
Korkma ulaşık isen
Ne olursan olasın
Yunus Emre
Kerem İt Bir Beri Bak Rikab Yüzünden Bırak

Kerem it bir beri bak rikab yüzünden bırak
Ayun öndördi misin balkurur yüz ü yanak

Sıratın arılığı bulgur u nohud gibi
İki kaşun ay alnun genç aya virür sabak

Kangı bir nesneni ki dil nice şerh eylesün
İlâhî sen beklegil yavuz gözlerden ırak

Boyun yuvuk boyından hiç fark eyleyemedüm
Gümâna viren beni küpeli iki kulak

Yunus Hak tecellisin senün yüzünde gördi
Çare yok ayrılmağa çün sende göründi Hak
Yunus Emre
Söylememek Harcısı Söylemegin Hasıdır

Söylememek harcısı söylemegin hasıdır
Söylemegin harcısı gönüllerin pasıdır

Gönüllerin pasını ger sileyim der isen
şol sözü söylegil kim sözün hulâsasıdır

Cümle yaradılmışa bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise hakikatte âsidir

şer' ile hakikatin şerhini eydem işit
şeriat bir gemidir hakikat deryasıdır

Ol geminin tahtası her nice muhkem ise
Deniz mevc urucağız onu uşadasıdır

Bundan içeri haber işit eydeyim ey yâr
Hakikatin kâfiri şer'in evliyasıdır

Biz tâlib-i ilmleriz aşk kitabın okuruz
Çalap müderris bize aşk hod medresesidir

Yunus Emre
Ne Söylerler Ne Bir Haber Verirler

Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler

Kiminin başında biter ağaçlar
Kiminin başında sararır otlar
Kimi masum kimi güzel yiğitler
Ne söylerler ne bir haber verirler

Toprağa gark olmuş nazik tenleri
Söylemeden kalmış tatlı dilleri
Gelin duadan unutman bunları
Ne söylerler ne bir haber verirler

Kimisi dördünde kimi beşinde
Kimisinin tâcı yoktur başında
Kimi altı kimi yedi yaşında
Ne söylerler ne bir haber verirler

Kimisi bezirgân kimisi hoca
Ecel şerbetini içmek de güç a
Kimi ak sakallı kimi pir koca
Ne söylerler ne bir haber verirler

Yunus der ki gör takdirin işleri
Dökülmüşler kirpikleri kaşları
Başları ucunda hece taşları
Ne söylerler ne bir haber verirler

Yunus Emre
Ey Dervişler, Ey Kardaşlar
Ey dervişler, ey kardaşlar
Ne acep derdim var benim
Mecnun olmuş der görenler
Ne acep derdim var benim
Derviş olan ar eylemez
Aşık olan zar eylemez
Hekimler tımar eylemez
Ne acep derdim var benim
Deryanın mevci çağladı
Hasret yüreğimi dağladı
Halim görenler ağladı
Ne acep derdim var benim
Derdine düştüm Mevla’nın
Avarasiyim sevdanın
Mevci yenilmez deryanın
Ne acep derdim var benim
Aşık Yunus düştün gine
Düştün hemen aşk derdine
Girdin hakikat yurduna
Ne acep derdim var benim
Yunus Emre Gururlanma öleceksin,
Dar kabire gireceksin,
Hakka cevap vereceksin,
Dilin dönmez olur bir gün!
Derviş Yunus der bu işi,
Hak yolun' koyalım başı,
Kunfe yekun dağı taşı,
Birbirine katar bir gün!
Yunus Emre
Biz Kime Aşıksavuz Alemler Ana Aşık

Biz kime âşıksavuz âlemler ana âşık
Kime değül diyelüm bir kapudur bir tarik

Biz neyi seversevüz maşûka anı sever
Dostumuzun dostına yad endişe ne lâyık

Sen gerçek âşıkısan dostun dostına dost ol
Bu halde kalurısan dosta değül yaraşık

Yetmiş iki millete kurban ol âşıkısan
Tâ âşıklar safında tamam olasın sadık

Sen Hakk'a âşıkısan Hak sana kapu açar
Ko seni beğenmeği varlık evini bir yık

Hâs u âm mutî asi dost kulıdur cümlesi
Kime eydibilesin gel evünden taşra çık

Yunus'un bu dânişi genc-i nihan sözidür
Dosta âşık olanlar iki cihandan fârik


Yunus Emre
Adı Güzel Kendi Güzel Muhammed
Canım feda olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Şefaat eyle bu kemter kuluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Mumin olanları çoktur cefası
Ahirette çıkar zevk-ü safası
Onsekiz bin alemin Mustafa'si
Adı güzel kendi güzel Muhammed
AşıkYunus n'eyler cihanı sensiz
Sen hak peygambersin şüphesiz Şeksiz
Sana uymayanlar gider imansiz
Adı güzel kendi güzel Muhammed (SAV)
Yunus Emre
Yârab Bu Ne Derddür Derman Bulınmaz

Yârab bu ne derddür derman bulınmaz
Ya bu ne yaradur zahmi belürmez

Benüm garib gönlüm aşkdan usanmaz
Varur aşka düşer hiç bana dönmez

Döner gönlüm bana öğüt virür hoş
Âşık olan gönül aşkdan usanmaz

Âşık ki cana kaldı âşık olmaz
Canın terk itmeyen mâşukı bulmaz

Âşık bir kişidür bu dünya malın
Âhıret korkusın bir pula saymaz

Âşık öldi diyü salâ virürler
Ölen hayvan durur âşıklar ölmez

Bu dünya ol âhıretden içerü
Âşıkun yiri var kimesne bilmez

Erenler meydanı arşdan yücedür
Salarlar çevgânı tup belürmez

Yunus bu tevhide gark oldı gitti
Girü gelmekliğe aklı dirilmez.

Yunus Emre
Aşk İmamdur Bize Gönül Cemaat

Aşk imamdur bize gönül cemaat
Kıblemüz dost yüzi dâimdür salât

Dost yüzni göricek şirk yağmalandı
Anunçün kapuda kaldı şeriat

Gönül secde kılur dost mihrabında
Yüzin yire urup kılur münâcat

Biz kimse dinine hilâf dimezüz
Din tamam olıcak toğar mahabbet

Toğrulık bekleyen dost kapusında
Gümansız ol bulur ilâhı devlet

Yunus Emre
Yâ İlâhî Ger Sual Etsen Bana

Yâ İlâhî ger sual etsen bana
Bu durur anda cevabım uş sana

Ben bana zulm eyledim ettim günah
N'eyledim n'ettim sana ey padişah

Ben mi düzdüm beni sen düzdün beni
Pür ayıp nişe getirdin ey Ganî

Gözüm açıp gördüğüm zindan içi
Nefs ü hevâ pür dolu şeytan içi

Haps içinde ölmeyeyim deyü aç
Mismil ü murdar yedim bir iki kaç

Nesne eksildi mi mülkünden senin
Geçti mi hükmüm ya hükmünden senin

Rızkını yiyip seni aç mı kodum
Ya yiyip öynünü muhtaç mı kodum

Geçmedi mi intikamın öldürüp
Çürütüp gözümü toprak doldurup

Kıl gibi köprü yaparsın geç deyü
Sen seni gel dûzahımdan seç deyü

Kıl gibi köprüden âdem mi geçer
Ya düşer ya dayanır yahud uçar

Kulların köprü yaparlar hayr içün
Hayrı budur kim geçeler seyr içün

Tâ gerek bünyâdı muhkem ola ol
Ol geçenler eydeler uş doğru yol

Terzi kurarsın hevâset dartmağa
Kasd idersin beni oda atmağa

Terezî ana gerek bakkal ola
Yâ bezirgân tâcir ü attar ola

Çün günah murdarlarun murdarıdur
Hazretinden yaramazlar kârıdur

Sen basirsin hod bilürsün hâlimi
Pes ne hâcet dartasın âmâlimi

Değmedi hiç Yunus'dan sana ziyan
Sen bilürsün âşikâre vü nihan

Bir avuç toprağa bunca kıyl ü kal
Neye gerek iy kerim-i zül-celâl

Yunus Emre
Hakikatün Mâ'nîsin Şerhile Bilmediler

Hakikatün mâ'nîsin şerhile bilmediler
Erenler by dirliği riya dirilmediler

Hakikat bir denizdür şeriat anun gemisi
Çoklar gemiden çıkup denize dalmadılar

Bunlar geldi kapuya şeriat tutdı turur
İçerü girübeni ne varın bilmediler

Dört kitabı şerh iden âsidür hakikatde
Zîre tefsir okuyup mâ'nîsin bilmediler

Yunus Emre

Yunus Emre
Selam Olsun
Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara, selam olsun
Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara, selam olsun
Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir asan vech-ile
Yunanlara, selam olsun
Azrail alır canimizi
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın, kefenimiz
Saranlara, selam olsun
Sala verile kasdımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara, selam olsun
Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara, selam olsun
Miskin Yunus söyler sözün
Yas doldurmuş iki gözün
Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere, selam olsun
Yunus Emre
Ali Almış Sancağını Eline
Ali almış sancağını eline
Çekilip giderler mahşer yerine
Hasan'ı Hüseyn'i almış yanına
Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed
Kıyamet kopıcak canlar uyanır
Kamil derviş mürşidine dayanır
Yüzün yere koymuş Hak'ka yalvarır
Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed
Üryan olmuş yatar o zayıf tenler
Sararmış benizler söylemez diller
Mahşer yerine cem olmuş erenler
Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed
Yunus eder gelin kadrin bilelim
Fırsat elde iken tevhid edelim
Ruhu için salavat getirelim
Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed
Yunus Emre
Şol Cennetin Irmakları
Şol Cennetin ırmakları
Akar Allah deyu deyu
Çıkmış İslam bülbülleri
Öter Allah deyu deyu

Salınır Tüba dalları
Kur'an okur hem dilleri
Cennet bağının gülleri
Kokar Allah deyu deyu

Kimi yiyip kimi içer
Hep melekler rahmet saçar
İdris nebi hulle biçer
Diker Allah deyu deyu

Altındandır direkleri
Gümüştendir yaprakları
Uzandıkça budakları
Biter Allah deyu deyu

Aydan arıdır yüzleri
Misk-ü amberdir sözleri
Cennet'te huri kızları
Gezer Allah deyu deyu

Hakka aşık olan kişi
Akar gözlerinin yaşı
Pür nur olur içi dışı
Söyler Allah deyu deyu

Ne dilersen Hak'tan dile
Kılavuzla gir bu yola
Bülbül aşık olmuş güle
Öter Allah deyu deyu

Açıldı gökler kapısı
Rahmetle dolu hepisi
Sekiz Cennet'in kapısı
Açar Allah deyu deyu

Rıdvan-dürür kapı açan
İdris-dürür hulle biçen
Kevser şarabını içen
Kanar Allah deyu deyu

Miskin Yunus var dostuna
Koma bu günü yarına
Yarın Hakk'ın divanına
Varam Allah deyu deyu
Yunus Emre



NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
12 Nisan 2007       Mesaj #13
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Aşkın Aldı Benden Beni

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni

Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni

Yunus Emre
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 19:28
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
3 Aralık 2007       Mesaj #14
nünü - avatarı
Ziyaretçi
YUNUS EMRE
Büyük halk sairi ve mutasavvifi olan ve siirleri Türk halkinin yüzyillar boyu mânevi besin kaynagi olan Yunus Emre’nin hayati efsânelerle doludur. O, ne zaman yasamis, nerede yasamis ve ne zaman ölmüstür; bunlar kesin olarak belli degildir. Bolu veya Sivrihisar’da dogdugu rivayet edilir.

Yunus’un ümmî yani hiç okumamis oldugu rivayeti meshurdur. Düzenli bir egitim görmedigi yazilarindaki dil hatalarindan da çikarilabilir. Ancak eserleri okundugunda, pek çok sey bildigi, zamaninin kiymet hükümlerini, inanis tarzlarini pek iyi kavradigi anlasilir.
Siirleri pek açik, gayet dogal, özellikle düsündürücü olanlari çoktur.

Yunus siirleriyle, ilâhileriyle, efsâneleriyle Türk halkinin yüzyillarca hâfizasinda yer etmis, dilinde canlanmis, ruhunda yasamis ve göz yaslarinda akmistir.

Yunus Emre, büyük, engin ve içten bir halk sâiridir. O, temiz bir Türkçe ile halka Allah sevgisinin erisilmez heyecanini duyurmaga ugrasmis ve bunda da basarili olmustur. Ona göre, tabiatta her sey Allah’i aramakta ve Allah’i anmaktadir.

Yunus’ta derin bir tasavvuf kültürü görülür. O, Oguz Türkmen lehçesinin en güzel eserlerini vererek Türk halk dilini edebi bir dil durumuna getirdi. Yasadigi dönemde Farsça edebî dil, Arapça ise ilim dili idi. Yunus Emre, sade ve basit bir dille ilâhî düsüncelerin en güzel anlatimini verdi.
Benim burda kararim yok,
Ben burdan gitmeye geldim.
Bezirgâmim metaim çok
Alana satmaya geldim.

Ben gelmedim dava için
Benim isim sevgi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.
diyen, gönüller ikliminin günesi, büyük âsik Yunus Emre için yazilanlar diziye gelmez, koca bir kütüphaneyi doldurur. Aslinda o yüzyillari kucaklar. Yüzyillar onu söyler, seven ve sevilen gönüller, yüzyillardir onu söylesir. O, yüzyillarin, âsk yüklü dertli dolabidir inleyen...
Benim adim dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemis çalap
Derdim vardir inilerim.
Suyum alçaktan çekerim,
Dönüp yüksege dökerim,
Görün ben neler çekerim
Derdim vardir inilerim.
Yunus Emre’nin yasadigi devir, Anadolu'nun içine dönük, umutsuz, bezgin bir dönemidir. Mogol akinlari karsisinda yenik düsen Anadolu Selçuklu Devleti, Türkmen Boylarinin ikide bir ayaklanmasiyla tümden güçsüz kalmis, halktan koparak, kendi derdinde, kendi yasantisini sürdürme çabasina düsmüstür. Üst üste gelen kitlik ve sürekli kurakliklar, bitkin ve ezik halkin yasama umudunu kirmisti.
Halk, gerçek mutlulugun ölümden sonra var olacagini, bu geçici dünyada, ari-duru bir gönülle Tanriya yönelmeyi. telkin eden mutasavvif seyhlerin çevresinde küme küme toplanmistir. Yunus, bu ortamda, bir ask ve sevgi günesi olarak Anadolu'da dogmus, umutsuzlara umut vermis, Anadolu'nun gönlü ve dili olmustur.
Daglar ile taslar ile
Çagirayim Mevlâm seni
Seherlerde kuslar ile
Çagirayim Mevlâm seni.
Mevlâsini, her yerde, her zaman çagiran Yunus, gençlik yillarinda büyük mutasavvif Mevlâna Celâleddin'in sohbet meclislerine katilmis:
Mevlâna Hüdavendigâr bize nazar kilali
Onun görklü nazari gönlümüz aynasidir,
beytiyle himmet nazarinin gönlüne ayna oldugunu söylemistir.
Çesitli söylentiler, Yunus Emre'nin yasantisina renk katar. Bir kitlik günü Haci Bektas-i Velî'nin dergâhina varmis, bugday istemis. Ona, bugday yerine “himmet” teklif edilmis. “Hayir, demis bugday isterim.” Çuvallarini bugdayla doldurmuslar. Köyüne dönerken yari yolda akli basina gelmis. Geri dönerek Haci Bektas'tan “erenler himmeti” dilemis. “Senin kismetin Taptuk Emre'dedir” demisler ve Taptuk Emre'ye ismarlamislar.

Yunus, tam kirk yil Taptuk Emre'nin Dergâhi'na odun tasimis. “Taptuk Dergâhi'na odunun egrisi bile gerekmez” diyerek, kirk yil tek bir egri odun getirmemis. Sonunda, muradina ermis ve kendisine izin verilmis.
Dirildik pinar olduk,
Irkildik irmak olduk,
Aktik denize daldik,
Tastik Elhamdülillâh.
Taptugun tapusunda,
Kul olduk kapisinda,
Yunus miskin çig idik
Pistik Elhamdülillâh.
diyerek, diyar diyar dolasmis, içinde yanan atesin közüyle, siirler söylemege baslamis.
Bundan sonra, Yunus'un gönlünde ilâhî ask'tan baska bir seye yer yoktur artik. Bu askin potasinda yanip yakilmakta, bu yanisin iniltileri Yunus'u ozanlastirmaktadir.

Artik Yunus yok, ortada ask var, askin terennümleri var. Yunus, bu ask harmaninda savrulan bugday taneleri gibi estikçe ask, döküldükçe ask:
Askin aldi benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarim dün'ü günü
Bana seni gerek seni

Ne varliga sevinirim
Ne yokluga yerinirim
Askin ile avunurum
Bana seni gerek seni...

Yunus Emre, Anadolu'da dogan, yine Anadolu'da batan bir tasavvuf günesidir. Yasadigi çagda Türkçe bir kenara itilmis, hor görülmüsken, Yunus, Türk dilini, bütün incelik ve güzellikleriyle sirtlamis, ayaga kaldirmis, kendinden sonra gelen ozanlara öncülük etmistir.
Yunus Emre’nin dili, Anadolu'nun öz dilidir. Anadolu Türklügünün yüregi Yunus'ta çarpar, bu yürek, tüm kükrekligiyle Yunus'ta dile gelir :
Gönlüm düstü bu sevdaya
Gel gör beni ask neyledi
Basimi verdim kavgaya
Gel gör beni ask neyledi.
Ben aglarim yana yana
Ask boyadi beni kana
Ne âkilim ne divâne
Gel gör beni ask neyledi.

Onun doyumsuz sevgisinde, tüm insanligin sesini duyarsiniz. Bu seste gerçek inanç, Tanri sevgisi, insan degeri ve var olmanin sevinci vardir. Tüm kötülüklerden arinmis, duru bir gönülle seslenir insanliga:
Adimiz miskindir bizim
Düsmanimiz kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayiz
Kamu âlem birdir bize...

derken, insanlari anlayis ve dayanismaya, birlige ve dirlige davet eder. Onun bu çagrisi “sevgi” ocaginadir. Seslenir:
Gelin tanis olalim,
Isi kolay kilalim.
Sevelim sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz.

Yunus Emre’nin bilinen iki eseri vardir. Biri, Risaletü’n-Nusiyye ya da (Ögüt Risalesi) adiyla aruz ölçüleri içinde yazilmis, tasavvufî, ahlâkî, dinî bir eserdir. Ötekisi ise, asil büyük siir gücünü yansitan Dîvân’idir.
Son arastirmalara göre, Yunus Emre, 1321 yilinda, yetmis yaslarinda oldugu halde, hayata gözlerini kapamistir. Porsuk suyu ile Sakarya’nin birlestigi yerde bir zaviyesi oldugu ve oraya gömüldügü rivayetler arasindadir. Bursa’da gömülü oldugu da söylenir.
Erzurum’daki Tuzcu Köyü yakininda, Manisa’nin Salihli ve Kula kazalari arasindaki Emre Köyü’nde, Keçiborlu kasabasi civarindaki bir köyde Yunus Emre’nin mezari diye gösterilen yerler varsa da onun asil mezarinin seven ve sevilenlerin gönlü oldugu bir gerçektir.
UNESCO, 1971-1972 yilini bütün dünyada Yunus Emre Yili olarak kabul etmistir.
Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selâm olsun.
Bizim için hayir dua
Kilanlara selâm olsun
Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken hâlimizi
Soranlara selâm olsun
Tenim ortaya açila
Yakasiz gömlek biçile
Bizi bir âsân vechile
Yuyanlara selâm olsun
Selâ verile kasdimiza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selâm olsun.
Dervis Yunus söyler sözü
Yas dolmustur iki gözü
Bilmeyen ne bilsin bizi
Bilenlere selâm olsun
.

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
10 Eylül 2009       Mesaj #15
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  yunus-emre3.jpg
Gösterim: 388
Boyut:  22.8 KB
Yunus Emre'nin
13. yüzyilin ortalarinda, Anadolu Sakarya irmagi cevresinde bir köyde dogdugu ve 14. yüzyilin ilk yarilarinda yine o civarda öldügü saniliyor. Bazi kaynaklara göre egitimden yoksun (ummi), okuma yazma bilmeyen biriydi. Kesinlikle bildigimiz; onun köy kökenli olusudur. Yunus'un Türk dilini kullanmasi da bunu gösteriyor. Cünkü:

O zamanlarda Anadolu sehir hayatinda ilim ve edebiyat dili olarak Arapca ve Farsca etkinligini sürdürüyordu....
Yunus Emre, Anadoluda, Türk dilini harika bir sekilde kullanan ilk sair olmustur. Siirlerinden anlasildigina göre;caginin din ve dünya bilgilerine hic de yabanci degildir. Hatta, biraz Farsca ve Arapca bildigi ve böylece Islam kaynaklarindan uzak kalmadigi, büyük Mutasavvif Mevlana Celaleddin Rumi ile iliskisi bulundugu, dervis olarak tüm Önasyayi gezip dolastigi anlasilmaktadir.
Yunus Emre, Islam aydinlik caglarinin bir harikasidir. Eger, tek basina düsünülmezse; kendinden önceki veya cagdasi büyük düsünürler ile mutasavvif sairler zincirininkendine özgü son halkasi oldugu kolayca anlasilir.

Prof. Dr. M. Es'ad Cosan
Yunus Emre gerçekten, baska edebiyatlari bilen kimselerin sözleriyle, --benim kanaatim de çok net olarak öyle-- emsalsiz bir sairdir. Türk diliyle dinî siir yazan sairlerin en büyüklerinden, en basta gelenlerindendir Yunus Emre.... Sadece bizim malimiz degildir, dünya kendisinin hayranidir. Biliyorsunuz evvelki sene de Yunus Emre yili idi.
Yunus Emre, çok derin fikirleri çok sade kaliplarla ifade edebilme kabiliyetine sahib bir kimsedir. Emsalsiz bir lirizm ile, çok muazzam fikirleri çok kisa cümleler halinde, misralar halinde anlatabilen bir kimse... Iftihar edecegimiz bir kimse...
Ben Azerbaycan'a gittigim zaman, bana dediler ki: ''Bu Azerbaycan'in bir kasabasi var; istersen seni götürelim. Oranin ahalisi Fuzûlî'nin hayranidir. Hepsi Fuzûlî'nin divanini bastan sona ezbere bilir, ezbere okur.'' Bizim de saniyorum Yunus Emre'yi ezbere bilmemiz lâzim!.. Çünkü, her siiri ayri harikadir.

Yunus Emre, çok meshurdur ama çok da mechuldür; hayati hakkinda çok sey bilinmiyor, kaynak yok... Mezarinin bile nerde oldugu hakkinda millet hâlâ münakasa ediyor.
Iki tane eseri var elimizde: Birisi Yunus Emre Divani; ötekisi de Er-Risâletün Nushiyye... Iki eserini biliyoruz. Bu iki eserinden birincisi divani; o da bilimsel olarak nesri yapilamamis bir eserdir. Ama, Kültür Bakanligi'nin nesrettigi Dr. Mustafa Tatçi'nin Yunus Emre Divani, daha ileri bir çalisma; güzel... Ondan önce de Yunus Emre ile ilgili çok nesirler yapildi, divan nesredildi. Bu nisbeten onlarin hepsinden daha öteye, ileri bir çizgiye gitmis; güzel, hosuma gitti.
Yunus Emre'nin kendi elinden yazilmis bir divan bize gelmemis. Yunus Emre Divani denilen eserler de karsilastirildigi zaman, birbirlerinden çok farklari var... Bunda olan onda yok, onda olan bunda yok... E hangisi Yunus'un bu siirlerin?.. Belli degil...
Hangi siir gerçekten Yunus'un diye bir meselemiz var; bunu tesbit etmemiz lâzim!.. Sizin bugün Yunus'un diye sevdiginiz, ezberlediginiz, dinlediginiz ilâhilerin bir kismi onun degildir meselâ... Çünkü, bir kaç tane Yunus var... Çok net, çok kesin, bütün ilim adamlarinca bilinen bir gerçek...

Bir kere iki tane kesin Yunus var: Birisi, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'yi yetismis Yunus; ötekisi, Bursa'da Emir Sultan'a yetismis Yunus... Birisi Mevlânâ'dan biraz genç; ötekisi Emir Sultan'dan biraz genç... Emir Sultan'dan feyz almis, Emir Sultan'a bagli... Bu ikinci Yunus daha ziyade, ''Sol cennetin irmaklari'' ''Kâbenin yollari bölük bölüktür'' gibi ilâhileri söyleyen... Yâni bizim Yunus'un diye sevdigimiz siirlerin yüzde altmisi - yetmisi Bursali Yunus'undur.
Bursali Yunus'un Bursa'da kabri vardir ve çok magdur durumdadir. Mahalle arasinda bir evin bahçesi arasinda kalmistir. Ben Bursali arkadaslarimiza rica etmistim, ''Bulun, arayin!'' diye... Buldular, resmini gönderdiler. Söyle bir araliktan geçiliyor. Kimse de, o Sol Cennetin Irmaklari'ni yazan Yunus'un orda yattiginin farkinda degil... Bilseler, yigilacaklar oraya; ama, bilmiyorlar.
Tabii, bu bizim vazifemiz... Ilim, Kültür ve Sanat Vakfi olarak vazife ediniyoruz. Bursa'ya gidecegiz. Belediye baskani eger Çesme belediye baskani kadar yakinlik gösterirse bize; anlatacagiz, diyecegiz ki: ''Bu Yunus, çok büyük Yunus'lardan bir tanesidir. Bunun etrafinin istimlâk edilmesi lâzim, türbesinin güzellestirilmesi lâzim!..''

Bir Yunus o, Bursali Yunus... Bir Yunus da, --simdi belki Aksaray'a baglidir, idârî taksimati bilmiyorum-- Sivrihisar'li... O Sivrihisar, --Eskisehirliler üzülse de söylemek zorundayim-- Eskisehir'in Sivrihisar'i degil... Kizilirmagin kenarinda ama, Eskisehir'deki Sivrihisar degil... Hacibektas kasabasina çok yakin, Sivrihisar diye bir yer var Kizilirmagin kenarinda... Kizilirmak, biliyorsunuz nerelerden dönüp, dolasip öyle gidiyor Karadeniz'e... Bunu bir yazi ile, kitapla Refik Saygun anlatti. Incelemeler yapti, oranin fotograflarini çekti. ''Bu Sivrihisar'dadir Yunus!'' dedi. ''Iste, Tapduk Emre'nin kabri var burda... Iste Yunus'un kabri var burda...'' dedi. Kimse bunu dinlemedi ama, aslinda Yunus'un yeri orasi, kabri orada... Onu da tabii, ihyâ etmek lâzim!..
Ne zaman yasamis; belli degil... Hangi tarihlerde ölmüs; belli degil... Çünkü, bizim vakif kayitlarini, sicilleri; depolarda, koridorlarda ne ariyor diye vagonlarla Bulgaristan'a göndermisler. Gelmisler Istanbulda ilgisiz ilgililer... Koridorlarda bir takim evraki çok kalabalik görünce:
''--Ne bunlar burda?..''
''--Efendim, bunlar arsiv belgeleri...''
''--Ne ise yarar?..''
''--Eski yazi...''
''--E, biz devrim yaptik, harfleri degistirdik. Kim bunlari okuyacak?..'' demisler. Vagonlara yüklemisler.
Ismail Hakki Konyali feryad etti, yazilar yazdi: ''Bunlar arsiv belgesidir, bunlar gönderilmez; çok kiymetli evraktir!'' diye ama, giti hepsi... Avrupa'ya gitti, ve sâireye gitti. Yâni kendi mâzîmizi koruyamiyoruz. Yanginlar tahrib ediyor, kendimiz tahrib ediyoruz.
Çanakkale'nin, Fatih Sultan Mehmed Han tarafindan yapilan kalesinin giris kapisindaki kitabeyi, oradaki askerî birligin basindaki bir üstegmen veya yüzbasi kazitmis. Ne istedin o kitabeden, niye kazitiyorsun?.. Fatih'in kitabesi bu... Hapsetmek lâzim!.. Kazitmis; simdi ara da bul, kitabe yok...

Mezar taslari Londra'da satiliyormus... Bizim mezarliklardan çalinan mezar taslari, kavuk sekli, tas sekli, yazisi itibariyle antika oldugu için Londra'da haraç mezat satiliyormus. Müsteri buluyormus, oralara kaçiriliyormus. Nasil ediyorlar artik, bilmiyorum.
Onun için Yunus'un mezartasi yok... Arsivler yok, belgeler yok... Gölpinarli söylüyor, ben de gördüm: Haci Bektas kütüphanesinde bir yazmanin üst tarafinda, dogumu su, yasi su kadar, vefati su diye bir kayit var... Ama kim yazmis oraya, nereye dayanarak yazmis, belli degil... Diyorlar ki, iste 1320 yillarinda ölmüstür. Belki dogru olabilir ama, kuvvetli bir belge degil...
Bir tek kuvvetli belge var: Risâle-i Nushiyye isimli eserini yazmis, sonunda tarih atmis. Hicrî 707 tarihinde yazilmis; milâdî 1306/1307 ediyor. Demek ki Osmanlilardan önce o sagmis. Ötekiler, ilim adami olarak bizim yüzdeyüz kabul edecegimiz seyler degil...
Yunus'un divaninda incelemize göre; Yunus Emre evlenmis, çolugu çocugu var... ''Allah bize de çoluk çocuk verdi.'' diyor bir siirinde... Anliyoruz ki, Yunus bekâr göçmemis; evli çoluk çocuk sahibi bir insan...
Bir sair koca olmus. Yâni yaslanmis. Genç yasta degil, bayagi bir ihtiyarlamis oldugu belli...
Seyh efendi diye çok hürmet etmisler kendisine, siirinden biliyoruz. O kendisinden bahsederken, kendisini çok kötüleyerek söylüyor ama, biz anliyoruz. ''Bana seyh diyorlar; nerde ben?.. Mertebem, çok fenayim.'' diye söylüyor; ama ordan anliyoruz ki, seyh demisler. Herkes hürmet ediyor, herkes elini öpüyor. Hayatinda bu hürmeti görmüs.
Ilim bakimindan; yüksek derecede dînî bilgileri kazanmis, usta bir âlim... Öyle oduncu filân degil... Ümmî, elifi ve sâireyi okumamis bir insan degil; çok büyük bir alim... Eserlerinden de belli, kendisi de söylüyor. Muhtemelen Konya'da tahsil etmis ve Sadreddin-i Konevî'nin fikirleri var, Abdülkerim-i Ciylî'nin fikirleri var siirlerinde... Onlar ayri bir konferans konusu, ince tasavvufî meseleler... Çok büyük bilgisi var...

Simdi, bu eski Yunus ile, Mevlânâ zamanina yakin Yunus ile, öteki Bursali Yunus arasinda yüz küsur yil zaman farki var... Üslûb farki var... Bu Yunus'un dili baska, Bursali Yunus'un dili baska... Sip diye anlasilir; kullandigi kelimelerden ve üslûbundan hemen farkedilir. Mevlânâ'ya çagdas Yunus baska, Bursali Yunus baska... Ikisi ayri sahsiyet...
Bursali Yunus, hiç falso yapmamis olan, siirlerinde kimseyi tedirgin edecek bir söz söylememis olan, müteserrî, müeddeb, âsik bir sâir... Tam dört dörtlük potada bir insan...
Gelelim eski Yunus'a... Eski Yunus, cür'etli bir insan, iddiali söz söyleyen bir insan... Nasil iddiali söz söylüyor?..
Bir kez gönül yiktin ise,
O kildigin namaz degil!..
''Bir kere bir kalb yiktiysan; senin kildigin namaz, namaz degil!'' diyor. Seriat bu kadar siki degil... Seriat biraz müsamahalidir. ''O kusurdur, tamam kalb kirmasi bir kusurdur ama; öbür taraftaki namazi da, namazdir. Ne yapalim, kusurlu bir müslüman... Kusursuz insan olmaz.'' diye düsünülür. Ama, Yunus sert bir insan; öyle seylere pek razi gelemiyor, sapasaglam olsun istiyor. ''Bir kez gönül yiktin ise; o kildigin namaz degil!'' diyor, defterden siliyor. Eski Yunus sert, sertligiyle taniniyor.
Sonra, biraz da Allah'a olan sevgisinden dolayi, bizim hürmet ettigimiz bazi seyleri de küçümser gibi bazi ifadeler kullaniyor; insanin yüregi agzina geliyor.
Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köskle birkaç hûri;
Isteyene var anlari,
Bana seni gerek seni!..
Simdi bu çok cür'etli bir söz ama, sonu tatli baglandigi için bir sey de diyemiyoruz. Allah'i o kadar çok seviyor ki, cenneti, hûriyi ve sâireyi de düsünmüyor.
Bu da vardir. Hattâ bizim Naksî tarikatinda vardir. Çâr terk diyoruz biz... Dört seyi terketmesi lâzim dervisin: Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk...
Dünyayi defterden silecek, gönlünden çikartacak... Ukbâyi defterden silecek, gönlünden çikartacak. Ukbâda cennet var, hûriler vs. var... Terk-i hestî; varliktan geçecek, kendini yok edecek, fenâ makamina erecek... Terk-i terk; bir de, terkettiklerini kafasinda tutup da, kendisine kibir gurur getirmeyecek, terkettiklerini de unutacak... Yâni, ''Ben sunlari terkettim, ne büyük adamim!'' demeyecek.
Bu bizim ilk Yunus da, acaba nasil bir Yunus?.. Böyle cenneti, hûrileri filân küçümsedigine göre... Bir baska siiri de var, onun bestesi de çok hosuma gidiyor:
Milk-i bekàdan gelmisem,
Fânî cihani neylerem?..
Ben dost cemâlin görmüsem,
Hûr-i cinâni neylerem?..
''Öbür alemden geldim ben buraya; ben burayi ne yapayim?.. Ben cemâlullahi görmüsüm, Allah'i görmüsüm; hûrileri ne yapayim?..'' diyor. Bu da güzel bir siirdir. Hicaz makaminda bestesi çok nefistir.
--Yunus böyle de, acaba Yunus çizgiden çikmis bir insan mi?..
--Hayir!..
--Iddiali olduguna göre, yoksa alevî mi bu adamcagiz?..
--Alevî degil!.. Bilimsel olarak onu da söylemek bizim vazifemiz... Nerden isbat edebiliriz?.. Meselâ televizyonda çikacak karsimiza alevî babalari, dedeleri; ''Yunus alevî idi.'' diyecekler.
''Ahmed Yesevî alevî idi'' diyorlar. Tamam, o zaman Hazret-i Ali de alevî idi. Kendisi netice itibariyle ama, senin bildigin alevî degil... Alevîlik Hazret-i Ali'yi sevmekse, biz de alevîyiz. Hepimiz seviyoruz ama, yasantin nasil?..
Simdi, surda bir sözü var eski Yunus'un:
Namaz kilmayana sen,
Müselmandir demegil,
Hergiz müselman olmaz,
Bagri dönmüstür tasa...
Namaz kilmayana müslüman demiyor eski Yunus... Sinirli ya, asabî mesrebli adamcagiz... Namaz kilmadi mi, siliyor defterden... Hani, kalb yikani defterden sildigi gibi, namaz kilmayani da siliyor. Namaz kilmayanlar yandi... Yunus kovalayacak sopayla... (Hergiz müselman olmaz; bagri dönmüstür tasa...) Hergiz, aslâ demek...
Alevî kardeslerimiz sahabenin arasinda ayirim yaparlar; biz ayirim yapmayiz.

(Ashâbî ken nücûmi) ''Benim ashabim yildizlar gibidir.'' buyurmus Peygamber Efendimiz... (bi eyyihim iktedeytüm ihtedeytüm.) ''Hangisine sarilsaniz, hak yola, cennete gidersiniz.'' buyurmus. Biz ashaba dil uzatmiyoruz. ''Ashaba dil uzatarak benim canimi sikmayin! Ashabim konusunda ileri geri konusup da, beni üzmeyin!'' buyuruyor. Biz ashabin kendi aralarindaki meseleleri bahis konusu etmiyoruz.
Ama onlarda tevellâ ve teberrâ var... Yâni, Hazret-i Ali Efendimiz'in dostlarini sevmek var, düsmanlarina düsman olmak var... Bir takim sahabeyi defterden silmek var, aleyhinde konusmak var... Eski Yunus'ta bunlar yok...
Bunlari niçin anlatiyorum?.. Yunus'un gerçek çehresini herkes bilsin diye anlatiyorum. Onu da surda, misaliyle isaretledim. Onu da okuyayim da delilli olsun:
Isksiz adem dünyada,
Belli bilün yokdurur.
Her biri bir nesneye,
Sevgüsi var âsikdur.
Çalab'un dünyasinda,
Yüzbin türlü sevgü var.
Kabul et kendözüne
Gör kangisi lâyiktir.
''Dünyada herkes bir seyi sever. Binbir türlü sevgi var dünyada... Ama sen, bu sevgileri söyle bir göz önüne getir. Bunlarin hangisi sana lâyiktir; seçme yap!'' diyor.
Yâni, ''Rahman'i mi sevmek lâzim, seytani mi sevmek lâzim?.. Imani mi sevmek lâzim, sirki küfrü mü sevmek lâzim?.. Zulmü mü sevmek lâzim, adaleti mi sevmek lâzim?.. Herkes bir sey seviyor ama, sen kendine lâyik olani seç!'' diyor.
Biri Rahmânir Rahîm,
Biri seytânir racîm.
Anun yazugimuz di,
Sevgüye taallukdur.
Dünyada Peygamberün,
Basina geldi bu isk.
Tercemâni Cebrâil,
Ma'sûkasi Hàlik'dur.
Yâni, ''Bu sevgi dedigimiz sey Hazret-i Muhammed'in de basina geldi. Bu askin tercümani Cebrâil AS'dir. Rasûlüllah'in sevgilisi de Allah'tir.'' diyor.
Siirin besinci dörtlügünde:
Ömer ü Osman Ali,
Mustafâ yâranleri.
Bu dördünün ulusi,
Ebû Bekr-i Siddîk'dur.
Ebûbekir Siddîk'in en yüksek oldugunu düsünmek de, ehl-i sünnet akîdesidir. Biliyorsunuz, ehl-i sünnet akîdesine göre, sahabe-i kirâmin efdali Ebûbekir Siddîk Efendimiz'dir. Hilâfet de, fazîlet sirasina göredir. Bizim kanaatimiz böyle... ''Allah böyle takdir etmis; demek ki, bunda bir sebep vardir.'' diye, biz böyle düsünüyoruz sünnî olarak...
Ama alevî kardeslerimiz, ''En üstünü Ali idi. Ötekiler haksizlik etti, gasb etti. Hazret-i Ali Efendimiz, Peygamber Efendimiz'in cenâze isleriyle mesgulken, orda politik entrikalarla kendilerini seçtirdiler.'' demeye getiriyorlar.
Yapmaz o insanlar!.. Diyelim ki, böyle haksizlik yapti... Böyle insana Allah, Peygamber Efendimiz'in türbesinde yatmayi nasib etmez!.. Bu da benim özel delîlim...
Peygamber efendimiz'in yanina herkes yatmadi; kabir arkadasi iki kisi var... Kim?.. Iki kayinpederi... Orda da zerâfet var; ikisinin de kizini aldi ya Peygamber Efendimiz... Birisi Ebûbekir Siddîk, Hazret-i Aise Anamiz'in babasi; ötekisi Ömerül Faruk, Hazret-i Hafsa Validemiz'in babasi... Yâni kayinpeder oluyor, baba oluyor. Allah onlara nasib etmis, Peyggamber Efendimiz'in türbesinde durmayi...

Efendimiz'in kabri surda... Ebûbekir Siddîk Efendimiz'in kabri arkasinda... Ömerül Faruk Efendimiz'in kabri yaninda... Eskiden diyorlardi ki, ''Turna dizilisi gibi, birer metre geriye, birer metre saga kaymis durumdadir.'' Öyle degil...
Son yapilan kazilarda, türbenin duvarini yaparken; kibleye arkamizi dönüp, türbeye dogru teveccüh ettigimiz zaman, sag tarafta kalan yan duvarin tamirini yaparken, tamir edenler iki tane ayak görmüsler. Hemen kapatmislar ve çok üzülmüsler. ''Eyvah! Acaba Rasûlüllah'i mi rahatsiz ettik?'' diye... Sonradan tarih kitaplarini karistirmislar. Anlasilmis ki, Hazret-i Ömer Efendimiz levent oldugu için, boylu poslu oldugu için sigmamis da, ayagi biraz uzamis oraya dogru... Hazret-i Ömer'in ayagi oldugu anlasilmis.
Simdi, böyle bir kötülügü yapmis olsalardi, Allah onlara Peygamber Efendimiz'in yaninda, türbesinde, ayni odada bulunma serefine erdirmezdi. Benim görüsüme göre... Nasib etmezdi, kogardi onlari bilmem nereye... Ne olursa olurlardi. Orada defnedilmek nasib olmus; bu çok önemli bir sey...
Bir de Hazret-i Aise Validemiz'in rüyasi vardir. Hazret-i Aise Validemiz bir rüya görmüs. Ebûbekir Efendimiz de rüya yorumlamayi seviyor. Biraz o hususta mahareti taninmis. Babasina diyor ki:
''--Babacigim, bir rüya gördüm. Gökten üç tane kamer, ay yere indi. Benim hücreme geldiler, topraga daldilar. Acaba bunun yorumu ne?..''
''--Kizim! Senin odana üç kisi defnedilecek. Bunlar yeryüzünün en hayirli insanlaridir.'' diyor.
Peygamber Efendimiz vefat edince de kizina yanasiyor, diyor ki:
''--Kizim, hani sen bir zaman bir rüya görmüstün ya, iste senin üç kamerinden bir tanesi budur ve en hayirlisi budur.'' diyor.
Peygamber Efendimiz oraya gömüldü. Ikincisi kim?.. Ebûbekir Efendimiz... Üçüncüsü kim?.. Ömer Efendimiz...
Evet, Ömer Efendimiz sinirli bir insandi, eli kirbaçliydi. Çarsiya pazara çikardi, belediye reisligi vardi. Esnafi kontrol ederdi. Kamçiyi kafasina indirirdi. Ama Allah için yapardi, adaletliydi. Sevmeyen olabilir, kizan olabilir ama Allah sevdi mi, baskasinin hiç önemi yok...
Peygamber Efendimiz'e de bazi konularda, ''Yâ Rasûlallah, öyle yapmayalim!'' demis ve Hazret-i Ömer'in itiraz ettigi sekilde vahiy inmis sonra... Samimiyetle kanaatini söyleyen insan... Dogruyu sevmek lâzim!..
Bizim burda anlatmak istedigimiz bilimsel bir gerçektir, bir yanlisligi düzeltmektir. Yunus Emre'lerin hiç birisi --Bursalisi zâten degildir de, birinci Yunus da öyle-- seyhayna, yhani Ebûbekir ve Ömer Efendilerimize söven bir insan degildir. Tevellâci ve teberrâci degildir. Alevî degildir, sünnî akidesindedir. Çok net... Bu siiri onun için buraya koydum. Iki dörtlügü daha var:
Alem fahri Muhammed,
Mi'râca agdugunda,
Çalab'dan diledigi,
Ümmetine azikdur.
Yunus senin aybini,
Gözlegil ayrugi ko,
Kimesnenin aybina,
Sen bakmagil yazikdur.
Sonunda da ahlâkî bir sey söylüyor: ''Ey Yunus!'' diyor kendisine... ''Senin ayibini gözle sen! Kendi ayibina bak, kendini düzeltmege çalis!.. Ayrugi ko; yâni baskasinin ayibini arastirmakla mesgul olma, birak o isi!.. Kimsenin ayibina bakma; günahtir.'' diyor. Yazik, günah demek...
Yunus Emre bir kere akide olarak isbat etmis oluyoruz, namazli niyazli bir insandi. Sonra sahabe-i kirama hürmet eden bir insandi. Ayet-i kerimeleri bilen bir insandi. Alevî kardeslerimiz de bu çizgiye gelsinler, bunun baska çaresi yoktur; çünkü, hak budur.
Yunus'un tasavvufî anlayisini ayrica anlatmak lâzim ama, kisaca söyle anlatalim... Bunu çok kimse bilmez. Bilmedikleri için de Yunus'u anlayamazlar. Yunus'un ne dedigini çok kimse anlayamaz, siirlerini dogru yorumlayamaz. Siirlerini yorumlayan insanlara bakiyorum, tatli insanlar, güzel insanlar, sevimli insanlar, kendilerini de seviyorum; ama, Yunus'un siirini açiklamasi dogru degil!.. Yunus'un siirini anlamamis... Benim anladigim bir takim konular var, noktalar var; açiyorum orayi, anladi mi, anlamamis.
Yunus tasavvuf yönünden Ahmed-i Yesevî ekolüne baglidir; bir... Ikincisi, vahdet-i vücud kanaatine sahibdir.
Biliyorsunuz tasavvufta vahdet-i vücud vardir. Yâni, ''Mahlûkatin vücudu izâfîdir. Varlik, Allah'in varligidir. Gerisi havadir, bostur, yoktur.'' demektir. Vahdet-i vücudu insan, lisedeki edebiyat kitaplarindan ögrenemez. Vahdet-i vücud ince bir konudur. Dikkat etmezse insan, ayagi küfre kayar. Kolay anlasilmaz, ince bir konudur. Yâni, kulun kendi varligini yok bilmesi, Allah'in varliginin yegâne varlik oldugunu bilmesidir. Yunus bu kanaattedir, vahdet-i vücuda sâliktir.
Biz meselâ, sahsen hangi ekoldeyiz?.. Biz vahdet-i suhûd'a sâlikiz. Bu Imam-i Rabbânî Efendimiz'in kanaatidir. Diyor ki: ''Ben murakabelerimde, halvetimde, tasavvufî çalismalarimda çok çok defalar, bütün dikkatimi kullanarak meseleyi tekrar tekrar inceledim; vahdet-i vücud yok, vahdet-i suhud var!'' diyor. Suhud ne demek?.. Allah'in varligina sahid her sey; bu sahidlerin birligi var... Allah var, onun disinda yarattiklari mahlûkat var... Muhiddin-i Arabî'nin dedigi gibi degil, vahdet-i suhud var demis oluyor.

Muhiddin-i Arabî'nin fikirlerine sahibdir Yunus Emre... Bu da normal, anlasiliyor. Çünkü, Muhiddin-i Arabî'nin kanaatinin, tasavvufî ekolünün Anadolu'da yayilmasina sebep olan Sadreddin-i Konevî, Konya'da uzun zaman hizmet etmistir. Malatya'ya ve sâireye gitmistir. Bu vahdet-i vücud düsüncesini Anadolu'da yerlestiren odur. Daha baska mutasavvif sairler vardir. Mevlânâ da vahdet-i vücuda müntesibdir.
Haci Bayram-i Velî'yi inceledi, Ethem Cebecioglu diye bir talebem vardi, simdi doçent Ilâhiyat'ta... Ben emekli olduktan sonra ona sordum:
'
'--Nasil, Hacibayram-i Velî'yi inceledin mi?'' dedim.
''--Maalesef hocam, o da vahdet-i vücudcu...'' dedi.
Maalesef demeye lüzum yoktur. Vahdet-i vücut, öyle maalesef denecek bir inanç degil ama, çok dikkatli olmak lâzim!..
Muhterem kardeslerim! Insânin zâten seriati bilmeden tasavvufa dalmasi tehlikelidir. Önce muhaddis olacak, müfessir olacak, fakîh olacak; ondan sonra tasavvufa girerse ayagi kaymaz. Onlari bilmeden tasavvufa girerse, takliden birisinden duydugu sözü söyler, çok büyük tehlikelere düser.
Ben bazen, tasavvuftan bahseden insanlarin kitaplarini okuyorum, gülüyorum. Anlamiyorlar, yasamadiklari için... Yasamadigi için bilmiyor konuyu, bilmedigi için de hariçten gazel okuyor.
Eskiden gazinolar olurmus. Gazelhâni olurmus, sahnesi olurmus. Hanendesi, sâzendesi olurmus. Içkiyi içince bazilari da cosarmis, hariçten gazel atarlarmis. Oraya yazarlarmis, ''Hariçten gazel atmak yoktur.'' diye...
Yâni kimisi hariçten cosup da gazel atiyor. Öyle degildir. Bu isin sakasi, oyunu yoktur. Burda hariçten gazel atmak insanin ayagini kaydirir, cehenneme düsürür. O bakimdan meseleleri yasamak lâzim, onlarin halet-i rûhiyesini anlamak lâzim!..
Vahdet-i vücud insanin seyr-i sülûkunda ve halvetinde bir duraktir. Sonlara yakin bir duraktir. O duraktan sonra baska duraklar vardir. Kisaca böyle söyleyebilirim. O duraga gelir insan... O durak son durak degildir. O duraktan daha ötedeki duraklara geldigi zaman insan-i kâmil olur.
Yunus Emre'ye göre insanlar dört sinif... Tabii, kâfirler de var... Kâfirleri hiç nazar-i dikkate almiyor.
(Ülâike kel'en'âmü belhüm edal) ''Onlar hayvanlar gibidir, onlardan da saskindir.'' Hayvanlardan daha sasirmistir, kâfir oldugu için...''
Haci Bektâs-i Velî de bunu yaziyor Makàlât'inda... Gayrimüslimleri, Allah'in varligini birligini anlayamamis olduklari için siralamaya almiyor, kayit dahi etmiyor.
Mü'minler vardir. Mü'minler dört siniftir:
1. Ehl-i seriat
2. Ehl-i tarîkat
3. Ehl-i ma'rifet
4. Ehl-i hakîkat
Simdi bu siramayi da kimse bilmiyor. kimisi ma'rifeti öne aliyor, kimisi muhabbeti öne aliyor. Ama Yunus'un ekolünde siralama böyledir. Seriat kavmi, tarikat kavmi, ma'rifet kavmi... Yâni, seriat ilkokuldur diyelim. Tarikat, ortaokul ve lisedir. Ma'rifet üniversitedir. Hakîkat da, üstadliktir; yâni her seyi bitirip, ihtisas yapip da en yüksek pâyeye ulasmis olmaktir.
Yunus seriat, tarikat, ma'rifet kelimelerini kullanir siirlerinde... Bu mânâya kullanilir. Danismend, fakih, sofî kelimelerini kullanir; bu tasnife göre kullanir. Muhib kelimesini kullanir; asik demek... Asik Yunus diye de söyler bazen... Muhib diye de söyler. Iste en yüksek olan da budur. Onun için, kendisi de aski en ön plana almistir.
Yunus'un felsefesi, Mevlânâ'nin zihniyetiyle aynidir. Ikisi de tasavvufî mertebelerin siralanisinda, en yüksek makami ask makami olarak görmüslerdir. Yunus bunu açikça söylüyor:
Yunus öldü diye selâ verilir,
Ölen hayvan imis, asiklar ölmez!
Asigin ölecegini bile kabul etmiyor. ''Yunus öldü diyorlar; ölür mü hiç asik?..'' diyor. Hakîkaten ölmemistir. Bak sana hâlâ konusuyoruz, yasiyor aramizda...
Asktan söz etmistir Yunus... Bastan sona divaninin %80'i, 90'i ask üzerinedir. Mevlânâ da öyledir. Mevlânâ da biliyorsunuz Mesnevîye seyden basliyor:
Bisnev ez ney çün hikâyet mîküned,
Ez cüdâyîhâ sikâyet mîküned.
''Dinle neyden kim hikâyet eyliyor; ayriliklardan sikâyet eyliyor.'' diye basliyor. Neyin bu yanik sedâsinin özüne, vatan-i aslîsine hasretin sebebiyle oldugunu sembolik olarak söylüyor. Sonra da yapistiriyor söyleyecegi sözü:
Atesest in bank-i nâyu nîst bâd,
Her ki in âtes nedâred, nîst bâd.
''Bu neyin içindeki atestir; üfürük degildir, yel degildir, atestir. Kimin içinde bu ates yoksa, yok olsun be!.. Adam mi o?..'' Beddua ediyor. ''Içinde bu ask atesi olmayan yok olsun!'' diye söylüyor. Yunus da öyledir, Mevlânâ da öyledir. Haci Bektâs-i Velî de öyledir. O da ayni makamdan bahsediyor.
Yunus'a göre, tasavvuf çok kiymetli bir ilimdir. Erenler en yüksek insanlardir. Bir siiri vardir ''Eve Dervisler Geldi'' diye... Eve dervisler geldi diye dügün bayram ediyor, siir yazmis. Gazel yazmis. Sevgisini heyecanini ifade eden ilâhi yazmis. Erenler en yüksek insanlardir.
Evliyaya ugramaz ise yolun,
Göçtü kervan, kaldin daglar basinda!..
der Yunus... Onun erenlere saygisinin bir iki misalini vereyim:
Erenlerin nazari,
Topragi gevher eder.
Erenler kademinde,
Toprak olasim gelir.
''Erenlerin ayaginin topragi olmak istiyorum'' diyor.
Sonra, dervislige medhiyeleri çoktur. Ma'rifetullah yolu, askullaha, muhabbetullaha götüren egitim oldugu için, dervislik çok kiymetlidir Yunus'a göre... Dervislik, Farsçada fakirlik demek... Türkçe'de buna miskinlik de diyor Yunus... Miskin Yunus dedigi, dervis Yunus demektir. Yoksa Yunus miskin degildir, civa gibi bir insandir.
Bu dervislik duragi,
Bir acaib durakdur.
Dervis olan kisiye,
Evvel dirlik gerekdür.
Çün anda dirlik ola,
Hak bile birlik ola...
Varligi elden koyub,
Ere kulluk gerekdür.
Diyor ki: ''Bu dervislik bir acaib yoldur. Dervis olan kisiye evvelâ dirilik, hayat, yasam gerek... Yâni, adam ölmüs olmayacak. Itiyorsun, kakiyorsun, çimdikliyorsun, çivi batiriyorsun, igne batiriyorsun; kipirdamiyor. Ölmüs... Tamam, dervis olamaz! Çünkü, hayat yok... Evvelâ dirlik olacak, canli olacak bir kere...
Ikincisi: (Çün anda dirlik ola..) Eger dervis olacak kimsede bir hayat varsa, (Hak ile birlik ola... Varligi elden koyup, ere kulluk gerekdür.) seyhe teslim olacak. Erene, evliyaya kulluk edecek, iyi hizmet edecek ki, varligini benligini koyacak ki, terakkî edebilsin.
Eger bir insanda varlik varsa... Varlik nedir?.. Varlik; kibridir, gururudur, ilmidir, parasidir, mevkiidir, makamidir...
Mevlânâ'nin karsisina zamanin beylerinden bir bey gelmis. Mevlânâ, hiç konusmamis. Böyle basi egik, elleri cübbesinin yeninde böyle durmus. Karsisindaki bey, sultan, mevki makam sahibi insan; hiç iltifat etmiyor, böyle duruyor. Adam durmus durmus, terlemis, kizarmis, bozarmis, demis ki:
'
'--Efendim bana bir nasihat etseniz!''
O da ne kadar zalim olsa gene iyi insan ki, Mevlânâ'yi ziyaret ediyor, bir de nasihat istiyor...
''--Evlâdim, sana ben ne diyeyim? Seni Rahman sultan eylemis, sen seytana kulluk ediyorsun!.. Rahman seni sultan etmis, Rahman'a kulluk edecekken, seytana kulluk ediyorsun, seytana uyuyuyorsun; olur mu böyle sey?.. Halki sana ismarlamis, havale etmis bunlara sefkat eyle, hizmet eyle diye; sen onlara zulmediyorsun. Ben sana ne diyeyim?'' diye adamcagiza öyle agir sözler söylemis ki, hüngür hüngür aglamis adam...
Cesarete bak!.. Kimseye eyvallahi yok, hak sözü gümbür gümbür söylüyor.
Varligi elden koyacak, mevki düsünmeyecek, makam düsünmeyecek, zengin oldugunu düsünmeyecek.
Zenginin yürüsü bile baskadir. Elini cebine koyar. Yürüyüsünden anlarsin ki, bu adam zengindir. Isterse çapaçul giysin, yürüyüsünden belli olur. Dükkâna girisinden belli olur, fiati sorusundan belli olur. Söyle ezile büzüle, ''Bunun fiati kaç acaba?...'' filân derse; fakir, adamin parasi yok, tezgâhtardan korkuyor. Ötekisi ''bunun parasi kaç?..'' der, ''Begenmedim!'' der. Kirk tanesine bakar, kirkbir tanesine bakar... Özür dilemeden, pabuçlarin hepsi meydanda, çikar gider. Hiç birisini almaz. Zengin...
Zenginin halet-i rûhiyesi, mevki makam sahibinin halet- i rûhiyesi... Bir de ilim insana benlik verir. ''Ben ki, söyleyim, böyleyim...'' diye düsünür, o da benlik verir. Bunlarin hepsini koyacak. Varligin elden koyup --çar terk dedigimiz terk-i dünyâ, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk-- ere kulluk edecek. Bir kere su egitimini bir tamamlayacak!..
Hani ne demis Aziz Mahmud-u Hüdâî Hazretleri'ne, Üftâde Hazretleri?..
--Efendim ne olur beni dervis al, kabul et!..
--Evlâdim sen yapamazsin, kadiliga devam et! Bizim isimiz zordur.
--Efendim ne olur... Tamam, yapmaga söz veriyorum, dervisiniz olayim!..
--E peki, o zaman ciger sat bakalim Bursa'nin sokaklarinda!.. Ciger...
Eskiden ciger nasil satiliyor, böyle camekân mi var?.. Belediyenin istedigi sartlara uygun böyle satis yerleri mi var?.. Yok... Sopaya cigerler takiliyor, arkadan kediler miyav miyav geliyor... Adamin sirtinda ciger sopasi... Sokaklarda bagiriyor. Isteyene cigeri kesiyor, veriyor. Yarim okka, bir okka, bilmem ne...
Bursa'nin kadisi, konagi olan, ilmi irfani olan Aziz Mahmud-u Hüdâî'ye ne diyor seyhi?.. ''Ciger sat evlâdim!'' diyor. Niye?.. Nefsi ezilsin diye. Satmis... Çok güzel hizmet etmis, çok güzel tevâzu göstermis. Is bittikten sonra, demis ki: ''Evlâdim, aferin! Basardin bu egitimi... Hadi bakalim seni Istanbul'a vazifeli gönderiyorum. Umarim ki, sultanlar atinin dizgininden tutar, önünden yaya yürür.'' demis.
Ve yürümüstür... Sultan Ahmed dervisi olmustur. Atinin dizginini tutmus ve önünden yürümüstür. Evvelden de, sonrasini gösteriyor Allah evliyâsina...
Kulluk eyle erene,
Sarkdan garbi görene!..
Senden haber sorana,
Key miskinlik gerekdür.
''Seyhe hizmet et ki, o sarki garbi görür.'' --Bak Bursa'da iken, Istanbul'da ilerde olacak hadiseleri keramet olarak haber vermis.-- (Senden haber sorana, key miskinlik gerektir.) Yâni, çok mütevâzi olacaksin, miskin olacaksin... Öyle kibirli olmayacaksin.
Miskin olagör bâri,
Benlikden irak yürü!..
Gönlünde benlik olan,
Dervislikten irakdir.
Eger mütevâzi olamazsan, içinde benlik varsa, o zaman dervislikten irak olursun.
Hak eren, benim dedi.
Varligin erde kodu.
Erenlerin himmeti,
Yerden göge direkdir.
Yine ereni, seyhi medhediyor.
Bu dervislik beratin,
Okimadi müttiler.
Kim ne biliser bunu,
Bir acaib varakdir.
Varak, defter, yaprak demek... ''Bu ilmi kadilar, müftüler okumadi. Bu bir acaib ilimdir, acaib yapraktir. Bunu bilmezler.'' diyor.
Gerçekten öyledir, aziz ve muhterem kardeslerim!.. Ilâhiyat Fakültesi profesörü olarak ilâhiyat hocalarini tanirim, Diyanet'ten müftüler, diyânet isleri baskanlari tanirim; tasavvufî terbiye baska seydir. Ilâhiyatlarda okunmuyor, imam-hatiplerde okunmuyor. Insan alirsa aliyor, almazsa adam olamiyor.
Ey Yunus ârif isen,
Anladim bildim deme!..
Tut miskinlik etegin,
Âhir sana gerektir!
''Ey Yunus! Bildim filân diye, kibir gurur satma; miskinlik, mütevâzilik tarafini tut! Sana gerek olan budur.'' Çünkü, Allah mütevâzi kullarini sever.
Yunus'a göre danismend, ilim ögrenen, henüz daha hamdir. Fakîh --h harfi düsmüstür faki derler-- fikih bilen insan demektir. Sonra sôfî, tarikat erbabi... Girmis tarikata ama, girmek bitimek demek degil ki... Nerde okuyorsun?.. Falanca fakültede... Daha bitirmemis, dur bakalim!... Ön kapidan mi çikacak, arka kapidan mi çikacak; diplomayi hangi dereceden alacak, ne olacak belli degil... Ona da çatar zaman zaman... ''Ey sôfî, sen söyle diyorsun, böyle diyorsun...'' diye ona da çatar Yunus'umuz...
Sevdigi insanlar ârif insanlardir, irfan ehli insanlardir, ma'rifet ehli insanlaridr. Tevâzua çok önem verir, ahlâk-i hamîdeye çok deger verir. ''Insanin ahlâki güzel olmadiktan sonra, sagi solu yikip yaktiktan sonra, kalb kirdiktan sonra kiymeti olmaz!'' diye söyler siirlerinde...
Ve en yüksek makam da, asiklik makamidir. Asik niçin asiktir?.. Müsahede makamina erdigi için asiktir. Yâni, Allah-u Teâlâ Hazretleri'ni müsahede zevkine, makamina, rütbesine ulasmis oldugu için, o güzelliin karsisinda mesttir. Gözü ne cennet görür, ne hûri görür, ne baska mevkî makam görür. O ask ile, her yaptigi isi Allah rizasi için yapar. Ve dâimâ Allah'in rizasini gözetir.
Söyledigi sözler dogrudur, katiliyorum. Seriatin ahkâmi konusunda titizligini vurgulamak isterim.
Allah-u Teâlâ Hazretleri bizi ulûm-u ser'iyyeye, dînî bilgilere kuvvetli bir sekilde âsinâ eylesin... Dinini bilen müslümanlar olalim; bir... Tasavvufî terbiye edidigimiz iç egitimini, vicdan egitimini, nefis terbiyesi islemini görmüs olalim!.. Sivriliklerden, sertliklerden, çirkinliklerden, ahlâkî zaaflardan içimizi yikamis, temizlemis olalim; iki...
Allah-u teâlâ Hazretleri bize ma'rifetini ihsân eylesin... Irfan ehli eylesin... Gözümüze müsâhedeyi nasib eylesin, gönlümüze askini, muhabbetini ihsan eylesin... Sevdigi razi oldugu kullar olarak, onu seven kullar olarak, her yaptigi isi Allah askina yaparak yasamayi nasib eylesin... Huzuruna da sevdigi razi oldugu bir kul olarak varmayi nasib eylesin... Iki cihanda azîz ve bahtiyar olun... Hepinizin dualarini beklerim... Hepinize sevgilerimi, saygilarimi arz ederim...
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..
(30. 10. 1994 - Çesme / IZMIR Konferanstan bir bölüm.)
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 20:27
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
cHatLaqLady - avatarı
cHatLaqLady
Ziyaretçi
6 Ocak 2010       Mesaj #16
cHatLaqLady - avatarı
Ziyaretçi
YUNUS EMRE
13. yüzyıl dini-tasavvufi halk şairlerindendir.Yunus Emre şiirlerinde tasavvuf düşüncesini ve ilahi aşkı halkın kolayca anlayacağı bir dille yazmıştır.Eserlerinde Arapça ve Farsça sözcüklere yer vermiştir.Ancak bu sözcükler Türk halkının diline girmiş anlaşılan sözcüklerdir.Bu yönüyle Yunus Emre'yi eski Anadolu Türkçesi'nin kurucularından sayabiliriz.Yunus Emre o dönemde edebiyat dili olarak Türkçe'yi canlı bir biçimde kullanmıştır. Türkçe'nin gelişmesine büyük hizmet etmiştir.Yunus Emre şiirlerinde hem hece ölçüsünü hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.Nazım birimi olarak hem beyit hemde dörtlük kullanmıştır.Şiirlerini daha çok ilahi-nutuk ya da nefes türünde söyleyen Yunus Emre hür düşünceli anlama değer veren vahdet-i vücüt inancı ve ilahi aşkı anlatan mutasavvıf bir şairdir.
Vahdet-i vücüt inancına göre "tek gerçek varlık Allah'tır. Ondan başka ne varsa yani bütün evren onun yansımasıdır.Allah bilinmeyi dilemiş ve kainatı yaratmıştır."
İnsan sevgisi ve ilahi aşk sevgisi Yunus Emre'nin şiirlerinde en belirgin temalardır.Yunus Emre'nin iki tane eseri vardır.Biri şiirlerinin toplandığı Divan diğeri ise tasavvuf içerikli nasihatname sayılabilecek didaktik ve aruz ölçüsüyle yazılmış olan Risaletü'n-Hushiye adlı eseridir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ocak 2010       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayatı
tarihî hayatı ve şahsiyeti hakkında pek az şey bilinen Yûnus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde küçük-büyük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı 13. yy ortalarından Osmanlı Beyliği'nin filizlenmeye başladığı 14. yy'ın ilk çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup yaşamış bir Türkmen hocası, şair bir erendir.Yunus Emre uzun bir süre Hacı Bektaş-ı Velî Dergahında çile doldurmuş ve dergaha hizmet etmiştir. Yûnus'un yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğünün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasî otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır.13. yy'ın ikinci yarısı, sadece siyasî çekişmelerin değil, çeşitli gayrısünni mezhep ve inançların, yayılmaya başladığı bir zamandır. İşte böyle bir ortamda, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaşi-ı Velî, Ahî Evrân-ı Velî, Ahmed Fakih gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yûnus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, her türlü batıl inanca karşı, gerçek İslam tasavvufunu işleyerek Türk-İslam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler yapmıştır. Yûnus Emre, "Risalet-ün Nushiyye" adlı mesnevîsinin sonunda verdiği;
Söze tarih yedi yüz yediydi
Yunus canı bu yolda fidiyidi
beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 (M. 1307-8) tarihlerinde hayattadır. Yine, Adnan Erzi tarafından Bayezıd Devlet Kütüphanesi'nde bulunan 7912 numaralı yazmada şu ifadelere rastlanmaktadır:
Vefât-ı Yûnus Emre
Müddet-i 'Ömr 82
Sene 720
Bu belgeden anlaşılacağı üzere, Yûnus Emre, H. 648 (M. 1240-1) yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 (M. 1320-1) yılında ölmüştür.
Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman üzerinde yoğunlaşmaktadır. Menakıpnâmelerle şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan Taptuk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgisi Vilayetname'den kaynaklanmaktadır. Yine şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü de bu bilgiler arasındadır.
Şiiri
Düşünceleri, işlediği konularla Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının en büyük adlarından sayılan Yûnus Emre, yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkiledi, yaşarlığını çağlar boyu sürdürdü. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerinde sevgiyi temel aldı. Tasavvufla, İslam düşüncesiyle beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah'la ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele aldı. Çağına hâkim olan düşünüş biçimini ve kültürü konuşulan dille, yalın akıcı bir söyleyişle dile getirdi; kendinden önce yetişmiş İran ozanlarının, çağdaşlarının yapıtlarında geçen kavramlara yeni bir öz, yeni bir deyiş kattı. Bu yanıyla tasavvuf düşüncesini, Alevi-Bektaşi inançlarını zenginleştirdi, kendi adına bağlanan tekke şiirinin Anadolu'daki ilk temsilcilerindendir...
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 19:54
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
3 Şubat 2010       Mesaj #18
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Yunus Emrenin Hayatı ve Kişiliği
Yunus Emre'nin hayatı hakkında ki kaynakların en önemlisi yazdığı şiirlerdir. Doğum ve ölüm tarihleri yaklaşık olarak 1240 ve 1320 yılları olarak kabul edilmektedir. Yunus Emre'nin kişiliğini ve şiirlerini daha iyi anlayabilmek için yaşadığı devir hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir. 11. yüzyılın ortalarında Horasan'da kurulan Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun sınırları Anadolu ya kadar dayanmıştı. Bu dönemde Anadolu'ya hakim bulunan Bizans İmparatorluğu, Türk tehdidinden kurtulmak için Haçlı seferleri düzenlemeye başladı. Bu savaşlarda Selçuklular Haçlılara üstün geldi ve Anadolu'yu fethettiler. Bir süre sonra Büyük Selçuklu İmparatorluğu yerini Anadolu Selçuklu Devleti'ne bıraktı. Haçlı seferleri bu dönemde de devam etti. Bu savaşlarda Türkler başarılı oldularsa da hem Anadolu harap oldu hem de devlet ciddi şekilde zayıfladı. Batıdan Haçlılar tarafından yıpratılmış olan Anadolu halkı, doğudan da Moğolların saldırılarına maruz kalmaya başladı. Moğollar 1231 tarihinde Sivas'a kadar gelmiş, halkın pekçoğunu öldürmüş, ordu gelinceye kadar çekilip gitmişlerdi. Bu saldırılarını zaman zaman tekrarlıyorlardı. Moğol istilasıyla iyice yıpranan halk , devlet korumasının yetersizliği dolayısıyla kendi beyleri etrafında toparlandı. Beyliklerin kuvvetlendiği ve birliğin bozulduğu bir süreç başladıBeylikler bir yandan birbirleriyle, bir yandan Moğollarla, bir yandan da Selçuklu Devleti'yle mücadele ettiler. Sonuç olarak istilalar, isyanlar ve yerleşme sıkıntıları ile çeşitli sosyal rahatsızlıkların ve iç huzursuzluklarının boy gösterdiği bir manzara Anadolu'ya hakim oldu. Anadolu Haçlı seferleri, Moğol akınları, çeşitli isyanlar ve saltanat kavgaları ile kaynayan bir kazan halindeydi. İşte, Yunus Emre'nin kişiliğini, şiirlerini, manevi dünyasını şekillendiren yaşadığı devir, çok karışık ve insanların büyük acılar çektiği bir dönemdi. Yunus Emre böyle bir devirde hayatını, fikirlerini ve çabalarını Anadolu'da birlik ve beraberliğin kurulmasına harcadı. Tüm beylikleri gezdi, onlara birlik olmanın önemini anlatarak büyük bir hizmet verdi. Kaynaklar, Yunus Emre'nin dünyaya geldiği yerin Sakarya havzası olduğunu büyük bir ittifakla ifade etmektedirler. Bu bakımdan doğum yeri, Sarıköy (şimdiki Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Yunus Emre köyü) olarak kabul edilmektedir. Bu köyde, annesiyle paylaştığı gençlik yıllarında, Yunus'un içine bir gariplik çökmüş, onu yalnızlığa çekmişti. Bağlara, bahçelere gidiyor, oralarda derin düşüncelere dalıyordu. Yine böyle dolaşırken "'dertli dolaba'' rastladı. Dolabın dertli dertli inleyişi ve suyu derinden çekip bahçelere verişiyle kendi halini tercüme etmeye başladı.
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Onun için inilerimSuyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün şu dünyada ben ne çekerim
Onun için inilerim

İşte böylece, bilinmez sebeplerin dertlerini içinde biriktirmeye başladı. Derdi arttıkça yalnızlık dostu oldu. Dertliler yoldaşı oldu. Kimin derdi olsa ona gidiyor, derdini O'nunla paylaşmaktan garip bir zevk alıyordu. O devamlı Yaradan'a yalvararak garibanların dertlerine çareler arıyordu. Artık herkesin derdi O'nun derdi olmuştu. Bu nedenle kıtlık yıllarında aç kalan köylüsünü kurtarmak için büyük mana sultanı Hacı Bektaş-ı Veli'nin kapısına buğday istemek için gitti. Giderken eli boş gitmemek için kırlardan alıç toplayıp götürdü. Allah kimseyi eli boş gidenlerden eylemesin. Hacı Bektaş-ı Veli, kendisine bir nefes mi yoksa bir araba buğday mı istediğini sordu. O'nun aklı, aç olan köylüsündeydi. Nefesin nasıl bir ihsan olduğunu düşünmeden bir araba buğdayı tercih etti. Daha sonra teklif edilen nefesin hikmetine ererek geri geldiyse de Hacı Bektaş-ı Veli artık kısmetinin Taptuk Emre'de olduğunu bildirerek O'nu gönderdi. Kısa zamanda Tapduk Emre'ye giderek teslim oldu. Tapduk Emre ona ormandan odun taşıma görevini verdi. Yunus ta "'bu kapıya eğriler layık değil'' diyerek hep odunların doğrularını taşıdı. Odun taşımaktan sırtı yara olmuştu. Bu nedenle odunları yavaşça sıyırıp yere koyacağı halde canı acımasın diye yukarıdan atmaya başladı. İşte o anda onu çekemeyen fitneciler Tapduk Emre'ye giderek şikayet ettiler. ''Artık Yunus sizin hizmetinizden bıktı, odunları savurup atıyor'' dediler. O da "'gidin dövüp koyun, cezasını verin'' deyince öldüresiye döverek kapıdan dışarı attılar ama kafası içerde kalmıştı. ''Elhamdülillah halen başım içerde'' derken Tapduk Emre duyarak koşmuş. O'nu göz yaşları içinde bağrına basmış. Sonra etrafındaki dervişlere kızarak "'vurun dedim, siz öldürmeye kallktınız, ama ben duymak istediğimi duydum'' demiş. Yaralarını elleriyle temizleyip sarmış ve O'nu bir daha oduna göndermemiş. Bir gün de dervişleriyle toplantı halindeyken "'söyle Yunus'um söyle'' demiş. Yunus, bildiğimiz şiirleri söylemeye başlamış. Kıskanç dervişler bu sefer daha fazla azıtmışlar, fitnelere fitneler katarak O'na rahat yüzü göstermemişler. O da sonunda Tapduk Emre'den izin isteyerek dergahtan ayrılmış. ''Derviş olmak kolay değil, garip başımı alıp gideyim, dertlilerle yarenlik edip yollara düşeyim'' demiş. Dere tepe demeden dağ, bayır dolaşmış. Bir gün bir olayla kendindeki kemalatı anlamış. Tapduk Emre'ye geri dönmüş. O da "'Yunus, biz seni kapalı bir kutu olarak Hakk'a sunacaktık, sen acele edip ağzını açtın'' demiş. ''Var git yoluna bundan böyle devam et, gariplerin yoldaşı, dertlilerin sırdaşı ol "' diyerek tekrar destur vermiş. İşte böylece gece demeden gündüz demeden adım adım Anadolu'yu her yöresine kadar dolaşmaya başlamış. Kah dertlilerin derdine derman olmuş, kah dargınları barıştırıp, mağdurların hakkını aramış. Haksız ağaları, beyleri insafa davet edip mahcup eylemiş. Yukarıda , o yıllardaki, Anadolu beyliklerinin birbirleriyle savaşlarından , birçok yörede insanların birbirlerini boğazlamasından, bu arada Moğolların da Anadolu topraklarını işgal etmeye başlamasından bahsetmiştik. Bu kötü ortamda barış gönüllüsü Yunus, beyler arasında dolaşmış, onlara sevgi, merhamet ve birlik tohumlarını ekerek barışmalarına sebep olmuştur. Hak nasip eylerse bizler de hiç hoş olmayan şu günlerde insanların hiçbir yönüne bakmaksızın aynı ilkeler doğrultusunda hizmet etmeyi kendimize gaye edinelim. Yaşadığı sürece Yunus'ta ne dervişlik iddiası kalmış ne de sultanlığa göz koymuş, Hak rızasına yoldaş olmuş varlıktan geçerek yokluk saadetine ermiş, garibanların umut kaynağı olmuş. Anadolu, Suriye ve Azerbaycan'ı gezip dolaşmıştır. Yunus'un vefat ettiği yer, doğum yeri olan Sarıköy'dür. Daha birçok yerlerde de Yunas'a ait mezarlar varsa da bunlar Yunus'un makamlarıdır. Buralar, Yunus'un misafir olduğu, sohbet ettiği, halka hitap ettiği yerler olabilir. Bu durumun önemli olan tarafı, Anadolu halkının Yunus Emre'ye nasıl bir önem verdiğini ve onu nasıl sahiplendiğini göstermesidir. Anadolu halkı onu çok iyi anlamış, kendine yakın bulmuş ve bağrına basmıştır. Bunun sebebi Yunus'un halkın dertlerine , halkın gerçeğine yakın olmasıdır. O, halkın diliyle halka yönelmiş bir şairdir. O en karmaşık, en derin hakikatları bile halkın diliyle anlatmış, onları anlaşılır kılmıştır. Yunus Emre eserlerinde, sevgiyi, hoşgörüyü anlatmıştır. Bu iki konuyu Türk halkına en etkili şekilde anlatan, onları bu konularda eğiten tasavvuf büyüklerinden biridir. O, hür fikirli, samimi, saf ve derindir. Şiirlerinde gösteriş ve süsten uzak durmuştur. İfadesi alabildiğine etkili ve kuvvetli ancak dili çok sade bir Türkçe'dir. Türk dilini seçmekle Türk kültürüne büyük bir hizmet yapmıştır. Anadolu milli edebiyatının doğmasına sebep olanlardan ve bu hususta en büyük rolü oynayanlardan birisidir. Yunus, şiiri bir araç olarak görmüştür. Şiirleri öğretici ve gerçekçidir. Şiirlerinde sanat yapmayı bir amaç olarak gözetmese de , hem halka en güzel şekilde hitap etmiş hem de sanat dolu eserler vermiştir. O, sürekli, sade halktan en üst düzeyde kültürlü ve eğitimli topluluklara kadar seslenerek vermek istediği mesajları hedeflerine ulaştırmıştır. Yollara düşmüş, köy köy gezerek insanlara ulaşmış ve insanlara gerçekleri anlatmıştır. Yunus, hitap ettiği insanların toplumdaki seviyelerine bakmadığı gibi onları dinine, mezhebine, ırkına, rengine göre de ayırmamıştır. İnsanlar arasında hiçbir ayrım gözetmemiştir. Tüm insanlığı kucaklayan bir tutum izlemiştir. O ayrılıkçı değil birlikçi, birleştirici bir insandır. Tasavvufu şiirlerinde en ince ayrıntısına kadar anlatmıştır. Dilindeki sadelik tasavvuf gerçeğinin halka ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Bu şiirinde Yunus kendini şöyle anlatmıştır.

Ne olduğumu soran işit hikayet,
Su ve toprak ateş ve yel oldu suret.
Dört zıt nesneden dört duvarı,
Uygun eyledi verdi keramet. Yel ile toprağı tuttu havada,
Su içinde ateşi tuttu selamet.
Rızkı ömrü tamam eyledi henüz,
Altı yön yarılmadan önce mübarek. Ruhumdan kimse haber veremez,
Emridir kudretlinin verir hareket.
Geri kalan duygularını da açık edeyim,
İyilik mevcuda kulak vermek göz açmak. Aklımın haberi bugünkü değil,
Onu eğer bilirsen evvelki ayet.
Soru cevap hikmetleri buraya kadardır,
Bundan böyle cihanım olmaz nihayet. Yunus burada ne çoktur nasibim,
Gönül dost durağı, dilim şahadet.

Yunus Emre kişilik olarak dertlidir, gariptir, aşıktır.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mart 2010       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Durmaz yanar vücudum Allah

Durmaz yanar vücudum Allah
Bizleri de mahrum eyleme Allah
Sensin benim maksudum Allah
Bizleri de mahrum eyleme Allah
Kulunu da mahzun eyleme Allah

Gül bülbülün ormani Allah
Ver derdime dermani Allah
Sükür erdik bugüne Allah
Bizleri de mahrum eyleme Allah
Kulunu da mahzun eyleme Allah

Halas eyle narindan Allah
Ayirma didarindan Allah
Cennette cemalinden Allah
Bizleri de mahrum eyleme Allah
Kulunu da mahzun eyleme Allah

Kandiller yana yana Allah
Dervisler döne döne Allah
Son nefeste imanindan Allah
Bizleri de mahrum eyleme Allah
Kulunu da mahzun eyleme Allah
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 19:36
aratorn - avatarı
aratorn
Ziyaretçi
7 Mart 2011       Mesaj #20
aratorn - avatarı
Ziyaretçi
Yunus Emre, tüm dünyada bilinen önemli bir büyüğümüz... Onun bu kadar duyulmasına vesile olan neydi peki?
O HERKESİ YARATILANDAN ÖTÜRÜ KOŞULSUZ SEVİYORDU...
YA AVRUPALILAR
O ASIRDA BİRBİRLERİNİ DOĞRAMAKLA MEŞGÜLDÜLER... PEK ÇOK KİTAPTA BUNU GÖREBİLİRSİNİZ BUNU... MESELA "AZİNCOURT" İSİMLİ ROMANDA, BİLL NAPİER'İN LANETLİ İKONYA'SINDA, DAN BROWN'UN DA VİNCİ ŞİFRESİNDE, VE BAZI AVRUPA VE ABD KAYNAKLI FİLİMLERDE: CENNET KRALLIĞI, ROBİN HOOD(RUSSELL CROWN VE CATE BLANCHETT'İN OYNADIĞI)...
BU barbar topluluklar(özellikle de Fransa) şimdi nasıl oldu da medeniyet tarihini bize öğretmey çalışan eğitimicler oldular?
ROBİN HOOD bile Kral ASLAN YÜREKLİ RİCHART'A( BU ÜNVANI DA BİR ASLANIN BEYNİNİ ÇİY ÇİY YEDİĞİ YA DA BİR MÜSLÜMANIN BEYNİNİ VS VS ALMIŞTIR) DİYOR Kİ "Tanrı sizin bu seferininizden razı olmayacak, çünkü siz bize 2500 müslüman kadını ve erkeği toplayıp öldürmemizi emrettiğinizde yanıbaşındaki kadının gözlerine baktım. Onlarda ne korku gördüm ne de kızgınlık. Sadece acıma vardı o gözlerde çünkü biliyordu ki siz bize emeredip kılıçları boğazlarına indirdiğimizde hepimiz Tanrısız olacaktık, hepimiz" dememiş miydi? Bunu ben demiyorum, Avrupalılar kendileri söylüyorlar.
Peki ya CADI AVI saçmalıkları ne? 70 milyondan fazla kadını buz gibi sulara atıp boğmak!!!
Ya Fransız Devriminde yaptıkları büyük katliamlar ne?
Ya Yerlileri tamamen ortadan kaldırmak ne oluyor? Aborjinler, Mayalar, İnkalar, Aztekler vs vs...
EY AVRUPA, SEN GERÇEKTEN ÇOK KİBİRLİSİN, UNUTMA SENDEN ÖNCE NİCE AVRUPALAR HELAK OLUP GİTTİ! Eğer yalnız ve yalnız etnik bir huzur ve güç için uğraşıyorsan yerin bil ki belli...
Seni ANADOLUNUN IŞIĞINA ÇAĞIRIYORUM, BU SESİ HER ANADOLU GENCİ YÜKSEK SESLE SÖYLEMELİ...
Son düzenleyen Safi; 10 Nisan 2016 19:30

Benzer Konular

18 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış
8 Haziran 2016 / Baturalp Sinema tr