Arama

Lev Nikolayeviç Tolstoy

Güncelleme: 18 Ağustos 2015 Gösterim: 41.488 Cevap: 7
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Lev Nikolayeviç Tolstoy

Sponsorlu Bağlantılar
Büyük Rus yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy (Leo Tolstoy), 9 Eylül 1828’de Tula’da bulunan ailesine ait Yasyana Polyana Malikanesinde doğdu. İki yaşında annesini ve dokuz yaşında babasını kaybetti. Anne ve babasının olmaması sebebiyle eğitimini halaları üstlendi ve 1943 yılında Doğu dilleri okumak üzere Kazan Üniversitesi’ne gönderildi. Fakat uzun bir süre geçmeden buradaki eğitimini yarıda bıraktı ve Hukuk Fakültesi’ne geçti. Bu fakültedeki eğitimini de yarıda bıraktı ve 1847 yılında, doğduğu yer olan Yasyana Polyana’daki çiftliğine geri döndü. Aradan üç yıl geçtikten sonra, 1851’de Rus ordusuna yazıldı ve 1854-55 arası Kırım Savaşın’da topçu teğmeni olarak görev yaptı.
Bu dönemde otobiografik eserler olan Çocukluk, İlk Gençlik ve Gençlik’i ve ayrıca Tipi, İki Süvari Subayı ve Toprak Ağası’nın Sabahı’nı yazdı. Bu ilk başarılarından sonra kendini edebiyata adamaya karar veren Tolstoy, savaştan sonra St. Petersburg’a gitti, fakat burada birini radikal demokrat N. Çernişevski, diğerini muhafazakar liberal I. Turgenyev’in temsil ettiği iki edebi kampla anlaşamayarak 1857’de İsviçre, Almanya ve Fransa’yı kapsayan bir seyahate çıktı. Bu dönemde eğitim kurumlarıyla ilgilenmeye başladı ve Rusya’ya dönerek çiftliğindeki köylü çocukları için bir okul açtı. 1860’ta ikinci bir Avrupa seyahatine çıkarak buradaki eğitim kuramlarını ayrıntılı bir şekilde inceledi. Bu incelemelerin neticesinde, Batı’nın yapay ve maddeci uygarlığını, insanı bozan bir etken olarak görmeye başladı. Avrupa seyahatini bitirip Rusya’ya döndüğünde serflik kaldırılmıştı. Tolstoy, kendi bölgesinde eski serflerle toprak sahipleri arasındaki toprak ve borç anlaşmazlıklarını çözmek üzere yargıçlık görevini üstlendi.

1862 yılında komşu çiftliğinin sahibinin kızı olan Sofya Andeyevna Bers’le evlendi ve bu evliliğinden on üç çocuğu oldu. Bu dönemde yazar, “Kazaklar”, “Sivastopol Hikayeleri” ve belkide en büyük romanı olan “Savaş ve Barış”ı yazdı. Napolyon Savaşları sırasında, 1865′de yazdığı “Savaş ve Barış”, yaşama sunulan bir destan olarak nitelendirilir. Bu romanda geniş bir zaman sürecinden bahsedilmesi, somut özelliklerin canlandırılmasında kaydedilen yüksek başarı düzeyi, sayıları beş yüzü aşan sayıda kişiyi içermesi, öykünün dallanıp budaklanarak ilerlemesi bu eseri başyapıtlardan biri haline getirmiştir. Eser geniş ve detaylı olması nedeniyle tarihi bir belgesel niteliği dahi taşır . Bu kadar çok sayıda karaktere rağmen, her bir karakter diğerlerinden çok farklı özellikler taşır. Tolstoy, “Savaş ve Barış” adlı eserinin yayımlanmasından sonra, yıldan yıla artacak bir bunalıma girdi. Bu bunalımın izleri, 1877 yılında yayımlanan, ikinci büyük romanı sayılabilecek “Anna Karenina” adlı romanında da görülür. Bu romanda yazar, aileleri mutsuzluğa götürebilecek etmenleri araştırıp, kendimizi sorgulamaya sevketmiştir.
Tolstoy, 1880’den sonra Hristiyanlıktaki ölümsüzlük düşüncesini, Ortodoks Klisesi’ni ve her türlü siyasal iktidarı yadsıyan, kendine özgü bir tür hristiyanlık anarşizmi geliştirmeye başladı. Düşüncelerini açıkladığı ‘‘Dogmatik Teolojinin Eleştirisi’’, ‘‘O Halde Ne Yapmalıyız?’’ ve ‘‘Tanrı’nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir’’ adlı makalelerin yayımlanmasından sonra 1901’de Kilise tarafından afaroz edildi. Bu dönemde yazdığı “İvan İlyiç’in Ölümü”, “Kreutzer Sonat”, “Hacı Murat” ve son büyük romanı sayılabilecek “Diriliş” gibi eserleri, aynı manevi arayışa, ahlâksızlıkla suçladığı sanatı ve dogmalar ve mucizeler üreten Kilise’yi yadsıyışına işaret eder.
[SIZE=3]1900’lerden itibaren bir yandan mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle ailesiyle arası açılırken, diğer yandan aydın Rus gençleri arasında giderek daha çok tanındı. Bu ikisi, derin bunalımını ve manevi yalnızlığını arttırdı. 7 Kasım 1910’da ailesini terk etmeye karar vererek yanına en küçük kızı ve doktoruyla yola çıktı. Ancak birkaç gün sonra Astapovo tren istasyonunda (Burada İstanbula gelirken tren istasyonunda ölmüş olarak da okumuştum kişisel bilgidir) zatürreden ölmüş olarak bulundu.
Biyografi Konusu: Lev Nikolayeviç Tolstoy nereli hayatı kimdir.
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
4 Aralık 2006       Mesaj #2
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
leotolstoy172afd0ey8

Sponsorlu Bağlantılar
Kont Lev Nikolayevich Tolstoy (Rusça: Лев Никола́евич Толсто́й; genelikle Türkçe'de: Lev Tolstoy) (9 Eylül 1829 - 20 Kasım 1910, Miladi Takvim; 28 Ağustos1828 - 7 Kasım 1910, Julianjulian Takvim)


Büyük bir rus yazarı, fikir, eğitim, sanat dünyasının en ünlü kişilerinden biridir. Zengin bir ailenin çocuğu olarak Yasnaya-Polyana'da doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak için Moskova'ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve J. J. Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetle etkisinde kalmıştı. Yasanaya-Polonya'ya döndü, yoksul köylüler arasına katıldı. İlk eseri olan 'çocukluk'u bu sıralarda yazdı. Bir süre sonra orduya girdi; Kafkasya'ya gitti. Kaskas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikayelerini yazdı. 1854'te Kırım savaşı'na subay olarak katıldı. Sonra askerlikten ayrılıp Petersburg'a gitti. Bir kısım eserlerini oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Genede içinde aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa, İsviçre'de dolaştı. Yurduna dönüşünde gene Yasanaya-Polonya'ya yerleşti. Asalet ünvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim, eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862'de evlendi.
Tolstoy bir düzineyi geçen çocuk sahibi olduğu bu evlilik hayatının ilk yıllarında ömrünün en mutlu, en rahat devresini yaşadı. Eserlerinin en kuvvetli olan iki romanı 'Harb ve sulh' ile 'Anna Karanina'yı, bu sıralarda yazdı. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kabasaba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bakıp usanmadan yazmasıydı. 'Kreutzer Sonat', 'Efendi ile Uşak', 'Karanlıkların Gücü', 'İman nedir', 'İnciler', 'Kilise ve Devlet', 'İtiraflarım' hep bu yılların ürünleridir.
Tolstoy ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda, evini bırakıp yollara düştü. Bir gün küçük bir kasaba istasyonunda, ( söylentilere göre İstanbul'a doğru giderken ) elinde Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşler adlı romanıyla hayata gözlerini yumdu.
Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını gerçekten büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof bir eğitimci olarak da ün kazanmıştı. Yukarıda sayılanların dışında 'Diriliş', 'Gençlik', 'Hacı Murat', 'Ayaklanış', 'Sergey Baba', 'Tanrı Bizim İçimizdedir', 'Kazaklar', 'Tesadüf', 'İki Süvari ' gibi eserleri vardır.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yatay
tolstoy LEV NIKOLAYEVIC TOLSTOY
1828 - 1910


Kont Lev Nikolayevic Tolstoy 28 ağustos 1828'de Tulainde Yasnaya Polyana'da doğdu. Annesini küçük yaşta kaybetti. Babası ve kardeşleriyle yaşadığı aile topraklarında Rus kırsal yaşamını erkenden tanımış oldu. On beş yaşında Voltaire'i ve üstünde kalıcı bir etki bırakacak olan Rousseau'yu okudu. 1847'de üniversiteden ayrılarak köylülerine yararlı olmak amacıyla dönüp, Yasnaya Polayana'ya yerleşti.

Genç Tolstoy, dört yıl süren acılardan ve yaşamın anlamını sorgulamalardan sonra 1851'de yaşadıklarından tatmin olmayarak Kafkasya'ya gidip topçu teğmeni oldu. Edebiyat çalışmalarına da gerçek anlamda burada başladı. O dönemde Kafkasya bir eğitim ocağı ve aralarında Lermontov'un da bulunduğu pek çok Rus yazarı için esin kaynağıydı. Zaten Tolstoy'un gençlik hikayeliyle (özellikle savaş sahneleri) lermontov'un üslubu arasında bir yakınlık sezilebilir. Dağıştan ve Çeçenistan'ın Ru Çarlığı'na bağlanması üzerine yerli halkın gösterdiği tepkileri, Tolstoy "Kazaklar" adlı hikayesinde anlatır. Kırım Savaşı sırasında Sivastopol'da bölük komutanı olarak, kuşatılmış şehrin en tehlikeli kesiminde bulundu ve yaşadıklarını "Sivastopol" adlı eserinde anlattı. Tolstoy bu eserinde yeniden savaş temasını ele alır. Onun savaş sahnelerini, roman kişilerinin algılarına dayanarak anlatması ve bütün bir savaş mekanizmasını ahlakın prizmasından geçirmesi büyük bir yeniliktir.

Tolstoy'un yayımlanan ilk kitabı "Çocukluk"un ne Kafkasya'yla ne de Kırım'la ilgisi vardır. Tolstoy bu kitapta çocukluk anılarına geri döner, Yasnaya Polyana'daki yaşamdan sahneler canlandırır. Bu hikayeyi gönderdiği Sovremennik dergisinin yönetmeni şair Nekrasov, derhal yayımlamaya karar verir. Böylece ilk hikayesinin yayımlanmasından sonra, peş peşe çıkan "İlk Gençlik" (1854) ve "Gençlik" (1857) ile Tolstoy, dönemin en tanınmış yazarları arasında yer alır. Nekrasov, Turgenyev'e şöyle der; "işte yeni bir yetenek, hem de kesin görünen bir yetenek."

Bu üçleme içinde geçmiş yıllara duyulan özlemden, çocukluğun masumiyetinden, dünyayı keşfedişteki tazelikten çok daha fazlasını barındırır. Tolstoy'un gelecekteki eserlerinin taşıyacağı bütün özgünlüğü, özellikle de özeleştiriye olan eğilimini tohum halinde içerir. Delikanlılığında daima doğru hareket etmek amacıyla entelektüel ve moral yeteneklerinin gelişmesi için bir program hazırlamayı tasarlar. On dokuz yaşından başlayarak en küçük eylem ve düşüncelerini didik didik edip eleştirdiği bir günlük (tüm yaşamı boyunca sürecek ve binlerce sayfa olacak) tutar. Tolstoy'un gelişim çizgisini defalarca saptıracak derin krizlere karşın, onun kişisel ütopyası çok erken oluşur. Bu sayede bireyin manevi mükemmelliğinin kötülük ve yalanla daha iyi baş edebileceği, çünkü bu konuda toplumsal reformların bile yetersiz kalacağı, toplumun insanı yozlaştırdığı şeklindedir. 1856'da bu aykırı düşünceyi sonuna kadar götürerek, "sanat sanat içindir" görüşünü savunan bir grup kuramcıyla yakınlık kurdu. Ertesi yıl, İsviçre'yi, Fransa'yı, Almanya'yı dolaştı ve bu arada "İki Süvari Subayı" ve "Üç Ölüm"ü yazdı. Rusya ile karşılaştırıldığında Batı Avrupa'da egemen olan toplumsal özgürlük onu adeta çarptı, ama çok geçmeden madalyonun öteki yüzünü, ilerlemenin olumsuz yanlarını da fark etti. Yasnaya Polyana'ya dönüşü, kölelerin özgürleştirilmelerinden hemen önceye rastlar.

Tolstoy, "Toprak Ağasının Sabahı" (1856) adlı hikayesinde genç prens Nehliyudov'un kişiliğine kendi yaşamından pek çok ayrıntı yükler. Tıpkı yazar gibi, genç prens de üniversiteyi terk eder. Yaz tatilini geçirmeye gittiği kırdaki malikânesinde, oraya yerleşip, köylülerin yaşamını değiştirmeye karar verir. Ama iyi bir toprak sahibiyle köylüler arasında uçurum vardır. Tolstoy burada kır hakkındaki derin bilgisini gösterir.

1853'ten 1863'e kadar, on yıl boyunca şiirsel eserlerinden biri olan "Kazaklar" üzerinde çalıştı. Olenin adında soylu bir delikanlı, sürdüğü yaşamdan son derece bezmiş olarak, 1851 ilkbaharında Kafkasya'ya gider. Tolstoy burada Doğu'yu konu alan edebiyatın büyük çoğunlukla bulandığı egzotizmin tersine, neredeyse etnografik bir ayrıntı zenginliğiyle bir Kazak köyündeki yaşamı aktarır. Yazara çok benzeyen, kendisini büyüleyen bu dünyaya karışmayı başaramayan ve ayrılık zamanının gelip çattığını hisseden Olenin'le Tolstoy bir huzursuz kişilikler topluluğunun ilk halkasını oluşturur.

Tolstoy, 1859'da bir bunalımın eşiğindedir. İyilik yapabilme olanağına kavuşacağına inandığı huzurlu kır yaşamına olan özlemini dile getirmeye çalıştığı, alaycı başlığıyla "Aile Mutluluğu"nun yayımlanması, aslında cesaretini kırmıştır. 9 ekim tarihli yazısında şunları itiraf eder: "Artık bir yazar olarak hiçbir değerim yok. Yazmıyorum, "Aile Mutluluğu"ndan beri hiçbir şey yazmadım ve sanırım yazamayacağım da."

Böylece, 1859'dan 1862'ye kadar tüm zamanını Yasnaya Polyana'lı köy çocukları için okul kurmakla geçirdi. Bu arada Yasnaya Polyana adlı pedagojik bir dergi çıkartmaya başladı. Tolstoy, köylü reformları yılları süresince sulh yargıçlığı yaptı ve pek çok anlaşmazlıkta köylülerle soylular arasında arabuluculuk görevini üstlendi.

1862'de Sofya Andreyevna Bers'le evlendi ve üç çocuğu oldu. Düğününden önce, aşklarla dolu geçmişini bilmesi için geline günlüğü okutması bu evliliği tehlikeye soktu. Daha sonra Sofya Andreyevna'da Tolstoy'un önerisi üzerine, neredeyse sadece onunla ilişkilerine adanmış bir günlük tuttu. Eşler günlüklerini birbirlerine okuttular, hatta Tolstoy eşinin defterine notlar düştü. Sofya Andreyevna'nın, Tolstoy'un kitaplarının sansürce yasaklanması üzerine, bizzat Moskova'ya çarın huzuruna çıkacak kadar ailesine bağlılığını gösterdiği mutlu bir evliliğe karşın, Tolstoy kendi dünya görüşüyle çelişen aile yaşamından soğudu. 1863'te on yıl sürecek olan "Savaş ve Barış"ı yazmaya başladı. Bu anıt eser, yazarın Sivastopol Savaşı'nda Rus birliklerinin uğradığı bozguna, bu birliklerin aptalca yok oluşuna tanık olduğu bir dönemde tasarlanmıştı. Elbette bu dönemin seçilmesinde, tarihten öç alma, Rusya'ya bir bozgun yerine zafer sunma isteğinin yattığı gözden kaçmamaktadır. Tolstoy, Napolyon'a karşı yapılan savaşın, halk içinde bulduğu desteği göstermek isterken, bu savaş hakkında, zaman zaman tanıklıklarla bile çelişen yeni bir değerlendirmeyi kabul ettirmeyi başarır. Tolstoy bu kitabına başladığında, 1856'da geçen, Sibirya'ya sürülen Dekabristlerin dönüşünü konu alan bir hikaye yazmayı düşünüyordu. Ama başlangıçtaki tasarısından vazgeçerek sadece kahramanın yaşamında bir dönüm noktası olan olayı değil (1825 ayaklanması) 1812 anavatan savaşıyla aynı döneme rastlayan gençlik yıllarını da anlatmaya karar verir. Tolstoy hikayesine bir bozgunu anlatmakla başlamayı tercih etti; romandaki olaylar 1805'te başlıyordu.

"Savaş ve Barış" alışılmış sınırlandırmaların dışında kalan bir eserdir. Ne psikplojik, ne de tarihi bir romandır, ne sosyal bir kronik ne de üst sınıfların yaşamının sergilenmesidir; hepsinden bir şeyler vardır. Yayımlandığında çok çeşitli tepkilere neden oldu. Gerçekleri çarpıtmakla suçlandı, Çar Aleksander bile Tolstoy'un her şeyi birbirine karıştırdığını söyledi. Tolstoy'un vatanseverlik ve kahramanlık anlayışına tepki gösteren savaş gazileri romanı kınadılar. Tolstoy'un romanın biçimine hâkim olamadığını ileri sürdüler. Bu arada ilericiler, kadının bağımsızlığı yolundaki düşüncelere karşı çıkışı veya geçmişe olan bağlılığı yüzünden onu şiddetle eleştirdiler. Yazar, "Savaş ve Barış" ta halk fikrine, "Anna Karenina"da (1877) aile fikrine önem verdiğini söyler. Bu "Savaş ve Barış" ta aile fikrine yer verilmediği veya "Anna Karenina"nın sorunsalının sadece aile içinden kaynaklandığı anlamına gelmez. İki roman arasında on yıllık bir zaman farkı vardır; ne Tolstoy aynı Tolstoy'dur, ne de Rusya aynı Rusya'dır. Yazar romanda ilerledikçe, başlangıçtaki kendini mahva sürükleyen evli bir kadın fikri, genişleyip derinleşir. Burada Tolstoy' a en yakın kişilik Constantin Levin'dir. Tolstoy'da onun gibi köylüleriyle ekin biçecektir, üstelik Levin'in arazisi de Yasnaya Polayana'ya çok benzemektedir. İki kahraman (Anna ve Levin) neredeyse hiç karşılaşmazlar, birbirlerine paralel mekanlarda yaşarlar. Bu da eleştirmenlerin Tolstoy'u konuyu inşa etmede yetersizlikle suçlamasına yol açmıştır. Tolstoy bu eleştirileri şöyle yanıtlar: "Tam tersine eserimin mimarisinden gurur duyuyorum, tonozlar öylesine kavuşuyorlar ki, şatonun nerede olduğu bile görülemiyor."

Tolstoy, 1880'de yeniden büyük bir ruhsal bunalıma yakalandı ve bunu, "İtiraflarım" (1882) adlı hikâyesinde şöyle anlattı: "Çevremizdeki yaşamla ilişkimi tamamen kestim." Toprağı işlemeye başladı, malını mülkünü dağıttı, dünyanın değişmesinin bireysel kol emeğiyle gerçekleşebileceğine inandı, şiddete karşı çıkıp, barışı savundu, ve Yasnaya Polyana'dan hiç ayrılmadı. Bu dönemde yazdıklarında gerçeği arayış en ön plandadır: "Efendi ile Uşak", "Karanlığın Kudreti", "Sanat Nedir?", pek çok halk masalı, felsefi ve ahlaki eserler, "Neye İnanıyorum", "Dogmatik İlahiyatın İncelenmesi", "Kilise ve Devlet", "Tanrının Ülkesi Senin İçindedir", "İvan İlyiç'in Ölümü" ' Bu dizinin en başarılı hikayesi kuşkusuz "İvan İlyiç'in Ölümü"dür. Kahraman bir memurdur, hep herkes gibi yaşamayı isteyen bir adamdır. Ancak ölüm döşeğinde hayatının ne kadar boş geçtiğini anlar. Tolstoy büyün hayatının, işinin, ailesinin bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını gören bir insanın manevi acılarını sergiler.

Tolstoy, "Kröyçer Sonat" ta (1889) evliliğin gerçek duyguların taklidinden başka bir şey olmadığı sıradan bir ailenin dramını ele alır. Pozdnyçev'le karısın arasında körü körüne bir cinsellikten başak hiçbir bağ yoktur. Pozdnyçev'in kıskançlığı onu cinayete sürükler; karısını öldürür. Tolstoy'un o dönemde geliştirdiği ve dünyadan el etek çekmeyi, bedeni reddi hatta bedenden nefreti savunan cinsellikle ilgili kuramların, çelişki ve sınırlarını görüyoruz. "Şeytan ve Serge Baba" adlı hikayelerde de aynı tema sürer.

Tolstoy, 1890'ların başında dünyaya yeni bakışını dile getirme ihtiyacını duydu ve uzun yıllar "Diriliş" adlı eseri üstünde çalıştı. Kitap dokuz yıl sonra, 1899'da yayımlandı. Burada ana konu, soylu sınıftan Nehliyudov tarafından baştan çıkarılıp terk edilen Katyuşa Moslova adlı yoksul bir genç kızın yaşadıklarıdır. Katyuşa'ya mahkemede rastlayan (kız hırsızlık ve cinayetle suçlanmaktadır) Nehliyudov hayatını alt üst edecek bir sarsıntı geçirir. Romanın ilk sürümünde Nehliyudov, Katyuşa'yla evlenir. Son ve yayımlanan biçimindeyse, her iki kahramanda kendi kurtuluşlarının arayışı içindedirler; Katyuşa sürgündeki bir devrimci ile yakınlık kurarken, Nehliyudov kendini İncil okumaya verir. Buna rağmen, 24 şubat 1901'de Yüksek Kilise Meclisi Tolstoy'u sapkınlık ve ateizmle suçlayarak aforoz etmiştir.

1912'de ölümünden sonra yayımlanan ve son eserlerinden biri olan "Hacı Murat"ta, Tolstoy, Kafkasya anılarına geri döner.

Gerçeği arayışı, yaşamının sonunda onu evinden ve karısından kaçmaya ve Kafkasya'ya gitme niyetiyle trene atlama niyetine sürükledi. Ama çok hastalandı ve kırsal kesimde bir tren istasyonunda, Astapovo'da 7 kasım 1910'da öldü. Cenaze töreni, ülkenin dört bir yanından gelen on binlerce insanın bir araya geldiği ulusal bir gösteriye dönüştü.

Tolstoy sadece yazar olarak değil, düşünür olarak da insanları derinden etkilemiştir. Onun ilkesine göre yaşamak için Tolstoy'cu topluluklar oluştu, ne var ki bunlar devrimden sonra zulme uğradı.

"Hikayelerimin kahramanı, yüreğimin bütün gücüyle sevdiğim, bütün güzellikleri içinde anlatmaya çalıştığım ve hep güzel olan, güzel kalan ve hep güzel kalacak olan gerçektir" Lev Nikolayeviç Tolstoy, ülkesinde köylüler yararına yaptığı sosyal ve pedagojik çalışmalarına hiç ara vermeden, Rus edebiyatına "Savaş ve Barış", "Anna Karenina" gibi iki en güzel şaheser kazandıran zengin edebi yaratılarında, ahlaki mükemmellik idealini bu sözlerle dile getirmeye çalışıyordu'
kitaplari

civi AĞDAKİ KUŞLAR
tolstoy01




Satışı yok'




civi AİLE MUTLULUĞU
tolstoy04 Kış başlarından beri köyde Katya ve Sonya ile yalnız başımıza oturuyor, sonbaharda yitirdiğimiz annemin yasını tutuyordu.

Katya bizleri büyütmüş olan, kendimi bildim bileli anımsayıp sevdiğim dadımız, aynı zamanda eski bir aile dostumuzdu. Sonya ise küçük kız kardeşimdi. Yağışlı, hüzünlü, kışı, Pokrovsk'taki eski evimizde geçiriyorduk. Hava soğuk ve esintiliydi; durmadan yağan bir pencerelere kadar çıkıyor, camlar hemen hemen sürekli buz tutuyordu. Neredeyse bütün kış köyden çıkıp bir yerlerde gezememiştik. Evimize arada bir gelenler de acılı yüzleri, evde uyuyan birileri varmışçasına usul usul konuşmaları, içi çekip somurtmaları, bana özellikle kara giysini Sonya'ya bakarken ağlamaklı duruşlarıyla bizlere ne ve sevinç getirmekten çok uzaktılar. Ölüm, varlığını evde her an duyuruyor; acılığı ve korkunçluğu ile evin havasına yansıyordu. Annemin odası kapalıydı, yatmaya giderken önünden her geçişte bir şey beni bu soğuk ve yarı karanlık odaya bakmam için dürtüyor, korkudan ürperiyordum.

Çeviri: Mehmet Özgül
İş Bankası Kültür Yayınları
civi ANNA KARENİNA (3 CİLT)
tolstoy02 Bedensel rahatsızlıklar, aile içi skandallar, ideolojik, politik buhranlar. Tanrı inancına duyulan kuşkular biçiminde görünürleşen sayısız fiziksel ve ruhsal krizden ve Ortodoks Kilisesi'nden çıkartılışından bir yıl sonra (1902), yaşlı Tolstoy, Anna Karenina'yı yazdığı orta yaş yıllarını hüzün ve iç sızısıyla hatırlar.

Sanatının doruğundaki en iyi yıllarının ürünü olan bu roman, yazara göre temel bir "fikri" soyut formülasyonlara başvurmadan açıklayan sanatta "biçimi" bağımsızlaştırmayıp içerik ile, fikir ile bütünleştiren bir yapıyı temsil eder. İçerik ile, sanatsal biçimin bu uyumunun sentezinde yazarın sözünü ettiği o dışa vuran fikir ya da düşünce nedir? Yaşlı bir erkekle evlendirilmiş genç kadın (Anna Karenina) genç subay Vronski ile içine sürüklendiği ilişkiyi niçin evlilikle sonuçlandıramaz? Sosyetedeki statüsünü gözden çıkartamadığı için mi? Yoksa Tolstoy'unu aristokrasi temelinde kurulu ideal "aile mitosunda", bireyin bütünlüğünü koruyan o büyük "organizasyonda", kadının doğal, cinsel dürtülerini yıkıcı bir tehdit gibi gören ve ona ev hanımı-anne rolünün ötesinde bir sosyal varoluş alanı tanımayan muhafazakâr anlayışla mı karşı karşıyayız?

Anna Karenina: Sosyal statüye feda edilen aşk.

Çeviri: Saniye Güven
Bordo Siyah Yayınları
civi ATEŞİ KIVILCIMKEN SÖNDÜRMELİ
tolstoy03 "Yaşarsınız oğlum, yaşarsınız" dedi. "Eğer Allah'ın emirlerine uyarsanız her şeyin üstesinden geleceksiniz." Biraz sustuktan sonra gülümseyerek ekledi: "Sakın ha İvan! Yangını kimin çıkardığını söyleme! Sen, herhangi bir insanın kabahatini örtersen Allah da senin iki kabahatini affeder!"

Çeviri: Serhan Nuriyev
Nehir Yayınları
civi BASKIN
tolstoy05 Bir atı, kamçıdan korktuğu için bir uçurumdan kendini savurmaya iten şey cesaret midir? Bir çocuğun cezalandırılacağı korkusuyla ormana kaçması ve kaybolması cesaret midir? Bir kadının rezalet korkusuyla yeni doğmuş çocuğunu öldürmesi ve takibata alınma riskini göze alması cesareti simgeleyen bir hareket midir? Yoksa bir adamın, kendini beğenmişlikle bir insanı öldürmeye kalkması ve bu yüzden kendi hayatını tehlikeye atması mıdır cesareti gösteren?
Tehlike her zaman bir seçim şansını da içerir. O takdirde bu seçimi ne belirlemektedir? Asil bir duygu mu yoksa aşağılık olanı mı? Aslında bu duygulara binaen yapılanı cesaret yahut korkaklık olarak adlandırılmalı değil mi?

Çeviri: Ahmet Delidağ - Firuze Şebnem Aslıtürk
Metropol Yayınları
civi BİR EVLİLİĞİN ROMANI
tolstoy06 Usta yazar Tolstoy, Bir Evliliğin Romanı'nda genç bir kız ile orta yaşlı bir adamın evliliğini sade fakat bir o kadar incelikli kalemiyle resmediyor. Roman doğal ve sade bir yaşamın, aile saadetinin devamı için ne kadar gerekli olduğunu, kendini sosyete eğlencelerine kaptırarak mutluluğunu kaybeden bir hanımın diliyle anlatıyor.

Ahlaki yozlaşmanın aşkı ve aile saadetini bozacak kadar zararlı olduğunu anlatan olay örgüsü içinde, eşlerin birbirlerinin hayatlarına ne dereceye kadar müdahale edebileceğini de tartışan roman, bu özelliğiyle daha uzun yıllar güncelliğini koruyacak gibi görünüyor.

Çeviri: Serhan Nuriyev
Timaş Yayınları
civi BİR GENCİN DRAMI - ÖYKÜLER -
tolstoy07 Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca bir gencin, sahile vuran deniz yıldızlarını birer birer alıp okyanusa fırlattığını fark eder. Genç adama yaklaşır ve sorar;
-Neden bu deniz yıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam şöyle cevap verir:
-Birazdan güneş yükselip sular çekilecek. Onları suya atmazsam Ölecekler.
Bunun üzerine yazar:
-Kilometrelerce sahil, binlerce deniz yıldızı var. Bunların hepsini nasıl kurtaracaksın? Ne fark eder ki der'
Genç adam eğilip yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır.
-Onun için fark etti ama...

Çeviri: Ersin Yıldırım
Arkhe Yayınları
civi CANLI CESET
tolstoy08 Başlangıçta iyi bir insanken zamanla içki ve safahat alemlerine dalan Fedya, sevdiği ama ona layık olamadığını düşündüğü eşiyle, en yakın arkadaşı arasındaki masum duygusal yakınlığı hissedince, onların saadetine engel olmamak için aradan çekilmeye karar verir. Ne var ki, kanun önünde, ayrılığı istediğine dair yalan söyleyecek gücü asla kendinde bulamaz...

Tolstoy, Canlı Ceset'te kalbine hükmedemeyen insanın çektiği sıkıntıları, ıstırapları, aşk acısını ve kadere karşı gelemeyişini tarafsız bir üslupla dile getiriyor.

Çeviri: Serhan Nuriyev
Timaş Yayınları
civi ÇOCUKLUK YILLARI
tolstoy49 Shakespeare'den sonra dünya dillerine en çok çevrilen yazar Tolstoy'un ölümüne kadar süren kendini arayış serüveninden önemli bir kesit sunar "Çocukluk Yılları" çağını çok iyi gözlemleyen Tolstoy, kahramanlarını kendi hayatının gerçek kişilerinden seçtiği kitabında yaşamına ilişkin ilk bilinçli izlenimlerini yansıtmaktadır. Tolstoy'un toplumsal ve felsefi görüşünün ilk meyvesi olan bu eser "pişman olmuş" bir soylunun erdem arayışlarının öyküsüdür.

Çeviri: Derya Sungur
Şule Yayınları
civi ÇÖMLEK ALYOŞA
tolstoy50 Bir klasik roman yazarı olan Tolstoy'un öyküleri de aynı kuvvette kaleme alınmış metinlerdir. Bu kitapta yer alan "Çömlek Alyoşa", "Allah Gerçeği Görür Fakat Bekler", "İnsan Ne İle Yaşar", "Balodan Sonra", "Sevginin Bedeli" ve "İvan İlyiç"in Ölümü" başlıklı öyküler, onun ne kadar kuvvetli ve kudretli bir gözlemci olduğunun ispatıdır. Döneminin Rusyası'nda yaşanan trajedileri yokluk-varlık, zenginlik-yoksulluk, sevgi-sevgisizlik, bağlamında ele alan yazar, görkemli bir edebiyat çatısı kuruyor öyküleriyle. Her biri bağımsız bir hayatı anlatan bu öyküler, kendine yeni tatlar, yeni okuma heyecanları arayanlar için bulunmaz bir hazine...

Çeviri: Derya Sungur
Mavi Yelken Yayıncılık
civi DAVULUN SESİ
tolstoy09 Davulun sesi uzaktan hoş gelirmiş derler... Ama bu kitap - Davulun Sesi - hiç kuşkumuz yok ki, yakındanda hoş gelecek size. Çünkü birbirinden güzel masallar bulacaksınız içinde. Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından olan Tolstoy, halk dilinin zenginliğini görmüş, önemini kavramış ve oturup bu masalları yazmış. Davulun Sesi işte bu masalların en güzelini içeriyor.

Çeviri: Dilek Sökmen
Oda Yayınları
civi DELİKANLILIK
tolstoy10 Açıklamaya gerek yok: Nekludov'un etkisiyle, istencim dışında ona benzer davranıyorum. Onun hayat görüşlerini benimsiyordum. Nekludov'un hayat görüşüne göre, insanın katışıksız bir erdeme erişebilmesi için büyük çaba göstermesi gerekirdi. İnsan hayatının amacı, hatalardan arınıp kusursuzluğa ulaşmak olmalıydı. O günlerde insanın arınması, tüm kötülüklerin ve ahlaksızlıkların ortadan kaldırılması bana mümkün geliyordu. İnsanın kendisini düzeltmesinin, erdemli ve mutlu olmayı başarmasının çok kolay olduğunu düşünüyorum.

Sonuç olarak, gençliğimizdeki bu büyük isteklerle umutların gerçekte gülünç olup olmadığını ve bu isteklerin gerçekleşmemesinden kimin sorumlu olduğunu, yalnızca Tanrı bilir.

Çeviren: Ahmet Özpınar
Aden Yayınları
civi DİN NEDİR?
tolstoy11 Tolstoy'un kendisini ve Allah'ı arayış macerası bütün ömrünü kaplamaktadır. Ömrü boyunca anlaşılamadı. Sürdürdüğü burjuva hayatını terk etti. Etrafındaki hiç kimse; karısı bile onu anlayamadı. Seksen iki yaşındayken bir gece evden kaçtı ve İstanbul'a hareket etmek üzereyken bir tren istasyonunda hayata gözlerini yumdu. Bazı çevrelere göre bütün hayatı boyunca sürdürdüğü hakikat arayışlarının sona erdiği ve gerçek hakikati İslam'da bularak bu dini öğrenmek için İstanbul'a yöneldiği iddia edilir.

Tolstoy "Din Nedir?"de hiçbir canlının dinsiz yaşayamayacağını; dinin, sanatla, hayatla, felsefeyle nasıl ayrılmaz bir bütün olduğunu ortaya koyar.

Çeviri : Murat Çiftkaya
Akvaryum Yayınevi
civi DİRİLİŞ
tolstoy12 Lev Tolstoy'un yıllar süren buhranlı bir dönemden sonra tamamladığı bir yapıt Diriliş. Prens Nehludov, askere gitmeden önce, halalarının evindeki güzel ve zeki evlatlık Katya'yı baştan çıkarır. O günden sonra da kızı bir daha arayıp sormaz. Katya, bu buluşmadan gebe kalır; ancak çocuğunu doğurduktan sonra kapı dışarı edilir. Güzel Katya'nın bundan sonraki hayatı, genelevden zindana uzanan bir düşüşün hikayesidir. Yıllar sonra Prens ile Katya, beklenmedik bir biçimde karşılaşırlar: Prens, jürisinde görev aldığı bir mahkemede, birini zehirleme suçuyla yargılanan Katya'yı karşısında görünce derinden sarsılır. Bu sarsıntı, kendi içinde büyük bir değişimin de başlangıcı olur. Büyük günahını bağışlatmak için hayatını baştanbaşa değiştirmeye koyulur. Yaşadığı şatafatlı hayatın bütün zincirlerini kırar.

Çeviri: Nihal Yalaza Taluy
Can Yayınları
civi EFENDİ İLE UŞAK
tolstoy13 "Efendi ile Uşak", tümü coşkuyla kaleme alınmış, insani değerlerle dini değerleri aynı platformda ele alan hikmet dolu öykülerden oluşuyor. Öğüt veren, yol gösteren, iyilik ve doğruluğa yönelten, sevgi ve şefkati insanlık için bir kurtuluş yolu olarak sunan öyküler bunlar.

"Efendi ile Uşak", Tolstoy'un insana bakışındaki inceliği, varlığı algılayışındaki bilgeliği ve açık bir şekilde ortaya koyduğu inancındaki derinliği fark edecek. Çağın, varlık dengeleriyle çelişen felsefelerine karşı onun duru ve net bakış açısına hayran kalacaksınız.

Çeviri: Hamit Kaplan
Timaş Yayınları
civi ERİK ÇEKİRDEĞİ
tolstoy14 Lev Tolstoy'u hepimiz daha çok büyükler için yazdığı unutulmaz yapıtlarıyla tanıyoruz. Tolstoy, aynı zamanda yarının büyükleri için de birbirinden güzel masallar, öyküler yazmıştır. "Erik Çekirdeği"nde yer alan öyküler, özellikle ilkokul yaşlarındaki çocuklar içindir. Alışılmış öykü kalıplarının dışında, yalın, gerçekçi bir anlatımla sunulan bu öykülerin kahramanlarının çoğu, hayvanlar aleminin sevimli üyeleri. Hem öğretici, hem düşündürücü olan bu güzel öykülerin zevkle okunacağına eminiz.

Çeviri: Kezban Akçalı
Can Yayınları
civi FİL İLE TİLKİLER
tolstoy15 Çocuk kitabı'

- Ağdaki Kuşlar - Kurt ile Yaşlı Kadın - Kurt ile Köpek - Horoz ile Tilki - Tilki ile Leylek
- Pire ile Öküz - Karga ile Tilki - Zengin ile Yoksul - Fil ile Tilkiler - Ağustos Böceği ile Karınca

Çeviri : Zafer Yurt
Nurdan Yayınları
civi GENÇLİK YILLARI
tolstoy16 İsmi edebiyat çevrelerinde duyulmadığı için yirmi dört yaşında "L. N." imzasıyla yayınladığı "Gençlik Yılları"nda Tolstoy, insanların bencilliklerini, şöhret peşinde koşmalarını ve toplumdaki eşitsizlikleri işlemiştir.

Büyük ölçüde Tolstoy'un kendi hayat öyküsünden yararlanarak yazdığı bu eser, başta Turgenyev olmak üzere dönemin Rus edebiyatçılarının dikkatlerini üzerine çekmiş; Dünya edebiyatına yeni bir ustanın gelmekte olduğunu gösteren bir işaret olarak kabul edilmiştir.

Şule Yayınları
civi GÜNLÜKLER
tolstoy17 Tolstoy, yaşamının sonuna doğru, 50 yıl boyunca aralıklarla tuttuğu günlükleri için "Günlükler benim" diyordu. Günlükler, 1847 yılında Tolstoy'un bir belsoğukluğu nöbetinden iyileşmesi ve kendisinin eksiksiz ve yumuşatılmamış bir portresini çizmesiyle başlıyor. Bu günlüklerde onun bütün siyasal, ahlâkî ve edebî kanaatleri önümüze tüm canlılığı, sarsıcı ihtişamı ve benzersizliğiyle serilmektedir. Bu kayıtlar Tolstoy'un roman ve siyasal eserlerini şekillendirdiği ham materyalleri içermektedir. Yepyeni fikirlerle dolu bu günlükler açık sözlülükleriyle, samimiyetleri ve acımasızca öz eleştiri niteliğinde olmalarıyla okuyanları çarpacaktır. Anarşist, vejetaryen, ahlâksız, aforoz edilmiş, eğitimci, asker, kendi kendini yetiştirmiş ayakkabı imalâtçısı, dilekçeci, zor bir eş, iyi bir baba ve Rusya'nın muhteşem yaşlı adamı. Tolstoy mükemmel derecede karmaşık ve hatta çelişkili bir şahsiyettir. Bu büyüleyici, ama zaman zaman üzücü günlük, onun yalnızca eşsiz bir yazar olmadığını; aynı zamanda muhteşem bir fazîlet kahramanı olduğunu kanıtlamaktadır.

Çeviri: İbrahim Kapaklıkaya
Anka Yayınları
HACI MURAT
tolstoy18 1896-1904 yılları arasında yazılan Hacı Murat, büyük Rus yazarı Tolstoy' un olgunluk dönemi romanları arasında yer alıyor. Hacı Murat, on dokuzuncu yüzyıl Kafkas halkları arasında efsaneleşen, Şeyh Şamil' le davalıdır. Yurt edinme, hayata tutunma, bağımsızlık, tutsaklık, ihanet ve iktidar sarmalında biçimlenen bir davanın kahramanıdır. Zayıflıklarının ve gücünün farkında bir kahraman. Acımasız bir coğrafyanın geniş yürekli insanları arasındaki iktidar mücadelesinde taraf olmak zorunda kalmıştır; Rusları da sevmez, Şeyh Şamil' i de.

Seçeneksiz kalmak, bütün duygulardan arınmanın başlangıcı ve sonucu belki de. Savaş bazı insanların kaderidir. Tıpkı inanmasa da taraf olmak zorunda kalmak gibi. Aslolansa direnmek. Her koşulda direnmek ve ayakta kalmak. Tolstoy, ölümüne direnen bir kahramanı yazarak sonsuza taşıyor.

Çeviri: Nihal Yalaza Taluy
Can Yayınları
civi HAYAT ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
tolstoy19 Tolstoy'un kendisini ve Allah'ı arayış macerası bütün ömrünü kaplamaktadır. Ömrü boyunca anlaşılamadı. Sürdürdüğü burjuva hayatını terk etti. Etrafındaki hiç kimse; karısı bile onu anlayamadı. Seksen iki yaşındayken bir gece evden kaçtı ve İstanbul'a hareket etmek üzereyken bir tren istasyonunda hayata gözlerini yumdu. Bazı çevrelere göre bütün hayatı boyunca sürdürdüğü hakikat arayışlarının sona erdiği ve gerçek hakikati İslam'da bularak bu dini öğrenmek için İstanbul'a yöneldiği iddia edilir.

Tolstoy 1870'li yılların sonundaki ruhsal bunalımını takip eden dönemde dinsel ve teorik görüşleri açıklayan kitaplar yazmaya ağırlık vermiştir. Tolstoy rasyonel düşünceyi tamamen reddeden bir düşünür değildi. "Hayat Üzerine Düşünceler" adlı bu kitapta akılla inanç arasında bir denge kurmaya çalışmıştır.

Çeviri : Turan Dikmetaş
Akvaryum Yayınevi
civi HAYATI SORGULAMAK
tolstoy20 Tolstoy'un Prens Nehlyudov'un Günlüğü ve Albert'le birinci sınıf Tolstoy klasikleri sayılan Efendi ile Uşak ve Balodan Sonra'nın yeni tercümeleri'

Efendi ile Uşak'ta insanoğlunun birbirine zıt iki uç noktasındaki iki adam, küçük bir at, bir kızak ve insanın dizginlenemeyen hırsı, doğanın muazzam kudretiyle bütünleşiyor.

Balodan Sonra, genç bir erkeğin aynı anda cinsellik ve asker dünyasıyla ilk kez karşılaşırken kendi dip kompleksiyle yüzleşmesinin öyküsünü anlatıyor: kahramanın bir kadına ulaşabilmesinin mutluluğunun ardından, işkence gören bir erkek vücudu karşısında düştüğü dehşet... Tolstoy, Prens D. Nehlyudov'un Günlüğü'nde burjuva mantalitesinin karşısına yerleştirdiği sanatın büyüsünü, Albert'te bütün canlılığıyla ortaya koyduğu sanatçı kişiliği ve "öteki"ni anlama sınavıyla ilişkilendirerek, bir kez daha insan ruhuna daha derinden nüfuz etmemizi sağlıyor.

Çeviri: Serhan Nuriyev
Kaknüs Yayınları
civi HAZİN BİR EVLİLİĞİN ROMANI
tolstoy21 Rivayet olunur ki Nessos, birgün Herakles'in karısı Deianeira'yı kaçırıp ona tecavüze yeltendiğinde Herakles'in zehirli okuna hedef olur. Nessos ölürken Herakles'ten öcünü alabilmek için kanlı gömleğini Deianeira'ya verir. Bu gömleği kocasına giydirdiği takdirde onun aşkını sonsuzcasına kazanacağını söyler. Bir tören esnasında Nessos'un kanlı gömleğini giyen Herakles acıdan kıvranmaya başlar. Bedenine yapışmış olan bu gömleği derisi soyulmak pahasına çıkarmaya çalışsa da bunu başaramaz. Sonunda, dağlardan kökleriyle söküp çıkardığı devasa çamları meydana yığar ve büyük bir ateş yakar. Ve kendini alevler içine atarak hayatına son verir.Tolstoy için olduğu gibi birçoklarımız için de evlilik, Nessos'un kanlı gömleği... Kandırmacayla üzerimize giydirilen ve ancak yalazlarla çıkarılabilen bir gömlek..

Çeviri: Raif Necdet
Kaknüs Yayınları
civi HER ŞEYE RAĞMEN SEVGİ ÖYKÜLERİ
tolstoy22 Bir gün ermişlerden birine sormuşlar: "Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?" "Bakın göstereyim" demiş, ermiş.

Bir sofra hazırlamış. Bu sofraya sevgiyi dilinden düşürmeyen ama dilden gönüle indirmeyen kişileri çağırmışlar. Hepsi yerlerine oturmuşlar. derken, sıcak çorbalar ve arkasından da "derviş kaşığı" denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş.

Ermiş: "Bu kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir şart koşmuş. "Öyle kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir şart koşmuş. "Öyle kaşığın çukur kısmına yakın yerden tutmak yok." "peki" demişler ve çorbayı içmeye başlamışlar. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse, çorbayı döküp saçmadan bir türlü ağzına götüremiyormuş. En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor, çorbadan vazgeçmişler. Öylece, aç aç kalkmışlar sofradan. Onlar sofradan kalktıktan sonra, ermiş: "Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları çağıralım sofraya" demiş.

Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen insanlar oturmuş sofraya. Ermiş: "Buyurun bakalım" deyince de, her biri uzun saplı kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki kardeşine uzatıp içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş olarak, şükür içinde sofradan kalkmışlar.

"İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim ki, kardeşini düşünür ve doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın ki, hayat pazarındaki alan değil, her zaman veren kazançlıdır."

Çeviri: Ersin Yıldırım
Arkhe Yayınları
civi HZ. MUHAMMED GİZLENEN KİTAP
tolstoy23 * Yayıncının notu : İslam Peygamberi ile ilgili yayımlanmayan risalesi

".... Bunu söylemek ne kadar tuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haça tapmaktan (Hıristiyanlık'tan) mukayese edilemeyecek kadar yükseklikte duruyor. Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği; tek Allah'ın ve onun Peygamberini kabul ederdi... - Tolstoy 1828-1910 -

Ünlü Rus yazarı L.N.Tolstoy 1908 yılında Abdullah El-Sühreverdi'nin Hindistan'da basılmış "Hz.Muhammed'in Hadisleri" kitabını okumuştur. Okuduğu hadislerden bir risale (kitapçık) tertip etmiş,bunu Rusya'nın posrednik' adlı yayınevinde bastırmıştır.

Rus halkı ve özellikle Rus aydınları, L. N. Tolstoy'u ilahi bir kuvvete sahip gibi seviyorlardı ve onun İslamiyeti kabul etmesinin duyulmasının Rus toplumu içinde İslam'a güçlü bir akım başlatabileceğini biliyorlardı. Bu yüzden de Tolstoy'un Hz.Muhammed'in hadislerinden derlediği kitapçığını KGB gibi Rus istihbarat birimleri gizli tutmaya, unutturmaya ve basılmasını engellemeye çalışıyorlardı. Tolstoy, bu risale (kitapçık) ile Rus okurlarını, Hz. Muhammed'in hadisleriyle tanıştırmıştır. Hadislerden seçtiği konularda 'fakirlik' ve 'eşitlik' gibi kavramları esas almış, Rus halkına ve onları aldatanlara bir ders verir nitelikte olmasına özen göstermiştir.

Tolstoy, seçip kitapçık haline getirdiği bu hadislerle, gerçek adalet ve eşitliğin, gerçek kardeşlik ve fedakârlığın yerinin İslam olduğu, hatta insana saygı ve sevginin ve daha ötesinin de yerinin yine İslam olduğunu vurgulamak istemiştir.

Prof. Dr. Telman Hurşidoğlu ALİYEV
Karakutu Yayınları
civi İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN
tolstoy48 "Bir zamanlar bir iyi, bir de kötü büyücü varmış. İyi büyücü, bir insanı, kötü büyücünün şerrinden kurtarmak için, onu buğday tanesine çevirmiş. Kötü büyücü birden bir horoz olup, tam taneyi yutacakmış ki, iyi büyücü tanenin üzerine bir şinik buğday dökmüş. Böylece kötü büyücü aradığı taneyi bulamamış." İşte Hıristiyanlar da Allah'ın kitabı olan İncili bu hale getirdiler. Allah'ın kitabının yanı sıra 49 kitabı kutsal tanıyarak hak ve batılı birbirine karıştırdılar.

Çeviri : Sultan Neval Şimşek/ Serkan Özburun
Kaknüs Yayınları
civi İNSAN NE İLE YAŞAR
tolstoy45 Allah vazifesi olmasına rağmen yeni doğum yapmış bir annenin ruhunu, merhametine yenik düştüğü için, alamadan dönen meleğini üç şey öğrenmesi için insan suretine büründürerek dünyaya gönderir: ''İnsanın içinde ne barındırdığını öğren'', ''İnsana neyin verilmediğini öğren'' ve ''İnsanın ne ile yaşadığını öğren''. Bu üç bilgiyi edindiğinde, yani insanı tanıdığında melek Rabb'inin sonsuz merhametini de kavradığı için tekrar semaya yükseltir.
İnsan Ne İle Yaşar, Tolstoy'un ahlaki ve dini değerleri ön plana çıkardığı heyecanlı, coşkulu ve hikmetli hikayelerden oluşuyor.

Çeviri: İhsan Özdemir
Timaş Yayınları
civi İTİRAFLARIM
tolstoy46 Savaş ve Barış ile Anna Karenina'yı yazmasına rağmen Tolstoy, 51 yaşında geçmişe dönüp baktığında hayatını anlamsız, pişmanlık duyulan bir başarısızlık olarak değerlendirmiştir.

İtiraflarım, Tolstoy'un fikirlerini ve eylemlerini sonsuza dek değiştirdiği ve inanç felsefesini geliştirdiği o dönemdeki düşüncelerini derinden anlamamızı sağlayan gerçek bir Tolstoy klasiği.

Çeviri: İhsan Özdemir
Timaş Yayınları
civi İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ
tolstoy47 "Yalan, ölümün arifesinde çevresini kaplayan bu yalan; korkunç, muhteşem ölüm olayını ziyaretleriyle örtmeye çalışarak, yenmeye hazırlanan mersin balıkları düzeyine indirdikleri bu yalan, İvan İlyiç için son derece acı vericiydi. İşin tuhafı, çevresindekiler ona bu hokkabazlıkları yaparken kaç kez 'Bırakın şu yalanları! Ölmekte olduğumu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Yalan söylemekten vazgeçin bari!' diye bağıracak gibi oluyordu. Ne var ki hiçbir zaman kendinde bunu yapacak gücü bulamıyordu."

Çeviri: Nihal Yalaza Taluy
Can Yayınları
civi KAFKAS ESİRİ
tolstoy24 Jilin, Rus ordunda Kafkasya'da subay olarak görev yapmaktadır. Bir gün Annesinden mektup alır. Yaşlı annesi şöyle yazıyordu: "Artık kocadım, sevgili yavrum, seni dünya gözüyle bir kez daha görmek istiyorum. gel sana hakkımı helal edeyim, cenazemi kaldırır sonra inşallah görevinin başına gidersin. Hem sana bir kız buldum; uslu, akıllı iyi bir kız. Anlaşabilirseniz evlenir temelli burada kalırsın."

Gerçekten ihtiyar annesinin durumu kötüydü. Daha sonra göremeyebilirdi. Komutanlığa çıkıp izin alarak annesinin görmeye yollanır, fakat Kafkasya'da savaş vardır, Tatarlara esir düşer. Acı ve zorlu günler onu beklemektedir. Büyük yazar Tolstoy'un meraklı ve heyecan verici bu öyküsünden başka, kitapta yer alan diğer öykü ve masalları da büyük bir zevkle okuyacaksınız.

Çeviri: Oğuz Peltek
Yaba Yayınları
civi KARANLIĞIN GÜCÜ
tolstoy25 Varlıklı ve yaşlı bir Rus köylüsünün evinde hizmetçilik yapan Nikita, önceleri annesinin ve ev sahibesi hanımın işbirliği yaparak kendisi için hazırladıkları çirkin istikbali keyifle seyretmektedir. Ne var ki, ikbal basamaklarını tırmanırken attığı her haksız ve ahlaksız adım onu bir başka zulüm ve günahın içine iteler...

Karanlığın Gücü, Tolstoy'un, her ayrıntıyı bir nakış gibi işleyerek Rus köylülerinin hayatına ayna tuttuğu bir oyunu...

Çeviri: Serhan Nuriyev
Timaş Yayınları
civi KAZAKLAR
tolstoy26 Olenin, Moskova'nın kibar çevrelerindeki hayatından bıkmış bir delikanlıdır. Yeni dünyada mutluluğu bulacağına inanır ve bu düşünceyle Kafkasya'ya gidip Kazaklar arasında yaşamaya başlar. Aradığı para ve unvana bağlı olan değil, kendiliğinden var olan bir mutluluktur.

"Savaş ve Barış" ve "Diriliş"ten sonra Tolstoy'un üçüncü büyük romanı olarak kabul edilen "Kazaklar", yazarın sanat gücünü ve düşünce derinliğini en açık şekilde ortaya koyması bakımından mutlaka okunması gereken güçlü bir dünya klasiği...

Çeviri: Serhan Nuriyev
Timaş Yayınları
civi KORKUNÇ İVAN
tolstoy27 Çar Feodor İvan Vasilyeviç, çevresindeki tüm soyluları çeşitli bahanelerle öldürtüp ya da çeşitli sebeplerle, uzaklaştırarak tamamen kendine bağlı bir yönetim düzeni kurmuştur. Sloba'daki görkemli şatoya yerleşmiş, burada bir tür tarikat kurarak kendini başrahip ilân etmiştir. Ne var ki en kanlı kararlar, burada yapılan ayinlerde alınmaktadır; Rus halkının gözünde Tanrı tarafından gönderilmiş olarak görülen Çar, öldürttüğü insanları rüyalarında gören, bunun şeytanın işi olduğunu düşünerek çareyi daha fazla can kıymakta bulan bir hastadır aslında.

Tolstoy, Korkunç İvan adlı romanında Çar, onun çevresindeki yardakçıları ve ona karşı çıkan soyluları soluk, cansız karakterler olarak ele almamıştır. Bilâkis yazar, dönemin ekonomik zorluklarını, bitmek bilmeyen savaşları, birtakım aşk hikâyelerini, hatta halkın batıl inançlarını da büyük bir canlılıkla ortaya koyarak, kişileri tarih içindeki yerlerine oturmuştur. Yazar Tolstoy böylece tarihin bir yaprağını edebiyata taşıyor.

Tolstoy 1917 Devrimi'nden sonra ülkesini terk etmiş, ancak daha sonra Sovyetler Birliği'ne geri dönerek, kaleme aldığı eserlerle Stalin Ödülü'ne lâyık görülmüştü.

Çeviren: Ertuğrul Kayihan
Beyaz Balina Yayınları
civi KRALIN HEDİYESİ
tolstoy28 Çocuk kitabı'

Günün birinde bir köylü çok değerli bir pırlanta bulmuş.
"Ne yapayım ne edeyim?" diye düşünürken krala götürmeye karar vermiş.
Saraya gidince uşağa kralın huzuruna nasıl çıkabileceğini sormuş. Uşak sormuş:
- Niçin kralla görüşmek istiyorsun?

Tomurcuk Yayınevi
civi İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN
tolstoy48 "Bir zamanlar bir iyi, bir de kötü büyücü varmış. İyi büyücü, bir insanı, kötü büyücünün şerrinden kurtarmak için, onu buğday tanesine çevirmiş. Kötü büyücü birden bir horoz olup, tam taneyi yutacakmış ki, iyi büyücü tanenin üzerine bir şinik buğday dökmüş. Böylece kötü büyücü aradığı taneyi bulamamış." İşte Hıristiyanlar da Allah'ın kitabı olan İncili bu hale getirdiler. Allah'ın kitabının yanı sıra 49 kitabı kutsal tanıyarak hak ve batılı birbirine karıştırdılar.

Çeviri : Sultan Neval Şimşek/ Serkan Özburun
Kaknüs Yayınları
civi KROYÇER SONAT
tolstoy29 Kroyçer Sonat, bir tren yolculuğu öyküsüyle başlıyor, insanoğlunun ruhunun derinliklerinde uyuyan şiddete, kıskançlığa, zavallılığa uzanıyor. Trende başlayan bir söyleşi sırasında yolcular arasında bulunan, kitabın baş kahramanı Pozdnişev, nasıl olup da böyle çöktüğünü, bezginleştiğini anlatır. Gençliğinde sefih bir hayat sürmüş, sonradan kendinden iğrenmeye başlamıştır. Terzilerin, güzellik uzmanlarının yardımıyla erkeklerin hayvansal içgüdülerini alevlendirdikleri için toplumun ve kadınların suçlu olduğu kanısına varmıştır. İçinde uyanan pişmanlık Pozdnişev'i değişime itmiş, o da bu doğrultuda evlenmiş, çocuk sahibi olmuştur. Ancak, kadınlarla erkekler arasındaki onulmaz farklar, bir yandan da Pozdnişev'in kıskançlığı nedeniyle bir süre sonra karısıyla birbirinden nefret etmeye başlamışlardır. Karısının onu bir müzisyenle aldattığından kuşkulanmasıyla birlikte Pozdnişev'in ruhunun derinlerinde yatan şiddet açığa çıkmış, geri dönüşsüz zararlara yol açmıştır. Pozdnişev'in öyküsü, Lev Tolstoy'un yaşadığı dönemin ahlâk anlayışının ve bazı değerlerin değişmesiyle yaşanan sancıların bir panoraması niteliğindedir. Kadın-erkek ilişkilerinde erdemin gerekliliğine inanan Tolstoy, kendi görüşü doğrultusunda erdemsizliğin insanoğlunu ne gibi çıkmazlara sürüklediğine işaret etmeye çalışıyor. Tabii, Beethoven'ın ünlü Kroyçer Sonat'ını dinleyip dinlememek, size kalmış.

Çeviri: Nihal Yalaza Taluy
Can Yayınları
civi KURT İLE YAŞLI KADIN
tolstoy30




Çocuk kitabı' Satışı yok'




civi KÜÇÜK ŞEYTAN
tolstoy31 Çocuk kitabı'

Büyük Rus yazarı Lev Tolstoy (1828-1910), dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından biri. Ölümsüz romanlar yazmış. Kitapları bugün de dünyanın dört bir yanında aralıksız okunuyor. Bu dev yazar, çocukları çok sevmiş. Onlar için de birbirinden güzel kitaplar yazmış. Kendisinin de pek çok çocuğu varmış. Soylu bir aileden gelen bu büyük yazarın yaşadığı dönemde Rusya'da çarlık yönetimi varmış. Tolstoy bu yönetime karşı büyük tiksinti duyarmış. Devletin başındaki çarlar da, doğal olarak onu sevmemişler. Ama Rus halkı bu dev yazarı çok sevmiş. Kendisi de varlıklı biri olduğu halde romanlarında büyük toprak sahiplerine karşı ezilen, sömürülen insanları savunmuş.

Küçük Şeytan da yine küçük çocuklar için masallardan ve öykülerden oluşuyor'

Çeviri: Füsun Tayanç
Can Yayınları

civi ÖLÜM MANİFESTOSU
tolstoy51 Ve dedi: "En kof ceviz bile kırılmak ister. Olgun yemişler tutunamaz ağaca. Öyleyse kabuğum kırılacak diye hayıflanmamalıdır insan. Toprağa düşmemek için çırpınmamalıdır meyve. Düşün! Bir şeyin geldiği yere dönmesi kadar sevindirici ne olabilir? Tohumun ağaca, ağacın tohuma dönüşümünden başka birşey değildir hayat. Yani ölüm... Fakat insanlar öykü kefelenmişlerdir. Ve kefelenen her şey öldürücüdür. İnsana düşen, tüm libaslarından soyup öylece seyretmektir ölümü. Yani hayatı..

Çeviri: Sultan Neval Şimşek, Serkan Özburun
Kaknüs Yayınları

civi POLİKUŞKA
tolstoy33 Tolstoy, aynı zamanda 19. yüzyıl Rusya'sının en etkili ahlâkçı düşünürüdür belki de. Birçok yazısında din, toplum, ahlâk ve sanat konularındaki görüşlerini açıklamış, Rus Ortodoks Kilisesinin bağnazlığını eleştirmiş, köylülerin yoksulluk ve eğitimsizliğine çözümler aramıştır. Tolstoy'un 1855-1863 yılları arasında yazdığı 'halk için öyküler' arasında yer alan Polikuşka'da, onun daha çok maddeci toplumun doğal insan üstündeki etkilerini konu edinen yapıtlarındandır. Genç Tolstoy'un, köylü yaşamı üstüne parlak bir öyküsüdür Polikuşka; ama en küçük bir romantizm içermez yazarın yaklaşımı; tam tersine, Çehov'un bu konudaki bazı öykülerinde rastlanan katı bir gerçekçilikle kaleme alınmıştır.

Çeviri: Mehmet Özgül
Can Yayınları

civi SAMİMİ SAADET
tolstoy34 Tolstoy'un önemli eserleri arasında yer alan Samimi Saadet, sizi yeniden dirilişe davet ediyor. Yaşama, aşka ve geleceğe dair hayallerinizi bulabileceğiniz bu kitap, ideallerinizi de güncelleştiriyor. Bu eser, hayatınızda karşınıza çıkan kişilerle uzlaşmacı bir tavır sergilemenizde size yardımcı olacaktır.

Elinizde bulunan kıymetleri kaybetmeden yeniden kazanmanın hikâyesi belki de şimdi elinizin altında... Tükendiğini sandığınız sevgi ve aşk, zaman ve mekân değişince, farklı bir kılığa bürünüp yine karşınıza çıkıyor. Samimi Saadet; ümitsiz aşkınızı, yitirdiğini sandığınız sevginizi size geri veriyor. Ruhunuzu ayakta tuttuğunuz sürece gönlünüzdeki duygunun da diri kalacağını fısıldıyor sizlere... Sonsuza dek yaşamak adına, aşkı ve sevgiyi yarınlarda tüketmemek adına ve tüm yalanları örtmek adına saadetinizi geciktirmeyin.


_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #4
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
9 Eylül 1828’de Rusya Yasnaya Polyana’da doğdu. 20 Kasım 1910’da Astopova’da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Lev Nikolayeviç Tolstoy. Soylu, tanınmış bir ailenin çocuğuydu. Babası konttu. Kendisinin de kont unvanı vardı. Çocuk yaşta anne-babasını yitirdi. Akrabalarının yanında yetişti. Bir süre Kazan Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Ama Çarlık yönetimine karşı büyük tiksinti duyuyordu. Okulu bırakıp doğduğu topraklara Yasnaya Polyana’ya döndü. Topraklarını yönetti, kendini yetiştirmeye çalıştı. Daha sonra Moskova ve Petersburg’un hareketli ortamını tercih etti. 1851’de Kafkaslar’da asker olan kardeşi Nikolay’ın yanına gitti. Ertesi yıl orduya katıldı. İlk kitabı Detstvo’yu (Çocukluk) 1852’de yazdı. Kırım Savaşı’ndan sonra ordudan ayrıldı. 1857’de Fransa, İsviçre ve Almanya’yı kapsayan bir geziye çıktı. Dönüşte köylülerin eğitimine ağırlık verdi. 1860-1861 arasında bir Avrupa gezisi daha yaptı. Çeşitli ülkelerdeki eğitim sistemlerini inceledi. Ülkesine dönüşte bir eğitim dergisi ve basit, anlaşılır ders kitapları yayımladı. Sonraki 15 yılı mutlu bir aile babası olarak geçirdi. Topraklarını yönetti, tam 13 çocuk babası oldu. Anna Karenina (1875), Savaş ve Barış’ı (1865) bu dönemde yazdı. Dünya edebiyatının en büyük romanlarından Savaş ve Barış’ın yazımı 7 yıl sürdü. Anna Karenina’yı bitirden sonra bunalıma girdi. İntiharın eşiğinden döndü. 1900’lerden sonra zamanının büyük bölümünü dini düşüncelere ayırdı. Bir tür Hıristiyan anarşizmi savunduğu için 1901’de kilise tarafından aforoz edildi. Öyküler, çocuk kitapları, tiyatro oyunları yazdı. Ölümü ıssız bir tren istasyonunda zatürreeden oldu. Bugün dünyanın bütün dillerinde en çok okunan, en çok beğenilen yazarlardan biri.

TÜRKÇE'YE ÇEVRİLEN ESERLERİ:

ROMAN:
Ölümden Sonra Diriliş (1949) - Diriliş (1959)
Kazaklar (1937)
Harp ve Sulh (1938) Savaş ve Barış (1988)
Serge Baba (1942)
Hacı Murat (1943)
Anna Karenina (1949, 1987)

ÖYKÜ:
Nerede Sevgi Orada Allah (1934)
İnsan Ne İle Yaşar (1934)
Samimi Saadet (1934) - Aile Mutluluğu (1977)
İvan İlyiç'in Ölümü (1935)
Efendi ile Uşak (1936)
Katya (1940)
Halk İçin Hikayeler (1946)
Polikuşka (1946)
Budala İvan (1947) - Akılsız Oğlan (1960)
Balodan Sonra (1948)
Kröyçer Sonat (1958)
Sivastopol (1966)
Üç Ölüm (1969) Baskın (1974)

OTOBİYOGRAFİ:
Yaşayan Ölü (1943)
Çocukluk (1945)
İlkgençlik (1946)
Gençlik (1947)
Çocukluk ve Ergenlik Yılları (1970)-Çocukluk Delikanlılık Gençlik (1985)

OYUN:
Karanlığın Kudreti (1945)
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
22 Aralık 2007       Mesaj #5
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Lev Nikolayeviç Tolstoy
ESERLERİNDEN BAZILARI
Kazaklar

Büyük Rus yazarı Lev Tolstoy'un ilk yapıtı olan Kazaklar, iki karşıt dünyanın çarpıcı bir üslupla karşılaştırılmasıdır. Bu iki farklı dünyadan biri çeşitli kültürlerin etkisi altında yaşayan ve "kibarlar" tabakasını oluşturan aristokratların, diğeri ise, kendi geleneklerine sıkı sıkıya bağlı ve başka bir kültürle karşılaşmamış olan halkın dünyasıdır. Tolstoy, dağlarda yaşayan Terek Kazaklarını anlatırken bu insanların ülkeden kopuşlarının nedenlerini; içinde bulundukları koşulların onları nasıl savaşçı kıldığını gerçekçi bir üslupla sergiler.

Savaş ve Barış

Lev Tolstoy,1863-1868 yılları arasında sürekli ve yoğun bir çaba sonucunda ürettiği ünlü başyapıtı "Savaş ve Barış"ın temel özelliğini şöyle belirtiyor."Bu yapıt bir roman değildir, bir şiir de değildir, bir tarih kroniği hiç değildir. "Savaş ve Barış", dile geldiği biçim içinde, yazarın dile getirmek istediği ve getirebildiği şeydir.(Arka Kapak)


Kroyçer Sonat

Kroyçer Sonat, bir tren yolculuğu öyküsüyle başlıyor, insanoğlunun ruhunun derinliklerinde uyuyan şiddete, kıskançlığa, zavallılığa uzanıyor. Trende başlayan bir söyleşi sırasında yolcular arasında bulunan, kitabın baş kahramanı Pozdnişev, nasıl olup da böyle çöktüğünü, bezginleştiğini anlatır. Gençliğinde sefih bir hayat sürmüş, sonradan kendinden iğrenmeye başlamıştır. Terzilerin, güzellik uzmanlarının yardımıyla erkeklerin hayvansal içgüdülerini alevlendirdikleri için toplumun ve kadınların suçlu olduğu kanısına varmıştır. İçinde uyanan pişmanlık Pozdnişev'i değişime itmiş, o da bu doğrultuda evlenmiş, çocuk sahibi olmuştur. Ancak, kadınlarla erkekler arasındaki onulmaz farklar, bir yandan da Pozdnişev'in kıskançlığı nedeniyle bir süre sonra karısıyla birbirinden nefret etmeye başlamışlardır. Karısının onu bir müzisyenle aldattığından kuşkulanmasıyla birlikte Pozdnişev'in ruhunun derinlerinde yatan şiddet açığa çıkmış, geri dönüşsüz zararlara yol açmıştır. Pozdnişev'in öyküsü, Lev Tolstoy'un yaşadığı dönemin ahlâk anlayışının ve bazı değerlerin değişmesiyle yaşanan sancıların bir panoraması niteliğindedir. Kadın-erkek ilişkilerinde erdemin gerekliliğine inanan Tolstoy, kendi görüşü doğrultusunda erdemsizliğin insanoğlunu ne gibi çıkmazlara sürüklediğine işaret etmeye çalışıyor. Tabii, Beethoven'ın ünlü Kroyçer Sonat'ını dinleyip dinlememek, size kalmış.(Arka Kapak)

Hacı Murat

1896-1904 yılları arasında yazılan Hacı Murat, büyük Rus yazarı Tolstoy' un olgunluk dönemi romanları arasında yer alıyor. Hacı Murat, on dokuzuncu yüzyıl Kafkas halkları arasında efsaneleşen, Şeyh Şamil' le davalıdır. Yurt edinme, hayata tutunma, bağımsızlık, tutsaklık, ihanet ve iktidar sarmalında biçimlenen bir davanın kahramanıdır. Zayıflıklarının ve gücünün farkında bir kahraman. Acımasız bir coğrafyanın geniş yürekli insanları arasındaki iktidar mücadelesinde taraf olmak zorunda kalmıştır; Rusları da sevmez, Şeyh Şamil' i de. Seçeneksiz kalmak, bütün duygulardan arınmanın başlangıcı ve sonucu belki de. Savaş bazı insanların kaderidir. Tıpkı inanmasa da taraf olmak zorunda kalmak gibi. Aslolansa direnmek. Her koşulda direnmek ve ayakta kalmak. Tolstoy, ölümüne direnen bir kahramanı yazarak sonsuza taşıyor. (Arka Kapak)

Anna Karenina

Anna Karenina, Rusların kendi ülkelerini ve dönemin aristokratlarını en doñru yanlarıyla yansıtan bir romandır. Lev Tolstoy'un 1876-77 yılları arasında kaleme aldığı Anna Karenina'nın ana teması her şeyden önce Rus ailesidir. Bu romanda Tolstoy, dürüst bir evliliğin açık mutluluğuyla evlilik dışı bir aşkın yol açtığı düş kırıklıklarını ve düşüşleri karşılaştırmaktadır. Anna Karenina, dönemin üst kademedeki bir memurunun karısıdır. Onu, hovarda Vronski ile kurduğu ilişkide hazin bir son beklemektedir. Bunun karşısında Kiti ve Levin'in arasındaki sağlam temellere dayalı aşk, Anna Karenina'nın kendini beğenmişliğini ve temsil ettiği aristokrasinin köksüzlüğünü ortaya koymaktadır. Rus halkının Napolyon ile yaptığı harbin anlatıldığı Savaş ve Barış'ın yazarı Tolstoy'un Anna Karenina'sı, yaratıcısının aile hayatındaki huzur getirmeyen zevklerinden usandığı ve inanç buhranının kıskacına düştüğü zamanların ürünüdür.

Diriliş

Diriliş, insanca şefkatin en güzel, belki de en doğru sözlü şiirlerinden biridir. Ben bu yapıtta Tolstoy'un ışıklı gözlerini, içe işleyen açık mavi gözlerinin bakışını, öbür yapıtlarında olduğundan çok daha açık olarak görüyorum. Bu bakış doğrudan doğruya ruha gider.- Romain Rolland-Diriliş'i vakit buldukça, bölüm bölüm değil, bir kerede, soluk almamacasına okudum. Burada ilgi çekmeyen tek şey, Nehludov'la Katya arasındaki ilişkilerdir. İlgi çekici yanlarsa prensler, generaller, köylüler, mahsuplar, gardiyanlardır.- Çehov-(Arka Kapak)

Çocukluk

Tolstoy, yaşadığı yüzyıla olduğu kadar günümüz dünya edebiyatına da mührünü vurmuş "dahi" yazarlardan biri.. O'nun, hala klasikler arasında duran eserlerine baktığımızda, sürekli aynı karekteristik özellikleri taşıdığını görüyoruz; yani, kendi sosyal gerçeğinden dünya ölçeğine çıkan bir üslup ve konu bütünlüğü..."Çocukluk"da, böylesi bir eser. Geriye dönüşlerle başlayan otobiyografik kitap, yazıldığı dönemin trajik toplum hayatına, anne-baba sevgisine, eğitim sistemine, aşklarına dair duyuşları ele alıyor. İroniyle dramın, sevgiyle kaosun ortasında yaşayan genç birinin gözüyle ve özel bir anlatımla sunulan "Çocukluk", Tolstoy kitapları arasında ayrıcalıklı bir yere sahip. Eseri okuyanlar, yalın ve yapmacıksız bir çocukluğun gizemli dehlizlerine de yolculuk yapma imkanı bulacaklar... (Arka Kapak)

Sanat Nedir?

"En iyi sanat eserlerinin, kitleler tarafından anlaşılmayan, ancak bu büyük eserleri anlamaya hazır seçkinlere ulaşabilen eserler olduğu söylenir. Fakat insanların çoğunluğu bu eserleri anlamıyorsa, onları anlamayı mümkün kılan gerekli bilgi bu insanlara öğretilmeli ve açıklanmalıdır. Ancak kolaylıkla anlaşılabilir ki; böyle bir bilgi yoktur. Bu eserler açıklanamaz. 'Çoğunluk bu iyi sanat eserlerini anlamıyor,' diyenler de hala bu eserleri açıklayamamakta ve sadece bize onları anlamak için tekrar tekrar okumamız, görmemiz ve duymamız gerektiğini söylemektedirler. Oysa bu bir açıklama değildir, sadece alıştırmaktır. İnsanlar kendilerini herhangi bir şeye, hatta en kötü şeylere bile alıştırabilirler. İnsanlar nasıl kendilerini kötü yiyeceklere, sert içkiye, tütüne ve afyona alıştırıyorlarsa, aynı şekilde kötü sanata da alıştırabilirler. Yapılan şey, kesinlikle budur.
Lev Nikolayeviç Tolstoy
Gerçekçi ol imkansızı iste...
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
12 Aralık 2012       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828 Yasnaya Polyana/Tula-1910 Astapovo/ Ryazan),
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Rus yazar. Bir kontla bir prensesin oğluydu. Küçük yaşta annesiyle babasını yitirdi. Kazan Üniversitesi'ne girdi (1844). Birkaç fakülte değiştirdikten sonra üniversiteden ayrıldı (1847). Kendine miras kalan çiftliğine döndü. Çiftliğinde çalışan serflere yardım etmek gibi insanî girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.

1851'de Kafkasya'ya gitti. Kafkas ordusuna alındı ve subay olarak Kırım Savaşı'na katıldı. Bir dergide basılan "Detstvo" (Çocukluk) adlı otobiyografik öyküsüyle adını duyurdu (1852). Görevli gittiği Moskova'da edebiyat çevrelerine girdi. Ordudan ayrılarak (1856) Avrupa'yı gezdi. Çiftliğinde Rousseau'nun eğitim ilkeleri doğrultusunda bir okul açtı.


Bir doktorun kızı olan Sonya Behrs (Sofiya Bers) ile evlendi (1862). Bu evlilikten on üç çocuğu oldu. Bu arada sürekli olarak yeni yapıtlar verdi, ders kitapları yazdı, köylü çocuklarının eğitimiyle uğraştı. Hristiyanlık kilisesinden koparak kendi dinini yaratmaya başladı. Çevresine bir sürü çömez topladı. Karısıyla arası giderek açıldı.


Aradığı huzuru ne evinde ne de kendi içinde bulabildi. Bir güz gecesi gizlice evden kaçtı. Bindiği trende hastalandı. Rusya'nın ortalarında küçük bir istasyonda öldü. Dünya edebiyatının devlerinden, gerçekçiliğin en önde gelen yazarlarından biridir. Yapıtlarında bütün toplumsal sınıflara ayna tuttu, insanların ruhsal durumları üzerinde özellikle durdu. Toplumdaki çarpıklıkları yansıtmak için insanların iç dünyasından yararlandı.


Geleneksel edebî kalıplardan uzaklaşarak daha ilk yapıtlarında çoşumcu betimlemeye karşı çıktı. Tolstoy, "Çocukluk" adlı öyküsünden sonra "Otroçestvo" (Ergenlik) ve "Yunots" (Gençlik) adlı öyküleriyle, kendi yaşamını konu alan yapıtını tamamladı. Savaş sırasındaki izlenimlerine dayanarak "Sevastopalskiye Rasskazıy"ı (Sıvastopol Öyküleri) kaleme aldı. Savaşın dehşetini sergileyerek, halklar arasındaki kıyımın saçmalığını vurguladı.


Gerek bu öyküleri gerek iki subay kuşağını karşılaştırdığı "Dva Gusara" (İki Sipahi) adlı öyküsü, "Voyna i Mir" (Savaş ve Barış, 1865-1869) için bir ön çalışma görünümündedir. Bunları "Utro Pomeşçika" (Bir Efendinin Sabahı), "Polikuşka" (1863), "Kazaki" (Kazaklar, 1863) gibi öyküler izledi. 1863 yılı Tolstoy'un sanatçı kişiliğinde büyük bir aşamanın başlangıcı oldu. Yazar, "Savaş ve Barış"ı kaleme almaya başladı. Bu yapıt bir romandan çok dev bir destandı.


Esas olarak 1805-1812 yılları arasında geçmekle birlikte yaklaşık olarak üç kuşağın yaşamını yansıtan romanda, bir yandan Napoléon ordularının Rusya'yı işgali, dev savaş görüntüleri vb., öte yandan yaşamın barış içindeki akışı sergilenir, çünkü yaşam, savaşı yenecektir. "Savaş ve Barış" gerek Rus, gerek dünya edebiyatının en seçkin yapıtlarından biridir.


Yine dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olan "Anna Karenina" (1876-1877) yüksek bir bürokratın karısı olan Anna'nın, trajediyle sonuçlanan evlilik dışı ilişkisini konu alır. Tolstoy, bu yapıtında "ruhbilimsel" denebilecek bir gerçekçilikle, kahramanlarının en gizli duygularını ve davranışlarını yönlendiren nedenleri çözümledi. Duyguların doğuş, oluşum ve yokoluş süreçlerini büyük bir ustalıkla yansıttı. Tolstoy, dinî reform çabalarına girdikten sonra kendi öğretisini tanıtmak ve anlaşılır kılmak amacıyla, "Russkazıy dyla Naroda" (Halk Öyküleri) başlığı altında on yedi öykü yazdı.


1835'ten sonra "Smert İvana İlyiça" (İvan İlyiç'in Ölümü, 1884-1886), "Kreytserova Sonata" (Kroyçer Sonatı, 1888), "Otets Sergiy" (Sergey Baba, 1911-1912), "Hacı Murat" (1896-1904) gibi uzun öykülerini ve son büyük yapıtı olan "Voskreseniye" (Diriliş, 1899) adlı romanını yarattı. Yazar bu son dönemde bazı oyunlar da kaleme aldı. Yapıtları doksan ciltte toplanan bu dev boyutlu yazar, dünya edebiyatını çok derinden etkilemiştir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
bekirr - avatarı
bekirr
VIP VIP Üye
26 Aralık 2012       Mesaj #7
bekirr - avatarı
VIP VIP Üye
LEO TOLSTOY
Anarşistlerin Babası

Tolstoy çelişkiler yumağı gibi görünür, değildir, çünkü dünya ve hayat o kadar tekdüze gitmez. Lenin, Maksim Gorki ile yaptığı bir röportajda, Tolstoy’un yurttaşı ve dildaşı olmakla iftihar eder. “Rus köylüsünü hiç kimse bu kont kadar anlayamaz” der ve kısık gözlerinin arkasından iftiharla gülümser. “Bütün Avrupa edebiyatında böylesi var mı?” Doğrusu Tolstoy da Avrupa edebiyatına en keskin eleştiri, itham ve hatta küçümsemelerle yöneltmekten geri kalmadı. “Fransız edebiyatı ahlaksız bir edebiyattır” deyişini basit bir kasabalının veya kilise cemaatinden mutaassıp bir Hristiyan’ın tepkisiyle benzeştirmeyelim. Bu ifadede kendine göre tesbit edilmiş, reddetsek bile ciddiye alınacak kurallar söz konusudur. Geç yaşında Moskova’nın ünlü hahamlarından birinden İbranca dersi ve Judaizm öğrenmeye kalktı. O kadar çok üstüne düştü ki, sonunda ciddi bit şekilde zatürre ve sürmenaj geçirdi.

Tolstoy, Gorki, Çehov ve Dostoyevski

Gorki ve Çehov ile olan yakın dostluğu ve diyalogları Avrupa tefekkürünün çok ele aldığı feminizm muhafazakârlık, toplum-sanat gibi kavramlar sadece o gün için değil, bugün için dahi aydınlatıcıdır. Tolstoy mistikti, ama kilise ile arası kötüydü. Slavyanofiller ve kilise adamlarından çok, solcularla ahbaplık etti. Rusya ona tapıyordu, o da Rusya’yı çok seviyordu. Tataristan’ın entelektüel politikacılarından biri söylemiştir: “Dostoyevski bildiğimiz gibi değil, aslında Rusluğu da yücelttiği yok, insanların dramını ve çelişkilerini ortaya koydu. O insanların kaderinin yazıcısıdır”. Geçekten de Rusya’nın iç ve dış politikasını, savaşlarını, mahkûm milletlerin hakkını bu kadar savunan birinin aslında Rusya’yı yüceltmesi bizimki gibi tekdüze giden edebiyatlar için şaşırtıcı olabilir. Ama Tolstoy’un da, Rus edebiyatının da büyüklüğü ortadadır.

Aleksander Karenin (Anna Karenina’nın bakan olan kocası) gibi becerikli, bilgili bir yüksek görevlinin sadece topluma değil, karısına ve çocuğuna karşı olan acımasızlığı ve gaddarlığı ile Başkırları yurdundan etme planının yazarın kaleminde bir araya geldiği görülür. Kudretli ve acımasız adam, aynı zamanda büyücülere inanacak, bundan medet umacak kadar da zayıftır. Tolstoy henüz kendi devrinde var olmayan Rasputin Rusyası’nı, Rasputin’in etrafındaki Petersburg cemiyetini çok önceden görmüştür. Anna’nın intiharından sonra Vronski’nin Karabağ’da Türklere karşı gönüllü gidişini hatırlayınız. Yazarın kaleminde; Vronski “üyesiz parti lideri, okuyucusuz gazete yazarı” gibi maceraya sürüklenenlerle birlikte adeta aşağılanmaktadır.

Uzun uzun yazdı Moskova St. Petersburg’un Sivastopol Savaşı, Rusya’nın askerleri, hepsi onun elinde tarif edildi. Etrafı renkliydi, renkleri görmeyi bildi.

“Harp ve SuIh”un Nataşası

“Harp ve Sulh”taki Volkonski onun soyundandı. Dedeleri İvan Nikolay İlyiç Polstoy iflas halindeyken Volkonski’lerin kızıyla evlenmiş ve yazarın doğduğu Yasnaya Polyana aileye geçmişti. Harp ve Sulh’ta Volkonski, bilinen Volkolski olmaktan çok bir tür Mareşal Suvorov’du.

Cesur ve onurlu generalin oğlu Knez Andrey bir yanda belirirken, diğer yanda zulmettiği, evde kalmış kızıyla Rusya aristokrasisi ortaya çıkar. Rus köylüsünü Nataşa ruhunda hisseder. Bu bir eğitim ve ideolojiye dayanmayan saf yöneliştir. Kont Tolstoy’un köylülüğü kavramaktaki izdüşümü gibidir. “Harp ve Sulh”un Nataşası çok sevimli bir ailenin kızı gibidir ama Moskova aristokrasisinin ahlaki çöküşü de aile üyeleri içinde görülür. Derken 1812’nin akışı içinde herkes Rusluğa sahip olur.

Anna Karenina ya da Puşkin’in Kızı

Anna Karenina nasıl biridir? Bilgili, zeki, hoş... Asil tavırlı ve ciddi... Tolstoy onun modelini bir baloda gördü: Yani Aleksandr Puşkin’in kızını... Moskovalı güzel Natalia ile Habeş komutan İbrahim Hannibal’ın torunu olan Habeş Puşkin’in gözleri kamaştıran melez güzeli kızları, Tolstoy’un nakışladığı Anna Karenina portresi için büyülü bir örnek oldu. Anna ikiyüzlü insanların ortasında dürüsttü. Sevdiği adam da ikiyüzlülerin ortasında dürüst olmaya çalıştı. Ama bu mümkün değildi. Tolstoy sadece kendi ideal adamı olan Levin’e hak verdi. Toprağı seven, çalışan, inançsızlıktan inanca geçen... Tolstoy kiliseyi sevmiyordu. Kilise de onu sevmedi. Ama Hristiyan’dı. İnançlıydı. İslam dinine yakınlık duydu. Diğer Doğu dinlerine de...

Bu ilgi onun gençliğinde Kazan Üniversitesi’nde (Rusya’nın bu ünlü Şarkiyat merkezinde) Şark dilleri okuması için yeterli olmadı. Tolstoy orada iyi bir talebe değildi. Mektebi bıraktı. 23 yaşında kumardan iflas etti. Kurtuluşu Rusya’nın ordusunda buldu. Kafkasya’ya gönderildi. Puşkin ve Lermontov’u büyüleyen Kafkasya... “Hacı Murat”ı yazdığı ortam... Kırım Savaşı’nda Sivastopol’da savaşı bütün acısıyla dile getirdi. Çariçe yazdıklarını gözyaşlarıyla okumuş. Cephe gerisine çağrıldı. Kendi sınıfını ve dünyasını sevmiyordu. Sadece Rusya’nın bürokrasisini değil, 1857’deki Avrupa gezisinde Batı’nın en ileri ülkelerinin devlet yapısını gördü. Rusya’nın aristokratı, Batı dillerini ve edebiyatını çocukluktan öğrenmişti. Bu tip, Avrupa’yı büyük şehrin garında vagondan indiği gün değil, çoktan etüt etmiştir. Tolstoy Avrupa gezisine başladığında Avrupa’yı biliyordu. 1857 onu çarpan bir yıl oldu. Devlet onun için uzak durulması gereken bir aparattı. Bu mistik kont, kilise ve devlet gibi en önemli iki teşkilatın düşmanıydı. Ailesinin mülkü Yasnaya Polyana’ya çekildi. Bir bakıma devlet ve düzeni barışçıl bir tutumla reddeden Hıristiyan anarşistlerin babası sayılır.

Rusya Kropotkin’in yanında, onunla aynı yerde durmasa da anarşist düşüncenin en dikkate değer adamını yetiştirmiş sayılır.

Rus Tarihinde Tolstoy Ailesi

Tolstoylar Rusya tarihinde Çar ailesi Romanovlardan da çok daha eskidir. Tıpkı Puşkin gibi, Miloslavsky gibi Romanovları yükselten sülaledendir.

Bir zamanlar Tolstoyların beş bin serften oluşan köyleri vardı. Aile ekonomik bakımdan battı çıktı. Ama Rusya tarihinin her safhasında hatta ilginçtir ki Sovyet döneminde bile Tolstoy adı silinmedi.

1866-1880 arasında II. Aleksandr’ın Maarif Nazırı olan Dimitri Andreyeviç Tolstoy daha önce bu makamda tutunamayan bürokratların aksine Rusya eğitimine yeni şekil verdi. 10 yıl önce toprak kölesi olan gençler onun yanında (1873’te 166 adetten 6 yıl içinde 1000’i aşan sayıda) okullarda okuyarak, Rusya’nın yeni hayatını kurmaya başladılar. Kontun düzenlediği liseler Rusya’yı klasik diller eğitiminde Avrupa’daki kadar mükemmel ölçüde yönlendirmişti. Neticesi görüldü, taşra liselerinden bile tarihçi çıktı.

II. Aleksandr’ın Posta Nazırı İvan N. Tolstoy’un torunlarından Sofla Andreyevna da 1950’de Tolstoy Müzesi’nin müdürüydü. Ünlü şair Sergey Yesenin’in dördüncü eşidir.

Tolstoylar büyük ve bereketli bir aileydi. Nazırlar, sefirler, generaller ve yazarlar... Sofia’nın babası İvan İvanoviç Tolstoy yani posta nazırının torunu, Sovyet devrinin ünlü Eski Yunanca profesörüydü. Ama şüphesiz aile bütün zamanların en ilginç ve herkes tarafından benimsenen büyük mütefekkiri tarafından gölgelendi.

İstasyon Şefinin Evinde Öldü

Lev Tolstoy, eski takvimle 7 Eylül 1828’de Yasyana Polyana’da doğdu. Ailesinin malikânesinde ölmedi. 82’nci yaşına kadar sadece malikânedeki binlerce çocuğu okutmak ve yeni atölyelerde zanaatlar öğretmekle kalmadı, kilise, yeni Rusya’nın ahlaksızlıklarına, yeni kapitalist Rusya’nın kirlenme diyebileceğimiz etkilerine tetkikler yöneltti. Dünyanın her yanından ve Rusya’dan akan insanlar, Yasyana Polyana’yı kutsal bir yer haline çevirmişlerdi. Tuhaf şey, bugün dahi öyledir. İnsanlar, ya Dostoyevski’nin evini kutsal yer gibi ziyaret ediyorlar, ya da Tolstoy’un köyünü... Topraklarını köylülere dağıtmaya kalktığı gün, kendisine 13 çocuk doğuran eşi Sonya ile müthiş bir kavgaya girişti. Köyü terk etti. Bazılarına göre Kudüs’e daha doğrusu İstanbul’a doğru yola çıkıyordu. Hastalandı ve istasyon şefinin evinde zatürreden öldü. Bütün Rusya sarsılmıştı.

1910 yılının Kasım ayı; Tolstoy’u bütün dünya okuyor ve seviyordu. Ama kendisine Nobel Ödülü verilmediğini belirteyim. Cenaze günü bütün sokaklar bir azizi selamlayan kitlelerle doluydu. Gene de dünyadan habersiz köylülerden bazıları “Bir asilzade ölmüş” dediler. Yasyana Polyana onun toprağı sürdüğü, atölyede çalıştığı, okul çocuklarıyla ve sayısız torunlarıyla, ailesiyle, köylüleriyle meşgul olduğu yerdi. Art nouveau üslubunda güzel bir yazı masası vardı. Aynını İzmir Bornova’da bir otelde gördüm. Herhalde 50-100 adet kadar imal edilen masalardan biri Tolstoy’a, biri de İzmirli bir Levanten’in önüne düşmüştü. Tolstoy’unki mukaddes emanet olarak ziyaret ediliyor. İzmir’dekinin ise üstünü biçip alt tarafını beyaza boyamışlardı. Zavallı masanın ikizi gibi bir yere düşmeyi seçme imkânı yoktu. Çiftlik kıyafeti içinde kont, dünyaya; devlet karşıtı, küçük mülkiyetçi, kilise ve hiyerarşiye karşı fikirlerini anlatıyordu. Kuzeni Dimitri Andreyeviç de III. Aleksandr’ın otokrasiye inanan ama en azından Yahudi pogromlarını durdurmaya gayret eden İçişleri Bakanı olarak ölmüştü. Her büyük aile gibi Tolstoyların içinde de her tipi vardır. Tolstoy ailesini tanımak Rusya’nın yakın tarihinin labirentlerini keşfetmek demektir.

Stalin’in Kontu Aleksey Tolstoy

Göze çarpan en sonuncusu da 1917 İhtilali yılında Paris’teki Rus elçiliğinin kasalarındaki altınları boşaltan ve Bolşevik Rusya’ya dönen sefaret görevlisi ünlü yazar Aleksey Tolstoy’du. Stalin’in “kontu”, komünist devletin doğru işine de, çıkmaz işine de hizmet etti. 1940 yılında Katyn ormanındaki Polonyalı subaylara uygulanan katliamı örtmeye çalışan yalan kampanyasını sürükleyen yazarlardandı. Parti sayesinde var olduğunu söyledi. Stalin Rusyası’nda, Çar Rusyası’ndaki Tolstoylardan daha zengin ve imtiyazlı olarak yaşadı. Rusya’nın Büyük Petrosu’nun rolünü abartan “Birinci Petro”, ki onun romanından sonra ‘Birinci” ünvanı yine “Büyük”e çevrildi ve Stalin’in Volga’daki ihtilalci mücadelesini anlatan “Ekmek” romanı onu zirvede tuttu. Yani “Ekmek” onun ekmeği oldu. Kendileri türünden bir başka aile olan İgnatievler gibi Sovyet devrinde de ayakta kalan aristokratlara örnektir.

Uzun bir hayat yaşadı. Çok yazdı. Çok gördü. Petersburg’un salonları, Moskova; aristokrasisinin sarayları, Avrupa’nın muhafazakârları ve Prudhon gibi devrimcileriyle dostluk etti. Devrinin büyük yazarları gibi ordu saflarında Kafkaslar’dan, Rusya halkıyla tezat teşkil eden topluluklar ve ayrı bir dünyadan, bütün zeki bilgili insanlar gibi etkilendi.

“Hacı Murat”ta her şeye rağmen safdil bir egzotizm değil, Rusya’nın olgun bir tenkidi vardır.

Tolstoy’un Gözdesi Kitty’nin Kız Kardeşi

“Anna Karenina’da Petersburg cemiyeti çizilir. Realisttir. 19’uncu asrın Rus başkentinde üst cemiyet, ince bir orta sınıf ve fakirler kalabalığı vardı. St. Petersburg’da üst sınıfın garip kompozisyonu vardı. Neredeyse soylu ve burjuva kadınlarının yanında, çarın Dragon alaylarındaki, muhafız kıtalarındaki yakışıklı bekâr subaylar daha kalabalıktır. O toplumda evlilik dışı ilişkiler kanıksanır ama bu ilişkilerin özgürce ismini koymaya kalkarsanız dışlanırsınız. İster basit bir halk kadını ol, istersen operadaki en seçme locaya kurulan bakan eşi, eski Rusya’da kadın dışlandı mı felaket gelirdi. Ve dürüst olmak kolay değildi. Tolstoy’un gözdesi Kitty’nin kız kardeşi Dolly’dir. Çocuklarıyla, etrafındaki insanlarla meşgul olan geleneksel soylu Rus kadını... İnsan soyut aşkın peşinde koşamaz. Anna Karenina son yolculuğunu yaptığı tren kompartımanında karşısındaki ihtiyar karı kocanın nefret dolu kavgalarına şahit olur. “Aşk nedir?” diye düşünür. Aşk nedir? Herhalde gördükleri ve yaşadıkları onun beklediği değildi. Aşk, ne olmalı? Tolstoy’un Kitty ile Levin’in nikahında kilisede tarif etmeye çalıştığı duygu... Ve Levin’in ilk çocuğunun doğumunu beklerkenki hali... Her yerde okurların Dostoyevski ile Tolstoy’un psikanalizdeki marifetini karşılaştırdıkları yerler bu pasajlardır. Herhalde Andre Gide’e sorsak “Dostoyevski” der. Virginia Woolf da “Tolstoy”. Tolstoy ile Dostoyevski’ye sorsan birbirlerini en yüksek yere koyarak selamlarlar. Rus yazarlar grubunun dünyadakilerden farkı bu olacak. “Anna Karenina” romanında elektrikle spirtizma arasında paralellik kuran Moskova aristokratı hatun ile Levin’in tartışması ucuz metafizikçi ile pozitivist arasındaki tartışmaya en etkili bir özettir.

Yazdıklarını Karısı Temize Çekerdi

Yeryüzünün en ekonomik kullanımlı yazarının yazdıklarını zavallı karısı okunaksız yazısından temize çeker, bir tür redaksiyonunu yapardı. Tolstoy temize çekilmiş müsveddenin üzerine iştahla oturur, sayfalar bir daha ciğerci peşkirine döner. Kelimeler gider gelir, pasajlar çıkar, pasajlar girer. Sekiz çocuk büyüten kadıncağız bir daha temize çeker, sonra bir daha... Nihayet matbaaya gider, bu sefer defalarca gidip gelen konttan mürettipler yaka silker. Büyük Tolstoy matbaa işçilerinin protesto sedaları ile mürettiphaneden uzaklaştırılır. Bu yeryüzünde kaleme alınan hiçbir eser, onunki kadar tashihten geçmemiştir. Tolstoy’u okumaya alışan biri, geveze romancıları, Türkçe bilmeyenleri okuyabilir mi? Tolstoy okunmadan roman olabilir mi? Ve o okunmadan Rusya anlaşılabilir mi?

Tolstoy’un üslubu uzun zaman Rusya’yı etkiledi, 20’nci yüzyılın ünlü Sovyet yazarı Şolohow edebiyat çevrelerinde Tolstoy taklitçisi olmakla sorgulandığında “Onun taklitçisi olabilmekle onur duyarım” diye cevap vermişti. Kendi soyundan gelen Aleksey Tolstoy, üslubuyla değilse bile ismiyle Tolstoy’u kullandı. Stalin Rusyası’nda Tolstoy, Puşkin ile birlikte Rus halkına öncülük eden iki soyludan biri olarak kutsanırken, yurtdışında da en başta Tolstoy soyundan olan mültecilerin kurduğu Tolstoy Found (Fonu) önemli bir Rusya karşıtı faaliyet merkezi haline geldi. Birçok insan, zenginleşen mülteciler ve hatta hükümetler bu fonu desteklemiştir. Bu fon açık bir şekilde propaganda yönetmiyordu. Belli bir yayın organları yoktu. Ama komünizme karşı her hareketi takip ederdi. Moskova’nın desteğindeki mültecilerin arasına yönelen hareketleri önlemeye çalışırdı. Mesela II. Cihan Harbi sonunda Stalin Rusyası’na dönmeye çalışan veya dönen mülteci Rusları önlemek için çalışmışlardır. 1960’larda Türkiye’den Manyas Gölü civarında ve Kars’ta bulunan eski inanıştaki bazı Ruslar, Rusya’ya dönmek isteyince, Tolstoy Found’dan gelen temsilciler bu göçe mani olmaya kalktı. Ve onların ABD’ye göç etmelerini sağladı.

Büyük adamın ismi bile zıt hareketler için kullanılmıştır. Rusya’nın yazarlarının hepsi içlerinde Tolstoy ile yaşarlar. Bütün dünya da Tolstoy’u okur ve hayran olur. Ama ne içinde yaşatmak ne de hayran olmak onu geçmek için yeterli olmadı. Tolstoy dili çok güzel kullanır, bugünün insanı böyle bir dil eğitim ve alıştırmasını artık yapmıyor ve asıl önemlisi insanların kendini davaya adama, duygu ve eylemleri galiba daha yüzeysel.


kaynak: defterimden portreler (İLBER ORTAYLI)
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
18 Ağustos 2015       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  200932912544725.jpg
Gösterim: 726
Boyut:  16.6 KB

Ad:  leo-tolstoy.jpg
Gösterim: 1152
Boyut:  25.5 KB

Ad:  89670915_o.jpg
Gösterim: 1058
Boyut:  197.1 KB

TOLSTOY
(Lev Nikolayeviç, kont — denir), rus yazar (Yasnaya Polyana, Tula ili, 1828 - Astapovo, Ryazan ili, 1910). Zengin bir toprak sahibinin oğluydu, küçük yaşta öksüz kaldı, çocukluğu ailesinin malikânesinde geçti. Kazan ve Petersburg' da pek parlak olmayan bir eğitim görmekle birlikte daha çok oyuna ve eğlenceye düşkündü, çok okudu (Pascal, Platon, Dickens) ve "bir yaşama felsefesi" belirlemeye karar verdi. Bir sığınak olarak gördüğü Yasnaya Polyana'ya döndükten sonra köylülerin yazgısını değiştirmeye çalıştı, daha sonra, düzensiz yaşamına bir yön vermek amacıyla orduya yazıldı. Topçu teğmeni çıktı, Kırım’da kahramanca savaştı (1854-55), çocukluk anılarını yazdı ve Sivastopol kuşatmasında gördüklerini kaleme aldı. 1856'da ordudan istifa ettiğinde Çocukluk (Detstvo) [1852] ile, bunları tamamlayan ve daha sonra Epoki razvitija başlığıyla bir araya getirilecek olan İlk gençlik (Otrçestvo) [1854] ve Gençlik'i (Yunost) [1857]; ayrıca Tipi (Melet), İki süvari subayı (Dva gusara), Toprak ağasının sabahı'nı (Utro pomeşçika) [1856] yayımlamış bulunuyordu. Bu ilk başarılardan sonra kendini edebiyata adamaya karar verdi.
İsviçre, Fransa ve Almanya'yı (1857) kapsayan bir yolculuğun ardından Rusya' ya döndü; bu sırada çar köleliği kaldıran kararnameyi çıkartmıştı; yeni anlayışa yatkın ve görevlerinin bilincinde olan Tolstoy, köylüler için örnek bir okul kurdu ve bölge yargıçlığı yaptı. 1862’de komşu çiftlikten genç bir kızla, Sofya Andreyevna Bers ile evlendi ve ondan 13 çocuğu oldu; yazdığı askerlik anılarından esinlenerek Kazaklar (Kazaki) [1863], Sivastopol hikâyeleri (Sevastopolskiye razskazıy) [1868], özellikle de Savaş ve barış (Voyna i mir) [1865-1869] bu en mutlu dönemine aittir; Napolâon savaşları dönemi Rusya'sının görkemli bir freskini çizen ve Tolstoy'un ilk başyapıtı olan Savaş ve barış, okuyucuları fethetmekle birlikte, eleştirmenlerden yeterince ilgi görmedi.
Ancak aile hayatının sevinçleri Tolstoy' u huzura kavuşturmaya yetmiyordu. Arza- mas kasabasının bir hanında kaldığı bir gece yaşamın anlamsızlığı karşısında büyük bir ruhsal bunalıma düştü; daha sonra bu yaşantısından esinlenerek kısa bir öykü yazdı (Notes dün fou) [fr. çev.]. Toplumsal aldatmacayı ve aşkın yanıltıcılığını dile getiren Anna’ Karenina (1875 -1877), yıldan yıla artacak olan bu bunalımın başlangıcına işaret eder: bu dönemde Tolstoy, sanatsal etkinliği, kendisini toplumsal görevlerinden uzaklaştıran, kınanacak bir oyalanma olarak görmeye başladı. 1881'de, daha sonra ispoved’de (1882) anlatacağı manevi bir bunalım geçiren Tolstoy, evini terk ederek Optina ****ıyn manastırı'na çekildi, ancak bir sûre sonra orada kalmaktan vazgeçti ve gerçek imanın ancak eylemle kanıtlanabileceğini savunarak Kilise'yle ilişkilerini sert bir biçimde kesti. Bir mujik gibi giyinerek işçiliğe başladı ve mülklerinin yönetimini karısına bıraktı (1891). Roman ve öyküleri karamsar bir havaya büründü ve tutumundaki sertleşme bunlara da yansıdı, ivan ilyiç'in ölümü (Smert Ivana ilyiça) [1886], evliliği bir cehennem olarak niteleyen Kreutzer sonat (Kreytserova Sonata) [1890], Hacı Murat (Hadji-Murat) [1896 -1904], Tolstoy'un tüm kurumlardan, öncelikle de Kilise'den kopuşunu dile getiren Diriliş' (Voskresenıy), Otek Sergiy (1890 -1898, yayımlanışı 1911). Tolstoy bu dönemde oyunlar da yazdı: Karanlığın kudreti (Vlast Tmi) [1886], i Svel vo Tme Svetil (1900), Yaşayan ö/ü(Jivoy Trup) [1900] V Cyom M oya Vera (1884), Tsartsvo bojiye vnutri vas (1893), Çto takoye iskustvo (1898) adlı denemelerinde de aynı manevi arayış içinde olduğunu, ahlaksızlıkla suçladığı sanatı ve dogmalar ve mucizeler üreten Kilise’yi aynı biçimde yadsıdığını görürüz. 1901'de Kutsal Sinod'ca aforoz edilen Tolstoy aydın gençler arasında giderek daha çok tanınmaya başladı ve Yasnaya Polyana sık sık ziyaret edilen bir yer haline geldi. Ünlü bir kişi olmaktan bıkan, yalnızlığa ve yoksulluğa büyük bir özlem duyan Tolstoy, herkesten uzakta yaşamaya karar verdi; 10 kasım 1910'da gizlice malikânesini terk etti, trene bindi, ancak hastalığı yüzünden bitkin düşerek Astapovo istasyonunda öldü.
Tolstoy’un yapıtı düşten çok yaşanmış duygularla beslenen, her tüllü estetik yapmacıktan ve söz oyunundan arınmış uzun bir itiraf biçimindedir ve Tolstoy bu yoldan yaşamın anlamını aydınlatmak ister Aşırı bir duyumsallık ile mutlak tutkusu arasında bölünmüş olan ve yetkinliği özleyen Tolstoy'da, kendini aklamak ihtiyacı bir saplantı haline gelmiştir; şiddete karşı ve mülkiyetin kaldırılmasından yana olan, ödünsüz ve akılcı yeni bir ahlakın savunuculuğunu üstlenen Tolstoy, hayatıyla düşüncesini uzlaştıramamanın dramını yaşadı, bu da onu aşkı, aileyi, sanatı yadsımaya yöneltti. Ancak roman ve öyküleri bu çelişkilerden hiçbir zarar görmedi, yaşamın en yalın görüntülerini bile aktarmaya, en basit ayrıntılar, en küçük belirtiler ve özellikler üzerinde bile durmaya çalışarak canlı kişilikler yaratmayı ve her türlü yapmacıktan uzak tarihsel ya da toplumsal freskler çizmeyi başardı.

Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

5 Şubat 2016 / asla_asla_deme Edebiyat
20 Mayıs 2010 / asla_asla_deme Edebiyat
30 Aralık 2016 / ahmetseydi Siyaset ww
10 Mart 2016 / ahmetseydi Bilim ww