Arama

Johann Wolfgang von Goethe

Güncelleme: 16 Ocak 2017 Gösterim: 36.408 Cevap: 4
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
3 Mayıs 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi

Johann WoIfgang von Goethe

Ad:  Johann Wolfgang von Goethe1.jpg
Gösterim: 1293
Boyut:  74.0 KB

(d. 28 Ağustos 1749, Frankfurt am Main - ö. 22 Mart 1832, Weimar)
Alman şair, oyun yazarı, romancı.

Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biridir. Sanat, estetik ve edebiyat denemeleri yazmış, doğa bilimleriyle uğraşmış, insan anatomisi ve botanik konularında araştırmalar yapmıştır. Alman edebiyatındaki coşkunluk akımının (Sturm and Drang) ve klasik dönemin Schiller’le birlikte başlıca temsilcisidir. Günümüze değin pek çok tanınmış yazar onu örnek almıştır. 150. ölüm yıldönümü olan 1982 bütün dünyada “Goethe yılı” olarak kabul edilmiştir.

Çocukluk yılları


Goethe’nin babası Johann Kaspar Goethe, varlıklı bir aileden gelen bir hukukçu, annesi Elisabeth Textor ise bir memur ailesinin kızıydı. Sert huylu, titiz, disiplinli, akıl ve mantık ilkelerinden ayrılmayan bir baba ile, duygulu, hayal gücü ve anlatma yeteneği çok gelişmiş bir annenin bu özellikleri, Goethe’nin kişiliğini oluşturdu, yaratıcılığını olumlu yönde etkiledi. Kültürlü bir insan olan babası, oğlunun Aydınlanma döneminin ideallerine göre yetişmesini amaçlamıştı. Daha küçük yaşta ona Latince, Yunanca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca öğretti; 10 yaşında Aisopos’u, Homeros’u, Vergilius’u ve Ovidius’u okutarak antik kültürle tanışmasını, din eğitimine önem vererek de Kitabı Mukaddes’i tanımasını sağladı. Goethe’yi çocukluk yıllarında etkileyen, güzel sanatlara, özellikle de görsel sanatlara ilgi duymasına ve Fransız kültürü almasına yol açan bir rastlantı da, Avusturya ile birleşen Fransızların 1759’da Frankfurt’u işgal etmeleri oldu. Goethe’lerin evi iki buçuk yıl süreyle Fransızların karargâhı olarak kullanıldı. Goethe böylece güzel sanatlara meraklı Fransız komutanın sanatçı konuklarıyla tanıştı; temsillerini hiç kaçırmadan izlediği gezici Fransız tiyatro topluluğu aracılığıyla da Racine ve Moliere’i öğrendi.

Leipzig dönemi (1765-68)


Babasının isteğine karşı koyamayan Goethe, 1765’te hukuk öğrenimi yapmak üzere Leipzig’e gitti. Uzun bir tarihsel geçmişi olan Frankfurt’a karşılık Leipzig, çağının “küçük Paris”i olarak bilinen modern bir kentti. Sanat çevrelerindeyse, yaşamın eğlenceli bir oyun gibi kabul edildiği, uçarı Rokoko kültürü egemendi. Aydınlar ve edebiyatçılar arasında, Aydınlanmanın akılcı yazarı Gottsched, bir de Samuel Richardson ve Laurence Steme gibi yazarların doğrultusunda Almanya’da yeni gelişen duygusallığın temsilcisi Christian Fürchtegott Gellert tutuluyordu. Ama Goethe’yi asıl etkileyen, arkeolojinin babası sayılan sanat tarihi kuramcısı Johann Winckelmann’ı tanımasını ve içinde yaşadığı yapmacık dünyadan uzaklaşarak antik kültüre yönelmesini sağlayan ressam dostu Adam Friedrich Oeser oldu. Goethe, Leipzig’deki ortamı hiçbir zaman bütünüyle benimseyememişti. Gene de, bu yıllarda yazdığı ve Anette Lieder (1767; Anette İçin Şarkılar) adı altında topladığı şiirleri ile Die Laune des Verliebten (1767; Sevgilinin Keyfi) ve Die Mitschuldigen (1770; Suça Katılanlar) adlı iki oyunu rokoko üslubunu yansıtan yapıtlardır.

Goethe’nin bu yıllarda içinde yaşadığı, her şeyin hafife alındığı rokoko dünyası ile Kâtchen Schönkopf adlı bir genç kıza beslediği gerçek duygular arasındaki ikilem, onun büyük bir bunalıma düşerek Leipzig’ den kaçmasına yol açtı. Frankfurt’ta ilişki kurduğu pietist çevre ise, insanın iç dünyasına yönelmesini ve düştüğü bunalımdan kurtulmasını sağladı.

Coşkunluk akımı dönemi (1770-75)


Goethe 1770’te, yarım kalan hukuk eğitimini tamamlamak amacıyla Strassburg’a (Stras- bourg) gitti. Orada geçirdiği bir buçuk yılda gerçek edebiyatçı kişiliğini buldu. Bu süre içinde yazar ve düşünür Herder’le kurduğu dostluk ve bir papazın kızı olan Friederike Brion’a duyduğu aşk, onun gelişmesine yardımcı olan başlıca iki etkendir. Herder, bir yandan Goethe’nin rokoko kültüründen uzaklaşmasını sağlarken, bir yandan da dikkatini Shakespeare, Ossian ve Pindaros gibi yazarlara çekiyor, halk edebiyatına karşı ilgisini uyandırıyor ve ona yepyeni bir tarih bilinci veriyordu. Goethe’nin, tarihi, kültürü ve sanatı sürekli bir devinim, bir gelişme içinde gören Herder’in düşüncelerini benimsemesi, Alman şiir sanatının kökenine inmesine, halk şarkıları üslubunda şiirler yazmasına yol açtı. Goethe, Elsass (Alsace) yöresinin doğasından da çok etkilenmişti.

Doğayı ilk kez organik bir varlık olarak algılıyordu. Bu yeni doğa görüşünün Friederike Brion’a duyduğu güçlü sevgi ile birleşmesinden “Willkommen und Abschied” C“Kavuşma ve Ayrılış”, 1949) ve “Mailied” (“Mayıs Şarkısı”, 1949) gibi ünlü şiirleri doğdu. Bunlar, kişisel deneyimlerden kaynaklanan, yazarın gerçek duygularını dile getiren yaşantı şiiri (Erlebnislyrik) türünün ilk örnekleridir. Gene bu yıllarda Goethe büyük ilgi duyduğu Alman gotik sanatını yakından tanıdı ve Strassburg Katedrali üzerinde odaklaşan bu ilgisini (sonraki yıllarda Wetzlar’da tamamlayacağı) “Von deutscher Baukunst” G773; “Alman Mimarisi Hakkında”, 1949) adu ünlü makalesinde dile getirdi. Gene Strassburg yıllarının ürünü olan bir ikinci yazısı da “Rede zum Shakespeare Tag”dı (Shakespeare Günü İçin Konuşma). Onun, Shakespeare’in yapıtlarıyla yoğun biçimde uğraşmasının sonucunda ortaya çıkan bu çalışması, Alman edebiyat çevrelerinde bu yazarın ilk kez doğru ve köklü bir biçimde tanınmasını sağladı. Shakespeare’i bir “deha” olarak niteleyen Goethe, kendini de onunla eşdeğer sayarak, kendi “ben”ine, kendi yaratıcı gücüne duyduğu güveni ilk kez dile getirdi. Goethe’ nin Shakespeare’in yapıtlarına duyduğu ilginin bir başka ürünü de, gene o yıllarda yazmaya başladığı Götz von Berlichingen (1773; Demir Elli Şövalye von Berlichingen, 1933) adlı oyunudur. Coşkunluk akımına özgü iyi ve güçlü insan (Kerl) tipini ve özgürlük idealini işleyen oyun, bu dönemin tiyatro alanındaki en yetkin örneklerindendir.

Goethe 1772’de, stajını tamamlamak için kısa bir süre Strassburg’dan Wetzlar’a gitti. Onun tümüyle edebiyata yöneldiği Wetzlar döneminin en önemli olayı, arkadaşı Kestner’in nişanlısı Charlotte Buff’a âşık olması ve bu umutsuz aşkın sonucunda Die Leiden des jungen Werther (1774; Genç Werther’in izdirapları, 1914 Genç Werther’in Acıları, 1935, 1991) adlı romanın ortaya çıkmasıdır. Goethe o dönemde kişisel yaşantılarını, doğa karşısında kendini kaptırdığı coşkuyu, gem vuramadığı duygularını dile getirecek yeni biçim arayışları içindeydi. Eski Yunanlı şair Pindaros’un övgü şiirlerinden ve Alman şair Klopstock’un odlarından etkilenerek şiirler yazıyordu. Belirli kalıplara bağlı kalmadan, dizenin kendi içindeki ses düzenine dayalı, serbest ölçülü bu övgü şiirlerinin en önemlileri “Prometheus”, “Wanderer’s Sturmlied” (Gezginin Fırtına Şarkısı), “Ganymed” (“Ganymed”, 1965) ve “Schwager Kronos”tur.

Werther romanı ise aynı coşkulu duyguların anlatı biçiminde dile getirilmesidir. Romanın konusu, Goethe’nin Charlotte’ye beslediği umutsuz aşkla Jerusalem adlı bir dostunun o sırada aşk uğruna kendini öldürmesi gibi iki olaydan kaynaklanır. Mektup-roman biçiminde yazılmış olması ise, İngiliz yazar Samuel Richardson’ın Pamela adlı romanının etkisini yansıtır. Aklın yerine duyguyu koymasıyla, insan ruhunu, düş gücünü, dolayısıyla da bireyi ilk kez bu kadar yüceltmesiyle, Tanrı’nın yansısını insanın kalbinde ve (panteist bir görüşle) doğanın her bir zerresinde bulmasıyla Alman edebiyatında yeni bir çığır açan Werther, modern Alman romanının da başlangıcı olarak kabul edilir. Roman, Almanya dışında da büyük yankı uyandırmış, Goethe’nin bir anda dünya çapında ün kazanmasını sağlamıştır.

Klasik dönemi


Weimar yılları ve İtalya gezisi.


1775’te tanıştığı genç Weimar dükü Kari August, Goethe’yi Weimar’a çağırdı ve kendine özel elçilik danışmanı olarak atadı. Bu olay Goethe’nin Leipzig, Strassburg ve Frankfurt yıllarını içine alan gençlik döneminin sona ermesi anlamına geliyordu. Artık, günlük yaşamında bazı sorumluluklar yükleneceği, nesnel değerlere önem vereceği, ölçüsüzlükten kaçınacağı bir dönem başlamıştı. Weimar düküyle kısa zamanda büyük bir dostluk kuran Goethe, aynı zamanda onun yardımcısı olarak maden ocaklarıyla kent ormanlarının denetimini de üstlendi. Bu ona, doğaya daha yakın olma olanağını verdi. Böylece doğabilim araştırmalarına yönelen Goethe bitkiler, taşlar, yeryüzünün jeolojik yapısı, insan ve hayvan anatomisi, renklerin ve ışığın gizleri gibi eskiden beri ilgilendiği konular üzerinde yoğun çalışmalara girişti. “Seefahrt” (Deniz Yolculuğu), “An den Mond” (Ay’a), “Wanderer’s Nachtlied” (“Yolcunun Gece Şarkısı”, 1948) gibi şiirleri ile doğadaki gizilgücü dile getirdiği “Erlkönig” (“Peri Padişahı”, 1958) ve “Der Fischer” (Balıkçı) gibi ünlü baladları, onun Weimar’da yaşadığı değişimin en canlı kanıtlarıdır. “Grânzen der Menschheit” (“İnsanlığın Sınırları”, 1949) gibi şiirlerinde, coşkunluk döneminde olduğu gibi tanrılar karşısında kendini üstün gören insan imgesinin yerini, sınırlarının bilincine varmış, çevresiyle uyumlu insan almıştır.

Onun bu yeni dünya görüşünü kazanmasında, Weimar’da tanışıp büyük bir sevgiyle bağlandığı Frau von Stein’ın etkisi büyüktür. Goethe’den daha yaşlı, evli ve birkaç çocuk sahibi olan bu soylu kadın, duygulu, akıllı ve dengeli kişiliğiyle, onun çevresiyle uyumlu, kendi içinde dengeli bir ruh dünyası kazanmasına yardımcı olmuştur. Goethe “Warum gabst du uns die tiefen Blicke” (Neden Bize Bu Derin Bakışları Verdin) adlı ünlü şiirini Frau von Stein için yazmıştır. Gene bu yılların ürünü olan Iphigenie auf Tauris (1779; Iphigenie Tauris’te, 1943) adlı oyunundaki Iphigenie ile Torquato Tasso’daki (1780-89; Torquato Tasso, 1941) prenses tipleri de Frau von Stein’m kişiliğinden önemli izler taşır.

Iphigenie Tauris’te oyununda Goethe, Antik Çağda Euripides’in de işlediği mitolojik İphigeneia konusunu, özünde değişiklikler yaparak kullanmıştır. Onun sonsuz insan sevgisi ve ruh güzelliğiyle dolu Iphigenie’si, tanrıların lanetlediği Tantalos soyu üzerinden lanetin kalkmasını ve kötü ruhlar tarafından izlenen erkek kardeşi Orestes’in kurtulmasını sağlar. Goethe, Iphigenie’nin kişiliğinde sevgiye ve ölçüye dayanan bir insanlık idealini gerçekleştirmiştir. Bu niteliğiyle oyun, Lessing’in Nathan der Weise (Bilge Nathan) ve Schiller’in Don Carlos’uyla birlikte Alman edebiyat tarihinde “insanlık ideali”nin işlendiği üç temel yapıttan biridir.

Torquato Tasso’da ise Goethe, Werther gibi kendi yarattığı düş dünyasında yaşayan bir şairin, dışında kaldığı gerçeklikle çatışmasını sergiler. Ama artık coşkunluk dönemi yapıtlanndakinin tersine bir tutum içindedir; yazar olarak toplumla sanatçı arasındaki uyumsuzluğu kendisi yaratan, toplumu anlamaya çaba göstermeyen Tasso’nun tarafını tutmaz. Kendisi de, Tasso’nun tersine, dış dünya ile ilişki kurmuş, yaşamla sanatı kendi kişiliğinde bağdaştırmayı başarmıştır.

On yıl kaldığı Weimar’da toplum yaşamına bağımlı olmaktan sıkılan Goethe, 1786 sonbaharında ansızın Weimar’dan ayrılarak Verona ve Venedik üzerinden Roma’ya gitti. Daha sonra Italienische Reise (1816- 17; İtalya Seyahati, 1957) adlı kitabında anlatacağı bu iki yıllık dönemin, onun yaşamında çok önemli etkileri oldu. İtalya’ da çeşitli sanat yapıtlarını yakından tanıma olanağını buldu. “Bakmak”, “görmek”, “incelemek” kavramları gözünde büyük önem kazandı. Yakından tanıdığı ve hayran kaldığı Yunan ve Roma sanatının yanı sıra, İtalya’daki değişik bitki örtüsünü inceleyerek vardığı sonuçlar da dünyaya bakışma yeni bir boyut kazandırdı. Doğabilim çalışmalarını özellikle bitkiler üzerinde yoğunlaştırdıktan sonra, insanların da bitkiler gibi sürekli bir değişim içinde oldukları görüşüne varmıştı. Ona göre, bitkilerin tümünün kökenini nasıl bir “ana bitki” (Urpflanze) oluşturuyorsa, insanların değişme ve gelişmesi de, her varlığın içinde bulunan ana ilkeye, öze bağlıydı. Doğadaki, “sürekli değişmeye karşın aynı varlık olarak kalmak, ama gene de sürekli değişmek” yasasını insana da uyguladı. Weimar’a döndükten sonra bu düşüncelerini “Metamorphose der Pflanzen” (1790; Bitkilerin Başkalaşması) adlı yazısında dile getirdi.

1788 yazında Weimar’a geri döndüğünde, o çevreye ve eski dostlarına yabancılaştığını gördü. Bu kez, karşısına çıkan Christiane Vulpius adlı eğitimsiz bir kıza âşık olmuştu; bir süre sonra onunla evlendi, Kari August adını verdikleri bir oğulları oldu. 1790’da Weimar’da tamamladığı, 20 parçadan oluşan “Römische Elegien” (“Roma Ağıtları”) adlı şiirinde, Christiane’nin ona verdiği yaşama sevincini dile getirdi.

Schiller’le dostluğu


1794’te Goethe ile Şchiller, Jena Üniversitesi’nde karşılaştılar. İlk ilişkileri, Goethe’nin ana bitki konusundaki görüşlerine Schiller’in karşı çıkmasıyla başladı. Ama daha sonra bu tartışmadan büyük bir dostluk doğdu. Schiller’in çıkarmakta olduğu Die Horen (1796-97) adlı edebiyat dergisinde Goethe de yazmaya başladı. Bu, her iki şair için de verimli bir dönem oldu. İkisi de en ünlü baladlarını 1797’de yazdılar. “Der Schatzgrâber” (Hazine Avcısı), “Der Zauberlehrling” (“Büyücü Çırağı”, 1961) Goethe’nin gençlik yıllarındaki coşkulu tutumunu aşıp klasik olgunluğa eriştiği, içinde duygulardan çok, düşüncelere ağırlık verdiği baladlardır. Goethe’nin, dostu Schiller’in etkisiyle tamamladığı bir yapıtı da, Wilhelm Meisters Lehrjahre’dir (1796; Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları, 1945). Yapıt, Weimar’a geldiği yıllarda yazmaya başladığı, ama bitirmeden bıraktığı Wilhelm Meisters theatralische Sendung’un (Wilhelm Meister’in Aktörlüğü, Rejisörlüğü ve Sahne Şairliği, 1941) yeniden ele alınıp bir oluşum romanma dönüştürülmüş biçimidir. Romanda “her insan kendisinde doğuştan bulunan yetenek ve yatkınlıktan geliştirerek kişiliğini oluşturur” düşüncesi dile getirilmiştir. Bu görüş ise, Goethe’nin İtalya yolculuğunda geliştirdiği, doğadaki özün sürekli değişerek yeni biçimlere girdiği görüşüyle aynı doğrultudadır.

Klasik döneminde Goethe’nin toplum karşısındaki tutumu da değişmiştir. Artık toplumu, kişiliğin oluşmasında en önemli etmen saymaktadır. Kahramanları, coşkunluk dönemindekiler gibi yasa tanımaz bir tutum içinde değildir; yasalara başkaldırmanın yerini, düzenle uyum içinde yaşama düşüncesi almıştır.

Geç dönemi


1805’te Schiller’in ölmesiyle, Goethe’nin sanat yaşamında bir dönem daha son buldu. Bundan sonraki ürünleri gerek dil, gerek üslup açısından öncekilerden farklıdır. Weimar dönemine kadar gençlik yıllarını anlattığı Aus meinem Leben. Dichtung und Wahrheit (1833; Kendi Hayatımdan Şiir ve Hakikat, 1946-54, 3 cilt) adlı yaşamöyküsü, özdeyişlerini bir araya topladığı Maximen und Reflektionen (Özdeyişler ve Düşünceler), Schiller’le mektuplaşması, dostu Johann Peter Eckermann’la konuşmaları hep bu son döneminin ürünleridir.

Goethe’nin anlatı türündeki son yapıtları, aynı zamanda üçüncü büyük romanı olan Wahlverwandtschaften (1809; Gönül Yakınlıkları, 1962/Gönül Bağları, 1977) ve Wilhelm Meister’in ikinci bölümü olan Wilhelm Meisters Wanderjahre’dir (1829; Wilhelm Meister’in Seyahat Yılları, 1946). Şiir türünde ise West-Ostlicher Diwan (1819; Divan-ı Şarki, 1912) bu son dönemin en önemli yapıtıdır. Goethe Divan-ı Şarki’de, 14. yüzyılda yaşamış İranlı şair Hâfız’ın gazellerini, biçim ve uyak özelliklerinden çok, öz açısından örnek almıştır.

ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI.
Şiir.

  • Neue Lieder (1770; Yeni Şarkılar),
  • Epilog zu Schillers Glocke (1805; Schiller’in Çan’ına Son Deyiş),
  • Marienbader Elegien (1823; Marienbad Ağıtları).
Oyun
  • Clavigo (1774; Clavigo, 1948),
  • Stella (1776; Stella, 1946),
  • Die Geschwister (1776; Kardeşler, 1938-39),
  • Egmont (1788; Egmont, 1946).
kaynak: Ana Britannica
BAKINIZ
Dünya Tiyatrosu - Faust (Goethe)
Son düzenleyen Safi; 16 Ocak 2017 14:35
Biyografi Konusu: Johann Wolfgang von Goethe nereli hayatı kimdir.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
5 Eylül 2006       Mesaj #2
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Johann Wolfgang von Goethe.jpg
Gösterim: 884
Boyut:  58.8 KB
Johann Wolfgang von Goethe

Doğum: 1749, Frankfurt am Main
Ölüm: 1832, Weimar
Alman şairi ve yazarı.

Bir burjuva ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Özel öğretmenlerden ders aldı, küçük yaşta Yunanca, Lâtince, İbranice, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca öğrendi. İlk şiirlerini on yaşındayken yazdı. On altı yaşında üniversite öğrenimine hazırdı. Babasının isteği üzerine Leipzig'de hukuk okudu (1765-1768), ama derslerde ve öğretmenlerde aradığını bulamadı. Ağır bir fiziksel ve ruhsal bunalım geçirdi. Dinlenmek ve tedavi görmek üzere ailesinin yanına döndü (1768-1769). Yarım kalmış öğrenimini tamamlamak için Strasbourg'a gitti (1770). Frankfurt'a dönerek avukatlık stajı yapmaya başladı (1771), ama asıl ilgi alanı edebiyattı.

Klasik dram kalıbından uzak olan "Götz von Berlichingen" adlı oyunu büyük yankı uyandırdı (1773). Bunu "Clavigo" adlı trajedisiyle, ona dünya çapında ün getirecek olan romanı "Die Leiden des jungen Werthers" (Genç Werther'in Acıları, 1774) izledi. Roman, Goethe'nin yaşadığı olaylardan esinlenerek yazılmıştı ve aşırı duygulu bir gencin kendi canına kıymasıyla noktalanan mutsuz aşkını konu alıyordu.

Ardı ardına yeni basımları yapılan, yasaklanan, eleştirilen ve alkışlanan kitap, Goethe'yi henüz 24 yaşındayken Almanya'nın en tanınmış yazarı yaptı. Weimar Prensi Carl August'un davetini kabul ederek, bir daha dönmemek üzere Frankfurt'tan ayrılıp Weimar'a gitti (1775). Genç prensin başlıca danışmanı oldu ve birçok yüksek görevde bulundu. 1782'de kendisine soyluluk unvanı verildi.

Ağır devlet görevlerinin yanı sıra özellikle doğa bilimlerine ilişkin incelemelerle uğraştı. Weimar'da bunalınca, yıllardır düşlediği İtalya yolculuğuna çıktı (1786). İtalya'nın birçok kentinde aylarca kaldı, önemli sanatçılarla yakın ilişkiler kurdu. Bu antik kültür dünyası, onun sanatında yeni bir dönüm noktasının, klasik çağın başlangıcını oluşturdu. "Egmont" (1787) trajedisini tamamladı, "İphigenie auf Tauris" (İphigenia Tauris'te 1779) adlı dramını şiir biçiminde yeniden işledi. İki yıl sonra Weimar'a döndüğünde, eski dostlarını gördü. Kısa bir süre sonra Christiane Vulpius adında halktan bir kızla ilişki kurdu ve onu evine aldı. Bu olay ve genç kızla "törensiz evlendiğini" açıklaması, Weimar sosyetesinde dedikodulara yol açtı. Resmî nikâh 1806'da yapıldı.

Goethe'nin devlet görevleri altında ezildiğini gören Weimar prensi, onu büyük ölçüde serbest bıraktı (1788). Goethe için yaratıcılığının doruğuna çıkacağı yıllar başladı. "Torquato Tasso" adlı "şiir-dram"ını bitirdi (1789). İtalyan şairi Torquato Tasso'nun yaşamından esinlenerek kaleme aldığı oyunun konusunu Goethe, "yaşamın yetenekle uyuşmazlığı" biçiminde ifade etti. 1791'de saray tiyatrosunun yönetimini üstlendi ve bu görevi 1817'ye dek sürdürdü. O dönemde az sayıda sanatsal ürün veren Goethe, daha çok doğa bilimiyle ilgilendi. Tüm bitkilerin gelişimini evrimsel bir sisteme bağlayan "Versuch die Metamorphose der Pflanzen zu erklşren" (Bitkilerin Başkalaşmasını Açıklama Denemesi, 1790) adlı incelemeyi yayımladı. Bu alandaki evrimci görüşleri onun Fransız Devrimi karşısındaki tutumunu da etkiledi. İnsan toplumundaki tüm değişimlerin doğada olduğu gibi, evrim yoluyla gerçekleşmesi gerektiğine inanan Goethe, devrimi olumlu karşılamadı. Bu nedenle, Fransız Devrimi'ne karşı duyduğu kuşkuyu dile getiren "Der Bürgergeneral" (Yurttaş General) adlı bir komedi yazdı (1793). Ertesi yıl Weimar saray hayatının alaylı bir yergisi olan ve hayvanlar arasında geçen "Reineke Fuchs" (Tilki Reineke) adlı destanını bitirdi.

Genç şair Freidrich Schiller ile kurduğu dostluk ilişkisi, onu İtalya'dan döndüğünden beri içine düştüğü yalnızlıktan kurtardı ve sanat yaşamına canlılık kazandırdı. Schiller'in çıkardığı "Horen" dergisinde, yirmi şiirden oluşan "Römische Elegien"i (Roma Ağıtları, 1795) yayımladı. Ünlü romanı "Wilhelm Meisters Lehrjahre"yi (Wilhelm Meister'in Çıraklık Yılları, 1766) tamamladı. Bu dört ciltlik yapıtta, bireyin gelişimi sorununu, insanın yaşam içinde eğitimini işledi. Schiller'in ölümü (1805) onu yeniden yalnızlığa itti. "Faust" trajedisinin birinci bölümünü bitirdi (1806). "Die Wahlverwandtschaften" (İsteğe Bağlı Hısımlıklar, 1809) adlı romanını yayımladı.

Kendi yaşam öyküsünü yazmaya başladı (1811), "Dichtung und Wahrheit" (Şiir ve Gerçek) adını verdiği bu yapıt üzerinde yirmi yıl çalıştı. İranlı şair Hafız'ın "Divan"ından etkilenerek başladığı "Westöstlicher Divan"daki (Batı-Doğu Divanı, 1819) şiirlerde, kendi yaşam felsefesini dile getirdi. Bu yapıtından sonra çalışmalarını "Wilhelm Meisters Wanderjahre" (Wilhelm Meister'in Yolculuk Yılları, 1821) adlı romanıyla "Faust"un ikinci bölümü üzerinde yoğunlaştırdı.

Alman edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Goethe, Avrupa edebiyatını ve düşünce tarihini derinden etkilemiş bir yazardır. Adı söylendiğinde ilk anımsanan yapıtı olan "Faust" ise Alman dilinin en tanınmış şiir ürünüdür. Goethe, 1773'te yazmaya başladığı bu trajedi üzerinde yaklaşık altmış yıl çalışmıştır. Trajedinin kahramını olan Faust, evrenin tüm bilgilerini ve varlıkların gizlerini öğrenmek adına, ruhunu şeytana satar. Şeytan, dünya zevkleriyle onu baştan çıkarmaya çalışır. Faust birçok kötülük işler, ama doğruya ve iyiye olan inancını yitirmez. Türlü acılar çektikten sonra, gerçeği, ideal güzellik, insanlığa yararlı olmak gibi yüce kavramlarda bulabileceğini anlar.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 16 Ocak 2017 14:35
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Johann Wolfgang von Goethe
Ad:  Johann Wolfgang von Goethe3.jpg
Gösterim: 989
Boyut:  72.3 KB

Genç Werther'in Acıları


Alman edebiyatının ve klasizmin en büyük yazarlarından olan Goethe, 28 ağustos 1749’da Frankfurt’da doğdu. Varlıklı bir aileden gelen babası tarafından Aydınlanma düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi, güzel sanatlar ve tiyatroyu tanıdı. 1765’de hukuk eğitimine başladı ancak hastalanıp evine döndü. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir. İyileşince, hukuk eğitimini Strasbourg’da tamamladı. Dil üzerine araştırmalar yapan Herder’le dostluk kurdu. Parlak bir gençti Goethe. 1775’de Weimar Dükü tarafından elçilik danışmanlığına atandı ve 1782’de “von” unvanını aldı.

1786’da Roma’ya giderek güzel sanatlar alanında incelemeler yaptı. Sicilya’da ise -ilginçtir- botanikle ilgilendi. Almanya’ya dönüşünden sonra evlendi Goethe. Doğan beş çocuğundan sadece birisini yaşatabildiler. Bu sıralarda Jena kentinde ikamet ediyordu ve Schiller’le de burada tanıştı. Yaklaşık on yıl süren dostlukları sırasında, iki yazar olumlu anlamda birbirini her yönden etkilediler. Siyasi karışıklar ve toplumsal patlamalara, 1805’de Schiller’in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, Jena’dan ayrıldı. Yaşı da hayli ilerlemişti, köşesine çekildi; yazdı, durmadan yazdı ve hayatının en üretken dönemini geçirdi. 22 Mart 1832’de Weimar’da öldü.

Goethe’nin Üç Dönemi


Goethe’nin sanat yaşamı üç evrede değerlendirilir. Üniversite yıllarından 1775’e kadar süren gençlik döneminin ilk yıllarında, sanat dünyasında yapmacıklı aşkları ve eğlenceli hayatı işleyen bir akım egemendi. İlk şiirlerini bu akımın etkisiyle yazmıştır. Ancak ne bu hayat, ne de bu sanat anlayışı ona uygun değildi. Zaten, bir süre kendisini kaptırdığı o günlerin eleştirisini, bir kaç yıl sonra yazdığı “Suça Katılanlar” oyununda bulmak mümkündür. Yine de, kendisi hayattayken en çok etki uyandıran roman “Genç Werther’in Acıları”, bir gençlik dönemi ürünüdür.


1775’de Weimar’a gidişi ile başlayıp Schiller’le arkadaşlığı ile 1805’e kadar uzayan yıllarda ise klasik sanat anlayışına ulaşmıştır Goethe. Özellikle, roman alanında “William Meister’in Çıraklık Yılları” ve şiirde “Baladlar”, en önemli eserleridir. Yazarlığının bu “Klasik” döneminde, daha çok tiyatro oyunları yazdığı söylenebilir.

Fransız Devrimindeki şiddet ürkütmüştü Goethe’yi ve bu toplumsal patlamaya sırtını dönmüştü. Ancak, “insanı eğitmenin, insan ruhunda yatan bencilliği ve uyumsuzluğu yok etmenin yollarından biri olarak tam klasik modellere dayanan güzel, dolayısıyla ahlaksal sanatı tercih ettiği zaman, aslında, Aydınlanma ideallerine bağlılığını sürdürmekte, insan doğasının ve toplumun kusursuz hale getirilebileceği fikrine olan hümanist inancı ortaya koymaktadır.”
1805’den sonraki “geç dönemi”nde ise, bir yandan “William Meister”in ikinci bölümünü ve “Gönül Bağlarını” tamamlamış, bir yandan da İranlı şair Hafızi’nin gazellerinin biçiminden etkilenen “Divan-ı Şarki”yi yazmıştır. Ama hepsinden önemlisi, 1770’den beri tasarlayıp geliştirdiği “Faust”a son şeklini vermesidir. Bugün Goethe’nin en tanınan ve sanatının doruğu olarak kabul edilen eseri kuşkusuz “Faust”tur.

“Genç Werther’in Acıları”


Bu romanı yazdığında 25 yaşındaydı Goethe. Hani, “bir kitap okudum, hayatım değişti” lafı gibi, “bir kitap yazmış ve hayatı değişmiştir”; üstelik okuyucularının hayatlarını da değiştirerek. Gerçekten de, romanın piyasaya çıkmasının ardından hem pek çok intihar vakası ile karşılaşılmış, hem de Almanya sokakları bir “Werther salgınına” uğrayarak, ortalığı mavi ceket, sarı pantolon giyen duygulu gençler istila etmiştir.


Hikaye, Werther’in mektuplaştığı arkadaşı Willhelm’in eliyle, mektuplar biçiminde anlatılır, zaman zaman, Willhelm sonradan öğrendiklerini de ekler(bu kısımlar bir sahne canlandırması tarzındadır); Büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçarak Wahlheim’e yerleşen aydın bir geçtir Werther. Orada tanıştığı soylu bir ailenin güzel kızı Lotte’ye aşık olur. Lotte de kayıtsız değildir bu aşka ama Albert’le nişanlıdır ve verilen sözler, ahlaki değerler önemlidir. Lotte Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Ne var ki aşk ve dostluk arasındaki sınır çizgisi zayıftır. Sınırı geçmekten korkan Lotte, bir daha görüşmemeleri gerektiğini bildirir genç adama. Werther’in bu acıya dayanması ise imkansızdır. Lotte’ye bir mektup yazar; “Bak Lotte! bana ölümün sarhoşluğunu tarttıracak olan o soğuk ve korkunç kadehi elime alıyorum. Onu bana sen uzatıyorsun, ben de alırken hiç duraklamıyorum. hayatımın bütün istekleri ve ümitleri yerine geldi. Ölümün çelikten kapısını vurmak öylesine titretici ve çetin ki” diyen Werther, “Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Alınyazısı bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda Lotte! Elveda” sözleriyle son verir mektubuna ve yaşamına...

Tıpkı şiirleri gibi, Werther’de de kendi yaşamından bir parça vardır Goethe’nin. 1772 yılında hukuk stajını yaparken, bir arkadaşının nişanlısına aşık olduğu için yaşadığı duygu ve ahlak çatışmasından esinlenmiştir bu romanını yazarken. Sondaki intihar vakası ise, o sıralarda gazetelere yansıyan bir haberin verdiği ilhamla olmuştur. Onun başardığı, tekil yaşanmışlıkları, genel toplumsal bir bunalımın eşliğinde anlatabilmesindedir. Ve elbette, Goethe’nin şiirsel, tasvirlerle dolu zengin dili/üslubu, hikayenin büyüsünü benzersiz biçimde derinleştirir.

Werther, “Sturm und Drang” (coşumculuk) akımının bütün izlerini taşıyan bir metin. Güçlü duygularla hareket etme, doğaya, çocuklara, pastoral bir hayata duyulan özlem, toplumsal kurumlara yönelik eleştiri hemen fark ediliyor. ancak bütün bunlar yalnızca estetik bir tercihten kaynaklanmıyor; o yıllar Almanya’sının -Avrupa olarak genelleyebiliriz de- bireyi köşeye sıkıştıran koşullarını yansıtıyor! Dikkat edilirse, “doğa tercihi” romantizmin ve İngiliz Gotiğinin de çok önemli bir motifi olmuştur. İnsanda derin izler bırakan şey, bir edebi metinde yazarın hayal ürünü olarak anlattıkları değil, o metinde -somut gerçekliği- yansıtan duygu ve düşüncelerdir. Werther’in yarattığı coşkunluk da, özellikle Almanya’da, anlatılanların Alman ulusal kimliği ile çakışmasından kaynaklanmıştır. Onu yaratan değil, varolanı tasvir edendir Goethe! Goethe, kişisel olanla toplumsal olan arasındaki kopmanın kaçınılmazlığını ve bunun toplumsal nedenlerini, insanın manevi yaşamı ile coşku dünyasını benzersiz bir lirizm ve çözümsel bir sezgiyle ortaya koymuştur bu romanında. Goethe’nin Werther’i, bireysel tutku, toplumsal zorunluluk ve bu tür bireysel tutkuların genel temsili anlamı arasındaki doğrudan ilişkiyi çok açık biçimde gösterir.

Ulusaldan Evrensele


Goethe, “şairi anlamak isteyen, onun ülkesine gitmelidir” demişti. Onunla aynı zaman diliminde yaşayan ve Fransız Aydınlanmasının mirasçısı olan Madame de Stael (1766- 1817) de “Werther’in Acıları”nı yorumlamasına bu noktadan, o dönem Almanya’sındaki insan yapısından başlıyor; “Almanlar acı duyguların ve melankolik imajların tasvirinde eşsizdirler. Tefekküre dayanan hayatları, onlarda güzele karşı bir çeşit coşkunluk, toplumsal yaşamdaki bozukluklara karşı bir nefret uyandırır. Hiç bir ülke yoktur ki orada yazarlar, tutkulu insan duygularını, ruh acılarını ve bu acılara katlanmayı kolaylaştıran felsefi olanakları Almanlar’dan daha iyi derinleştirsinler. Edebiyatın genel karakteri Kuzey memleketlerinin hepsinde aynıdır; ama Alman tarzının farklı hatları Almanya’nın siyasi ve dini durumundan gelir.


“Almanların sahip oldukları en nefis eser Werther’dir ve onu diğer dillerdeki şaheserlere karşı çıkarabilirler. Roman olarak tanındığı için, birçok kişi onun bir şaheser olduğunu bilmezler. Halbuki ben, heyecan şaşkınlıklarına ait daha göze çarpan, daha gerçek bir tasvir; tabiatın bir girdabı olan ve bütün gerçeklerin, görmesini bilenin gözleri önünde ayan beyan serildiği felaket içinde, daha keskin bir görüş taşıyan bir kitap tanımıyorum. Werther’in karakteri, insanların büyük çoğunluğunun karakteri olamaz. O, kötü bir toplumsal düzenin sağlam düşüncelere sahip bir insana verebileceği zararları bütün yönleriyle ortaya koyar. Kahramanında aşk acısından başka bir acının varlığını da ortaya koyduğu, ruhunda küçümsenmenin şiddetli acısını ve bu küçümsemenin kaynağı olan sınıf gururuna karşı duyduğu derin nefreti de gösterdiği için eleştirilmiştir yazar. Oysa, Goethe, ince ve mağrur bir ruhun bütün duygularıyla acı çeken bir varlığı, insanı tek başına ümitsizliğin en son derecesine götüren o acılar kabusunu tasvir etmek istiyordu ve aklın bütünüyle bozulması ve ölümün bir zorunluluk olması için, toplumun yara içine zehirlerini dökmesi gerekirdi.”

Hegel de “Estetik”inde Goethe’yi şu sözlerle över; “Böyle hakiki bir bireysel bütünlüğe ve canlı bağımsızlığa duyulan ilgi ve gereksinim, zamanımızın gelişmiş uygar ve politik yaşamının koşullarını ve evrimi ne kadar arzu edilir bulursak bulalım hiç bir zaman bizi terk etmeyecektir, edemez de. Bu anlamda, yeni çağın bu var olan koşulları içerisinde, şiirsel figürlerin kaybolmuş bağımsızlıklarını yeniden kazanma çabalarından dolayı Goethe’nin ve Schiller’in genç ruhlarına hayranlık duymalıyız.”
Goethe’nin gerçekçiliği Shakespeare’e uzanır. Ona göre, Shakespeare’in trajedilerini “kendi benliğimizde ve özgür istemlerimizde yatan ne varsa tümü, bir bütünün amansız yol alışıyla çarpışır ve gizli bir noktanın çevresinde döner”. Suçkov ise, Goethe’yi; insan kişiliğinin ve birey psikolojinin, bu bütünün amansız yol alışını belirleyen karmaşayı ve bileşenleri açığa çıkarmadan çözülemeyeceğini kavradığı için över.

Goethe’nin Alman edebiyatına etkisi çok önemlidir. İlk dönemlerde, ona karşı çıkan ya da onu izleyenler biçiminde ayrılmalar olmuşsa da, bu duruşların belirlenmesi yine Goethe’yi referans alır. 1900’lerden sonra ise bütün dünya için tartışmasızdır edebiyattaki yeri. Üzerine yapılan akademik çalışmalar bile başlı başına bir kütüphane oluşturan Goethe ve eserleri hakkında, yazılacak kısa bir yazının doyurucu olması; “Tarquatto Tasso”yu, Faust’u, William Meister ve “oluşum romanı”nı, okumadan Goethe’nin tanınması elbette mümkün değil ama okunması da mutlaka gerekiyor...! Sevinelim ki, bu büyük yazarın çok iyi çevirileri var Türkçe’de.
A. Ömer Türkeş
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 16 Ocak 2017 14:36
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
5 Ocak 2008       Mesaj #4
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Ad:  Johann Wolfgang von Goethe4.jpg
Gösterim: 1016
Boyut:  38.2 KB
Johann Wolfgang von Goethe
(1749-1832)

Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Johann Wolfgang von Goethe, yalnızca edebiyatla değil eğitim, doğa bilimleri ve felsefe de içinde olmak üzere pek çok konuyla yakından ilgilenmiştir.

Frankfurt am Main'de doğan Goethe'nin annesi, babası varlıklı ve aydın insanlardı. Evlerinde zengin bir kütüphane ve değerli bir resim koleksiyonu vardı. Wolfgang ve kız kardeşi Charlotte bu evde büyüdü. Aydınlanma Çağı'nın düşünceleriyle yetiştirilen Goethe küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi. O yıllarda Fransız işgali altında bulunan Frankfurt'ta sergilenen Fransız tiyatro topluluklarının oyunları küçük Wolfgang'ı çok etkiledi ve Fransız edebiyatına ilgi duymasına yol açtı.

18 yaşına gelince babasının isteğine uyarak hukuk öğrenimi için Leipzig'e gitti. Orada dönemin sanatçıları, edebiyatçıları ve arkeologlarıyla tanıştı. Eski Yunan sanatına hayranlığı bu sırada başladı. Gözlerini kullanmayı, bir insana ya da nesneye bakıp geçmek yerine, onu görüp tanımayı ve anlamayı öğrendi. Başladığı her işi en iyi biçimde yaparak sonuna kadar götürmek gibi bir özelliği vardı. Leipzig'e gittikten üç yıl sonra, 1768'de ağır bir hastalıkla evine dönmek zorunda kaldı. Evde kaldığı iki yıl boyunca simya ve astroloji ile ilgilendi.

1774'te yazdığı ilk romanı Genç Werther'in Acıları (Die Leiden des jungen Werther) gerek anlatımı, gerek duygularının coşkunluğu ve çağdaş gençliğin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktaki başarısıyla evrensel bir üne kavuştu. Bu romanla Alman edebiyatında Coşkunluk Akımı olarak bilinen yeni bir çığır açıldı. Bu yıllarda ilahiler, kısa ama özlü, pırıl pırıl şiirler yazdı.

Goethe 1775'te Weimar Dükü Kari August' un çağrısı üzerine Weimar'a gitti. Dükün özel elçilik danışmanı olarak maden ocakları ilerlemeye, insanlık erdemlerini yadsımadan, doya doya yaşamaya inanıyordu.

kaynak: Temel Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 16 Ocak 2017 14:43
Gerçekçi ol imkansızı iste...
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
16 Ocak 2017       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Johann Wolfgang von GOETHE
Ad:  Johann Wolfgang von Goethe5.jpg
Gösterim: 799
Boyut:  35.5 KB

alman yazar
(Frankfurt am Main 1749 - Weimar 1832)

imparatorluk danışmanı Johann Kaspar Goethe ile Frankfurt belediye başkanının kızı Katharina Elisabeth Textor'un oğlu, ilk öğrenimini özel öğretmenlerin denetiminde yaptı, latince, yunanca, İtalyanca, İngilizce, fransızca, müzik, resim, yiddiş dili ve ibranice öğrendi. Babasının ısrarı üzerine, hukuk öğrenimi görmek için 1765’te Leipzig’e gitti. Üç yılını geçirdiği bu kentte ilk şiirlerini yazdı ve pansiyon kaldığı evin kızı Kâtchen (Annette Schönkopf) ile fırtınalı bir ilişkisi oldu; resim öğretmeninin kızı Friederike Öser’e duyduğu aşk buna karşılık daha duruydu. Goethe ilk edebiyat denemelerini, Lie derbuch Annette'yi (1767), Die Laune des Verliebten (1767) adlı pastorali, Die Mitschuldigen (1770) adlı komedisini bu dönemde yazdı. Hastalanarak 1768’de Frankfurt’a dönen Goethe, annesinin ve Susanne von Klettenberg’in etkisiyle pietist çevrelere yakınlaştı.

Kaldığı çatı katını laboratuvar haline getirerek kimya deneylerine girişti. Neue Lieder'i de o sıralarda yayımladı (1769). iyileştikten sonra hukuk öğrenimini tamamlamak üzere Strasbourg’a gitti (1770) ve 1771'de mezun oldu. Bu kentte yaşadığı üç olay onu çok etkilemiştir: katedralin üzerinde bıraktığı şaşırtıcı izlenim, daha sonraki yapıtlarını derinden etkileyecek Herder ile tanışması; Sesenheim rahibinin kızı Friederike Brion'a duyduğu karşılıklı, ancak sonu olmayan aşk. Frankfurt'a dönen Goethe, ilk taslağını Strasbourg’da oluşturduğu ve Herder'in ısrarı üzerine yeniden ele alacağı Götz von Berlichingen adlı dramı yazmaya koyuldu. 1773'te yayımlanan bu dram Goethe'yi genç “Sturmund Drang" okulunun önderlerinden biri yaptı. Bu dönemden sonra Goethe bütün yaşamına egemen olacak yapıtı Faust“u tasarlamaya başladı.

1772'de Wetzlar’da hukukçu olarak çalışırken, arkadaşı Kestner’in nişanlısı Charlotte Buff adlı genç kıza umutsuzca tutuldu. Bu ilişkiyi, kendi adını koymadan yayımladığı, ama kısa sürede ünlenen küçük bir kitapta romanlaştırdı (Genç Werther”in acıları [Die Leiden des jungen Werthers], 1774). Frankfurt'a dönüşünde Clavigo (1774) ve Stella (1776'da yayımladı) adlı iki dramla Lili Schönemann’a duyduğu bir başka umutsuz aşkın anısını yaşatan Emin und Elmire adlı lirik bir ara oyun yazdı. Urfaust adıyla bilinen ilk Faust taslağını da bu sıralarda kaleme aldı. Artık iyice tanınan Goethe 1775'ten başlayarak yeni bir döneme girdi: Weimar grandükü Karl-August’un danışmanı oldu, bir yandan siyaset ve iktisatla, bir yandan da bilimsel araştırmalarla ilgilendi. 1776'da temsilciliğe, 1779'da özel danışmanlığa, 1782'de maliye bakanlığına getirildi; o dönemde edebiyat en önemli uğraşı olmaktan çıkmıştı.

1782'de kendisine soyluluk unvanı (von Goethe) verildi. Bununla birlikte, bu dönem, bayan Stein’ın etkisi altında Goethe’nin Werther’in coşkunluğundan ve romantizminden daha olgun bir dinginliğe geçtiği bir dönemdir: Iphigenie’ Tauriste'nın (iphigenie aut Tauris) VVeimar’da temsil edilen ilk düzyazı biçimi (1779) bunun bir kanıtıdır; Goethe, hemen ardından yapıtın bir de manzum biçimim kaleme aldı (1787). Bu dönem, Goethe’nin çok az şey yayımlayarak bazı temel yapıtlarının yazımına başladığı ve kendi gelişimi için her zaman zorunlu gördüğü İtalya yolculuğuna çıktığı dönemdi. Eylül 1786’da Weimar'dan ayrıldı, Venedik, Bologna ve Ferrara'dan geçerek, mart 1788 sonuna kadar kalacağı Roma’ya geldi. Bu yolculuk Goethe'nin düşüncelerinde yepyeni bir çığır açtı: Antikçağ'a dönüş. Bununla birlikte, Roma'da tamamladığı oyunu Egmont’ kontu (1788) İtalya etkilerinden uzaktır. 1789’da VVeimar'da tamamlanan (1790’da yayımlandı) Torçuato’ Tasso'da bu etkiler sezilse de, Faust'un ilk fragmanında böyle bir iz kesinlikle görülmez (1790). Buna karşılık, Römısche Elegien [1790] baştan başa bu ölümsüz kentin anılarıyla doludur; bu şiirlerde son aşkı, kendisine beş çocuk verecek çocuklarından sadece August (1789-1830) yaşayacaktır ve ancak 1806’da evleneceği Christiane Vulpius ile ilişkisinin izlerini görmek mümkündür. Venedik'e yaptığı yeni bir gezi (1790) Goethe'nin gelişiminin son aşamasını belirler. O sırada Goethe, kırk bir yaşındadır.

1792 ve 1793 yıllarında Goethe, grandük Karl-August’un peşinden Prusya’nın Fransa'ya karşı giriştiği seferlere katıldı. Valmy savaşı (1792) ve Mainz kuşatmasında (1793) bulundu. Campagne in Frankreich (1882) adlı yapıtında bu olayları yan tutmadan anlattı. 1794 yılı Schiller’in dostluğuyla aydınlanan yeni bir dönemin başlangıcıydı. Yavaş yavaş pekişen bu dostluk, her ikisi için de olağanüstü bir biçimde verimli oldu. Goethe, 1796'da Schiller ile birlikte Xenien başlığıyla bir epigramlar derlemesi yayımladı ve Wilhelm’ Meıster'in çıraklık yılları (Wilhelm Meisters Lehrjahre) adıyla, büyük bir bölümü özyaşamına dayanan romanını tamamladı; bu yapıtın 1910’da bulunan ilk taslağı Wilhelm Meisters theatralische Sendung adıyla yayımlandı. 1797’deyse Hermann’ ile Dorothea (Hermann und Dorothea) adlı bir tür burjuva destanıyla en yetkin baladlarından bazılarını bastırdı; Der Zeuberlehring’, Der Gott und die Bayadere. Bu yapıtlarıyla Werther’den sonra yitirdiği geniş okuyucu kitlesine kavuştu. 1803’te Die natürliche Tochter adlı burjuva dramı sahnelendi. Grandükün izniyle tüm resmi görevlerinden ayrılan Goethe, tüm zamanını edebiyata verdi; bununla birlikte Weimar tiyatrosu'nun yöneticiliğinden ayrılmadı (1817’ye kadar) ve boş zamanlarında ara sıra yerbilim ve bitkibilim (Die Metamorphose der Planten [Bitkilerin değişimi], 1790; Zur Farbenlehre [Renkler kuramı], 1810) çalışmalarıyla ilgilendi. Bilimsel çalışmalarında özellikle, Newton kuramını ve matematiğin rolünü eleştirirken doğanın ve organik biçimlerin doğrudan doğruya algılandığını öne sürdü (1812'de morfoloji sözcüğünü buldu).

Ağır bir hastalık ve 1805'te Schiller’in ölümü Goethe'nin içine kapanmasına yol açtı; gene de, Faust’un ilk bölümünün yayımlandığı 1808 yılında, Erfurt'ta Napolöon onuruna düzenlenen şenliklere katıldı; ünlü görüşme sırasında imparator, Goethe'ye "Lögion d’honneur nişanının kartal rütbesi"ni verdi. Ertesi yıl, o dönemde Minna Herzlieb ile yaşadığı evlilikdışı aşkın üstü kapalı bir öyküsü olan Gönül‘ yakınlıkları (Die Wahverwandschaften) adlı romanını yayımladı (1809). Christiane Vulpius’un ölümüyle Goethe’nin İtalya'ya yaptığı yolculudan otuz yıl sonra yayımladığı İtalya seyahati (italienische Reise) [1816-17] aynı yıla (1816) rastlar; genç alman kuşağının milliyetçiliğe kaydığı o günlerde, bu yapıt, Goethe’ye özgü klasikçiliğin tam bir bildirisidir. Daha sonra, lirik esin kaynaklarına doğu egzotizmini de katarak 1819'da, Westöstlicher Divan' da von Willemer'e duyduğu aşkı dile getirdi. Goethe, Wilhelm’ Meister'in yolculuk yılları’nda (Wilhelm Meisters Wander- jahre) [1821- 1829] günlük gerçeklerden uzaklaşmaya başladı; dingin bir bakışla, yaşlı Goethe’nin 17 yaşında bir genç kız olan Ulrike von Levetzovv’a duyduğu tutkunun birbirine karıştığı Marienbader Elegie'de (1827) bu eğilim daha da güçlendi. Bundan sonra Goethe, bütün zamanını son iki büyük yapıtına verecektir; ilk bölümü 1811'de yayımlanan, tamamlanamayan dördüncü bölümüyse ancak 1833’te çıkacak olan özyaşamöyküsü Şiir’ ve hakikat (Dichtung und VVahrheit), özellikle de, ilerde yeniden elden geçirmeyi tasarladığı ve ölümünden birkaç gün önce tamamlayabildiği Faust II. Teil (1833).

Eserleri (seçmeler)

Goethe’nin sık aralıklarla başlayıp da bazen on yıl ara verdiği; çoktan basıma girmiş olan önemli çalışmaları ve ilk defa yıllar sonra basılan, tamamlanmış bazı çalışmaları olmak üzere önemli türde birçok eseri olmuştur. Bu nedenle bazen, oluşum zamanına göre eserlerinin tarihlerini belirlemek zordur. Aşağıda verilen eser listesi, (tahmin edilen) oluşum zamanlarına göre sıralanmaktadır.

Dramaları
  • Sevgilinin Keyfi (Pastoral)-(Die Laune des Verliebten), başlangıç 1768, yayın 1806
  • Suça Katılanlar (Komedi)-(Die Mitschuldigen), başlangıç 1769, yayın 1787
  • Demir Elli Götz von Berlichingen (Drama, çeviren: Ahmet Adnan,1933)-(Götz von Berlichingen mit der eisernen Hand),1773
  • Ein Fastnachtsspiel vom Pater Brey, 1774
  • Jahrmarktsfest zu Plundersweilern, 1774
  • Götter, Helden und Wieland (Piyes), 1774
  • Clavigo (Trajedi), 1774
  • Egmont (Trajedi), başlangıç 1775, yayın 1788
  • Erwin und Elmire (Müzikal piyes), 1775
  • Die Geschwister. Ein Schauspiel in einem Akt, 1776
  • Stela. Ein Schauspiel für Liebende, 1776
  • Der Triumph der Empfindsamkeit (Dram), 1777
  • Proserpina (Monodram), 1778/1779
  • Iphigenie auf Tauris (Drama), düzyazı 1779, yayın 1787
  • Torquato Tasso (Drama), başlangıç 1780, yayın 1790
  • Faust. Bir Fragman (Faust. Ein Fragmant), 1790
  • Büyük Cophta (Komedi)- (Der Groß-Cophta), 1792
  • Yurttaş General (Komedi)- (Der Bürgergeneral), 1793
Faust. Bir Trajedi (Faust’un ilk bölümüne uygun- çeviren: Seniha Bedri Göknil, 1935) / (Faust. Eine Tragödie), başlangıç 1797, bu başlık altında ilk olarak 1808 yılında yayımlandı.
  • Muhammed, Voltaire’in Trajedi Çalışması ve Çevirisi (Mahomet, Übersetzung und Bearbeitung von Voltaire), 1802
  • Die naturliche Tochter (Trajedi), 1803
  • Pandora (Piyes), oluşum 1807/08, yayın 1817
  • Faust 2 (Faust’un 2. bölümü), 1832
Romanları ve öyküleri
  • Genç Werther’in Acıları (Mektup roman, çeviren: Nurullah Ataç, 1930)-(Die Leiden des jungen Werthers), 1774
  • Wilhelm Meister’in aktörlüğü, rejisörlüğü ve sahne şairliği (Roman), başlangıç 1776, yayın 1911
  • Alman Göçmenlerin Sohbetleri (öykü)- (Unterhaltungen deutscher Ausgewanderten)
  • Öyküler (Novelle ), başlangıç 1797
  • Wilhelm Meister’in Seyahat Yılları (Roman)- (Wilhelm Meisters Wanderjahre), başlangıç 1777, yayın 1821
  • Gönül Yakınlıkları (Roman)- (Die Wahlverwandschaften), 1807
Destanları
  • Reineke Fuchs (Fabl), 1794
  • Hermann und Dorothea (Destansı şiir, altı vezin ölçümlü), 1798
Şiirleri
  • 1771: Mailied
  • 1774: Prometheus
  • 1774/1775: Vor Gericht (Şiir)
  • 1777: An den Mond
  • 1782: Gürgen Kralı (Balad, çeviren: Musa Aksoy)- (Der Erlkönig)
  • 1797: Hazine Avcısı (Balad)- (Der Schatzgräber)
  • 1799: İlk Cadılar Bayramı (Balad, Felix Mendelsohn Bartholdy tarafından, Soli, Koro ve Orkestra eşliğinde bir Kantat olarak bestelenmiştir.)
  • 1815: Totentanz
  • 1822: Dem aufgehenden Vollmonde (Şiir, Dornburg 25 Ağustos 1828)
Şiir koleksiyonları ve epigram derlemeleri
  • Roma Ağıtları (çevirmen: Ahmet Cemal, yayın 1996)- (Römischen Elegien)
  • Venezianische Epigramme, 1790
  • Xenien (Epigram, Friedrich Schiller ile ortak), yayın 1796.
  • Doğu-batı Divanı (çevirmen: Senail Özkan, 1948)- (West-östlicher Divan), yayın 1819, gelişme 1827
Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

26 Eylül 2015 / GusinapsE Edebiyat ww
16 Ocak 2017 / asla_asla_deme Edebiyat
24 Eylül 2015 / Safi Siyaset ww
29 Eylül 2015 / Safi Siyaset ww